10 Şubat 2012

Mevlâna'nın Ölüm Günü Gerdek Gecesiydi

Mevlâna'nın Ölüm Günü Gerdek Gecesiydi
      Halk kafile kafile, Mevlâna'nın henüz bir mezartaşı dahi bulunmayan mezarını ziyaret ediyordu. O "Ölümümüzden sonra, mezarımızı yerde arama. Bizim mezarımız arif kişilerin gönülleridir" demesine rağmen, onu sevenler mübarek toprağını gözyaşları ile ıslatmaktan kendilerini alamıyorlardı. Oysa, Mevlâna için ölüm, yeniden doğuştu. "Bu yanda ölümdür ama, o yanda doğumdur" diyordu. Derin bir aşkla Hak'ka vuslatın doğumuydu. O halde ölüm günü, vuslat günü sevgilinin sevgiliye kavuşma günü, yani düğünü; gecesi de gerdek gecesiydi. Kur'an-ı Kerim'de "Allah'a dönüş" olarak vasıflandırılan ölüm, Mevlâna için yâre kavuşma, visal ve "Şeb-i Ârus - Gerdek Gecesi"dir.
    Mevlâna, son zamanlarda söylediği bir gazelinde. "Öldüğüm gün, tabutumu omuzlar üzerinde gördüğün zaman, bende bu cihanın derdi var sanma.. Bana ağlama,"yazık yazık, vah vah  deme. Şeytanın tuzağına düşersen, vah vah'ın sırası o zamandır, yazık yazık o zaman denir.. Cenazemi gördüğün zaman ayrılık ayrılık deme, benim, buluşmam, görüşmem o zamandır. Beni mezara koydukları zaman "elveda elveda" deme.. Mezar cennet kapısının perdesidir. Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret. Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir. Sana batma görünür ama, o aslında doğmaya hazırlıktır, yeniden doğmadır. Mezar ise hapishane gibi görünür ama, aslında can'ın hapisten kurtuluşudur. Yere hangi tohum atıldı da bitmedi. Neden insan tohumuna gelince bitmeyecek zannına düşüyorsun. Hangi kova kuyuya salındı da dolu olarak çıkmadı. Can Yusufu kuyuya düşünce, niye ağlasın. Bu tara/ta ağzım yumdun mu. o tarafta aç.. Çünkü artık, hayhuydan uzak. mekânsızlık ûlemindesin" diyordu. Bu "vuslat" zevki içinde Mevlâna, ölüm gününü bir gam. bir üzüntü günü olarak değil, bir zevk ve nes'e günü olarak kabul ediyordu. Diyor ki, "Eğer mezarımı ziyarete gelirsen, üstümeki toprak yığınını rakseder görürsün.. Ey kardeşim, meclisime de/siz gelme.. Çünki, Hudâ Meclisi'nde gamlı olmak, yaraşmaz. Çenem bağlanmış mezarda yatmadayım amma, ağzım sevgilinin ebedi sarhoşluğunu durmadan emmededir.."
    O öyle söylüyordu ama Mevlâna'nın ardından gözyaşı dökmemek. O'na üzülmemek elde miydi? Yanıp yakınılmasını istemiyordu ama, bunu yapabilmek mümkün müydü?
    Hak ve peygamber sevgilisi, insanlık âşığı, gönüller saltanı, mânâ eri Mevlâna Celâleddin, bir sevgi pınarı gibi gürül gürül kaynarken, birdenbire kaybolur da ardından ağlanılmaz mıydı? Ölümünden hemen sonra, büyük bilgin Sadeddin Konevî "O. mânâ gerdanlığının ortasında eşi bulunmaz bir inciydi. Ne yazık ki düşüp kayboldu.."diye döğünüyor, devrin ünlü şairi Bedreddin Yahya, "Derdinle ağlamıyan göz, yasınla yırtılmayan yaka hani.. Yemin ederim ki toprağın karnına senin gibisi düşmedi" diye inliyordu.
    Kadı Sıraceddin ise. "Ecel dikeni senin mübarek ayağına battığı gün oturdu, feleğin eli benim başıma helak kılıcını vursaydı da böyle bir günde gözüm cihanı sensiz görmeseydi.." diyor, mersiyeler okuyordu
Dr. Mehmet ÖNDER

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...