1299 yılında temeli atılan Osmanlı İmparatorluğu ise, İslam medeniyetinin en büyük ve en ihtişamlı imparatorluklarından biri olarak yükseliyor, adalet ve hoşgörüye dayalı devlet anlayışı; hakimiyeti altındaki topraklarda izlerini bıraktığı üstün mimarisi; tekstil alanında, hat sanatında, eğitimde geliştirdiği mükemmel yapısı ile Batı dünyası için önemli bir örnek teşkil ediyordu. Osmanlı sultanlarının nezaketi ve sanat zevki, Batılılar tarafından hayranlıkla anılıyor, Osmanlı topraklarını gören Batılılar gördükleri ihtişamdan derinden etkileniyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, tarihte eşine az rastlanır genişlikte bir coğrafyaya hükmetmiş, en uzun ömürlü imparatorluklardan biridir. (Yalnızca en güçlü dönemindeki Roma İmparatorluğu'nun toprakları, Osmanlı topraklarından daha geniş bir yüzölçümüne ulaşmış, ancak o da Osmanlı kadar uzun bir süre bu kadar geniş bir coğrafyayı elinde tutamamıştır.) Avrupa, Kuzey Afrika, Ön Asya, Mezopotamya ve Arabistan tarihinin önemli bir parçası olan Osmanlı'nın mirası, bugün bu topraklarda kurulmuş olan onlarca devletin şehirlerini süslemektedir. Pek çok Avrupa şehrinde (Sofya, Belgrad, Saraybosna gibi) Osmanlı mimarisinin ve şehirciliğinin örnekleri hala ayaktadır.
Osmanlı'nın, İslam ahlakını temel alarak kurmuş olduğu devlet ve yönetim sistemi, günümüzde pek çok siyaset bilimci tarafından, en ideal devlet yapılarından biri olarak gösterilmektedir. Osmanlı devletinin diplomasi anlayışı, günümüzün çok taraflı diplomasi anlayışının temelini oluşturmuştur.
Batı kültürü, Osmanlı medeniyetinden doğrudan etkilenmiştir. Osmanlıların Macaristan'a pirinç tarımını götürmesi, lalenin Benelüks ülkelerine, 16. yüzyılda Habsburg elçisi olarak İstanbul'a gelen Busbecq tarafından tanıtılması, İtalyanların kumaş boyama ve dokuma tekniklerini Osmanlı'dan almaları, Avrupa ordularındaki askeri bando geleneğinin Osmanlılardan alınması bunun sadece birkaç örneğidir.
Tüm bu tarihi gerçekler, İslam ahlakının modern dünyanın inşasında öncü rol üstlendiğini göstermektedir. İslam, Hz. Peygamber (sav)'e vahyedildiği andan itibaren, insanlığı doğruya, gerçeğe, güzele götüren en parlak ışık olmuştur. Kuran ahlakıyla ahlaklanan Müslümanlar, gittikleri her yere hoşgörü, akıl, bilim, sanat, estetik, temizlik ve refah götürmüşlerdir. Avrupa, koyu bir bağnazlık ve barbarlık içinde iken, İslam dünyası, dünyanın en modern ve en çağdaş uygarlığı olmuştur. Sonradan gelişecek olan Avrupa medeniyetinin temelinde ise, İslam dünyasından öğrendikleri bütün bu değerlerin çok büyük bir rolü vardır. Tarihçi Eugen Myers bu gerçeği şöyle ifade etmektedir:
Dokuzuncu yüzyılın sonlarından on ikinci yüzyıla kadar Batı'nın bilim ve kültürü üzerindeki İslam etkisi çok büyüktür. İslam alimlerinin ve mütercimlerin, bilimlerin ve insanlığın gelişmesindeki kültürel önemi kesinlikle küçümsenemez... Dolayısıyla Batı düşüncesinin kökleri Greko-Arap ve İbrani düşüncesinin bir karışımıdır.
