ÂYETELKÜRSÎNİN FAZÎLETİ
Bekara sûresindeki (Allahü lâ ilâhe illâ hu...) âyetinin tamamına (Âyet-el kürsî) denir. Bu âyet-i kerimeyi ihlâs ile okuyanın, insan ve hayvan haklarından mâ'ada ve farz borçlarından başka günahları affolunur. Yâni tevbeleri kabûl olur.
Resûlullah efendimiz buyurdu ki: (Her kim farz namazı bitirir bitirmez yerinden kalkmadan bir kere Âyetelkürsîyi okuyup, otuzüç kere Sübhânallah, otuzüç kere Elhamdülillah, otuzüç kere Allahü ekber derse, hepsi doksandokuz olur. Bir kere de Lâilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh lehülmülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr dese, Hak teâlâ o kişinin günahlarını affeder.) Allahü teâlâ hazretlerinin affettiği günahlar, yalnız kendisi ile o kulu arasında olan, tevbe etmiş olduğu günahlardır. İnsanların ve hayvanların haklarına tevbe ettikten sonra helâllaşmak da lâzımdır.
Habîb-i kibriyâ diğer bir hadis-i şeriflerinde buyurdu ki: (Hak teâlâ hazretlerinin zâtına mahsûs olarak üçbin ismi vardır. Bunların içinden terâzîde en ağır geleni “Sübhânallahi ve bi hamdihi sübhânallahil'azîmi ve bi-hamdihî”dir.) Her kim, bunu namazdan ve tesbîhlerden sonra, on kere okursa her harfine on sevap verilir. Sonra, imam ve cemaat ile berâber kollarını, bir miktâr ileriye uzatıp ve göğüs hizâsına kaldırıp, avuçları tam açık olarak semaya çevirip duâ et ve âmîn de. Duâ bitince ellerini yüzüne sürüp, “Velhamdü lillâhi rabbil âlemîn” de ve salevât ile Fâtiha-i şerife oku. İbni Âbidîn, üçyüzkırkbir [341]. sayfada diyor ki, (Namazdan sonra, duâ ederken, eller göğüs hizâsında ileri uzatılır. Avuçlar semaya karşı açılır. Çünkü sema, duânın kıblesidir.İki el birbirinden aralık tutulur. Duâdan sonra, iki eli yüze sürmek sünnettir.)
(Fetâvâ-yı Hindiyye) beşinci cildinde diyor ki, (Namazdan sonra duâ ederken kolları çeşidli şekllerde tutmak bildirildi. Bunlar arasında eftal olanı, avuçları semaya karşı açmak ve birbirinden uzak tutmaktır. Kolları göğüs hizâsına kaldırmak müstehabdır. Duâdan sonra iki eli yüze sürmek sünnettir.)
MÜSÂFEHA (EL SIKMAK)
25 - [Müsâfeha her zaman yapılır. Yalnız namazlardan sonra müsâfehayı âdet mekruhtur. Muhammed Hâdimî (Berîka) kitabının 1220. sayfasında diyor ki, (Hadis-ül-câmide (İki erkek veya iki kadın müslüman karşılaştıkları zaman, müsâfeha ederlerse, ayrılmadan önce, günahları mağfiret olunur) buyuruldu. Müsâfeha etmek, sünnet-i müekkededir. Müsâfeha ederken birbirine sarılmak, öpüşmek câiz değildir.) Kadınların birbirleri ile, yabancı erkeklerin göremiyecekleri yerlerde, müsâfeha etmeleri câizdir.]
Ey Oğul! Resûlullah buyurdu ki, (Her kim bir mümin kardeşini ziyâret eylese, bunların her birerlerine Cennette birer derece verilir.) [Yalnız bu ziyâret Allah rızası için olacak, başka maddî ve şahsî bir menfaat mukâbili olmamak şartı ile.] Ve yine Resûl-i ekrem buyurdular ki: (Her kim bir mümin kardeşini ziyâret eyleyip müsâfeha ederek üç kere elini sallasa, ellerini ayırmadan her ikisinden Hak teâlâ râzı olur. Ağaçtan yapraklar döküldüğü gibi, o şahslardan günahlar öylece dökülür.)
Müsâfeha ettikten sonra, ölenlerin, hocaların ve sâir geçmişlerinin ve bütün ehl-i îmanın affı için duâ etmek lâzımdır. Bu arada, Peygamber efendimize salâtü selâm getirmek şarttır.
26 - Ey Oğul! Câmiden dışarı çıkarken, “İlâhî bana fazlınla rahmet kapısını aç!” deyip sol ayağınla dışarı çık. Çıkarken inşâallah bundan sonraki namaza da geleceğim diye niyet eyle!
Çünkü Resûlullah buyurdu ki: (İyi ameller ancak niyete bağlıdırlar.) Niyetsiz ibâdet olamaz. Bir insan iyi bir amel işlemeye niyet etse, fakat o işi işlemek nasip olmasa, o kimseye niyetinin sevabı yazılır.
Yine buyurdu ki: (Namaz, dînin direğidir, kim namazını kılarsa, dînini yaptı, kim namaz kılmazsa, dînini yıkmıştır.) Zîrâ namaz bütün ibâdetlerin en fazîletlisidir. Resûlullah buyurdu ki: (Namazı cemaat ile kılmak, yalnız kılmaktan yirmiyedi derece eftaldir.)
Diğer bir hadislerinde: (Özrsüz, evinde [yalnız] namaz kılan kişinin borcu ödenir, namazının sevabı noksan kalır) buyurmuşlardır. Namaz kılacağın vakit, vaktin evvelinde veya hiç olmazsa ortasında kılmak gerektir. Daha sonra kılarsan borç ödenirse de, sevabı olmaz. Vakit çıktıktan sonra kılınan namaz, kaza niyetiyle kılınır. Resûl-i ekrem buyurdu ki, (Mîraç gecesinde bir kısm insanların hâline vâkıf oldum. Baktım ki onlar şiddetli bir azâbla muazzeb oluyorlar. Cebrâîl aleyhisselâma sordum, bu tâife kimlerdendir? [Yâni ne için azâb görüyorlar?] Cebrâîl aleyhisselâm cevaben: “Bunlar namazlarını vaktinde kılmayanlardır” buyurdu.)
Bir kişi namaz kılmayıp farziyyetine de inanmaz ise, yâni borcunu ödemeye niyet etmezse, ittifâken kâfirdir. Bir kimse bir vakit kılıp bir vakit kılmazsa (özürsüz olarak) hiç kılmayan ile birdir. Zîrâ o, namazı maskaralığa almış olur. Namazı maskaralığa almak -hâşâ sümme hâşâ- Allahü teâlâyı maskaralığa almaktır. Binâenaleyh, bütün ibâdetlerimiz gibi, namazı da dâimâ ve muntazaman edâ eyle!
CEMAATİN FAZÎLETİ
27 - Hz. Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Her kim sabah namazının farzını cemaat ile kılarsa, kıyâmet gününde yüzü ayın ondördü gibi parlar. Öğle ve ikindi namazlarının farzlarını cemaat ile kılsa Hak teâlâ, o kula bin saf melek müvekkel kılıp, kıyâmet gününe kadar onun için tesbîh ederler. Her kim akşam namazını cemaat ile kılsa, Hak teâlâ hazretleri o kişiyi Peygamberlerle haşr eder. Her kim yatsı namazını cemaat ile kılsa, o kimse ile Hak teâlâ arasında hicâb kalmaz.) Bu fazîletler, fâsık olmıyan ve bid'at ehli olmıyan imamın cemaati içindir.
