21 Şubat 2012

BİR ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI..10..HADİSLER

Tevazu Ve Kibir
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kibirli kişi, hakkı tanımayan ve halkı hor gören kimsedir.”[704]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlar, Adem'in çocuklarıdır ve Adem de topraktan (yaratılmış)dır.”[705]
Bütün ırklar, bir anne ve babadan türemişlerdir. O halde aralarında nesap bakımından bir üstünlük yoktur. Üstünlük, ancak takva ve amel-i salihledir. Kimin ameli daha iyiyse, Allah katında daha makbul olan odur. Nitekim Resulüllah efendimizin amcası olduğu halde, Ebu Leheb'i alçaltan ve ebedi bedbahtlığa mahkum eden, onun kendi ameli olduğu gibi, bir İran­lı olduğu halde Selman'ı ehl-i beyt dercesine yükselten de onun amelidir.[706]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bana, başkalarına karşı övünmemeniz ve hiç kimsenin hakkına tecavüz etmemeniz konusunda mütevazi olmanız bildirildi.”[707]
Allah'ın salih kullarından biri şöyle diyor:
“İnsanlar arasında kendisinden daha kötü bir kimsenin bulunabileceğine ihtimal veren kişide kibir vardır.”[708]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her kim Allalh için alçak gönüllülük yaparsa, Yüce Allah onun de­recesini yükseltir.”[709]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her kim böbürlenerek giysisinin eteklerini yerden çekerse, Cenâb-i Hâk, kıyamet günü ona rahmet nazarıyla bakmaz.”[710]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herkim (parmağıyla sildiği) tabağını ve parmaklarını yalarsa, Hz. Allalh o kimseyi hem dünya da hem de ahirette doyurur.”[711]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Terazi, Rahman (olan Allah)'ın elindedir. Kimi milletleri yüceltir, kimilerini ise alçaltır.”[712]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“O öylesine sonsuz bir kudret sahibidir ki; dilediğine izzet, şeref, devlet ve yüksek mevki verir. Dilediğini de hor ve hakir kılar. Mülk ancak O'nundur. Gücünü O'ndan almayanlar, güçlü görünseler bile, sonunda taru­mar olacaklardır.”[713]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bana ulaşmak istiyorsan dünyada bir atlının azığı kadar bir şey sana yeter. Zenginlerle oturup kalkmaktan sakın. Elbiseni eskimiş diye at­ma. Onu yamalar!”[714]
Bu hadisde sevgili peygamber efendimizin muhatabı Hz. Ayşe dolayısıyle kadın veya erkek samimi olan her müslümandır. Cennette Rasulüllah efendimiz ile beraber olmak isteyenler hadisde olduğu gibi davran­malıdırlar. Dünyada ki azıkları, bir yolcunun azığı kadar olmalı, ihtiyaçların­dan artanı almamalıdırlar. Zenginlerle oturup kalmamalıdırlar. Çünkü onlar­ın görkemli yaşantıları gönlünün çekebilir ve kendisini yanlış yollara sürük­leyebilir. Elbiseyi yırtıldı veya yıprandı diyerekten atmamalı, yamalanıp gi­yilmesi gerekir. Bu şekilde tasarruf edilen para, Allah yolunda harcanan muhtaçlara dağıtılmalıdır.[715]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Eğer Allah'ın kulu, isen izarını (belden aşağıya mahsus giysini) yerden kaldır!”[716]
