02 Şubat 2012

NAMAZ

   

NAMAZ

YİNE'Mİ  BAŞINI SECDE'YE KOYMADAN YATACAKSIN
YİNE Mİ MELEKLERİ AĞLATIP İBLİSE KANACAKSIN 
 SÖYLESENE.
SEN NE ZAMAN NEFSİNİ ZEHİRLİYECEKSİN ? 
 NE SABAH KILDIN 
NE ÖĞLEN KILDIN 
 NE İKİNDİ
NE  AKŞAM  
 NE  O  YOKSA ELİN  AYAĞINMI  KİLİTLENDİ ?
HADİ  BARİ  YATSIYI  KIL    ÜŞENME İBLİSİ 
SEVİNDİRME    KALK  SECDELİLERİN  ARASINA  KATIL 
 HADİ  HAREKETLEN
HADİ  BE   SIVA  KOLLARINI 
 ABDESTİNİ  AL  VUR  ALNINI  SECDEYE   
CENNETİN  DÜŞÜNE DAL  
 DÜN  İBLİSE  EĞİLEN  BOYNUN 
BU GÜN  ALLAH'A  EĞİLSİN...
SEN  ALLAH'IN   KULUSUN  
 KOVULUP  LANETLENMİŞ İBLİSİN KULU DEĞİLSİN
 NAMAZ  MÜMÜN'İN MİRACI'DIR.
AYRI BIRAKMA GÖNLÜNDEKİ SEVGİDEN
KOY BAŞINI SECDEYE 
 ONU ORADAN  AYIRMA 
 İHLASLA  YAP  O  SENİ  KURTARCAK  OLAN  İLK  ADIMLARINDAN BİRİDİR 
 BOMBALAR  ŞARAPNALLER  ALTINDA  OLSAN  DAHİ 
AYIRMA  BAŞINI  SECDEDEN 
BU  MÜŞKÜLATLAR  ALTINDA  BULUNAN ATALARIN DA KALDIRMAMIŞTI   BAŞINI  SECDEDEN
KOY  ALNINI  SECDEYE SEVİNSİN SECCADEN 
ÖYLE  KOY   Kİ ALNINI  SECDEYE 
HİÇ BİR ŞEY  KOPARAMASIN  SENİ SECDEDEN 
KOY ALNINI DERKEN ANLIYORSUN  DEĞİLMİ ?
KENDİ BAŞIN YOKSA  İNCİTME
( SEBEBSİZ) KAFİRİN DAHİ  GÖZÜNÜ KAŞINI
"KOY ALNINI   SECDEYE"
YOKSA  NAMAZ KILDEMEK  YAKIŞIYORMU MÜMİNE ...
SECDESİZ  GÜN GEÇİRME  TİRYAKİSİ OL ..
ALLAHU EKBER SÖZÜNÜN   SENİN DE   NURU   OLSUN  NAMAZ GÖZÜNÜN
HADİ  DURMA
KOY  ALNINI  SECDEYE  KOY Kİ YAKIN OL
EL ALİY'YE
 NEFSİN DİYEBİLİRKİ "
"BU GÜN SÖZ VER  YARIN KILARSIN"
AZRAİL  (a.s) İLE  KARŞILAŞINCA  BU SÖZLERİ DAHA İYİ ANALARSIN .....
O  ZAMAN  KOY ALNINI SECDEYE
Sabah namazını kılarken beynimde şimşekler çaktı. Bir an aklım ve kâinatım aydınlandı. Sevincime, hazzıma ve huzuruma diyecek yoktu. Dilim, “Elhamdülillahi Rabbilalemîn” (1) derken, aklım da nefsime: “Sen sadece seni terbiye eden Zât’ın huzurunda değilsin; sen, âlemleri terbiye eden Zât’ın huzurundasın. Yani senin Rabbin, aynı zamanda görünen ve görünmeyen bütün varlıkların Rabbidir. Öyleyse Allah’ın düşmanları ve inkârcıları hariç, bütün varlıklar senin kardeşin, zikir ve ibadet arkadaşındır. Kardeş kardeşe zarar vermez. Arkadaş arkadışını yardımsız, desteksiz ve duasız bırakmaz. Sen âlemlerin Rabbinin kulu olma şeref ve nimetine layık görülmüşsün. İnsan olan bu nimeti teşekkürsüz bırakmaz. Namaz kılar, namazda da ibadetini, duasını ve dilekçesini Allah’a sunar, hem kendisine, hem de kardeş ve arkadaşlarına Allah’dan yardım ister: “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım isteriz,” (2) der.
Madem Allah âlemlerin Rabbidir, öyleyse âlemler sayısınca takdire, hamde ve övgüye de ancak o layıktır. Çünkü âlemleri yaratan, yürüten, yöneten, yediren, içiren, büyüten, yaşatan O’dur. Bu işi kim yapıyorsa elbette hamd ve övgü de onun hakkı olacaktır.
Allah Teâla, hem âlemlerin sayısınca övülmeye layıktır; hem de her an övülmeye, layıktır. Çünkü O, her an övülmeye layık işler yapmaktadır. İnsana gelince, o da her an Allah Teâla’yı övmeye layıktır. Çünkü Allah’ın her an devam eden en önemli, en kıymetli nimetleri insana, insanın sofrasına akıp gelmektedir.
