Hermetik Külliyatın Batı Düşüncesi ve Rönesans Üzerine Etkileri
Lactantius’a göre Hermes de aynen Hristiyanlar gibi Tanrı’dan “Baba” diye söz etmektedir. Demiurgus karşılığında Hermes “Tanrı’nın oğlu” ifadesini kullanır. “Asclepius”da Hermes’in “Kâmil Kelâm” (Sermo Perfectus) isimli bir risalesinden alıntılar yapılır. Burada “Kelâm” Tanrı’nın iradesinden çıkmadır ve Demiurgus’u bu kelamı ile yaratır. Demiurgus kelâmdır (Logos). Külliyatta bazı Hristiyanî temalar gözüküyorsa da bunların aslında o kadar çok olmadığı ve bazılarının da bizzat Hristiyanlarca kendi inançları doğrultusunda öyle yorumlandığı söylenmiştir. Aslında Hermetik Külliyat’ta Hristiyanlıktan çok Yahudi dinî temaları bulunmaktadır. Bunlar yapı ve terminoloji bakımından Hristiyanlıkla alakası olmayan metinlerdi fakat daha iç bir realitenin diğer kültürlerde de parçaları olabileceği düşüncesinde olan bazı mistik Hristiyanların bu kitaplara diğerlerinden farklı baktıkları da bir gerçekti. St.Paul Frikya’ya gelmeden çok önce bu bölgede Ofitler denilen bir mezheb yaşamaktaydı. Bunların görüşleri ile Hermetik görüşler arasında bir çok bakımdan benzerlikler vardı. Daha sonra bunlar bu tavırlarını Hristiyan terminolojisiyle de sürdürmeye devam edince, İrenaus ve Hippolutus gibi Hristiyan otoritelerce zındıklıkla suçlandılar. Aslında diğer bütün Gnostik gruplar da “İncil dışında bir hikmet aramakla” bu zındıklık suçlamasından, kimi zaman sertçe nasiplerini almışlardı. İlk kilise babaları, Tertullan, Lactantius ve hatta St.Agustine gibi dini otoriteler bir çok yönden Hermetik Külliyatı kabul ediyor ve eserlerinde kullanıyorlardı. Hristiyanlığın M.S.4.yüzyıldaki zaferlerinin ardından insanın ve kainatın mahiyeti hakkındaki bu tip spekülasyonlar yavaş yavaş zorla bastırılmaya başlandı. Ortaçağın başlarında Papalığın gittikçe artan gücü resmî Hristiyanlığın yegane ve tek geçerli yorum olmasını da beraberinde getiriyordu. Hermesçilik bu dönemde büyük saldırılara maruz kaldı ve yaklaşık dört yüz bin varak elyazması tahrib edildi. Kurtulabilenler ise taş, kil gibi nisbeten daha dayanıklı maddeler üzerine kazınarak mezarlara gömüldüler. Aslına bakılırsa Hermesçiliğin Hristiyan heretikleri olan Gnostiklerle de uyuşmayan bazı noktaları vardı. Bir kere Gnostisizmin radikal dualizmi Hermeşçilik’te yoktu ve yaratılış bizatihi kötü olarak görülmüyordu. Demiurgus, Tanrı’ya karşı bir isyankâr değil Yüce Tanrı’nın oğluydu. Hermetik Külliyat’ın Anthropos’u da, İsa Mesih gibir kurtarıcı değildi. Sonra teslis açıkça işlenmemekteydi. Netice olarak Hermetik Külliyat’ın resmî Hristiyanlıkla bir alakası şöyle dursun kendisinden Hristiyanlık düşülmüş bir Gnostisizmle bile irtibatını kurmanın hayli zor olduğunu söyleyebiliriz.