Her kim cemaati özürsüz terk eylese, Cennet kokusu duyamaz. Bu kimse, dört kitapta mel'ûn diye vasflanmıştır. Namazı terk eden kimse, Hak teâlânın gazabından kurtulamaz. Her kim sabah namazlarını kılmasa, îmanı zayıflar, öğle namazlarını kılmaz ise, Peygamberler ona gücenir, ikindi namazlarını kılmaz ise, melekler onu sevmez. Akşam ve yatsı namazlarını kılmaz ise, Allahü teâlâ onu sevmez.
28 - Her şeyin bir nûru, bir özü vardır. Dînin nûru ve özü beş vakit namazdır. Namaz aynı zamanda dînin direği ve örtüsüdür. Her şeyin fesatı vardır. Dînin fesatı, namazı terk etmektir. Namazını terk eden, dînini terk etmiş demek olur.
29 - Her kim cemaat ile namaz kılmağı severse, Hak teâlâ hazretleri o kulunu sever, melekler sever.
30 - Beş vakit namazını cemaat ile kıl! Âciz olma!
Tenbîh: Cemaat ile kılınan namazın sevabı, yalnız kılınan namaz sevabından çok olduğu anlaşıldı. Cemaatin bu kadar büyük fazîleti, imamın namazının sahih olduğu takdîrdedir. Eskiden İslâmiyet kuvvetli olduğu zamanlarda, imamlara ve her müslümana hüsn-i zannedilirdi. Fakat, şimdi, müslümanım diyenlerin ve imam olmak istiyenlerin bazısı, dinden, îmandan haberi olmıyan câhiller olduğu sözlerinden, hâllerinden ve hareketlerinden anlaşılıyor. O hâlde, bugün Ehl-i sünnet îtikatına karşı olduğu belli olmıyan ve guslünü, abdestini ve namazını doğru yapabilen ve haram işlemekten sakınan imam bulup ona uymak lâzımdır. Aksi takdîrde cemaat sevabı değil, namazımız da elden kaçar. Zîrâ, zarûrî mâlûm olan, yâni câhillerin de işittikleri ahkâmı öğrenmemek, bilmemek özr olamaz. Fâsık imamın arkasında kılınan namazın mâlikîde sahih olmadığı (Halebî-i kebîr)de yazılıdır. Sâlih bir imamın ağzında kaplamalı, dolgulu diş görülürse, mâlikî veya şâfi'î mezhebini taklîd edip etmediği kendisine sorulmamalıdır.
31 - Resûl-i ekrem buyurdular ki: (Sabah namazı ile yatsı namazını cemaat ile kılmak çok sevaptır. Bu iki vakit namazı cemaat ile kılmanın, ne derece bir fazîlet ve ne büyük bir sevap olduğunu lâiki ile bilseler, bunu kimse terk edemezdi.)
Hak teâlâ, hadis-i kudsîde, buyurdu ki: (Kulum bana farz namazda olduğu kadar, hiçbir amel ile yakın olamaz.) Farz namazları kılıp, hiçbir namazı kazaya kalmayanların, nâfile namazları da böyle olur. Yine hadis-i kudsîde, Allahü teâlâ buyurdu ki: (Kullarım namaz kılmakla gözleri, kulakları, elleri, ayakları ve bütün âzaları benim emrimde olmuş olur.) Resûlullah buyurdular ki: (Hak teâlâ Cennet-i âlâda hûrîler yaratmıştır. O hûrîlere, sizler kimler için yaratıldınız, diye sorulduğu zaman, bizler beş vakit namazını cemaat ile kılanlar için yaratıldık derler.)
32 - İbn-i Mes'ûd [Otuzikide Medînede vefât etti] buyurdu ki: Peygamberimize sordum. Allahü teâlâ indinde hangi amel sevgilidir? Cevaben buyurdular ki, (Namazı vaktinde kılmak, ana-babaya iyilik etmek ve hak yolunda cihâd etmek.)
33 - Bir gün bir âmâ, Efendimize sordu: Yâ Resûlallah ! Benim gözlerim görmüyor, elimden tutup câmiye götürecek bir kimsem de yoktur. Evimde namazımı kılayım mı? Resûlullah sordular: (Ezan sesini işitiyor musun?) Evet işitiyorum, dedi.
Resûlullah, (Sana evde namazı kılmaya izin veremem) dedi. Yine bir kişi sordu:
Şehrin yılan, akreb ve vahşî hayvanları vardır. Bana bir çâre var mıdır? Namazımı evde kılsam? (Ezan-ı Muhammedîyi işitir misin?) buyurdu. Evet işitirim, dedim. (Şu hâlde, namaza, yâni cemaate gitmelisin), cevabını verdi. Böyle olunca, nerede kaldı ki gözlerin, ayakların yerinde, bir korkun yoktur. Şer'î bir mânin de yok! Niye evde kılıp cemaate gitmiyesin? Ancak yürüyemiyecek kadar hasta olana ve şiddetli soğuk ve yağmurda izin vardır.
34 - Peygamberimiz, (Hak teâlâ hazretlerinin rahmeti o kul üzerinde olsun ki, ikindi namazının sünnetini terk etmez) ve (İkindi namazının sünnetini kılıp terk etmeyen kimsenin Cennete girmesine kefilim) buyurdu. [Bu müjde, farz namazını kazaya bırakmıyanlar ve haramdan sakınanlar içindir.]
35 - Akşam namazından sonra altı rekât (Evvâbin namazı)nı kılmayı da ihmâl etme!
Tenbîh: Yukarıdan beri, namazlar hakkında birçok fazîletler sayılmıştır. İnsanı bu fazîletlere kavuşturacak olan namaz, bütün farzlarını, sünnetlerini, müstehab, vâcib ve bütün erkân ve şerâitini hâiz olan namazlardır. Ayrıca, namazın sevaplarına da kavuşmak için, Allah rızası için kılmaya niyet etmek ve terk edilmiş namaz borcu olmamak lâzımdır. Abdestli olduğunu zannederek kıldığı namaz sahih olmaz ise de, niyet ettiği için, sevap verileceği (Eşbâh)ın otuzuncu sayfasında uzun yazılıdır.
36 - Sevabı en çok ve birinci vazîfe olan namaz, farzlardır. Sünnetler ve nâfile namazlar, farzların yanında büyük bir denize nazaran, bir damla kadar bile değildirler. Bir vakit farz namazı özürsüz kazaya kalan kimsenin hiçbir sünnet ve nâfilesi kabûl olmaz, yâni sahih olsa ve niyet etse bile, sevap verilmez. Abdülkâdir-i Geylânî (Fütûhülgayb) kitabında, (Farz namazı terk etmiş olan kimsenin, bunu kaza etmeden önce, sünneti kılması ahmaklıktır ve câhilliktir. Zîrâ bunun sünnetleri kabûl olmaz) diyor. Hanefî mezhebi âlimlerinden Abdülhak Dehlevî, bu kitabı şerh ederken, bunu bildiren hadis-i şerifi de uzun uzadıya yazıyor. Bu hadis-i şerif (Se'âdet-i Ebediyye) ilmihâl kitabında ve (Zahîre-i Fıkh)da da vardır. O hâlde, her şeyden evvel kaza namazlarını kılmalı, namaz borçlarını ödemelidir ve sabah namazından başka dört vakit namazın sünnetleri yerine de, tenbellikle kılınmamış namazlar bitinciye kadar kazalarını kılmalıdır. Âlimlerin sözlerine âşinâ olmayan ve ilimden nasipleri az olan bazı kimseler, sünnet yerine kaza kılınmaz diyor ve kısa akılları ile sözlerini isbâta kalkışıyorlarsa da, iddiâlarının tamamen indî olduğu ve hiçbir esasa dayanmadığı, kitaplarını okuyan erbâb-ı vukûfa pek âşikârdır. Dört mezhebin inceliklerine vâkıf olan, derin âlim seyyid Abdülhakîm Efendi (1281-1362 [m. 1943]) hazretleri bu husûsu İstanbul câmilerinde müslümanlara tekrar tekrar beyan buyurmuşlar ve yazmışlardır.117.ci sayfaya bakınız! Derin âlim, büyük velî Muhammed Mâsum Serhendî, ikinci cildin 63. mektûbunda buyuruyor ki, (Sünnetler yerine kaza kılmalıdır. Sünnet sevabı da hâsıl olur.)