Öte yandan İslam dünyasının bir kısmında yaşanan gerilemenin en önemli nedenlerinden biri ise, Kuran'da öğretilen akılcılıktan, samimiyetten ve açık görüşlülükten uzaklaşılmasıdır. Kuran, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaran en büyük yol göstericidir. Allah'ın Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e bildirdiği gibi:
Elif, Lam, Ra. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik. (İbrahim Suresi, 1)
Aşağıda yer alan hilye özel bir koleksiyona ait. 16. ve 17. yüzyıla ait diğer süs eşyaları ise Türk-İslam Eserleri Müzesi'nde sergilenmektedir.
|
Günümüz Müslümanlarının, İslam medeniyetinin bu görkemli geçmişini iyi bilmeleri, bunun hem onur hem de sorumluluğunu taşımaları gerekmektedir. Unutmayalım ki Müslümanlar, dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini inşa eden kutsal, şanlı ve şerefli bir mirasın temsilcileridir. Müslümanlar, diğer inançların ve medeniyetlerin temsilcileri tarafından hep gıptayla ve hayranlıkla izlenmişlerdir. Ünlü Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes, bir makalesinde Müslümanların kendilerine güvenlerinden bahsettikten sonra şu yorumu yapar:
Bu özgüveni sağlayan etkenlerden biri de, İslam'ın ilk 6 yüzyılında ve daha da sonrasındaki olağanüstü başarıların hatırasıdır. Bu dönemde İslam dünyanın en ileri kültürüydü; Müslümanlar en iyi sağlık standartlarına, en uzun ortalama yaşam sürelerine, en yüksek okuma-yazma oranlarında sahiptiler. Bilimsel ve teknik araştırmaların çoğu onların kontrolündeydi ve genellikle muzaffer ordular kuruyorlardı. Bu başarı trendi, ilk baştan beri açıkça ortadaydı. MS 622 yılında Hz. Muhhammed Mekke'den göç etmiş, ancak 8 yıl sonra kente onun yöneticisi olarak dönmüştü. Henüz daha 715 yılında, Müslüman fatihler Batı'da İspanya'dan Doğu'da Hindistan'a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuşlardı. Müslüman olmak, kazanan bir medeniyete ait olmak anlamına geliyordu.
Kuşkusuz bugünün Müslümanlarının görevi sadece bu görkemli geçmişle övünmek değil, günümüzde ve gelecekte de İslam'ı yükseltmek için çalışmaktır. Nitekim geçmiştekine benzer bir ihtişamın bugün de yeniden inşa edilmesi, Müslümanların yeniden dünyaya ışık tutan bir kültür ve medeniyet önderleri olmaları mümkündür. Ancak bu yönde yapılacak her türlü çalışmanın öncelikle, birlik ve beraberlik ruhu içinde gerçekleştirilmesi gereklidir. Kişisel menfaat endişelerini bir kenara bırakan, farklılıkları hoşgörü ile karşılayan, gücünü ve enerjisini yalnızca İslam'ın, Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, çoğulculuktan yana olan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında egemen olursa, İslam dünyası, 21. yüzyılın en büyük medeniyetlerinden birini inşa edebilir. Sevgi, merhamet, anlayış, tolerans gibi İslam ahlakının da temeli olan değerler sayesinde, bugün bir kısım Müslüman ülkelerde hakim olan despot yönetimlerin de sonu gelecek, kültürel ve ekonomik olarak kalkınma sağlanacak, dünyanın çeşitli bölgelerinde baskı altına alınan, zulme uğrayan, acımasızca katledilen Müslümanlar barışa ve güvenliğe kavuşacak ve, Allah'ın izni ile, asr-ı saadet döneminin bir benzeri 21. yüzyılda yeniden yaşanacaktır.
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
Türk İslam Birliği'nin kurulması sadece İslam aleminin değil, her dinden, her milletten ve her düşünceden insanın kurtuluşu olacak, bu birlik tüm dünyaya sevgi, kardeşlik, dostluk, bolluk ve bereket getirecektir. Türkiye'nin önderliğinde kurulacak olan Türk İslam Birliği, yeryüzünün bambaşka bir güzelliğe bürünmesine, bolluk ve bereketin müthiş artmasına, sanatın, estetiğin ve bilimin çok gelişmesine, güçlü ve köklü bir medeniyetin inşa edilmesine vesile olacaktır. Allah'ın izniyle Türk İslam Birliği muhakkak kurulacaktır. Bu, Allah'ın takdir ettiği bir kaderdir.
