ZEKÂT VERMENİN CAİZ OLUP OLMADIĞI KİMSELER
Soru: Zekât kimlere verilmez?
Cevap: Bir kimse zekâtını, fakir bulunan karısına, babasına, dedesine, anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına ve torunlarına veremez. Çünkü vermiş olduğu zekâtm faydası, kısmen kendisine dokunmuş oluyor. Halbuki hiçbir şekilde bundan faydalanmaması gerekir.
Soru: Bir kadın, kocasına zekât verebilir mi?
Cevap: İmam-ı Âzam'a göre bir kadın, kocasına zekât veremez. Zira aralarında menfaat birliği vardır. İmam-ı Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre ise, verebilir.
Soru: İhtiyacından başka nisap (çoğunluk) miktarı bir mala sahip olan bir kimseye zekât verilebilir mi?
Cevap: Asıl ihtiyacından başka, nisap (çoğunluk) miktarı bir mala sahip olan kimseye zengin sayılacağı için zekât verilemez. Elinde bulunan nisap malı ister para, ister ticaret eşyası ve ister ev olsun, farketmez.
Soru: Zengin bir kimseye bağış olarak sadaka verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir kimseye bağış olarak sadaka verilebilir. Bunun içindir ki, vakıfların sadaka kabilinden olan geliri, zengin kimselere helâl bulunmuştur.
Soru: Peygamber (s.a.s.) Efendimizin en yakuı kabilesi olan Ben-i Haşim soyundan gelenlere zekât verilir mi?
Cevap: Ben-i Haşim soyundan gelenlere ve azatlılarına zekât verilemediği gibi, öşür, adak ve kefaret gibi vacip sadakalar da verilemez. Zira zekât ve onun gibi şeyler, insanların mallarının kiri sayılır. Ben-i Haşim'in kadr've şerefi ise bunu kabul edecek mahiyette değildir. Yalnız sadaka, kendilerine verilebilir.
Soru: Kendisine zekât verilen kimse, zekât verildiği an fakir olduğu halde sonra zengin olsa verilen zekât kabul olur mu?
Cevap: Kendisine zekât verilen kimse, zekât verildiği an ehl-i zekât (kendisine zekât verilebilecek kimse) olmalıdır. Bu ehliyetin sonradan yok olması, meselâ; fakir iken zengin olması, daha önce verilen zekâtın kabul olmamasına mani olmaz.
Soru: Zengin bir babanın küçük çouğuna zekât verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir babanın küçük çocuğuna zekât verilemez. Çünkü çocuk, babasının maliyle zengin sayılır,
Soru: Zengin bir katlının fakir, yetim ve babası müslüman olan çocuğuna zekât verilebilir mi?
Cevap: Verilir. Çünkü çocuk, annesinin servetiyle zengin sayılamaz.
Soru: Zengin bir şahsın, fakir ve müslüman olan büyük oğluna ve kızına veya fakir bulunan müslüman hanımına zekât verilebilir mi?
Cevap: Zengin bir kimsenin fakir ve müslüman olan büyük oğluna ve kızına veya fakir bulunan müslüman hanımına zekât verilebilir. Çünkü bunlar, büyük olduklarından, birbirlerinin servetiyle zengin sayılmazlar.
Soru: Müslüman olmayanlara zekât verilebilir mi?
Cevap: Zekât, müsülman olmayanlara verilemez. Çünkü bu fakir müslümanların hakkıdır. Bir hadis-i şerifte, “i Zekâtı müslümanların zenginlerinden alıp, fakirlerine yeriniz” buyurulmuştur.
Soru: Müslüman olmayanların da zekât vermeleri gerekir mi? .
Cevap: Müslüman olmayanlar zekât vermek mecburiyetinde değiller. Bu, müslümanlara mahsus dinî bir vazifedir.
Soru: Zekât, akrabalara verilebilir mi?
Cevap: Zekât, müstahak olan akrabalara verilebilir. Zaten zekât verilirken şu sıra gözetilir: Önce erkek kardeşlere, sonra bunların evlâtlarına, sonra amcalara, halalara ve bunların evlâtlarına, sonra dayılara, teyzelere ve bunların evlâtlarına, daha sonra varis olmayan akrabalara vermek iyidir. Bunlardan sonra sıra fakir komşulara ve meslektaşlara gelir.
Soru: Zekâtı, bulunduğu yerdeki fakirlere mi, yoksa başka yerlere mi göndermek iyidir?
Cevap: Zekât, malın bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Sene sonunda başka yerlerdeki fakirlere göndermek mekruhtur. Ancak kendilerine gönderilecek kimseler, akraba olsalar veya malın bulunduğu yerdeki fakirlerden daha muhtaç bulunsalar o zaman göndermekte bir kerahet yoktur.
Fakat zekâtı, daha senesi dolmadan başka yere göndermekte bir mahzur yoktur.
Soru: Bayramlarda, vesaire günlerde muhtaç olan hizmetçilere, çocuklara ve fakir kimselere müjde olarak verilen bahşişler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Eğer zekât niyetiyle verilirse bunlara verilen bahşişler zekât yerine geçer.
Soru: Fakir bir çocuğa veya deliye verilen zekâtın sayılabilmesi için ne gerekir?
Cevap: Çocuğun veya delinin velisi veya reisi tarafından teslim alınmalıdır. Aksi halde zekât yerine geçmez.
Fakat fakir olan ahmakın, bulûğa yaklaşmış veya kıymetini bilip aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun kabul etmesi kâfidir.
Soru: Bir kimse, araştırıp zekâta layık olduğuna kanaat getirerek zekâtını verdiği şahsın sonradan zekâta gerçekten lâyık olduğu anlarsa, durum ne olur?
Cevap: Verilen zekât, muteber olur. Durum anlaşılmaz veya zengin olduğu sonradan meydana çıksa bile, İmam-ı Âzam ve İmam-i Muhammed'e gore; zekât yine yerini bulmuş sayılır.
Soru: Zekâta müstahak olup olmadığı araştırılmadan birine zekât verilebilir mi?
Cevap: Verilebilir. Fakat sonradan zekâta müstahak olmadığı meydana çıkarsa, zekâtı yeniden vermek icabeder. Çünkü araştırmak hususunda kusur etmiştir.
Soru: Zekâta müstahak olduğundan şüphe edilen birisine araştırmadan zekât vermek doğru mudur?
Cevap: Bu malın zekât sayılmaması tehlikesi mevcut olduğundan, böyle durumlarda dikkatli olmak lâzımdır.
Soru: Zekâtın yerine gelmesi için dikkat edilecek hususlar nelerdir?
Cevap: Zekâtın yerine gelmesi için dikkat edilecek üç husus vardır:
1. Zekât olarak verilen malın, fakirin mülküne geçirilmesi,
2. Dolambaçlı yollarla dönüp dolaşarak tekrar verenin cebine girmemesi,
3. Tam mânâsıyle muhtaçlara bir yardım olması.
Soru: Devlete ödenen vergiler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Yukarıda zekâtın yerine gelmesi için üç şart saymıştık.
Bu şartlardan birisi, zekâtın fakirlere mülk edilmesiydi. Vergiler devletçe muhtaç kimselere dağıtılmak üzere zekât niyetiyle alınmamaktadır. Vatandaşlardan vergi toplayan devlet, bu paralarla müslim, gayri müslim, zengin-fakir ayırımı yapmaksızın halka çeşitli hizmetler yapmaktadır. Bu âmme hizmetlerinden zengin de faydalandığına göre, vergiyi zekât sayarsa, verilen zekâtın bir kısmını verince, geriye alınmasını caiz görmemiz lâzımdır ki, bu da zekât hükümlerine aykırıdır. Sonra ticaret ve iş adamları devlete ödedikleri vergileri masraf olarak kaydetmekte, ticareti ile meşgul oldukları veya imal ettikleri malların satış fiyatlarına eklemektedirler. Misal olarak, gümrük vergilerini alırsak, ithalâtçı tüccar malım gümrükten geçirirken devlete ödediği vergiyi o malı satarken, fiyatına katarak müşteriden geri almaktadır. Demek ki burada, gümrük vergisini ödeyen, görünüşte her ne kadar ithalâtçı tüccar ise de, gerçekte gümrükten geçen malı satın alıp kullanan müşteridir. Tüccar, aslında kendi kesesinden hiç bir şey ödüyor değildir ki, bunu zekât sayabilelim. İşte bu mahiyeti yüzünden ve fakirin mülkiyetine geçirilmeyip istediği gibi kullanmak üzere devletin erarinu verildiğinden dolayı vergi, zekât yerine geçmez.[818]
ZEKÂT VERMENİN HAKİKATİ
Namazın hakikati ve sureti olduğu gibi, zekâtın da bir hakikati vardır. Zekâtın hakîkati ve esâsı bilinmezse, zekât ruhsuz, hakikatsiz bir suret olur. Hakikati üç derecedir:
Birinci Derece: İnsanların Allahü Teâlâ'yı sevmek ve onu dost tutmakla emredilmiş olmalarıdır. Allahü Teâlâ'yı sevmiyorum diyen bir mü'min yoktur. Hatta, hiç bir şey'i Allahü Teâlâ'dan çok sevmemekle me'mûrdurlar. Bahusus Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor;
“Yâ Muhammed, onlara söyle: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, akrabalarınız, uğruna kavga ettiğiniz mallarınız, iyi olmamasından korktuğunuz ticâretleriniz, beğendiğiniz ve rahat oturduğunuz evleriniz; Allah'dan, Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihâd etmekten, sizin için daha kıymetli ise, gözünüz Allahü Teâlâ'dan gelecek emir için yolda olsun. Allah haddi aşanlara hidâyet vermez” Allahü Teâlâ'yı, herşeyden çok seviyorum demeyen bir rnü'min yoktur. Hakikaten öyle olduğunu zanneder. O hâlde, bir kimsenin elinde bulunmayan kuru bir iddia ile gururlanmaması için bir îzâhda bulunmak ve bir nişan vermek icâbediyor. Mal, inşânın sevdiği şey'lerden biridir. Allahü Teâlâ insanı bununla imtihan ediyor ve buyuruyor ki:
“Eğer iddianda haklı isen, âşikı olduğun bu malı feda eyle ve bizi sevmekteki dereceni anla”.
