21 Şubat 2012

BİR ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI..11..HADİSLER

Tıp,İlâç Ve Hastalıkların Sevabı

1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma cehennemin hararetindendir, onu su ile söndürünüz.” Ahmet ve Buharî bu hadisi İbn-i Abbâs'tan rivayet etmişlerdir.[1316]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma, cehennemden bir körüktür. Mü'min sıtmaya yakalanırsa bu sıtma onun cehennem ateşinden payı olur (artık cehennem ateşi ona değmez).”[1317]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma, cehennem körüklerinden bir körüktür, onu soğuk su ile kendinizden uzaklaştırınız.”[1318]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma, ağacın yapraklarını dökmesi gibi hataları döker.”[1319]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“En iyi tedavi vasıtanız hacamat ve topalaktır.” Hadisin tamamı şöyledir: “Boğak (anjin) hastalığından parmak bastırmak usulüyle çocukla­rınızı incitmeyiniz.”[1320]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Böğür sancısı, böbrek damarındandır; kımıldadığı zaman sahibi­ni incitir. Onu kaynamış su ile tedavi ediniz.”[1321]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabak, beyni geliştirir ve zekâyı artırır.”[1322]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünya ve âhirette katıkların efendisi ettir. Dünya ve âhırette içeceklerin efendisi sudur. Dünya ve âhırette güzel kokuların efendisi de kınaçiçeğidir.”[1323]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çörekotu sâm'dan başka her derde devadır; sâm da ölümdür.”[1324]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sürmeden şaşmayınız; kirpikleri besler, çapağı giderir ve gözü keskinleştirir.”[1325]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ense üstündeki yumruda hacamattan şaşmayınız. Çünkü bu ha­camat yetmiş iki derde ve beş hastalığa devadır: Akıl hastalığına, cüzama, alaca hastalığına ve diş ağrılarına.”[1326]
Hadisin râvisî, beş hastalıktan birini düşürmüştür.[1327]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kuru üzümden şaşmayınız. Çünkü o, safrayı açar, balgama gide­rir, sinirleri kuvvetlendirir, zafiyeti önler, deriyi güzelleştirir, gönlü ferah­latır ve tasayı giderir.”[1328]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her derdin başı oburluktur.”[1329]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çörek otunda, ölümden başka her derda şifa vardır.”[1330]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sineğin iki kanadından birinde hastalık ve diğerinde şifa var­dır. Kabın içine düştüğü zaman onu dilbe çöktürünüz. Bu durumda onun ta­şıdığı şifa getirdiği hastalığı önler.”[1331]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sabahın erken saatinde aç karnına yiyilen El-Âliye hurmasında her büyüye veya her zehire karşı şifa vardır.”[1332]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zeytinyağını yiyiniz ve sürününüz. Çün'kü o, mübarek bir ağa­cın ürünüdür.”[1333]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zeytinyağını yiyiniz ve sürünüz. Çünkü zeytin yağında yetmiş derde karşı şifa vardır ve bunlardan biri de cüzam (miskin hastalığı) dır.”
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz; ancak israf etmeksi­zin ve çalım satmaksızın.”[1334]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kem'e (ak mantar), kudret helvasındandır ve kudret helvası da cennettendir ve bu mantarın suyu göze şifadır.”[1335]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başından ve omuzları arasından hacamat olur ve şöyle buyurur­du: Her kim bu hacamat kanlarını akıtırsa başka tedavi görmese de olur.”[1336]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Faydalı sevimsizden şaşmayınız: Sütlü bulamaç. Benliğime ha­kim olan Zat'a yemin ederim ki, bu aş, tıpkı kirin su ile yıkanması gibi her­hangi birinizin karnını yıkar.”[1337]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sena (müshil otu) ve senût (kimyon) dan şaşmayınız! sâm'dan başka her derde karşı şifa vardır ve sâm, ölümdür.”[1338]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Misvak kullanınız ve misvak ne güzel şeydir! Dişin pasını gide­rir, balgamı söker, gözü keskinleştirir, diş etlerini kuvvetlendirir, ağız ko­kusunu önler, mideyi onarır, cennetin derecelerini artırır, meleklerin övgü­sünü kazanır, Rabb'in rızasını elde eder ve Şeytan'ı kızdırır.”[1339]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şu dilcik iltihabı yüzünden ne diye çocuklarınızın boğazına par­mak sokuyorsunuz? Şu öd ağacından şaşmayınız. Çünkü bundan, yedi has­talığa karşı yedi şifa elde edilir. Zatülcenp bunlardan biridir. Anjin (boğak) hastalığına karşı bundan buruna çekilir ve zatülcenp hastalığına karşı ondan ağızdan verilir.”[1340]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi biriniz, neden bir (din) kardeşini (göz değdirerek) öldürüyor? İçinizden biri, kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman ona, mübarek olsun duasında bulunsun.”[1341]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İlâçlarınızın herhangi birinde fayda varsa mutlaka hacamat şi­şesinde, bal şerbetinde ve hastalığa uygun düşen dağlamada vardır; ancak ben dağlanmayı sevmem.”[1342]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Soğan, pırasa ve sarmısak yemeyi menetti.”[1343]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişinin ayakta içmesini menetti.”[1344]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Güneş ile gölge arasında oturmayı menetti ve şöyle buyurdu: Bu, Şeytan'ın oturuşudur!.”[1345]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastalarınızı yemeye ve içmeye zorlamayınız! Allah, onları ye­dirir ve içirir.”[1346]
32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçinde hurma bulunmayan evin halkı aç sayılır.”[1347]
