ÂYETULLAH
Allah'ın ayeti, işareti, alâmeti. Şiî mezhebinde Âyetullah, müctehid anlamında kullanılmaktadır. Şiîliğin kollarından biri olan ve günümüzde Şiîlik denince ilk akla gelen İmamîyye fırkasının iman esaslarından biri de imamlara imandır. İnançlarına göre onikinci imam olan Muhammed el-Mehdî, babası Hasan el-Askerî'nin ölümünden (m. 873) sonra gizlenmiştir. Gizlilik devresinde onunla dört kişi görüşmüştür. Bunlara Nâib (vekil) denir. El-Mehdî işleri kendi adına bu nâiblerin yürüteceğini bildirmiştir.
Şiî müelliflerden Muhammed Rıza el-Muzaffer bu hususta şöyle der: "İctihad şartlarını kendisinde toplamış müctehid, gaybet (yokluğu) zamanında, inancımızda imamın nâibi (vekili) dir. Mutlak olarak hâkim ve reistir, hüküm vermekte, halka hükmetmekte imamın selâhiyetine sahiptir. Onun hükmünü kabul etmemek imamın hükmünü kabul etmemektir. İmamın hükmünü kabul etmemek ise Allah'ın hükmünü kabul etmemektir." Nâib sadece dini konularda değil, her hususta halkın kendisine müracaat etmesi gereken ve onların her işini halleden kimsedir.
Böylesine yüksek mevkiî ve üstün görevi olan müctehid uzun bir tahsil döneminden geçer. İran'ın Necef ve Kum kentinde meşhur Şiî medreseleri vardır. Burada on yıllık bir tahsilden sonra orta seviyedeki talebeler küçük vilâyetler ve kasabalara cami imamı olarak tayin edilirler. Bunlara Molla denir. Parlak ve zeki talebeler ise yirmi yıl tahsile devam ederler. Şiî hadis, tefsir ve fıkhını öğrenirler. Kur'an ve sünnetten İmamîyye inancına göre hüküm çıkarma gücüne ulaşırlar; müctehid olurlar.
Bunlar ilmî başarıları, halk üzerindeki etkileri ve taraftarlarının çokluğuna göre sırasıyle; Huccetü'l-İslâm (İslâmın delili), Âyetullah (Allah'ın işareti) ve nihayet Âyetullahi'l-Uzmâ (büyük Âyetullah) ünvanlarını alırlar.
Âyetullah'lar, bulundukları bölgedeki mollalar ve halk üzerinde bir otoritedirler. Bugün İran'da bin civarında Âyetullah vardır. Bunların sadece birkaç tanesi Âyetullahi'l-Uzmâ'dır.
Durak PUSMAZ