Mevlâna'nın Bir Mektubu
Bir gün Emîr Süleyman Pervane, Mevlâna'dan kendisine nasihat etmesi için ricada bulunmuştu. Mevlâna, bir zaman düşündükten sonra:
— Emîr Pervane, Kuran'ı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? Pervane:
— Evet.
— Ayrıca, Şeyh Sadreddin'den hadis ilmi okuduğunu da duydum.
— Evet. doğrudur.. Bunun üzerine Mevlâna şöyle buyurmuştu:
— Madem ki, Allah ve onun Peygamberinin sözlerini okuyorsun, o sözlerden nasihat alamıyorsan. hiçbir âyet ve hâdis'in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın? Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkmıştı.
Mevlâna, Emîr Muineddin Süleyman Pervaneyi hem çok seviyor, hem de onu tam bir ihlâsla "insan-ı kâmil" yapabilmek için potasında pişiriyordu.
Emîr Pervanenin Mevlâna'ya olan yakınlığını O'nun sözünden dışarı çıkmayısın! bilen halk. türlü ihtiyaçları için Mevlâna'ya başvuruyor. Emîr'den yardım ve şefaat etmesi için rica ediyorlardı. Mevlâna, yazdığı mektuplarda halkın dileklerini Süleyman Pervaneye ulaştırıyor, O da gelen mektupları okuyup öptükten sonra, başına koyuyor, gereğini yerine getiriyordu. Mevlâna'nın devrin ünlü kişilerine yazdığı, 147 mektubu içine alan "Mektubat-ı Mevlâna" adlı eserinde, bunun çeşitli örneklerini görmekteyiz. Bir keresinde Konyalı bir çiftçinin, saraydan kendisine yardım için verilen tohumluk buğdayının arttırılması talebiyle Emîr Pervaneye nasihat dolu uzun bir mektup yazmış ve mektubunu şöyle tamamlamıştı:
"..Duamızı, senamızı getiren bu zat, kapınıza kulluk için gelmede, bu mektubu getirmeyi de. bahanesiz, sebebsiz olarak da kaynayıp coşan lûtfunuza. ihsanınıza bir vesile kılmadadır. Alemde burun ihtiyaç sahipleri, bir umuda kapılarak ö kerem Kâbesine yüz tutuyorlar; o eşikten de ancak esenlikle ganimetler elde ederek, senine senine, sükrede sükrede dönüyorlar Kutlu hatırınıza apaçıktır ki. dünya devleti, dünya malı, ekin ekmek, tohum saçmak içindir. Bu ömür ve devlet tohumunu ekmek için vermişlerdi!, saklamak için değil, ekmek için verilen tohumu az verirler. O azıcık tohum da tanıklık eder ki. bana bunu ekmek için vermişlerdir, ambara koyup saklamak için değil Umarız ki. bu gelen kişi de, kapınızdan şükrederek döner. Sizin kabul edişinizi, yardımda bulunuşunuzu, akrânına karşı övünme, nazlanma silâhı olarak kullanır. O kerem gölgesinin kapısından nasıl döndün diye sordukları zaman, o yardımınız, onun dili haline gelir. Ebedi olarak ihsan ıssı olun, bağışlarda bulunun. Allah'tan öyle dilerim.."
Mevlâna mektuplarında, kendisi için kimseden hiçbir şey istememiş, yoksulların, gadre uğramışların, özü sözü doğruların daima yardımına koşmuş, onların koruyucusu olmuştur. 3u mektuplar aynı zamanda üslûp yönünden birer edebî şaheser olarak büyük önem ve değer taşımaktadır.
O çevresinin ışığı, güvenci ve dayanağı olarak, halkın gönlüne yerleşmişti.
— Emîr Pervane, Kuran'ı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? Pervane:
— Evet.
— Ayrıca, Şeyh Sadreddin'den hadis ilmi okuduğunu da duydum.
— Evet. doğrudur.. Bunun üzerine Mevlâna şöyle buyurmuştu:
— Madem ki, Allah ve onun Peygamberinin sözlerini okuyorsun, o sözlerden nasihat alamıyorsan. hiçbir âyet ve hâdis'in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın? Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkmıştı.
Mevlâna, Emîr Muineddin Süleyman Pervaneyi hem çok seviyor, hem de onu tam bir ihlâsla "insan-ı kâmil" yapabilmek için potasında pişiriyordu.
Emîr Pervanenin Mevlâna'ya olan yakınlığını O'nun sözünden dışarı çıkmayısın! bilen halk. türlü ihtiyaçları için Mevlâna'ya başvuruyor. Emîr'den yardım ve şefaat etmesi için rica ediyorlardı. Mevlâna, yazdığı mektuplarda halkın dileklerini Süleyman Pervaneye ulaştırıyor, O da gelen mektupları okuyup öptükten sonra, başına koyuyor, gereğini yerine getiriyordu. Mevlâna'nın devrin ünlü kişilerine yazdığı, 147 mektubu içine alan "Mektubat-ı Mevlâna" adlı eserinde, bunun çeşitli örneklerini görmekteyiz. Bir keresinde Konyalı bir çiftçinin, saraydan kendisine yardım için verilen tohumluk buğdayının arttırılması talebiyle Emîr Pervaneye nasihat dolu uzun bir mektup yazmış ve mektubunu şöyle tamamlamıştı:
"..Duamızı, senamızı getiren bu zat, kapınıza kulluk için gelmede, bu mektubu getirmeyi de. bahanesiz, sebebsiz olarak da kaynayıp coşan lûtfunuza. ihsanınıza bir vesile kılmadadır. Alemde burun ihtiyaç sahipleri, bir umuda kapılarak ö kerem Kâbesine yüz tutuyorlar; o eşikten de ancak esenlikle ganimetler elde ederek, senine senine, sükrede sükrede dönüyorlar Kutlu hatırınıza apaçıktır ki. dünya devleti, dünya malı, ekin ekmek, tohum saçmak içindir. Bu ömür ve devlet tohumunu ekmek için vermişlerdi!, saklamak için değil, ekmek için verilen tohumu az verirler. O azıcık tohum da tanıklık eder ki. bana bunu ekmek için vermişlerdir, ambara koyup saklamak için değil Umarız ki. bu gelen kişi de, kapınızdan şükrederek döner. Sizin kabul edişinizi, yardımda bulunuşunuzu, akrânına karşı övünme, nazlanma silâhı olarak kullanır. O kerem gölgesinin kapısından nasıl döndün diye sordukları zaman, o yardımınız, onun dili haline gelir. Ebedi olarak ihsan ıssı olun, bağışlarda bulunun. Allah'tan öyle dilerim.."
Mevlâna mektuplarında, kendisi için kimseden hiçbir şey istememiş, yoksulların, gadre uğramışların, özü sözü doğruların daima yardımına koşmuş, onların koruyucusu olmuştur. 3u mektuplar aynı zamanda üslûp yönünden birer edebî şaheser olarak büyük önem ve değer taşımaktadır.
O çevresinin ışığı, güvenci ve dayanağı olarak, halkın gönlüne yerleşmişti.