Hz.Hacer'le İsmail Aleyhisselâm'ın Mekke Hayatı
Hz. Hâcer'le İsmail Aleyhisselâm'ın Mekke'ye Götürülüşü:
Yüce Allah; İbrahim Aleyhisselâm'a, Hz.Hacer'le İsmail Aleyhisselâm'ı, Belde-i Haram'a götürmesini Vahy etti. [262]
ismail Aleyhisselâm'a, Beyt-i Harâm'ı, hazırladığını ve oranın, onun elleriyle nârını takdir ettiğini, suyunu da, onun için akıttıracağını bildirdi. [263]
İbrahim Aleyhisselâm, Burak'a, bindi. İki yaşındaki İsmâl Aleyhisselâmı, önüne. Hz.Hâcer'i de, terkisine bindirdi. [264]
Burak; Merkeple katır arası büyüklükte bir binit olup uyluklarının üzerinde iki kanadı vardı ki, onları hareket ettirir, ayaklarını, gözünün ulaştığı yere basardı.
Bu yolculukta, Cebrail Aleyhisselâm da, yanlarında bulunuyor, İbrahim Aleyhisselâm'a Beytullâh'ın yerini ve Harem'in sınırlarını gösteriyordu.
İbrahim Aleyhisselâm; köylerden, kasabalardan hangisine uğrasa: 'Ey cebrâil! Buraya mı inmemiz emrolundu?" diye sormakta[265]
Her düz ve sulu yere uğradıkça, Cebrâil Aleyhisselâm'a:"Ey Cebrâil! İn şuraya!" demekte,
Cebrâli Aleyhisselâm da: Hayır!" diye cevap vermekteydi. [266]
Nihayet, Mekke'nin bulunduğu yere geldiler.
Cebrâil Aleyhisselâm:"in yâ İbrahim!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Burası, ne zirâata[267], ne de, davar'a elverişlidir!" dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"Evet! Öyledir. Amma, Burada, senin oğlunun soyundan Ümmî Peygamber çıkacak ve Kelimetül'ulyâ, Onunla tamamlanacaktır!" dedi. [268]
Mekke; o zaman, Selem ve Semür denilen küçük, büyük dikenli ağaçların bulunduğu çalılık bir yerdi.
Mekke'nin dışında ve çevresinde de, Amâlıka diye anılan insanlardan bir topluluk oturmakta idi.
Beytullâh (Kabe) in yeri de; o zaman, kırmızı topraklı, kesekli [269], yerden yüksekçe, tümsekimsi bir yerdi.
Zaman zaman gelen seller, oranın, sağını, solunu oymuş, alıp götürmüştü. [270]
İbrahim Aleyhisselâm, Cebrail Aleyhisselâm'a:"Sana, bunları, buraya mı bırakman emrolundu?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Evet!" dedi. [271]
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcer'le İsmail Aleyhisselâmı, Mescid'i Haram'ın, bu gün bulunduğu yerin ve Mescid'in yüksekçe bir mahallindeki Zemzem kuyusunun yukarısında bulunan büyük bir ağacın yanına bıraktı.'[272] Üzerlerine, bir gölgelik yapmalarını da, Hz.Hâcer'e emretti.'[273]
O zaman; Mekke'de, hiç bir kimse, hattâ, içecek su bile yoktu.
İbrahim Aleyhisselâm; bu Ana ve Oğulu, buraya bıraktı. Yanlarına, içi, hurma dolu meşin bir dağarcıkla, içi, su dolu bir kırba da, bıraktı. Şam'a gitmek üzere, oradan, izi sıra geri döndü. Hz. Hâcer, İbrahim Aleyhisselâmın arkasından seslendi: "Ey İbrahim! Bizi, bu ıssız vadide bırakıp ta, nereye gidiyorsun?! Öyle bir vadi ki, ne görüşülecek bir kimse var, ne de, bir şey!" dedi. [274] Hz. Hâcer, sözünü, tekrarladı ise de, İbrahim Aleyhisselâm, ona dönüp bakmadı.
Bunun üzerine, Hz. Hâcer:"Yoksa, bizi, buraya bırakıp gitmeni, sana, Allah mı emretti?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Evet! Allah, emretti!" diye cevap verdi.
Hz. Hâcer:"Öyle ise, Allah, bize yeter. O, bizi zayi etmez, himayesiz bırakmaz! dedikten sonra, döndü.
İbrahim Aleyhisselâm, Mekke'nin üst tarafındaki Seniye mevkiine kadar ilerledi. Onlar tarafından görülmeyecek bir yerde durup yüzünü, bu gün Kabe'nin bulunduğu tarafa döndürdü ve ellerini kaldırdı:"Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını, Senin Mukaddes olan Ev'inin yanında, namazlarını, dosdoğru kılsınlar diye, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim.
Artık, insanlardan bir kısmının gönüllerini, onlara meyi ettir. Şükr etmeleri için, onları, bazı meyvalarla rızıklandır.[275] diyerek Allah'a dua etti. [276]
Sonra da, Şam taraflarındaki ailesinin yanına döndü. [277]
Zemzemin Çıkışı:
Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmı getirip ağacın gölgesi altına yatırdı. Su kırbasını, ağaca astı. [278]
Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmı emziriyor ve kırbadaki sudan da, ona içiriyordu. [279]
Kırbadaki su, tükenince, hem kendisi, hem de, İsmail Aleyhisselâm, susadılar. [280]
Su, tükendiği zaman, Hz. Hâcer'in sütü de, kesildi.
İsmail Aleyhisselâm, acıkmağa başlamış, acıktıkça da, kendisinin açlığı şiddetlenmişti.
Hz.Hâcer; oğlunun açlığından[281]', susuzluğundan kıvranıp durduğuna bakıyordu. [282]
Onu, ölüyor sandı ve tasalandı. Kendi kendine:"Bari, kendisinden uzaklaşayım da, onun ölümünü, görmeyeyim!" dedi. [283]
Çocuğunun elemli haline bakmağa daha fazla dayanamayarak onun yanından kalkıp biraz öteye doğru gitti [284]. "En yakın tepe, hangisidir?" diye etrafına bakındı. [285] O bölgede, en yakın tepe olarak Safa tepeciğini buldu. Onun üzerine çıktı. Sonra, vadiye karşı, durdu.
Bir ses işitmek veya bir kimse görmek ümidiyle dinledi ve etrafına bakındı. Fakat, ne bir ses, işite bildi, ne de, bir kimse görebildi. [286]
Safa tepeciğinden hızla inip vadide entarisinin eteğini topladıktan sonra, müşkil bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu ve vadiyi geçerek Merve tepeciğine geldi.
Orada da, biraz durdu ve bir kimse, görebilir miyim? diye baktı. Fakat, yine, hiç bir kimse göremedi. [287]
Hz.Hacer'in Safa ile Merve arasında gidip gelmekle meşgul olması, hem bir kimse görebilme ümidinden, hem de, açlıktan, susuzluktan kıvranan yavrusunun can verişini gözleriyle görmek istemeyişinden ileri geliyordu.
Bununla birlikte, Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmın yanına iki kere uğramaktan da, kendini alamamış, onu, eskisi gibi can çekişir bulunca, mahzun ve bitkin bir halde, tekrar Safa tepeciğine dönmüştü. [288]
Hz.Hacer, Safa ile Merve arasında yedi kere gitmiş, gelmişti. [289]
Peygamberimiz Aleyhisselâm: "Bunun için, insanlar, Safa ile Merve arasında sa'y ederler." buyurmuştur. [290]
Hz.Hacer; son defa Merve tepeciği üzerine çıktığında bir ses işitti ve kendi kendine:"Sus ta, iyice dinle!" dedi. Sonra, dikkatla dinledi. Bu sesi, önceki gibi bir daha işitti. [291] Bu ses, bir insan sesine benziyordu. [292] Bunun üzerine: "Ey ses sahibi! Sesini, duyurdun!
Eğer, sen, yardım edecek güçte isen, bize, yardım et! [293] Ey Allah'ım! Sesini, bana duyurdun, imdadıma da, yetiş!
Yetişmezsen, ben de, yanımdaki yavrum da, helak olup gideceğiz!" diye yalvarınca [294], Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir Melek (Cebrail) göründü. [295]
Cebrail Aleyhisselâm; Hz.Hâcer'e: "Sen, kimsin?" diye sordu. Hz.Hâcer:"Ben, İbrahim (Aleyhisselâm)ın, buraya bıraktığı zevcesiyim, oradaki de, oğlumdur!" dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"İbrahim, sizleri, kime ısmarladı?" diye sordu.