Elbisenin eteklerini yerden çekmek, kibirlilik alemetidir. Bu yüz­den belden aşağıya mahsus giysilerin veya kaftan gibi uzun üstlüklerin etek­lerinin yere düşürülmemesi tavsiye edilmiştir.[717]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geçmiş milletlerden bir adam, içinde kurularak yürüdüğü bir elbise ile dışarı çıkmıştı. Yüce Allah'ın emri üzerine toprak onu içine aldı ve o, kıyamete kadar sürecek bir azap içinde toprağın içinde tepinip durmak­tadır.”[718]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben ancak bir kulum; kulun yediği gibi yer, içtiği gibi içerim.”[719]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Küfrün başı, Meşrik yönündedir. Övünmek ve çalım satmak, at­çılık ve devecilik yapanlarda; acaz avaz bağırmak, göçebelerde; vakar ise koyun sahiplerindedir.”[720]
Meşrik'ten, İran ülkesi kastedilmektedir.[721]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cenâb-i Allah güzeldir. Bu yüzden güzelliği sever.”[722]
Hadisin sebebi: İbn-i Mesur'un peygamberimizden rivayetine göre, Resulüllah (s.a.s.) efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, cennete giremez.” Bunun üzerine bir adam:
“İnsan, el­bise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder.” dedi. Resulülülah efendi­miz de:
“Allah güzeldir ve güzelliği sever.” diye yukarıdaki hadîsi buyur­dular. Hz. Allah, zat ve sıfatlar bakımından güzeldir. Bu yüzden kullarının da kılık ve kıyafetlerinin güzel olmasından hoşlanır. Kılık ve kıyafetin ye­rinde olması, kibirlilik değildir.[723]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah için tevazu göstermenin çeşitlerinden biri de, meclislerdeki şerefin aşağı mertebesine razı olmaktır.”[724]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hepiniz Adem'in çocuklarısınız ve Adem de topraktan yaratıl­mıştır, Atalariyle övünen kişiler, (bu hareketlerinden) hemen vaz geçmeli­dirler; aksi takdirde Allah katında mayıs böceğinden daha değersiz olacaklardır.”[725]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Firavun'un söylediği iki söz: “Sizin için kendim daha başka bir tan­rı bilmiyorum.” sözü ile “ben sizin en yüce tanrınızım,” sözü arasında fark vardı. Cenâb-i Hak, ilk ve son sözünün cezası olarak onu helak etti.”[726]
Firavun'un söylemiş olduğu sözler Kur'an-ı Kerimde de geçer.[727]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kişinin din ve dünya hususunda parmakla gösterilmesi, kötü­lük bakımından kendisine kafidir. Ancak Allah-ü Taâlâ'nın koruduğu kişi baş­kadır.”[728]
 Kıskançlık Ve Kindarlık
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Geçmiş ümmetlerin hastalıklarından olan haset (kıskançlık) ve kincilik size de geçti. Bu iki afet kökden kazır. Tabi ki sacı değil, dini kö­künden kazır. Benliğime hakim olan o yüce zat (Allah)'a yemin derim ki, mü­min olmayınca cennete giremez, birbirinizi sevmeyince de mümin olamaz­sınız. Dikkat ediniz!. Size uyguladığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? O da; Aranızda selamlaşmayı yaymanızda.”[729]
Bu hadisde şöhretin bir afet olduğu belirtilmektedir. Mal, makam, ilim ve takvada parmakla gösterilecek duruma gelenlerden birçokları mağ­rur olarak kendilerini ebedî bedbahtlığa maruz bıraktıkları halde, bir kısmı da Cenab-ı Allah'ın himaye ve muhafazası sayesinde değişmemiş ve ruhla­rındaki safiyeti kaybetmemişlerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz fetvasınca, şöhret her insan için afet olma niteliğini korumaktadır.[730]
Umrâ Ve Rukbâ
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Umrâ, ehli için caiz ve rukbâ, ehli için caizdir.”[1232]
Umrâ: Bir kimseye, ömrü boyunca, bir şeyin yararını mülk olarak vermektir. Hayatı boyunca bu şeyden yararlanır ve Ölümünden sonra o şey sahibine veya onun vârislerine döner.