Bunu anlayanlar üç kısımdır;
1- Sıddîklar: Onlar her şey'ini feda eyledirler. İki yüz dirhemden beş dirhem vermek, bahîllerin işidir.
“Bize lâzım olan, sevdiğimizin sevgisi için ikiyüz dirhemi de vermektir.” dediler. Hûsûsen Ebû Bekri's-Sıddîk (Radıyallahü anh) bütün malını verdi. Resûlüllah buyurdu:
“Evdekilere ne bıraktın?” Cevabında:
“Allah'ı ve Resûlü'nü bıraktım” dedi. Hazreti Ömer malının yarısını verdi. Ona da:
“Evdekilere ne bıraktın?” diye sordu.
“Yarısını bıraktım”, diye cevâb verdi. Peygamber efendimiz (Saliâllahü aleyhi ve sellem):
“Aranızdaki fark, sözleriniz artışındaki fark gibidir,” buyurdu.
2- Sâlihler: Sâlihler, Allahü Teâlâ'nın iyi kulları, mâlı bir defada elden çıkarmadılar ve ona güvenmediler. Yanlarında saklayıp, fakirlerin ihtiyaçlarını ve iyilik yapmak, hayır işlemek yollarını gözettiler. Kendilerini fakirlerle bir tuttular. Zekât miktarı vermekle yetinmediler. Yanlarına fakir-fukara gelince, onları kendi ev halkından saydılar.
3- İyi İnsanlar: Bunlar, iki yüz dirhemden; beş dirhemden fazla veremediler. Farzı yapmakla yetindiler. Emri severek, beğenerek ve vaktinde yerine getirdiler. Fakirlere hiç minnet etmediler. Bu ise en aşağı derecedir. Çünkü Allahü Teâlâ'nın kendisine verdiği iki yüz dirhem gümüşten, yine O'nun emri ile beş dirhemi veremeyenin Allahü Teâlâ'yı sevmekten nasîbi yoktur. Beş dirhemden fazla veremeyenin sevgisi gaayet zayıf olup, bahîl dostlardan sayılır.
İkinci Derece: Kalbi bahîlliğin, cimriliğin bulaşıklığından ve pisliğinden temizlemektir. Çünkü kalbdeki bahîllik, Allahü Teâlâ'ya yakınlığa lâyık olmayan bir pislik gibidir. Bahusus zahirdeki necaset, pistik inşânın namazdan uzak olmasına sebeb oluyor. Bahîllik pisliği, mal vermedikçe temizlenmez. Bunun için, bahîllik pisliğini silip, temizleyen zekât; içerisinde necaset yıkanan bir dere gibidir. Ve yine bunun içindir ki, Peygamber efendimize (Sallâllahü aleyhi ve seliem) ve ehl-i beytine zekât ve sadaka vermek haramdır. Onun mansabını insanların mallarının kirlerinden korumuşlardır.
Üçüncü Derece: Nimete şükür etmektir. Mal bir nimettir. Çünkü dünyada ve âhirette mü'minin rahat etmesine sebeb oluyor. O hâlde: Namaz, hac ve oruç beden nimetinin şükrü olduğu gibi; zekât da, mâl nimetinin şükrüdür. Bu nîmet sebebiyle kendisinin kimseye muhtaç olmadığını, fakat kendisi gibi bir Müslümânın zavallı ve muhtaç olduğunu görünce kendi kendine:
“O da benim gibi Allahü Teâlâ'nın kuludur. Beni ona muhtaç etmeyen ve onu bana muhtaç edene şükretmeliyim, Onu sevmeliyim. Olmaya ki bu mal bir gecede benden alınır. Şâyed kusur edersem, beni onun gibi, onu da, benim gibi yaparlar”, demelidir.
Bu hakikatleri bilenin ibâdeti mânâsız bir sûreî olmaktan kurtulur.[819]
29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yağmur, nehir, çeşme veya akan sularla sulanarak yetiştirilen ürünlerde zekat olarak onda biri vardır. Hayvanla, hortumla, su serpmekle yetiştirilen ürünlerde zekat olarak yirmi de biri vardır.”[820]
ZEKÂTI ÖDEME YOLLARI
Soru: Zekât olarak malın aynısı verilebildiği gibi, kıymeti de verilebilir mi?
Cevap: Zekâta tabi olan malların aynısı zekât olarak verilebildiği gibi, kıymetleri de verilebilir. Bu hususta mal sahibi serbesttir. Malının zekâtını isterse aynısından, isterse kıymetinden öder. Çünkü zekâttan gaye, fakirlerin faydalanmasıdır. Bu gaye malın kıymetini vermekle de gerçekleştirilebilir.
Soru: Eldeki hazır paraya kargılık, alacak zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Hazır paraya karşılık alacak zekât olarak verilemez. Çünkü alacak, maliyet itibariyle hazır paradan daha az bir değere sahiptir. Az değerli bir şey, tam değerli bir şeye karşılık zekât olarak verilemez.
Soru: Emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir mi?
Cevap: Alınabilecek bir para, hazır para gibidir. Onun için emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir.
Soru: Bir alacak, başka bir alacağa zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Bir alacak, alınamayan başka bir alacağa karşıbk zekât olarak verilebilir.
Soru: Fakirde bulunan alacağım kendisine bağışlayan kimse, o alacağının zekâtım bir daha vermesi gerekir mi?
Cevap: Bir fakirde alacağı olan kimse, bunu o fakire bağışladığı takdirde, zekâta niyet etmese bile bu alacağın zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağm bir kısmı alınıp da bir kısmı bağışlansa, yalnız bağışlanan kısmın zekâtı verilmiş sayılır.
Meselâ; Bir fakirde ikiyüz lirası olan birisi, bunun yüz lirasını alıp, yüz lirasını da fakire bağışlasa, yalnız bağışlamış olduğu yüz liranın zekâtını vermiş sayılır. Aldığı yüz liranın zekâtını da yeniden vermesi gerekir.
Soru: Bir kimse, bir fakirde olan alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, zekâtını vermiş olur mu?
Cevap: Bir kimse, fakirde bulunan bir alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, bununla malının zekâtını vermiş olmaz. Fakirdeki alacağının zekât yerine geçebilmesi için, şu iki şeyden birini yapmalıdır: Ya fakirdeki parasını alıp tekrar zekât niyetiyle geri vermelidir veya cebinden istediği kadar para çıkarıp zekât niyetiyle fakire verdikten sonra tekrar alacağı yerine ondan almalıdır.
Soru: Bir kinişe, fakirde olan alacağını, başka bir alacağm zekâtına karşılık o fakire bağışlayabilir mi?
Cevap: Bir kimse, bir fakirde bulunan alacağını, başka bir alacağın zekâtına karşılık o fakire verse, o şahıstaki alacağın zekâtını vermiş olmaz.
Soru: Borçlu bir fakire, borcunu ödemesi için zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir kimse, fakir olan birini borçtan kurtarmak için malının bir kısım zekâtını ona vererek borcunu ödettirip onu sıkıntıdan kurtarabilir.
Soru: Zenginde bulunan alacak, bir yıl üzerinden geçtikten sonra o zengine bağışlandığı takdirde bu alacağın zekâtı ödenmiş olunur mu?
Cevap: Doğru olan görüşe göre, bu malın zekâtı verilmiş olunmaz.
Soru: Bir kimse, birisindeki alacağını elindeiki malın zekâtını karşılık bir fakire verse, o malın zekâtını ödemiş olur mu?
Cevap: Birisindeki alacağını, elindeki malın zekâtına karşılık bir fakire veren kimse, malının zekâtını vermiş olur.
Soru: Zekât verilirken toplanmış olan nisapları ayırmak veya ayrılmış olan nisapları toplamak doğru mudur? Meselâ: iki nisaplık (seksen) koyunu olan bir kimse, zekât olarak hepsi için mi, yalnız bir koyun vemeli, yoksa her nisap için mi bir koyun vermeli?