İbni Âbidîn Nâfile namazları anlatırken diyor ki, (Sünnetler, farzlar ile ve vâcibler ile berâber ayrıca kılınan başka namazlar demektir. Müekked olan ve müekked olmayan sünnetlerin hepsine nâfile namaz denir. Çünkü, farz ve vâcib olmıyan namazlar, nâfiledir. Nâfile denilen namazların hepsi, sünnet değildir. Sünnet namazı özürsüz ve devamlı olarak terk eden, eğer sünnet olduğuna inanıyor, saygı gösteriyorsa küçük günaha girer. İnanmadığı, saygı göstermediği için kılmıyan ise, kâfir olur. Dinden olduğu zarûrî bilinen, yâni câhillerin de bildiği birşeyi inkâr eden de kâfir olur. Hanefî mezhebine göre, icmâ hâsıl olmuş, yâni dört mezhepte de aynı olan bir hükmü inkâr eden de kâfir olur. Müekked sünneti özürsüz devamlı terk etmek günahı, vâcibi terk günahına yakındır. Devamlı terk etmek dalâlet olur. Terk eden levm edilir, azarlanır. Farzlardan sonra kılınan sünnet namazlar, farzların içindeki sünnetlerden özr ile, meselâ unutarak terk edilen sünnetlerin yerine geçecek, böylece farzları tamamlıyacaktır. Yoksa, sünnet namazlar, hiç kılınmamış farzın yerine geçmez, terk edilmiş farzı tamamlamaz. Hadis-i şerifte, (Tamam kılınmamış olan bir namaz sübhası ilâve edilerek tamamlanır) buyuruldu. Sübha, nâfile namaz demektir. [Görülüyor ki, farzlardan evvel ve sonra kılınan sünnetlere nâfile ismi verildi.] Sabah namazının sünneti, diğer sünnet namazlardan daha kuvvetlidir. Buna vâcib diyen âlimler de vardır. Âişe diyor ki, Resûlullah nâfile namazlar içinde en çok sabah namazının iki rekâtına çok önem verirdi. [Görülüyor ki, Hz. Âişe de, sünnet namazlara nâfile demektedir.] (Öğle namazının farzından önce olan dört rekât sünneti terk eden, şefaatime kavuşamaz!) hadis-i şerifi, Cennet derecesinin yükselmesi için olan husûsî şefaatime kavuşamaz demektir. Çünkü, umûmî şefaatine bütün mahlûklar kavuşacaklardır. Bir âlime suâl soranlar çok olup hiç boş vakti kalmazsa, sabah namazından başka namazların sünnetlerini terk edebilir. Dersi kaçırmamak için talebenin terk etmesi de câiz olur. [Bunların farz namazları kazaya bırakmaları hiç câiz olmaz.]
Mescide girince, oturmadan önce, mescidin sahibi için, yâni Allahü teâlâ için, iki rekât namaz kılmak sünnettir. Buna (Tehıyyet-ül-mescid) namazı denir. Mescide girince, farz veya başka namaz kılmak veya bunları kılmak niyeti ile girip oturmak, Tehıyyet-ül-mescid namazı kılmak da olur. Başka namaz kılarken Tehıyyet-ül-mescid için de ayrıca niyet etmek lâzım değildir. Sabah ve ikindi namazlarını kılmış olan, câmiye girince, Tehıyyet-ül-mescid kılmaz.
Bir kimse, öğlenin farzını kılarken, öğlenin farzına ve sünnetine birlikte niyet etse, iki imama göre yalnız farz kılmış olur. İmâm-ı Muhammede göre ise, farz namazı da sahih olmaz. Çünkü, farz ve sünnet, cinsleri başka olan iki namazdırlar. Beş vakit namazın sünnetleri, farzdan gayrı kılınan, başka bir namaz demek olduğu için, farz kılarken sünnet de kılınmış olmıyor. Farz ve Tehıyyet-ül-mescid aynı cins namaz oldukları için, farz kılarken, Tehıyyet-ül-mescid namazı da kılınmış oluyor. Terk edilmiş olmıyor. Fakat, Tehıyyet sevabına da kavuşabilmek için, buna da ayrıca niyet etmek lâzımdır. Çünkü, hadis-i şerifte, (İbâdetler, niyetlerine göredir) buyuruldu. Amelin sevabına kavuşmak için, niyet edilmesi şart olmaktadır. Bir ibâdetin yapılması ile, başka bir ibâdetin de yapılmış olacağı bildirilmiş olan yerlerde, ikinci ibâdetin sahih olması için, bunun için de ayrıca niyet etmek lâzım olmaz ise de, ikinci için de niyet edilmedikce, bunun sevabı hâsıl olmaz.) İbni Âbidînden tercüme burada tamam oldu.
Kaza namazları, farzdan gayrı namaz oldukları için, sünnet namazın tarifine uymakta, kaza namazı ile sünnet namaz, aynı cinsten olmaktadırlar. Bundan dolayı, kaza namazı kılarken, ayrıca niyet etmeye lüzûm olmadan sünnet de kılınmış olmaktadır. Ayrıca sünnet kılmak lâzım olmamaktadır. Sünnet yerine kaza kılan, sünneti terk etmiş olmıyor demek, kaza namazı, sünnet namaz şekline dönüyor demek değildir. Kaza kılınca, sünnet de kılınmış oluyor. Sünnete mahsûs olan şefaatten mahrum kalmıyor. Fakat sünnet namazlar için vaat edilmiş olan sevaplara kavuşabilmek için, kaza namazına niyet ederken, vaktin sünneti için de niyet etmek, yâni kalbinden geçirmek lâzım olmaktadır. Böyle iki niyet edince, hem kaza, hem sünnet, üç imama göre de sahih olmakta, hem de sünnet sevabı da hâsıl olmaktadır. 118.ci sayfaya bakınız!
