ORUÇ VE FAZİLETLERİ
1- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, inanarak ve sevabını yanlız Allah'dan isteyerek remazan orucunu tutarsa geçmişteki ve gelecekteki bütün günahlarını af ettirmiş olur.”[826]
2- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan orucuyla birlikte şeval ayından altı gün oruç tutarsa, sanki bütün saniyi oruçla geçirmiş kadar sevab kazanır.”[827]
3- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan orucunu tamamiyle, şeval ayından da altı gün, çarşamba ve perşembe günlerinde oruç tutarsa cennete girmeyi hak etmiş olur.”[828]
4- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Harhangi bir hastalıktan dolayı kusmak mecburiyetinde bulunan) oruçlu bir kimse kustuğu takdirde orucu bozulmadığı gibi kazayı da gerektirmez. Sebepsiz olarak, kendini kurtaran oruçlu bir kimse, orucu bozulduğundan o günün orucunu tutmak mecburiyetindedir.[829]
5- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan ve arefe gününün orucunu tutarsa, Hz. Allah da O kimsenin geçmiş ve gelecek iki senelik küçük günahlarını afeder.”[830]
6- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, muharrem ayından bir gün oruç tutarsa, o ayda tuttuğu beher gününe karşılık o kimse için otuz sevab vardır.”[831]
7- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ara vermeden bütün senenin veya ömrü boyunca oruç tutarsa, ne tuttuğu oruç kabul edilir, ve ne de akşamleyin yaptığı iftardan ötürü sebap vardır. (Çünkü senenin içinde bayram günleri gibi oruç tutulması haram olan günler vardır.)”[832]
8- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(İbadet maksadıyla ) intikafa ( caminin herhangi bir hücresine) çekilen bir kimse, dışarıda işlenilmesi mümkün olan günühlar mı hemen durdurup işlemediğinden dolayı Yüce Allah ona, dışarıda iyilik işleyen kimselere verdiği sevab kadar sevab verir.”[833]
9- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Nuh Peygamber, her iki bayram günlerinin dışında ömrü boyunca bütün zamanını oruçla geçirirdi. Davud peygamber bunun yarısını, İbrahim Peygamber de her aydan üçer gün oruç tutardı. Böylelikle sanki ömrü boyunca bütün zamanını oruçla geçirirdi. ( Çünkü işlenilen her sevap, amel defterine on kat olarak yazılır.)”[834]
10- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah: ( Samimi bir yürekle mümin olan kuluman) sadece benim rızamı kazanmak uğruna tuttuğu orucun mükafatını ancak ben veriririm.) buyuruyor. Oruç tutanlar için iki sevinme anı vardır:
a) Akşamleyin iftar ettiği an,
b) Ölüp Allah'ın huzuruna çıkarak tuttuğu orucun mükafatını aldığı zaman,
Hz. Muhammed'in öz nefsi kudret elinde bulunan Allah'a and olsun ki, ( öğleyin yemek yetkisi kesildikten sonra ) oruç tutanın ağız kokusu Allah'ın nezdende misk kokusundan daha güzel ve daha değerlidir.”[835]
11- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ameller ( işlenilen her şeyin karşılığı), pazartesi ile perşembe, günü yükselir. ( ve kayıt defterine geçirilir. ) Ben oruçlu iken amellerimin yükselmesinden hoşlanırım.”[836]
12- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, sahur yemeğinde ilahi bir bereket vardır. Hz. Allah, onu size vermek lütfunde bulunmuş, (Bu yüzden mankörlük ederek ) terk etmeyiniz. (Çünkü onunla meşru olan dünya işleri ve ibadetleri yapmak ve yerine getirmek için kuvvet kazanmış olursunuz. )”[837]
13- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, ihtiyarlanmış oruçlu bir koca oruçlu iken hanımını, öpebilir. (Çünkü nefsine hakim olmamak ihtimali yoktur. Nefsine hakim olamayacağını bilen genç olan oruçlu bir kocanın hanımını öpmesi haramdır. Kendisinden emin olanın ki ise mekruhtur, Harama yakın bir harekettir.”[838]
14- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz, cennette ( susuzluğu ebediyyen gideren )kandırıcılı bir kapı vardır ki, kıyamet günü o kapıdan yâlnız oruç tutan kimseler girecektir. (Dünyada iken Allah için oruç tutanlar nerede. Bunun üzerine ayağa kalkıp müsaade isteyerek kandırıcı kapısından içeriye girer. Ardından kapı kapandığı için artık içine hiç kimse giremez.”[839]
15- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her aydan üç gün oruç tutmakla bütün seneyi oruç geçirmiş gibi olur. O üç günün geceleri ay ışığıyla beyaz olan 13, 14 ve 15. günlerdir.”[840]
Ulu Allah buyuruyor ki:
1. “Ey iman edenler!. Sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç farz kılındı; ta ki Allah'dan korkup günahlardan sakmabilesiniz diye.”[841]
16- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç ( manevi bir ilahi ) kalkandır ki, oruç tutan kişi, onunla, kendisini cehennem ateşinden korur. ( Ve tehlikeli olan sehvi arzularının pençesinden kurtarır.)”[842]
17- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç ( bütün kötülüklere karşı ilahi bir siper ve manevi) bir kalkandır.”[843]
18- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kış mevsiminde oruç, serin bir havada elde edilen ganimettir. (Çünkü günleri kısa olduğundan kolaylıkla oruç tutulur.) Geceleri uzun teeccüd namazı kılınır. Ve böylece büyük mükafatlara konuşmuş olur.”[844]
19- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç, barsakları inceltir, yağını eritir, etteki boşluğu doldurur. Sahibini cehennem ateşinden uzaklaştırır. Şüphesiz Allah'ın gözleri görmediği, kulakları işitmediği, hiç bir beşerin kalbine girmediği öylesine rengarenk bir sofrası vardır ki, o sofranın üzerine oruç tutanlardan başka hiç bir kimse oturamaz.”[845]
20- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan orucu ile Kur'an- ı Kerim kıyamet günü müminler için Allah'ın huzuruna çıkarak şefaat ederler. Bu arada oruç şöyle der:
"Ey Allah'ım ben bu kulun arzuladığı türlü türlü yemekleri, gündüzleyin sehvi arzularına engel oldu. Öyleyse bu mümin kulun hakkında ki şefatimi kabul eyle."
Kur'an da şöyle der: "Ey Allah'ım, Ben bu kulun geceleyin tatlı uykusuna engel ve yorgunluğuna da sebep oldum. Falanca mümin kulumun hakkında ki şefaatimi kabul buyur. Bunun üzerine şefaat ederler. Hz. Allah da şefaatlerini kabul eder.”[846]
21- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure günü, Muharrem ayının onuncu günüdür.”[847]
22- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Orucu tutmanız gerekir. Çünkü ( sevap ve mükafat sonuçlarını gerektiren sebeblerin arasında ) hiç bir benzeri yoktur.”[848]
23- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Orucu değer vererek tutmanız gerekir. Çünkü kendisine gösteriş hastalığı karışmayan yalnız Allah için tutulan bir ibadettir.”[849]
24- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey müminler. Oruca değer vererek tutmanız gerekir. Zira oruç, (şeytanın arkadaşı bulunan ve tehlikeli olan ) sehvi arzularını, keser. (Ve insanları Allah'a karşı tahrik eden ) gurur ve kibirleri söküp atar.”[850]
25- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz cuma günü, (semadaki meleklere olduğu gibi, yeryüzünde de sizler için ) bayram, Allah'ın anma ve ibadet etme günüdür Bayram gününüz olan cuma gününü, oruç günü olarak kılmayınız. Ancak cuma günü, perşembe ve cumartesi günüyle birlikte oruç tutabilirsiniz.”[851]
26- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz, günleri yazıp hesaplayan bir ümmet değiliz. (Bize göre (en makbul olan hesap değil, ayların tesbiti için hilalin görülmesidir. Çünkü aylar bir kararda kalmıyorlar. Bazen 28, bazen 29, bazen de (30 ve 31 çekiyor.)”[852]
27- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz peygamberler, akşamıeyın iftarda acele etmeye, sahur yemeğini geç yemeğe, namaza dururken sağ elimizi sol elimizin üzerine koymaya emrolunduk.”[853]
28- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müminin tutmakta bulunduğu sünnet orucu, malından çıkardığı sünnet olan sadakaya benzer. İsterse onu (bir fakire ) verir, isterse onu vermeyip malına katar. ( sünnet olan orucu kişi isterse tutar. İsterse tutmaz.)”[854]
29- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazanda malınızı fazla harcamıyın. Çünkü ramazanda fazla harcamak, savaşta harcanan mala benzer. (Çünkü, her ikisinde de düşmanlarla savaşmak var.)
