Mevlâna'nın Yeni Bir Eseri Doğuyor:
Fîhî Mâ-fîh
Süleyman Pervane, zaman zaman Mevlâna ile başbaşa, tatlı sohbetler yaptığı gibi.bazan da Mevlâna'yı konağına davet ediyor, izzet ve ikramdan sonra. Mevlâna'nın hikmet dolu söz ve nasihatlerini, derin bir huşû içinde dinliyordu. Bu sohbetler, gün gelmiş, o kadar derinleşmiş ve genişlemişti ki, kâtiplar bunlar; yazmağa başlamış, bir süre sonra da. Mevlâna'nın (Fîhi Mâ-fîh) adlı eseri meydana gelmiştir. FîhiMâ-fîh. "Onun içindeki içindedir" anlamına gelmekte, mutlak varlık'ı. Allah'ı "akl-ı kül ve akl-ı cüz'ü", dünya ve ahiret görüşlerini, mürşid ve mürid münasebetlerini tasavvufî sohbetler halinde, hikâye ve misâllerle anlatmakta, bazan doğrudan doğruya, Süleyman Pervaneye hitap etmektedir. Bu sohbetlerin. Sultan Veled, Çelebi Hüsameddin gibi Mevlâna'nın yakınları tarafından derlendiği, yazıldıktan sonra. Mesnevi gibi Mevlâna'ya bir kere okunduğu, ondan sonra aslî nüshaya yazıldığı sanılmaktadır. Nasıl. Celebi Hüsameddin Mesnevinin yazılmasına önayak olmuşsa, Süleyman Pervane de Fîhi-Mâfih'in meydana gelmesini sağlamıştır.
Mevlâna'nın fikrî hayatini. 76 bölümde dalga dalga seyreden bu eser nesir halindedir. Konular yer yer beyitlerle süslenir, akıcı üslûbu içinde okuyucuyu peşinden sürükleyerek kendi havası içinde eritir, pişirir, yakar. Mesnevi ne kadar coşkunsa, Fîhi Mâ-fîh te o kadar temkinli, ilmî ve ârifanedir.
Selçuklu devletinin saltanat kavgalarıyla haşır-neşir olduğu bir sırada, önemli bir vazifeyi elinde bulunduran Süleyman Pervane, fırsat buldukça Mevlâna'yı ziyaret ediyor, bulamazsa özürler dileyor
— Gece gündüz kalbim, canım sizin yanınızda, hizmetinizde: fakat Moğolların işinden, işlerin fazlalığından ziyarette kusur ediyorum, diyordu. Mevlâna da:
— Bu işler de Hak işidir. Çünkü bunlar Müslümanlığın güvenini sağlıyor. Siz onların gönüllerini rahat ettirmek, huzur ve rahat içinde, taât ve ibadetle meşgul olabilmelerini sağlamak için kendinizi, malınızla, canınızla fedâ ettiniz. Bu da hayırlı bir iştir, sözleri ile karşılık veriyordu. Pervanenin ziyaretleri, müridlerden bazılarını kıskandırmış olacak ki:
— Emir Pervane geldiği zaman. Mevlâna büyük sözler söylüyor, diye sitem edenler olmuştu. Bunu işiten Mevlâna:
— Emir gelince söz kesilmiyor. Çünkü o söz ehlidir ve daima sözü çeker, söz de ondan ayrılmak istemiyor. Başkaları da nazımla, nesirle, gerçekler ve incelikler söylüyorlar. Halbuki Emîr'in meyli, ilgisi bizedir. Yoksa ince sözler için değil. Çünkü, her yerde bu bilgiler ve inceliklerden vardır. Şu halde O'nun beni sevmesi, beni görmek istemesi bunlardan dolayı değildir. O, bende, başkalarında olmayan birşey görmektedir, diyordu.
