10 Şubat 2012

MEVLANADAN ...



Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır. Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar. Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.

Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır. Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. Kim o zafer mumu ile yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.

Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.

Pişmanlıkla hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah çekerler. Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? Der.

Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.

Mum sönmüş şarap bitmiş, sevgilide bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, görülmüştür. Faydaları, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Tanrıya şikayet et dur.

Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına.

Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir. Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...