Hz.Hâcer:"Bizi, Yüce Allah'a ısmarladı." dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"O, sizi, en şerefli, en keremli ve yeterli Rabb'e, ısmarlamış!" dedi [296] ve ayağının ökçesiyle yeri eşince, su, kaynamağa başladı!
Hz.Hâcer, bir yandan, boşa akmasın diye suyu, havuz gibi toprakla çevirip gölek yapmaktan geri durmuyor, bir yandan da, kırbasını doldurmağa devam ediyordu.
Su ise, avuç avuç alındıkça, yerden kaynayıp duruyordu. [297]
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Allah, İsmail'in Annesi Hâcer'e rahmet eylesin!
Eğer, o, Zemzem'i, kendi haline bıraksaydı da, suyu, avuçlamasaydı, muhakkak ki, Zemzem, akar bir kaynak olurdu!" buyurmuştur. [298]
Hz. Hâcer, bu sudan içti. Sütü gelip çocuğunu, emzirdi. [299]
Melek, Hz. Hâcer'e:"Zayi ve helak oluruz diye sakın, korkmayınız!
İşte, şurası, Beytullâh'ın yeridir.
O Beyt'i, bu çocukla Babası yapacaktır!
Muhakkak ki, Allah, o işin ehlini zayi etmez!" dedi. [300]
Cürhümîlerin Gelip Hz. Hâcer'e Komşu Olmaları:
Hz. Hâcer, orada yaşayıp durduğu sırada, bir gün, Şam taraflarından [302], Cürhümîlerden bir cemâat, Kedâ yoluyla Mekke'nin alt tarafına gelmişler, oraya, bir kuşun gelip gittiğini görmüşlerdi.
Kendi kendilerine:"Her halde, bu kuş, bir suyun başında döner dolaşır.
Halbuki, biz, bu vadide su, bulunmadığını biliyorduk" dediler.
İşin, iç yüzünü anlamak için, ayağına çevik bir veya iki kişi gönderdiler.
Bunlar, orada, su bulunduğunu anlayınca, dönüp gittiler, cemaatlarına haber verdiler.
Bunun üzerine, Cürhümîler, kalkıp oraya geldiler.
Cürhümîler, geldiği sırada, İsmail Aleyhisselâmın annesi Hz. Hâcer, suyun başında bulunuyordu. [303]
Cürhümîler, Hz.Hâcer'e selâm verdiler.
O da, selâmlarına, mukabele etti.
Cürhümîler:"Bu su, kimindir?" diye sordular.
Hz.Hâcer:"Benimdir!" dedi [304].
Cürhümîler:"Bizim de, gelip şuraya, senin çevrene konmamıza izin verir misin?" diye sordular. [305]
Hz.Hâcer:"Şu su üzerinde, sizin için bir mâlikiyet hakkı ve iddiası bulunmamak şartıyla, Evet! konabilirsiniz!" dedi.
Cürhümîler: "Olur!" dediler.
Görüşecek, konuşacak insanlara muhtaç bulunduğu bir sırada, Cürhümîlerin bu gelişi, Hz. Hâcer'in arzusuna uygun düştü.
Cürhümîler, oralara konup ev halklarına haber saldılar. Onlar da, gelip birlikte kondular, ev, bark sahibi oldular. [306]
Cürhümîler, büyük ağaçların altına yerleştiler, ağaçların üzerine gölgelik, çatı yaptılar.
Anne-oğul, onun altında onlarla birlikte oturdular. [307] Mekke'nin ilk sakinleri, böylece, Cürhümîler, oldu [308].
İsmail Aleyhisselâm, artık, büyüyüp duruyor, Cürhümîlerin, çok hoşuna gidiyordu. [309]
Mekke:
Mekke; Arabistan yarım adasında olup Ptolemee göre: mağrıb cihetinden 78. tul, 23 veya 21. arz derecesinde, Süreyya yıldızının doğduğu Seretan noktasının altında ve 2. iklimde bulunmaktadır. [310]
Mekke Ve Bekke İsimleri Ve Bunların Mânâları:
Kur'ân-ı kerimde Mekke'nin ismi, bir kerre Mekke, bir kerre de, Bekke olarak geçer:"Ve O, O Allâh'dır ki, onların (müşriklerin) ellerini, sizden, sizin ellerinizi de, onlardan, Mekke vadisinde çektirdi... "[311]
' 'Şüphe yok ki, insanlar için, tesis edilmiş olan ilk Beyt, Bekke 'deki o çok mübarek ve âlemler için hidâyet olan Beytdir.'[312]
Mekke ve Bekke isimlerinin, İmlâ ve telaffuz farkına rağmen, aynı yere verilen isim olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi;
Mekke'nin, Harem sınırları ile birlikte tüm bölgeyi içine alan umûmî bir isim;
Bekke'nin ise, sâdece Beytullâh'ın veya Mescid-i Haram'ın ismi olduğu görüşünde bulunanlar da, vardır. [313]
Mekke'ye; günahları, eksilttiği veya giderdiği ve orada zulüm yapanları, helak ettiği [314]
Zorbaların, zalimlerin boyunlarını kırdığı [315], kibir ve gururlarını yok ettiği [316]; İnsanlar, orada toplanıp biriktiği... için, Mekke ismi verilmiştir. [317] Kamus Mütercimi Âsim Efendi, Mekke maddesini şöyle tamamlar: "Müellifin Besâir'de beyanına göre: beş vecih dahi muhtemeldir:
Evvelâ: Arz-ı merkumede, su, kalîl (pek az) olmağla, gûyâ ki, yerden suyu, ağızları ile emüp istihraç iderler (çıkarırlar).
Sâniyen:Emüp sormak mânâsından dır.gûyâ ki, beher sene nâsı, kendisüne doğru emüp cezb ider (çeker).
Sâlisen: Mekk, tâir mânâsındandır. Gûyâ ki, isyanı, mekk ve def ider.
Râbian: Mekkâke'den me'huzdür (alınmıştır) ki, azmda (kemiğin ortasında) lübb ve muhh(ilik) olacaktır, arz-ı merkume dahi, dünyanın vasatı ve hula-sasıdır.
Hâmisen: usat'ın (âsilerin) zünûbunu (günahlarını), kemikten, iliği sorup çıkarır gibi istihraç ve izâle ider." [318]
Yâkut'ulhamevî de, bu beş maddeyi çeşitli kaynaklardan alarak kitabına kaydeder. [319]
Mekke'de, zâlimlerin ve zorbaların boyunları kırıldığı veya orada insanlar, fazla biriktikleri için, Bekke diye anılmıştır. [320]
Mekke Harem Sınırı:
Rivayete göre: Âdem Aleyhisselâm, Cennetten, yer yüzüne indirilince, şeytan'ın şerrinden korkmağa başlamış ve Allah'a sığınmıştı.
Bunun üzerine, yüce Allah, ona, koruyucu Melekler, göndermiş, bu Melekler, Mekke'yi, her tarafından kuşatmışlardı.
Melekler, Mekke'nin çevrelerinde, nerelerde durmuşlarsa, yüce Allah, oraları, Mekke'nin Harem sınırı yapmıştır. [321]
Mekke Harem'inin Sınırı;
1) Medine yolu tarafından, Ten'im yakınındaki Benî Gıfarların evlerine kadar, .ç mil'dir.[322]
Ten'im: Mekke-Medine yolunun batı tarafındadır.
Bu yoldaki Harem sınır taşları, Zâtülhanzal diye anılan dağ yolunun başındadır.
Bu sınırın ön tarafı: Harem, arka tarafı: Hıll, Harem dışıdır. [323]
2) Yemen yolu tarafından: Libn tepesindeki (Edâetüllibn)e kadar yedi Mildir. [324]
Edâetüllibn: Tihame tarafında, Yemen yolundadır.
Burada sınır taşları, Gurab dağı üzerindedir.
Dağın yarısı: Harem, yarısı: Hıll'dir, Harem dışıdır. [325]
3) Cidde yolu tarafından: (EI'A'şâş)a kadar on mildir. [326]
Cidde yolundaki Hudeybiye Harem sınır taşları, (A'şâş)a kadar uzanır.
A'şâş'dan önceki Batn-ı Mer üzerindeki saha, Harem dışında ve Müreyr üzerine bakan bölge ise, Harem içinde kalır. [327]
4) Tâif yolu tarafından: Arafat yolu üzerindeki Batn-ı Nemire'ye kadar uzanan on bir mildir.
5) Irak yolu tarafından: Makta' dağındaki (Seniyetülhal)e kadar yedi Mildir. [328]
Makta': Necid ve Irak yolunda olup Harem sınır taşları, Harem'e dayanan Se-niyetulhal'in başındadır. [329]
6) Ciirrâne yolu tarafından: Abdullah b.Halid b.Esidlerin Şı'bına kadar dokuz Müdir, [330]
Harem Sınır Taşlarının Dikilişi Ve Onarılışı:
Mekke Hareminin sınır taşlarını, ilk önce diken, İbrahim Aleyhisselâm idi.
