İNCİLLERDEKİ ÇELİŞKİLER
Bilindiği gibi gerek Tevrat ve gerek İncil insanlar eliyle tahrif edilmiştir. En basitinden şöyle düşünebiliriz; İncil'in indiği lisan Arami dili (İsrailoğullarının dili)idi. Şu an elimizdeki İnciller ise ilk olarak Yunanca tercümelere gidebilmektedir. Onlar da bizim siyer kitaplarımıza benzetilebilir. Kur'an ile arasındaki fark hemen anlaşılır. O azizin mektubu, şu havarinin konuşması, İsa(as)ın başından geçmiş feşmekan olay...O'na "Hz. İsa'nın Sireti" demek daha uygundur.
Rahmetli Prof. Muhammed Hamidullah "İslam'ın Doğuşu" adlı eserinde şöyle diyor: "Bir süre önce Almanya'daki Hıristiyan din adamları Kitab-ı Mukaddes'in(İncil) eski yazmalarını karşılaştırmayı düşündüler.Dünya'daki bütün Kitab-ı Mukaddes yazmaları toplandı. Dünya çapındaki bu faaliyetin ardından yayınlanan raporda şunlar ifade edildi: "Birbiriyle çelişen yaklaşık 200 bin nakil bulunmuştur."
İSLAM HUKUKU ROMA HUKUKUNDAN ETKİLENDİ Mİ?
Muhammed Hamidullah aynı eserinde anlatıyor: "Kısa süre önce bu konuyla alakalı bir kitap yayınlandı: "Roma Hukuku İslam Hukukunu Etkiledi mi?" Bu kitap farklı milliyetlerden beş yazarın makalelerinin tercümesini içermektedir. Bütün yazarlar aynı problemi ele almakta ve şaşırtıcı biçimde hepsi de aynı sonuca ulaşmaktadır. Roma hukukunun İslam hukukunu hiçbir şekilde etkilemediğini keşfettikleri için kendileri de hayrete düşmüşler. Fransız yazar anlamlı biçimde makalesine şu başlığı koymuş; "Müslüman Hukukunun Teşekkülündeki Esrar"
Biz bu esrarı biliyoruz; İslam hukuku Hz.Resulullah'ın mucizesidir. "O zat (a.s.m.) öyle bir hukuk sistemi ve bir İslâmiyet ve bir kulluk ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bulunur. Çünkü, ümmî bir zatta (a.s.m.) zuhur eden o hukuk, on dört asrı ve insanlığın beşte birini, âdilâne ve hakkaniyet üzere ve müdakkikane hadsiz kanunlarıyla idare etmesi, emsal kabul etmez."
BİR DAVA BÖYLE ADAMLAR İSTER
Merhum Abdürreşid İbrahim, Alem-i İslam adlı hatıratında birbirinden ilginç anılar anlatır. İşte onlardan biri: "Ben buradan Gombo-Jap cenaplarından ayrılarak, doğru bulunduğum otele gittim, biraz istirahattan sonra çay içeceğim. O arada bizim misafirhane sahibi geldi- elinde bir gazete var- dedi ki:
-Siz bu gazeteyi okuyamaz mısınız?
-O ne gazetesi?
-Ermeni gazetesi.
-Ya, siz Ermeni misiniz?
-Evet, Ermeniyim, fakat burada(Çin'i kastediyor) doğmuş, burada büyümüşüm; Ermeni lisanı bilmiyorum.
-Bu gazeteyi nereden buldunuz? Nerede çıkıyor?
-Ben gücüm dahilinde bir yardım olsun diye para göndermiştim, fakat ne yazık ki, okuma bilmiyorum. Asıl gazete Kafkas'ta çıkar.
-Okuma bilmiyorsan gazeteyi ne yapacaksın? Ne lüzumu var ki para veriyorsun?
-Az da olsa millete fayda sağlar, maksadım budur…
VAPUR MU KÜTÜPHANE Mİ?
Abdürreşid İbrahim kendisini Çin'den Japonya'ya ulaştıran Hozan Maru adlı Japon vapurda gördüklerini şöyle anlatıyor: "Hozan Maru on iki mil üzerine yol alıyor, vapurda tayfa yolcu farkı kalmadı; hep gemi tayfası efendi kesildi, mütalaaya daldı, vapurumuz hemen bir kütüphane şeklini aldı. Herkes vapurun her tarafında karyolalara uzanmış, bazılarının elinde kitap, bazılarının elinde gazete hep mütalaa ile meşgul bulunuyorlardı. Yalnız, Amerika'ya gitmekte olan birkaç Rus amelesi vardı, bunlar okuma bilmedikleri için her yerde güvertede uzanmış yatmakta idiler. Ama Japonlar hep mütalaa ile vakit geçirmekte idiler. Hatta büfede hizmet etmekte olan aşçılar ve garsonlar dahi hep okumakta idiler. Vapurun kaptanı ara sıra gelir, yolcuların hatırını sorardı. Bir şey lazım olursa kendisine söylememizi rica ederdi. Bu suretle benim kütüphane deniz üzerinde tam kırk saat yol aldı, insanın burada gördüğü insanca muamele söylemekle tükenmez, o kadar hoş idi."
BİR FRANSIZ TARİHÇİSİNİN GÖZÜYLE PREVEZE
Preveze Deniz zaferi(1541) deniz savaşları tarihinde önemli bir yer tutar.Andrea Doria komutasındaki gururlu Haçlı donanmasının Akdenizin dibini boyladığı bu savaşı, o zamanı yaşayan Fransız deniz tarihçisi Amiral Jurien Da La Gravieve şöyle anlatır: Barbaros Hayreddin uzun kumaşlar üzerine yazılmış Kur'an ayetlerini kendi kasırgasının bordalarına bağlattı. Bunun neticesinde bu kış mevsiminde esmekte olan rüzgar pek garip şekilde birdenbire durdu. Doria'nın ağır yelkenli gemilerini hareketsiz bıraktı. Türklerin süratli kadırgaları da bu gemilerin yanından geçerken top ateşi ile onları hırpaladı. Kalyonlarındaki savaşçı üstünlüğü Doria'ya bir fayda vermedi. Doğruca, gemilere rampa edilmeden sırf manevra ile deniz harbi kazanılması ilk defa olarak bu surette vuku buldu."
"Denizde dağlar gibi akıp gidenler (gemiler) de O'nun (varlığının) delillerindendir. Dilerse O, rüzgârı durdurur da, onun (denizin) üstünde kalakalırlar. Elbette bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (Şura:32-33)
MASONLUK VE TÜRKİYE'DE İLK ÜSTADI
Sözlük anlamı "duvarcı" olan Masonluk, Kudüs'teki ünlü Süleyman Mabedi'nin mimarı Hiram Abiff usta tarafından duvar işçilerinin bir loncası olarak kuruldu. Türkiye'de Masonluk resmi olarak 01.08.1909'da kuruldu ve ilk üstadı sadrazam Talat Paşa idi.
-KAYNAKLAR-
1-İslam'ın Doğuşu-Prof. Dr. Muhammed Hamidullah- Beyan Yayınları- İst-2002
2-Alem-i İslam-(2 cilt)-Abdürreşid İbrahim- İşaret Yayınları-İst-2004
3- Hadislerin Işığında Hadiseler- Safvet Senih -Nil Yayınları- İzmir-1998
4- Bay Pipo- Soner Yalçın, Doğan Yurdakul- Doğan Yay. İst-2000