Mevlevilikte Semâ Ve Mahiyeti
Ölüm gününü Hak'ka vuslat, "Düğün günü" sayan büyük
Mevlâna'dan sonra oğlu Sultan Veled ve yakınları tarafından, Mevlâna'nın fikir yapısı ve düşünceleri üzerine "Mevlevi Tarikatı" kurulmuş ve bu edeb - erkân yolunu izleyenlere "Mevlevî" denilmişti.
Mevlevi kelimesi, Mevlâna'ya nisbeti ifâde etmekle beraber, Kur'ân-ı Kerim'deki "Nereye dönersen Allah'ın likasını görürsün" anlamında olan "tevellû" kelimesiyle de ilgili olduğu söylenir.
Mukabele denilen Mevlevi âyini, Mevlevî Dergâhlar'ndaki semahanelerde yapılagelmiştir. Tasavvufî anlamında ilâhî âşk ve cezbeyi Mutlak Kemal ve Hak'ka Vuslatı, vuslat yolunun derecelerini sembolleştiren mukabele, usûl ve erkânla yapılır. Semâhenelerde neyzen, kudümzen, âyinhân ve na'athanlar gibi musikî erkânının bulunduğu ve sıralarına göre yerini aldığı mutribin önünde semâ meydanı, onun da tam karşısında şeyh postu vardır. Postun ucundan semahane giriş ortasına kadar uzandığı farzedilen mevhum çizgiye "hatt-ı istiva" denir. Bu gerçeğe ulaşan, Vahdet'e giden en kısa yoldur. Bu çizgiye aslâ basılmaz.
Şeyh ise. bütün ilâhî sıfatlara mazhar olan ve postunda Mevlâna'yı temsil eden Hak ilminin ve "hakikat-i Muhammedî'ye"nin mümessilidir. Post, en büyük mânevi makamdır ve kırmızı renklidir. Kırmızı zuhur ve tecelli rengidir. Bilindiği gibi gece şafak denen güneşin batmasıyla zuhur eden bir kızıllıkla başlar. Hazreti Mevlâna da 17 Aralılk 1273 Pazar günü akşam üstü güneş gurûb edip, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu âlemden öte âleme, can ve beka âlemine göçmüştür. Gündüz güneş doğarken başlayan ve fecir denen kızılla belirir. Bundan doayıdır ki, mânevi makam post, bir vuslat ve tecelli rengi olarak kırmızıdır.
Mutrib erkânı, semazenler ve şeyh efendi yerlerine oturduktan sonra mukabelede ilkin na'athan tarafından "Na'at-i Şerif" okunur. Bestekâr Itrînin bestelediği Na'at-i Mevlâna Hazreti Peygambere en içli seslenişlerde bir övgü olup "Yâ Hazret-i Mevlâna, Hak dost.." diye başlar. Sonra ney taksimine geçilir, ney asıl vatanı olan kamışlığa özlemini dile getirir. Ney, insan-ı kâmilin sembolüdür, yanık, içli sesiyle Hak'ka vuslatın özlemini çeker.
Bundan sonra Sultan Veled devri denilen "Devr-i Veledi" başlar. Musikinin temposuyla, âdâp ve erkân üzere semahane ortasında, şeyh ve dergâh erkânı semâzenlerle üç devir olan bu merasim, karşılıklı görüşmek, yani baş kesmekle veya cemâl cemâle niyaz etmekle mutlak varlığın kemâl zuhurunu takdis etmektedir.
Şemâzenlerin başındaki külah mezartaşına, sırtındaki hırkası mezarına, tennuresi de kefenine işarettir. Onlar dünyadan soyunmuş,
gayb âleminin aşk pervaneleridir.
Esasen, semahâne'nin sağı görünen, bilinen âlemdir, solu da görünmeyen bilinmeyen mânâ âlemi, semâzenler mânâ âleminin mânâ erleridir.
Devr-i Veledî. ölümden sonra dirilmeye, şeyhin rehberliği ve irşadı ile. ebedî hayata yönelmeye işarettir. Üç devir, tasavvufta "ilmel yâkin" yâni Hak'kı ilimle bilmeye, ikinci devir, "aynel yâkin" yâni görmeye, üçüncüsü de "Hakkel yâkin", yâni Hak'la bir olmaya delâlet eder.
Şeyh birinci devri tamamlarken, kıdemce, en geri ve engeç, nevniyâz denilen semâzenle karşı karşıyadır. Birbirini baş keser ve böylece tevazuu en beliğ şekilde ifade ederler. Bu karşılıklı görüşme, ayrıca birbirinin gönül kıblesine secdeye varıştır. Üçüncü devir sonunda, şeyh postuna seçer, semâzenler de yerlerini alırlar..