Cevap: Toplanmış olan nisapları ayırmak, ayrılmış olan nisapları da toplamak doğru değildir.
Meselâ: Bir kimsenin seksen koyunu olsa, yalnız bir koyun zekât vermesi icabeder. Koyunlar iki nisap miktarı olduğu için, iki koyun vermesi icabetmez.
Soru: Eşit miktarda malı olan iki ortaktan her birisi kendi zekâtını mı vermeli, yoksa ikisi birleşip bir malın zekâtını mı vermeliler?
Cevap: Ortaklardan her biri, kendi malının zekâtını vermelidir.
Meselâ: İki ortağın eşit surette seksen koyunları olsa, her birisinin, nisap miktarı olan kırk koyunu için birer koyun zekât vermeleri lâzım gelir. Çünkü her ortak, kendi malının zekâtından mesuldür ve ayrı bir nisaba sahiptir. Bunlar birleştirilip, koyunlar yalnız bir kimsenin malıymış gibi sayılamaz.
Soru: Eşit hisseye sahip iki ortağın inalı, bir nisap miktarı olursa, zekât vermeleri gerekir mi?
Cevap: Bu ortakların zekât vermeleri gerekmez. Zira zekât vermeleri İçin her birinin nisap miktarı kadar malı olması lâzım gelir. Meselâ: iki kişinin birbirine eşit olarak ortaklı kırk koyunları bulunsa, zekâtı verilmesi gereken başka malları olmayınca zekât lâzım gelmez. Çünkü koyunlarda nisap kırk tanedir. Halbuki burada her birisinin yirmi koyunu var.
Soru: İki ortaktan yalnız birisinin nisap miktarı malı varsa, ne yapılmalıdır?
Cevap: Ortakların ikisinden yalnız birisinin hissesi nisap miktarı kadar olsa, sadece onun zekât vermesi icabeder. Nisap miktarı hisseye sahip olamayan kimse -zekâta tabi başka malı olmazsa- hissesinin zekâtını vermez.
Soru: Bir malın zekâtı daha senesi dolmadan acele edilerek fakirlere verilebilir mi?
Cevap: Verilebilir. Çünkü vacip olmasına sebep olan nisap vardır. Nisap miktarı olunca zekât vermek, insanın boynuna borç olur. Borcu ise vakti gelmeden ödemekte bir sakınca yoktur.
Soru: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtı verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtını acele ederek vermek doğru değildir. Eğer verilirse, zekât değil, sadaka olur. Bunun için o mal sonradan çoğalıp nisap miktarına ulaştığı takdirde, zekâtını yeniden vermesi lâzım gelir.
Soru: Nisap miktarındaki bir malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarındaki malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut bulundukça, zekâtı verilmiş olunur. Fakat bu miktar sene sonunda azalmışsa, verilmiş bulunan zekât, nafileye dönüşür.
Soru: Mevcut olan malından fazlasının zekâtını veren bir kimse, fazla verdiği zekâtı gelecek yıla sayabilir mi?
Cevap: Sayabilir. Meselâ: İki bin lirası olan bir kimse, dört bin lirası var zannederek bunun zekâtını verdiği takdirde, fazla olarak vermiş olduğu iki bin liranın zekâtını gelecek yılın zekâtına karşılık sayabilir.
Soru: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekât aynı yıl için sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtı yerine geçer mi?
Cevap: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekâtı aynı yıl içinde, sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtına sayabilir.
Soru: Bir kimse, malının zekâtından bir fakirin borcunu ödeye bilir mi?
Cevap: Fakirin emriyle olsa, ödeyebilir. Fakat fakirin haberi olmadan öderse, zekâtın yerine geçmez.
Soru: Bir kimse, kendi soyundan değil de, akrabalık yoluyla nafakasını vermek mecburiyetinde bulunduğu bir yetime elbise yaptırıp veya yenilecek bir şey verse, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Eğer bunları zekât niyetiyle verse, o zaman zekât yerine geçer. Fakat bu durumda olan bir yetimi kendi sofrasına alıp, beraber yedikleri yemeği zekâtına karşılık saymak isterse, İmam-ı Ebu Yusuf'a göre caiz, İmam-ı Âzam ve Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu durumda ona mal etme şartı yerine gelmiş olmaz.
Soru: Fakirlere yedirilen yemekler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Geçmez. Çünkü zekâtın fakirlerin mülkiyetine geçmesi şarttır. Halbuki bir şey yedirilmekle ona mülk ettirilmez.
Soru: Bir yere sevap kazanmak için verilen para, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Sevap kazanmak için harcanan para, zekât yerine geçmez.
Meselâ: Cami, çeşme, yol, köprü v.s. yaptırmak için verilen para zekât yerine geçmez. Çünkü zekât, fakirlerin ve Kur'anda adı sayılan yolcuların, kölelerin v.s. hakkıdır. Yalnız onlara verilebilir.
Soru: Bir fakir, almış olduğu zekâtı, kendi isteğiyle bir hayır işine harcarsa, sevap kazanır mı?
Cevap: Hem kendisi sevap kazanır, hem de zekâti veren şahıs sevap kazanmış olur.
Soru: Bir fakiri bir evde bedava olarak oturtmak zekât yerine geçer mi?
Cevap: Bir fakiri zekâta karşılık olmak üzere bir evde bedav; oturtmakla zekât verilmiş olmaz. Çünkü kendisine mal ettirilmemiştir.[815]
ZEKÂTIN VERİLDİĞİ KİMSELER
Soru: Zekât kimlere verilir?
Cevap: Zekât şu âyet-i celîlede velirtilen kimselere verilir:
a) Fakirlere,
b) Hiç bdr şeyi olmayan yoksullara,
c) Sadakaları toplamaya memur olanlara,
d) İslâm dinine ısındırılmak istenenlere,
e) Kölelere,
f) Borçlulara.
g) Allah yolunda savaşanlara,
h) Yolda kalmış yolculara.[816]
Şimdi bunları teker teker soru-cevaplarla açıklayalım.
Soru: Fakirler kimlerdir?
Cevap: Fakir; nisap miktarı malı olmayan veya nisap miktar malı olup, fakat o malla zarurî ihtiyaçlarını bile karşılayamayan kimselerdir.
Soru: Yoksullar kimlerdir?
Cevap: Hiç bir şeyi bulunmayan, fakirden daha düşkün olan kimselerdir.
Soru: Sadakayı toplamaya memur edilenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar (islâmî bir nizamla yönetilen) devlet reisinin zekât ve sadakaları halktan toplanmak üzere görvelendirdiği kimselerdir.
Bu şahıslar, varlıklı da olsalar kendilerine zekât verilir.
Soru: Kalpleri ısındırılmak istenenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar Peygamber Efendimizin şu üç nedenden zekât vermeyi belirttiği kimselerdir:
a) Müslümanlığa ısındırarak iman etmelerini sağlamak.
b) Dine zararlarını dokunmasını önlemek.
c) İmanlarını kuvvetlendirip tam müslüman olmalarını sağlama!
Soru: Köleler kimlerdir?
Cevap: Bunlar mukaveleliler," yani belli bir malı getirip teslim ettikleri takdirde azad edilecekleri hususunda efendileri ile anlaşmaya varanlardır.
Soru: Borçlular kimlerdir?
Cevap: Borcu malından fazla olup da ödemekten aciz olanlardır.
Soru: Allah yolunda savaşanlar kimlerdir?
Cevap: Bunlar, kendilerini Allah yolunda savaşmaya ve İslâm dininin şanını yüceltmeye veren fakir askerlerdir.
Soru: Yolda kalmış yolcular kimlerdir".
Cevap: Aslında varlıklı oîsalar bile, memleketlerinden ve oradaki malından ayrı düşen ve memleketteki parasını getirmekten aciz olan yolculardır.
Soru: Zekât, bunlara nasıl verilir?
Cevap: Zekâtını verecek olan kimse, zekâtını bölüştürerek bu sekiz sınıfın her birine, ya da hangi sınıftan olursa olsun tek bir kişiye veya bu sınıfların bir kısmına vermelidir.
Soru: Bir fakire bir defada nisap miktarı kadar zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir fakire bir defa nisap miktarı kadar zekâ vermek mekruh olmakla beraber caizdir. Yalnız bu fakir borçluysa veya aile sahibi olup aldığı zekât, ailesi efradına nisap miktarından az bir şey düşse, o zaman mekruh olmaz.
Soru: Bir kimse, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanabilir mi?