Bu mes'eleyi böyle uzatmamız, hem sünnetler yerine kaza kılmak lâzım olduğunu anlatmak için, hem de Oflu Muhammed Emîn efendi merhûmun (Necât-ül-müminin) kitabının son sayfasındaki yazısının doğru olduğunu bildirmek içindir. Bu sayfasında, (Sabahdan başka namazların sünnetlerini kılarken, hem evvel kazaya kalmış olan namazın kazasına, hem de vaktin sünnetine birlikte niyet edilir. Böylece hem kaza borcu ödenilmiş, hem de sünnet sevabına kavuşulmuş olur) diyor. Din bilgisi az olan kimseler, Oflu Emîn efendinin bu yazısının doğru olmadığını söylüyorlar ise de, İbni Âbidînin yukarıda bildirilen tahkîkâtı, onların sözlerinin yanlış olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Büyük âlim Ahmed Tahtâvî, (Merâk-ıl-felâh) hâşiyesinde, kaza namazlarını açıklarken, sonunda diyor ki, (Fevt edilmiş olan, yâni insanın elinde olmıyarak, şer'î bir özr ile kaçırılmış olan namazın kazasını kılmak, nâfile namazları kılmaktan daha mühim ve daha evladır. Fakat, müekked sünnetler ve duhâ, tesbîh ve ismleri hadis-i şeriflerde bildirilmiş olan nâfileleri, nâfile niyeti ile kılmak, böyle olmıyanları kaza niyeti ile kılmak daha iyidir.) Müekked sünnetleri, sünnet niyeti ile kılmak, diğer nâfileleri kaza niyeti ile kılmak daha iyidir demesi, sünnetler kaza niyeti ile kılınamaz demek değildir. (Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Fevt edilmiş olan namazların kazalarını geciktirmeden kılmak lâzımdır. Ancak, özr ile geciktirilebilir. Nafaka te'mîn etmek için çalışmak özrdür.) Fevt edilmiş olan namazların kazalarını müekked sünnetleri kılacak kadar geciktirmek de özr sayıldı. Namazları özürsüz terk etmek ise, büyük günahtır. Bu büyük günahtan kurtulmak için, acele kaza etmek farzdır. Namazların müekked sünnetlerini kılmak için, bu farzı geciktirmek özr sayılmamıştır. Vâcibi geciktirmemek için bile, müekked sünneti terk etmek lâzım olduğu vitr namazında yazılıdır.
Konyalı Muhammed Hâdimî (Berîka) kitabında, kötü huyların altmışıncısı olan (Günah işlemekte isrâr)ı anlatırken diyor ki: Farz namazı özürsüz vaktinde kılmamak büyük günahtır. Vazîfe olduğuna önem, kıymet vermezse kâfir olur. (Fetâvâ-yı Zeyniyye)de diyor ki, (Günaha hemen, acele tevbe etmek farzdır. Tevbeyi geciktirmeye de tevbe etmek lâzımdır.) [Görülüyor ki, tevbeyi geciktirmek de günahtır.] Farz namazı özürsüz terk etmekte iki büyük günah vardır: Birincisi, namazı vaktinden sonraya bırakmaktır. Bunun tevbesi, pişman olmak, bir daha kaçırmamaya karar vermektir. İkinci günah, namazı terk etmektir. Bunun tevbesi, hemen, acele kaza etmektir. Kaza etmeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de ayrıca tevbe etmek lâzımdır. Çünkü, günah işlemekte isrâr etmek, ayrıca büyük günahtır. Küçük günahı işlemekte isrâr etmenin büyük günah olduğu hadis-i şerifte bildirilmiştir. Farz namazları özürsüz terk etmek haram olduğundan, bunların kazalarını geciktirmek için özr, beş vakit namazın farzlarını geciktirmeye özr olan şeylerdir. Bu özürler, îmâ ile de kılamıyacak kadar ağır hasta olmak, harbde düşmanın, yolculukta hırsızların ve yırtıcı hayvanların hücûm etmeleri, unutmak ve uykudur. Ölüm hastalığı hâsıl olursa, öldükten sonra, fidye verilmesi için vasıyet etmek ve mal bırakmak vâcib olur. (Berîka)dan tercüme tamam oldu. Vaktin sonunda, müekked sünneti kılmak, farzı vaktinde kılmaya mani olursa, bu sünneti kılmanın haram olacağı fıkh kitaplarında yazılıdır. Bunun gibi, sünnet namazı kılmak, kaza kılmanın gecikmesine sebep olacağı için, haram olur. Çünkü, özürsüz terk edilmiş namazı kaza edecek kadar geçen her zamanda, bu büyük günah katkat artmaktadır. Müslümanları bu büyük felaketten korumak için, bütün fıkh kitapları, kaza namazlarını geciktirmeden acele kılmak lâzım olduğunu yazmaktadırlar. Farz namazı fevt etmek, yâni özr ile vaktinde kılamamak haram olmadığı için, bunların kazalarının müekked sünnetleri kılacak kadar geciktirilmeleri özr sayılmış, bundan fazla geciktirilmelerine izin verilmemiştir.
37 - (İşrak namazı)nın fazîleti de çok büyüktür. Bunun hakkında birçok âsâr vardır. Sultan-ı Enbiyâ buyurdu ki: (Sabah namazını kıldıktan sonra dünya kelâmı söylemeden kıbleye karşı durup, güneş bir mızrak yükseldikten sonra iki rekât işrak namazı kılan kimse, şüphesiz Cennetliktir.) [Güneşin alt kenârının üfk-ı zâhirî hattından bir mızrak yükselmesi, merkezinin üfk-ı hakîkîden beş derece yükselmesidir.]
38 - (Teheccüd namazı) yâni gece namazı da kıl, duân kabûl olsun. Hasen-i Basrî hazretleri (21-110 Basrada) rivayet ederler ki: Allahü teâlâ Tûr-i Sinâda, Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki, (Yâ Mûsâ, benim için ibâdet yap!) Mûsâ aleyhisselâm ise, yâ Rabbî! Sana ne zaman ibâdet yapayım ki, huzurunda kabûl olunsun? Müzzemmil sûresinin ikinci âyetinde meâlen, (Gecenin yarısında gece namaz kıl!) buyuruldu. [Böyle olmakla berâber, (Dürr-ül-muhtâr) beşinci ciltte buyuruyor ki, bir saat ilim öğrenmek geceyi ibâdetle geçirmekten daha çok sevaptır.]
39 - Duânın makbûl olması için, beş şart lâzımdır:
1- Müslüman olmak.
2- Ehl-i sünnet îtikatında olmak. Bunun için, dört mezhepten birini taklîd etmek lâzımdır.
3- Farzları yapmak. Kazaya kalmış namazları, geceleri de ve sünnetler yerine de kaza ederek, bir ân önce ödemelidir.
Farz namazı kazaya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile namazları ve duâları kabûl olmaz. Yâni, sahih olsa da sevap verilmez. Şeytan, müslümanları aldatmak için, farzları önemsiz gösterip, sünnet ve nâfileleri yapmaya sevk eder. Namazı vaktin geldiğini bilerek ve evvel vaktinde kılmalıdır.
4- Haramdan sakınmalıdır. Helâl yiyenin duâsı makbûldür.
5- Evliyâ-yı kiramdan birini vesîle ederek, duâ etmelidir.
Hindistân âlimlerinden Muhammed bin Ahmed Zâhid, (Tergîb-üs-salât) kitabının elli-dördüncü faslında, fârisî olarak diyor ki, (hadis-i şerifte (Duânın kabûl olması için, iki şey lâzımdır: Birincisi, duâyı ihlâs ile yapmalıdır. İkincisi, yidiği ve giydiği helâldan olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı duâsı, hiç kabûl olmaz) buyuruldu.) İhlâs, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşey düşünmeyip, yalnız Allahü teâlâdan istemektir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi îman etmek ve şeriate uymak, bilhâssa üzerinde kul hakkı bulunmamak ve beş vakit namazı kılmak lâzımdır.