Mevlâna'dan sonra oğlu Sultan Veled ve yakınları tarafından, Mevlâna'nın fikir yapısı ve düşünceleri üzerine "Mevlevi Tarikatı" kurulmuş ve bu edeb - erkân yolunu izleyenlere "Mevlevî" denilmişti.
Mevlevi kelimesi, Mevlâna'ya nisbeti ifâde etmekle beraber, Kur'ân-ı Kerim'deki "Nereye dönersen Allah'ın likasını görürsün" anlamında olan "tevellû" kelimesiyle de ilgili olduğu söylenir.
Mukabele denilen Mevlevi âyini, Mevlevî Dergâhlar'ndaki semahanelerde yapılagelmiştir. Tasavvufî anlamında ilâhî âşk ve cezbeyi Mutlak Kemal ve Hak'ka Vuslatı, vuslat yolunun derecelerini sembolleştiren mukabele, usûl ve erkânla yapılır. Semâhenelerde neyzen, kudümzen, âyinhân ve na'athanlar gibi musikî erkânının bulunduğu ve sıralarına göre yerini aldığı mutribin önünde semâ meydanı, onun da tam karşısında şeyh postu vardır. Postun ucundan semahane giriş ortasına kadar uzandığı farzedilen mevhum çizgiye "hatt-ı istiva" denir. Bu gerçeğe ulaşan, Vahdet'e giden en kısa yoldur. Bu çizgiye aslâ basılmaz.
Şeyh ise. bütün ilâhî sıfatlara mazhar olan ve postunda Mevlâna'yı temsil eden Hak ilminin ve "hakikat-i Muhammedî'ye"nin mümessilidir. Post, en büyük mânevi makamdır ve kırmızı renklidir. Kırmızı zuhur ve tecelli rengidir. Bilindiği gibi gece şafak denen güneşin batmasıyla zuhur eden bir kızıllıkla başlar. Hazreti Mevlâna da 17 Aralılk 1273 Pazar günü akşam üstü güneş gurûb edip, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu âlemden öte âleme, can ve beka âlemine göçmüştür. Gündüz güneş doğarken başlayan ve fecir denen kızılla belirir. Bundan doayıdır ki, mânevi makam post, bir vuslat ve tecelli rengi olarak kırmızıdır.
Mutrib erkânı, semazenler ve şeyh efendi yerlerine oturduktan sonra mukabelede ilkin na'athan tarafından "Na'at-i Şerif" okunur. Bestekâr Itrînin bestelediği Na'at-i Mevlâna Hazreti Peygambere en içli seslenişlerde bir övgü olup "Yâ Hazret-i Mevlâna, Hak dost.." diye başlar. Sonra ney taksimine geçilir, ney asıl vatanı olan kamışlığa özlemini dile getirir. Ney, insan-ı kâmilin sembolüdür, yanık, içli sesiyle Hak'ka vuslatın özlemini çeker.
Bundan sonra Sultan Veled devri denilen "Devr-i Veledi" başlar. Musikinin temposuyla, âdâp ve erkân üzere semahane ortasında, şeyh ve dergâh erkânı semâzenlerle üç devir olan bu merasim, karşılıklı görüşmek, yani baş kesmekle veya cemâl cemâle niyaz etmekle mutlak varlığın kemâl zuhurunu takdis etmektedir.
Şemâzenlerin başındaki külah mezartaşına, sırtındaki hırkası mezarına, tennuresi de kefenine işarettir. Onlar dünyadan soyunmuş,
gayb âleminin aşk pervaneleridir.
Esasen, semahâne'nin sağı görünen, bilinen âlemdir, solu da görünmeyen bilinmeyen mânâ âlemi, semâzenler mânâ âleminin mânâ erleridir.
Devr-i Veledî. ölümden sonra dirilmeye, şeyhin rehberliği ve irşadı ile. ebedî hayata yönelmeye işarettir. Üç devir, tasavvufta "ilmel yâkin" yâni Hak'kı ilimle bilmeye, ikinci devir, "aynel yâkin" yâni görmeye, üçüncüsü de "Hakkel yâkin", yâni Hak'la bir olmaya delâlet eder.
Şeyh birinci devri tamamlarken, kıdemce, en geri ve engeç, nevniyâz denilen semâzenle karşı karşıyadır. Birbirini baş keser ve böylece tevazuu en beliğ şekilde ifade ederler. Bu karşılıklı görüşme, ayrıca birbirinin gönül kıblesine secdeye varıştır. Üçüncü devir sonunda, şeyh postuna seçer, semâzenler de yerlerini alırlar..
Dr. Mehmet ÖNDER