Ona, bu taşların dikileceği yerleri de, Cebrail Aleyhisselâm, göstermişti. [331]
Yüce Allah'ın emriyle, Kabe'yi, yapma işini tamamladıktan sonra, İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar, kendilerine Hacc amellerini göstermesi için Allah'a yalvardılar. [332]
Cebrail Aleyhisselâm gelip İbrahim Aleyhisselâma Hacc amellerini gösterdi.
Harem'in sınırları üzerinde durdu ve o sınırlarda, İbrahim Aleyhisselâmı da, durdurdu.
İbrahim Aleyhisselâm, oralara, taşlar dizdi, işaretler, koydu ve üzerlerine toprak çekti.
İsmail Aleyhisselâmın koyunları, bu Harem sınırları içinde yayılırlar, Harem sınırını aşmazlar, Harem dışına çıkmazlardı.
Harem'in her tarafından yayıla yayıla sınırlarının sonuna kadar ulaştıkları zaman, oradan topluca geri dönerlerdi. [333]
İsmail Aleyhisselâm, Harem sınır taşlarını onarıp yeniledi. [334]
Peygamberimiz Aleyhisselâmın Atalarından Kusayy'ın zamanına kadar bu taşlar, yerlerinden kımıldatılmadı.
Kusayy, onları, onarıp yeniledi. [335]
Yıkılan Harem sınır taşlarını, daha önce, Adnan b.Üded'in diktiği de, rivayet edilir. [336]
Mûsâ b.Ukbe'nin rivayetine göre: Kureyş müşrikleri, Harem sınır taşlarına tecavüz ederek onları, söktüler.
Müşriklerin bu davranışları, Peygamberimiz Aleyhisselâma çok ağır geldi. Cebrail Aleyhisselâm gelerek Peygamberimiz Aleyhisselâma: "Yâ Muhammedi Kureyşîlerin, Harem sınır taşlarını sökmeleri, her halde, sana, çok ağır geldi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Evet!" buyurdu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Amma, onlar, bu sınır taşlarını, yerlerine tekrar dikeceklerdir!" dedi.
Çok geçmeden, Kureyş kabilesinden bir adamın, bu işi, bahis konusu ettiği, arkasından, aynı kabileden bir adamın daha çıkıp bunu, konuştuğu ve nihayet, Kureyş kabilelerinden bir çok kimselerin, bu işi, konuşmağa başladıkları görüldü.
Hattâ, içlerinden biri, onlara:"Allah, sizi, Harem sayesinde aziz ve şerefli kıldı. Tecâvüzlerden korudu.
Siz ise, onun sınır taşlarını yerinden söküp çıkardınız! Şimdi, Araplar, sizi, kapacaklardır!" diyordu.
Meclislerde, bunu, konuşa konuşa sabahladılar. Gidip sınır taşlarını tekrar yererine diktiler.
Bunun üzerine, Cebrail Aleyhisselâm gelip Peygamberimiz Aleyhisselâma:"Yâ Muhammedi Kureyşîler, Harem sınır taşlarını, tekrar yerlerine diktiler!" aedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Ey Cebrail! Onlar, taşları, tam yerlerine dikebildiler mi?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Onlar, sınır taşlarından diktikleri her bir taşı, yerlerine, kendileri değil, birer Melek eliyle koydular!" dedi. [337]
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekke feth edildikten sonra, Temim b.Esed'-l'Huzâî'yi, göndererek Harem sınır taşlarını onarıp yenilettirdi. [338]
Halifeliği sırasında Hz. Ömer de; Kureyşîlerden dört kişiyi ki: Mahreme b.Nev-fel, Ezher b.Abd.Avf, Saîd b.Yerbu' ve Huvaytıb b.Abdul'uzzâ'yı, Harem sınır taşlarını onarıp yenilemeğe memur etti. [339]
Hz. Ömer'in hicrî 17. yılda yaptırdığı bu onarımdan sonra, Hz. Osman da, hicrî 26. yılda Harem sınır taşlarını yeniletti.
Sonra, Muaviye b. Ebî Süfyan,
Sonra, Abdülmelik b. Mervan,
Sonra, Abbasî Halifesi Mehdî,
Sonra, 325'de, Râzî,
Sonra, 616'da İrbil Sahibi Melik Muzaffer,
Sonra, 683 de, Yemen Sahibi Melik Muzaffer Harem sınır taslarını yenilet-mistir. [340]
İsmail Aleyhisselâmın Kurban Edilmek İstenilişi:
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâmı görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mekke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. [341]
İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'daki evinde uyurken, rü'yasında, oğlu İsmail Aleyhisselâmı, kurban ettiğini görmüştü.
Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. [342] İsmail Aleyhisselâma:"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim de ev halkına odun toplayalım" dedi.
Rabb'inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. [343]
Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.
Şeytan:"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.
Şeytan:"Evet, O baba, sen'sin!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. [344]
Şeytan:"Sen, bunu, Allâhın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. [345]
Şeytan:Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü'yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir.
Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:
Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın ardasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi.
Şeytan:'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor [346], boğazlamağa götürüyor!"
dedi. [347]
İsmail Aleyhisselâm:"O, beni, ne için boğazlayacak? [348]
Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.
Şeytan:'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. [349] Şeytan:"Rabb'inin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm: "O, Rabb'inin, kendisine, emrettiği şeyi yapsın! [350]
Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! [351] Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti.
Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. [352] Ona:"Ey İsmailin annesi! İbrahimin, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyormusun?" diye sordu.
Hz. Hâcer."Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü" dedi.
Şeytan:"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. [353]
Hz .Hâcer:"Bir babanın, çocuğunu, boğazlaya bileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?! [354]
Hayır! Öyle değildir.
O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. [355]
Şeytan:"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. [356]
Hz. Hâcer:"Eğer, Rabb'i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! [357]
Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!" dedi. [358]
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü.
Hepsi de, Allâhın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. [359] İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:"Babacığım! Sana emrolunanı, yap!
İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın! [360]
Allah'ın emrine boyun eğ!
Her iyilik, Rabb'inin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra,
"Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Hayır! Bildirmedim!" dedi.
İsmail Aleyhisselam: Bildirmediğine, iyi ettin" dedi. [361] Sonra da:Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin!
Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur.
Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!
Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir.
Yanımın üzerine, yatırma.
Çünkü, yüzüme bakınca, rıkkata gelip te, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!
Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi. İbrahim Aleyhisselâm:
Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emr ettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı.
Bıçağı, iyice biledi.
Sonra, onu, yüzü koyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca [362], sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi!
İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyle iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. [363]
İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü. [364] O sırada, Yüce Allah tarafından: "Ey İbrahim! Rü'yana, sadâkat gösterdin! işte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. [365] İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun [366] veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
"Kalk yavrucuğum! Sana, bir Fidye indi!" dedi.
O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti. [367]
Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, güzel bir koç olduğu da, rivayet edilir. [368]
İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından Fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kabe'de, uzun zaman asılı durmuş ve Kabe'nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.
Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kabe Oluğunun yanında asılı bulunuyordu. [369]
Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. [370]
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et!
Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. [371]
Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Abdullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu.
Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufalanmış, gitmişlerdir. [372]
Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. [373]----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[262] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.103.
[263] ibn.Kuteybe-Maarif s.16.
[264] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O.
[265] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.54, Taberî-Tarih c.1,s.13O.
[266] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.164.
[267] ibrahim Aleyhisselâm, çiftçi idi. (Hâkim-Müstedrek c.2s.596.
[268] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.164, Halebî-İnsanül'uyun c.1,s.79.
[269] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1 ,s.54, Taberî-Tarih c.1 ,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323.
[270] Buharî-Sahih c.4, s.114, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[271] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.54,Taberî-Tarihc.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82.
[272] Buharî-Sahih c.4,s.113, Taberî-Tarih c.1,s.130, Kurtubî-Tefsirc.9,s.368, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154.
[273] Taberî-Tarih c.1,s.130, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.46, Sâlebî-Arais s.82.
[274] Buharî-Sahih c.4,s.113, Taberî-Tarih c.1 ,s.130,Beyhakî-Delâil c.1 ,s.322, Kurtubî-Tefsir c.9,s.368,369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154.
[275] ibrahim: 37.
[276] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih C.1.S.130-131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delailünnübüvve C.1.S.322-323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154-155
[277] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/175-177.
