Mevlâna'nın Türbesi tamamlanmıştı. Bu taştan, tuğladan bir yapı değil, âşıklar kâbesiydi. Mevlâna, "Yere hangi tohum ekildi de bitmedi?" diyordu. Şimdi o toprağa atılan tohumdu, yeniden bitecekti. Ve gerçekten, ölümden sonra filiz vermeye başladı. Arifin gönlünde, neyin nağmesinde, semâm mihverinde, şairin dilinde, dervişin hayalinde hep Mevlâna vardı. Yaşıyordu. Aydınlık, nurlu bir başlangıçla yeni bir devir açılmıştı. O günlerde şâir Gülşehrî:
Görmedik bir er ki, ölüp yitmedi, Ol Celâleddin cihandan gitmedi diye sesleniyor, Mevlâna'nın potasında pişen ve ölümünden sonra da Konya'dan ayrılan koca âşık Yunus emre:
Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kılalı Anın görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.
diyerek, sade Türkçesiyle Mevlâna'yı dile getiriyor, şâirler O'nun âşkı ve heyecanıyla şiirler yazıyorlardı.
Sultan Veled, sevgili babasını ancak su sözlerle anlatabiliyordu. "Mevlâna gibi ne bir bina. ne de bir bilgin bulunur. O bizzat, baki olan sakiden ilâhî şarap içer. O'nun yanında gerek çirkin, gerek güzel hep açıktır. Gafiller gibi sofuluk taslayarak riya ile sakın huzuruna gitme.. O. aklın da fehmin de ötesindedir. İlimden de. nakilden de hariçtir. O'nun önünde bilgiçlikten, kurrâlıktan ne lâf edersin, o hüsn-ü cemâl denizidir, kemâl içinde kemâldir..."
O. Abdurrahman Molla Câmî'nin ifadesiyle, "peygamber değildir ama. kitabı vardır. Mesnevi'si onun yüce mertebesine acık bir delildir." Ve Mevlâna, yüzyıllar boyunca buydu.O, aslında şeyhlik, pîrlik dâvası gütmemişti. Bir tarikat da kurmamıştı. İnsanlık için aydınlık, açık, huzur dolu, imanlı bir yol göstermiş, mürşidlik etmişti.
Ölümünden sonra sahibi olduğu âşk kürsüsü, erenler postu boş bırakılamazdı, bırakılmamalıydı. Mevlâna göçmüşse Mevlâna'lar vardı. Çelebi Hüsameddin, Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi vardı. Mevlâna'yı sevenler, onun yolunu yol bilip, izini izleyenler bir araya geldiler.
Çelebi Hüsameddin, erenler postunu. Sultan Velede teklif etti:
— Veled. babadan sonra uyulacak kimse, ancak sen olabilirsin. O'nun makamına oturmak sana düşer.. Çünkü senden daha ârif, daha iyi yol bilen yok.
Sultan Veled, içten gelen bir sarrrimiyetle itiraz etti:
— Hayır Çelebi, babam ölmedi, O'nun ruhu Tanrı civarında bâkî. Peygamberimiz, "Müminler ölmezler, ancak, bir diyardan bir diyara göçerler.." buyurmuşlardır.. Sen. onun zamanında halifemiz idin. Değişen birşey yok.. Şimdi de halifemizsin.. Sana uyarız, seni tanırız. Babamın postuna buyurunuz..
Çelebi Hüsameddin o gün Mevlâna'dan boşalan posta oturdu. Bu bir post değil, dost makamı idi..
Çelebi Hüsameddin, onun ölümünden sonra Sultan Veled. ondan sonra da oğlu Ulu Ârif Çelebi. Bunlar Mevlâna'dan sonraki Mevlevîliğin temel taşlan, kurucularıydı.
Âşk müzik ve semâ ile dolu yeni bir devir..Yeni bir devir, yeni bir devran, devir devir, devran devran..
Görmedik bir er ki, ölüp yitmedi, Ol Celâleddin cihandan gitmedi diye sesleniyor, Mevlâna'nın potasında pişen ve ölümünden sonra da Konya'dan ayrılan koca âşık Yunus emre:
Mevlâna Hüdavendigâr bize nazar kılalı Anın görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.
diyerek, sade Türkçesiyle Mevlâna'yı dile getiriyor, şâirler O'nun âşkı ve heyecanıyla şiirler yazıyorlardı.
Sultan Veled, sevgili babasını ancak su sözlerle anlatabiliyordu. "Mevlâna gibi ne bir bina. ne de bir bilgin bulunur. O bizzat, baki olan sakiden ilâhî şarap içer. O'nun yanında gerek çirkin, gerek güzel hep açıktır. Gafiller gibi sofuluk taslayarak riya ile sakın huzuruna gitme.. O. aklın da fehmin de ötesindedir. İlimden de. nakilden de hariçtir. O'nun önünde bilgiçlikten, kurrâlıktan ne lâf edersin, o hüsn-ü cemâl denizidir, kemâl içinde kemâldir..."
O. Abdurrahman Molla Câmî'nin ifadesiyle, "peygamber değildir ama. kitabı vardır. Mesnevi'si onun yüce mertebesine acık bir delildir." Ve Mevlâna, yüzyıllar boyunca buydu.O, aslında şeyhlik, pîrlik dâvası gütmemişti. Bir tarikat da kurmamıştı. İnsanlık için aydınlık, açık, huzur dolu, imanlı bir yol göstermiş, mürşidlik etmişti.
Ölümünden sonra sahibi olduğu âşk kürsüsü, erenler postu boş bırakılamazdı, bırakılmamalıydı. Mevlâna göçmüşse Mevlâna'lar vardı. Çelebi Hüsameddin, Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi vardı. Mevlâna'yı sevenler, onun yolunu yol bilip, izini izleyenler bir araya geldiler.
Çelebi Hüsameddin, erenler postunu. Sultan Velede teklif etti:
— Veled. babadan sonra uyulacak kimse, ancak sen olabilirsin. O'nun makamına oturmak sana düşer.. Çünkü senden daha ârif, daha iyi yol bilen yok.
Sultan Veled, içten gelen bir sarrrimiyetle itiraz etti:
— Hayır Çelebi, babam ölmedi, O'nun ruhu Tanrı civarında bâkî. Peygamberimiz, "Müminler ölmezler, ancak, bir diyardan bir diyara göçerler.." buyurmuşlardır.. Sen. onun zamanında halifemiz idin. Değişen birşey yok.. Şimdi de halifemizsin.. Sana uyarız, seni tanırız. Babamın postuna buyurunuz..
Çelebi Hüsameddin o gün Mevlâna'dan boşalan posta oturdu. Bu bir post değil, dost makamı idi..
Çelebi Hüsameddin, onun ölümünden sonra Sultan Veled. ondan sonra da oğlu Ulu Ârif Çelebi. Bunlar Mevlâna'dan sonraki Mevlevîliğin temel taşlan, kurucularıydı.
Âşk müzik ve semâ ile dolu yeni bir devir..Yeni bir devir, yeni bir devran, devir devir, devran devran..
Dr. Mehmet ÖNDER