33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sütlü bulamaç, hastanın içine rahatlık verir ve tasanın bir kısmını kaldırır.”[1348]
34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç şey vardır ki bunlarda, ölümdün başkasına karşı şifa vardır: Sena (müshil otu) ve kimyon...”[1349]
Üçüncüsü, hadisin râvisi tarafından düşürülmüştür.[1350]
35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ayın onyedisine rastlayan Salı gününde hacamat, bir senelik derde devadır.”[1351]

36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ailesi sıtmaya yakalandığı zaman kaynatılmış arpa suyu getiril­mesini emreder, bu hazırlanır ve sonra onlara bu arpa suyunu içmelerini emrederek şöyle buyururdu: O, üzüntülü kişinin gönlünü ferahlatır ve hasta kişinin içini temizler. Tıpkı siz kadınlardan birinizin su ile yüzünden kiri te­mizlemesi gibi.”[1352]
37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki en acı bitki olan Sarısabır ve hardal'da ne var?”[1353]
38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her gün, yedi olgun hurma ile sabahlayan kişiye, o gün zarfın­da ne zehir, ne de büyü tesir eder.”[1354]
39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her ayın üç sabahında bal yalayan kişiye büyük bir belâ (has­talık) isabet etmez.”[1355]
40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sirke, ne iyi katıktır!”[1356]
Bu hadisin sebebi şöyle anlatılmaktadır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ailesinden katık istemişlerdi. Kendilerine, “yanımızda sirkeden başka bir şey yok!” denildi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sirkenin getirilmesini emir buyurdular, ondan yemeye başladılar ve bu esnada bu hadisi buyurdular.[1357]
41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Boğak yüzünden parmak bastırmakla çocuklarınızı incitmeyiniz ve topalaktan şaşmayınız.”[1358]
42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki şifa (kaynağın) dan şaşmayınız: Bal ve Kur'an.”[1359]
43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kabaktan şaşmayınız. Çünkü o, zekâyı artırır ve beyni geliştirir.”[1360]
44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Merzengûş (mercanköşk) den şaşmayınız ve onu koklayınız; çünkü nezle için iyidir.”[1361]
45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Deve ve inek sütlerinden şaşmayınız! Bu hayvanlar bütün bitkilerden yerler ve onların sütü her derde karşı devadır.”[1362]
46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnek sütlerinden şaşmayınız, bunlar devadır ve inek yağlarından da şaşmayınız, bunlar da şifadır. Ancak inek etlerinden sakınınız; çünkü bunlar derttir.”[1363]
47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zeytinyağından şaşmayınız. Onu yiyiniz ve sürününüz; çünkü o, basur'a karşı faydalıdır.”[1364]
48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sırt etinden şaşmayınız; çünkü o, etin en iyi tarafıdır.”[1365]
49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yaş keme'n-in (mantarın) suyundan şaşmayınız. Çünkü kem’e kudret helvasmdandır ve onun suyu göze şifadır.”[1366]
50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hurma, Kudüs'teki taş ve ağaç cennettendir.”[1367]
51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hurma cennettendir ve onda zehire karşı şifa vardır.
Siyah Arağ koçu da siyatiğe karşı şifadır.
Eti yiyilir ve çorbası içilir.”[1368]
52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Afyon içersem, nazarlık takarsam,
kendi nazmım olarak şiir söylersem artık yaptıklarıma aldırmam
(diğer yaptıklarımın hepsi bunların yanında hiç kalır).”[1369]
Tövbe İle İlgili Ayet Ve Hadisler Hikâyeler
Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey iman edenler!.. Gerek kendinizi, gerekse ailelerinizi öylesine bir ateşten koruyunuz ki, onun yakacağı insanlarla taşlardır. O cehennemi iri gövdeli sert tabiatlı bir takım (azap) melekleri memur edilmiştir ki, Onlar Allah'ın emirlerini yerine getirmekte (asla) kusur etmezler ve emredileni (noksansızca) tatbik ederler. (Cehennem'e giderken dünyada Allah'ın emirlerine yüz çeviren kimselere):
“Ey kâfirler, bu gün (boşuna yere) özür dileyip yakınmayın. Siz bugün sadece (dünyada iken) yapmış o olduklarınızın cezasını göreceksiniz.”
“Ey İman edenler!.. İşlediğiniz günahlardan hiç bir zaman bozmaya cağınız bir tövbe ederek Allah'a dönün. Olur ki Allah, günahlarınızı örterek altından ırmaklar akan Cennetlere kor. O gün Allah, Peygamberi ve O'nunla beraber olanları utandırmaz. Onların nurları, önlerinde ve sağ taraflarında koşar. Onlar; “ey Allah'ım” derler “nurumuzu tamamla ve günahlarımızı bağışla, şüphesiz sen her şeye kadirsin.”[63]
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz ki Ulu Allah kulunun, işlediği günahlara pişmanlı duyarak tevbe etmesine şimdi okuyacağınız hikâyedeki adamdan daha çok sevinir:
İçinizden biri üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte binek hayvanını kaybetmiştir. (Aklına gelen her tarafı aradıktan sonra) adam, hayvanını bulmaktan ümidini kesmiş bir halde bir ağacın gölgesine uzan mı dinlenirken bir de bakar ki (kaybolan binek hayvanı) yanı başına dikilmiştir.
Adam hemencecik yerinden doğrularak binek hayvanını yularından tutar ve ölçüsüz sevinci içinde ne söyleyeceğini şaşırarak (“Allah'ım!.. Sen benim Allah!ım, ben de senin kulunum” diyeceği yerde) dili sürçüp “Allahım! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim” der. (İşte kulu­nun öz yürekli tevbesi karşısında Allah bu kulunkinden daha derin bir sevinç duyar.)[64]
anında hiç kalır).”[1369]
Tövbenin Geciktirilmesinden Doğacak Olan Zararlar
Tövbenin geciktirilmesi korkunç tehlikeler arz eder. Günah ilk işlen­diği anlarda kalb kararır. Bir an önce tövbe edilerek kalb o manevi kirden arıtılmazsa -Allah korusun- sonu uçurumdur. İnsanı hızla bedbahtlı­ğa doğru sürükler.