a) Nefisle şeytan,
b) Kafir olan kimselerle.”[855]
30- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan-ı Şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden azad edilmektir.”[856]
31- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) arafede (bulunan hacılar için) oruç tutulmasını yasak kılmıştır.(Çünkü, üzerlerinde yaptıkları yolculuğun yorgunluğu vardır.)”[857]
32- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) her iki bayram günlerinde oruç tutulmasını yasaklamıştır.”[858]
33- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) ramazanı şerife girmedenbir gün önce her iki bayram ve teşrih günlerinde oruç tutulmasını yasak kılmıştır.”[859]
34- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) yalnız cuma gününü tahsis ederek oruç tutulmasını nehiy etmiştir. (Perşembe ve cumartesi oruç tutmadan, bunların arasından cuma gününü ayırıp o günde oruç tutulmasını yasak kılmıştır.)”[860]
35- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah hilal aylarını insanlara ( alış veriş gibi birçok işleri için ) vakit olarak kılmıştır. Öyleyse, hilal ayı görüldüğü vakit oruç tutunuz. Ramazan ayının sonunda tekrar gördüğünüz vakit de bayram yapınız. Ramazanın başında hilal ayı havanın bulutlu olması nedeniyle görülmezse, Şaban ayını 30 gün olarak saydıktan sonra oruç tutunuz.”[861]
“Hilal her ayın ilk gecesinde orak şeklinde görülen aya denir.”
36- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şafaktan evvel oruç tutmaya niyet getirmeyen bir kimse İçin o-ruç yoktur. (tuttuğu oruç niyetsiz olduğundan sahih değildir.)”[862]
37- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İbadet hususlarında Allah'ın müsadesini kabul etmeyen bir kimse, arefe dağı kadar günah kazanır.”[863]
38- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, ramazan ayında tutmadığı orucun, kazası bulunduğu halde ölürse, akrabalarından en yakını olan bir kimse, o ölenin yerine kaza olan orucu tutabilir.”[864]
39- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şafak ( tan yeri ) iki kısımdır:
a) Yalancı şafak: Canavar kuyruğu inceliğinde semanın ortasına geldikten sonra kaybolan bu şafak, sabah namazının kılınmasına ve sahur yemeğine de engel olmaz. (çünkü o vakit, hala gece sayılır. )
b) Hakiki şafak: Semanın ufuklarına geldikten sonra her tarafına yayılan bu şafak sabah namazının kılınmasına engel olmaz. Fakat sahur yemeğine engel olur.”[865]
40- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah (c.c.) bir hadisi kutside şöyle buyuruyor: "Sadece benim için tutulan oruç, ilahi olan manevi bir kalkandır ki, imanlı kullar onunla cehennem ateşinden korunur. Çünkü oruç yalnız benim rızam için tutulan bir ibadet olduğundan karşılığında vereceğim finükafatın derecesini de ancak ben bilirim.”[866]
41- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İnsanoğlunun yaptığı bütün ibadetler kendisi içindir. Oruca gelince, O, sırf benim rızamı kazanmak için yapılan bir ibadet olduğundan, karşılığında vereceğim mükafatı da ben tayin ederim. Oruç, kulu kötü hareketlerden alakoyan manevi bir halkadır. İçimizden biri oruçlu olduğu gün, ne çirkin söz söylesin ve ne de bağırıp çağırsın. Oruçlu bir kimseye biri küfrettiği, ya da üzerine saldırdığı zaman, bu kimse ( kendi kendine ) "Ben oruçluyum." desin.
Hz. Muhammedin varlığı kudret elinde bulunan Allah'a and olsun ki oruç tutan bir kimsenin ekşi ağız kokusu, Allah'ın nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruç tutan bir kimse için iki sevinme anı vardır:
a) Akşamleyim iftar ettiği zaman,
b) Kıyamet günü Allah'ın huzuruna çıkıp tuttuğu oruçların mükafatına kavuştuğu zaman.”[867]
42- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz ramazan da akşamleyin iftar açarken, böyle derlerdi: "Susuzluk sona erdi ve damarlar ıslandı. (Allah, kabul ederse oruç tutmuş olmanın ) mükafatı gerçekleşmiştir."[868]
43- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) orucunu açarken şöyle dua ederdi: "Ey Yüce Rabbim Yalnız senin için oruç tuttum ve senin bana verdiğin rızıkla iftar ediyorum. Orucumu kabul buyur. Çünkü sen her şeyi duyar ve bilensin. "[869]
44- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) mümin bir kulun evinde iftarlarını açarlarken şöyle dua ederlerdi: "Evinizde ( her zaman) oruçlular iftar etsin, yemeklerinizi Allah'ın imanlı kulları yesin ve rahmet melekleri de evinize inerek misafirleriniz olsun."[870]
45- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan-ı Şerifin son on gününde ihtikafa girmek, geceleri ibadet etmek, zikir ve Kur'an okumakla gösterdiği ilgiyi Ramazan'ın diğer günlerinden hiç birinde göstermezdi.”[871]
46- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) üç hurma veya ateşin üzerinde pişirilmemiş herhangi bir şeyle iftar etmesini severdi.”[872]
47- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz ( s.a.s.) pazartesi günleri ile perşembe günleri oruç tutar ve tutulmasını emrederdi.”[873]
48- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) pazartesi ile perşembe günleri oruç tutardı.”[874]
49- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) her ayın ilk günlerinden üçe gün oruç tutardı. ( perşembe ve cumartesi günlerini ilave etmek süretiyle cuma günü de az iftar ederdi.”[875]
50- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) zülhicce ayının dokuzuncu (arefe ) günü, aşure günü içinde bulunduğu haftanın pazartesi, perşembe ve gelecek haftanın da pazartesi günü olmak üzere her aydan üç gün oruç tutardı.”[876]
51- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) bir aydan, cumartesi, pazar ve pazartesi günleri oruç tutar. Diğer ikinci bir aydan, salı, çarşamba ve perşembe günleri tutardı.”[877]
52- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) yaş hurma bulunduğu müddetçe onunla, yaş hurma bulunmadığı zaman da kuru hurmanın üzerine iftar etmekten hoşlanırdı. İftarını hurmalarla açar ve onlarla yetinirdi. İftar ederken hurmaların sayısını çift değil, 3-5 veya 7 olan tek sayılardan kılardı.”[878]
53- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz. (s.a.s.) sünnet olan oruçları, en fazla gün olarak pazartesi ile perşembe günleri tutardı. Sebebi kendilerinden sorulunca, O da cevab olarak şöyle buyurdular: " İyi ameller pazartesi ile perşembe günleri yükselerek amel defterine geçirilir (Ben, bu günlerde oruçlu iken iyi amellerimin kayıt defterine geçirilmesini severim. Ameli yükselen her oruç tutan müslüman kişinin günahı affedilir. Müslüman kişinin günahı affedilir. Fakat tevbe ederek birbirleriyle konuşmayan müslümanlar bunun dışındadır. Bunları, barışıncaya kadar kendi hallerine bırakınız." denilir.”[879]
54- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) iftar vaktinde (kurban bayramının tesbitinden dolayı, şevay ayının hilalini görmek için ) ancak iki kişinin şahidlinini kabul buyururlardı.”[880]
55- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) su ile olsa bile iftarını açmadan, akşam namazını kılmazlardı.”[881]
56- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili peygamberimiz (s.a.s.) Ramazan-ı şerife girdiğinde sımsıkı bir şekilde elbisesini giyer. Ramazan bitmeden yatağına da uzanmazdı. Ve bütün ramazan boyunca zamanını ibadetle geçirirdi.”[882]
57- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç, yalnız yemeği ve içmeyi terketmek değildir. Oruç, yemeği ve içmeği terketmenin yanında, aynı zamanda da kötü ve saçmak sözlerin söylenmemesi demektir. Hatta oruçlu iken sana birisi küfreder, yahutta cahillik yaparak üzerine saldırırsa, sen de onun yaptığı gibi değil, (kendi kendine) " Ben oruçluyum." dersin.”[883]
58- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutmak isteyen bir kimse sahura kalkarak bir şeyler yesin.”[884]
59- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah rızası için (caminin hücresi gibi) herhangi bir yere çekilip, kalbden inanarak, karşılığında yalnız Allah'dan isteyerek ihtîkafda bulunursa, geçmiş bütün küçük günahları af edilir.”[885]
60- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah için oruç tutan bir kimsenin iftarını açtırırsa oruç tutan kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır. Fakat oruç tutanın sevabında da bir noksanlık olmayacaktır.”[886]
61- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, oruç tutan bir kimsenin orucunu iptal ettirirse yahut cepheye gidecek olan bir kimsenin sevaş malzemesini temin ederse o kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[887]
62- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Allah'ın nezdinde oruçluların en sevimlisi Davut peygamber'in orucudur. Çünkü O, bir gün oruç tutan, bir gün de tutmayanlardandı! Allah'ın nezdinde namazların en güzeli yine Davut Paygamberin namazıdır. Çünkü O, gecenin yarısına kadar yattıktan sonra, kalkıp gecenin üçte birini ibadetle geçirir. Sonra gecenin kalan kısmı olan altıda birini yatardı.”[888]
63- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan'ın orucunu vaktinde tutabilmeniz için Şaban hilali’ni araştırınız. Günlerini sayınız.”[889]
64- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz iftar açtığı zaman hurmayla açsın. Çünkü hurmada ilahi bir bereket vardır. Hurmayı bulumazsa su ile iftarını açsın. Çünkü su, madden ve manen temiz ve temizleyicidir. Güneş, geceleyin yonelip bütün varlığı ile kaybolunca, oruç tutan kimseleri iftarını açsınlar,”[890]
65- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan gelince cennet kapıları ardına kadar açılır. (oruç tutan müminlere karşı cehennemin bütün kapıları kapanır. Ramazan ayı gelmeden önce, faaliytlerini kısmen durdurması için şeytanların, hepsi zincire vurulur.”[891]
66- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Ramazan ayının dışında ) Oruç tutmak istediğin zaman, ayın 13, 14 ve 15. günlerinde oruç tut.”[892]
67- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biriniz oruç tuttuğu gün, kötü ve saçma sözler söylemesin. Birisi ona küfreder veya üzerine saldırırsa, ( kendi kendine ) ben oruçluyum, desin.”[893]
68- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Dünyada günlerin en üstünü zilhicce ayının ilk on günleridir.”
69- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Her ibadete gösteriş mikrobu karışabilir.) Fakat oruca gelince, O'na hiç bir gösteriş mikrobu bulaşmaz.”[894]
70- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruçda (sevabını yok edecek) gösteriş ve riyakârlık yoktur.”[895]
Ulu Allah buyuruyor ki:
2. “(O sayısı belli günler) insanlara yolların en doğrusunu gösteren, gerçeğin açıklayıcısı, eğri ile doğruyu birbirinden kesinlikle ayıran Kur'an-ı Kerim'in (Levh-ı Mahfuz'dan. Gökyüzüne indirildiği) Ramazan ayıdır. Ramazan ayma erigen orucunu tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimseler, tutamadıkları günler sayısınca başka günlerde oruç tutsunlar.”[896]
71- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolculukta ( şiddetli açlık ve susuzluktan dolayı bunalım içinde bulunan bir kimse için ) oruç tutmak, sevabı gerektiren ibadetlerden değildir. (Böyle bunalım gerektiren şeylerle karşılaşmayan ve kolaylıkla tutabilen yolcular için oruç tutmak daha iyidir.)”[897]
72- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Evinizde her zaman oruçlular iftar etsin. Yemeklerinizi Allah'ın iyi kulları yesin, meleklerde sizin için dua etsin.”[898]
73- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadir gecesini, ramazan ayının 24. gecesinde arayınız.”[899]
74- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başka bir riaveyete göre sevgili peygambersiniz şöyle buyuruyorlar. Kadir gecesini ramazan ayının 27. gecelinde arayınız."[900]
75- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah (c.c.) size ramazan ayını oruçla geçirmeyi farz kılmıştır. Ben, size Ramazan ayının gecelerinde teravih namazını sünnet olarak kıldım. Kim, Ramazan orucunu tutar, inanır ve değerim takdir eder, kadir gecesini ibadetle geçirirse, geçmiş bdtün küçük günahları af edilir.”[901]
76- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Hz. Allah Ramazan ayının orucunu tutmak zorunlusunu benim ümmetimin hasta ve yolcularından kaldırmış ve bunların yalnız yolculuk ve şiddetli hastalığın yüzünden yemelerini de birer sadaka olarak kabul eder. (Ve buna da ruhsat ismi verilmiştir.)”[902]
77- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Cennette öylesine her kak ve yüksek köşkler vardır ki itû dışından, dışı da içinden görünür. Hz. Allah bunları fakirlere yemek yediren, tatlı dille nasihatler veren, bol bol oruç tutan, başkası uykudayken gece namazını kılan imanlı kimseler için hazırlamıştır.”[903]
78- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz oruç tutan kimseler için, iftar vaktinde mutlaka kabul olunacak bir dua etme yetkisi vardır.”[904]
“Allah sizin için güçlük değil, (her zaman) kolaylık diler.”[905]
79- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz Allah'ın verdiği (bedeni ve mali) nimetlerine şükür eden ve bu nimetlerle Allah'a itaat eden kimselere verilen mükafat, oruç tutan kimselere verilen mükafat kadardır.”[906]
80- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz her şeyin bir ana kapısı vardır. İbadetlerin ana kapışı ise oruçtur.”[907]
81- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz günleri yazıp hesaplayan bir ümmet değiliz. ( Bize göre en makbul olan, hesap değil, ayların tesbiti için hilalin görünmesidir. Çünkü aylar bir kararda kalmıyorlar. Bazen 28, bezen 29, bazen 30 bezende 31 çekiyor.)”[908]
82- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Biz peygamberler, akşamleyin iftarda acele etmeye, sahur yemeğini geç yemeğe, namaza dururken sağ elimizi sol elimizin üzerine koymaya emrolunduk.”[909]
83- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kış mevsiminde serin bir havada tutulan oraç, elde edilen bir ganimettir. (Çünkü günleri kısa olduğundan kolaylıkla oruç tutular.) Geceleri uzun teeccüd namazı kılınır ve böylece büyük mükafata kavuşulur.”[910]
84- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Benim ümmetime (dağlarda bulunan mağara veya herhangi bir yerde inzivaya çekilip, ruhbanlık değil, inzivaya çekilmeden) yakışan, oruç tutmak ve gece namazını kılmaktır. (Çünkü bunlar ruhbanlıktan daha büyük bir ibadettir.)”[911]
85- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutanın en iyi hıslatlarından birisi de misvak kullanmaktır.”[912]
Oruç Tutmak
Özürsüz olan ve âkil ve baliğ olmuş bulunan kadın ve erkek her Müslümanın senede bir ay, yani Ramazanda oruç tutması farzdır. Özürlü kimseler, oruç tutamadıkları günleri, özürleri geçince kaza ederler.[913]
86- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece namazını kılan birçok kimseler vardır. Fakat (kötülük işlediklerinden dolayı) gece namazından alacakları kazanç, ancak uykusuzluk olacaktır.