Rukbâ: Bir kimsenin, “bu malı hayatın boyunca sana hibe ettim. Eğer benden evvel ölürsen bana döner ve eğer ben senden önce ölürsem sana kalsın.” diyerek bir şeyi bağışlamasrdır. Bu bağış doğrudur. Şart hü­kümsüz kabul edilerek mal hibe edilen kişinin olur.[1233]
Yetimi Korumak
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir veya iki yetimi evine alarak yediren içiren ve onun meşakkatlarına sabır eden kimseyle cennette işaret ve orta parmak gibi bir arada olacağız.”[614]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ben, yetime bakan kimseyle cennette iki parmak gibi oluruz.”[615]
Zulüm Ve İhanet
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey Ebe! Velid! Allah'dan kork. Çünkü sen, ihanet ederek milletden aldığın deve, sığır ve koyunları kıyamet günü, bağrıştıkları halde yüklenip haşır meydanına geleceksin.”[432]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü o, kendisinden zulmen alınan hakkını Allah'dan istemekte ve Hz. Allah'da hak sahibinin hakkını mutlaka verir.”[433]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zulüm yapmaktan kaçınınız. Zira zulümler, kıyamet gönü yapanın bir daha çıkamayacağı bir karanlığa girmesine sebeb olur.”
Cimrilikten sakınınız. Sizden önceki ümmetleri helak etmiş ve böylece birbirlerinin kanlarını dökmesine, haram olan şeyleri de helâl saymalarına cimrilik neden olmuştur.[434]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Saltanatını Allah'a karşı gelmekle sağlamlaştırmaya çalışan kimseyi Hz. Allah kıyamet günü bütün hilelerini hiçe sayarak cezalandı­rır.”[435]
Günümüzün devlet adamları gibi, birçok kimse, kendi saltanat­larını sürdürmek ve garantilemek için, haram olan nedenlere başvurur. İn­an öldürmek, İslâm kanunu çiğnemek ya da değiştirmek, yolunu sapıt­mış hakimleri bir araya getirip kendi davasının çözümü için mahkeme kur­mak gibi dinle ilgisi olmayan şeyleri yapan kimseler, yarın kıyamet günü Allah'ın huzurunda kurulacak mahkemeye geldiklerinde herhangi bir hile gösterip kendisini Allah'ın kuvvet ve kudret elinden kurtaramayacaklardır-Dünyada birtakım dolaplar çevirmek kolay olabilir belki, ama kıyamet gününde böyle bir şeyin olması düşünülemez dahi.[436]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun bedduası bu­lutların üzerine çıkarak Allah'ın huzuruna varır. (Bedduasını dinleyen) Hz. Allah söyle der: “İzzet ve azametim üzerine yemin ederim ki, geç de olsa sana yardım ederim.”[437]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'dan başka yardımcı bulamayan çaresiz kimselere zulüm edenlere karış Allah'ın gazabı daha şiddetlidir.”[438]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlara eziyeti en çok olan kimsenin kıyamet günü, azabı insanlar arasında en şiddetli olan kişidir.”[439]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah sizin (erkek kız ayırımı yapmadan) çocuklarınız arasında yanaklarından öpmeye varıncaya kadar adaletli davranmanızı sever.”[440]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Verdiği sözü bozan her hain, kıyamet günü boynuna sancakla tanıtılıp rezil edilir."[441]
Hain olan her insanın kıyamet, günü, eline “bu falanca kimseye aittir” yazılı bir sancak verilir. Yaptığı hainliği simgeleyen sancakla bir­likte tüm insanlara teşhir edilip rezil ve rüsva kılınır.[442]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim (iyi veya kötü) bir kabileye yardım edip onları destekler­se, onlardan olur. Bir zorbayı memnun etmek için, bir müslümanı tehdit ederek kötülük yapan bir kimse, kıyamet günü zorbayla birlikte cezalandı­rılacaktır.”[443]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hak sahibi bir kimsenin gösterdiği delilleri bozup hakkını elinden alan zalime yardım eden kişi, Allah'ın rahmetinden ve Peygamberin şefaatından mahrum kalır.”[444]
Cami, medrese, köprü gibi amme yararına işler yapan kimse­ler ne kadar sevap kazanırsa, bunların yapımında çalışıp yardımcı olanlar da o kadar sevap kazanırlar. Oysa gerek din, gerekse amme1 zararına olan meyhane, pavyon ve içki imal eden fabrikaların yapımında çalışıp yardım­cı olan kimseler yapan veya yaptıran kimsenin kazandığı günah kadar gü­nah kazanmakta.
