Mevlâna, Konya'yı Öylesine Seviyordu Ki!..
Moğolların Anadolu'ya akını ve Selçukluların 1243 yılı 26 Haziran'ın da Kösedağı'nda yenilerek. Sultan Gıyaseddin Keyhusrev'in kaçması olayları sırasında, Konya'da huzursuzluk son derece artmıştı. 1246 yılında Konya yakınlarında Moğollarla yapılan savaşlar hiçbir sonuç vermemiş, Bayçu komutasındaki Moğol ordusu, geçtiği yerleri yakıp yıkarak Konya kapılarına dayanmıştı.
Konya halkı endişe içindeydi. Moğollar şehre girdiği takdirde, taş üstünde tas, omuz üstünde baş bırakmazlardı. Sultan Gıyaseddin'den boşalan Selçuklu tahtına oğlu Dördüncü Rükneddin Kılıcarslan oturmuştu. Yazık ki, bu çocuk Sultan, Bayçu'nun yanında ve göz hapsinde olduğundan hiçbir ümit beklenmiyordu. Şehrin ileri gelenleri çaresizlik içindeydi. Mevlâna'ya baş vurdular. Mevlâna onlara sabır ve sükûnet tavsiye ederek:
— Korkmayınız, dedi. Bu şehir, kıyamete kadar düşman kılıcından korunacak.. Konya'ya kasteden, bizim manevî darbemizden kurtulamaz. Sultan'ül-Ûlema'nın mübarek cesedi bu topraklarda gömülü bulunduğu müddetçe, bu ülke korunmuş olacaktır.
Daha sonra, halk ve ileri gelenlerle birlikte Konya Kalesi'nin bir burcuna çıktı. Kale kapıları sıkı sıkıya kapanmıştı. Moğol askerleri, kaleyi ok yağmuruna tutuyorlardı. Mevlâna'nın burçta görünmesiyle şehri savunan askerlere bir kuvvet, bir cesaret gelmişti. Bir süre sonra, Moğol askerleri Kalenin bazı bedenlerini yıkarak, dağıldılar. Mevlâna, düşman uzaklaşıncaya kadar, burçtan inmemiş, halkın ve askerlerin moralini kuvvetlendirmişti.
O. Konya'nın bir maneviyat gücüydü. Konya, O'nun yüzünden mübarek. Onunla şeref buluyordu. Bir gün oğlu Sultan Veled'e şöyle demişti:
— Bizim mübarek türbemiz, ceddimiz, soyumuz, bizden sonra gelenler, bizi sevenler, bize dost olanlar bu şehirde bulundukça, buryada düşman ayağı basmayacaktır. Bir zaman gelecek, bizim makamımız şehrin ortasında kalacak, Konya mamur olacaktır. O zamanın insanları dalga dalga Türbemizi ziyarete gelecek ve bizim sözlerimizi dillerinden düşürmeyeceklerdir.
Altıyüz yıl önce, vefat eden Mevlevi bilgini Ahmed Eflâkî'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinden aldığımız bu sözler, bugünün Konya'sı ve Mevlâna hayranlığı karşısında herhalde aziz okuyucularımızı düşündürmektedir.
Mevlâna yalnız Konya'nın sevgilisi, Konya'nın dostu değil, bütün bu insanlığın dostudur. Âşıkların, maşukların, inanan ve güvenenlerin. âcizlerin, çaresizlerin, düşkünlerin, her şeyin, herkesin dostudur. Mevlâna dünün de, bugünün de. yarının da adamıdır. Sözleri her zaman yeni, yeni bir devirde en yenidir. O, susayan gönüllerin rahmet yağmurudur. O iyilik ve cömertlik denizidir. Bir şiirinde der ki:
Bu denizde ne ölmek var bize
Bu denizde ne gam. ne dert. ne keder.
Bu deniz alabildiğine muhabbet
Bu deniz iyilikten, cömertlikten ibaret.
Konya halkı endişe içindeydi. Moğollar şehre girdiği takdirde, taş üstünde tas, omuz üstünde baş bırakmazlardı. Sultan Gıyaseddin'den boşalan Selçuklu tahtına oğlu Dördüncü Rükneddin Kılıcarslan oturmuştu. Yazık ki, bu çocuk Sultan, Bayçu'nun yanında ve göz hapsinde olduğundan hiçbir ümit beklenmiyordu. Şehrin ileri gelenleri çaresizlik içindeydi. Mevlâna'ya baş vurdular. Mevlâna onlara sabır ve sükûnet tavsiye ederek:
— Korkmayınız, dedi. Bu şehir, kıyamete kadar düşman kılıcından korunacak.. Konya'ya kasteden, bizim manevî darbemizden kurtulamaz. Sultan'ül-Ûlema'nın mübarek cesedi bu topraklarda gömülü bulunduğu müddetçe, bu ülke korunmuş olacaktır.
Daha sonra, halk ve ileri gelenlerle birlikte Konya Kalesi'nin bir burcuna çıktı. Kale kapıları sıkı sıkıya kapanmıştı. Moğol askerleri, kaleyi ok yağmuruna tutuyorlardı. Mevlâna'nın burçta görünmesiyle şehri savunan askerlere bir kuvvet, bir cesaret gelmişti. Bir süre sonra, Moğol askerleri Kalenin bazı bedenlerini yıkarak, dağıldılar. Mevlâna, düşman uzaklaşıncaya kadar, burçtan inmemiş, halkın ve askerlerin moralini kuvvetlendirmişti.
O. Konya'nın bir maneviyat gücüydü. Konya, O'nun yüzünden mübarek. Onunla şeref buluyordu. Bir gün oğlu Sultan Veled'e şöyle demişti:
— Bizim mübarek türbemiz, ceddimiz, soyumuz, bizden sonra gelenler, bizi sevenler, bize dost olanlar bu şehirde bulundukça, buryada düşman ayağı basmayacaktır. Bir zaman gelecek, bizim makamımız şehrin ortasında kalacak, Konya mamur olacaktır. O zamanın insanları dalga dalga Türbemizi ziyarete gelecek ve bizim sözlerimizi dillerinden düşürmeyeceklerdir.
Altıyüz yıl önce, vefat eden Mevlevi bilgini Ahmed Eflâkî'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinden aldığımız bu sözler, bugünün Konya'sı ve Mevlâna hayranlığı karşısında herhalde aziz okuyucularımızı düşündürmektedir.
Mevlâna yalnız Konya'nın sevgilisi, Konya'nın dostu değil, bütün bu insanlığın dostudur. Âşıkların, maşukların, inanan ve güvenenlerin. âcizlerin, çaresizlerin, düşkünlerin, her şeyin, herkesin dostudur. Mevlâna dünün de, bugünün de. yarının da adamıdır. Sözleri her zaman yeni, yeni bir devirde en yenidir. O, susayan gönüllerin rahmet yağmurudur. O iyilik ve cömertlik denizidir. Bir şiirinde der ki:
Bu denizde ne ölmek var bize
Bu denizde ne gam. ne dert. ne keder.
Bu deniz alabildiğine muhabbet
Bu deniz iyilikten, cömertlikten ibaret.
Dr. Mehmet ÖNDER