40 - Tesbîh namazını kılabildiğin zaman kıl! Bu namaz dört rekâttır. Fakat iki rekâtta bir selâm verilir. Evvelâ niyet edip tekbîr aldıktan sonra sübhânekeyi oku! Ondan sonra onbeş kere “Sübhânallahi vel hamdü lillâhi ve lâilâhe illallahü vallahü ekber” de! Onbeş tamam olunca “Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” deyip, E'ûzü Besmele ile Fâtihayı ve zamm-ı sûre okuduktan sonra, rükû'a varmadan önce on kere aynı tesbîhi oku. Tamamında “Velâ havle velâ kuvvete illâ billahil' aliyyil azîm” de. Rükû'a git. Rükû'da rükû' tesbîhini yaptıktan sonra, on kere yine aynı tesbîhi yap, rükû'dan kalk, “Semi'allahü limen hamideh” deyip doğrulduktan sonra, ayakta iken aynı tesbîhi on kere daha oku. Tesbîh bitip “Rabbenâ lekel hamd” dedikten sonra Allahü ekber diyerek secdeye var. Secdede, secde tesbîhlerini yaptıktan sonra, aynı tesbîhleri on kere daha oku. Secdeden başını kaldırıp oturunca, ikinci secdeye varmadan, aynı tesbîhi on kere daha oku. Ondan sonra ikinci secdeye varıp, secde tesbîhlerini okuduktan sonra, secdeden başını kaldırmadan önce, on kere daha aynı tesbîhi okuyup başını kaldır. Tâm olarak ayağa kalkıp, Fâtiha-i şerifeyi okumadan, onbeş kere aynı tesbîhi okuyup, ondan sonra Besmele ile Fâtiha-i şerifeyi oku, zamm-ı sûreyi dahî okuduktan sonra aynı tesbîhi on kere okuyup rükû'a git. Ondan sonra ayağa kalk ve sonra secdeye git. Birinci rekâttaki tarif üzere tesbîhlerini yap. Tehiyyâta otur. Tehiyyât ve salevâtları okuyup selâm ver. Bu tarif üzere aynen iki rekât daha kıl!
İşte tesbîh namazının kılınması böyledir. Bu namaz için muayyen bir vakit yoktur. Hangi zamanda istersen, gece kılmak sûretiyle kılınabilir. Bu dört rekât tesbîh namazını kılan kimsenin bütün günahlarını [yâni tevbelerini] Allahü teâlâ affeder.
41 - Resûl-i ekrem buyurdular ki: (Her kim akşam namazından sonra, yatsı vakti girmeden iki rekât namaz kılarsa, evvelki rekâtında bir Fâtiha ve bir âyetel-kürsî ve beş kere ihlâs-ı şerifi okuyup, ikinci rekâtta bir Fâtiha ve bir defa “lillahi mâ fissemâvâti ve mâ fil erdi ve in tübdu mâ fî enfüsiküm ev tuhfûhü yuhâsibküm bihillâh fe yağfirü limen yeşâü ve yuazzibü men yeşâü vallahü alâ külli şey'in kadîr” okuyup, sonra âmenerresûlü'yü sonuna kadar okuyan ve böylece bu namazı îfâ eden kimseye, Hak teâlâ hazretleri Cennette bir mevki' lütfeder ve her rekâtı için bir şehit sevabı ve her âyet için de bir kul âzâd etmiş sevabı verir.) [Kaza namazı borcu olanlara bu sevaplar verilmez. Bunlar, borçlarını ödemedikce, Cehennemden kurtulamaz.]
42 - Namaz kılmaya muhabbet eyle! Beş vakit farz namazlarını îfâ eyle! Beş vakit namaz, bütün ibâdetlerden daha fazîletlidir. Namaz, cemaat ile kılınırsa, çok daha fazîletli olur. Özrsüz sakın cemaat ile namaz kılmağı terk etme. Özrsüz olarak cemaat ile namaz kılmağı terk etmek münâfıklık alâmetidir. Ve dört kitapta lânetle yâd edilmiştir. Namazı özürsüz yalnız kılanın hâli böyle olursa, hiç kılmayanın hâlinin ne olacağını sen düşün! [Îtikatı, Ehl-i sünnet îtikatına uymayan kimse, yâ sapıktır, yâhut kâfir, mürteddir. Böyle imam arkasında namaz kılmamalı, kavga ve münâkaşa da etmemelidir. Herkesle iyi geçinmelidir.]
43 - Namazın rükû' ve sücûdünde ve sâir erkânında tâdîl-i erkân ile, hudû' ve huşû' ile, dürüst olarak namazını kıl. Bir kişi namaz kılarken, rükû' ve sücûdü ile tâdîl-i erkânı tamam yapmıyor idi. Peygamberimiz gördü. Buyurdu ki: (Şu kişinin hâli böyle giderse, amelinin faydasını bulmaz!) Namazın rüknlerinde tâdîl-i erkân olmazsa, namaz tamam olmaz. Namazı maskaralığa almış olur. Bir kimsenin namazı namaz olmazsa, dîni dahî tekmil olmaz. Resûl-i ekrem buyurdu ki, (Namaz dînin direğidir, direksiz din olmaz.) Nihâyet dîni yıkılır. Yine (Namaz müminin mîracıdır) buyurdu.
Kur’ân-ı kerîm okurken edebler
44 - Resûlullah buyurdu ki: (Her kim beş vakit farz namazda Kur'an-ı kerim okursa, Hak teâlâ her harfine yüz sevap verir. Her kim namazdan başka vakitlerde Kur'an okursa, her harfine on sevap verir. Her kim, [tegannîsiz ve hurmetle okunan] Kur'anı ayakta veya oturarak hurmet ile dinlerse, her harfine bir sevap verir. Her kim Kur'an-ı kerimi hatm eylese, o kulun duâsı Allah indinde kabûl edilir.)
45 - Tenbîh: İmâm-ı Gazâlî 450 [m. 1058] senesinde Tus şehrinde tevellüd ve 505 [m. 1111] de orada vefât etmiştir. Bu yüce âlim yüzlerce kitabının sonuncusu olan fârisî dilde yazdığı (Kimyâ-yı saadet) kitabında buyuruyor ki: Kur'an-ı kerim okumasını öğrenen kimseler, Kur'ana hurmet etmesini de öğrenmelidir. Evvelâ günahlardan ve çirkin söz ve hareketlerden kaçınmalı, her hâlinde edebli olmalıdır. Böyle olmazsa, Kur'an-ı kerim ondan davâcı olur. Peygamberimiz buyuruyor ki: (Münâfıkların çoğu hâfızlardan olacaktır.) Ebû Süleymân-ı Dârânî 205 [m. 820 Şâmda] buyuruyor ki: Cehennem zebânîleri özü ve sözü bozuk olan hâfızlara, puta tapan kâfirlerden daha evvel azâb edeceklerdir. Hasen-i Basrî 110 [m. 727 Basrada], buyuruyor ki, (Bizlerden evvel gelenler, Kur'an-ı kerimi Allahü teâlânın emirlerini bildiren bir kitap olarak okuyup, geceleri emirlerini düşünürler, gündüzleri bunları yapmaya uğraşırlardı. Sizler ise, yalnız ezberlemek ve nağme ile, mûsikî perdelerine uydurarak okumaya uğraşıp, emirlerini aklınıza bile getirmiyorsunuz. Hâlbuki maksat, emirlerini yerine getirmektir.)
Kur'an-ı kerime uygun hareket etmeyen hâfızlar, efendisinden mektûb alan bir hizmetçiye benzer ki, mektûbu alıp mûsikî ile, yanık sesle okur, fakat mektûbdaki emirleri yapmaz.
Kur'an-ı kerim okurken on edeb lâzımdır:
1- Adestli ve kıbleye karşı hurmetle okumalı.
2- Ağır ağır ve mânasını düşünerek okumalı. Mânasını bilmeyen de ağır okumalıdır.
