19 Temmuz 2012

BÜTÜN MÜSLÜMAN VE DOST ARKADAŞLARIN RAMAZAN-I ŞERİFİNİ KUTLARIM


Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan...
Sahur Duası:
Ey bu gecenin ve biraz sonra olacak sahurun Rabbi olan Allah’ımız.. Bizi iftarlara ulaştırırken günahlarımızdan arınmış olarak orucumuzu açmayı nasip eyle…
Amin...
"Her kim Ramazan ayının gelişiyle sevinirse Allah da onun cesedini cehennem ateşine yasaklar" [Hz. Muhammed (s.a.v.)]
Ramazan Ayı Mübarek Olsun..
* "Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman'ın sofrasına oturtacaktır."
* "Nefsinle savaşa girişince; “Ben orucu öyle ucuza satmam!” diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!"
* "Sen, canının içinde Kur’an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur’an’ın tertemiz nurunun sırrıdır."
"Oruç bir kalkandır. Oruçlu kimse kötü söz söylemesin ve cahillik yapmasın yani cahiliyet fiillerinden bir şey yapmasın. Eğer herhangi bir kimse onunla kavgaya hazırlanırsa veya küfür ederse, ona iki defa ‘Ben oruçluyum’ desin. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Yüce Allah katında misk kokusundan daha temizdir."
[Hz. Muhammed (s.a.v.) - Kaynak: Buhari]
"Nice oruç tutanlar vardır ki, tuttuğu orucun ona açlıktan ve susuzluktan başka bir faydası yoktur..!"
[Hz. Muhammed (s.a.v.) - Kaynak: Ibn Mace]

Çocukluğumun gökçe ve akça günlerinde kıvrılıp giden bir derecik vardı bahçemizin içinde. Kayısı ağaçlarının arasında kıvrıla kıvrıla akıp giderdi menziline. Koynundaki çakıl taşlarını okşayarak, parlatarak, cilalaya cilalaya, bir ninninin kadifemsi huzurunu, etrafına duyura duyura çağlar dururdu.

Bütün zamanlarımı kıyılarında geçirdiğim bu dereciği çepeçevre yarpuzlar, yoncalar, kır çiçekleri sarmış kucaklamışlardı. Gün karşıdaki tepelerin ardına çekildiği demlerde, akşamın gölge gölge yürüdüğü saatlerde ben de veda ederdim dereciğe.

Yarpuz kokusu ellerimde düşerdim beyaz badanalı evimizin kollarına.

Badana kokulu odamda yorgun düşer, kendimi efsunlu bir saadetin ellerine bırakırdım.
Şimdi ne zaman bir yerde o demleri çağrıştıran yarpuz ismini duysam, birden gül, zambak ve yarpuz kokulu bir hatıra demeti yağıyor ruhumun derinlerine.

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.
Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…
Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…

Hayatın bütün çağrılarına kulak tıkayan zamane insanları yarpuzu unuttu şimdilerde. Kırları unuttu, beyaz badanalı evleri unuttu. Eskil düşleri unuttu. Dere kenarlarında, derin yarların koynunda unutulmuş bir devrin yetim çocukları gibi uyuyorlar şimdi sessizce. Bizler bu unutmuşluğun elemiyle yarpuz ismine düğümlendik ansızın. Bir sızı gibi düştü yüreğimizin ortasına. Dere kıyılarında unutasıya uykulara terk ettiğimiz bir hasretti oysa düne kadar… Şimdi başka bir şeyleri hatırlatıyor bana yarpuzlar, kıvrılan derecikler. Karlı dağları, ıssız dağlar başında yitip giden baharları, üşüyen canları ve kararan şafakları…

Yarpuz bir şiirin isiydi belki de kokusunu duyduğumuz.