Buna rağmen çok kereler, Emîr'i huzuruna kabul etmiyor, bekletiyordu:
— Emîr bizim ziyaretimiz için rahatsız olmasın ve zahmet etmesin. Çünkü bizim birçok hallerimiz vardır. Bir halde konuşuruz, başka bir halde susarız. Bir halde insanlarla ilgileniriz, başka bir halde yalnız kalırız. Hayret ve istiğrak içinde bulunduğumuz haller vardır. Allah esirgesin. Emir böyle bir haldeyken gelirse, hatırını soramayız, onunla konuşmaya halimiz elvermez. Bunun için dostlarla konuşmaya, onlarla meşgul olmaya durumumuz elverişli olduğu zaman, bizim gidip O'nu görmemiz daha iyi olur. diyordu. Bu sözlere Emîr şöyle karşılık vermişti:
— Mevlâna benimle meşgul olsun, benimle konuşsun, diye gelmiyorum. Sadece müşerref olup, kulları ve müridlerinden olmak için geliyorum. Meselâ bugünlerde Mevlâna meşguldü. Bana yüzünü dahi göstermedi. Geç vakitlere kadar beni beklettikten sonra savdı. Mevlâna bununla bana, bir ders verdi, bekletmenin ağırlığını, acılığını anlamam için böyle hareket eti. Müslümanları ve iyi insanları bekletmemek için. beni terbiye etti.
Mevlâna'nın fikrî hayatini. 76 bölümde dalga dalga seyreden bu eser nesir halindedir. Konular yer yer beyitlerle süslenir, akıcı üslûbu içinde okuyucuyu peşinden sürükleyerek kendi havası içinde eritir, pişirir, yakar. Mesnevi ne kadar coşkunsa, Fîhi Mâ-fîh te o kadar temkinli, ilmî ve ârifanedir.
Selçuklu devletinin saltanat kavgalarıyla haşır-neşir olduğu bir sırada, önemli bir vazifeyi elinde bulunduran Süleyman Pervane, fırsat buldukça Mevlâna'yı ziyaret ediyor, bulamazsa özürler dileyor
— Gece gündüz kalbim, canım sizin yanınızda, hizmetinizde: fakat Moğolların işinden, işlerin fazlalığından ziyarette kusur ediyorum, diyordu. Mevlâna da:
— Bu işler de Hak işidir. Çünkü bunlar Müslümanlığın güvenini sağlıyor. Siz onların gönüllerini rahat ettirmek, huzur ve rahat içinde, taât ve ibadetle meşgul olabilmelerini sağlamak için kendinizi, malınızla, canınızla fedâ ettiniz. Bu da hayırlı bir iştir, sözleri ile karşılık veriyordu. Pervanenin ziyaretleri, müridlerden bazılarını kıskandırmış olacak ki:
— Emir Pervane geldiği zaman. Mevlâna büyük sözler söylüyor, diye sitem edenler olmuştu. Bunu işiten Mevlâna:
— Emir gelince söz kesilmiyor. Çünkü o söz ehlidir ve daima sözü çeker, söz de ondan ayrılmak istemiyor. Başkaları da nazımla, nesirle, gerçekler ve incelikler söylüyorlar. Halbuki Emîr'in meyli, ilgisi bizedir. Yoksa ince sözler için değil. Çünkü, her yerde bu bilgiler ve inceliklerden vardır. Şu halde O'nun beni sevmesi, beni görmek istemesi bunlardan dolayı değildir. O, bende, başkalarında olmayan birşey görmektedir, diyordu.
Buna rağmen çok kereler, Emîr'i huzuruna kabul etmiyor, bekletiyordu:
— Emîr bizim ziyaretimiz için rahatsız olmasın ve zahmet etmesin. Çünkü bizim birçok hallerimiz vardır. Bir halde konuşuruz, başka bir halde susarız. Bir halde insanlarla ilgileniriz, başka bir halde yalnız kalırız. Hayret ve istiğrak içinde bulunduğumuz haller vardır. Allah esirgesin. Emir böyle bir haldeyken gelirse, hatırını soramayız, onunla konuşmaya halimiz elvermez. Bunun için dostlarla konuşmaya, onlarla meşgul olmaya durumumuz elverişli olduğu zaman, bizim gidip O'nu görmemiz daha iyi olur. diyordu. Bu sözlere Emîr şöyle karşılık vermişti:
— Mevlâna benimle meşgul olsun, benimle konuşsun, diye gelmiyorum. Sadece müşerref olup, kulları ve müridlerinden olmak için geliyorum. Meselâ bugünlerde Mevlâna meşguldü. Bana yüzünü dahi göstermedi. Geç vakitlere kadar beni beklettikten sonra savdı. Mevlâna bununla bana, bir ders verdi, bekletmenin ağırlığını, acılığını anlamam için böyle hareket eti. Müslümanları ve iyi insanları bekletmemek için. beni terbiye etti.
Dr. Mehmet ÖNDER