3- Ağlıyarak okumalıdır.
4- Her âyetin hakkını vermeli, yâni azâb âyetini okurken, korkarak, rahmet âyetlerini heveslenerek, tenzîh âyetlerini tesbîh ederek okumalı. Kur'an-ı kerim okumaya başlarken E'ûzü ve Besmele çekmelidir.
5- Kendisinde riyâ, yâni gösteriş uyanırsa veya namaz kılana mani oluyorsa, yavaş sesle okumalıdır. Hâfızların mushafa bakarak okumaları, ezber okumaktan daha çok sevaptır. Çünkü, gözler de ibâdet etmiş olur.
6- Kur'an-ı kerimi güzel sesle ve tecvîd üzere okumalıdır. Harfleri, kelimeleri bozarak tegannî etmek haramdır. Harfler bozulmazsa, mekruh olur. Halebîde diyor ki, tegannî ile okuyan bir imam arkasında kılınan namazın iâdesi lâzımdır.
7- Kur'an-ı kerim Allahü teâlânın kelâmıdır, sıfatıdır, kadîmdir. Ağızdan çıkan harfler, ateş demeye benzer. Ateş demek kolaydır. Fakat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin mânaları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez. Bu harflerin mânaları meydana çıksa, yedi kat yer ve yedi kat gök dayanamaz. Allahü teâlâ kendi sözünün büyüklüğünü, güzelliğini bu harflerin içine saklayarak insanlara göndermiştir. Nitekim hayvanlara söylemekle iş yaptırılamaz. Hayvan seslerine benziyen bazı sesler çıkararak idare edilirler. Meselâ öküz alıştığı bir sesle tarlayı sürer. Fakat yaptığı işin sebebini ve faydasını bilmez. İşte insanların çoğu da, böyle, Kur'an-ı kerimden yalnız ses duyarlar ve Kur'an, harf ve sesten başka bir şey değildir zannederler. Bunlar, ateş, birkaç harften başka bir şey değildir, zanneden kimseye benzer. Bu zevallı bilmez ki, kâğıd ateşe dayanamayıp yanar. Ateş harfleri ise, kâğıd üzerinde durur ve kâğıda bir şey yapmaz. Nasıl her insanın bir ruhu vardır ve ruhu, insanın şekline benzemez ise, bu harfler de, insan gibi şekildir. Harflerin mânaları ise, insanın ruhu gibidir. İnsanın şerefi, kıymeti, ruh ile olduğu gibi, harflerin şerefi de mânaları iledir.
8- Kur'an-ı kerimi okumadan evvel, bunu söyleyen Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünmelidir. Kimin sözü söyleniyor, ne tehlikeli iş yapılıyor düşünmelidir. Kur'an-ı kerime dokunmak için, temiz el lâzım olduğu gibi, onu okumak için de, temiz kalb lâzımdır. Bunun içindir ki, İkrime, mushafı açınca kendinden geçerdi. Allahü teâlânın büyüklüğünü bilmeyen, Kur'an-ı kerimin büyüklüğünü anlayamaz. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamak için de, Onun sıfatlarını ve yarattıklarını düşünmek lâzımdır. Bütün mahlûkatın sahibi, hâkimi olan bir zâtın kelâmı olduğunu düşünerek okumalıdır.
9- Okurken başka şeyler düşünmemelidir. Bir kimse, bir bahçeyi dolaşırken, gördüklerini düşünmezse, o bahçeyi dolaşmış olmaz. Kur'an-ı kerim de, müminlerin kalblerinin dolaşacağı yerdir. Onu okuyan, ondaki acâiplikleri ve hikmetleri düşünmelidir.
10- Her kelimeyi okurken mânasını düşünmeli ve anlayıncaya kadar tekrar etmelidir. Lezzet bulunca da, tekrar etmelidir. Peygamberimiz, bir gece sabaha kadar “İn-tüazzibhüm” âyetinin tamamını tekrar buyurmuştur. Kur'an-ı kerimin mânasını anlamak çok güçtür. Kur'an-ı kerimin mânasını üç kimse anlayamaz:
1- Arabî ilimleri iyi bilmeyen ve zâhirî tefsîri okumayan.
2- Büyük bir günahı yapmaya devam edenler veya Ehl-i sünnet âlimlerinin îman ve îtikatlarına uymayıp kalbi kararmış olanlar.
3- Ehl-i sünnet îtikatını zâhir ve görünüş mânasına göre kabûl edip, bundan başka kalbe gelen şeyden nefret eden kimse, bu zâhir mânadan ileri geçemez.
(Kimyâ-yı saadet) kitabından tercüme tamam oldu.
46 - [Radyo ile, ho-parlör ile Kur'an-ı kerim okumak, ezan okumak câiz değildir. Böyle okunan ezanı ve Kur'an-ı kerimi işitenler, bunlara benziyen başka sesi işitmiş olurlar. Cemaat ile namaz kılarken, imam efendiyi veya imamı görerek, yâhut sesini işiterek kılanı görmiyenlerin veya imamın yâhut müezzinin sesini işitmiyenlerin, yalnız radyonun, ho-parlörün sesine uyarak kıldıkları namaz sahih olmaz. Çünkü bunlardan işitilen ses, imamın, müezzinin kendi sesleri değildir. Elektrik, mıknâtıs hareketi ile ihtizâz eden yâni titreyen maden levhasının hâsıl ettiği sestir. İmâm efendinin sesine çok benziyor ve onun irâdesi ile, sesi ile hâsıl oluyor ise de, onun sesi değildir. İbni Âbidîn, nikâh bahsinde, muharrem olan, yâni evlenmesi haram olan kadınları anlatırken buyuruyor ki, (Cam arkasında veya su içinde bulunan birşeyi görmek, onu görmek olur. Birşeyin sudaki, aynadaki hayâlini görmek, onu görmek olmaz. Misâlini, benzerini görmek olur. Bir kimsenin yüzüne bakmamak için yemin eden, o kimsenin aynadaki yâhut sudaki hayâline bakarsa, yemini bozulmaz. Gözlükle birşeye bakan kimsenin gözüne, o şeyden çıkıp, camdan geçerek gelen şu'â, görmeye sebep olmaktadır. Aynadaki, sudaki hayâlden gelen şu'â'ın sebep olduğu görmek, o şeyin kendini görmek değil, benzerini görmektir.) Bu ifâde, açıkça gösteriyor ki, radyodan, ho-parlörden çıkan ses, imam efendinin sesi değildir. Bu sesin benzeridir. Bunu işitenler, imam efendinin sesini değil, bu sese benziyen başka bir sesi işitmektedirler. İmâmın, müezzinin seslerine uymayıp, başka sese tâbi olanın ve imamdan başkasının okuduğu Fâtihaya (âmîn) diyenin namazı sahih olmaz.]
47 - Eğer imamlık yapmak istersen, evvelâ [Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine göre, îtikatını düzelt!] Namazın farzı, vâcibi, sünneti ve âdâbını güzelce öğren! Bunları bildikten sonra imamlık eyle ve Kur'an-ı kerimi güzel oku. İmâmlık edenin âkıl ve bâliğ olması şarttır. Eğer hâne sahibi, misafire imamlık eyle derse, o vakit et. Namazı hiçbir şeyden dolayı te'hir etmemelisin. Karnın aç olup yemek de hazır olduğu zaman yemeğini yidikten sonra namazını kıl. Fakat namaz vakti geçiyorsa, evvelâ namazını kıl, ondan sonra yemeğini yi! Namaz kılacağın zaman, Allahü teâlânın huzuruna çıkabilecek bir şekilde temiz elbiseni giy ve kollarını geçirmiş olarak giy. Giydiğin ceket, palto ve pardesünün iliklerini düğmele. Kollarını, bacaklarını ve başını ört. İhrâm içinde namaz kılarken, baş örtülmez. Namazını, üzerinde yazı, her cins resim bulunmıyan, temiz bir bez veya tek renkte seccâde üzerinde kılarsan sevabı daha fazla olur. Namaz için kullanılacak seccâdelerin en fazîletlisi, yerden biten bir mahsûlden imâl edilmiş olanıdır. Ot üzerinde kılmak da sevaptır.