Oruç tutan birçok kimseler vardır. Fakat (dilin küfür etmek, diğer uzuvlarını da haram işlemekten alakoymadıgı için ) tuttukları oruçtan alacakları kazanç, sadece açlık ve susuzluk olacaktır.”[914]
87- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Mekke'de tutulan oruç, Mekke'nin dışında tutulan oruçtan bin kat daha üstündür.”[915]
88- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Allah'ın vermiş olduğu mali ve bedeni nimetlerine ) şükür eden bir çok (nafile) orucunu tutmayan kimseler vardır ki, nafile orucunu tutanlardan daha büyük mükafat kazanır.”[916]
89- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayı, feyz ve bereketi çok olan bir aydır. Çünkü (oruç tutan müminler için ) bir tek tanesi kapalı tutulmaksızın Cennetin bütün kapıları ardına kadar açılır. Ve tek tanesi açık bırakılmamak üzere tüm Cehennem kapıları (Ramazandan evvel yaptıklarına, karşılık yetkilerini kaybedecek şekilde) Allah'ın rahmetinden kovulmuş olan ) şeytanlar zincire vurulur.
Ramazan ayının her gecesinde (meleklerden ) bir çağırıcı (Allah’ın emri ile) kulları şöyle çağırır: "Ey iyilik peşinde koşanlar. İşte, kazancı bol olan iyiliklerin yapılma zamanı geldi. Ey kurtulaşa ermek isteyen ( kötülük işleyen ) kimseler. Allah'dan utanmak ve bu aya saygı göstererek, kötülüklerinizi azaltın.”[917]
90- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Din uğrunda) sefere çıkan kişi, oruç tutanlarla eşittir. (Allah'ın kazandıkları sevab birdir.)”[918]
91- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şaban ayı, Recep ayı ile Ramazan ayının arasındadır. İnsanlar gafil olup bilmeyebilirler. Kulların iyi sevabları Şaban ayında Allah’ın katına yükselir ve kayıt defterine geçirilir. Ben, Şaban ayında oruçlu iken iyi amellerimin yükselmesinden hoşlanırım.”[919]
92- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ali. Sevap ayının orucunu tut.”[920]
93- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan peşinden gelen şeval aylarının ve çarşamba ile perşembe günlerinin orucunu tutunuz. Bunları tuttuğunuz takdirde bütün senenin orucunu tutmuş gibi olursunuz.”[921]
94- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutanın (dünya ile ilgili konuşmalar yapmayarak ) susması, teşbih etmek gibidir. Uykusu ibadet, duası makbul, iyi amellerinin karşılığı ise kat kattır.”[922]
95- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Recep ayının ilk gününü oruçla geçirmek, üç senelik küçük günahlarının kefaretidir. (Günahların af edilmesine vesile olur.)”[923]
96- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, şafak çıkmadan evvel geceleyin Ramazan ayının orucunu tutmak ayının orucunu niyet getirmezse, tuttuğu oruç makbule geçemez.”[924]
97- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, yalan yere şahitlik yapmak veya yaptırmaktan vazgeçmezse, Hz. Allah'ın o kimsenin tuttuğu orucu, dolayısiyle yemek yemeği, su içmeyi terketmesine ihtiycı yoktur.”[925]
98- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruçlu olduğunu unutarak yeyip içtikten sonra hatırlayan kimse orucunu bozmadan orucuna devam etsin. ( Çünkü o kimseyi Allah, yedirmiş ve içirmiştir.)”[926]
99- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öylesine iki ay vardır ki, (ister 28, 29 veya 30 gün çeksin sevap bakımından ) hiç bir noksanlıkları yoktur. " Bu iki ay Ramazan ayı ile Zülhicce ayıdır."[927]
100- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu, gelecek ramazana kadar o arada yapılan her türlü küçük günahların kefaretidir.”[928]
Oruç demek, Allah'a kulluk ve ibadet niyetiyle tan yerinin ağarmıya başlamasından güneş batıncaya kadar, niyetlenip, bir şey yiyip içmekten ve orucu bozan başka şeylerden nefsini korumak demektir.
Cenabı Hak Kur'anı Kerîminde buyurmuşlardır ki: “Oruç yalnız benim için tutulduğundan onu mükâfatını doğrudan doğruya ben kendim ihsan ederim.” Bunun için oruç Allah indinde çok büyük ve o derece sevabı olan bir ibadettir.[929]
101- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan orucu, sema ile yerin arasında muallek ( kayıt defterine geçmemek üzere asılı ) olarak kalır. Ancak fıtır sadakası verilmekle yükselir.”[930]
102- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Tutmaktan aciz ve yorgun bir durumda olan ) seferde oruç tutan bir yolcu (kendisi için runsata muhalefet etmek bakımından.. ) hazerde oruç tutmayan bir kimse gibidir.”[931]
103- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Çünkü aşure günü öylesine değeri büyük bir gündür ki, peygamberler bu günün orucunu tutarlardı.”[932]
104- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Tuttuğunuz zamanda Yahudilere muhalefet ediniz. (Zira onlar yalnız aşure günü orucunu tutarlar.) Siz tuttuğunuz vakit Muharrem ayının 9. ve 11. günlerinde ilave etmek suretiyle tutunuz.”[933]
105- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey hanım. (üzerinde kalan Ramazan ayında tutmadığı oruçların kazası için ) ölen kız kardeşinin yerine oruç tut. ( Bu hadis sadece şafii mezhebinin bir delilidir.)”[934]
106- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu, ( her sevap on yazılır kaidesine göre) On ay şeval ayından ilave edilerek tutulan altı günlük oruç ise 2 ay sayılır. Böylece Ramazan ayının tamamiyle, şeval ayının ilk altı gününü oruçla geçiren bir kimse, bütün yılı oruçla geçirmiş gibi olur.”[935]
107- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her aydan üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur.”[936]
108- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En güzel nafile orucu, her aydan 3 gün oruç tutmaktır.”[937]
109- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Arefe günü oruçla geçirmek, Allah'dan umarım ki, geçmiş ve Kir sonraki yılın tüm günahlarının silinmesine kefaret olur.”[938]
Ramazan ayının kutsallığı yalnız orucun farz kıldığı ay olmasından ibaret değildir. Orucun bu ayda emir buyurulmasının ilâhi bir hikmeti vardır. Bu da, Kur'anı Kerimin Peygamber Efendimize ilk defa Ramazan ayında indirilmiş olmasıdır. Şu halde İslâm dininin, Müslümanlığın başlangıcı da bu aydır.