Tesbihatta 33 defa “Elhamdülillah” demekle ve tekrar eden namazlarımızla güya biz, “Allahım! Senin tekrar eden nimetlerine, tekrar tekrar hamd etmek istiyoruz,” diyoruz ama ne mümkün! Sayısız tekrar eden nimetin yanında 33 tekrarın sözü mü olur? Layıkıyla karşılık veremediğimiz açık. Çünkü biz, namaz kılıyoruz, tesbihlerimizi çekiyoruz, yoruluyoruz, duruyoruz, Allah’ın tebrik, takdir ve hamde layık nimetleri hiç durmuyor, hep devam ediyor. Buradan da anlıyoruz ki, Allah’ın hakkını ödemek mümkün değildir.
Bunun içindir ki Hamidlerin Reisi, Kâinatın Efendisi (s.a.v) bile kâinat çapındaki hamdini takdim ettikten sonra:
Ey Mahmud-u Mutlak! Senin hakkın olan hamdi Sana takdim edemedim!
diyerek hüznünü, aczini ilan etmiş, affını istemiştir.
Biz de bunları bildiğimizdendir ki ayıp ve kusurumuzun altında eziliyor, büyük bir mahcubiyet içinde her namaz farzının arkasından tekrar tekrar estağfirullah estağfirullah estağfirullah diyoruz. “Sana layık olan namazı kılamadım, Senin hakkın olan Hamdi, şükrü, tesbihi, tahmidi, tekbiri ve takdiri Sana takdim edemedim; beni bağışla ya Rabbi!” diyerek çaresizliğimizi ilan ediyor, affımızı istiyoruz. “Peygamberimizin günde yetmiş kere, yüz kere tevbe ve istiğfarda bulunmasının (3) sırrını da böylece anlamış oluyoruz.
Kendini dahi terbiye edecek kadar kemali, cemali, marifet ve hüneri olmayan biri kalkıyor, karşısındakilerden hak etmediği övgüyü bekliyor. Böylelerini, sınırsız hamde layık olan Allah kınıyor ve çok acıklı bir azaba çarpılacaklarını haber veriyor. (4)
Ayet-i celile’ye (5) göre Allah, sadece beni terbiye etmiyor; aynı zamanda benim muhtaç olduğum her şeyi terbiye ediyordu. Yani her şeyi benim istifade edebileceğim hale getiriyordu. Nasıl hayret etmeyecek ve hayran olmayacaksın ve nasıl aşkla, şevkle hamd etmeyip nankörlük edeceksin? Ve sen Allah’ın nankörler için söylediği:
Kahrolası insan ne kadar nankördür o!” (6) “Ey insan! İkramı ve nimeti bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?
(7) hitabına nasıl dayanacaksın?
Allah, nimetlerini sayarken gökten yağmuru indirdiğini, yerden türlü türlü ürünleri çıkardığını, dikkatlerimize sunduktan sonra bunlardan bir kısmı size, bir kısmı hayvanlarınıza (8) diyerek beni düşündüğü gibi, benim atımı, öküzümü, ineğimi koyunumu ve tavuğumu da düşünmüştür. Görüyorum ki bana hazırladığı şu sarayda ilgilenmediği, bakımını yapmadığı, ihtiyacını karşılamadığı hiçbir şey yoktur. Havanın, güneşin, denizlerin, toprağın bütün bir kâinatın bakımını yapıyor.
İçimden gelerek diyorum: Kul olunca işte böyle bir Padişah’a kul olacaksın. Hayran ve aşık olunca işte böyle bir Sevgiliye aşık ve hayran olacaksın. Kurban olunca işte böyle her şeyi sana kurban edene, kurban olacaksın.
Bu duygu ve düşüncelerle ikinci rekâta kalktım. Tam bir sevinçle, büyük bir iştiyakla Elhamdulillahi Rabbilalemin, dedim ve diyorum. Ebediyyen demeye de devam edeceğim. Her zaman Onun kulu olduğumu ilan edeceğim.
Aklımla kâinatı kuşattım, her şeyi aklımın ortasına koydum ve her şey adına
İyyake Nabudu ve iyyake Nestaîn.
” yani Ey âlemlerin Rabbi ve benim Rabbim!
Sadece Sana tapıyor ve yalnız Senden yardımistiyoruz.dedim.