[278] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55
[279] Buharî-Sahih c.4,s.114. Taberî-Tarih c.1,s.131, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[280] Buharî-Sahih c.4,s. 114, Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delailünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[281] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[282] Buharî-Sahih c.4,s.114, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[283] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[284] Buharî-Sahih c.4,s.114, Kurtubî-Tefsir c.9,s369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[285] Sâlebî-Arais s.82.
[286] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[287] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil, c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155.
[288] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[289] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[290] Buharî-Sahih c.4,s.114, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[291] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155.
[292] Taberî-Tefsir c.13,s.23O, Sâlebî-Arais s.82
[293] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1 ,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[294] Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82.
[295] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[296] Sâlebî-Arais s.82.
[297] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1,s.13O, 131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâil C.1.S.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s. 155
[298] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1 ,s.253, Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1 ,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[299] Buharî-Sahih c.4,s. 114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[300] Buharî-Sahih c.4,s.115, Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/177-180.
[301] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/180.
[302] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57
[303] Buharî-Sahih c.4,s.114-115, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[304] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.57
[305] Buharî-Sahih c.4,s.115, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[306] Buharî-Sahih c.4,s.115, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[307] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57.
[308] Sâlebî-Arais s 82, Beyhakî-Delâil c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[309] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57, Beyhakî-Delâil c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/180-181.
[310] Yâkut-Mücemülbüldan c.5,s.181.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/181.
[311] Feth: 24.
[312] Âl-i imran: 96.
[313] Mâverdî-Ahkâmussultaniye s.157-158, nrûzabadî-Kamusulmuhîtc.3,s.330,Yâkut-Mûcemülbüldanc.1,s.475,
c.5,s.181-182, Nevevî-Tehzibülesmâ vellugat c.1,s.39-40.
[314] Rrûzabadî-Kamûsulmuhıt c.3,s.33O.
[315] ibn.lshak, ibn.Hişam-Sîre c.1,s.119, Ezrakî-Ahbam Mekke c.1,s.89.
[316] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.181.
[317] ibn.lshak, İbn.Hişam-Sîre c.1,s.119, Yakut-Mûcemülbüldan c.5,s.181.
[318] Mütercim Asîm Efendi-Kamus Tercemesi c.3,s.1122.
[319] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.181-182.
[320] Fîrûzabadî-Kamusulmuhît c.3,s.3O5, Yâkut-Mûcemülbüldan c.1,s.475.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/181-182.
[321] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.127
[322] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s. 130-131
[323] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[324] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[325] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[326] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[327] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[328] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[329] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[330] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/183.
[331] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.25, Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.127-128, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.335.
[332] Bakare: 128.
[333] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.128.
[334] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Beyhakî-Delailünnübüvve c.1,s.335.
[335] Vakîdî-Megazi c.2,s.842, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.129, Beyhakî-Delail. c.1,s.335.
[336] Yâkubî-Tarih c.1,s.223, Ebüttayyibüttakî-lkdüssimîn c.1,s.37.
[337] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.128-129.
[338] Abdı/rezzak-Musannef c.5,s.25-26, Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.133, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.129, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.335.
[339] Beyhaki-Delailünnübüvve c.1,s.335.
[340] ibrahim Rifat Paşa-Mir'atülharemeyn c.1,s.227.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/184-185.
[341] Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93.
[342] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555.
[343] Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93-94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.111.
[344] Taberî-Tarih c.1,s.14O.
[345] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[346] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94-95.
[347] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[348] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95.
[349] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[350] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[351] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[352] Taberî-Tarih c.1,8.141, Sâlebî-Arais s.95.
[353] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94.
[354] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[355] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[356] Taberî-tarih c 1 s 141, Sâlebî-Arais s.94, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[357] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[358] Hâkim-Müstedrek C.2.S.556.
[359] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.95.
[360] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[361] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[362] Taberî-Tarih c.1,s.141, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.349-350..
[363] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[364] Taberî-Tarih c.1,s.141.
[365] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[366] Sâlebî-arais s.94, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.112.
[367] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[368] Taberî-Tarihc.1,s.141, Tefsir c.23,s.87, Salebî-Arais s.94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s. 112-113, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.157.
[369] Taberî-Tarihc.1,s.142, Sâlebî-Arais s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.35O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.158
[370] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.110.
[371] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.223-224, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
[372] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.224.
[373] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/186-190.
Hz. Hâcer'le İsmail Aleyhisselâm'ın Mekke'ye Götürülüşü:
Yüce Allah; İbrahim Aleyhisselâm'a, Hz.Hacer'le İsmail Aleyhisselâm'ı, Belde-i Haram'a götürmesini Vahy etti. [262]
ismail Aleyhisselâm'a, Beyt-i Harâm'ı, hazırladığını ve oranın, onun elleriyle nârını takdir ettiğini, suyunu da, onun için akıttıracağını bildirdi. [263]
İbrahim Aleyhisselâm, Burak'a, bindi. İki yaşındaki İsmâl Aleyhisselâmı, önüne. Hz.Hâcer'i de, terkisine bindirdi. [264]
Burak; Merkeple katır arası büyüklükte bir binit olup uyluklarının üzerinde iki kanadı vardı ki, onları hareket ettirir, ayaklarını, gözünün ulaştığı yere basardı.
Bu yolculukta, Cebrail Aleyhisselâm da, yanlarında bulunuyor, İbrahim Aleyhisselâm'a Beytullâh'ın yerini ve Harem'in sınırlarını gösteriyordu.
İbrahim Aleyhisselâm; köylerden, kasabalardan hangisine uğrasa: 'Ey cebrâil! Buraya mı inmemiz emrolundu?" diye sormakta[265]
Her düz ve sulu yere uğradıkça, Cebrâil Aleyhisselâm'a:"Ey Cebrâil! İn şuraya!" demekte,
Cebrâli Aleyhisselâm da: Hayır!" diye cevap vermekteydi. [266]
Nihayet, Mekke'nin bulunduğu yere geldiler.
Cebrâil Aleyhisselâm:"in yâ İbrahim!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Burası, ne zirâata[267], ne de, davar'a elverişlidir!" dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"Evet! Öyledir. Amma, Burada, senin oğlunun soyundan Ümmî Peygamber çıkacak ve Kelimetül'ulyâ, Onunla tamamlanacaktır!" dedi. [268]
Mekke; o zaman, Selem ve Semür denilen küçük, büyük dikenli ağaçların bulunduğu çalılık bir yerdi.
Mekke'nin dışında ve çevresinde de, Amâlıka diye anılan insanlardan bir topluluk oturmakta idi.
Beytullâh (Kabe) in yeri de; o zaman, kırmızı topraklı, kesekli [269], yerden yüksekçe, tümsekimsi bir yerdi.
Zaman zaman gelen seller, oranın, sağını, solunu oymuş, alıp götürmüştü. [270]
İbrahim Aleyhisselâm, Cebrail Aleyhisselâm'a:"Sana, bunları, buraya mı bırakman emrolundu?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Evet!" dedi. [271]
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcer'le İsmail Aleyhisselâmı, Mescid'i Haram'ın, bu gün bulunduğu yerin ve Mescid'in yüksekçe bir mahallindeki Zemzem kuyusunun yukarısında bulunan büyük bir ağacın yanına bıraktı.'[272] Üzerlerine, bir gölgelik yapmalarını da, Hz.Hâcer'e emretti.'[273]
O zaman; Mekke'de, hiç bir kimse, hattâ, içecek su bile yoktu.
İbrahim Aleyhisselâm; bu Ana ve Oğulu, buraya bıraktı. Yanlarına, içi, hurma dolu meşin bir dağarcıkla, içi, su dolu bir kırba da, bıraktı. Şam'a gitmek üzere, oradan, izi sıra geri döndü. Hz. Hâcer, İbrahim Aleyhisselâmın arkasından seslendi: "Ey İbrahim! Bizi, bu ıssız vadide bırakıp ta, nereye gidiyorsun?! Öyle bir vadi ki, ne görüşülecek bir kimse var, ne de, bir şey!" dedi. [274] Hz. Hâcer, sözünü, tekrarladı ise de, İbrahim Aleyhisselâm, ona dönüp bakmadı.
Bunun üzerine, Hz. Hâcer:"Yoksa, bizi, buraya bırakıp gitmeni, sana, Allah mı emretti?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Evet! Allah, emretti!" diye cevap verdi.
Hz. Hâcer:"Öyle ise, Allah, bize yeter. O, bizi zayi etmez, himayesiz bırakmaz! dedikten sonra, döndü.
İbrahim Aleyhisselâm, Mekke'nin üst tarafındaki Seniye mevkiine kadar ilerledi. Onlar tarafından görülmeyecek bir yerde durup yüzünü, bu gün Kabe'nin bulunduğu tarafa döndürdü ve ellerini kaldırdı:"Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını, Senin Mukaddes olan Ev'inin yanında, namazlarını, dosdoğru kılsınlar diye, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim.