Türk İslam Birliği'nin doğal lideri ise Türkiye olacaktır. Türkiye'nin liderliği tüm Türk ve Müslüman ülkeleri tarafından da gönülden kabul edilmekte ve istenmektedir. Bunun temelinde hem Türkiye'nin tarihi tecrübesi, hem de Türk Milleti'nin sayısız olayla ispatlanmış olan güzel ahlakı vardır. Türk Milleti'nin lider olması isteği asla bir ırk üstünlüğü düşüncesine dayanmamaktadır. Yani, bunun özünde "biz lider olalım, diğerleri bize tabi olsun" veya "biz üstünüz, diğer ırklar bize tabi olmalıdır" gibi akıl ve mantık dışı, üstelik Kuran ahlakına da hiç uygun olmayan bir düşünce yoktur. Söz konusu olan ahlaki bir üstünlüktür. Yapılacak olan liderlik de aslında korumaya, kollamaya, hizmet etmek için çileye ve sorumluluğa talip olma işidir, bir tür ağabeylik vasfıdır.
Türk Milleti'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirecek olmasının en önemli delillerinden biri ise Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda İstanbul'a ve Türkiye'ye özellikle dikkat çekiliyor olmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verildiği üzere, Hz. Mehdi (as) İstanbul'da faaliyet gösterecek, dağınık olan Türk devletlerini birleştirerek Türk İslam Birliği'ni tesis edecek ve yanında kutsal emanetlerle birlikte ortaya çıkacaktır.
HZ. MEHDİ (AS)'IN İSTANBUL'U MANEN FETHEDECEK OLMASI
Hz. İbni Amr'dan rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz... Altıncısı,
Medine'nin fethi.
-Denildi ki: Hangi medine? (hangi şehir?)
-Buyurdu ki: Konstantiniyye (İstanbul).
(*) Bu Konstantiniyye'nin Hz Mehdi (as) tarafından yapılacak fethidir. (Kıyamet Alametleri, 204 Ramuz-el Ehadis, 296)
Allah Konstantiniyye'yi (İstanbul'u) çok sevdiği dostlarının eliyle (Hz. Mehdi (as)) fethedecek... Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak. (Kıyamet Alametleri, s.181)
Beldeler onun (Hz. Mehdi (as)'ın) emrine girer. Allah-u Teala onun (Hz. Mehdi (as)'ın) elinde Konstantiniyye'nin (İstanbul'un) (manevi) fethini müyesser (kolay) kılar. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 56)
HZ. MEHDİ (AS) TÜRKLER ARASINDA HİZMET VERECEK
Hz Mehdi (as) Rum'dan, yani Türklerden (çünkü, eskiden Türkiye'ye Diyar-i Rum deniliyordu) ayrılmayacaktır. (İş'afü'r-Rağıbîn'den naklen, Tılsımlar, s. 212.)
Tirmizi'de yer alan bir hadiste "Hz. Mehdi (as)'ın Arap'a hakim oluncaya kadar kıyametin kopmayacağından" (Tirmizi, Fiten:43) söz edilir, buradan Arapların içinde çıkmayacağını anlıyoruz. Çünkü Arap'a hakim olmak için onların dışında olmak gerekir. (Kıyamet Alametleri, s. 170)
Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Hz Mehdi (as)'a zemin hazırlayacaklar. Hz Mehdi (as) onlar arasında hükümdar olacaktır. (İbni Mace, Kitab-ül Fiten: 35 (4088) Bu hadis doğuda bulunan veya doğudan gelen bir millet içerisinde çıkacağını göstermektedir ki - Allahualem- bunlar o zamanlar doğuda bulunan, sonradan Anadolu'ya yerleşen Türklere işaret etmektedir. (Kıyamet Alametleri, s. 171)
İbni Haldun ve Kurtubî, Hz. Mehdi (as)'ın Meşrık (Doğu), Horasan (Hazar denizinin batısında kalan kısım) ve Amuderya (Ceyhun nehri) taraflarından (bu bölgeler Türklerin yaşadığı bölgelerdir) çıkacağını kaydetmektedirler. (Macdonald, İslâm'ın Ansiklopedisi, 7:478.)