 Bütün kâinatla beraber namaz kıldığımı veya namazımla onların namazına iştirak ettiğimi fark ettim. Sadece kendime değil, Adem (a.s) dan kıyamete kadar gelecek olan bütün mümin kardeşlerime, aileme, dine hizmetteki arkadaşlarıma, kırdıklarıma, kırıldıklarıma, hatta bitkilere, hayvanlara, cansız varlıklara, ahlaklılara, hatta ahlaksızlara, hatta kâfirlere, kısaca bütün bir kâinata dua ettiğimi fark ettim, beni her şeye, her şeyi bana dua ettirene bir kere daha hayran oldum.
Fatiha’nin “İhdinassıratalmüstekîm=Bizi dosdoğru yola ilet” ayetiyle de Müminlerin nimet ve iyiliklerinin artmasına, kâfirlerin ve ahlaksızların hidayete kavuşmasına ve ahlaklı olmalarına dua ettiğimi anladım.
Bu namazımda bir şeyi daha anladım: Hak’la ilişkisi güzel olanın halkla ilişkisinin de güzel olacağını, namaz kılan müminin diğergam olduğunu, kendinden başka her şeyi ve herkesi düşündüğünü, düşünmesi gerektiğini, kılmayanın ve inanmayanın kimseyi düşünmediğini ve düşünemeyeceğini.
Düşündüm… Yokluktan kurtulup varlık alemine çıktığıma, taş olmaktan kurtulup canlı olduğuma, hayvan olmaktan kurtulup insan olduğuma, insan olmaktan kurtulup Müslüman olduğuma, namazsız ve ahlaksız Müslüman olmaktan kurtulup güzel ahlaklı ve namazlı bir Müslüman olduğuma, cahil bir Müslüman olmaktan kurtulup alim, arif ve ihlaslı bir Müslüman olduğuma, en mükemmel halkla ilişkiler kitabı olan Kur’an’a talebe, en mükemmel halkla ilişkiler uzmanı olan Peygamberimize ümmet ve bu yüksek hakikatlere muhatap bir fert olduğuma şükrettim.
Allah’ın nimetlendirdiği kimselerin yolunda ve kafilesi içinde olduğuma, azıp sapanların, Allah’ın azabına ve gazabına çarpılanların (9) yolunda olmadığıma şükr ettim.
Bunlardan mahrum insanlardan biri de ben olabilirdim. Af buyurunuz, tuvaletlerde, yolların kenarlarında, milletin gözü önünde ayakta işeyecek kadar edepten ve hayadan yoksun insanlardan biri de ben olabilirdim. Eli silahlı bir eşkıya, canlı bomba bir terörist; alkol alan, trafiğe çıkan bir canı, aldatan bir dolandırıcı, sahtekâr bir tüccar, hain bir eş, hain bir arkadaş, hain bir vatandaş, inkârcı bir ateist, iki yüzlü bir münafık da ben olabilirdim. Böyle olmadığım için Elhamdulillahi Rabbilâlemîn, dedim.
Beden temizliğini, elbise temizliğini ve mekân temizliğini, diş fırçasını ve tuvalet adabını yedinci asırda keşfederek insanlığa öğreten bir Peygamber’le, bir dinle büyük insaniyet olan İslamiyet’le tanışmamış biri de ben olabilirdim. Böyle olmadığım için Elhamdulillahı Rabbilalemîn, dedim.
Yaptığı bir yanlıştan dolayı bin ah çeken, vicdan azabıyla kavrulan, kırdıklarına barış elini uzatan, kırıldıklarını affeden, herkesin iyiliğini düşünen, yaratılmışı Yaradan’dan ötürü seven bir Müslüman olduğuma şükrettim. Sabah namazının bereketli esintileriyle beni baş başa bırakan, huzuruna kabul eden Âlemlerin Rabbine âlemlerin hamdini takdim ettim.
DİPNOTLAR:
1-Fatiha, 1 / 2
2-Fatiha, 1 / 5
3-Bkz. Buharî, Daavat, 3;
4-Bkz. Al-i İmran, 3 / 188
5-Fatiha, 1 / 2
6-Abese, 80 / 17
7-İnfitar, 82 / 6
8-Bkz Abese,
9-Bkz. Fatiha, 1 / 7

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...