Ey benim Şâd-ı Cihanım."
Bu şehir seni hazmedemiyor oysa sensiz tadı yok sokağın, ağaçların, rüzgârın cümle şehrin. Babama habersiz geldin, bana ise haberli. Bekliyordum geleceğini. Önce kokun geldi, sonra sesin. Sebebi, hikmeti nedir bilinmez, ama gelişini sevdim. Gelişin ne kadar sevince boğduysa bu yüreği, gidişin bir o kadardan beter daralttı içimi. İçim daralıyor Şems. Vuslata umut taşıyan her bir şeyden uzağım. Gece ıslanıyor yalnızlığımla, bense titriyorum yokluğunda. Sensizliğe başım eğik, yüreğim buruk, ciğerim yanık katlanmak zorunda kalıyorum. Yine de ümitvârım. Ümit hüzünle el ele, diz dize imiş meğer. Kilitlendim. Zaman kör karanlığa kilitledi beni. Kilitlenmiş zamanımın anahtarı yok, gözleri başka.Seni içimde seviyorum. İçten seviyorum ama en içimdeki içten, anlıyor musun?
Aşk ehline kavuşmak cennet, ayrılmak ise cehennemdir. Ey kıyamet bakışlı, aşkın arada sırat köprüsü olmuştur da bilmezsin.
Ey gönlüm, sultanımın adını her kim sorarsa, işaretle gizlice ilk harfi "Şın"son harfi "Sin" de...Amaç gül bahçesinde kış mevsimini güz gazelini seyretmekse, senin ayrılığında ağlayan Kimya'nın yüzüne bir bak.
Bir zamanlar ben seni gözümden sakınırdım. Sevdiğim, şimdi başka ları seni benden sakınır. "Gözleri buğulanmaya başlar, okudukça her bir harfi ataş topu olan mektubu. Sırtını duvara yaslar, kâğıdı mum ışığına. Okumaya devam eder Şems...
"Ey aşk! Ey Şems!Ey benim gece karanlığı çökmüş gönlümde, tan ağartısında sıcak süt nehri gibi akan sen!
Ey benim karanlık içimde, ışıksız gecelerimde sabah gibi hep doğan sen!
Sensiz Konya, dayanılmaz. Ey Tebriz'in güzel ve günahsız yüzü! Bilm ez misin, gönlüme hükmeden ben değilim ki...
Bu gönlü fetheden sen, senden mahrum kalan ben...
Sana nasıl gönül bağladığımı bilmeyesin diye, neler neler düşündüğümü, ne yeminler ettiğimi, yanmışlı ğıma öfkeden odanın duvarlarını nasıl yumrukladığımı bir bilsen. Seni bir an görmek için sabah ezanını uykusuz beklediğimi, ardından odanın kapısı hafifçe açıldıkça kuş yüreğimin pır pır çarptığını, senin şadırvana d oğru yürüyüşünle gizlice pencere kenarından seni seyrederken, ha düştüm ha düşeceğim diye sallandığımı, abdest alışını, sanki abdest suyunu benim döktüğümü hayal ederek yanışımı. O kısacık anı yaşamama izin verdiği, şükürler olsun. "Ey Rabbim bu sabahta Şems'imi gördüm, "diye niyazımı ah bir bilsen...Senin ardından çağırdım sabrı ve ağlamayı. Ağlayış koşarak geldi sabırdansa ses çıkmadı.
Ben böyleyim işte... Böyle büyük sevdim seni... Bir varlığı seviyor olmak kolaydı her zaman. Bense yokluğunu sevdim senin. Kolay olan varlığını değil, zor olan yokluğunu sevdim...
Akan gözyaşlarım solan gençliğimi diriltmez ki, nedâmetsiz ağlıyorum. Sebebi sensin diye. Susturdum sözlerimi, gözlerim konuşsun seni diye susturdum geceyi. '
Uykulardan kıskandığım yâr öpmüyorsun nicedir rüyalarım dan..."
İlk mektubu ayakta duvara yaslanmış bir vaziyette okuyan Şems, yerdeki mindere bağdaş kurup kaldığı yerden mektupları okumaya devam etti.
Aşk ehline kavuşmak cennet, ayrılmak ise cehennemdir. Ey kıyamet bakışlı, aşkın arada sırat köprüsü olmuştur da bilmezsin.
Ey gönlüm, sultanımın adını her kim sorarsa, işaretle gizlice ilk harfi "Şın"son harfi "Sin" de...Amaç gül bahçesinde kış mevsimini güz gazelini seyretmekse, senin ayrılığında ağlayan Kimya'nın yüzüne bir bak.
Bir zamanlar ben seni gözümden sakınırdım. Sevdiğim, şimdi başka ları seni benden sakınır. "Gözleri buğulanmaya başlar, okudukça her bir harfi ataş topu olan mektubu. Sırtını duvara yaslar, kâğıdı mum ışığına. Okumaya devam eder Şems...
"Ey aşk! Ey Şems!Ey benim gece karanlığı çökmüş gönlümde, tan ağartısında sıcak süt nehri gibi akan sen!
Ey benim karanlık içimde, ışıksız gecelerimde sabah gibi hep doğan sen!
Sensiz Konya, dayanılmaz. Ey Tebriz'in güzel ve günahsız yüzü! Bilm ez misin, gönlüme hükmeden ben değilim ki...
Bu gönlü fetheden sen, senden mahrum kalan ben...
Sana nasıl gönül bağladığımı bilmeyesin diye, neler neler düşündüğümü, ne yeminler ettiğimi, yanmışlı ğıma öfkeden odanın duvarlarını nasıl yumrukladığımı bir bilsen. Seni bir an görmek için sabah ezanını uykusuz beklediğimi, ardından odanın kapısı hafifçe açıldıkça kuş yüreğimin pır pır çarptığını, senin şadırvana d oğru yürüyüşünle gizlice pencere kenarından seni seyrederken, ha düştüm ha düşeceğim diye sallandığımı, abdest alışını, sanki abdest suyunu benim döktüğümü hayal ederek yanışımı. O kısacık anı yaşamama izin verdiği, şükürler olsun. "Ey Rabbim bu sabahta Şems'imi gördüm, "diye niyazımı ah bir bilsen...Senin ardından çağırdım sabrı ve ağlamayı. Ağlayış koşarak geldi sabırdansa ses çıkmadı.
Ben böyleyim işte... Böyle büyük sevdim seni... Bir varlığı seviyor olmak kolaydı her zaman. Bense yokluğunu sevdim senin. Kolay olan varlığını değil, zor olan yokluğunu sevdim...
Akan gözyaşlarım solan gençliğimi diriltmez ki, nedâmetsiz ağlıyorum. Sebebi sensin diye. Susturdum sözlerimi, gözlerim konuşsun seni diye susturdum geceyi. '
Uykulardan kıskandığım yâr öpmüyorsun nicedir rüyalarım dan..."
İlk mektubu ayakta duvara yaslanmış bir vaziyette okuyan Şems, yerdeki mindere bağdaş kurup kaldığı yerden mektupları okumaya devam etti.