02 Mayıs 2012

SONBAHAR RÜZGARLARI..ÜSTÜME ÜSTÜME YÜRÜR


Sonbahar Rüzgarları 

Ne zaman sonbahar gelse, sarı sarı yapraklar düşse dalından ve sürüklense rüzgarın önünde bir yaprak. Ne kadar ısıtırsa ısıtsın dağları, ovaları güneş; ne kadar sıcak ve parlak olursa olsun gökyüzü, üşürüm, ürperirim içimden! .. Üstüme üstüme yürür hüzünlü güz günleri... 
Bilirim ki, acılardır yüreğimde yankılanan ve içimdeki sevdadır acı veren her andığımda yurdumu. Şimdi her zamankinden daha yorgun ve çaresizim. Her zamankinden daha çok muhtacım sana anlıyor musun? Özlemin içimde ateş olup yaksa da, vucudum buzlar içindeymiş gibi titriyorum! .. Dışarıda kırk derece sıcak var, insanlar serinlemek için habire sulara koşuyor ama ben kar altındaymışım gibi titriyorum, üşüyorum. Anlıyorum ki, beni hiç bir şey ısıtamayacak senin kollarından ve sıcak sevginden başka... 
Ne zaman sonbahar gelse, dağ doruklarında insanın içini ürperten rüzgarların uğultusunda hayatın bana küs ıslığını duyarım! ... İçime dalga dalga yayılır yokluğun, rüzgarda dalları kırılmış bir ağacın hüznü gibi suskun dururum. Bedenim sızlar, yüreğim titrer... Anlatamam kimseye yüreğimden geçenleri... Kendini anlatamamak ne kadar da acıdır bilir misin? En çok da ona yanar yıkılır insan... Kim bilebilirki, ben bütün acı çekenlerin yazgısıyım, bütün kimsesizlerin dostu, bütün yalnızların yoldaşıyım... Yüreklerdeki sarı sonbahar; Gözlerdeki yeşilin ardına gizlenmiş hüzünlü güz günüyüm... 
Hayatımız ki, bir damla aşk iksiri kırık kadehlerde yudumladığımız, bir damla su; Bir tutam şiir, volkanlar kadar dağlayıcı ve kor! ... Şimdi yüreğimin en derinlerinden kopup gelen sınırsız bir sevgi seliyle sana gelmeyi, yüreğinin en sıcak yerine sığınıp kaybolmayı ne kadar çok istiyorum. Ne kadar istiyorum gözbebeklerindeki kıvılcımların titreşimlerinden bir aşk türküsü gibi çakıp ve anlamsız yaşadığım bu hayattan kurtulup, yeniden bulmayı kendimi gözlerinde.... 
Ne zaman güz günleri gelse sararır yeşeren umutlarım! ... Hoyrat rüzgarlarla savrulur dallarım, bir yağrağımı daha kaybederim ömrümün sevgi çınarından... 
Ömrüm gizli bir yara da olsa yüreğimde ve savrulan bir sonbahar yaprağına da yazılı olsa adım; Ben yine de mehtabın kollarında yeniyetme sevdalar tomurcuklanırken bahara, sarmalıydım seni; Dingin derin ırmaklar akarken hasrete, bütün yalnızlıkları yıkmalıydım gözlerinin içine baktığımda. Tuttuğumda yumuşacık beyaz ellerini, unutmalıydım bütün acılarımı! .. Kadehlerde aşk iksiri yudumlanırken doya doya içmeliydim dudaklarını.. Bütün karanfiller güller solmalıydı bahçelerde, yüreğimizde tomurcuk tomurcuk sevda açarken! ... 
Şimdi gecenin geç bir vakti. Sicim gibi yağmur yağıyor kaldırımlara, yağmurdan kaçıp herkesin evine sığındığı bir saatte, ben evden çıkıp, sahipsiz bir sokak kedisi gibi sırılsıklam boş kalan sokaklarda dolaşıyorum avare avare. Gecenin zifiri karanlığı üstüme üstüme geliyor, şimşekler çakıyor, boşanırcasına ağlıyor gökyüzü ama yağan yağmurlar yüreğimin yangınını söndüremiyor.. Denizler nehirler de ağlıyor, ben ağlıyorum, inadına sokaklara boşanıyor gözlerim. Gözyaşlarım sağanak sağanak karışıp gidiyor sulara.. Ellerim üşüyor, üşüyen ellerimi alıp yanan yüreğimin üstüne bastırıyorum. Dinmiyor küçülmüyor acım... 
Fırtınalı bir gecenin kör karanlığında bir başına ıpıssız sokaklarda yürümek ne kadar zordur. Hele tutunacak bir dalı kalmamışsa insanın bu dünyada ve gidilecek bir yeri de yoksa. Hayatın anlamsız girdabında debelenmek, anlamsızlığın boşluğunda kalakalmak, bir başka ölümdür aslında insan için. 
Her sonbahar geldiğinde ben ayrılıkları yaşarım. Elvedaları, yalnızlıkları, özlemleri, solgun kırık beklemeleri; Bir de adı konmayan iç çekişleri, korkuları, uzak ve dalgın bakışları akan sulara, hıçkırıkları... 
Ve yüreği buğulu sevdalı aşıkları düşünürüm her sonbahar geldiğinde. Pişmanlıkları, kalpte gizli kalan sırları ve kalpte gizli kalıp bir ömür kanayan yaraları, suskunlukları, ayrılıkları, sınırları, gurbet de ölüp gidenleri... 
Ne zaman sonbahar gelse unuturum içimdeki mavinin çağrışımını, beyazın ışığını, baştan aşağı acıya keser bedenim. Gülmeyi unuturum ne kadar zorlarsam zorlayayım kendimi, gülemem. Anlarımki, benim yüreğimde ağlıyor gözlerimle beraber... Şu uzak diyarlarda hüzün ve acı sızı sızı dokunuyor gönlümün en derin gergefine. Karanlık bir dehlizde yolunu bulmaya çalışan şaşkın bir yolcuyum sanki. İçimdeki deli rüzgarlar alıp buralardan çok uzaklara götürüyor beni. Çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği kıyılara savuruyor ruhumdaki özlemleri... 
Hayatımın inciten, acıtan yanını sığdıramıyorum hiç bir coğrafyaya. Bilincimi kaybetmek istiyorum, hatırlamamak geçmişimi ve unutmak bütün ihanetleri. Üşümek ve düşmek istiyorum derin bir uçurumun kenarından. Ölüm etrafımda durmadan dans ediyor biliyorum. Bir gün hiç beklenmedik bir yerde vuracak beni. Korkmuyorum, ölüm kıyafetimi giyiyorum hergün üstüme. Hayallerimin düştüğü yerde düşeceğim. Gözlerimde fer, dizlerimde derman kalmayacak. Vurgun yemiş dallar gibi düşeceğim yerlere, bir daha hiç kalkmayacağım. 