Cevap: Bir zengin, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanamaz. Ayrıca hiç bir fakir de zekâtını niye bana vermiyorsun diye bir hak iddia edemez. Çünkü zekât, belli olan şu fakire verilir diye bir şey yoktur. Eğer belli bir fakire verilmesi şart olsaydı, o fakir, zengin adamdan bir hak iddia eder ve mahkemeve de verebilirdi.[817]
ZEKATININ VERİLMESİ
Peygamberimiz Buyuruyor ki
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Önce öz nefsinin ihtiyacından başla ve ona sadaka ver.Ondan arta kalanını çoluk ve çocuklarına sadaka olarak ver. Ondan kalan artanını da akrabalarına, (en son olarak) geriye kalan artanı da komşularına ve seninle ilgisi bulunan kimselere ver.”[784]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gıda maddelerinden fıtır sadakası bir sa'a olarak verilir.”[785]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Malının zekatını verdiğin takdirde onun şerrinden kencini korumuş olursun.”[786]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aile reisinin, Allah rızası için çoluk çocuklarına harcadığı her şey kendisi için birer sadaka yerine geçer.”[787]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadın kocasının evinden, kocasını zarara sokmamak niyetiyle; (samimi bir yürekle) verdiği her şey için (iki sevap vardır.)
a) Harcayan kadın için,
b) Kazanan erkek için,
Bu sevabın birisi de o malın bekçiliğini yapan kimse için. Bunlar birbirlerinin sevabını noksan etmezler.”[788]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermek istediğin zaman, o sadakayı vermekle acele ed. (Çünkü sonradan tehlikeli olan herhangi bir şey olabilir.)”[789]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermekle rızkınızın (elinizde bulunan malın ) çoğaltılmasını isteyiniz.”[790]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Esma! Malının sadakasını ver. (fakirlere ) cimrilik etme. Cömertlik elini aç ki, Allah da sana rahmet ve cömertlik elini uzatsın.”[791]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah vefatınız anında daha önce yaptığınız iyi amellerinizin birini size tasadduk eder. ( Malınızın üçte birisini dilediğiniz Kur'an Kursu gibi faydalı yerlere vesiyet edebilirsiniz,)”[792]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz yine Hz. Allah, geriye kalan malınızın (cimrilik kirlerinden ve afetlerinden temizlenmesi için size zekatı farz kılmıştır. (verecek olduğunuz zekatın karşılığı sizin olacaktır.) Halbuki Yüce Allah farz olarak kıldığı miras mallarını ancak sizden sonra varislerinize kalacaktır. Kişinin kazandığı en hayırlı mal, dindar ve salih bir zevcedir. Zira ona baktığı zaman kocasını sevdirir. Emir ettiği zamanda itaat eder. Yanından ayrıldığınız vakit de namus ve iffetini korur.”[793]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz, Allah, zekat olan sadalarm hakkında bizzat hüküm vermeden her hangi bir peygamberin veya bir alimin kendi görüşlerine göre vereceği hükümleri kabul etmiştir. Hz. Allah zekatı, başkalarının zekatını alabilecek kimseleri sekiz gruba ayırmıştır. (Fakirler de bu sekiz grubdan birisidir.)”[794]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah, bir lokmalık ekmek, bir avuç hurma ve de bunların benzerlerinden fakirlere verilen sadaka ile üç kimseyi cennetine koyar.
a. Sadakanın verilmesini emreden mal sahabi,
b. İslahına çalışan ev sahibinin hanımı,
c. Fakire sadakayı veren hizmetçi.”[795]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz (zaruret karşısında herkesin) malının zekatından daha başka vermesi gereken bir miktar hak vardır.”[796]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Cahiliyet devrine ait bulunulan) define mallarından sakınınız. Beşte biri hazineye verilir. (geriye kalanda) bulan kişiye bırakılır.”[797]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her müslümanın beş vısktan az meyvede ve mahsullerinde zekat yoktur. (Ancak aynı cinsten mahsulü beş viska, takribfen 576 kiloya ulaştığı takdirde zekat verilmesi gereklidir.)”[798]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atların, kölelerin zekatlarını af edip kaldırdım. Paralarınızın zekatını kırkta biri olarak veriniz.
Gümüşlerin miktarı:
Yüzdoksan dirhem gümüşte zekat yoktur. Gümüşün çoğunluk miktan 200 dirheme ( takriben 600 gr. miktara varınca ) beş dirhem zekat vardır.
Koyunların miktarı:
Koyunların çoğunluk miktarı 40'a varınca tek bir koyun zekat ola rak verilir. Kırktan aşağı olursa zekat verilmez.
Sığırların miktarı:
Sığırların sayısı 30'a vardığında zekat olarak iki yaşına basmış dişi veya erkek olan bir dana verilir. Sığır sayısı kırka varjdığmda zekat olarak üç yaşma basmış bir dişi dana veya erkek dana verilir. Çalışmak için beslenilen develerin zekatı yoktur.
Develerin miktarı:
Develerin sayısı 25'e yükselince zekat olarak beş koyur verilir. Bu sayı 35'e varınca bunlar için verilecek zekat iki yaşına girmiş bir dişi deve ( bint-i lebun ) 45 den 60'a kadar olan develerin sayısı için 4 yaşına girmiş bir dişi deve (Hakka) zekat olarak verilir. 61 den 120 ye kadar olan develer için zekat olarak iki hıkka verilir. Bundan daha çok develerin zekatı da her 50 için bir hıkka verilir. ( zekat vermemek için ) Ortakların mallarını ayırmak caiz değildir. Ayrı olan iki devenin sahibi ( zekatlarının azaltılması için ) ortaklaşmaları caiz değildir.
Zekat olarak ihtiyar, kusurlu ve dişi develeri çektirmek için ayrılan erkek deve de verilmez. Bitkilerden nehir ve yağmur sularıyla, sulanıp yetiştirilen mahsûller de zekat olarak onda biri vardır. Kova ve benzeri olan dolap gibi şeylerle sulanıp yetiştirilen mahsullerden zekat olarak 20'de biri olarak verilir.”[799]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vısk, altmış sa'dır. Bir sa’ ( Şer'iye göre 2, 912, örfiye göre 3,328 kg.) dır.”[800]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz Ramazan bayramı, bayram namazına git meden evvel fıtır sadakasının verilmesini emrederdi.”[801]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin kazandığı bir malın üzerinden bir sene geçmedikçe zekatın verilmesi gerekmez.”[802]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Nisab (çokluk miktar ) ların arasındaki sayı farklarında zekat yoktur. (Develerin 26 dan 36 ya kadar bint-i mahrz vardır, dedik. Bu iki nisabın arasındaki farkların ayriyeten zekatı yoktur.)”[803]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ziynet, (kadınlara mahsus olan) altın, gümüş gibi madeni eş yalarda zekat yoktur. (Bu hadis safi mezhebine ait delillerden birisidir.)”[804]
22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atlarda, kölelerde zekat yoktur. Ancak kölelerin fıtır sadakası vardır.”[805]
Ula Allah buyuruyor ki:
“Altın gümüş (Diğer para ve servetleri) biriktirip yığarakAllah yolunda harcamayanlan acıklı bir azapla müjdele. Onların (böylelikle toplayıp biriktirdikleri altınlarla gümüşler) Cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları, sırtları dağlanacak ve “kendiniz için toplayıp yığdıklarınız işte bu- toplayıp yığdıklarınızı azabını şimdi tadın”!... Denilecek. [806]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe varmadıkça zekata tabi değildir. 5 avaktan ( iki yüz dirhemden ) aşağı olan gümüşte zekat yoktur.”[807]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Altın, gümüş gibi madenlerde itibar edilen) tartı, Mekke tartısıdır. (Bitkiden zakatın verilmesi lazım gelen ürünlerde itibar edilen ) ölçek, medine ölçüsüdür.”[808]
25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zekat İslam köprüsüdür. (Ancak onu vermekle İslamiyete girilebilinir.)”[809]
26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çalıştırılan sığır hayvanlarında, altın ve gümüşün dışındayeı den çıkarılan madenlerin beşte biri devlet hazinesine verilir”.[810]
27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sığırların sayısı otuza vardığında zekat olarak iki yaşına bat mış bir dişi (lebia) veya erkek (teb'i) dana verilir. Sığırların sayısı kırka vardığında zekat olarak üç yaşına basmış bir dişi veya erkek dana (müsinne, müsin) verilir.”[811]
28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe vardığı zaman bunlar için zekat olarak bir koyun, ona vardığında iki koyun, on beşe vardığında üç koyun, yirmi ye vardığında da dört koyun verilir. Deve sayısı yirmi beşe yükselinceye kadar bu şekilde her beşi için bir koyun zekat verilir. Deve sayısı yirmi beşe varınca, burılar için zakat olarak iki yaşına girmiş, dişi bir deve (bint-i mehaz) verilir. Yirmi beşten otuz altıya kadar ki develerin zekatı yirmi beş deveninki gibidir. Deve sayısı otuz altıya yükselince bunlar için üç yaşına girmiş bir dişi deve ( bint-i le-bun ) zekat olarak verilir. ( Bu aradakiler yine otuz altı deve hükmündedirler.) Deve sayısı kırk altıya varınca bunlar için zekat olarak dört yaşına girmiş bir dişi deve (hıkka) verilir. Sayıları altmışa yükselen develer için zekat olarak beş yaşında birdişi deve (ceza)verilir. Develerin sayısı yetmiş altıya varınca iki tane üç yaşına girmiş dişi deve ( bint-i lebun ) zekat olarak verilir. ( Doksana kadar verilecek zekat budur.)