Belki oydu bizi yeni baştan uzaklara çağıran. Hayalimdeki yarpuzların çağrısı var şimdilerde bana el eden. Bahar geldi gayrı diyorlar sanki… Belki bir daha gelmeyecek, gel artık diyorlar bir ağızdan…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü

Uzun boylu, gökçe gülüşlü, sarmaşık endamlı baharı henüz uğurladık sayılır! Çiğdemler, nevruzlar, bilezikler soldu bile. Güller devran sürüyor inadına inadına. Derin yarların avuçlarına gizlenen çoban şarkıları düşüyor aklıma. Sonra haminnemin yarpuz kokulu katmeri buğu buğu tütüyor gözlerimde. İşte bahar gelmiş, gün dolanmış, mevsim tazelenmiş. Kış kışlığını, bahar pembeliğini, yaz yazlığını, güz güzlüğünü bilmeli.

Bütün unuttuklarım şimdi yâdımda. Ne kadar uzağım oysa bir demet yarpuz kokusuna, ne kadar unutmuşum, ne kadar ırak düşmüşüm. Ah o çocukluk yıllarım, o büyülü güzellik, o efsunkâr baharlar, o kıvrak dereler… Nereye gittiler, nereye saklandılar, nerelere aktılar, hangi mahzenin tellerine takıldılar, bilmiyorum, ah! Bilmiyorum.

Birden bir şiirin buruk tadı yakalıyor, tutuyor beni, gitme diyor.

İçime katıksız bir huzur iniyor.

Bütün çiçekler bir gömeç balın içine düşüyor, yarpuz kokulu bir an benim gözlerime… Tatlı bir nesim fısıltıyla saçlarımı savuruyor… El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldin ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.

Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…
Yarpuz ve nane kardeş derdi anneciğim.

Evin etrafına sıra sıra ekerdi. Yarpuz kokusuna yılan gelmez derdi. Bu bitkinin yanında huzurla dalardım suya, dereye. Yüzüm düşerdi suyun aynasına. Eğilirdim yüce Yaratanın önünde, diz çökerdim. Katar katar uzaklardan gelen kuş sürülerinin cıvıltıları beni katardı önüne. Sürüklenirdim hayallerimin uçsuz bucaksız vadilerine. Eksilesi günlerin oyuncağı olmuş yüreklerin aksine şükür çiçek açardı minik yüreğimde. Çoğalırdım.

Yarpuz kokan ellerim suya değerdi ve kana kana içerdim.

Güneşin akşamla buluştuğu yerden anneme sığınırdım ürperesi…

Sonra yakamozlar vururdu suyun aynasına. Benim siluetim çekilirdi kendi kuytusuna. Perde kapanır ve yarpuzlu bir günün yorgunluğu gözkapaklarıma inerdi. Savrulurdum masal ülkesine.

Şimdi o masal ülkesinden uyandığım demlerdeyim.

Yine uzak hatıralar yığışıyor aklımın kuytusuna. Yarpuz kokulu düşler yüreğimi elliyor, hatırla diyor, duy diyor kalbinin sesini, gel diyor gel…

Bütün çiçekler bir gömeç balın içine düşüyor, yarpuz kokulu bir an benim gözlerime… Tatlı bir nesim fısıltıyla saçlarımı savuruyor… El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…

Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden.
Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…

Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü.

Sandık sandık gelen bir meltem okşuyor yanaklarımı. Çiğdemler, yarpuzlar, nevruzlar, bilezikler, sümbüller renk renk, ahenk ahenk, çelenk çelenk vadilere sığınmışlar. Irak düşmüşler ruhsuz kentlerin yalancı, kem bakışlarına. Derin bir uykunun ardından bir uyku güzelliği sinmiş ışıltılarına. Karlar, buzlar ülkesinden uyanıp gelmişler ansızın. Buz bağlayan dereler, ısınmış yollara revan olmuş. Güneş kapılarını açmış ardına kadar, şefkat ağını yaymış, kucaklamış her şeyi. Rüzgâr kış pelerinini atmış üzerinden, pembe yeldirmeli baharî feracesini kuşanmış, gelmiş güzelliğin bahçesine.

Yarpuz kokusu sinmiş derinin şırıltısına.

