27 Haziran 2012

İLETİŞİM ÇATIŞMASINA YOL AÇMAYAN ÖRNEKLER

İLETİŞİM ÇATIŞMASINA YOL AÇMAYAN ÖRNEKLER

1. Bir insan, üç günde cevap verilebilecek bir mesaja bir haftada, on beş günde veya bir ayda yanıt verebilir. Bir insan, bir ay, bir yıl, hatta birkaç yıl sonra görüşme olanağı bulabilir. Taraflar gecikme nedenini tartışabilir, durumu anlayabilir, durumu beğenmeyebilirler; ama bu durum, karşı tarafı iğnelemedikçe, suçlamadıkça çatışma nedeni olamaz.
2. Bir insan, bireysel görevlerini aksatabilir veya ihmal edebilir ya da tamamen terk edebilir. Dostlar bu durumu tartışabilir, durumu anlayabilir, durumu beğenmeyebilirler; ama bu durum, hiçbir şey yokmuş gibi davranılmadıkça, konu başka şeylerle telafi edilerek konunun kapandığı izlenimi verilmedikçe, sorumluluklar ve yükümlülükler yerine getirilmediği halde kendisine sorumlu ve yükümlü gibi davranma beklentisi içine girilmedikçe iletişimde çatışmaya neden olamaz.
3. Bir insan, yanlış yaptığı halde yanlışının bilincinde ise onun bu durumu iletişimde çatışmaya neden olamaz.
4. Bir insan, yanlış yaptığı halde bunun doğruluğunu savunmuyorsa, yanlışını bahanelerle olumlamıyorsa ve yaptığı bu yanlış başkalarına zarar vermiyorsa, bu durum iletişimde çatışmaya neden olamaz. Örneğin, içki veya sigara içmek.
5. Bir insan, karşısındakini uyarabilir, ondan rahatsız olduğu davranışlarını değiştirmesini isteyebilir. Kişi bu durumu, kendisini savunma, kendi hatalarının üstünü örtme aracı olarak kullanmadıkça ve karşısındakini uyarırken onun kişiliğine saldırmadıkça, sözlerini çarpıtmadıkça, ona yalan söylemedikçe, iletişimde çatışmaya neden olamaz.
6. Her dostun, kendi dostunu yanlışını gördüğü zaman her zaman uyarma hakkı vardır. Ancak bu uyarma hakkını, kendisinin uyarılmasının akabinde yapması, intikam duygusu uyandırır.
7. Sık sık uyarılanlardan olmak veya uyarılardan rahatsızlık duymak, durumumuzu ciddiyetle gözden geçirmemizi gerektirir. Böylesi durumlar, kişinin uçurumun eşiğinde olduğu anlamına gelir.
8. Dostunuz, kardeşiniz bir yanlış yapıyorsa, onu uyarırsınız. Eğer gerçek bir dost iseniz, uyarma amacınız, onun ileride karşılaşacağı olumsuz sonuçlardan dolayıdır. Çünkü siz dostunuzun ne bugün ne de ileride üzülmesini asla istemezsiniz. Bu durum sürerse, ya siz onu veya o sizi kaybedecektir. Özellikle siz, onu kaybetmek istemediğiniz için, daha bugünden olası sonuçları, -bir mod olarak değil- gerçekten içinizde yaşarsınız. Onu uyardığınız halde, hâlâ hatasında ısrar ediyorsa, bu durum, sizi daha da yıpratır. Onunla ilgili umutlarınız zayıflamaya başlar. Oysa o, bu sürece bir anda gelmediği için, içindeki durumu kabullenmiştir. Ona göre, ortada ciddi bir sorun yoktur. Kirliliğin kokusuna, rengine, bulanıklığına, gürültüsüne, karanlığına, çirkefliğine zaten alışmıştır. Duyarsız olan bu dostunuzun durumundan dolayı rahatsızlık duymakta elbette hakkınız vardır. Siz bu rahatsızlık içindeyken, arkadaşınız sizden iltifat beklemektedir. Demek ki ikiniz de birbirinizden kopmuş, ayrı ayrı dünyaların insanları olmuşsunuz. Birbirinize baktığınızda eski günleri yâd ederek, neden eskisi gibi değiliz diye bir özlem içindesiniz. Oysa aranıza yüksek rakımlı dağlar girmiştir. İki taraf da rahatsızdır. İki tarafın rahatsızlığın nedeni de, bir dostun kaybı üzerinedir. Birisine göre, kaybın nedeni, yapılan yanlışlara rağmen bunun gerçek anlamda bilincinde olmayan ve durumunu değiştirmeyen bir kişilik sorunudur. Diğerine göre ise, kaybın nedeni, karşı tarafın anlayışsızlığı, kusursuz insan arayışı, olayları büyütmesi, yakınlık, sıcaklık ve iltifat eksikliği, beklentileri karşılayamaması, vb.dir. Birinci tarafın rahatsız olması son derece ahlakî ve erdemli bir davranıştır. Ya ikinci tarafın durumu? Gelişmemiş, çocuksu, ilkel, karşı tarafa bir şey vermekten yoksun ve çıkarcıdır; oyalayıcı-geriletici bir tutum içinde olanlara yakınlık duyarken, geliştirici-ilerletici bir duruş içinde olanlardan rahatsızlık duymaktadır. Kimin kimi izlemesi gerektiği konusunda yapılan hatayı somutlaştırırsak, konunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkar. Örneğin, uyuşturucuya alışmış, yalancılığı bir davranış biçimine dönüştürmüş, haksızlığı doğal bir davranış olarak algılayan bir kişilikle ilgili yaşanan sorunlar. Gelişme ve geliştirmeye odaklanmış insanla, böyle bir insanı çizgi dışı görenlere özenti içinde olan bir insanın sıkı bir dostluk içinde yaşaması olanaklı mı? İşverenine sık sık problem olan bir hizmetliyle, erdemli yaşamanın mücadelesini veren bir insanın sıkı bir dostluk içinde yaşaması olanaklı mı? Arkadaş olur, arkadaşlıklarını, belki dostluklarını sürdürebilirler. Asla sıkı dost olamazlar. Oysa bu sorunların en ağırını yaşayan kişi bile, eğer isterse, ilkelerine bağlılıkta kararlı olursa, sıkı dost olmalarında ne engel olabilir ki!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...