Lânetlik şeytan ile Bel'am İbni Bâûrâ'nın durumlarını hatırlatalım. Bun­lar önce günaha daldılar, sonunda da îmandan çıkarak küfür ve inkârın ko­yu karanlığına saptılar, ebediyyen bedbaht oldular.
Ey mü'min, gaflet uykusundan uyan, durmadan Hak yolda ilerlemeğe çalış! Ola ki yüreğindeki o kalın isyan damarını koparıp atar da, boynunu ağır günah yükünün altında kopmaktan kurtarırsın. Her günah siyah bir lekedir, kalbi karartır. Bunu hiç hatırından çıkarma. Kendini iyice tart. 'Bak bazı ermişler ne diyorlar:
“Günahlar gönülleri karartır. Kalbin kararmağa yüz tuttuğu da şun­dan anlaşılır: Eğer işlediğin günahların sana yükleyeceği ağır cezadan korkmuyorsan, ibadet etmeğe zaman ayıramıyorsan, daha başka bir deyiş­le doğru yola gelmiyorsan gönlün kararmış ve katılaşmış demektir.
Ey mü'min! Hiç bir günahı küçük görme. Sonra büyük günahlara dal­dığın halde kendini pak ve günahsız sanırsın. Kelmes İbni Hasan anlatıyor:
“Öyle bir günah işledim ki kırk yıldır affı için ağlıyorum.” Yanımda bulunanlar Kelmes'e
“Nedir o günah?” diye sorarlar, O da şu olayı anlatır:
“Günlerden bir gün bir din kardeşimiz ziyaretime gelmişti. Ona hu­susi bir balık alıp kızartarak ikram ettim. Afiyetle yedi. Yemek bittikten sonra komşunun duvarından bir parça çamur aldım. Misafirim bununla el­lerini yıkadı, işte bu bir günahtır!..
Ey mü'min!.. Nefsini hesaba çek, bir an önce tövbe etmeye bak. Çün­kü ecel saati meçhuldür, ne zaman çalacağı belli olmaz, her an kapını ça­labilir. Dünya renk renk nimetleri, çeşit çeşit güzellikleriyle geçici ve al­datıcıdır. Nefs ve Şeytan aman tanımaz baş düşmanlarındır. Etrafını- çepeçevre kuşatan bu hain düşmanlardan kurtulabilmek için Allah'a sığın, O'na dön, O'na yalvar yakar. Âdem babamızı düşün.. Ulu Allah onu nihayetsiz kudretiyle yaratmış, ona can vermiş, sonra da meleklerinin omuzlarında Cennetine koymuştu. Sonra ne oldu? Âdem babamız orada bir günah iş­ledi; Cennetten sürüldü. Bunun üzerine Ulu Allah Âdem'e şöyle hitap etti:
“Ey Âdem, ben sana nasıl komşuluk ettim, söyler misin?” Âdem de:
“İyi komşuluk ettin, ey Rabbim!” diye cevap verince Ulu Yaratan şu emri verdi:
“Ey Âdem, keramet tacımı bırak, benden uzaklaş. Bana isyan eden kimse, bana komşuluk edemez.
Rivayete göre Âdem babamız bu günahından ötürü eksiksiz iki yüz yıl iki gözü iki çeşme ağladı. Bunun üzerine Ulu Allah tövbesini kabul ede­rek onun günahını bağışladı.
İşte Âdem babamızın gerçek hikâyesi bu! Üstelik peygamber olan Hz. Âdem, bir günah yüzünden bu acı durumlara düşer ve dayanılmaz azarla­ra muhatap olursa, sayısız kötülükler işleyenlerin sonları ne olacaktır? Bir peygamber bunca yıl yalvarıp yakararak Allah'a tövbe ederse, Allah'a kar­şı isyan bayrağını çekmekte ayak direten zâlimler ne yapmalıdır?
Şair ne güzel söylüyor:
“Tövbe eden, tövbe ettiğine göre yine de içinde Allah'a karşı bir korku barındırıyor, demektir. Ya hiç tövbe etmeye yanaşmayan bedbahtla­rın hâli ne olacak?”
Eğer tövbe ettikten sonra tövbeni bozar da ikinci kere günah işler sen yine tövbe et. Ama bu kere “İnşaallah bir daha ölünceye kadar günah işlemeyeceğim!” diyerek kararlı ol. Eğer günah işlemeyi huy edinmişçesine üçüncü, dördüncü kere tekrarlarsan, peşinden yine tövbe et. Günah işlemekten nasıl bıkmıyorsan, tövbe etmekten de bıkma. Umutsuzluğa düşme. Tekrar tekrar günah işledim diye tövbe etmeyi elden bırakma- Lânetlik şeytan sakın seni aldatıp da tövbe etmene engel olmasın. Çünkü tövbe etmeye heveslenmen, bir gün doğru yola girebileceğine alâmettir. Allah resulü diyor ki:
“İçinizden en iyileriniz, günahı çok olduğu halde umutsuzluğa kapılmayıp da bol bol tövbe eden; Ulu Allah'a yönelerek O'na yalvarıp yakaranınızdır.”