Bütün bunlar, Hz. Mehdi (as)'ın yoğun faaliyetini Türkler içerisinde yürüteceğini göstermektedir. (Şaban Döğen, "Mehdi ve Deccal", s. 172)
Seyyid Ahmed Hüsameddin (r.a.) İstihraçname'sinde Hz Mehdi (as)'ın doğuş yeriyle ilgili şöyle demektedir:
"Müslümanlardan bir zat gelecek, bu zatın şerefi Kafkasya'nın en uludağından etrafa güneşin şuaı gibi şulenisar olacaktır." (Osman Yüksel Serdengeçti, Mabedsiz Şehir, Serdengeçti Neşriyatı: VI, s.107)
HZ. MEHDİ (AS) DAĞINIK OLAN TÜRK DEVLETLERİNİ BİRLEŞTİRECEK
...Ve köşe bucakta benim oğluma (Hz. Mehdi (as)'a) yardım edecek dağınık olan Türk bayrakları zuhur edecek. (Gaybeti numani, s. 323)
...Allah ona (Hz. Mehdi (as)'a) Rum'u, Deylem'i, Sind'i, Hindistan'ı, Kabilşah'ı ve Hazar'ı fethettirecektir. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 274)
Peygamberimiz (sav)'in hadisinde haber verildiğine göre, Hz. Mehdi (as) önce Türk bayrağıyla Türkiye'den çıkacak, daha sonra da yeşil bayrak sahibi olan İslam ülkelerine de manen hakim olacaktır. Türk İslam Birliği'nin oluşmasına vesile olacak ve bu birliğin manevi liderliğini üstlenecektir. Konuyla ilgili hadis şu şekildedir:
O yılda kırmızı bayrağın ve sonra yeşil bayrağın sahibi olan oğlum (Hz. Mehdi (as)'ın) gaybeti ilan olunacaktır. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 170)
HZ. MEHDİ (AS)'IN YANINDA KUTSAL EMANETLER OLACAK
Ahir zaman hadislerini aktaran alimler, ahir zaman olaylarını kendi dönemlerindeki hilafet merkezlerini esas alarak aktarmışlardır. Bu nedenle de Hz. Mehdi (as)'ın çıkış yeri olarak, her alim kendi zamanının hilafet merkezi olan Irak, Şam, Kufe, Medine gibi şehirleri belirtmiştir. Ancak, ahir zaman olaylarının gerçekleştiği yerle ilgili rivayetlerin ortak noktası, bu olayların hep hilafet merkezinde gerçekleştiğidir. Bilindiği gibi, son hilafet merkezi "İstanbul"dur. Halifelik bu yüzyılın başlarında resmi olarak kaldırılmıştır ve o günden bu yana dünya üzerinde başka hiçbir yere de taşınmamıştır. Sonuç olarak, halen bu manevi ünvanı koruyan tek şehir İstanbul'dur. Peygamberimiz (sav)'in iki sancağı, kılıcı ve gömleği ile diğer mukaddes emanetler de İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilmektedir.
Peygamber Efendimiz (sav)'in
Minber-i Şerif sancağı |
Abdullah b. Şurefe'den rivayet edildi ki: "Hz. Mehdi (as)'ın beraberinde süslenmiş bir halde Peygamberimiz (sav)'in bayrağı olacaktır." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiy-il Ahir Zaman, s.65)
Nuaym bin Hammad, Ebu Caferi'den şöyle rivayet etmiştir; "Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in sancağı, gömleği, kılıcı, işaretleri, nuru ve güzel ifadesiyle yatsı vaktinde çıkar." (Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi ìRisaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi)
Hz. Mehdi (as), Peygamber Efendimiz (sav)'in bayrağıyla çıkacaktır. O bayrak dikilmemiştir, siyah ve dört köşelidir. Peygamberimiz (sav)'in vefatından sonra hiç açılmamış olup, ancak Hz. Mehdi (as) tarafından açılacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-i Mehdiyy-il Muntazar, ss.41-42, 52, 54)
Alametlere gelince; (Hz. Mehdi (as)) beraberinde Allah Resulünün (sav) gömleği, kılıcı, sancağı bulunacaktır. O sancak ki Peygamberin (sav) vefatından bugüne kadar hiç açılmamıştır. Hz. Mehdi (as)'nin zuhuruna kadar da açılmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s.164)
Peygamber (savv)'in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup, dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah (sav)'in vefatından beri açılmamış olup Hz Mehdi (as) çıkınca açılacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.23)
Ahir zamanda ancak Hz. Mehdi (as) tarafından açılacağı bildirilen bu Sancak'ın önemli bir özelliği de Peygamberimiz (sav)'in "vefatından bugüne kadar hiç açılmamış" olmasıdır. Günümüze kadar Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere hiçbir devlet tarafından, Peygamber Efendimiz (sav)'in zatına hürmeten açılmayan sancak, götürüldüğü savaşlarda ve törenlerde kılıfından dahi çıkarılmamıştır. 1400 yıldır bu şekilde muhafaza edilen sancak Hz. Mehdi (as)'ın gelişi ile İslam ahlakının hakim olacağı dönemde açılmayı beklemektedir.