(Halebî)de diyor ki, başı açık namaz kılmak mekruhtur. Namazda başlığı düşerse, az hareketle, hemen başa koymalıdır. Kolları dirseklere kadar veya daha az sıvalı olarak namaza durmak mekruhtur. Namazda sıvarsa, namazı bozulur. [Kısa kollu gömlekle namaza durmak mekruh olmaktadır.] (Dürr-ül-muhtâr)da, namazın mekruhları sonunda diyor ki, (Namazı, ayakları temiz mest ve ayakkabı ile örtülü olarak kılmak, çıplak ayakla kılmaktan katkat eftaldir. Hadis-i şerifte örtülü ayakla kılmak emredildi.) [Ayakkabı, mest kirli iseler, ayakları temiz çorap ile örtmek sünnet olur. Namazın vâcibini, sünnetini terk etmek mekruh olur. Mekruh olan namaz sahih ise de, sevabı olmaz. Câmide ayakkabı ve benzerlerini arkada bırakmanın mekruh olduğu, (Berîka)nın ve İbni Âbidînde, namazın mekruhlarının ve Hacda şeytan taşlamanın sonlarında yazılıdır.]
48 - Müsâadesiz imamlık etme! Şâyed teklîf ederlerse eyle. Namazdan sonra duâ okunur. İmâm ve cemaatin duâda birbirlerine duâ etmeleri lâzımdır. Duâda anaya, babaya da duâ etmeyi unutmamak lâzımdır. Cemaat ile namaz kılarken imam önde durur. Sen mümkün olduğu kadar imamın arkasında durmaya gayret eyle. Şâyed imamın arkasında boş yer yoksa sağında, yoksa solunda durursun. Birinci safta yer varken ikinci safta durulmaz. Mekruhtur. İlerki saflarda yer olup arka taraflar dolu ise, insanların üstüne basa basa ön tarafa geçmeye kalkışma. İnsanları rahatsız etme! Safta düzgün bir şekilde durmak lâzımdır. Safların düzgün olması, namazın ikâmesindendir. Saftan ayrılıp ileri geri ve yanındakinden ayrı durma. Zîrâ müminlerin birbirlerine muhabbeti saflarda düzgün ve sık olarak durmakla kâimdir.
49 - İmâmdan evvel rükû' ve sücûda gitme. İmâmdan evvel hiçbir rükne gitmeye kalkışmamak lâzımdır. İmâm oturarak kılarsa sen ayakta kıl!
50 - Namazlarını özürsüz terk etme ki, münâfıklardan olmayasın. Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Eğer kadınlarla, memede olan çocuklar olmasa, yerime bir imam koyup, şehri gezer, namaza gelmiyenlerin evlerinin yakılmasını te'mîn ederdim.) Yine Resûlullah buyurdu ki: (Namazlarınızı ihlâs üzerine kılınız! Çünkü yanınızda bulunan melekler, sizin amel, namaz ve tâatinizi alıp göklere giderler, göklere giderken, muhtelif melekler, bu ibâdetleri görürler:
1. kat gökteki melekler, yalancıların ibâdetini geçirmezler.
2. kattaki melekler, namaz kılarken dünya işi ile kalbi meşgûl olan kimsenin namazını geçirmezler.
3. kattaki melekler, namazını beğenenlerin namazını geçirmezler.
4. kattaki melekler, kibredenlerin, yâni kendini beğenenlerin namazını geçirmezler.
5. kattaki melekler, hasüdlük edenlerin namazını geçirmezler.
6. kattaki melekler, kalbinde şefkat ve merhameti olmıyanın namazını geçirmezler.
7. kattaki melekler ise, hırs ve tama'ı olanların namazını geçirmeyip geri döndürürler.) Bu hâli Habîb-i kibriyâ beyan buyurdukları zaman, bütün Eshâb-ı güzîn ağladılar.
Resûl-i ekrem büyük eshâbdan Mu'âz hazretlerine buyurdular ki: (Yâ Mu'âz! Aybları gizle, kimsenin aybını yüzüne vurma! Farzlardan başka kıldığın namazları ve ibâdetleri kimseye söyleme! Dünya işini âhıret işinden büyük görüp, evvel yapma! Hiç kimseye hor bakma! Kimsenin gönlünü kırma, herkesle hoş geçin. Eğer bu şekilde hareket etmezseniz elem verici azâba uğrarsınız.)
51 - Gecenin en karanlık zamanında, yâni seher vaktinde ibâdet eyle ki, yarın sırattan geçerken her tarafın aydınlık olsun. [Bu ibâdetlerin en kıymetlisi ilmihâl kitabı okumak, öğrenmek ve öğretmektir.] Kudretin yettiği kadar câmilere sâlih imam ve müezzin gelmesine çalış! [Sâlih, günah işlemiyen, çalgı dinlemiyen, karısını, kızlarını haramlardan koruyandır.]
52 - Câmiye girince, dünya kelâmı söyleme! Resûlullah buyurdular ki: (Câmide dünya kelâmı söyleyen kimsenin ağzından fena bir koku çıkar. Melekler derler ki, yâ Rabbî, bu kulun câmide dünya kelâmı söylemesinden dolayı, ağzından çıkan koku bizleri rahatsız ediyor. Hak teâlâ hazretleri buyurur ki, “İzzim, celâlim hakkı için, onlara yakında büyük bir belâ veririm.”)
[Önce (Tehıyyetül mescid) denilen iki rekât kılıp, veya başka ibâdet edip, sonra dünya kelâmı konuşmak câizdir.]
Câmi temizliğine elinden geldiği kadar yardım et! Çok büyük sevap sahibi olursun. Resûl aleyhisselâm buyurdu ki: (Bir ümmetim câmi temizlese, benimle berâber dörtyüz gazâ, dörtyüz kere hac etmiş gibi, benimle dörtyüz rekât namaz kılmış gibi, dörtyüz kere oruç tutmuş gibi ve dörtyüz kul âzâd etmiş gibi, Hak teâlâ hazretleri o kula sevap ihsân eder.)