Ey mü'min!.. Şu İbret dolu Allah kelâmını düşün:
“Kötülük işleyenler veya kendi kendilerine yazık edenler, bu har ketlerinden sonra Allah'a tövbe ederlerse, Allah'ın çok bağışlayıcı ve esirgeyici olduğunu görürler.” [61]
Ey mü'min!.. Bir daha asla günah işlemeyeceğine kalbinin bütün samimiyetiyle karar verip and iç. -Yalnız Allah'ın takdir ettiklerinden kurtuluş mümkün değildir.- İmkân ve şartlarının elverdiği nispette hak hukukunu çiğnediğin kimselerle helâlleşmeğe bak. Helâlliklerini alamadıklarından ötürü de affetmesi için Ulu Allah'a yalvar. Ola ki haksızlığa uğrattıklarını senden hoşnut eder.
Vaktinde yerine getiremediğin üzerine borç olan kalmış ibadetleri kaza et. Sonra tüm vücudunu temizle, ellerini yıka, abdest al, dört ret namaz kıl. Namaz bittikten sonra Allah'tan başka her hangi bir fani varlığın göremeyeceği bir yere git ve orada yüzünü toprağa sür. Sonra baş toprak serp. En değerli uzvun olan yüzünü toprağa öylesine sür ki, iki gözün iki çeşme ırmak ırmak yaş akıtsın, gönlün hüzün ve yalnızlık türküleri yaksın, hakir olan kısık sesin hıçkırıklara karışsın. İşlediğin günahla bir bir ortaya dök. İsyan bayrağını çeken nefsinin azgın başını ez. Ve şu sözleri söyleyerek tepelemeğe bak:
“Ey utanmaz nefs! Artık daha günah işlemeğe son vermenin zamanı gelmedi mi, daha günaha doymadın mı? Bunca günahtan sonra Allah'ın gazabı karşısında durabilecek ve ağır azabına dayanabilecek gücün kaldı mı?
Daha buna benzer birçok şeyleri hatırında canlandır. Bol bol gözyaş­ları dökerek gönül kirlerini pakla. Bunlardan sonra da iki elini göğe doğru kaldırarak Allah'ına şu yakıcı sözlerle yakar:
“Allah'ım, kaçak kulun yine kapma döndü. Âsi kulun barışmak is­tiyor. Günahkâr kulun özür diliyor. Ne olur beni-affet, özrümü kabul et. Ba­na rahmet nazarınla bak, bana merhamet et.
Allah'ım, geçmiş günahlarımı yargıla. Âhir ömrümde sana karşı isyan etmekten beni muhafaza et. Çünkü her şey senin kudret elinin altındadır. Sen biz âciz kullarına karşı çok esirgeyen ve bağışlayansın.”
Sonra şu duayı okursun:
“Ey büyük - küçük tüm işlerin en sonunda baş vuracağı son kapı; ey gamlıların son dayanağı; ey “Ol!” deyince olduran, “Öl!” deyince de öl­düren Ulu Allah!.. Her yanımızı, günahlar sardı. Ey sıkıntıları gideren Allah'ım, bizi bu günahların ağır sıkıntısından kurtar. Ben o günde yalnız sa­na güveniyorum. Tövbemi kabul et, ey gerçek tövbeleri kabul eden Allah'ım!.
Daha sonra da bol bol ağlayarak, feryad figân ederek şu sözleri hay­kır:
“Ey bir işi diğer işine sekte vurmayan; ey bir duyuşu, diğer duyu­şu, diğer duyuşuna engel olmayan; ey yığın yığın isteyicilerin isteklerinden usanmayan; ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ım.. Sen dile­diğin her şey yapmağa kaadirsin. Ne olur, bizi atfınla rızıklandır, bize rah­met ve mağfiretinin nihayetsiz tadını taddır.”
En sonunda da sevgili Peygamberimize salâvat getir, O'nun pak so­yundan gelenlere, yolundan gidenlere rahmet oku.
Ey mü'min!.. Ayrıca Allah'tan bütün mü'minleri affetmesini dile, O'nun aydınlık yolunda yürü. Artık sen hiç caymamak üzere gerçek bir tövbe et­tin Anadan yeni doğmuş bir çocuk gibi günahlardan arınmış bulunuyor­sun Allah'ın gözdesi ve sevgilisisin. Tarifsiz sevaplar, ölçüsüz rahmet ve hareketler sana! Sana emniyet ve kurtuluşun engin ufku açıldı. Allah'ın gazabına uğramaktan, günahların boğucu sıkıntısından ve tasasından kurtuldun. Allah'ın izniyle böylece de Tövbe geçidini geçtin.
Geniş lûtfu ve yaygın rahmet iyi e doğru yolu gösteren yalnız Ulu Al­lah'tır.[62]
Tövbenin Kabul Şartları:
Tövbenin kabul olması için yerine getirilmesi gereken dört şartı var­dır. Şimdi bu dört şartı bir bir inceliyelim:
1. Günah işlememeğe kesin karar vermek: Kul günahından tövbe etmeğe kalkıştığı zaman bir daha asla günah işlemeyeceğine (kalbiyle Al­lah'a karşı kesin söz vermelidir. Bir daha da aynı günahı işlemeye yanaşmamalıdır. Eğer, günahı terk ettiği halde içinde bazen işlemek arzusu kı­mıldanıyorsa, o kimse tövbe etmiş sayılmaz; o günaha karşı içinden ge­çen bütün en ufak arzu kırıntılarını bile söküp atmaya çalışmalı ve bunun kesin kararını vermeğe bakmalıdır.
2. İşlenmiş olan bir günahtan tövbe etmek: Kul daha önce işlemiş bulunduğu bir günah için tövbe etmeli, pişmanlık duymalıdır. Daha önce işlemediği bir günah 'için tövbe etmemelidir. Çünkü o günahsızdır. Neye tövbe edecek? Meselâ sevgili Peygamberimiz (s.a.a.) hakkında:
“O, küfürden uzaktı.” diyebiliriz fakat:
“O, küfürden tövbe etti.” diyemeyiz. Dense bile çok yersiz ve ma­nasız bir söz olur. Çünkü Peygamberimiz hiç bir zaman küfür üzere olma­mıştır.