Yine mahkemelerde davacı veya davalı hak sahibi bir kimsenin aley­hine yalancı şahitlik yapmakla zalime yardım eden bir kimse de dehşet­li o kıyamet gününde herkesin muhtaç olacağı Allah'ın rahmetinden, peygamberinse şefaatından mahrum kalacaktır. Gerçek dışı kararlar veren hakimler için de hüküm aynıdır.[445]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Açılan bir dava için (yalancı şahitlik yapmak gibi) zalime yardım eden bir kimse, o işten vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabı altında­dır.”[446]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Başkasına ait bir toprağın bir karışına zulmen tecavüz eden herhangi bir kimsenin, Hz. Allah toprağın yedi tabakasına varıncaya kadar kazdırıp çıkardığı topraktan yapılan bir halka boynuna geçirilir ve o kimse insanlar arasında davalar bitinceye kadar teşhir edilip bekletilir.”[447]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey insanlar! Allah'ın gazabından (korkunuz. Allah'ın birliğine yemin ederim ki, Hz. Allah mümine zulüm eden bir kimseden kıyamet gü­nü müminin intikamını muhakkak alacaktır.”[448]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her biriniz koltuğuna oturup dayandığı halde Hz. Allah'ın, Kur'anın içinde bulunan haram şeylerden daha başka şeyleri de haram kılmadığını mı zannediyorsunuz. Böyle düşünmeyiniz. Çünkü muhakkak ki ben, hadislerle bazı şeyleri emir eder, bazı şeyleri vaaz ve nasihatlarla bildirir, bazı şeyleri de yasaklarım. Bunlar, Kur'anda bulunanlar kadar, belki daha da çoklar. Şüphesiz Hz. Allah (memleketinizde bulunan yahudi ve hıristiyan gibi) kitap ehlilerinin evlerine "izinleriyle 'girmenizin dışında gitmenizi haram kılmıştır- Yine Hz. Allah onların ailelerine vurmanızı ve mallarından yemenizi de haram kılmıştır.”[449]
Hz. Allah, bütün dinlerin arasından seçtiği İslâm dininin hü­kümlerinden bir kısmını Kur'an yoluyla, diğer bir kısmını da Hz. Muhammed'in aracılığıyla (hadislerle) insanlara bildirmiştir. Hadislerle insanlara bildirilen kısım, Kur'andaki hükümlerden daha çoktur.
Kitap ehlinin evine izinsiz girmenin, kadınlarına hakaret veya zina et­menin, ya da mallarından yemenin haram olduğu hadislerle bildirilen, fa­kat Kur'an’da yer almayan hükümlerdendir. Devletimize vergi dedikleri, iha­nette bulunmadıkları müddetçe bunlara hakaret etmek haramdır. İhanet ettiklerinde ise, bizimle savaş yapmış gibi olurlar ki, bizimle savaşanla­rın malları ganimet olduğundan bize helâldir.
Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş
Sonradan iyi amel ve temiz ahlâkı ile kendisini tanıyan müslümanların kanaatına göre veliler mertebesine yükselmiş olan bir zat doğru yo­la girmeden önceki halini bize şu ibret dolu sözlerle anlatıyor:
“Ben eskiden bir eşkıya idim. Dağ başında gelip geçenlerin yolunu ke­ser; silâh ucu ile zorla aldığım yolcu malları ile geçimimi temin ederdim. Bir çete arkadaşımla Dicle nehri'nin kenarından geçerken iki hurma ağa­cı gördüm. Ağaçlardan biri meyveli öbürü de kupkuru idi. Ağaçlara ya­kından dikkatle bakarken iki ağaç arasında gidip gelen bir kuş gözüme ilişti.