Corpus Hermeticum içerisinde yer alan “Poimander”in modern dünyaya tanıtımı ilk olarak 1460 yılında Makedonya’dan Floransa’ya gelen bir keşişin beraberinde son kısmı noksan Yunanca bir aslını getirmesi ve Cosmo de Medici’nin çevirmeyi düşündüğü Platon’un diyaloglarını bir kenara bırakıp derhal bunu çevirmesini Ficino’dan (Marsilius Ficinus) (1433-1499) istemesiyle olmuştur. Ficino’nun bu çevirisi 1463 yılında Venedikte basılır ve yüzyıl içinde on altı baskı yapar.37 Ficino, XV. yüzyılın en önemli Neo-Platoncularındandır ve ilginç olan da bir rahip olmasına rağmen hiç bir zaman Hristiyanlıktan söz etmemesidir.
Hristiyanlara hararetle Platon’u okumalarını tavsiye etmiş ve hatta kendi kilisesinde onun eserlerinden bazı parçaları dua yerine okutmuştur. Ruhun bedenle birlikte helak olacağı konusunda Afrodisya’lı Alexander ve Averroes’e (İbn Rüşd) karşı çıkmasıyla bilinir. Platon’un diyaloglarını Latinceye çevirmekle meşgul iken Hermes’in eserlerinin ona kaynaklık ettiğini ve ondan çok daha eski olduğunu görünce derhal Corpus Hermeticum’u çevirmeye başlayacaktır.
Ficino ilk ondört risaleyi Latinceye çevirmiş ve hepsine birden birinci risalenin başlığı olan Poimander adını vermiştir. Geri kalan risaleler ise Lazzarelli tarafından Latinceye çevrilmiştir. 1554 yılında Turnebus tarafından Paris’te Grekçe orjinal metinler yayınlanır. Gabriel Prateolus tarafından Fransızcaya çevrilir. Flussas 1579’da bir başka Fransızca çeviri daha yapar.
Ona göre Hermes, Musa’dan önce yaşamış bir peygamberdir ve Hermetica’lar da en baş dinî metinlerden sayılır. Çok sonraları 1866’da Louis Ménard tarafından bir başka Fransızca tercüme daha yayınlanacaktır. 1643’de Hollanda diline çevrilir. 1706’da bir çeviri ve 1781’de bir başka çeviri olmak üzere Almanca olarak da yayınlanır. İlk İngilizce çeviri Everard tarafından Arapça’dan yapılır ve 1650 yılında basılır. Bir çok baskı yapar. Daha sonra üç ciltlik ve daha kamil bir çeviri G.R.S.Mead tarafından gerçekleştirilir ve Londra’da 1806’da yayınlanır. 1591’de Kardinal Francesco Patrizzi uzun bir çalışma yaparak Grekçe aslından Latinceye yeni bir çeviri yapar. Çeviriye Asclepius ve Stobaeus parçalarını da ilave eder ve metinlerin düzenini yeniden yapar. Patrizzi’ye göre,
Greklerin bütün felsefî sistemleri, Pisagorasçıların mistik matematikleri, Platon’un etiği ve teolojisi, Aristotales ve Stoacıların fizikleri hep bu Hermes’in yazdığı eserlerden alınmadır. Ona göre Hermetik felsefe Grek felsefesinden çıkma değilse o zaman şurası kesindir ki Grek felsefesi Hermetik felsefeden çıkmadır. Patrizzi yaptığı bu yeni Latince çeviriyi Papa XIV. Gregory’e ithaf eder.
Kendi açıklamalarını da ilave ettiği Nova de Universis Pilosophia (Yeni Evrensel Felsefe) isimli kitabında o dönemde felsefeyle iştigal etmek için Tanrı’yı reddetmek gerektiğini halbuki bunun felsefenin esasına aykırı olduğunu söyler. Patrizzi Papa’dan ve ondan sonra gelecek bütün Papalardan bu Hermetik külliyatın bütün mektep ve manastırlarda okutulmasını taleb eder. Aynı yerde, “Niçin Tanrı’ya düşman bir Aristocu felsefenin yayılmasına göz yumuyorsunuz?” diye de cüretle Papa’dan sorar.