“Hz. Ömer küfürden döndü, tövbe etti.” diyebiliriz. Böyle bir söz gerçeği söylemekten başka bir şey değildir. Çünkü Halife Ömer daha ön­ce kâfir idi. İslâmiyete sonradan girdi.
3. Daha önce işlenilen günah, bundan sonra işlenmeye kesin karar verilen günah şiddet ve derecesinde olmalıdır. Kul günahından tövbe ederken işlemiş olduğu günahının, bir daha işlememek üzere karar verdiği günahın dengi olması gerekir. Ancak tövbesi o vakit kabul görür. Meselâ yaşlı bir kimse güçlü kuvvetli olduğu gençlik yıllarının heyecanı ile zina suçu işleyerek namusa göz dikmiş olabilir veya yine kanının kaynadığı o yıllarda yol keserek adam soyabilir. İhtiyarlayınca bir gün bu işlediği ağır suçlarından ötürü tövbe ve istiğfar getirebilir.
Bu ağır suçlardan ötürü tövbe eden ihtiyar adama tövbe kapıları açık­tır. Gerçekten tövbe etmişse kabul de görür. Yalnız şu farkla ki, bir daha zina suçu işlememeğe veya yol kesip insan soymamağa karar vermek şeklinde değildir. Çünkü artık zaten bunları işleyecek güç ve tâkattan düşmüştür; istese de yapacak durumu yoktur. Fakat bununla birlikte yalan söyleyebilir, bir başkasını çirkin iftiralarına kurban edebilir veya onu bunu çekiştirerek müslümanları birbirine düşürebilir. Bunlar ve bunlara benzer aynı derece ve şiddette suç ve günahlar işleyebilir. Ki bunlar da zina ve yol kesicilik derecesinde ağır ve çirkin birer günahtır. İşte bu yönden zi­nadan veya yol kesicilikten tövbe eden bir ihtiyarın tövbesi caizdir ve Al­lah katında da kabul görür.
Günahlar derece derecedir. Fakat aslında tüm günahlar bir nokta et­rafında toplanıyor. Derece bakımından bid'atın altında kalanlar veya küf­re sokanlar... Bid'at ise küfrün bir derece daha altında kalan günah çeşididir.
4. Tövbe sırf Allah için yapılmalıdır. Tövbenin kabul edilmesi için dördüncü şart da onu sadece Allah'a yapmaktır. Tövbe eden kimse, tövbe ederken daima Allah'ı düşünmeli, O'nun gazabını, acı azabını gözleri önü­ne getirmelidir. Yoksa dünyalık bir çıkar sağlamak niyetiyle, şehvet hırsıyla, makam ve mevki düşüncesiyle yapılan tövbeler Allah katında kabul görmeyecektir. Yoksulluktan kurtularak mal ve servete kavuşmak için töv­be etmek yahut işlemeğe gücü yetmediği bir fiilden veyahut da etrafın­daki insanlardan korktuğundan dolayı tövbe etmek kabul değildir. Böyle­sine bir harekete girişen kimse tövbe etmiş sayılmaz.
İşte (buraya kadar verdiğimiz izahlar tövbenin kabul olmasını temin eden başlıca şartlardır. Bu şartları eksiksiz olarak yerine getiren mü'min tam manasıyla bir tövbe etmiş ve gerçekten Allah'a yönelmiş demektir.
Bir mü'mîni tövbe, etmeye zorlayan bir takım sebepler vardır. Bu se­bepler başlıca üçe ayrılır. Şimdi de bunlar üzerinde biraz kalem gezdire­lim:
1- Günahların doğuracağı kötü sonuçları göz önüne getirmek,
2- Allah azabının güç yetmez, takat getirilmez derecede çetin ve ağır olduğunu düşünmek,
3- Sınırsız kudret sahibi olan Ulu Allah karşısında kendi zavallı varlığını hatırlamak.
Düşünün bir kere!.. Dünyada güneşin yakıcı sıcağına ve hafif bir kaç kırbaç darbesine bile dayanamayan insanoğlu, acaba cehennemin kavuru­cu ateşine ve zebanilerin ağır topuz darbelerine nasıl katlanacak?
Yine zararsız bir sineğin vurmasından bile incinen zavallı insan, öte dünyada ateşten yaratılmış koskocaman akreplerin, deveboynu kalınlığın­da azılı yılanların sokuşlarına nasıl dayanacak? Cenabı Hakk'ın gazabına uğramaktan ve cezasına çarpılmaktan yine kendisine sığınırız.
Bütün bunlar, onları bir film makinasının şeridi gibi, gece gündüz göz­leri önünden geçiren uyanık mü'mini tövbe etmeye ve sımsıkı Allah yo­luna sarılmaya iten başlıca sebeplerdir. Başarı Allah'tandır.
Soru: Sevgili Peygamberimiz, “Günahlar karşısında derinden piş­manlık duymak tövbe etmek demektir,” diye buyurdular. Bunun dışında başka bir şart koşmadılar. Buna ne dersiniz?
Cevap: Şunu iyi bilmek gerekir ki, pişmanlık duymak kulun iradesine bağlı değildir. Öyle bir an gelir ki kul, ansızın pişmanlık duyabilir. Ama bu tövbe etmek demek değildir. Daha açıkçası şunu demek istiyoruz. Töv­be kulun irade ve isteğine bağlı bir pişmanlık halidir. Hatta o tövbe etmekle emredilmiştir. İşlediği günahları ve kötülükleri yüzünden mal ve serve­tinden makam ve rütbesinden olanların pişmanlığı tövbe mi sayılacak? As­la! O halde Peygamberimiz ne demek istiyor?