Orucun, senenin belli bir mevsiminde emir buyurulmayışının da bir hikmeti vardır. Ramazan her sene on gün evvel gelmekle oruç ayı zaman zaman dört mevsimden birine, uzun veya kısa günlere rastlar. Bu suretle Müslümanlar her türlü şartlar içinde nefislerine hâkim olabilmenin meziyetlerine ulaşırlar.[939]
Orucun Hikmetleri
Oruç, İslâmlık binasının üzerinde yükseldiği beş ana temelden biri ve önem sırasına göre, namazdan sonra ikincisidir. Ana gayesi, mü'mini hayvanı içgüdülerin ve âdi şehvet duygularının pençesinden kurtarıp, melekliğe doğru yükselişin hür ve engin semasında kanat çırpmayı mümkün kılacak bir ruh olgunluğuna ve ermişlik sırrına kavuşturmaktır.
Büyük Allah âşığı Mevlânâ'nın:
“Ben, binbir renkli çiçeklerle bezenmiş ilâhî bahçelerin tatlı nameli bülbülüyüm; bu süfli toprak dünyası benim ana vatanım değildir. İki üç günlük bir beden kafesine ruhumu hapsetmişler de, o yüzden şu anda buradayım.” diyen yakıcı sözlerinin manâsını iyice hazmedip insanoğlu için tek ve baş gayenin Allah'a doğru ilerlemek olduğunu, orucun da kulu dünyaya ait nefsanî ağırlıklardan kurtarıp, mesafeleri yutabilecek bir ruh hafifliğine kavuşturduğunu düşünürsek, bu yüce ilâhî emrin değerini daha iyi takdir ederiz.
Orucun bu ana gayesi yanında vücut sağlığı ile cemiyet düzeniyle ilgili ikinci dereceden daha birçok hikmetleri de vardır, elden geldiği kadar bunları belirtmeye çalışalım:
Sözün burasında okuyucudan, gereğince dikkat buyurmasını rica ederek, ifade etmeliyiz ki, oruç, derece bakımından üç kısma ayrılır:
a) Halkın tuttuğu avam orucu.
b) Nefsinin dizginlerini elinde tutan seçkinlerin orucu. (Savm-ı Havas).
c) Ermişlerin, Allah dostlarının ve Peygamberlerinin tutabileceği yüksek seviyeli oruç. (Savm-ı Havass-ıl Havas).
a) Basit halkın orucu, elinizdeki kitabın ve diğer fıkıh kitaplarının ilgili bahislerinde belirtilen şartlara uyarak, yani, tanyerinin ağarmasından itibaren yemeden, içmeden ve hiç bir türlü cinsi temasta bulunmadan akşam ezanına kadar sabretmek suretiyle tutulan oruçtur.
Ulu Allah'ın nezdindeki derece bakımından bu nevi oruç, o noktadadır ki, gerekli şartlarından bir tanesine uyulmadığı takdirde, artık oruç-luk sıfatı (niteliği) ortadan kalkar, şartları yerine getirildiği zaman ise mü'mini, İslâm dininin beş ana farzından birinin borcundan kurtararak, öbür dünyada bu ibadeti yapmamaktan ötürü ceza görmesi ihtimalini ortadan kaldırır. Bu, sıradan müslüman halk kalabalığının tuttuğu oruçtur.
b) Allah'a varan yolda sıradan halk kalabalığın nazaran daha gayretli bir üerleme gösteren seçkin mü'min, sadece fıkıh kitaplarında sayılan şartları yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda vücudun önemli azalarına da, günahtan kaçınıp sevaba koşmalarını sağlayarak, oruç tutturur.
Böylesine bir oruçluyu, basit halkın oruçlu kişilerinden ayıran hususiyet (özellik)lerin önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
Harama, kalbi bulandırıcı ve ilâhî aydınlıktan uzaklaştırıcı olan her şeye bakmamak; yalan söylememek; ara bozuculuk etmemek; dedikodu, küfür, ahlâk düşüklüğü ve Allah'tan uzaklaştırıcılık mahiyeti taşıyan konuşmalara kulak asmamak, asla haram yememek; çoluk çocuğun geçimini başkalarına haksızlık ederek ve meşru olmayan yollardan giderek sağlamamak; helâl ve temiz yerlerden kazanılmış malı bile gerektiğinden fazla harcamamak.
Peygamber Efendimizin, “Beş şey orucu bozar (faziletini, kemaliyetini giderir): Yalan, başkalarının arkasından konuşmak, ara bozuculuk, yalan yere yemin etmek, şehvetle bakmak” ve “öyle oruçlular vardır ki, çektikleri açlık ve susuzluktan başka hiç bir kazançları yoktur” gibi hadîs-i şerifleri bu dereceden olan orucun ne gibi şartlara uyarak gerçekleşebileceğini ve ne gibi davranışlarla zedelenip gerçek değerini yitireceğini açıkça dile getirmektedir.
c) Allah'a giden aydınlık yolda daima en başta yürüyen ve ellerinde hidayet ve nur bayrağı taşıyıp büyük kitleleri de arkasından sürükleyen aziz kişilerin orucu, bu anlattığımızdan daha yüksek bir derece gösterir. Vücudun topyekûn bütün azalarına ve ruhun her türlü istek ve arzularına vazifeler (ödevler) yüklemektedir; ahlâkı ve ruhu ilgilendiren yüksek mânasiyle yalnız Ramzan ayına da mahsus değildir; bu rütbeyi kazanmış Allah dostlarının bütün hayatı boyunca devam eder. Bu oruç, halk kalabalığının küçük kusurlar arasında bile saymadığı en önemsiz davran işi ardan zedelenerek üstünlüğünü kaybeder. Allahtan başka, dünyaya ait herhangi bir şeyin sevgisine kalble yer vermek, dünyalık gsçim endişeleri taşımak, kendini belli belirsiz bir şekilde dahi olsa üstün görmek gibi davranışlar ve duygular bu dereceden orucu lekeleyici olur. Bu hususta daha fazla şeyler anlatmak doğru değildir, çünkü anlatarak ya da işitilerek değil, yaşanarak, tadına vararak anlaşabilecek yüksek bir ruh hali ve iman rütbesidir. Sıradan mü'minin böyle bir derecenin parlak aşkını kalbinde taşıması, gücünün yettiği kadar ona doğru ilerlemeye çalışması en büyük dileğimizdir. Sayın okuyucu, sözün burasında iyice anlaşılması gereken önemli bir gerçeğe şöyle bir devinmek lâzım gelecektir.
Dinimizin bütün emir ve ibadetleri bir ana gaye etrafında düğümlenmektedir. Kalbi ve düşünceyi, nefsin bütün hayvan! istek ve ihtiraslarından geçici-ölümcü dünyalık arzuların esir edici zincirinden kurtarıp Allah sevgisinin aydınlık hürriyetine kavuşturmak. Bunda hiç bir mü'minin şüphesi olamaz. Fakat bilmek gerekir ki İslâmlık, dünyadan el etek çekip köşeye büzülmeyi, hattâ manastır ve mağaralara kapanmayı, geçici ve ölümcüdür diye dünyada sefil, perişan ve başkalarına muhtaç yaşamayı, çoluk çocuğu da helâl yollardan geçimlerini sağlamıyacak düşkün ve perişan bırakmayı emreden hatta geçim-gören bir miskinlik dini değildir. Gaye, dünyanın malına, önüne, mevkiine, şshevî duygularına kapılıp bağlanmamak, bıınlan hepsinin bütün varlığın yaratıcısı olan Ulu Allah'ın istediği zaman verip, istediğinde ger alabileceği emanetleri diye kabul etmektir.