Zîra ona göre Hermetik metinler Aristo’nun risalelerinin hepsinden çok daha fazla derin felsefe içermektedir. Skolastiklerin yalnızca Aristo’ya önem atfetmelerini Patrizzi çok tehlikeli bulur. Dinî Hermesçilik İtalya’ya giden ve Ficino ve Pico ile görüşen Lefévre d’Etaples tarafından Fransa’ya getirilir. Zira Ficino ve Pico “prisca theologia”yı ve Neo-Platonizmi Hristiyanlığa bir temel olarak görmekteydiler.
Bunların tesirleriyle XVI.yüzyılda gittikçe büyüyen bir Katolik Hermesçiliğine şahid olunacaktır. Kıta Avrupasından yayılmaya başlayan bu kabil hermetik düşünceler Britanya adalarına da ulaşır. Thomas More Ütopia’sında bu doğrultuda bir yaklaşım sergiler.
Hristiyanlara hararetle Platon’u okumalarını tavsiye etmiş ve hatta kendi kilisesinde onun eserlerinden bazı parçaları dua yerine okutmuştur. Ruhun bedenle birlikte helak olacağı konusunda Afrodisya’lı Alexander ve Averroes’e (İbn Rüşd) karşı çıkmasıyla bilinir. Platon’un diyaloglarını Latinceye çevirmekle meşgul iken Hermes’in eserlerinin ona kaynaklık ettiğini ve ondan çok daha eski olduğunu görünce derhal Corpus Hermeticum’u çevirmeye başlayacaktır.
Ficino ilk ondört risaleyi Latinceye çevirmiş ve hepsine birden birinci risalenin başlığı olan Poimander adını vermiştir. Geri kalan risaleler ise Lazzarelli tarafından Latinceye çevrilmiştir. 1554 yılında Turnebus tarafından Paris’te Grekçe orjinal metinler yayınlanır. Gabriel Prateolus tarafından Fransızcaya çevrilir. Flussas 1579’da bir başka Fransızca çeviri daha yapar.
Ona göre Hermes, Musa’dan önce yaşamış bir peygamberdir ve Hermetica’lar da en baş dinî metinlerden sayılır. Çok sonraları 1866’da Louis Ménard tarafından bir başka Fransızca tercüme daha yayınlanacaktır. 1643’de Hollanda diline çevrilir. 1706’da bir çeviri ve 1781’de bir başka çeviri olmak üzere Almanca olarak da yayınlanır. İlk İngilizce çeviri Everard tarafından Arapça’dan yapılır ve 1650 yılında basılır. Bir çok baskı yapar. Daha sonra üç ciltlik ve daha kamil bir çeviri G.R.S.Mead tarafından gerçekleştirilir ve Londra’da 1806’da yayınlanır. 1591’de Kardinal Francesco Patrizzi uzun bir çalışma yaparak Grekçe aslından Latinceye yeni bir çeviri yapar. Çeviriye Asclepius ve Stobaeus parçalarını da ilave eder ve metinlerin düzenini yeniden yapar. Patrizzi’ye göre,
Greklerin bütün felsefî sistemleri, Pisagorasçıların mistik matematikleri, Platon’un etiği ve teolojisi, Aristotales ve Stoacıların fizikleri hep bu Hermes’in yazdığı eserlerden alınmadır. Ona göre Hermetik felsefe Grek felsefesinden çıkma değilse o zaman şurası kesindir ki Grek felsefesi Hermetik felsefeden çıkmadır. Patrizzi yaptığı bu yeni Latince çeviriyi Papa XIV. Gregory’e ithaf eder.