Geldi hazân, Yine hüzün, Yine gam 



Cümbüş kırık, neyzen suskun, ney suskun 
geldi hazân, yine hüzün, yine gam 
şarkı suskun, meyhan suskun, mey suskun 
geldi hazân, yine hüzün, yine gam 
gönüllere elem konuk her akşam... 
Hicran dilsiz, yaş gözsüz, mevsimler güz 
şair suskun, şiir suskun, tar sözsüz 
yine boyun büktü akşamlar öksüz 
geldi hazan, yine efkar, yine ah-u zar 
yine hasret, yine gurbet ah leyli yar 
bir ince sızı düşer sineye her akşam 
Bülbülü bir güle zar eylemişler 
dünyayı sevene dar eylemişler 
sevdayı göğsüme nar eylemişler 
geldi hazân, yine hüsran, yine figan 
yine hicran, yine giryan, yine efgân 
bir ince sızıdır nereye baksam 
Rüzgar hicran inler gönül secdede 
nağmeler aşkı kanar her hecede 
ay küser bir efkâr basar gecede 
geldi hazan, yine hüsran, yine efgân 
yine sürgün, yine firgat, yine figan 
bir kara dumandır iner her akşam 
Felek ki, demirden örmüş ağını 
ceylanlar aşk için yakmış dağını 
gazeller savurmuş gönül bağını 
geldi hazân, yine hüzün,yine giryan 
yan ey gönül dermansız derdine yan 
bak yine çöktü efkar her yer karardı 
bahçe gazel döktü yaprak sarardı 
her sokak başını bir elem sardı 
geldi hazân, yine hüzün, yine gam 
yine sürgün, yine giryan, yine hicran 
bir ince sızıdır nereye baksam 
Tipi bize, boran bize, kar bize 
feryat bize, figan bize, zar bize 
hicran bize, fizan bize, har bize 
yine firgat, yine gurbet, yine hasret ey Ozan 
dinmez bir sızıdır yüreğinde ne yapsan 
gönüllere elem konuk her akşam 
Bahçe mahsun, gül mahsun, gönül hicran 
bülbül zar-ı figan, zar-ı fizan, zar-ı efgân 
ey vah yine hicrân, yine giryân, yine hüsran, yine gam 
ince bir duman gibi geçip gidiyor zaman 
yan ey gönül dermansız derdine yan 
Geldi hazân, yine hicran,yine hüsran, yine giryân bana düştü ah! .. 
yine firgat, yine feryat,yine figan, yine efgân cana düştü ah! .... 
attı felek, her birimiz bir yana düştü 
ince bir duman gibi geçip gidiyor zaman 
yan ey gönül yan, şimdi dermansız derdine yan 
hüzünlere yazılmış bir ömür bizimkisi neylersin 
ah! leyli yar... 
kış geldi, yine tipi, yine boran, yine duman 
yine her gece kalbimize yağıyor kar... 
Nuri CAN

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...