Artık, insanlardan bir kısmının gönüllerini, onlara meyi ettir. Şükr etmeleri için, onları, bazı meyvalarla rızıklandır.[275] diyerek Allah'a dua etti. [276]
Sonra da, Şam taraflarındaki ailesinin yanına döndü. [277]
Zemzemin Çıkışı:
Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmı getirip ağacın gölgesi altına yatırdı. Su kırbasını, ağaca astı. [278]
Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmı emziriyor ve kırbadaki sudan da, ona içiriyordu. [279]
Kırbadaki su, tükenince, hem kendisi, hem de, İsmail Aleyhisselâm, susadılar. [280]
Su, tükendiği zaman, Hz. Hâcer'in sütü de, kesildi.
İsmail Aleyhisselâm, acıkmağa başlamış, acıktıkça da, kendisinin açlığı şiddetlenmişti.
Hz.Hâcer; oğlunun açlığından[281]', susuzluğundan kıvranıp durduğuna bakıyordu. [282]
Onu, ölüyor sandı ve tasalandı. Kendi kendine:"Bari, kendisinden uzaklaşayım da, onun ölümünü, görmeyeyim!" dedi. [283]
Çocuğunun elemli haline bakmağa daha fazla dayanamayarak onun yanından kalkıp biraz öteye doğru gitti [284]. "En yakın tepe, hangisidir?" diye etrafına bakındı. [285] O bölgede, en yakın tepe olarak Safa tepeciğini buldu. Onun üzerine çıktı. Sonra, vadiye karşı, durdu.
Bir ses işitmek veya bir kimse görmek ümidiyle dinledi ve etrafına bakındı. Fakat, ne bir ses, işite bildi, ne de, bir kimse görebildi. [286]
Safa tepeciğinden hızla inip vadide entarisinin eteğini topladıktan sonra, müşkil bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu ve vadiyi geçerek Merve tepeciğine geldi.
Orada da, biraz durdu ve bir kimse, görebilir miyim? diye baktı. Fakat, yine, hiç bir kimse göremedi. [287]
Hz.Hacer'in Safa ile Merve arasında gidip gelmekle meşgul olması, hem bir kimse görebilme ümidinden, hem de, açlıktan, susuzluktan kıvranan yavrusunun can verişini gözleriyle görmek istemeyişinden ileri geliyordu.
Bununla birlikte, Hz. Hâcer, İsmail Aleyhisselâmın yanına iki kere uğramaktan da, kendini alamamış, onu, eskisi gibi can çekişir bulunca, mahzun ve bitkin bir halde, tekrar Safa tepeciğine dönmüştü. [288]
Hz.Hacer, Safa ile Merve arasında yedi kere gitmiş, gelmişti. [289]
Peygamberimiz Aleyhisselâm: "Bunun için, insanlar, Safa ile Merve arasında sa'y ederler." buyurmuştur. [290]
Hz.Hacer; son defa Merve tepeciği üzerine çıktığında bir ses işitti ve kendi kendine:"Sus ta, iyice dinle!" dedi. Sonra, dikkatla dinledi. Bu sesi, önceki gibi bir daha işitti. [291] Bu ses, bir insan sesine benziyordu. [292] Bunun üzerine: "Ey ses sahibi! Sesini, duyurdun!
Eğer, sen, yardım edecek güçte isen, bize, yardım et! [293] Ey Allah'ım! Sesini, bana duyurdun, imdadıma da, yetiş!
Yetişmezsen, ben de, yanımdaki yavrum da, helak olup gideceğiz!" diye yalvarınca [294], Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir Melek (Cebrail) göründü. [295]
Cebrail Aleyhisselâm; Hz.Hâcer'e: "Sen, kimsin?" diye sordu. Hz.Hâcer:"Ben, İbrahim (Aleyhisselâm)ın, buraya bıraktığı zevcesiyim, oradaki de, oğlumdur!" dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"İbrahim, sizleri, kime ısmarladı?" diye sordu.
Hz.Hâcer:"Bizi, Yüce Allah'a ısmarladı." dedi.
Cebrail Aleyhisselâm:"O, sizi, en şerefli, en keremli ve yeterli Rabb'e, ısmarlamış!" dedi [296] ve ayağının ökçesiyle yeri eşince, su, kaynamağa başladı!
Hz.Hâcer, bir yandan, boşa akmasın diye suyu, havuz gibi toprakla çevirip gölek yapmaktan geri durmuyor, bir yandan da, kırbasını doldurmağa devam ediyordu.
Su ise, avuç avuç alındıkça, yerden kaynayıp duruyordu. [297]
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Allah, İsmail'in Annesi Hâcer'e rahmet eylesin!
Eğer, o, Zemzem'i, kendi haline bıraksaydı da, suyu, avuçlamasaydı, muhakkak ki, Zemzem, akar bir kaynak olurdu!" buyurmuştur. [298]
Hz. Hâcer, bu sudan içti. Sütü gelip çocuğunu, emzirdi. [299]
Melek, Hz. Hâcer'e:"Zayi ve helak oluruz diye sakın, korkmayınız!
İşte, şurası, Beytullâh'ın yeridir.
O Beyt'i, bu çocukla Babası yapacaktır!
Muhakkak ki, Allah, o işin ehlini zayi etmez!" dedi. [300]
Cürhümîlerin Gelip Hz. Hâcer'e Komşu Olmaları:
Hz. Hâcer, orada yaşayıp durduğu sırada, bir gün, Şam taraflarından [302], Cürhümîlerden bir cemâat, Kedâ yoluyla Mekke'nin alt tarafına gelmişler, oraya, bir kuşun gelip gittiğini görmüşlerdi.
Kendi kendilerine:"Her halde, bu kuş, bir suyun başında döner dolaşır.
Halbuki, biz, bu vadide su, bulunmadığını biliyorduk" dediler.
İşin, iç yüzünü anlamak için, ayağına çevik bir veya iki kişi gönderdiler.
Bunlar, orada, su bulunduğunu anlayınca, dönüp gittiler, cemaatlarına haber verdiler.
Bunun üzerine, Cürhümîler, kalkıp oraya geldiler.
Cürhümîler, geldiği sırada, İsmail Aleyhisselâmın annesi Hz. Hâcer, suyun başında bulunuyordu. [303]
Cürhümîler, Hz.Hâcer'e selâm verdiler.
O da, selâmlarına, mukabele etti.
Cürhümîler:"Bu su, kimindir?" diye sordular.
Hz.Hâcer:"Benimdir!" dedi [304].
Cürhümîler:"Bizim de, gelip şuraya, senin çevrene konmamıza izin verir misin?" diye sordular. [305]
Hz.Hâcer:"Şu su üzerinde, sizin için bir mâlikiyet hakkı ve iddiası bulunmamak şartıyla, Evet! konabilirsiniz!" dedi.
Cürhümîler: "Olur!" dediler.
Görüşecek, konuşacak insanlara muhtaç bulunduğu bir sırada, Cürhümîlerin bu gelişi, Hz. Hâcer'in arzusuna uygun düştü.
Cürhümîler, oralara konup ev halklarına haber saldılar. Onlar da, gelip birlikte kondular, ev, bark sahibi oldular. [306]
Cürhümîler, büyük ağaçların altına yerleştiler, ağaçların üzerine gölgelik, çatı yaptılar.
Anne-oğul, onun altında onlarla birlikte oturdular. [307] Mekke'nin ilk sakinleri, böylece, Cürhümîler, oldu [308].