Kendi açıklamalarını da ilave ettiği Nova de Universis Pilosophia (Yeni Evrensel Felsefe) isimli kitabında o dönemde felsefeyle iştigal etmek için Tanrı’yı reddetmek gerektiğini halbuki bunun felsefenin esasına aykırı olduğunu söyler. Patrizzi Papa’dan ve ondan sonra gelecek bütün Papalardan bu Hermetik külliyatın bütün mektep ve manastırlarda okutulmasını taleb eder. Aynı yerde, “Niçin Tanrı’ya düşman bir Aristocu felsefenin yayılmasına göz yumuyorsunuz?” diye de cüretle Papa’dan sorar.
Zîra ona göre Hermetik metinler Aristo’nun risalelerinin hepsinden çok daha fazla derin felsefe içermektedir. Skolastiklerin yalnızca Aristo’ya önem atfetmelerini Patrizzi çok tehlikeli bulur. Dinî Hermesçilik İtalya’ya giden ve Ficino ve Pico ile görüşen Lefévre d’Etaples tarafından Fransa’ya getirilir. Zira Ficino ve Pico “prisca theologia”yı ve Neo-Platonizmi Hristiyanlığa bir temel olarak görmekteydiler.
Bunların tesirleriyle XVI.yüzyılda gittikçe büyüyen bir Katolik Hermesçiliğine şahid olunacaktır. Kıta Avrupasından yayılmaya başlayan bu kabil hermetik düşünceler Britanya adalarına da ulaşır. Thomas More Ütopia’sında bu doğrultuda bir yaklaşım sergiler.
Corpus Hermeticum
Dönemin diğer düşünürleri Agrippa, Robert Fludd ve Adhannasius Kircher’in hararetli Hermesçilik müdafaları vardır. Fakat söz konusu dönemin belki de en önemli Hermesçi düşünürü Griordano Bruno’dur (Doğ.1548). Onun Hermesçilik anlayışı Hristiyan karşıtı bir Hermesçilik’dir. Böyle olması da sonunda bedelini hayatıyla ödemesine neden olacaktır. Yazdığı Spaccio isimli kitapta Hristiyanların Hermesçiliği yanlış anladıklarını ve kasıtlı olarak da yanlış yorumladıklarını ileri sürer. Ona göre bu bilgeliğin aslı Mısır Hikmetinde yatmaktadır. Mısır’a çok önem verir zîra ona göre ilk “Hikmet Mâbedi” Mısır’da inşa edilmiştir. Kildânîlerin bunda payı büyüktür. İkinci olarak bu mâbedi Zerdüşt kurmuştur. Üçüncü olarak Hind yogileri tarafından, dördüncü olarak Traklar arasında Orfe’de, beşinci olarak Thales ve diğer bilgeler tarafından Grekler arasında, altıncı olarak Lucretius ve diğerlerince İtalyanlar arasında, yedinci olarak da Albertus Magnus, Cusanus, Copernicus ve Palingenius tarafından Almanlar arasında inşâ edilmiştir. Görüleceği gibi Bruno da tıpkı İslâm mistik filozofu Sühreverdî gibi insanlık tarihinde hikmetin yayılış halkalarını bir zincir olarak resmeder ve bunun başına Hermes’i oturtur.
İşte dönemin diğer pasif dinî öğretilerine nispetle Hermesçiliğin insanın kudretlerine büyük önem vermesi ve onun isterse her şeye kadir olabileceğini, Kozmos’un sırlarını öğrenebileceğini, maddeye, tabiata hakim olabileceğini ve hatta ilahlaşabileceğini söylemesi, bilahere insanlık tarihinde büyük dönüşüme yol açacak olan Rönesans’ın bu dönüştürme işlemini üzerinde gerçekleştireceği mirası oluşturacaktı. Tüm anti-tradisyonel fikirlerin tradisyonun tersine çevrilmesiyle elde edilmesi gibi Rönesans da hermetik görüşlerin tersine çevrilmesiyle gerçekleştirilmişti. Hermesçiliğin dinî içerikli üstün insan ideali ve bunu yaratmak için kullandığı bazı pratikler, daha sonra Rönesans düşünürlerinin hümanizme yapacakları önemli vurguda kullanılacaktı.