Bizim anladığımız kadarıyla “Pişmanlık, tövbedir” diyen Peygamberi­mizin bu sözünde ilk bakışta anlaşılması güç olan bir husus var. O da şu­dur:
“Pişmanlık Ulu Allah'a hürmet ve saygı besleyen, O'nun azabının korkusunu taşıyan bir hareket olmalıdır. Böyle bir pişmanlık sahibini ger­çek tövbeye sevk eder. Tövbeye iten sebepleri düşünen kimse içten bir pişmanlık duyar ve bir daha günah işlemekten cayar. Bunun manası kulun bir daha işlememek üzere günahları terk etmesi ve bütün varlığıyla Al­lah'a yönelmesi demektir.
Soru: Tövbenin, bir daha işlememek üzere günahlara kesin bir son vermek demek olduğu iyice anlaşılmış bulunuyor. İnsanın küçük olsun, büyük olsun (hiç günah işlememesi mümkün mü? Kaldı ki Allah'ın en seç­kin kulları olan peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususun­da ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır.
Cevap: İnsanın hiç günah işlememiş olması mümkündür; imkânsız bir şey değildir. Aslında günahsız, tertemiz olmak o kadar zor bir şey de sayılmamalıdır. Ulu Allah yaygın rahmeti ve nihayetsiz kudretiyle dilediği kullarını seçkin kılar, onlara tüm günahlarından arınmış lekesiz bir hayat sürdürür. Peygamberler bu sınıfa girerler.
Ayrıca insanoğlunun günaha girmesi için o suçu bilerek ve isteyerek işlemesi şarttır. Yanılarak işlenen günahlar yüce Allah tarafından affedi­lir.
Soru: Tövbe ettikten sonra tövbemi bozup yine günah işleyeceğim­den korkuyorum. İşte bu korku tövbe etmeme engel oluyor. Tövbesine bağ­lı kalamayacak olan bir kimsenin tövbe etmesi bir fayda sağlar mı?
Cevap: Lânetlik şeytanın oyalama ve aldatmacasından başka bir şey olmayan bu zehirli fikirleri sana kim aşılıyor? Ya tövbe ettikten sonra b daha hiç günah işlemeden ölüp gidiversen!.. İşte imanını kurtardın ve lekesiz kurtuluşa eriştin demektir.
Tekrar günah işlemekten korkmaya gelince, tövbeni içten gelen kesin bir (kararlılıkla ve bağlılıkla etmeli; bu konuda iradeni terbiye ederek çelik gibi sağlamlaştırmalısın. Eğer bu kesin kararlılık ve bağlılıkta ayak diretebilirsen, hedefine varmış olursun. Ya ayak diretemez de kesin kararlılık ve bağlılıktan ayrılırsan!. O vakit üzerinde sadece yeni işlediğin günahlar leke olarak kalır. Geçmiş günahlarından arınmış ve kurtulmuş olursun. İşte kul hesabına bu bile büyük bir kazançtır. Demek oluyor ki tekrar günah işlemekten korkmak tövbe etmeğe engel değildir. Ve geçmişteki tüm günahları silip süpürür.[58]

Tövbenin Önemi
Ey ibadet yolunun yolcusu!.. -Allah seni muvaffak etsin- İlim Geçidi'ni aştıktan sonra tövbe geçidine vardın demektir. Hak yolunda ilerliyebilmen için bu geçitten de geçmen, bu engeli de aşman gerekir. İki sebep yüzünden Ulu Allah'ın merhamet kapısına yüz sürüp günahlarına bir daha geri dönmemek üzere tövbe etmelisin. Şimdi bu iki sebebi tek tek açıklamaya koyulalım:
1. Başarısızlığa düşmemek: İşlediği günahlarına tövbe etmeyen mü'min, ibadet etmeye muvaffak olamaz. Çünkü günahlarının çöktürdüğü uğursuzluk sahibini manevî mahrumiyet ve perişanlığa sürükler, ibadet et­mesine engel teşkil eder. Günahlar öylesine birer ayak bağıdırlar ki mü'minin Allah'a itaat yolunda yürümesine, hizmetine koşmasına engel olur­lar. Allah'a yönelmesini frenlerler. Zaten aslında günahların ağır yükü al­tında ezilmekte olan mü'minin bunlardan tövbe ederek sıyrılıp hafiflemedikçe, iyilik yapması, içinden gelerek ibadet etmesi mümkün değildir.
Fakat insanın günah işlemekte ayak diretmesi ise başlı başına bir fe­lâkettir; gönlü karartır. Kararan gönlü de yoğun bir zulmet ve kasvetin bürüdüğü, inkâr kabul etmez bir gerçektir. Böylesine bir kalb samimiyet ve ihlâs, şefkat ve merhamet, saflık ve temizlik gibi üstün insanî duygulan içinden söküp atar. Hatta eğer Allah'ın rahmet ve mağfireti yetişmezse mü'mini küfre ve kötülüklerin içine iter. İçinde merhamet taşımayan ve kötü duygu ve düşüncelerle dolup taşan bir kalb nasıl Allah'a ibadet ede­bilir? Bir yandan günah işlemeğe, ötekine berikine halksızlık etmeğe devam eden bir kimse, ben Allah'a ibadet ediyorum, iddiasında nasıl bulunabi­lir? Üzerine pislikler sıvaşmış birisi Allah'a yalvarıp yakarmak için hiç nu­runa çıkabilir mi? Sevgili Peygamberimiz diyor ki:
“İnsan yalan söylediği vakit, ağzından etrafa öylesine manevî ma­nada pis kokular yayılır ki, iki yazıcı melek bile ağır ve pis koku yüzünden hemen oradan uzaklaşırlar.”