Deve sayısı doksana varınca iki tane dört yaşına girmiş dişi deve (hıkka) zekat olarak verilir. (Yüzyirmi deveye kadar verilecek zekat budur.) Deve sayısı yüzyirmiyi aşınca, bu yüzyirmiden fazla develerin zekatı birinci meselenin nisap miktarındaki gibi olur. ( Burada yüz kırk beşe kadar artan ) her beş deve için iki tane dört yaşın -daki dişi deve ile beraber koyun verilir. ( Yüzkırkbeş deveye kadar zekat böyledir.) Deve sayısı yüz kırk beş olunca bunlar için zekat olarak iki tane dört senelik dişi deve (hıkka) ile bir tane de iki yaşın da deve ( bint-i mahaz ) verilir. Deve sayısı yüz elli olunca zekat o-larak her beş deve için bîr koyun, üç tane dört yaşındaki deve (hıkka ) verilir. Yüz yetmiş beş deve de zekat olarak üç tane dört yıllık dişi deve ( hıkka ) bir tane de iki senelik dişi deve ( bint-i mehal)verilir. Yüz doksan altı deveden iki yüze kadar ( yüz doksan altı da dahil ) dört tane dört senelik dişi deve ( hıkka ) zekat olarak verilir.
İki yüzden sonraki her elli devenin zekatı yüz elli ile iki yüzün ara sındaki elli devenin hükmünü alır. (Yani iki yüzün üstündeki develer yirmi beşe varıncaya kadar her beş deve için bir koyun, yirmi beş olunca iki yıllık bir dişi deve, - Bint-i mehaz - iki yüzün üstündeki develer otuz altıya varınca bir tane üç yıllık dişi deve, -bint-i lebun. İki yüzden fazla olan develer kırk altı baş olunca bunlar için bir tane dört yıllık dişi deve -hıkka- zekat olarak verilir. ) Kırk baştan az olan koyunlar için zekat vermek gerekmez. Kırktan yüz yirmiye kadar ( kırk da dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. İki yüz birden dört yüze kadar (ikiyüz bir de dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüz baş koyun için ise zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüzden yukarı sayıdaki koyunların her yüz başı için zekat olarak bir koyun verilir. Keçiler zekat hususunda koyunlar gibidir. Keçiler için bir yaşını doldurmamış keçi yavruları (seni) zekat olarak verilir.[812]
Ulu Allah buyuruyor M:
“Herkes yaptıklarının rehinesidir. Yalnız sağdan yana olanlar (mü'minler) müstesna, (Cehennemlikler Cehennemde) Çenetliler de Cen-net'te yerlerini aldıktan sonra Cennettiler suçlu olan Cehennemdekilere hallerini sorarlar (ve onlara derler.) “sizi Cehennem'e sokan nedir”. Cehennem'dekiler cevap verirler: “biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları yedirmezdik, sapıklığa dalanlarla birlikte dalardık, ceza (ve hasap) günü de yalan sayardık; nihayet apaçık gerçek (ölüm) bize gelip çattı”. Şüphesiz ki bu günahkârlar gurubuna şefaat edicilerin hiç bir şefaati fayda vermeyecektir.[813]
Ulu Allah buyuruyor ki:
2- “Ey iman edenler!., sizi ne mallarınız, ne evlâtlarınız Allah'ın zikrinden (O'na gerekli kulluğu yapmaktan) alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Her hangi birinize ölüm gelmeden önce mallanndan gerekli olan kadarını Allah yolunda harcayınız ki ölüm geldiği zaman: “Ulu Allah'ım!... ne olur, ölümümü bir ay geriye bıraksan da sadaka verip iyilik edenlerden olsam!” demesin çünkü Ulu Allah, ölüm sırası gelen kimseyi asla geciktirmez. Allah bütün yaptıklarınızı inceden inceye bilendir.[814]
ZEKÂT VERMENİN HAKİKATİ
Namazın hakikati ve sureti olduğu gibi, zekâtın da bir hakikati vardır. Zekâtın hakîkati ve esâsı bilinmezse, zekât ruhsuz, hakikatsiz bir suret olur. Hakikati üç derecedir:
Birinci Derece: İnsanların Allahü Teâlâ'yı sevmek ve onu dost tutmakla emredilmiş olmalarıdır. Allahü Teâlâ'yı sevmiyorum diyen bir mü'min yoktur. Hatta, hiç bir şey'i Allahü Teâlâ'dan çok sevmemekle me'mûrdurlar. Bahusus Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor;
“Yâ Muhammed, onlara söyle: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, akrabalarınız, uğruna kavga ettiğiniz mallarınız, iyi olmamasından korktuğunuz ticâretleriniz, beğendiğiniz ve rahat oturduğunuz evleriniz; Allah'dan, Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihâd etmekten, sizin için daha kıymetli ise, gözünüz Allahü Teâlâ'dan gelecek emir için yolda olsun. Allah haddi aşanlara hidâyet vermez” Allahü Teâlâ'yı, herşeyden çok seviyorum demeyen bir rnü'min yoktur. Hakikaten öyle olduğunu zanneder. O hâlde, bir kimsenin elinde bulunmayan kuru bir iddia ile gururlanmaması için bir îzâhda bulunmak ve bir nişan vermek icâbediyor. Mal, inşânın sevdiği şey'lerden biridir. Allahü Teâlâ insanı bununla imtihan ediyor ve buyuruyor ki:
“Eğer iddianda haklı isen, âşikı olduğun bu malı feda eyle ve bizi sevmekteki dereceni anla”.
Bunu anlayanlar üç kısımdır;
1- Sıddîklar: Onlar her şey'ini feda eyledirler. İki yüz dirhemden beş dirhem vermek, bahîllerin işidir.
“Bize lâzım olan, sevdiğimizin sevgisi için ikiyüz dirhemi de vermektir.” dediler. Hûsûsen Ebû Bekri's-Sıddîk (Radıyallahü anh) bütün malını verdi. Resûlüllah buyurdu:
“Evdekilere ne bıraktın?” Cevabında:
“Allah'ı ve Resûlü'nü bıraktım” dedi. Hazreti Ömer malının yarısını verdi. Ona da:
“Evdekilere ne bıraktın?” diye sordu.
“Yarısını bıraktım”, diye cevâb verdi. Peygamber efendimiz (Saliâllahü aleyhi ve sellem):
“Aranızdaki fark, sözleriniz artışındaki fark gibidir,” buyurdu.
2- Sâlihler: Sâlihler, Allahü Teâlâ'nın iyi kulları, mâlı bir defada elden çıkarmadılar ve ona güvenmediler. Yanlarında saklayıp, fakirlerin ihtiyaçlarını ve iyilik yapmak, hayır işlemek yollarını gözettiler. Kendilerini fakirlerle bir tuttular. Zekât miktarı vermekle yetinmediler. Yanlarına fakir-fukara gelince, onları kendi ev halkından saydılar.
3- İyi İnsanlar: Bunlar, iki yüz dirhemden; beş dirhemden fazla veremediler. Farzı yapmakla yetindiler. Emri severek, beğenerek ve vaktinde yerine getirdiler. Fakirlere hiç minnet etmediler. Bu ise en aşağı derecedir. Çünkü Allahü Teâlâ'nın kendisine verdiği iki yüz dirhem gümüşten, yine O'nun emri ile beş dirhemi veremeyenin Allahü Teâlâ'yı sevmekten nasîbi yoktur. Beş dirhemden fazla veremeyenin sevgisi gaayet zayıf olup, bahîl dostlardan sayılır.
İkinci Derece: Kalbi bahîlliğin, cimriliğin bulaşıklığından ve pisliğinden temizlemektir. Çünkü kalbdeki bahîllik, Allahü Teâlâ'ya yakınlığa lâyık olmayan bir pislik gibidir. Bahusus zahirdeki necaset, pistik inşânın namazdan uzak olmasına sebeb oluyor. Bahîllik pisliği, mal vermedikçe temizlenmez. Bunun için, bahîllik pisliğini silip, temizleyen zekât; içerisinde necaset yıkanan bir dere gibidir. Ve yine bunun içindir ki, Peygamber efendimize (Sallâllahü aleyhi ve seliem) ve ehl-i beytine zekât ve sadaka vermek haramdır. Onun mansabını insanların mallarının kirlerinden korumuşlardır.
Üçüncü Derece: Nimete şükür etmektir. Mal bir nimettir. Çünkü dünyada ve âhirette mü'minin rahat etmesine sebeb oluyor. O hâlde: Namaz, hac ve oruç beden nimetinin şükrü olduğu gibi; zekât da, mâl nimetinin şükrüdür. Bu nîmet sebebiyle kendisinin kimseye muhtaç olmadığını, fakat kendisi gibi bir Müslümânın zavallı ve muhtaç olduğunu görünce kendi kendine:
“O da benim gibi Allahü Teâlâ'nın kuludur. Beni ona muhtaç etmeyen ve onu bana muhtaç edene şükretmeliyim, Onu sevmeliyim. Olmaya ki bu mal bir gecede benden alınır. Şâyed kusur edersem, beni onun gibi, onu da, benim gibi yaparlar”, demelidir.
