ABDÂL
Halk içinde dolaşan ve ermiş diye bilinen kişilere verilmiş bir
lâkap. Aynı şekilde, ilim ve gönül erbabının bütününe bu ismin verilmiş olduğunu
görmekteyiz. Abdâl telâkkisi ilk defa ortaya çıktığı sıralarda, âbid ve
zâhidlerle birlikte muhaddis ve fâkihler için de kullanılmıştır. İbn Hanbel'in
Müsnedi'nde Hz. Peygamber (s.a.s.)'den nakledilen bir rivâyete göre kırk, diğer
bir rivâyette ise otuz abdâlın ümmet içerisinde bulunduğundan bahsettiği
görülmektedir. (Ahmed b. Hanbel, I , 112) Nitekim itimada yakın bilinen abdâl
hadîslerini nakleden Ahmed b. Hanbel'in, yeryüzünde muhaddislerden başka abdâl
tanımadığını söylediği belirtilmektedir.
İmam Gazâlî de abdâl konusunda buna benzer bir izahı
Ebu'd-Derdâ' dan nakletmektedir. (Gazâlî, İhya, 111, 357) Abdâlların ahlâkî ve
mânevî kişilikleri hakkında söylenenler, her müslümanda bulunması gerekli
vasıflardır. Buna göre abdâllar bütün insanlara karşı iyi, kendilerine kötü
muamele edenleri bağışlayan kaza ve kadere gönül hoşnutluğuyla boyun eğen,
haramlardan kaçan, ibâdetlerini ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, sevgi,
şefkat ve ahlâkî vasıflarla donanmış kişilerdir.
Abdâl kelimesinin Arapça 'ebdal'den kısmen değişerek Türkçe'ye
girmiş olduğu anlaşılmaktadır. Arapça'da halkın iyiliği için tasarrufa izinli
evliya zümresinden olan bir cemaate verilen bir isim olarak geçer. Fakat, bu tür
bir kitlenin Allah tarafından gönderildiğine dair sahih İslâmî kaynaklarda
herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu durumun, halkın kendi
muhayyilesi içerisinde ortaya çıkmış bir kanaatten başka birşey olmadığı
söylenebilir.
Tasavvufta dervişler arasında kendini kaybeden ve coşku haline
girenler için abdâl kelimesinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Hatta bu kelime
giderek "hafif meşrep", "meczup", olanlara verilen bir isim haline
sokulmuştur.
Abdâl kelimesi, ilk dönemlerden beri gizli güçlere sahip ve
sırlara vâkıf olduklarına inanılan kimseler ve; Hızır, İlyas, Mehdi gibi gizli
şahsiyetlere de atfedildiği görülmüştür. Melâmet ehlinin gizli veliler inancı,
abdalları daha da esrarengiz hâle getirmiş hattâ, bizzat abdâlların dahi
birbirlerini tanımadıkları veya ancak üst tabakada olanların alttakileri
tanıyabildikleri söylenmiştir. XII. yüzyıldan sonra, bilhassa Melâmî* ve
Kalenderîler arasında cezbe ve istiğrak (kendinden geçme) hâli fazla olduğundan
abdâl kelimesi özellikle bunlar hakkında kullanılmıştır.
XIV. ve XV. yüzyıllarda abdâl adı altında bozuk inançlı
birtakım derviş zümreleri türedi. Bunlar Rum abdâlları ünvanı ile anıldılar.
XVI. yüzyılda yaşayan Vâhidî, abdâlları şu şekilde tasvir etmektedir. "Başları,
kaşları, sakal ve bıyıkları traş edilmiş, başlarında kıldan örülmüş külâh,
sırtlarında bal renkli veya siyah şal, ellerinde tabl ve âlem
bulunmaktadır."
Yine bu yüzyıllarda bazı dervişler tek başlarına abdâl ismini
kullanmışlardır. Abdâl Musa, Kaygusuz Abdâl, Pir Sultan Abdâl gibi.
Abdâl hadislerinin sıhhat derecesine kavuşmamış olması, bu
anlayışın kaynağının Ehl-i Sünnet dışında aranmasına yol açmıştır. Nitekim Hz.
Peygamber (s.a.s.) ve "ashab"tan gavs, kutb, evtâd, nücebâ vb. ricâlü'l gay-b'a
ilişkin hiçbir söz nakledilmediğini, seleften bazılarının Hz. Peygamber'den
rivâyet ettikleri abdâla dair sözün ise zayıf bir hadis olduğunu belirten İbni
Teymiyye, ricalü'l-gayb olduğu söylenen bazı insanlara, -onları Allah'a ortak
gösterir gibi- olağanüstü yetkiler ve güçler nisbet etmenin İslâm akidesiyle
bağdaştırılamayacağını, bu tür bir anlayışın daha çok Hristiyanların ve aşırı
Şiî fırkaların akidelerini yansıttığını belirtmektedir. (Minhacü's-Sünne, I,
21-22).
Bu arada, İbni Teymiyye ve İbni Haldun dışında kalan âlimlerin
büyük bir ekseriyeti ve mutasavvıfların abdâl anlayışını benimsemiş veya en
azından tenkit etmemiş olmaları, bu görüşün esas itibariyle Şia'dan veya Ehl-i
Sünnet dışı başka bir kaynaktan geldiği görüşünü şüphe ile karşılamak için
yeterli sebeplerdi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, ilk devirler Ehl-i
Sünnet âlim ve mutasavvıflarının abdâl anlayışları İbnü'l-Arabî'nin anlayışından
ve özellikle XIV. yüzyıldan itibaren başgösteren ve XX. yüzyıl başına kadar
devam eden Râfizî abdâlların hayat tarzlarından tamamen farklıdır. Nitekim Abdâl
kelimesinin ilk defa ortaya çıktığı sıralarda, âbid ve zahidlerle birlikte
muhaddis ve fâkihler için de kullanıldığı görülmüştü.
Şamil İ.A.