Böyle kötü bir dil Allah'ın ulu adını anmağa lâyık mıdır? Hemen ce­vap vererek söyleyelim ki günah işlemekte ayak direterek her an Allah'a isyan eden kul aydınlık yolu bulamaz, Allah'a karşı olan ibadet vazifesini yapamaz, yapsa da bu ibadet onda hiç bir zaman köklü insanî duygular meydana getirmez. Bütün bunlar kulun başına benliğine saran ağır ve çir­kin günahlar yüzünden ve bunlara karşı bir daha dönmemek üzere tövbe etmemesinden ileri gelmektedir.
Şu sözleri söyleyen, gerçeği ne güzel dile getirmiştir: -Ey insanoğlu, eğer içinden gündüzleri oruç tutmak, geceleri de na­maz kılmak gelmiyorsa, bil ki günahların seni sımsıkı bağlamış, bir yere kıpırdatmam aktadır.
2. Düzen ve kararlılığa kavuşmak: Mü'min tüm geçmiş günahları­na, bir daha işlememek üzere kesin olarak karar vermek ve bu kararlılık içinde Allah'tan günahlarının affını dilemek zorundadır. Bu hareket şekli onun hayatına düzen ve kararlılık getirecek, ona mutluluk ve kurtuluş su­nacaktır. Yoksa günahlarından kesin bir tövbe ile arınmayan kulun işleye­ceği ibadetler Allah katında kabul ve itibar görmeyecektir.
Ayrıca kulun günahlarına kesin olarak tövbe ederken, üzerinde kul hakkı varsa gidip davacıların gönül rızasını alması şarttır. Kulun günahla­rından tövbe etmesi nasıl farz derecesinde üzerine borç ise, aynı şekilde hakkını yediği kimseye de varıp gönül rızasıyla hakkını helâl ettirmesi boy­nuna borçtur. Günahlarına tövbe etmeyen kul Ulu Allah'a karşı borçlu durumundadır. Böylesine bir durumda da yapılan çoğu ibadetler nafile, he­diye mânasını taşımaktadır. Bu durum tıpkı şuna benzer: Borcunu ödeme­mekte ayak direten bir kimse düşününüz. Bu kimse alacaklıya götüreceği ufak-tefek hediyelerle borcunu ödemiş olabilir mi? Olamaz. Hatta borcu­nu ödemediği için, alacaklı kimse, getirdiği hediyeleri geri çevirir.
Ey insan, bir yandan günah işlemeğe ve haram yemeğe devam eder­ken diğer yandan da helâl ve mubahı terk ederek ne kazanıyorsun? Han­gi yüz ve suratla Allah'a yalvarıp yakarıyor, O'nu medh-i sena ediyorsun? Oysak Rabbin sana dargın ve kırgındır, öfkelidir, kızgındır. İşte günah üstüne günah işleyenlerin durumu bundan ibarettir.
Ulu Allah'tan bize yardım elini uzatmasını dileriz.
Soru: Tövbe ne demektir? Tüm günahlarından arınmak İsteyen kimse ne yapmalıdır?
Cevap: Tövbe kalb ile ilgili bir konudur. Ve kalbi günahlardan arıta­rak orada Allah sevgisinden başka herhangi bir fanî varlığın sevgisinin kök salmasına müsade etmemek demektir.
Dîn ulularımız tövbeyi şöyle tarif ediyorlar:
“Sadece Ulu Allah'a hürmet ve saygı gayesi taşımak suretiyle O'nun gazabından korkarak daha önce işlenen bir günahı ikinci bir kere daha işlememeğe karar ve
Yemeğin Adabı (Kuralları)
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şeytan, sizden birinizin her bir işi esnasında yanına gelir; hatta yemeği esnasında da yanına gelir. Birinizin elinden lokma düşünce ona bulaşan tozu kaldırarak lokmayı yesin ve onu şeytana bırakmasın. Yemeği bitirdiği zaman da parmaklarını yalasın. Çünkü bereketin, yemeğinin hangi kısmında olduğunu bilemez.”[1105]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her derdin esası oburluktur.”[1106]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cafer'in ailesi için yemek yapınız! Çünkü başlarına, kendilerini meşgul edecek bir durum geldi.”[1107]
Cafer, Rasûl-i Ekrem Efendimizin amcazadesi ve Hz. Ali'nin karde­şidir. Cenâb-ı Peygamber bu sözü, onun vefatında söylemişlerdir. Bir ailede cenaze olduğu zaman yakınlarının onlara yemek hazırlayıp getirmeleri çok yerinde bir hareket olur. Çünkü kendileri, ölüleriyle meşgul bulunurlar.[1108]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemeğinizi dindar kişilere yediriniz ve iyiliklerinizi mü'minlere yapınız!.”[1109]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her günde bir yemekten fazlası israftır.”[1110]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bereket, yemeğin ortasına iner; siz yemeğin kenarlarından yiyiniz, ortasından yemeyiniz.”[1111]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yarayı dağlamayı ve sıcak yemeği sevmezdi ve şöyle buyurur­du: Soğuk yiyiniz, soğuk yemek bereketlidir. Dikkat ediniz, sıcak yemekte bereket yoktur!.”[1112]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yiyecek ve içeceği üflemezdi ve kab ağzında iken nefes al­mazdı.”[1113]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hurmayı yer ve çekirdeği tabağa atardı.”[1114]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biriniz yemek yediği zaman, “Allahım! “Bu yemeği 'bizim için faydalı kıl ve onun yerine bize daha iyisini ver!” desin. Süt içtiği zaman da “Allahım! Bu sütü bizim için faydalı kıl ve bize ondan daha ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceğin yerini sütten başka hiç bir şey tut­maz.”[1115]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi biriniz yemek yediği zaman parmaklarını yalasın; çün­kü yemeğinin hangi bölümünde bereketin olduğunu bilemez.”