Sol üstte, Seyf-i Nebevi. Resulullah (sav)'in kılıcı.
Ortada, Pergamber Efendimiz (sav)'in hırkası, Hırka-i Saadet.
Aşağıda, Peygamber Efendimiz (sav)'in asası. Bu asa, Resulullah (sav)'in sancağı ve min beriyle birlikte hilafet ala meti olarak kabul edilir.
|
Sol üstte, Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilen kutsal
emanetlerden biri de Hz. İbrahim'in kullanmış olduğu rivayet edilen tenceredir.
Ortada, Peygamber Efendimiz (sav)'in
mühürünün muhafaza edildiği kutu görülmektedir. Topkapı Sarayı'nda bulunan kutsal emanetlerdendir. Peygamber Efendimiz (sav)'in Mühr-i Şeriflerinde üç satır halinde, "Muhammed Resulullah" ibaresi yazılıdır. Birinci satırda "Muhammed", ikinci satırda "Resul", üçüncü satırda da "Allah" kelimeleri yer almaktadır.
Aşağıda, Topkapı Sarayı'nda bulunan
Peygamber Efendimiz (sav)'in kılıcı görülmektedir. |
TÜRK İSLAM BİRLİĞİ KURULDUĞUNDA YERYÜZÜNDE HİÇ KAN AKITILMAYACAKTIR
Türk İslam Birliği, kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak anlatıldığı üzere, Kuran ahlakını temel alan dolayısıyla her düşünceden, her inançtan, her milletten insana karşı şefkatle ve anlayışla yaklaşan, herkesin hakkını koruyan, herkesi rahat ettiren bir huzur ve barış birliği olacaktır. Türk İslam Birliği bütün çatışmalara, terör eylemlerine, anarşiye tam anlamıyla son verecek, Türk İslam Birliği'nin kurulmasıyla tüm fitneler sona erecektir. Bu güzel birliğin tesis edilmesiyle Museviler ve Hıristiyanlar da güvenlik içinde ibadet edebilecekleri, diledikleri gibi ticaretlerini yapacakları, istedikleri yerde istedikleri gibi yerleşebilecekleri, kendilerini tam anlamıyla güvende hissedecekleri bir ortama kavuşacaklardır. Türk İslam Birliği'nin kuruluşu da tek damla kan dökülmeden, Müslümanların sevgiyle biraraya gelmesiyle, şefkatle, güzel sözle, akılcı ve hikmetli anlatımlarla dostluğun yaygınlaşmasıyla gerçekleşecektir.