İsmail Aleyhisselâm, artık, büyüyüp duruyor, Cürhümîlerin, çok hoşuna gidiyordu. [309]
Mekke:
Mekke; Arabistan yarım adasında olup Ptolemee göre: mağrıb cihetinden 78. tul, 23 veya 21. arz derecesinde, Süreyya yıldızının doğduğu Seretan noktasının altında ve 2. iklimde bulunmaktadır. [310]
Mekke Ve Bekke İsimleri Ve Bunların Mânâları:
Kur'ân-ı kerimde Mekke'nin ismi, bir kerre Mekke, bir kerre de, Bekke olarak geçer:"Ve O, O Allâh'dır ki, onların (müşriklerin) ellerini, sizden, sizin ellerinizi de, onlardan, Mekke vadisinde çektirdi... "[311]
' 'Şüphe yok ki, insanlar için, tesis edilmiş olan ilk Beyt, Bekke 'deki o çok mübarek ve âlemler için hidâyet olan Beytdir.'[312]
Mekke ve Bekke isimlerinin, İmlâ ve telaffuz farkına rağmen, aynı yere verilen isim olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi;
Mekke'nin, Harem sınırları ile birlikte tüm bölgeyi içine alan umûmî bir isim;
Bekke'nin ise, sâdece Beytullâh'ın veya Mescid-i Haram'ın ismi olduğu görüşünde bulunanlar da, vardır. [313]
Mekke'ye; günahları, eksilttiği veya giderdiği ve orada zulüm yapanları, helak ettiği [314]
Zorbaların, zalimlerin boyunlarını kırdığı [315], kibir ve gururlarını yok ettiği [316]; İnsanlar, orada toplanıp biriktiği... için, Mekke ismi verilmiştir. [317] Kamus Mütercimi Âsim Efendi, Mekke maddesini şöyle tamamlar: "Müellifin Besâir'de beyanına göre: beş vecih dahi muhtemeldir:
Evvelâ: Arz-ı merkumede, su, kalîl (pek az) olmağla, gûyâ ki, yerden suyu, ağızları ile emüp istihraç iderler (çıkarırlar).
Sâniyen:Emüp sormak mânâsından dır.gûyâ ki, beher sene nâsı, kendisüne doğru emüp cezb ider (çeker).
Sâlisen: Mekk, tâir mânâsındandır. Gûyâ ki, isyanı, mekk ve def ider.
Râbian: Mekkâke'den me'huzdür (alınmıştır) ki, azmda (kemiğin ortasında) lübb ve muhh(ilik) olacaktır, arz-ı merkume dahi, dünyanın vasatı ve hula-sasıdır.
Hâmisen: usat'ın (âsilerin) zünûbunu (günahlarını), kemikten, iliği sorup çıkarır gibi istihraç ve izâle ider." [318]
Yâkut'ulhamevî de, bu beş maddeyi çeşitli kaynaklardan alarak kitabına kaydeder. [319]
Mekke'de, zâlimlerin ve zorbaların boyunları kırıldığı veya orada insanlar, fazla biriktikleri için, Bekke diye anılmıştır. [320]
Mekke Harem Sınırı:
Rivayete göre: Âdem Aleyhisselâm, Cennetten, yer yüzüne indirilince, şeytan'ın şerrinden korkmağa başlamış ve Allah'a sığınmıştı.
Bunun üzerine, yüce Allah, ona, koruyucu Melekler, göndermiş, bu Melekler, Mekke'yi, her tarafından kuşatmışlardı.
Melekler, Mekke'nin çevrelerinde, nerelerde durmuşlarsa, yüce Allah, oraları, Mekke'nin Harem sınırı yapmıştır. [321]
Mekke Harem'inin Sınırı;
1) Medine yolu tarafından, Ten'im yakınındaki Benî Gıfarların evlerine kadar, .ç mil'dir.[322]
Ten'im: Mekke-Medine yolunun batı tarafındadır.
Bu yoldaki Harem sınır taşları, Zâtülhanzal diye anılan dağ yolunun başındadır.
Bu sınırın ön tarafı: Harem, arka tarafı: Hıll, Harem dışıdır. [323]
2) Yemen yolu tarafından: Libn tepesindeki (Edâetüllibn)e kadar yedi Mildir. [324]
Edâetüllibn: Tihame tarafında, Yemen yolundadır.
Burada sınır taşları, Gurab dağı üzerindedir.
Dağın yarısı: Harem, yarısı: Hıll'dir, Harem dışıdır. [325]
3) Cidde yolu tarafından: (EI'A'şâş)a kadar on mildir. [326]
Cidde yolundaki Hudeybiye Harem sınır taşları, (A'şâş)a kadar uzanır.
A'şâş'dan önceki Batn-ı Mer üzerindeki saha, Harem dışında ve Müreyr üzerine bakan bölge ise, Harem içinde kalır. [327]
4) Tâif yolu tarafından: Arafat yolu üzerindeki Batn-ı Nemire'ye kadar uzanan on bir mildir.
5) Irak yolu tarafından: Makta' dağındaki (Seniyetülhal)e kadar yedi Mildir. [328]
Makta': Necid ve Irak yolunda olup Harem sınır taşları, Harem'e dayanan Se-niyetulhal'in başındadır. [329]
6) Ciirrâne yolu tarafından: Abdullah b.Halid b.Esidlerin Şı'bına kadar dokuz Müdir, [330]
Harem Sınır Taşlarının Dikilişi Ve Onarılışı:
Mekke Hareminin sınır taşlarını, ilk önce diken, İbrahim Aleyhisselâm idi.
Ona, bu taşların dikileceği yerleri de, Cebrail Aleyhisselâm, göstermişti. [331]
Yüce Allah'ın emriyle, Kabe'yi, yapma işini tamamladıktan sonra, İbrahim ve İsmail Aleyhisselâmlar, kendilerine Hacc amellerini göstermesi için Allah'a yalvardılar. [332]
Cebrail Aleyhisselâm gelip İbrahim Aleyhisselâma Hacc amellerini gösterdi.
Harem'in sınırları üzerinde durdu ve o sınırlarda, İbrahim Aleyhisselâmı da, durdurdu.
İbrahim Aleyhisselâm, oralara, taşlar dizdi, işaretler, koydu ve üzerlerine toprak çekti.
İsmail Aleyhisselâmın koyunları, bu Harem sınırları içinde yayılırlar, Harem sınırını aşmazlar, Harem dışına çıkmazlardı.
Harem'in her tarafından yayıla yayıla sınırlarının sonuna kadar ulaştıkları zaman, oradan topluca geri dönerlerdi. [333]
İsmail Aleyhisselâm, Harem sınır taşlarını onarıp yeniledi. [334]
Peygamberimiz Aleyhisselâmın Atalarından Kusayy'ın zamanına kadar bu taşlar, yerlerinden kımıldatılmadı.
Kusayy, onları, onarıp yeniledi. [335]
Yıkılan Harem sınır taşlarını, daha önce, Adnan b.Üded'in diktiği de, rivayet edilir. [336]
Mûsâ b.Ukbe'nin rivayetine göre: Kureyş müşrikleri, Harem sınır taşlarına tecavüz ederek onları, söktüler.
Müşriklerin bu davranışları, Peygamberimiz Aleyhisselâma çok ağır geldi. Cebrail Aleyhisselâm gelerek Peygamberimiz Aleyhisselâma: "Yâ Muhammedi Kureyşîlerin, Harem sınır taşlarını sökmeleri, her halde, sana, çok ağır geldi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Evet!" buyurdu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Amma, onlar, bu sınır taşlarını, yerlerine tekrar dikeceklerdir!" dedi.
Çok geçmeden, Kureyş kabilesinden bir adamın, bu işi, bahis konusu ettiği, arkasından, aynı kabileden bir adamın daha çıkıp bunu, konuştuğu ve nihayet, Kureyş kabilelerinden bir çok kimselerin, bu işi, konuşmağa başladıkları görüldü.
Hattâ, içlerinden biri, onlara:"Allah, sizi, Harem sayesinde aziz ve şerefli kıldı. Tecâvüzlerden korudu.
Siz ise, onun sınır taşlarını yerinden söküp çıkardınız! Şimdi, Araplar, sizi, kapacaklardır!" diyordu.
Meclislerde, bunu, konuşa konuşa sabahladılar. Gidip sınır taşlarını tekrar yererine diktiler.
Bunun üzerine, Cebrail Aleyhisselâm gelip Peygamberimiz Aleyhisselâma:"Yâ Muhammedi Kureyşîler, Harem sınır taşlarını, tekrar yerlerine diktiler!" aedi.
Peygamberimiz Aleyhisselâm:"Ey Cebrail! Onlar, taşları, tam yerlerine dikebildiler mi?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselâm:"Onlar, sınır taşlarından diktikleri her bir taşı, yerlerine, kendileri değil, birer Melek eliyle koydular!" dedi. [337]
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekke feth edildikten sonra, Temim b.Esed'-l'Huzâî'yi, göndererek Harem sınır taşlarını onarıp yenilettirdi. [338]
Halifeliği sırasında Hz. Ömer de; Kureyşîlerden dört kişiyi ki: Mahreme b.Nev-fel, Ezher b.Abd.Avf, Saîd b.Yerbu' ve Huvaytıb b.Abdul'uzzâ'yı, Harem sınır taşlarını onarıp yenilemeğe memur etti. [339]
Hz. Ömer'in hicrî 17. yılda yaptırdığı bu onarımdan sonra, Hz. Osman da, hicrî 26. yılda Harem sınır taşlarını yeniletti.