Bu hakikatleri bilenin ibâdeti mânâsız bir sûreî olmaktan kurtulur.[819]
29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yağmur, nehir, çeşme veya akan sularla sulanarak yetiştirilen ürünlerde zekat olarak onda biri vardır. Hayvanla, hortumla, su serpmekle yetiştirilen ürünlerde zekat olarak yirmi de biri vardır.”[820]
ZEKÂTI ÖDEME YOLLARI
Soru: Zekât olarak malın aynısı verilebildiği gibi, kıymeti de verilebilir mi?
Cevap: Zekâta tabi olan malların aynısı zekât olarak verilebildiği gibi, kıymetleri de verilebilir. Bu hususta mal sahibi serbesttir. Malının zekâtını isterse aynısından, isterse kıymetinden öder. Çünkü zekâttan gaye, fakirlerin faydalanmasıdır. Bu gaye malın kıymetini vermekle de gerçekleştirilebilir.
Soru: Eldeki hazır paraya kargılık, alacak zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Hazır paraya karşılık alacak zekât olarak verilemez. Çünkü alacak, maliyet itibariyle hazır paradan daha az bir değere sahiptir. Az değerli bir şey, tam değerli bir şeye karşılık zekât olarak verilemez.
Soru: Emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir mi?
Cevap: Alınabilecek bir para, hazır para gibidir. Onun için emin bir alacağın zekâtı hazır paradan verilebilir.
Soru: Bir alacak, başka bir alacağa zekât olarak verilebilir mi?
Cevap: Bir alacak, alınamayan başka bir alacağa karşıbk zekât olarak verilebilir.
Soru: Fakirde bulunan alacağım kendisine bağışlayan kimse, o alacağının zekâtım bir daha vermesi gerekir mi?
Cevap: Bir fakirde alacağı olan kimse, bunu o fakire bağışladığı takdirde, zekâta niyet etmese bile bu alacağın zekâtını vermiş olur. Fakat bu alacağm bir kısmı alınıp da bir kısmı bağışlansa, yalnız bağışlanan kısmın zekâtı verilmiş sayılır.
Meselâ; Bir fakirde ikiyüz lirası olan birisi, bunun yüz lirasını alıp, yüz lirasını da fakire bağışlasa, yalnız bağışlamış olduğu yüz liranın zekâtını vermiş sayılır. Aldığı yüz liranın zekâtını da yeniden vermesi gerekir.
Soru: Bir kimse, bir fakirde olan alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, zekâtını vermiş olur mu?
Cevap: Bir kimse, fakirde bulunan bir alacağını elindeki malın zekâtına karşılık ona bağışlasa, bununla malının zekâtını vermiş olmaz. Fakirdeki alacağının zekât yerine geçebilmesi için, şu iki şeyden birini yapmalıdır: Ya fakirdeki parasını alıp tekrar zekât niyetiyle geri vermelidir veya cebinden istediği kadar para çıkarıp zekât niyetiyle fakire verdikten sonra tekrar alacağı yerine ondan almalıdır.
Soru: Bir kinişe, fakirde olan alacağını, başka bir alacağm zekâtına karşılık o fakire bağışlayabilir mi?
Cevap: Bir kimse, bir fakirde bulunan alacağını, başka bir alacağın zekâtına karşılık o fakire verse, o şahıstaki alacağın zekâtını vermiş olmaz.
Soru: Borçlu bir fakire, borcunu ödemesi için zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir kimse, fakir olan birini borçtan kurtarmak için malının bir kısım zekâtını ona vererek borcunu ödettirip onu sıkıntıdan kurtarabilir.
Soru: Zenginde bulunan alacak, bir yıl üzerinden geçtikten sonra o zengine bağışlandığı takdirde bu alacağın zekâtı ödenmiş olunur mu?
Cevap: Doğru olan görüşe göre, bu malın zekâtı verilmiş olunmaz.
Soru: Bir kimse, birisindeki alacağını elindeiki malın zekâtını karşılık bir fakire verse, o malın zekâtını ödemiş olur mu?
Cevap: Birisindeki alacağını, elindeki malın zekâtına karşılık bir fakire veren kimse, malının zekâtını vermiş olur.
Soru: Zekât verilirken toplanmış olan nisapları ayırmak veya ayrılmış olan nisapları toplamak doğru mudur? Meselâ: iki nisaplık (seksen) koyunu olan bir kimse, zekât olarak hepsi için mi, yalnız bir koyun vemeli, yoksa her nisap için mi bir koyun vermeli?
Cevap: Toplanmış olan nisapları ayırmak, ayrılmış olan nisapları da toplamak doğru değildir.
Meselâ: Bir kimsenin seksen koyunu olsa, yalnız bir koyun zekât vermesi icabeder. Koyunlar iki nisap miktarı olduğu için, iki koyun vermesi icabetmez.
Soru: Eşit miktarda malı olan iki ortaktan her birisi kendi zekâtını mı vermeli, yoksa ikisi birleşip bir malın zekâtını mı vermeliler?
Cevap: Ortaklardan her biri, kendi malının zekâtını vermelidir.
Meselâ: İki ortağın eşit surette seksen koyunları olsa, her birisinin, nisap miktarı olan kırk koyunu için birer koyun zekât vermeleri lâzım gelir. Çünkü her ortak, kendi malının zekâtından mesuldür ve ayrı bir nisaba sahiptir. Bunlar birleştirilip, koyunlar yalnız bir kimsenin malıymış gibi sayılamaz.
Soru: Eşit hisseye sahip iki ortağın inalı, bir nisap miktarı olursa, zekât vermeleri gerekir mi?
Cevap: Bu ortakların zekât vermeleri gerekmez. Zira zekât vermeleri İçin her birinin nisap miktarı kadar malı olması lâzım gelir. Meselâ: iki kişinin birbirine eşit olarak ortaklı kırk koyunları bulunsa, zekâtı verilmesi gereken başka malları olmayınca zekât lâzım gelmez. Çünkü koyunlarda nisap kırk tanedir. Halbuki burada her birisinin yirmi koyunu var.
Soru: İki ortaktan yalnız birisinin nisap miktarı malı varsa, ne yapılmalıdır?
Cevap: Ortakların ikisinden yalnız birisinin hissesi nisap miktarı kadar olsa, sadece onun zekât vermesi icabeder. Nisap miktarı hisseye sahip olamayan kimse -zekâta tabi başka malı olmazsa- hissesinin zekâtını vermez.
Soru: Bir malın zekâtı daha senesi dolmadan acele edilerek fakirlere verilebilir mi?
Cevap: Verilebilir. Çünkü vacip olmasına sebep olan nisap vardır. Nisap miktarı olunca zekât vermek, insanın boynuna borç olur. Borcu ise vakti gelmeden ödemekte bir sakınca yoktur.
Soru: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtı verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarını bulmamış bir malın zekâtını acele ederek vermek doğru değildir. Eğer verilirse, zekât değil, sadaka olur. Bunun için o mal sonradan çoğalıp nisap miktarına ulaştığı takdirde, zekâtını yeniden vermesi lâzım gelir.
Soru: Nisap miktarındaki bir malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir mi?
Cevap: Nisap miktarındaki malın birkaç yıllık zekâtı birden verilebilir. Sene sonunda bu miktar mevcut bulundukça, zekâtı verilmiş olunur. Fakat bu miktar sene sonunda azalmışsa, verilmiş bulunan zekât, nafileye dönüşür.
Soru: Mevcut olan malından fazlasının zekâtını veren bir kimse, fazla verdiği zekâtı gelecek yıla sayabilir mi?
Cevap: Sayabilir. Meselâ: İki bin lirası olan bir kimse, dört bin lirası var zannederek bunun zekâtını verdiği takdirde, fazla olarak vermiş olduğu iki bin liranın zekâtını gelecek yılın zekâtına karşılık sayabilir.
Soru: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekât aynı yıl için sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtı yerine geçer mi?
Cevap: Bin liraya sahip olan bir kimse, acele ederek iki bin liranın zekâtını verse, bu zekâtı aynı yıl içinde, sahip olacağı başka bir bin liranın zekâtına sayabilir.
Soru: Bir kimse, malının zekâtından bir fakirin borcunu ödeye bilir mi?
Cevap: Fakirin emriyle olsa, ödeyebilir. Fakat fakirin haberi olmadan öderse, zekâtın yerine geçmez.
Soru: Bir kimse, kendi soyundan değil de, akrabalık yoluyla nafakasını vermek mecburiyetinde bulunduğu bir yetime elbise yaptırıp veya yenilecek bir şey verse, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Eğer bunları zekât niyetiyle verse, o zaman zekât yerine geçer. Fakat bu durumda olan bir yetimi kendi sofrasına alıp, beraber yedikleri yemeği zekâtına karşılık saymak isterse, İmam-ı Ebu Yusuf'a göre caiz, İmam-ı Âzam ve Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu durumda ona mal etme şartı yerine gelmiş olmaz.