Türk İslam Birliği'nin kurulduğu dönemde tüm çatışmaların sona ereceği, tüm silahların susacağı, insanların barış ve sevgi içinde yaşayacakları Peygamber Efendimiz (sav)'in de müjdelediği bir gerçektir. Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as) döneminde yeryüzünde hiç kan dökülmeyeceğini bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın zuhur ettiği ve Türk İslam Birliği'nin kurulduğu dönemde, yeryüzünü kaplayacak olan barış, adalet, güzellik, huzur ve güven hadislerde şu şekilde haber verilmiştir:
İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde toplanırlar. (Hz. Mehdi (as)) Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta Asr-ı Saadet devrine geri döner. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29 ve 48)
Hz. Mehdi (as), Peygamber (sav)'in yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, KAN DA AKITILMAYACAKTIR. (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, Kıyamet Alametleri, s. 163)
(Hz. Mehdi (as)) zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, NE DE BİR KİMSENİN BURNU KANAYACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 44)
Ona (Hz. Mehdi (as)'a) biat edenler, (Kabe civarındaki) rükun ve makam arasında biat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, ASLA KAN DÖKMEZLER. (El-Heytemî, El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)
Bu (Emir) de (Hz. Hz. Mehdi (as)) insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAKTIR. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/348)
Zulüm ve fıskla dolu olan DÜNYA, O (HZ. MEHDİ (AS)) GELDİKTEN SONRA ADALETLE DOLUP TAŞACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
HZ. MEHDİ (AS)'IN ZAMANINDA ADALET O KADAR BOL OLACAK Kİ, zorla alınan her mal sahibine geri iade edilecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)
ONUN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) ADALETİ HER YERİ KAPLAYACAK ve insanlar arasında Hz. Peygamber (sav)'in sünnet-i seniyyesi ile muamele edecektir. Hatta birisinden, mala ihtiyacı olan kim varsa çağırmasını söyleyecek, o kişi emrini yerine getirdiğinde, sadece bir kişi gelecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beyt'imden bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecek yeryüzü zulümle dolduğu gibi, O YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAK. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Hz. Mehdi (as) bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi, ONU DOĞRULUK VE ADALETLE DOLDURUR. (Süneni-i Ebu Davud, 5/93)
Kap su ile dolduğu gibi YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. Hiçbir kimse arasında bir DÜŞMANLIK KALMAYACAKTIR. VE BÜTÜN DÜŞMANLIKLAR, BOĞUŞMALAR, HASETLEŞMELER MUHAKKAK KAYBOLUP GİDECEKTİR. (Sahih-i Müslim, 1/136)
... Cenab-ı Hak İslam'ı nasıl bizimle başlatmışsa O'nunla (Hz. Mehdi (as) ile) sona erdirecektir. Nasıl, bizimle onlar aralarındaki ŞİRK VE ADAVETTEN (HUSUMET VE DÜŞMANLIKTAN) KURTULMUŞ VE KALPLERİNE ÜLFET (DOSTLUK) VE MUHABBET (SEVGİ) YERLEŞMİŞSE, (HZ. MEHDİ (AS)'IN GELİŞİ İLE) YİNE ÖYLE OLACAKTIR. (Ahir Zaman Mehdisi'nin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 20)
... ONUN (HZ. MEHDİ (AS)) DÖNEMİNDE İYİ İNSANLARIN İYİLİĞİ ARTAR, KÖTÜLERE KARŞI BİLE İYİLİK YAPILIR. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17)
ÖNSÖZ
Oldukça geniş bir coğrafyayı ve yaklaşık 1.5 milyar Müslümanı kapsayan İslam dünyasının temel ihtiyaçlarından biri olan "Türk İslam Birliği"ni ele aldığımız bu kitabımızda, böyle bir birlik oluşturulmasının gerekliliği ve aciliyeti üzerinde duracağız.
Bugün İslam dünyasının durumu değerlendirildiğinde ilk dikkati çekecek özelliklerden birisi, Müslümanların kendi aralarındaki parçalanmışlığıolacaktır. Kimi İslam ülkeleri arasında derin anlaşmazlık ve ihtilaflar vardır. Hatta yakın geçmişte, İran-Irak Savaşı, Irak'ın Kuveyt'i işgali, Pakistan-Bangladeş Savaşı gibi Müslüman ülkeler arasında geçen savaşlar yaşanmıştır. Müslüman ülkelerde çoğunlukla etnik ve siyasi sorunlar nedeniyle yaşanan iç savaş ve çatışmalar da -örneğin Afganistan'da, Yemen'de, Lübnan'da, Irak'ta veya Cezayir'de olduğu gibi- İslam dünyasının, olması gerektiği gibi olmadığını göstermektedir. Öte yandan İslam dünyasının dört bir yanında birbirinden son derece farklı dini yorumlar, görüşler ve modeller hakimdir. Neyin gerçekten İslam'a uygun neyin de aykırı olduğunu belirleyecek, bu konuda dünya Müslümanlarının geneline yön verecek, onları uzlaştırabilecek merkezi bir otorite yoktur. Katoliklerin Vatikan'ı, Ortodoks Hıristiyanların Patrikhaneleri vardır, ama İslam dünyasında dini bir birlik ve merkez bulunmamaktadır.