Sonra, Muaviye b. Ebî Süfyan,
Sonra, Abdülmelik b. Mervan,
Sonra, Abbasî Halifesi Mehdî,
Sonra, 325'de, Râzî,
Sonra, 616'da İrbil Sahibi Melik Muzaffer,
Sonra, 683 de, Yemen Sahibi Melik Muzaffer Harem sınır taslarını yenilet-mistir. [340]
İsmail Aleyhisselâmın Kurban Edilmek İstenilişi:
İbrahim Aleyhisselâm; Hz.Hâcerle İsmail Aleyhisselâmı görmek istediği zaman, sabahleyin, Şam'dan, Burak'a biner, gün ortasında Mekke'ye gelir. O gün, Mekke'den kalkar, geceyi, Şam'daki ailesi yanında geçirirdi. [341]
İsmail Aleyhisselâm, yedi yaşına bastığı sıralarda, İbrahim Aleyhisselâm, Şam'daki evinde uyurken, rü'yasında, oğlu İsmail Aleyhisselâmı, kurban ettiğini görmüştü.
Hemen Burak'a binip Mekke'ye geldi. Onu, annesinin yanında buldu. [342] İsmail Aleyhisselâma:"Oğulcuğum! Bir ip ve büyük bir bıçak al. Sonra, şu vadiye gidelim de ev halkına odun toplayalım" dedi.
Rabb'inin, kendisine emrettiği şeyden hiç bahsetmedi. [343]
Baba-Oğul Şı'b Vadisine doğru yöneldikleri zaman, şeytan, bir adam suretine girip, Allah'ın emrini yerine getirmekten vaz geçirmek için, İbrahim Aleyhisselâmın yolunu kesti:"Ey ihtiyar! Nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Şu vadiye gidip oradaki bir işimi görmek istiyorum!" dedi.
Şeytan:"Sen, her halde, İsmail'i boğazlamak istiyorsun!?" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Sen, hiç bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?" diye sordu.
Şeytan:"Evet, O baba, sen'sin!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Ben, çocuğumu, ne için boğazlayacak mışım?" diye sordu. [344]
Şeytan:"Sen, bunu, Allâhın, sana emrettiğini sanıyor ve söylüyorsun!" dedi.
İbrahim Aleyhisselâm:"Eğer, Allah, bunu, yapmamı, bana emretti ise, Allah'a boyun eğip onun emrini yerine getirmeyi, uygun bulurum!" dedi. [345]
Şeytan:Vallahi, sanıyorum ki: Şeytan, rü'yanda, sana gelip şu oğlunu, boğazlamanı, emretmiştir.
Sen, onu boğazlamağa gidiyorsun!" deyince, İbrahim Aleyhisselâm, onun, şeytan olduğunu anladı:
Ey Allah düşmanı! Vallahi, ben, Allah'ın emrini, o vadide mutlaka yerine getireceğim!" dedi.
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâmdan ümidini kesince, İbrahim Aleyhisselâmın ardasında ip ve bıçak taşıyan İsmail Aleyhisselâmın önünü kesti. Ona:'Ey çocuk! Baban, seni, nereye götürüyor biliyor musun?" diye sordu. İsmail Aleyhisselâm:"Ev halkımıza, şu vadiden odun toplayacağız!" dedi.
Şeytan:'Vallahi, baban, seni, boğazlamak istiyor [346], boğazlamağa götürüyor!"
dedi. [347]
İsmail Aleyhisselâm:"O, beni, ne için boğazlayacak? [348]
Sen, bir babanın, çocuğunu boğazladığını gördün mü?!" diye sordu.
Şeytan:'İşte, o baba, budur!" dedi. İsmail Aleyhisselâm:"Babam, beni, ne için boğazlayacakmış?" diye sordu. [349] Şeytan:"Rabb'inin, bunu, kendisine, emrettiğini sanıyor!" dedi. İsmail Aleyhisselâm: "O, Rabb'inin, kendisine, emrettiği şeyi yapsın! [350]
Onun, her nerede olsa, Rabb'ine boyun eğmesi, Rabb'inin buyruğunu, yerine getirmesi, daha iyidir! [351] Ben de, emri dinler ve ona, boyun eğerim!" dedi.
Şeytan, İsmail Aleyhisselâmın da, kendisini dinlemekten kaçındığını görünce, hemen, onun annesine gitti.
Hz. Hâcer, o sırada evinde bulunuyordu. [352] Ona:"Ey İsmailin annesi! İbrahimin, İsmail'i nereye götürdüğünü biliyormusun?" diye sordu.
Hz. Hâcer."Şu vadiden, bize odun toplamağa götürdü" dedi.
Şeytan:"O, İsmail'i, ancak, boğazlamak için, götürdü!" dedi. [353]
Hz .Hâcer:"Bir babanın, çocuğunu, boğazlaya bileceğini, nasıl düşünebiliyorsun?! [354]
Hayır! Öyle değildir.
O, oğluna karşı, çok şefkatlidir!" dedi. [355]
Şeytan:"O, bunu, Allah'ın, kendisine emrettiğini söylüyor ve sanıyor!" dedi. [356]
Hz. Hâcer:"Eğer, Rabb'i, bunu, emretti ise, Allah'ın emrine boyun eğmek gerekir! [357]
Her nerede olsa, onun, Allah'a boyun eğmesi, Allah'ın buyruğunu yerine getirmesi, daha iyidir!" dedi. [358]
Şeytan, İbrahim Aleyhisselâma ve onun ev halkına bir şey yapamadığına kızgın bir halde, geri döndü.
Hepsi de, Allâhın buyruğunu dinlemek ve ona boyun eğmekte birleştiler. [359] İbrahim Aleyhisselâm, Sebîr vadisinde, oğlu ile başbaşa kalınca, ona:"Oğulcuğum! Ben, seni, rü'yamda boğazlıyorum gördüm!" diyerek kendisine emrolunanı, haber verdi.
İsmail Aleyhisselâm:"Babacığım! Sana emrolunanı, yap!
İnşâallâh, beni, sabredenlerden bulacaksın! [360]
Allah'ın emrine boyun eğ!
Her iyilik, Rabb'inin emrine boyun eğmektedir!" dedikten sonra,
"Sen, bunu, anneme bildirdin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselâm:"Hayır! Bildirmedim!" dedi.
İsmail Aleyhisselam: Bildirmediğine, iyi ettin" dedi. [361] Sonra da:Babacığım! boğazlamak istediğin zaman, beni, iple sıkıca bağla ki benden, sana karşı, bir şey isabet edip de, ecrim eksilmesin!
Çünkü, ölüm, çok çetin ve zordur.
Bıçağın, tenime dokunduğunu hissedince, çırpınmayacağımdan emîn değilim! Bıçağını, iyice bileyip keskinleştir ve boğazıma, hemen çalıver ki, beni çabuk öldürsün! Rahata, kavuştursun!
Hem, sen, beni, boğazlamak için, yatıracağın zaman, yüzü koyun yatır, alnı yere getir.
Yanımın üzerine, yatırma.
Çünkü, yüzüme bakınca, rıkkata gelip te, benim hakkımda Allah'ın, sana emrettiği şeyi yerine getirmene engel olabileceğinden korkarım!
Eğer, gömleğimi, anneme götürüp vermeyi uygun görürsen, öyle yap! Belki, bu, onun için, bir teselli olur, gönlünü, onunla eğler!" dedi. İbrahim Aleyhisselâm:
Oğulcağızım! Sen, bana, Allah'ın emr ettiği şey hakkında ne güzel yardımda bulundun!" dedi ve onu, istediği gibi, sımsıkı bağladı.
Bıçağı, iyice biledi.
Sonra, onu, yüzü koyun yatırdı! Yüzüne, bakmaktan sakındı.
İbrahim Aleyhisselâm, bıçağı, İsmail Aleyhisselâmın boğazına bastırınca [362], sanki, bıçak, bakır bir levha ile karşılaştı! Büyük bıçağın ağzı, İsmail Aleyhisselamın boğazını kesmedi!
İbrahim Aleyhisselâm, bileği taşıyle iki veya üç kerre biledi. Fakat, her defasında da, kestirmeğe muvaffak olamadı. Her halde, bu iş, Allâh'dandır!" dedi. [363]
İbrahim Aleyhisselâmın elindeki bıçağın ağzı, tersine dönmüştü. [364] O sırada, Yüce Allah tarafından: "Ey İbrahim! Rü'yana, sadâkat gösterdin! işte, sana, oğlunun yerine boğazlayacağın kurbanlık! Boğazla onu!" buyruldu. [365] İbrahim Aleyhisselâm, doğrulup bakınca, Cebrail Aleyhisselâmın yanında, iri boynuzlu bir koçun [366] veya önünde iri bir dağ tekesinin dikilip durduğunu gördü.