Soru: Fakirlere yedirilen yemekler zekât yerine geçer mi?
Cevap: Geçmez. Çünkü zekâtın fakirlerin mülkiyetine geçmesi şarttır. Halbuki bir şey yedirilmekle ona mülk ettirilmez.
Soru: Bir yere sevap kazanmak için verilen para, zekât yerine geçer mi?
Cevap: Sevap kazanmak için harcanan para, zekât yerine geçmez.
Meselâ: Cami, çeşme, yol, köprü v.s. yaptırmak için verilen para zekât yerine geçmez. Çünkü zekât, fakirlerin ve Kur'anda adı sayılan yolcuların, kölelerin v.s. hakkıdır. Yalnız onlara verilebilir.
Soru: Bir fakir, almış olduğu zekâtı, kendi isteğiyle bir hayır işine harcarsa, sevap kazanır mı?
Cevap: Hem kendisi sevap kazanır, hem de zekâti veren şahıs sevap kazanmış olur.
Soru: Bir fakiri bir evde bedava olarak oturtmak zekât yerine geçer mi?
Cevap: Bir fakiri zekâta karşılık olmak üzere bir evde bedav; oturtmakla zekât verilmiş olmaz. Çünkü kendisine mal ettirilmemiştir.[815]
ZEKÂTIN VERİLDİĞİ KİMSELER
Soru: Zekât kimlere verilir?
Cevap: Zekât şu âyet-i celîlede velirtilen kimselere verilir:
a) Fakirlere,
b) Hiç bdr şeyi olmayan yoksullara,
c) Sadakaları toplamaya memur olanlara,
d) İslâm dinine ısındırılmak istenenlere,
e) Kölelere,
f) Borçlulara.
g) Allah yolunda savaşanlara,
h) Yolda kalmış yolculara.[816]
Şimdi bunları teker teker soru-cevaplarla açıklayalım.
Soru: Fakirler kimlerdir?
Cevap: Fakir; nisap miktarı malı olmayan veya nisap miktar malı olup, fakat o malla zarurî ihtiyaçlarını bile karşılayamayan kimselerdir.
Soru: Yoksullar kimlerdir?
Cevap: Hiç bir şeyi bulunmayan, fakirden daha düşkün olan kimselerdir.
Soru: Sadakayı toplamaya memur edilenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar (islâmî bir nizamla yönetilen) devlet reisinin zekât ve sadakaları halktan toplanmak üzere görvelendirdiği kimselerdir.
Bu şahıslar, varlıklı da olsalar kendilerine zekât verilir.
Soru: Kalpleri ısındırılmak istenenler kimlerdir?
Cevap: Bunlar Peygamber Efendimizin şu üç nedenden zekât vermeyi belirttiği kimselerdir:
a) Müslümanlığa ısındırarak iman etmelerini sağlamak.
b) Dine zararlarını dokunmasını önlemek.
c) İmanlarını kuvvetlendirip tam müslüman olmalarını sağlama!
Soru: Köleler kimlerdir?
Cevap: Bunlar mukaveleliler," yani belli bir malı getirip teslim ettikleri takdirde azad edilecekleri hususunda efendileri ile anlaşmaya varanlardır.
Soru: Borçlular kimlerdir?
Cevap: Borcu malından fazla olup da ödemekten aciz olanlardır.
Soru: Allah yolunda savaşanlar kimlerdir?
Cevap: Bunlar, kendilerini Allah yolunda savaşmaya ve İslâm dininin şanını yüceltmeye veren fakir askerlerdir.
Soru: Yolda kalmış yolcular kimlerdir".
Cevap: Aslında varlıklı oîsalar bile, memleketlerinden ve oradaki malından ayrı düşen ve memleketteki parasını getirmekten aciz olan yolculardır.
Soru: Zekât, bunlara nasıl verilir?
Cevap: Zekâtını verecek olan kimse, zekâtını bölüştürerek bu sekiz sınıfın her birine, ya da hangi sınıftan olursa olsun tek bir kişiye veya bu sınıfların bir kısmına vermelidir.
Soru: Bir fakire bir defada nisap miktarı kadar zekât verilebilir mi?
Cevap: Bir fakire bir defa nisap miktarı kadar zekâ vermek mekruh olmakla beraber caizdir. Yalnız bu fakir borçluysa veya aile sahibi olup aldığı zekât, ailesi efradına nisap miktarından az bir şey düşse, o zaman mekruh olmaz.
Soru: Bir kimse, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanabilir mi?
Cevap: Bir zengin, zekâtını vermesi için devlet tarafından zorlanamaz. Ayrıca hiç bir fakir de zekâtını niye bana vermiyorsun diye bir hak iddia edemez. Çünkü zekât, belli olan şu fakire verilir diye bir şey yoktur. Eğer belli bir fakire verilmesi şart olsaydı, o fakir, zengin adamdan bir hak iddia eder ve mahkemeve de verebilirdi.[817]
ZEKATININ VERİLMESİ
Peygamberimiz Buyuruyor ki
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Önce öz nefsinin ihtiyacından başla ve ona sadaka ver.Ondan arta kalanını çoluk ve çocuklarına sadaka olarak ver. Ondan kalan artanını da akrabalarına, (en son olarak) geriye kalan artanı da komşularına ve seninle ilgisi bulunan kimselere ver.”[784]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gıda maddelerinden fıtır sadakası bir sa'a olarak verilir.”[785]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Malının zekatını verdiğin takdirde onun şerrinden kencini korumuş olursun.”[786]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aile reisinin, Allah rızası için çoluk çocuklarına harcadığı her şey kendisi için birer sadaka yerine geçer.”[787]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadın kocasının evinden, kocasını zarara sokmamak niyetiyle; (samimi bir yürekle) verdiği her şey için (iki sevap vardır.)
a) Harcayan kadın için,
b) Kazanan erkek için,
Bu sevabın birisi de o malın bekçiliğini yapan kimse için. Bunlar birbirlerinin sevabını noksan etmezler.”[788]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermek istediğin zaman, o sadakayı vermekle acele ed. (Çünkü sonradan tehlikeli olan herhangi bir şey olabilir.)”[789]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sadaka vermekle rızkınızın (elinizde bulunan malın ) çoğaltılmasını isteyiniz.”[790]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Esma! Malının sadakasını ver. (fakirlere ) cimrilik etme. Cömertlik elini aç ki, Allah da sana rahmet ve cömertlik elini uzatsın.”[791]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah vefatınız anında daha önce yaptığınız iyi amellerinizin birini size tasadduk eder. ( Malınızın üçte birisini dilediğiniz Kur'an Kursu gibi faydalı yerlere vesiyet edebilirsiniz,)”[792]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz yine Hz. Allah, geriye kalan malınızın (cimrilik kirlerinden ve afetlerinden temizlenmesi için size zekatı farz kılmıştır. (verecek olduğunuz zekatın karşılığı sizin olacaktır.) Halbuki Yüce Allah farz olarak kıldığı miras mallarını ancak sizden sonra varislerinize kalacaktır. Kişinin kazandığı en hayırlı mal, dindar ve salih bir zevcedir. Zira ona baktığı zaman kocasını sevdirir. Emir ettiği zamanda itaat eder. Yanından ayrıldığınız vakit de namus ve iffetini korur.”[793]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz, Allah, zekat olan sadalarm hakkında bizzat hüküm vermeden her hangi bir peygamberin veya bir alimin kendi görüşlerine göre vereceği hükümleri kabul etmiştir. Hz. Allah zekatı, başkalarının zekatını alabilecek kimseleri sekiz gruba ayırmıştır. (Fakirler de bu sekiz grubdan birisidir.)”[794]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah, bir lokmalık ekmek, bir avuç hurma ve de bunların benzerlerinden fakirlere verilen sadaka ile üç kimseyi cennetine koyar.
a. Sadakanın verilmesini emreden mal sahabi,
b. İslahına çalışan ev sahibinin hanımı,
c. Fakire sadakayı veren hizmetçi.”[795]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz (zaruret karşısında herkesin) malının zekatından daha başka vermesi gereken bir miktar hak vardır.”[796]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Cahiliyet devrine ait bulunulan) define mallarından sakınınız. Beşte biri hazineye verilir. (geriye kalanda) bulan kişiye bırakılır.”[797]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her müslümanın beş vısktan az meyvede ve mahsullerinde zekat yoktur. (Ancak aynı cinsten mahsulü beş viska, takribfen 576 kiloya ulaştığı takdirde zekat verilmesi gereklidir.)”[798]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atların, kölelerin zekatlarını af edip kaldırdım. Paralarınızın zekatını kırkta biri olarak veriniz.
Gümüşlerin miktarı:
Yüzdoksan dirhem gümüşte zekat yoktur. Gümüşün çoğunluk miktan 200 dirheme ( takriben 600 gr. miktara varınca ) beş dirhem zekat vardır.
Koyunların miktarı:
Koyunların çoğunluk miktarı 40'a varınca tek bir koyun zekat ola rak verilir. Kırktan aşağı olursa zekat verilmez.