53 - Allâme Ahmed Tahtâvî “Merak-ıl-felâh) hâşiyesinde diyor ki, (İstiska, yağmur duâsı için sahrâya çıkmak demektir. Hamd ederek, istigfâr okuyarak duâ edilir. Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm ve islâm âlimleri, yağmûr duâsı yaptılar. Çıkılan yerde imam, evvelâ yalnızca veya cemaat ile iki rekât namaz kılar veya kılmayıp yerde asâya dayanıp bir hutbe okur. Sonra kıbleye dönüp, avuçları semaya karşı açık olarak omuzları hizâsına kaldırıp ayakta duâ eder. Hazır olanlar, arkasında oturarak dinleyip âmîn der. Yalnız yağmur duâsında kollar omuzdan yukarı kaldırılır. Birşey istemek için yapılan duâlarda, avuçları semaya karşı açmak sünnettir. Hadis-i şerifte, (Kul ellerini kaldırıp duâ edince, Allahü teâlâ onun duâsını kabûl etmemekten hayâ eder) buyuruldu. Hastalık, kahtlık ve düşmandan kurtulmak için yapılan duâlarda avuç içleri yere çevrilir. Kollarını kaldıramıyan, sağ elinin şehâdet parmağını uzatarak işaret eder. Yağmur duâsına, fâsıla vermeden, üç gün çıkmak, eski, yamalı giymek, çıkmadan sadaka vermek, üç gün oruç tutmak, çok tevbe ve istigfâr etmek, kul haklarını ödemek, hayvanları da çıkarıp, yavrularından ayrı bulundurmak, ihtiyârları ve çocukları da çıkarmak sünnettir. Elbiseler ters çevrilmez. Kâfirler getirilmez. Onların cemaate karışmaları mekruhtur.) Kadınlar erkeklerden uzak, sabîler analarından ayrı bulunur.
54 - Ramazan-ı şerifin her gecesinde iki rekât namaz kılmağı terketme! Resûlullah buyurdu ki: (Her kim Ramazan-ı şerifin her gecesinde iki rekât namaz kılarsa, her rekâtında sekiz ihlâs-ı şerif okursa, Hak teâlâ hazretleri, o kulun her rekâtında sekizyüz melek halk eder. Bu melekler, o kul için ibâdet ederler ve sevabı o kulun amel defterine yazılır. Derecesi yükselir, gelecek Ramazan-ı şerife kadar bu melekler Cennette bu kul için çeşidli dereceler hazırlarlar.) [Terâvih namazının sevabı, bundan daha çoktur. Kaza namazlarını kılmak ise, hepsinden daha çok sevaptır.]
55 - Resûl-i ekrem efendimiz buyuruyorlar ki: (Her kim Ramazan-ı şerif gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kılmakla meşgûl olsa ve ibâdet etmeye niyet eylese, kiramen kâtibîn melekleri derler ki, Hak teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin, ömrünü bereketli kılsın! Döşeği dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri senin ayağını sırat üzerinde muhkem eylesin ve selâmet ihsân buyursun. Abdest alınca, su dahî der ki, Hak teâlâ hazretleri, senin kalbini temiz eylesin! Nihâyet bu kul namaz kılmaya başlayınca, Hak teâlâ hazretleri azamet-i şâniyle buyurur ki: “Ey benim kulum, ne istersen iste! Dileğini yerine getireceğim.”) [Geceleri ilmihâl öğrenmeli, kaza namazlarını kılıp, bitirmeli, sonra bu namazı kılmalıdır.]
56 - Yağmur yağdığı zamanlarda namaz kıl! Resûlullah buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Yağmur yağarken namaz kıl! Her ne kadar yağmur yağarsa, her bir damlası miktârınca Hak teâlâ hazretleri sevap ihsân buyurur.)
57 - Kudretin kâfi gelirse, müezzin veya imam ol! [Böylece, fâsık kimsenin imam olmasına mani olursun.] Arkanda namaz kılanlar sayısınca sevap alırsın. Namazdan sonra, duâ edince yalnız kendine duâ etme! Ana babana ve bütün ehl-i îmana duâ eyle! Yoksa, hâin olursun. Resûlullah buyurdular ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Nâfile namaz kılmağı terk etme ve nâfile namazlarını evinde kıl, gökteki yıldızlar gibi nûrun artar.) Namaz kılmaya durduğun zaman, elbisenle oynama, çünkü şeytanı sevindirmiş olursun. Bu hâlinden de melekler mahzun olur. Abdestin olmadığı hâlde üzerine gün doğmasın!
58 - İmâm olursan namazı uzatma! Çünkü, cemaat içinde ihtiyâr olduğu gibi, hasta da vardır.
59 - Kuşluk [Duhâ] namazını terk etme! Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Yâ Ebâ Hüreyre! Kuşluk namazını terk etme! Cennetin bir kapısı vardır ki, ona “Duhâ kapısı” derler. Bu kapıdan yalnız kuşluk namazı kılanlar girer.) Her kim kuşluk namazını iki veya dört rekât kılarsa, zâkirler zümresine yazılır. Altı veya sekiz rekât kılsa, sıddîklar zümresine yazılır. [Kaza namazı kılan, hem borcundan kurtulur, hem de bu sevaplara kavuşur.]
60 - Kendini haramdan çok sakın! Resûlullah buyurdu ki: (Bir kimsenin üzerindeki elbisesinde haramdan bir tel iplik olsa, o elbise ile kılınan namaz ve yapılan duâlar kabûl olmaz.) Bir kimsenin vücûdü haram ile büyürse, hâli acaba ne olur? Bütün ibâdetlerin başı, helâl lokma kazanmak, çoluk çocuğuna helâl yidirmektir. Helâlı, haramı öğrenmek lâzımdır.
61 - Resûl-i ekrem buyurdu ki: (Ey benim ümmet-ü eshâbım! Sizler namaz kılarken gözlerinizi yummayınız ve yürürken ellerinizi kalçalarınıza tutup yürümeyiniz. Zîrâ bu hareket, yahudilerin yaptığı bir hareket ve pek alçak bir iştir.)
62 - Mümin-i sâlih olanların cenâzelerine iştirâk eyle ki, senin cenâze namazına da iştirâk etsinler. Cenâze arkasından gitmeye gayret eyle! Her bir adımına bin sevap yazılır. Her kim bid'at sahiplerinin, mezhepsizlerin cenâzelerinin arkasından gitmezse, Hak teâlâ, o kimseye kıyâmet günü merhamet edecektir.
Tenbîh: Cenâzeyi omuzda taşımak sünnettir. Kâfirlerin âdeti üzere taşımak veya cenâzeyi görünce, taşımayıp ayakta durmak haramdır ve mevtâya eziyyet verir. Mâtem işaretleri ve çelenk taşımak ve bunları kabir üstüne koymak, müslümanlıkta yoktur.
63 - Yukarıki satırlarda, nâfile, sünnet ve mendûb ibâdetleri de topladım ki, bununla da amel ederek çok sevap kazanasın.
Tenbîh: Farzları terk edenler, yâni tenbellikle kılmamış olanlar, sünnetleri, nâfileleri kılarken, kaza namazlarına da niyet etmelidir. Farz borcu olanların, sünnet ve nâfileleri kabûl olmaz. Yâni bunlara sevap verilmez. İbni Nüceym (926-970 Mısrda) buyuruyor ki, (Sünnet ve nâfile namazlar, kaza borcu olanı Cehennemden kurtarmaz.) Kazalarının miktârını hesap edip, sünnetler yerine de bunları kılarak, Cehennemden kurtulmaya çalışmalıdır. Sabahdan başka namazların ilk sünnetlerini kılarken, bu namazların ilk kazaya kalmış farzları ve öğlenin son sünneti yerine, sabahın farzını ve akşamın sünneti yerine, üç rekât farzını ve yatsının son sünneti yerine, üç rekât salât-i vitri kaza etmeye niyet etmelidir. Terâvîh namazını evde yalnız kılarak bir günlük kazaları kılmaya niyet etmelidir. Fitne çıkmamak için, terâvîhi cemaat ile kılmak Îcap ederse, imama uymaya niyet etmemeli, uymuş görünmelidir. İmâm efendi iki rekâtta selâm veriyorsa, sabah namazı farzlarını, dört rekâtta selâm veriyorsa, diğer farzları kaza etmeye niyet etmelidir.