İLETİŞİM ÇATIŞMASINA YOL AÇMAYAN ÖRNEKLER
1. Bir insan, üç günde cevap verilebilecek bir mesaja bir haftada, on beş günde veya bir ayda yanıt verebilir. Bir insan,
bir ay, bir yıl, hatta birkaç yıl sonra görüşme olanağı bulabilir.
Taraflar gecikme nedenini tartışabilir, durumu anlayabilir, durumu
beğenmeyebilirler; ama bu durum, karşı tarafı iğnelemedikçe,
suçlamadıkça çatışma nedeni olamaz.
2. Bir insan,
bireysel görevlerini aksatabilir veya ihmal edebilir ya da tamamen terk
edebilir. Dostlar bu durumu tartışabilir, durumu anlayabilir, durumu
beğenmeyebilirler; ama bu durum, hiçbir şey yokmuş gibi davranılmadıkça,
konu başka şeylerle telafi edilerek konunun kapandığı izlenimi
verilmedikçe, sorumluluklar ve yükümlülükler yerine getirilmediği halde
kendisine sorumlu ve yükümlü gibi davranma beklentisi içine girilmedikçe
iletişimde çatışmaya neden olamaz.
3. Bir insan, yanlış yaptığı halde yanlışının bilincinde ise onun bu durumu iletişimde çatışmaya neden olamaz.
4. Bir insan,
yanlış yaptığı halde bunun doğruluğunu savunmuyorsa, yanlışını
bahanelerle olumlamıyorsa ve yaptığı bu yanlış başkalarına zarar
vermiyorsa, bu durum iletişimde çatışmaya neden olamaz. Örneğin, içki veya sigara içmek.
5. Bir insan,
karşısındakini uyarabilir, ondan rahatsız olduğu davranışlarını
değiştirmesini isteyebilir. Kişi bu durumu, kendisini savunma, kendi
hatalarının üstünü örtme aracı olarak kullanmadıkça ve karşısındakini
uyarırken onun kişiliğine saldırmadıkça, sözlerini çarpıtmadıkça, ona
yalan söylemedikçe, iletişimde çatışmaya neden olamaz.
6.
Her dostun, kendi dostunu yanlışını gördüğü zaman her zaman uyarma
hakkı vardır. Ancak bu uyarma hakkını, kendisinin uyarılmasının akabinde
yapması, intikam duygusu uyandırır.
7.
Sık sık uyarılanlardan olmak veya uyarılardan rahatsızlık duymak,
durumumuzu ciddiyetle gözden geçirmemizi gerektirir. Böylesi durumlar,
kişinin uçurumun eşiğinde olduğu anlamına gelir.
8.
Dostunuz, kardeşiniz bir yanlış yapıyorsa, onu uyarırsınız. Eğer gerçek
bir dost iseniz, uyarma amacınız, onun ileride karşılaşacağı olumsuz
sonuçlardan dolayıdır. Çünkü siz dostunuzun ne bugün ne de ileride
üzülmesini asla istemezsiniz. Bu durum sürerse, ya siz onu veya o sizi
kaybedecektir. Özellikle siz, onu kaybetmek istemediğiniz için, daha
bugünden olası sonuçları, -bir mod olarak değil- gerçekten içinizde
yaşarsınız. Onu uyardığınız halde, hâlâ hatasında ısrar ediyorsa, bu
durum, sizi daha da yıpratır. Onunla ilgili umutlarınız zayıflamaya
başlar. Oysa o, bu sürece bir anda gelmediği için, içindeki durumu
kabullenmiştir. Ona göre, ortada ciddi bir sorun yoktur. Kirliliğin
kokusuna, rengine, bulanıklığına, gürültüsüne, karanlığına, çirkefliğine
zaten alışmıştır. Duyarsız olan bu dostunuzun durumundan dolayı
rahatsızlık duymakta elbette hakkınız vardır. Siz bu rahatsızlık
içindeyken, arkadaşınız sizden iltifat beklemektedir. Demek ki ikiniz de
birbirinizden kopmuş, ayrı ayrı dünyaların insanları
olmuşsunuz. Birbirinize baktığınızda eski günleri yâd ederek, neden
eskisi gibi değiliz diye bir özlem içindesiniz. Oysa aranıza yüksek
rakımlı dağlar girmiştir. İki taraf da rahatsızdır. İki tarafın
rahatsızlığın nedeni de, bir dostun kaybı üzerinedir. Birisine göre,
kaybın nedeni, yapılan yanlışlara rağmen bunun gerçek anlamda bilincinde
olmayan ve durumunu değiştirmeyen bir kişilik sorunudur. Diğerine göre
ise, kaybın nedeni, karşı tarafın anlayışsızlığı, kusursuz insan arayışı,
olayları büyütmesi, yakınlık, sıcaklık ve iltifat eksikliği,
beklentileri karşılayamaması, vb.dir. Birinci tarafın rahatsız olması
son derece ahlakî ve erdemli bir davranıştır. Ya ikinci tarafın durumu?
Gelişmemiş, çocuksu, ilkel, karşı tarafa bir şey vermekten yoksun ve
çıkarcıdır; oyalayıcı-geriletici bir tutum içinde olanlara yakınlık
duyarken, geliştirici-ilerletici bir duruş içinde olanlardan rahatsızlık
duymaktadır. Kimin kimi izlemesi gerektiği konusunda yapılan hatayı
somutlaştırırsak, konunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkar. Örneğin,
uyuşturucuya alışmış, yalancılığı bir davranış biçimine dönüştürmüş,
haksızlığı doğal bir davranış olarak algılayan bir kişilikle ilgili
yaşanan sorunlar. Gelişme ve geliştirmeye odaklanmış insanla, böyle bir insanı çizgi dışı görenlere özenti içinde olan bir insanın
sıkı bir dostluk içinde yaşaması olanaklı mı? İşverenine sık sık
problem olan bir hizmetliyle, erdemli yaşamanın mücadelesini veren bir insanın
sıkı bir dostluk içinde yaşaması olanaklı mı? Arkadaş olur,
arkadaşlıklarını, belki dostluklarını sürdürebilirler. Asla sıkı dost
olamazlar. Oysa bu sorunların en ağırını yaşayan kişi bile, eğer
isterse, ilkelerine bağlılıkta kararlı olursa, sıkı dost olmalarında ne
engel olabilir ki!