Mevlâna Ve Kadınlık - Ailesi
Mevlâna'nın yalnız Gürcü Hatun değil. Sultan Rükneddin'in karısı Gömeç Hatun, Fahrünnisa gibi, olgun, fazilet sahibi kadın müridleri vardı. Çoğu zaman Süleyman Pervâne'nin konağında, Gürcü Hatun, devrinin uyanık, kültürlü hanımlarını toplar, bu toplantılara Mevlâna da davet edilerek, onun irşadlarından feyz alırlardı.
Mevlâna Fîhi Mâ-fih adlı eserinde de ifade ettiği gibi, ileri görüşle, kadınlığa lâyık olduğu gerçek değeri vermiş, kadın ruhunun inceliklerini, bir psikolog gözüyle belirttikten sonra, ona mânâsız baskılar yapmaktan çok, onu anlayarak ve kendi yaradılışının icaplarına uyarak, hareket edilmesi lüzumunu misallerle anlatmıştır.
"Kadın nedir, dünya ne? ister söyle, ister söyleme; o neyse gene odur, bildiğinden şaşmaz. Söylemekle ona tesir edilemez, hattâ daha beter olur. Meselâ bir somun al koltuğunda sakla. Bunu kimseye vermeyeceğim, vermek şöyle dursun, göstermeyeceğim bile. Ekmek ucuzluğundan, bolluğundan sokaklara atılmış olsa, köpekler bile yemese, sen böyle görülmesine mani olmaya başlayınca, bütün insanlar onu görmek isteyecek, arkanda dolaşacaklar. (Biz sakladığın, göstermek istemediğin o ekmeği görmek istiyoruz) diyecekler, hattâ zor kullanacaklardır. Sen göstermemekte ne kadar ısrar edersen, insanların buna karşı ilgisi ve isteği o derece artar. Çünkü insanlar, menedildikleri şeye karşı haris olurlar. Sen, ne kadar kadına gizlen diye emredersen, onda kendini gösterme isteği o kadar artar. Halkta da, o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği çoğalır. Su halde sen oturmuşsun, iki tarafın da isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bununla onu ıslah ettiğini sanıyorsun. Bu yaptığın şey bozgunculuğun ta kendisidir. Kadının mayasında kötülük yoksa, yapma desen de, demesen de iyi huyuna, temiz yaradılışına uyarak, ona göre hareket edecektir. Sen işkillenme, bırak. Yapma, etme, görünme demek isteği arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. "
Mevlâna Fîhi Mâ-fih adlı eserinde de ifade ettiği gibi, ileri görüşle, kadınlığa lâyık olduğu gerçek değeri vermiş, kadın ruhunun inceliklerini, bir psikolog gözüyle belirttikten sonra, ona mânâsız baskılar yapmaktan çok, onu anlayarak ve kendi yaradılışının icaplarına uyarak, hareket edilmesi lüzumunu misallerle anlatmıştır.
Fîhi-Mâ-fih'te der ki:
"Kadın nedir, dünya ne? ister söyle, ister söyleme; o neyse gene odur, bildiğinden şaşmaz. Söylemekle ona tesir edilemez, hattâ daha beter olur. Meselâ bir somun al koltuğunda sakla. Bunu kimseye vermeyeceğim, vermek şöyle dursun, göstermeyeceğim bile. Ekmek ucuzluğundan, bolluğundan sokaklara atılmış olsa, köpekler bile yemese, sen böyle görülmesine mani olmaya başlayınca, bütün insanlar onu görmek isteyecek, arkanda dolaşacaklar. (Biz sakladığın, göstermek istemediğin o ekmeği görmek istiyoruz) diyecekler, hattâ zor kullanacaklardır. Sen göstermemekte ne kadar ısrar edersen, insanların buna karşı ilgisi ve isteği o derece artar. Çünkü insanlar, menedildikleri şeye karşı haris olurlar. Sen, ne kadar kadına gizlen diye emredersen, onda kendini gösterme isteği o kadar artar. Halkta da, o kadın ne kadar gizlenirse, onu görmek isteği çoğalır. Su halde sen oturmuşsun, iki tarafın da isteğini kızıştırıyorsun. Sonra da bununla onu ıslah ettiğini sanıyorsun. Bu yaptığın şey bozgunculuğun ta kendisidir. Kadının mayasında kötülük yoksa, yapma desen de, demesen de iyi huyuna, temiz yaradılışına uyarak, ona göre hareket edecektir. Sen işkillenme, bırak. Yapma, etme, görünme demek isteği arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. "
Bölüm: 20
Bütün ömrü boyunca tek kadınla evli kalan Mevlâna, Lârende'de evlendiği Lalasının kızı Gevher Hatun'u genç yaşında Konya'da toprağa vermişti. Gevher Hatun'dan, Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı oğullan dünyaya gelmiş, bunlar yetişkin birer delikanlı olmuşlardı.
Bütün ömrü boyunca tek kadınla evli kalan Mevlâna, Lârende'de evlendiği Lalasının kızı Gevher Hatun'u genç yaşında Konya'da toprağa vermişti. Gevher Hatun'dan, Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı oğullan dünyaya gelmiş, bunlar yetişkin birer delikanlı olmuşlardı.
Mevlâna, Gevher Hatun'un vefatından sonra, Konyalı İzzeddin Ali'nin dul kızı Kerrâ Hatun'la evlendi. Genç ve güzel Kerrâ Hatun iyi bir tahsil görmüş, tasavvuf terbiyesi almış, gönül sahibi bir hanımefendi idi. Mevlâna'nın Muzaffereddin Emîr Âlim Çelebi adındaki oğlu ile Melike Hatun adlı kızı bu hanımdan dünyaya gelmişlerdi. Mevlâna'nın Şemseddin Yahya adında, genç yaşında vefat eden bir de üvey oğlu vardı.
Muzaffereddin Emîr Alim Çelebi doğduğu zaman Mevlâna çok sevinmiş o gün: "Gelin ey âşıklar, o ay yüzlü güzel geldi. Zevketmeye, neşelenmeye bel bağlayın, çünkü sevgili kucağa geldi..." mealindeki beyitle başlıyan gazeli söylemiş, semâ toplantıları yapmıştı. Her taraftan hediyeler geliyor, devrin ileri gelenleri, Mevlâna'yı tebrik ediyorlardı.
Melike Hatun'un doğumu da Mevlâna için bir mutluluktu. Kızının büyüdüğü sıralarda bir gün Melike Hatun'un, kölelerden birini azarladığını görmüş, yanına çağırarak:
— O'nu niçin incitiyorsun? Eğer sen hizmetçi, o hanım olsaydı, ne yapardın? İster misin ki, bütün cihanda köle, uşak, câriye yoktur diye fetva vereyim? buyurmuşlardı.
Dr. Mehmet ÖNDER