Oysa İslam ahlakının özünde birlik vardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in vefatının ardından, İslam dünyasının hep bir lideri olmuş, bu makam Müslümanların dini konulardaki yol göstericisi olmuştur.
Günümüzde de İslam dünyasının tümüne yol gösterecek çağdaş bir merkezi otorite kurulabilir. Demokratik esaslara ve hukukun üstünlüğü prensibine dayanan merkezi bir İslami otoritenin ve bir Türk İslam Birliği'nin kurulması İslam dünyasının mevcut sorunlarının giderilmesinde çok önemli bir adım olacaktır.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak ele alacağımız gibi, söz konusu Türk İslam Birliği;
1) Kuran ahlakının gereği olan sevgi, şefkat, kardeşlik ve merhamete dayalı bir anlayışa sahip olmalı, tüm insanları koruyup kollamayı amaç edinmeli, tüm insanlara son derece kaliteli ve müreffeh bir yaşam standartı sunmalıdır.
2) Demokrat ve laik bir yapıya sahip olmalı, Türk İslam dünyasını manevi bir liderliğin öncülüğünde biraraya getirirken, tüm devletlerin üniter yapısını muhafaza ettiği bir gönül birliği inşa etmelidir.
3) İslam dünyasının tümüne hitap edebilmeli, dolayısıyla en temel İslami değerlere ve esaslara dayanmalı, belirli bir mezhebin veya tarikatın temsilcisi olmamalıdır.
4) İnsan haklarına, demokrasiye, serbest girişimciliğe destek vermeli, İslam dünyasının ekonomik, kültürel ve bilimsel yönden kalkınmasını temel hedef olarak belirlemelidir.
5) Diğer ülkeler ve medeniyetlerle son derece barışçıl ve uyumlu ilişkiler kurmalı, kitle imha silahlarının kontrolü, terörizm, uluslararası suç, çevre gibi konularda uluslararası topluluk ve Birleşmiş Milletler ile iş birliği yapmalıdır.
6) İslam dünyasındaki azınlıkların (örneğin Yahudi ve Hıristiyanların) ve İslam ülkelerine gelen yabancıların haklarının korunması, kendilerine güvenlik sağlanması ve saygı gösterilmesi gibi konuları öncelikli olarak ele almalı, her dinden, her düşünceden insana sevgi ve şefkatle yaklaşmalıdır.
7) Filistin, Keşmir, Moro gibi, Müslümanlar ile Müslüman olmayan halkları karşı karşıya getiren sorunlara; adil ve barışçıl çözümler getirilmesine önem vermelidir. Hem Müslümanların haklarını savunmalı hem de söz konusu sorunların, İslam dünyasındaki bazı radikal unsurlar tarafından çözümsüzlüğe itilmesine mani olmalıdır.
İslam dünyasının böylesine akılcı, sağduyulu ve adil bir liderliğe kavuşması, hem bugün pek çok sorunla karşı karşıya bulunan 1.5 milyar Müslüman için, hem de dünyanın tüm diğer insanları için çok hayırlı olacaktır. Kuran ahlakına dayalı olarak kurulacak bir Türk İslam Birliği, tüm dünyanın adalet ve güvenlik bulmasına, Kuran ahlakının getirdiği tavır mükemmeliği sayesinde huzurun yerleşmesine aracı olacaktır. Müslümanlar, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in devrinden bu yana, insanlığa; akıl, bilim, düşünce, sanat, kültür, medeniyet gibi alanlarda öncülük etmiş, "insanların hayrı"na dev eserler ortaya koymuşlardır.
Avrupa Ortaçağ'ın karanlığında iken, dünyaya bilimi, akılcılı