Dünyanın en zengin servet ve imkanları içinde böylesine ince ve yüce Allah'ı hiçbir an unutmayım bir idare tarzı gösteren varlıklı yüksek mevki sahibi bir mü'minin her doğru ve dine uygun hareketi ibadettir.
Şimdi kısaca orucun hikmetleri üzerinde birazcık duralım:
1- Oruç sıhhattir Bir yıl boyunca yediklerimizi hazmetmek için hiç durmadan çalışan sindirim cihazı (dişler, yemek borusu, mide, bağırsaklar ve çeşitli salgı bezleri) bu bir aylık süre içinde kısmen dinlenmek imkânını bulur. Zamanımızın müslüman olan ve olmayan bütün mütehassıs doktorları kendilerine başvuran hastalara zaman zaman perhiz tavsiyesinde bulunarak bu dinlenmenin ne kadar gerekli olduğunu kabul ediyorlar. Halbuki İslâm’ın yüce Peygamberi bundan 1400 küsur yıl önce, doktorluk daha sivilce tedavisinden âcizken “oruç tutun, sıhhatli olursunuz” hadisiyle bu gerçeği en güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Orucun sağlığa olan bu kesin faydalarının gerçekleşebilmesi için sahur ve akşam yemeklerinde türlü türlü ve bol yemeklerle mideyi doldurup şişirmemek gerekir. O zaman kısa bir süre için nisbeten dinlenme imkânı bulan mide aniden hızlı ve uzun çalışmaya mecbur edilmiş olur ki, bu durum gündüz boyunca dinlenmesinin sağlayabildiği faydalardan daha çok zararlara ve hastalık başlangıçlarına sebep olabilir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, memleketimizin çoğu yerlerinde ve daha başka İslâm ülkelerinde yılın diğer aylarında Ramazan için seçkin bol yiyecek maddeleri biriktirmek alışkanlık haline gelmiştir. Garek sahurda ve gerekse akşamları, diğer övünlere göre, o kadar bol, çeşitli ve sevilen yemeklerle sofralar donatılır ki, henüz oruç tutacak yaşa gelmeyen küçük çocuklar sırf böyle lezzetli ve sofralar dolusu yemeklerden yiyebilmek için vaktinden önce oruç tutmaya heveslenirler. Sanki bu mübarek ay oruç tutma ve mide dinlendirme ayı değil de, günlerce süren bir yemek bayramı, bir mide şişirme şenliğidir...
Aynca, akşam ezanını, kızgın güneşin altında çatlamış toprakların yağmur beklemesini andıran bir sabırsızlıkla beklemek, ibadeti zor taşınan ağır bir yük kabul etmek mânasını taşır ki, bu orucun ana gayelerine aykırıdır.
2- Oruç varlıklılara, açların halini bildirip onların yardım ve merhamet duygularını harekete getirir. Zengin kimseler yıiın diğer aylarında bol bol ve çeşitli yemeklerle hayatlarını devam ettirip karnını doyuramayanların çektiklerini gereğince bilmezken, oruç sayesinde kısmende olsa açlığın ne demek olduğunu tecrübeyle anlıyorlar ve devamlı olarak yeterince karnını doyurmadan yaşamak zorunda olan yoksulların acıklı halini takdir edip onlara yardım etmenin bir insanlık ve din borcu olduğunun şuuruna varıyorlar.
Sözlerimizi bir kutsî hadisle tamamlayalım. Yüüce Allah, adını adiyle yanyana yazdığı sonuncu elçisi Hazret-i Muhammed' (a.s.)e “ben her ibadete derecesine göre ondan yediyüze kadar yükselebilen kat fazlasiyle mükâfat veririm, ama oruca gelince o, sırf benim için yapılan, gösteriş kaldırmaz bir ibadet olduğu için karşılığında vereceğim mükâfatın sınırını ben tâyin ederim.” buyurmuştur. Ne mutlu hakkiyle müslüman olup icaplarını yerine getiren bahtiyar kimselere.
Yüce Allah'dan öyle umarım ki: Aşure günü orucu geçmiş senenin tüm küçük günahlarını afettirir.[940]
Oruç Tutmak
Özürsüz olan ve âkil ve baliğ olmuş bulunan kadın ve erkek her Müslümanın senede bir ay, yani Ramazanda oruç tutması farzdır. Özürlü kimseler, oruç tutamadıkları günleri, özürleri geçince kaza ederler.[913]
86- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece namazını kılan birçok kimseler vardır. Fakat (kötülük işlediklerinden dolayı) gece namazından alacakları kazanç, ancak uykusuzluk olacaktır.
Oruç tutan birçok kimseler vardır. Fakat (dilin küfür etmek, diğer uzuvlarını da haram işlemekten alakoymadıgı için ) tuttukları oruçtan alacakları kazanç, sadece açlık ve susuzluk olacaktır.”[914]
87- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Mekke'de tutulan oruç, Mekke'nin dışında tutulan oruçtan bin kat daha üstündür.”[915]
88- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Allah'ın vermiş olduğu mali ve bedeni nimetlerine ) şükür eden bir çok (nafile) orucunu tutmayan kimseler vardır ki, nafile orucunu tutanlardan daha büyük mükafat kazanır.”[916]
89- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayı, feyz ve bereketi çok olan bir aydır. Çünkü (oruç tutan müminler için ) bir tek tanesi kapalı tutulmaksızın Cennetin bütün kapıları ardına kadar açılır. Ve tek tanesi açık bırakılmamak üzere tüm Cehennem kapıları (Ramazandan evvel yaptıklarına, karşılık yetkilerini kaybedecek şekilde) Allah'ın rahmetinden kovulmuş olan ) şeytanlar zincire vurulur.
Ramazan ayının her gecesinde (meleklerden ) bir çağırıcı (Allah’ın emri ile) kulları şöyle çağırır: "Ey iyilik peşinde koşanlar. İşte, kazancı bol olan iyiliklerin yapılma zamanı geldi. Ey kurtulaşa ermek isteyen ( kötülük işleyen ) kimseler. Allah'dan utanmak ve bu aya saygı göstererek, kötülüklerinizi azaltın.”[917]
90- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Din uğrunda) sefere çıkan kişi, oruç tutanlarla eşittir. (Allah'ın kazandıkları sevab birdir.)”[918]
91- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şaban ayı, Recep ayı ile Ramazan ayının arasındadır. İnsanlar gafil olup bilmeyebilirler. Kulların iyi sevabları Şaban ayında Allah’ın katına yükselir ve kayıt defterine geçirilir. Ben, Şaban ayında oruçlu iken iyi amellerimin yükselmesinden hoşlanırım.”[919]
92- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ali. Sevap ayının orucunu tut.”[920]
93- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan peşinden gelen şeval aylarının ve çarşamba ile perşembe günlerinin orucunu tutunuz. Bunları tuttuğunuz takdirde bütün senenin orucunu tutmuş gibi olursunuz.”[921]
94- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruç tutanın (dünya ile ilgili konuşmalar yapmayarak ) susması, teşbih etmek gibidir. Uykusu ibadet, duası makbul, iyi amellerinin karşılığı ise kat kattır.”[922]
95- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Recep ayının ilk gününü oruçla geçirmek, üç senelik küçük günahlarının kefaretidir. (Günahların af edilmesine vesile olur.)”[923]
96- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, şafak çıkmadan evvel geceleyin Ramazan ayının orucunu tutmak ayının orucunu niyet getirmezse, tuttuğu oruç makbule geçemez.”[924]
97- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, yalan yere şahitlik yapmak veya yaptırmaktan vazgeçmezse, Hz. Allah'ın o kimsenin tuttuğu orucu, dolayısiyle yemek yemeği, su içmeyi terketmesine ihtiycı yoktur.”[925]
98- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Oruçlu olduğunu unutarak yeyip içtikten sonra hatırlayan kimse orucunu bozmadan orucuna devam etsin. ( Çünkü o kimseyi Allah, yedirmiş ve içirmiştir.)”[926]
99- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öylesine iki ay vardır ki, (ister 28, 29 veya 30 gün çeksin sevap bakımından ) hiç bir noksanlıkları yoktur. " Bu iki ay Ramazan ayı ile Zülhicce ayıdır."[927]
100- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu, gelecek ramazana kadar o arada yapılan her türlü küçük günahların kefaretidir.”[928]
Oruç demek, Allah'a kulluk ve ibadet niyetiyle tan yerinin ağarmıya başlamasından güneş batıncaya kadar, niyetlenip, bir şey yiyip içmekten ve orucu bozan başka şeylerden nefsini korumak demektir.
