MEVLANA'nın Sandukası Üzerindeki Yazılar
Alameddin Kayser, hemen hazırlıklara başladı. Mevlâna'ya bir türbe yaptırılacağını işiten Emîr Pervane ve karısı Gürcü Hatun, bu kutsal işe harcedilmek üzere elli bin dirhem yardımda bulundular. On iki bin dirhem de Sultan Veled'le Çelebi Hüsameddin vermişti. Böylece doksan iki bin dirhemle inşaata başlanmış oluyordu.
Türbenin mimarı Tebriz Türklerinden Bedreddin adında, Mevlâna'ya bağlı, birçok fenlen bilen bir sanatkârdı. Âşk ve şevkle çalışıyordu. Diğer yönden. Türbe'nin iç süslemelerini. Selim oğlu Abdülvahid tamamlıyordu.
Türbe, önce. dört fil ayağı sütün üzerine oturan onaltı dilimli, dıştan çinilerle, içten kalem işi nakışlarla süslü bir kubbe olarak inşa edilmişti. Diğer yönden, mimar Abdülvahid, Mevlâna'nın mezarı üzerine konacak olan ahşap sandukanın projelerini çiziyordu. Sandukaya yazılacak olan kitabenin metnini Sadreddin Konevî hazırlamıştı. Sultan Veled'le Çelebi Hüsameddin de, Mevlâna'nın Divân-ı Kebîrinden gazeller, Mesnevi'sinden beyitler seçmişlerdi. İş, sanduka'nın işlenmesine kalmıştı. Konyalı Genak oğlu Hümameddin Muhammed adlı usta bir marangoz da bu işi üzerine aldı. Furunlanmış cevizleri oyarak işlemeye, yazıları yazmaya başladı. Kısa zamanda sanduka da tamamlanmış, Mevlâna'nın mezarı üzerine konmuştu. Bu muhteşem sandukanın baş tarafına "Âyet'ül-Kürsî" yazılmış, altına da şu kitabe işlenmişti:
"Rahman ve rahîm olan Allah adıyla.. Ve ancak Ondan yardım dileriz. İyi son kendilerini günâhlardan koruyanlar içindir. Allah'ın zalimlerden başka kimseye düşmanlığı yoktur. Şu istirahat (uyku) yerini, dinlenme yurdunu ziyaret eden kimse kutludur. Burası, doğu ve batı âlimlerinin sultanı, karanlıklarda parlayan, karanlıkları aydınlatan, Allah'ın parlak nuru, imam oğlu imam, İslâm'ın direği, celâl ve ikram sahibi olan Allah'ın huzur-u izzetine halkın kılavuzu, delilleri yıkılıp mahvolduktan sonra yeni baştan din alâmetlerini açıklayan, nişaneleri yıpranıp kaybolduktan sonra tekrar yakiyn yollarını aydınlatan, haliyle arş hazinelerinin anahtarı olan, sözüyle yeryüzü definelerini izhar eden, halkın gönül bahçelerini hakikat çiçekleriyle süsleyen, kemâl göz bebeğinin nûru. cemâl suretinin ruhu. âşıkların gözbebeği, bütün dünyadaki ariflerin boyunlarını sevgi gerdanlıkları ile bezeyen hakla bâtılı ayıran Kur'an sırlarını kavramış bulunan ve Allah bilgilerinin mihveri olan Mevlâna'nın uyuduğu yerdir."
Kitabe, Arapça, edebi bir üslûpta yazılmıştı. Alt tarafında şu cümlelerle devam ediyordu:
"O, âlemlerin kutlusu olan, kâinattakilerin ruhlarını dirilten, Hak'kın, milletin ve dinin celâli, Tanrı habercilerimle peygamberlerin vârisi. Allah dostlarıyla kemâl sahiplerinin sonu. yüce rütbeleriyle, yüksek faziletler ve menkıbeler sahibi Belhli Hüseyin oğlu Muhammed'in oğlu Muhammed'dir. Allah'ın rahmeti, senası ve selâmı O'nun üzerine olun."