Sığırların miktarı:
Sığırların sayısı 30'a vardığında zekat olarak iki yaşına basmış dişi veya erkek olan bir dana verilir. Sığır sayısı kırka varjdığmda zekat olarak üç yaşma basmış bir dişi dana veya erkek dana verilir. Çalışmak için beslenilen develerin zekatı yoktur.
Develerin miktarı:
Develerin sayısı 25'e yükselince zekat olarak beş koyur verilir. Bu sayı 35'e varınca bunlar için verilecek zekat iki yaşına girmiş bir dişi deve ( bint-i lebun ) 45 den 60'a kadar olan develerin sayısı için 4 yaşına girmiş bir dişi deve (Hakka) zekat olarak verilir. 61 den 120 ye kadar olan develer için zekat olarak iki hıkka verilir. Bundan daha çok develerin zekatı da her 50 için bir hıkka verilir. ( zekat vermemek için ) Ortakların mallarını ayırmak caiz değildir. Ayrı olan iki devenin sahibi ( zekatlarının azaltılması için ) ortaklaşmaları caiz değildir.
Zekat olarak ihtiyar, kusurlu ve dişi develeri çektirmek için ayrılan erkek deve de verilmez. Bitkilerden nehir ve yağmur sularıyla, sulanıp yetiştirilen mahsûller de zekat olarak onda biri vardır. Kova ve benzeri olan dolap gibi şeylerle sulanıp yetiştirilen mahsullerden zekat olarak 20'de biri olarak verilir.”[799]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vısk, altmış sa'dır. Bir sa’ ( Şer'iye göre 2, 912, örfiye göre 3,328 kg.) dır.”[800]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz Ramazan bayramı, bayram namazına git meden evvel fıtır sadakasının verilmesini emrederdi.”[801]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin kazandığı bir malın üzerinden bir sene geçmedikçe zekatın verilmesi gerekmez.”[802]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Nisab (çokluk miktar ) ların arasındaki sayı farklarında zekat yoktur. (Develerin 26 dan 36 ya kadar bint-i mahrz vardır, dedik. Bu iki nisabın arasındaki farkların ayriyeten zekatı yoktur.)”[803]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ziynet, (kadınlara mahsus olan) altın, gümüş gibi madeni eş yalarda zekat yoktur. (Bu hadis safi mezhebine ait delillerden birisidir.)”[804]
22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Atlarda, kölelerde zekat yoktur. Ancak kölelerin fıtır sadakası vardır.”[805]
Ula Allah buyuruyor ki:
“Altın gümüş (Diğer para ve servetleri) biriktirip yığarakAllah yolunda harcamayanlan acıklı bir azapla müjdele. Onların (böylelikle toplayıp biriktirdikleri altınlarla gümüşler) Cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları, sırtları dağlanacak ve “kendiniz için toplayıp yığdıklarınız işte bu- toplayıp yığdıklarınızı azabını şimdi tadın”!... Denilecek. [806]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe varmadıkça zekata tabi değildir. 5 avaktan ( iki yüz dirhemden ) aşağı olan gümüşte zekat yoktur.”[807]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Altın, gümüş gibi madenlerde itibar edilen) tartı, Mekke tartısıdır. (Bitkiden zakatın verilmesi lazım gelen ürünlerde itibar edilen ) ölçek, medine ölçüsüdür.”[808]
25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Zekat İslam köprüsüdür. (Ancak onu vermekle İslamiyete girilebilinir.)”[809]
26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Çalıştırılan sığır hayvanlarında, altın ve gümüşün dışındayeı den çıkarılan madenlerin beşte biri devlet hazinesine verilir”.[810]
27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sığırların sayısı otuza vardığında zekat olarak iki yaşına bat mış bir dişi (lebia) veya erkek (teb'i) dana verilir. Sığırların sayısı kırka vardığında zekat olarak üç yaşına basmış bir dişi veya erkek dana (müsinne, müsin) verilir.”[811]
28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devenin sayısı beşe vardığı zaman bunlar için zekat olarak bir koyun, ona vardığında iki koyun, on beşe vardığında üç koyun, yirmi ye vardığında da dört koyun verilir. Deve sayısı yirmi beşe yükselinceye kadar bu şekilde her beşi için bir koyun zekat verilir. Deve sayısı yirmi beşe varınca, burılar için zakat olarak iki yaşına girmiş, dişi bir deve (bint-i mehaz) verilir. Yirmi beşten otuz altıya kadar ki develerin zekatı yirmi beş deveninki gibidir. Deve sayısı otuz altıya yükselince bunlar için üç yaşına girmiş bir dişi deve ( bint-i le-bun ) zekat olarak verilir. ( Bu aradakiler yine otuz altı deve hükmündedirler.) Deve sayısı kırk altıya varınca bunlar için zekat olarak dört yaşına girmiş bir dişi deve (hıkka) verilir. Sayıları altmışa yükselen develer için zekat olarak beş yaşında birdişi deve (ceza)verilir. Develerin sayısı yetmiş altıya varınca iki tane üç yaşına girmiş dişi deve ( bint-i lebun ) zekat olarak verilir. ( Doksana kadar verilecek zekat budur.)
Deve sayısı doksana varınca iki tane dört yaşına girmiş dişi deve (hıkka) zekat olarak verilir. (Yüzyirmi deveye kadar verilecek zekat budur.) Deve sayısı yüzyirmiyi aşınca, bu yüzyirmiden fazla develerin zekatı birinci meselenin nisap miktarındaki gibi olur. ( Burada yüz kırk beşe kadar artan ) her beş deve için iki tane dört yaşın -daki dişi deve ile beraber koyun verilir. ( Yüzkırkbeş deveye kadar zekat böyledir.) Deve sayısı yüz kırk beş olunca bunlar için zekat olarak iki tane dört senelik dişi deve (hıkka) ile bir tane de iki yaşın da deve ( bint-i mahaz ) verilir. Deve sayısı yüz elli olunca zekat o-larak her beş deve için bîr koyun, üç tane dört yaşındaki deve (hıkka ) verilir. Yüz yetmiş beş deve de zekat olarak üç tane dört yıllık dişi deve ( hıkka ) bir tane de iki senelik dişi deve ( bint-i mehal)verilir. Yüz doksan altı deveden iki yüze kadar ( yüz doksan altı da dahil ) dört tane dört senelik dişi deve ( hıkka ) zekat olarak verilir.
İki yüzden sonraki her elli devenin zekatı yüz elli ile iki yüzün ara sındaki elli devenin hükmünü alır. (Yani iki yüzün üstündeki develer yirmi beşe varıncaya kadar her beş deve için bir koyun, yirmi beş olunca iki yıllık bir dişi deve, - Bint-i mehaz - iki yüzün üstündeki develer otuz altıya varınca bir tane üç yıllık dişi deve, -bint-i lebun. İki yüzden fazla olan develer kırk altı baş olunca bunlar için bir tane dört yıllık dişi deve -hıkka- zekat olarak verilir. ) Kırk baştan az olan koyunlar için zekat vermek gerekmez. Kırktan yüz yirmiye kadar ( kırk da dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. İki yüz birden dört yüze kadar (ikiyüz bir de dahil ) olan sayıdaki koyunlar için zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüz baş koyun için ise zekat olarak iki koyun verilir. Dört yüzden yukarı sayıdaki koyunların her yüz başı için zekat olarak bir koyun verilir. Keçiler zekat hususunda koyunlar gibidir. Keçiler için bir yaşını doldurmamış keçi yavruları (seni) zekat olarak verilir.[812]
Ulu Allah buyuruyor M:
“Herkes yaptıklarının rehinesidir. Yalnız sağdan yana olanlar (mü'minler) müstesna, (Cehennemlikler Cehennemde) Çenetliler de Cen-net'te yerlerini aldıktan sonra Cennettiler suçlu olan Cehennemdekilere hallerini sorarlar (ve onlara derler.) “sizi Cehennem'e sokan nedir”. Cehennem'dekiler cevap verirler: “biz namaz kılanlardan değildik, yoksulları yedirmezdik, sapıklığa dalanlarla birlikte dalardık, ceza (ve hasap) günü de yalan sayardık; nihayet apaçık gerçek (ölüm) bize gelip çattı”. Şüphesiz ki bu günahkârlar gurubuna şefaat edicilerin hiç bir şefaati fayda vermeyecektir.[813]
Ulu Allah buyuruyor ki:
2- “Ey iman edenler!., sizi ne mallarınız, ne evlâtlarınız Allah'ın zikrinden (O'na gerekli kulluğu yapmaktan) alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Her hangi birinize ölüm gelmeden önce mallanndan gerekli olan kadarını Allah yolunda harcayınız ki ölüm geldiği zaman: “Ulu Allah'ım!... ne olur, ölümümü bir ay geriye bıraksan da sadaka verip iyilik edenlerden olsam!” demesin çünkü Ulu Allah, ölüm sırası gelen kimseyi asla geciktirmez. Allah bütün yaptıklarınızı inceden inceye bilendir.[814]