Cenabı Hak Kur'anı Kerîminde buyurmuşlardır ki: “Oruç yalnız benim için tutulduğundan onu mükâfatını doğrudan doğruya ben kendim ihsan ederim.” Bunun için oruç Allah indinde çok büyük ve o derece sevabı olan bir ibadettir.[929]
101- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan orucu, sema ile yerin arasında muallek ( kayıt defterine geçmemek üzere asılı ) olarak kalır. Ancak fıtır sadakası verilmekle yükselir.”[930]
102- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Tutmaktan aciz ve yorgun bir durumda olan ) seferde oruç tutan bir yolcu (kendisi için runsata muhalefet etmek bakımından.. ) hazerde oruç tutmayan bir kimse gibidir.”[931]
103- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Çünkü aşure günü öylesine değeri büyük bir gündür ki, peygamberler bu günün orucunu tutarlardı.”[932]
104- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Aşure gününde oruç tutunuz. Tuttuğunuz zamanda Yahudilere muhalefet ediniz. (Zira onlar yalnız aşure günü orucunu tutarlar.) Siz tuttuğunuz vakit Muharrem ayının 9. ve 11. günlerinde ilave etmek suretiyle tutunuz.”[933]
105- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey hanım. (üzerinde kalan Ramazan ayında tutmadığı oruçların kazası için ) ölen kız kardeşinin yerine oruç tut. ( Bu hadis sadece şafii mezhebinin bir delilidir.)”[934]
106- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ramazan ayının orucu, ( her sevap on yazılır kaidesine göre) On ay şeval ayından ilave edilerek tutulan altı günlük oruç ise 2 ay sayılır. Böylece Ramazan ayının tamamiyle, şeval ayının ilk altı gününü oruçla geçiren bir kimse, bütün yılı oruçla geçirmiş gibi olur.”[935]
107- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her aydan üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur.”[936]
108- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“En güzel nafile orucu, her aydan 3 gün oruç tutmaktır.”[937]
109- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Arefe günü oruçla geçirmek, Allah'dan umarım ki, geçmiş ve Kir sonraki yılın tüm günahlarının silinmesine kefaret olur.”[938]
Ramazan ayının kutsallığı yalnız orucun farz kıldığı ay olmasından ibaret değildir. Orucun bu ayda emir buyurulmasının ilâhi bir hikmeti vardır. Bu da, Kur'anı Kerimin Peygamber Efendimize ilk defa Ramazan ayında indirilmiş olmasıdır. Şu halde İslâm dininin, Müslümanlığın başlangıcı da bu aydır.
Orucun, senenin belli bir mevsiminde emir buyurulmayışının da bir hikmeti vardır. Ramazan her sene on gün evvel gelmekle oruç ayı zaman zaman dört mevsimden birine, uzun veya kısa günlere rastlar. Bu suretle Müslümanlar her türlü şartlar içinde nefislerine hâkim olabilmenin meziyetlerine ulaşırlar.[939]
Orucun Hikmetleri
Oruç, İslâmlık binasının üzerinde yükseldiği beş ana temelden biri ve önem sırasına göre, namazdan sonra ikincisidir. Ana gayesi, mü'mini hayvanı içgüdülerin ve âdi şehvet duygularının pençesinden kurtarıp, melekliğe doğru yükselişin hür ve engin semasında kanat çırpmayı mümkün kılacak bir ruh olgunluğuna ve ermişlik sırrına kavuşturmaktır.
Büyük Allah âşığı Mevlânâ'nın:
“Ben, binbir renkli çiçeklerle bezenmiş ilâhî bahçelerin tatlı nameli bülbülüyüm; bu süfli toprak dünyası benim ana vatanım değildir. İki üç günlük bir beden kafesine ruhumu hapsetmişler de, o yüzden şu anda buradayım.” diyen yakıcı sözlerinin manâsını iyice hazmedip insanoğlu için tek ve baş gayenin Allah'a doğru ilerlemek olduğunu, orucun da kulu dünyaya ait nefsanî ağırlıklardan kurtarıp, mesafeleri yutabilecek bir ruh hafifliğine kavuşturduğunu düşünürsek, bu yüce ilâhî emrin değerini daha iyi takdir ederiz.
Orucun bu ana gayesi yanında vücut sağlığı ile cemiyet düzeniyle ilgili ikinci dereceden daha birçok hikmetleri de vardır, elden geldiği kadar bunları belirtmeye çalışalım:
Sözün burasında okuyucudan, gereğince dikkat buyurmasını rica ederek, ifade etmeliyiz ki, oruç, derece bakımından üç kısma ayrılır:
a) Halkın tuttuğu avam orucu.
b) Nefsinin dizginlerini elinde tutan seçkinlerin orucu. (Savm-ı Havas).
c) Ermişlerin, Allah dostlarının ve Peygamberlerinin tutabileceği yüksek seviyeli oruç. (Savm-ı Havass-ıl Havas).
a) Basit halkın orucu, elinizdeki kitabın ve diğer fıkıh kitaplarının ilgili bahislerinde belirtilen şartlara uyarak, yani, tanyerinin ağarmasından itibaren yemeden, içmeden ve hiç bir türlü cinsi temasta bulunmadan akşam ezanına kadar sabretmek suretiyle tutulan oruçtur.
Ulu Allah'ın nezdindeki derece bakımından bu nevi oruç, o noktadadır ki, gerekli şartlarından bir tanesine uyulmadığı takdirde, artık oruç-luk sıfatı (niteliği) ortadan kalkar, şartları yerine getirildiği zaman ise mü'mini, İslâm dininin beş ana farzından birinin borcundan kurtararak, öbür dünyada bu ibadeti yapmamaktan ötürü ceza görmesi ihtimalini ortadan kaldırır. Bu, sıradan müslüman halk kalabalığının tuttuğu oruçtur.
b) Allah'a varan yolda sıradan halk kalabalığın nazaran daha gayretli bir üerleme gösteren seçkin mü'min, sadece fıkıh kitaplarında sayılan şartları yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda vücudun önemli azalarına da, günahtan kaçınıp sevaba koşmalarını sağlayarak, oruç tutturur.
Böylesine bir oruçluyu, basit halkın oruçlu kişilerinden ayıran hususiyet (özellik)lerin önemli olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
Harama, kalbi bulandırıcı ve ilâhî aydınlıktan uzaklaştırıcı olan her şeye bakmamak; yalan söylememek; ara bozuculuk etmemek; dedikodu, küfür, ahlâk düşüklüğü ve Allah'tan uzaklaştırıcılık mahiyeti taşıyan konuşmalara kulak asmamak, asla haram yememek; çoluk çocuğun geçimini başkalarına haksızlık ederek ve meşru olmayan yollardan giderek sağlamamak; helâl ve temiz yerlerden kazanılmış malı bile gerektiğinden fazla harcamamak.