Sandukanın arka yüzünde, ölüm tarihi ile sandukayı yapan sanatkârların adları yazılıydı. Yan cepheler Mevlâna'nın gazellerini ve Mesnevi beyitlerini ihtiva ediyordu.
Türbenin mimarı Tebriz Türklerinden Bedreddin adında, Mevlâna'ya bağlı, birçok fenlen bilen bir sanatkârdı. Âşk ve şevkle çalışıyordu. Diğer yönden. Türbe'nin iç süslemelerini. Selim oğlu Abdülvahid tamamlıyordu.
Türbe, önce. dört fil ayağı sütün üzerine oturan onaltı dilimli, dıştan çinilerle, içten kalem işi nakışlarla süslü bir kubbe olarak inşa edilmişti. Diğer yönden, mimar Abdülvahid, Mevlâna'nın mezarı üzerine konacak olan ahşap sandukanın projelerini çiziyordu. Sandukaya yazılacak olan kitabenin metnini Sadreddin Konevî hazırlamıştı. Sultan Veled'le Çelebi Hüsameddin de, Mevlâna'nın Divân-ı Kebîrinden gazeller, Mesnevi'sinden beyitler seçmişlerdi. İş, sanduka'nın işlenmesine kalmıştı. Konyalı Genak oğlu Hümameddin Muhammed adlı usta bir marangoz da bu işi üzerine aldı. Furunlanmış cevizleri oyarak işlemeye, yazıları yazmaya başladı. Kısa zamanda sanduka da tamamlanmış, Mevlâna'nın mezarı üzerine konmuştu. Bu muhteşem sandukanın baş tarafına "Âyet'ül-Kürsî" yazılmış, altına da şu kitabe işlenmişti:
"Rahman ve rahîm olan Allah adıyla.. Ve ancak Ondan yardım dileriz. İyi son kendilerini günâhlardan koruyanlar içindir. Allah'ın zalimlerden başka kimseye düşmanlığı yoktur. Şu istirahat (uyku) yerini, dinlenme yurdunu ziyaret eden kimse kutludur. Burası, doğu ve batı âlimlerinin sultanı, karanlıklarda parlayan, karanlıkları aydınlatan, Allah'ın parlak nuru, imam oğlu imam, İslâm'ın direği, celâl ve ikram sahibi olan Allah'ın huzur-u izzetine halkın kılavuzu, delilleri yıkılıp mahvolduktan sonra yeni baştan din alâmetlerini açıklayan, nişaneleri yıpranıp kaybolduktan sonra tekrar yakiyn yollarını aydınlatan, haliyle arş hazinelerinin anahtarı olan, sözüyle yeryüzü definelerini izhar eden, halkın gönül bahçelerini hakikat çiçekleriyle süsleyen, kemâl göz bebeğinin nûru. cemâl suretinin ruhu. âşıkların gözbebeği, bütün dünyadaki ariflerin boyunlarını sevgi gerdanlıkları ile bezeyen hakla bâtılı ayıran Kur'an sırlarını kavramış bulunan ve Allah bilgilerinin mihveri olan Mevlâna'nın uyuduğu yerdir."
Kitabe, Arapça, edebi bir üslûpta yazılmıştı. Alt tarafında şu cümlelerle devam ediyordu:
"O, âlemlerin kutlusu olan, kâinattakilerin ruhlarını dirilten, Hak'kın, milletin ve dinin celâli, Tanrı habercilerimle peygamberlerin vârisi. Allah dostlarıyla kemâl sahiplerinin sonu. yüce rütbeleriyle, yüksek faziletler ve menkıbeler sahibi Belhli Hüseyin oğlu Muhammed'in oğlu Muhammed'dir. Allah'ın rahmeti, senası ve selâmı O'nun üzerine olun."
Sandukanın arka yüzünde, ölüm tarihi ile sandukayı yapan sanatkârların adları yazılıydı. Yan cepheler Mevlâna'nın gazellerini ve Mesnevi beyitlerini ihtiva ediyordu.
Dr. Mehmet ÖNDER