[1116]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sizden biriniz yemek yediği zaman sağ eliyle yesin, sağ eliyle içsin, sağiyle alsın ve sağıyle versin. Çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliy­le içer, soluyle alır ve soluyle verir.”[1117]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sizden biriniz yemek yerken elinden lokması düşerse lokmadan şüphelendiği tarafı attıktan sonra yesin ve onu şeytana bırakmasın.”[1118]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemeğe oturacağınız zaman ayakkabılarınızı çıkarınız; çünkü bu, ayaklarınız için daha rahatlıktır.”[1119]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herhangi biriniz bir yemeğe çağrıldığı zaman gitsin. Eğer oruçsuz ise yesin ve şayet oruçlu, ise bereket duasında bulunsun bereketli ol­sun, desin.”[1120]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Oruçlu olduğu zaman içecekle başlar (orucunu içecekle açar) idi. İçeceği bir nefeste içmez, iki defada veya üç defada içerdi.”[1121]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yiyeceğe, içeceğe ve hurmaya üflemeyi menetti.”[1122]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bu kabakla yemeğimizi çoğaltırız.”[1123]
Bu hadisin söyleniş sebebini, hadisin râvisi olan Câbir, babası Ta­rık'tan şöyle anlatmaktadır:
“Peygamber (s.a.v.) in evine girdi. Yanında bir kabak vardı. Bu nedir? Diye sordum. Rasûl-i Ekrem:
“Bu kabaktır, onunla yemeklerimizi çoğaltırız,” buyurdu.[1124]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Tek parmakla yiyiş şeytanın yiyişi, iki parmakla yiyiş zorbaların yiyişi ve üç parmakla yiyiş peygamberlerin yiyişidir.”[1125]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Koundan yedi şeyi (parçayı) sevmezdi: Öt kesesi, mesane, di­şilik uzvu, erkeklik uzvu, yumurtalar, gudde ve kan. Koyunun en çok sev­diği tarafı göğüs etiydi.”[1126]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Böbrekleri, sidikle olan münasebeti yüzünden sevmezdi.”[1127]
Bilindiği üzer eböbrekler, karın boşluğunda omurganın yanıbaşin-da yer alan sağlı sollu iki organdan ibarettir. Bu organların görevi, sidiği ayırmak ve kanı temizlemektir.[1128]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendisine yemek verildiği zaman “'Bismillah” der ve yemeği bi­tirdiği zaman şöyle dua ederdi: Allahım! Sen yedirdin, Sen içirdin, ihtiyaç­ları Sen giderirsin, biriktirileni sen verdin, doğru yolu sen gösterdin ve seç­kin kişilerden sen kıldın. Allah’ım! Verdiklerine karşılık sana hamd olsun.”[1129]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın ismi anılmadan (besmele çekilmeden) yiyilen her ye­mek ancak bir derttir ve o yemekte bereket yoktur. Bunun keffâreti ise, şa­yet sofra hâlâ kurulu bulunuyorsa besmele çekerek elini tekrar uzatmaklığın ve eğer kaldmlmışsa (yine) besmele çekerek parmaklarını yalamaklığındır.”[1130]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sofrası kaldırıldığı zaman şöyle dua ederdi: Sayısız, güzel ve mübarek (devamlı artan) şekilde Allah'a hamd olsun. Kimseye ihtiyacı ol­mayan, nimetine nankörlük edilmeyen, bırakılmayan ve kendinden asla ge­çilmeyen Rabbimiz olarak ihtiyaçlarımıza yeten ve bizi barındıran Allah'a hamd olsun.”[1131]
İmanlı kişi, Cenâb-ı Allah'ın kendisine ihsan buyurduğu güzel nimetler için şükür vazifesini yerine getirir. Bu yüzden kıyamette herhangi bir güçlükle karşılaşmayacaktır. Ancak kâfir, dünyada sahip olduğu nimetlerin hesabını kıyamette acı bir şekilde verecektir. Buradaki kâfir kelimesinden, lügat manâsının kasdedilmiş olması da muhtemeldir. Bu durumda güzel gü­zel nimetleri yiyip ve tüketip de bu nimetlerin şükrünü eda etmeyenler, küfran-i nimette bulunanlar kıyamet gününde bunun hesabını vereceklerdir. Bu takdirde kâfir kelimesinin manâsı, nimeti örten, nankörlük eden kişi de­mektir.[1132]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünyada payına düşen (yiyip tükettiği veya giyip eskittiği) şey için mü'min kişinin ıbaşına kakılmaz, ancak kâfirin başına kakılır.”[1133]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İçerken üç kere nefes alır ve şöyle buyururdu: Bu (suyun üç ne­feste içilmesi) daha rahat, daha sağlıklı ve daha kandırıcıdır.”[1134]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yemeğini bitirdiği zaman şöyle dua ederdi: Bizi yediren, bizi içiren ve bizi müslüman kılan Allah'a hamd olsun.”[1135]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kavunu hurma ile beraber yerdi.”[1136]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç parmağı ile yer ve dördüncüsünden yararlanırdı.”
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üç parmağıyle yer ve elini silmeden evvel parmaklarını yalardı.”[1137]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hasta ziyaretlerini gün aşırı veya dört günde bir yapınız.”[1138]
rmek ve tam manasiyle Allah'a yönelmektir.”[57]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...