Peygamber Efendimizin, “Beş şey orucu bozar (faziletini, kemaliyetini giderir): Yalan, başkalarının arkasından konuşmak, ara bozuculuk, yalan yere yemin etmek, şehvetle bakmak” ve “öyle oruçlular vardır ki, çektikleri açlık ve susuzluktan başka hiç bir kazançları yoktur” gibi hadîs-i şerifleri bu dereceden olan orucun ne gibi şartlara uyarak gerçekleşebileceğini ve ne gibi davranışlarla zedelenip gerçek değerini yitireceğini açıkça dile getirmektedir.
c) Allah'a giden aydınlık yolda daima en başta yürüyen ve ellerinde hidayet ve nur bayrağı taşıyıp büyük kitleleri de arkasından sürükleyen aziz kişilerin orucu, bu anlattığımızdan daha yüksek bir derece gösterir. Vücudun topyekûn bütün azalarına ve ruhun her türlü istek ve arzularına vazifeler (ödevler) yüklemektedir; ahlâkı ve ruhu ilgilendiren yüksek mânasiyle yalnız Ramzan ayına da mahsus değildir; bu rütbeyi kazanmış Allah dostlarının bütün hayatı boyunca devam eder. Bu oruç, halk kalabalığının küçük kusurlar arasında bile saymadığı en önemsiz davran işi ardan zedelenerek üstünlüğünü kaybeder. Allahtan başka, dünyaya ait herhangi bir şeyin sevgisine kalble yer vermek, dünyalık gsçim endişeleri taşımak, kendini belli belirsiz bir şekilde dahi olsa üstün görmek gibi davranışlar ve duygular bu dereceden orucu lekeleyici olur. Bu hususta daha fazla şeyler anlatmak doğru değildir, çünkü anlatarak ya da işitilerek değil, yaşanarak, tadına vararak anlaşabilecek yüksek bir ruh hali ve iman rütbesidir. Sıradan mü'minin böyle bir derecenin parlak aşkını kalbinde taşıması, gücünün yettiği kadar ona doğru ilerlemeye çalışması en büyük dileğimizdir. Sayın okuyucu, sözün burasında iyice anlaşılması gereken önemli bir gerçeğe şöyle bir devinmek lâzım gelecektir.
Dinimizin bütün emir ve ibadetleri bir ana gaye etrafında düğümlenmektedir. Kalbi ve düşünceyi, nefsin bütün hayvan! istek ve ihtiraslarından geçici-ölümcü dünyalık arzuların esir edici zincirinden kurtarıp Allah sevgisinin aydınlık hürriyetine kavuşturmak. Bunda hiç bir mü'minin şüphesi olamaz. Fakat bilmek gerekir ki İslâmlık, dünyadan el etek çekip köşeye büzülmeyi, hattâ manastır ve mağaralara kapanmayı, geçici ve ölümcüdür diye dünyada sefil, perişan ve başkalarına muhtaç yaşamayı, çoluk çocuğu da helâl yollardan geçimlerini sağlamıyacak düşkün ve perişan bırakmayı emreden hatta geçim-gören bir miskinlik dini değildir. Gaye, dünyanın malına, önüne, mevkiine, şshevî duygularına kapılıp bağlanmamak, bıınlan hepsinin bütün varlığın yaratıcısı olan Ulu Allah'ın istediği zaman verip, istediğinde ger alabileceği emanetleri diye kabul etmektir.
Dünyanın en zengin servet ve imkanları içinde böylesine ince ve yüce Allah'ı hiçbir an unutmayım bir idare tarzı gösteren varlıklı yüksek mevki sahibi bir mü'minin her doğru ve dine uygun hareketi ibadettir.
Şimdi kısaca orucun hikmetleri üzerinde birazcık duralım:
1- Oruç sıhhattir Bir yıl boyunca yediklerimizi hazmetmek için hiç durmadan çalışan sindirim cihazı (dişler, yemek borusu, mide, bağırsaklar ve çeşitli salgı bezleri) bu bir aylık süre içinde kısmen dinlenmek imkânını bulur. Zamanımızın müslüman olan ve olmayan bütün mütehassıs doktorları kendilerine başvuran hastalara zaman zaman perhiz tavsiyesinde bulunarak bu dinlenmenin ne kadar gerekli olduğunu kabul ediyorlar. Halbuki İslâm’ın yüce Peygamberi bundan 1400 küsur yıl önce, doktorluk daha sivilce tedavisinden âcizken “oruç tutun, sıhhatli olursunuz” hadisiyle bu gerçeği en güzel bir şekilde ifade etmiştir.
Orucun sağlığa olan bu kesin faydalarının gerçekleşebilmesi için sahur ve akşam yemeklerinde türlü türlü ve bol yemeklerle mideyi doldurup şişirmemek gerekir. O zaman kısa bir süre için nisbeten dinlenme imkânı bulan mide aniden hızlı ve uzun çalışmaya mecbur edilmiş olur ki, bu durum gündüz boyunca dinlenmesinin sağlayabildiği faydalardan daha çok zararlara ve hastalık başlangıçlarına sebep olabilir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, memleketimizin çoğu yerlerinde ve daha başka İslâm ülkelerinde yılın diğer aylarında Ramazan için seçkin bol yiyecek maddeleri biriktirmek alışkanlık haline gelmiştir. Garek sahurda ve gerekse akşamları, diğer övünlere göre, o kadar bol, çeşitli ve sevilen yemeklerle sofralar donatılır ki, henüz oruç tutacak yaşa gelmeyen küçük çocuklar sırf böyle lezzetli ve sofralar dolusu yemeklerden yiyebilmek için vaktinden önce oruç tutmaya heveslenirler. Sanki bu mübarek ay oruç tutma ve mide dinlendirme ayı değil de, günlerce süren bir yemek bayramı, bir mide şişirme şenliğidir...
Aynca, akşam ezanını, kızgın güneşin altında çatlamış toprakların yağmur beklemesini andıran bir sabırsızlıkla beklemek, ibadeti zor taşınan ağır bir yük kabul etmek mânasını taşır ki, bu orucun ana gayelerine aykırıdır.
2- Oruç varlıklılara, açların halini bildirip onların yardım ve merhamet duygularını harekete getirir. Zengin kimseler yıiın diğer aylarında bol bol ve çeşitli yemeklerle hayatlarını devam ettirip karnını doyuramayanların çektiklerini gereğince bilmezken, oruç sayesinde kısmende olsa açlığın ne demek olduğunu tecrübeyle anlıyorlar ve devamlı olarak yeterince karnını doyurmadan yaşamak zorunda olan yoksulların acıklı halini takdir edip onlara yardım etmenin bir insanlık ve din borcu olduğunun şuuruna varıyorlar.
Sözlerimizi bir kutsî hadisle tamamlayalım. Yüüce Allah, adını adiyle yanyana yazdığı sonuncu elçisi Hazret-i Muhammed' (a.s.)e “ben her ibadete derecesine göre ondan yediyüze kadar yükselebilen kat fazlasiyle mükâfat veririm, ama oruca gelince o, sırf benim için yapılan, gösteriş kaldırmaz bir ibadet olduğu için karşılığında vereceğim mükâfatın sınırını ben tâyin ederim.” buyurmuştur. Ne mutlu hakkiyle müslüman olup icaplarını yerine getiren bahtiyar kimselere.
Yüce Allah'dan öyle umarım ki: Aşure günü orucu geçmiş senenin tüm küçük günahlarını afettirir.[940]