"Kalk yavrucuğum! Sana, bir Fidye indi!" dedi.
O teke'yi, orada, Mina'da kurban etti. [367]
Bu teke'nin, Sebîr dağından inip geldiği rivayet edildiği gibi, iri boynuzlu, güzel bir koç olduğu da, rivayet edilir. [368]
İsmail Aleyhisselâma, Allah tarafından Fidye olarak gönderilip kurban edilen koçun iki boynuzu, Kabe'de, uzun zaman asılı durmuş ve Kabe'nin Abdullah b. Zübeyr ve Haccac zamanında yanması üzerine, o da, yanmıştır.
Rivayete göre: Koçun kuru başı, Kabe Oluğunun yanında asılı bulunuyordu. [369]
Ebüttufeyl ile Şa'bî de, Kabe'de iki boynuzu gördüklerini söylemişlerdir. [370]
Peygamberimiz Aleyhisselâm da, Mekkenin fethinde, Kabe Anahtarcısı Osman b. Talha'yı çağırıp ona:"Beytullâha girdiğimde, Beytullahda, iki koç boynuzu gördüm. Onların setrini emr etmeyi unuttum. Onları, setr ve görünmez et!
Çünkü, Beytullah'da namaz kılanı, meşgul eden şeyin bulunması yaraşmaz." buyurmuştur. [371]
Bu boynuz, İbrahim Aleyhisselamın oğluna feda edilmiş olan koça aid olup Abdullah b. Zübeyr, Kâbeyi yeniden yaptırmak üzere yıktığı zaman, onu, Kâbenin duvarında bulmuştu.
Kırmızı çamurla suvanmış bulunan bu boynuzlara eliyle dokununca, onlar, ufalanmış, gitmişlerdir. [372]
Hadîs'in Râvîlerinden Süfyan:"Bu koç boynuzları, Beytullâh yanıncaya kadar, Beytullâh'ın içinde buluna geldi. Yangında, onlar da, yandı." demiştir. [373]----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[262] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, ibn.Kuteybe-Maarif s.16, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.103.
[263] ibn.Kuteybe-Maarif s.16.
[264] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O.
[265] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.54, Taberî-Tarih c.1,s.13O.
[266] İbn.Sa'd-Tabakat c.1,s.164.
[267] ibrahim Aleyhisselâm, çiftçi idi. (Hâkim-Müstedrek c.2s.596.
[268] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.164, Halebî-İnsanül'uyun c.1,s.79.
[269] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1 ,s.54, Taberî-Tarih c.1 ,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323.
[270] Buharî-Sahih c.4, s.114, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[271] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.54,Taberî-Tarihc.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82.
[272] Buharî-Sahih c.4,s.113, Taberî-Tarih c.1,s.130, Kurtubî-Tefsirc.9,s.368, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154.
[273] Taberî-Tarih c.1,s.130, Mes'ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.46, Sâlebî-Arais s.82.
[274] Buharî-Sahih c.4,s.113, Taberî-Tarih c.1 ,s.130,Beyhakî-Delâil c.1 ,s.322, Kurtubî-Tefsir c.9,s.368,369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154.
[275] ibrahim: 37.
[276] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih C.1.S.130-131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delailünnübüvve C.1.S.322-323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.154-155
[277] ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.5O, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/175-177.
[278] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55
[279] Buharî-Sahih c.4,s.114. Taberî-Tarih c.1,s.131, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[280] Buharî-Sahih c.4,s. 114, Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delailünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[281] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[282] Buharî-Sahih c.4,s.114, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[283] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[284] Buharî-Sahih c.4,s.114, Kurtubî-Tefsir c.9,s369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[285] Sâlebî-Arais s.82.
[286] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1,s.13O, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[287] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil, c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155.
[288] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55.
[289] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[290] Buharî-Sahih c.4,s.114, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.55, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[291] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155.
[292] Taberî-Tefsir c.13,s.23O, Sâlebî-Arais s.82
[293] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1 ,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[294] Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82.
[295] Buharî-Sahih c.4,s.114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[296] Sâlebî-Arais s.82.
[297] Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1,s.13O, 131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâil C.1.S.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s. 155
[298] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1 ,s.253, Buharî-Sahih c.4,s.114, Taberî-Tarih c.1 ,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.1O3, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[299] Buharî-Sahih c.4,s. 114, Beyhakî-Delâil c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[300] Buharî-Sahih c.4,s.115, Taberî-Tarih c.1,s.131, Sâlebî-Arais s.82, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.323, Kurtubî-Tefsir c.9,s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.155
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/177-180.
[301] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/180.
[302] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57
[303] Buharî-Sahih c.4,s.114-115, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155
[304] Ezrakî-Ahbaru Mekke C.1.S.57
[305] Buharî-Sahih c.4,s.115, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[306] Buharî-Sahih c.4,s.115, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[307] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57.
[308] Sâlebî-Arais s 82, Beyhakî-Delâil c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
[309] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.57, Beyhakî-Delâil c.1,s.324, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.155.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/180-181.
[310] Yâkut-Mücemülbüldan c.5,s.181.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/181.
[311] Feth: 24.
[312] Âl-i imran: 96.
[313] Mâverdî-Ahkâmussultaniye s.157-158, nrûzabadî-Kamusulmuhîtc.3,s.330,Yâkut-Mûcemülbüldanc.1,s.475,
c.5,s.181-182, Nevevî-Tehzibülesmâ vellugat c.1,s.39-40.
[314] Rrûzabadî-Kamûsulmuhıt c.3,s.33O.
[315] ibn.lshak, ibn.Hişam-Sîre c.1,s.119, Ezrakî-Ahbam Mekke c.1,s.89.
[316] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.181.
[317] ibn.lshak, İbn.Hişam-Sîre c.1,s.119, Yakut-Mûcemülbüldan c.5,s.181.
[318] Mütercim Asîm Efendi-Kamus Tercemesi c.3,s.1122.
[319] Yâkut-Mûcemülbüldan c.5,s.181-182.
[320] Fîrûzabadî-Kamusulmuhît c.3,s.3O5, Yâkut-Mûcemülbüldan c.1,s.475.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/181-182.
[321] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.127
[322] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s. 130-131
[323] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[324] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[325] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[326] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[327] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[328] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131
[329] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.3O9 (Ek Bölüm)
[330] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.131.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/183.
[331] Abdurrezzak-Musannef c.5,s.25, Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.127-128, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.335.
[332] Bakare: 128.
[333] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.128.
[334] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Beyhakî-Delailünnübüvve c.1,s.335.
[335] Vakîdî-Megazi c.2,s.842, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.129, Beyhakî-Delail. c.1,s.335.
[336] Yâkubî-Tarih c.1,s.223, Ebüttayyibüttakî-lkdüssimîn c.1,s.37.
[337] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.128-129.
[338] Abdı/rezzak-Musannef c.5,s.25-26, Vâkıdî-Megazi c.2,s.842, Ibn.Sa'd-Tabakat c.1,s.133, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.2,s.129, Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1,s.335.
[339] Beyhaki-Delailünnübüvve c.1,s.335.
[340] ibrahim Rifat Paşa-Mir'atülharemeyn c.1,s.227.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/184-185.
[341] Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93.
[342] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555.
[343] Taberî-Tarih c.1,s.14O, Sâlebî-Arais s.93-94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.111.
[344] Taberî-Tarih c.1,s.14O.
[345] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[346] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94-95.
[347] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[348] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95.
[349] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[350] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.95, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[351] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[352] Taberî-Tarih c.1,8.141, Sâlebî-Arais s.95.
[353] Taberî-Tarih c.1,s.141, Sâlebî-Arais s.94.
[354] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[355] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[356] Taberî-tarih c 1 s 141, Sâlebî-Arais s.94, Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[357] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.94.
[358] Hâkim-Müstedrek C.2.S.556.
[359] Taberî-Tarih c.1,s.141, Salebî-Arais s.95.
[360] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[361] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[362] Taberî-Tarih c.1,s.141, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.349-350..
[363] Hâkim-Müstedrek c.2,s.556.
[364] Taberî-Tarih c.1,s.141.
[365] Taberî-Tarih C.1.S.141.
[366] Sâlebî-arais s.94, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.112.
[367] Hâkim-Müstedrek c.2,s.555-556.
[368] Taberî-Tarihc.1,s.141, Tefsir c.23,s.87, Salebî-Arais s.94, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s. 112-113, Ebülfida-Elbidaye ven-nihaye c.1,s.157.
[369] Taberî-Tarihc.1,s.142, Sâlebî-Arais s.94, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.35O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.158
[370] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.110.
[371] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.223-224, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
[372] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1,s.224.
[373] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.68.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/186-190.