Birden bire hatırlıyorum ve uyanıyorum eski rüyaların içinden… Çocukluğumun ramazanları düşüyor yâdıma. Her şey başkaydı, her şeyde fısıltılı bir güzellik vardı, her şey tazeydi, taptaze. Bir derinin serin şırıltısı gibiydi hayat, akan bir su gibiydi insanlık! Sevgiler, selamlar, aşklar, dostlar, arkadaşlar, yemeler, içmeler her şey tazeydi işte. Bu ağırlık, bu karanlık, bu tatsızlık, bu lezzetsiz yiyecekler nerden? Nereden tutup getirdik bunca çirkinliği? Sular neden böyle tatsız ve sıcak! Ekmeklerin buğusu nerede? Ya kokusu! Yok, hiçbir şeyin tadı tuzu, davullar neden bu denli ahenksiz çalıyor? Bu kuru gürültü neyin nesi! İmsak vakti sokaklardaki koşuşturma neden yok? Camiler neden sessiz? Sorular sorular…

Birden derin yarların dibinde buluyorum umutlarımı. Hüzün elliyor yüreğimi.

El ediyor uzaklardan hatıralarım, gel diyor…
Yarpuz kokulu ramazanlar düşüyor yâdıma birden. Hoş geldiniz ey şehr-i ramazan diyor yüreğim.
Duruyorum ve gözlerim doluyor… Şimdilerde unuttuğum eskil bir düşünce bana gel diyor, çağırıyor…
Gitsem bir türlü, gitmesem bir türlü…
Meryem Aybike Sinan
Susuzlukların ırmak olduğu günümüze kutla geldin, hoş geldin ey! Zamanlar güzeli ey, kut yağdırmaya bahçemize hoş geldin! Mü'minleri handân; mücrimleri giryan edendin sen! Ve şeytanı sûzân; inkarcıyı perişân edendin!.. Hoş geldin!..
Gufranımızdın, bağışlanmamızdın... Hoş geldin!.. Kitab'ımız, sadakamızdın... Hoş geldin!.. Selamımız ve salavatımızdın... Hoş geldin!..
Cihânârâ cihân içindedir arâyı bilmezler
O mâhîler ki derya içredir deryâyı bilmezler
Hatırası kora dönmüş uzak bayramların gülümseyişleriyle tutup ellerimizden iftar sevinçlerine karıştır aminlerimizi; çoğalttıkça çoğalt tazarruları gül dudaklarda. İki sevinç arasında, bunda ve ötede müjdelenen iki sevinç arasında bir alev gibi yak ruhumuzu ve bir anda yansın amel defterlerimizin kara sayfaları. Azrail tabaklarımıza bırakmadan ölümü hakiki oruçların iftarına ulaştır bizi. Terk ettiğimiz nimetlerini iftar sofrasında melekler koysun önümüze ve gönül kandilinin pasını temizlesin feriştehler. Riya desenlerinden arındırdığın nur hil'atlerini giydir seherlerde bize de, isterse ramazan hilalince arıklaşsın bedenlerimiz, gel ey!..
Fecirden başlayarak ta güneş batıncaya kadar sevda seherinden aşk pazarlarına düşelim çiçeksiz balların arısı gibi; ve güzeller zülfünün perçem tellerinde açalım gönül nergislerinin sarısı gibi. Tenha sokaklarda oruçsuz ve neşesiz koyma zamanı ve dağların yamaçlarında eserken gurub, uyuyan yelkenlilerimizi uyandır. Yakınında duralım zeytin dallarının ve bir zeytin ile varalım kırkıncı kapıya. Aynı dakikada düğümlenen zamanı paylaştır aramızda; aynı düğümde bağlanalım İrem denklemlerine. Süzülmüş benizlerle çarşıdan dönen şehzadeler söylesin son şarkısını özlemle kadirlerin ve nefesi gül kokan çocuklar okusun son medhiyesini hasretle bayramların. Gülabdanlardan dökülsün ellere cedlerin bereketi ve Var Eden'e ulaşsın ıtırlar iklim iklim, kuşak kuşak.
Onbir ayın sultanı, onikincim; muradım, mutluluğum, hoş geldin!.. Çifte sevince tek nimet; iki güzele bir âşık; gel, iyileştir içimizdeki yarayı...
Maah ey! Aydınlat kara düşüncelerimizi, barış getir, esenlik serp dünyamıza. Çığlıklar feryâda karışmasın çağında, mazluma imdâd, mü'mine dâd erişmesin hem!.. Gülümse bize.

İskender Pala

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...