Kuş, önce meyveleri salkım salkım sarkan yaş hurma ağacına varı­yor; gagasına bir iki hurma takarak kuru hurma ağacına varıyor. Kuru dal­lar arasında bir müddet kaldıktan sonra, tekrar dönüp meyveli hurma ağa­cına geliyor ve arkasından yaş ve olgun hurmaları gagasına aldıktan son­ra yine kuru ağacın dalları arasında bir yere uçuyordu.
Kuşun ağaçtan ağaca durmadan uçması ve meyveli ağaçtan aldığı hurmaları kuru ağacın dalları arasına taşıması merakımı çekti. Acaba bu işin sebebi ne olabilir diye düşünerek kuru hurma ağacına tırmandım. Ağa­ca çıkınca gördüm ki kuru ağacın dalları arasında kör bir yılan yatmakta­dır. Ağaçtan ağaca uçan kuş da, ona meyveli hurma ağacından hurma ta­şımakta ve kuru ağacın çıplak dalları arasında kör ve çaresiz yılanın gı­dasını temin etmektedir.
Bunun üzerine içimden şöyle düşündüm. Bu kuru dallar arasında ya­tan canlı varlık kör bir yılandır. İnsanlara zararlı olduğu için Peygamberimizin görüldüğü yerde öldürülmesine müsaade etmiş, izin vermiştir. Böy­le iken Ulu Allah onun bile rızkını vermiş. Ağaçtan ağaca durmadan uçan kuşun yardımı ile meyveli ağacın hurmalarını yanı başına getirmiştir. Ben ise şükürler olsun, Allah'ın ortaksız varlığına samimi yürekle inanan bir kimseyim. Buna rağmen varlığı zararlı kör bir yılana bile kuru dallar ara­sında rızık veren esirgeyici bir Allah'ın kulu olduğumu unutmuş gibi ken­dimi kötü yollara kaptırarak geçimimi haram ve haksız yerlerden temin ediyorum. Ne kadar yanlış yola kapılmışım. Şu andan itibaren bütün yaptığım günahlara kırk bin kere tevbeler olsun, artık ben eşkiyalığı bıraka­rak geçimimi helâl yollardan kazanacağım.
“Ey Rahmeti bol esirgeyici Allah'ım! Yığın yığın geçmiş günahları­mı bana lütfederek sen bağışla! Senin dosdoğru yolunu gönlüme sindirip sana lâyık bir kul olmamı nasip eyle” diyerek yalvararak, eşkıyalığı bırakmaya kesinlikle karar verdim. Çete arkadaşlarım hafif sesle bir şeyler söylediğimi işitmiş; yanıma sokulmuşlar. Neler söylediğimi soruyorlardı.
Kuru ağacın dallan arasında gördüğüm çaresiz kör yılanı ve ona hurma taşıyan kuşu onlara bir bir anlattım ve gördüklerim karşısında eşkiya­lığı tamamen bırakıp helâl yollardan rızkımı kazanmaya karar verdiğimi arkadaşlara bildirdim. Anlattıklarımın tesiri ile onlar da gözyaşlarını tu­tamamışlardı. Hepsi de bana uyarak eşkiyalıktan ayrılmaya karar verdiler. Böylece çete arkadaşlarımla birlikte yol kesiciliği bırakmış; Allah'ın serbest kıldığı yollardan geçimimizi tayin etmek üzere vedalaşarak yıllardan beri uğramadığımız evlerimize döndük.
Allah hepimizi yaptığı günahlara karşı tevbe ederek doğru yola giren kullarından eylesin. Amin...[65]
Tevbesinde Durmayan Kulun Allah'a Seslenişi
Hz. Musa zamanında bir adam vardı; bu adam sık sık günahlarına piş­man olur, kesin ifadeli tevbeler eder; fakat aradan çok geçmeden sözünden cayarak eski günahlarını tekrar işlemeye dönerdi.