Rönesans döneminde Hermetica’ların tam yirmi iki baskı yapması da bu gerçeği gözler önüne serer. Ancak ne varki dinî üst prensib unutulunca Hermesçilik öğretisi Rönesansın elinde profanlaştırılır ve iç boyuttaki ilerleme metodları dış boyuttaki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler için fikir kaynağı olur. Okült bilimler, maji, astroloji, simya orijinallerinden farklı doğrultuda çalışmaya başlarlar. Bir hedef kayması olur Rönesans’ta ve bu ilimlerin “tecrübe”ye verdikleri önem deneysel ilimlerin ve amprizmin doğmasına sebebiyet verir. Daha sonra da deneyciler dinî prensibi bir kenara bırakarak sadece yaptıkları deneyi kutsallaştırmaya ve bir müddet sonra da bunun teorisini yapmaya başlarlar. Rasyonel gelişmeler gittikçe hız kazanır.
Hermes’in ruhta gerçekleştirmeyi düşündüğü devrim Rönesans aydınlarınca dışta yapılmaya çalışılır. İlk dönemlerin kutsal ve bütüncül simya anlayışı > modern kimyaya, Astroloji anlayışı > modern astronomiye, Maji anlayışı > modern bilime ve teknolojiye dönüşecektir. Zaten batı felsefesi içerisinde kenarda kalmış ve resmî ders kitaplarında hep gözardı edilmiş bir kadîm felsefe varllığıını alttan altta sürdürmüştü. Bu rasyonalist olmayan felsefelere -meselâ Hermesçilik- XVII. ve XVIII.yüzyılda ve Rönesans’da çok büyük ihtimam gösterildi. Hatta tecrübî bilimlerin ortaçağın hemen ardından ortaya çıkışlarının arka planında Kabala, Gül-haç ve muhtelif hermetik cemiyetler gibi böylesi okült düşünce kaynaklarının yattığı bilinmektedir.
XX. yüzyıla gelindiğinde ise artık Batıda bu sefer Rönesans dönemindeki sapmadan kurtulmuş orjinal Hermesçilik arayışlarının başladığı görülecektir. 1884’de Dublin’de “Hermetic Society” kurulur. Teofizist G.R.S.Mead 1900’lerde Hermesçiliği yorumlayan yazılar yazar. Teozofi, Rose croix (Gül-Haç), Golden Dawn v.b. gibi bazı okült cemiyetler gerçek Hermesçiliğin kendilerinde olduğunu iddia etmeye başlarlar. Bütün bu asla orijinal olana dönüş arayışlarına rağmen “Üst Prensip” (yânî Tradisyon) bir türlü bulunamadığından günümüzde batıda “Hermetik Düşünce” denildiğinde daha çok astroloji, simya, maji ve okült bilimler anlamındaki vulgar Hermesçilik akla gelmektedir. Bunun yol açtığı sorunlar da en az Rönesans kadar problematik bir yapıdadır. Mâmâfih kimi müslüman düşünürlere göre bu okült cemiyetler de müslüman bilim adamlarınca incelenmelidir zîrâ netîcede gerek ruh bakımından ve gerekse tarihsel olarak bu ekoller doğu-islam ile bir şekilde irtibatlıdırlar.38
Hermetik Külliyat bugün batı dillerinde A.J.Festugiére’in dört cilt halindeki Fransızca tercümesi (Corpus Hermeticum, Paris 1945 ve 1954); Walter Scott’un yine dört ciltlik İngilizce tercümesi (Hermetica, Oxford 1924-36 ve U.S.A., 1985) ve J.Kroll’ün Almanca tercümesiyle (Die Lehren des Hermes Trismegistos, Munster 1914) bulunmaktadır. Az sonra ele alacağımız gibi Arapça, Farsça ve Türkçe'de ise toplu bir tercümesi bulunmamaktadır. Sadece bazı bölümlerin Arapça tercümeleri bulunmaktadır.