Bir gün her zamanki bin bir cümlelilik konuşmasını yaptıktan sonra Ulu Allah Hz. Musa'ya ettiği tövbeleri tutmayan kulu hatırlatarak şöyle buyur­du. “O'na benim tarafımdan de ki; yaptığı tövbeleri böyle sık sık bozmasın. Bana el kaldırarak gözyaşları dökerek verdiği sözleri aklı ermez bir bebek gevşekliği ile çiğnemesin. Sonra tütün tevbelerini kabul etmemi de yaptığı bütün eski yeni günahlar üzerinde kalır ve huzuruma yüklü günahlarının altında ezile ezile çıkar.”
Hz. Musa (a.s.) bin bir cümlelik konuşmasından döner dönmez o ku­lu çağırarak, Ulu Allah'ın buyurduklarını ona anlatır. Adam sonuncu defa niyetiyle kesin bir tevbe daha yaparak huy edindiği günahlara son verir, Fakat söz verirken gönülden pişmanlık duyduğu halde iradesi zayıf olduğu için bir kaç gün sonra yine eski günahları işlemeye döner
Hz. Musa (a.s.) tekrar bin bir cümlelik konuşmasına çıktığı zaman Allah Musa'ya yine o kulu hatırlatarak şöyle buyurdu.
“O kuluma benden yana de ki, ona artık iyice küstüm. Vermiş olduğu son sözü de çiğnedi. Artık benden rahmet ve mağfiret dilemesin.”
Hz. Musa (a.s.) dönünce o kulu çağırarak Allah'ın buyurduklarını ona bir bir tekrar eder. Yüce Allah'ın Musa vasıtası ile yolladığı bu haberi du­yan kul hemen bir dağa çıkar ve Allah'a şöyle seslenir. “Yüce Allah'ım; bana Hz. Musa ile göndermiş olduğun haber nedir? -O kuluma bildir; be­ni küstürdü; artık duasını dinlemem- buyuruyorsun. Yüce Allah'ım; senin ulu rahmet ve mağfiret hazinen mi tükenmiştir? Yoksa benim gibi zayıf bir kulun günahı senin affediciliğine üstün gelebilir ki artık o kulumu af­fetmem buyuruyorsun?
Şerrin kapından boş çevrilince benim ulu kapından başkaca hangi kapım vardır? -Haşa- senden başka benim yalvaran sesime cevap verecek bir Allah mı vardır? Senden başka hiç bir Allahın var olabileceğine asla inanmamış olan bir mü'minin senin esirgeyiciliğinden ümit kesince hali nice olur? Cömertlik ve esirgeyiciliğinden ümit kesince halim nice olur? Cö­mertlik ve esirgeyicilik senin sayılmaz sıfatlarından değil midir? Bu sıfat­ların üstünlük ve zenginliği karşısında sinek kadar varlığımla benim işle­diğim günahlar ne manâ ifade edebilir?
Eğer senin ululuğuna ve tükenmezliğine gönülden inanıp güvendiğim rahmetin tükendi ise beni azabına çarptır. Senden geleceği için ben aza­bına da razıyım. Benim için senin azabın da rahmetin gibi hoştur. Değil mi ki sayısız varlıkların arasında beni hususi olarak hatırlayıp bana haber gönderdin. İnanmış, varlığını bir ve ortaksız bildiği Allah'a adamış bir kul olarak bu benim için her şeyin üstünde değer taşıyan bir lütuftur.”
Tevbelerini tutmayan kulun bu samimi seslenişleri üzerine günahlı günahsız bütün kullarını sevgisi ile bürüyen Allah, Musa’ya şöyle seslen­miş.
“O, kuluma de ki benim için mühim olan kulumun her adımda beni gereken şekilde bilmesi ve üstünlüğümü tanımasıdır. Dağ başındaki gönül­den seslenişleri ile bana olan gevşemez bağlılığını yeterince isbat etmiş­tir. Ona git ve benden yana müjdele ki böylesine sarsılmaz bir imanın sa­hibi oldukça, günahları yer ile göğün arasını bile doldurup taşırsa ben onu yine affederim. Çünkü kulumun dediği gibi ben sonsuz esirgeyici ve ba­ğışlayıcı mutlak Bir'im.”[66]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...