21 Şubat 2012

BİR ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI..8..HADİSLER

Müminin Belâları
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah sevdiği kullarının feryat ve inlemelerini dinlemek için, kendisine belâ verir.”[67]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sahabiyeler (savaşların)dan bahsedildiğinde, durup tenkidden kaçınınız. Yıldızların etkilerinden bahsedildiğinde ise inanmayınız. Gene kader yazısından bahsedildiği zaman, şüphe etmekten kaçınıp bunun ger­çek olduğuna inanınız.”[68]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müminin hastalığından dolayı yakınıp sabırsızlık gösterme­sine şaşarım doğrusu. Hasta olan mümin, hastalığından ötürü kendisine verilecek olan mükâfatları bilmiş olsaydı, muhakkak ki, ölünceye dek has­ta kalmak isterdi.”[69]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bu ümmetin başına gelecek en büyük belâ birbirlerine düşüp savaşmalarıdır.”[70]
“Hz. Muhammed bu hadisde, müslümanlar arasında baş gösterecek bir savaşa işaret etmekte. Bu savaş müsümanların bel kemiğini kırıp birbirlerine düşürüp ayırdıktan sonra batının boyunduruğu altına sokacaktır.”[71]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah'ın, iki gözünü aldığı mümin kulunu cehenneme koyması adaletine aykırı düşer.”[72]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İki meleğin yaptıklarına hayret ederim. Semadan, yere inerek araştırıp namaz kıldığı yerde mümin kulu bulamadıklarında;”
Allah'ın huzuruna gelip şöyle seslenirler:
“Ya Rab! Şu ana kadar her gün ve gece falanca kuluna yazdığımız se­vabı, bu gün aramamıza rağmen ibadetgâhında bulamadık. Onu hastalık ipiyle evinde bağlayıp hapsettiğinizden bir sevap yazamadık. Buna karşı Hz. Allah şöyle buyurdu:
“Ey meleklerim (iki meleğim) falanca kuluma sağlığında bir gün ve gece içinde işlediği sevapların aynını hiç bir nok­sanlık yapmaksızın yazınız. Hastalıkla hapsetmeme karşılık ona verece­ğim sevapla birlikte, bu arada işleyeceği iyiliklerin sevabını da alacaktır.”[73]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Mümin kuluma) verilecek mükâfatın büyüklüğü, kendisine ve­rilen belânın büyüklüğü nisbetindedir.”[74] 8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma gibi herhangi bir hastalığa tutulan bir mümin, ateşe so­kulup üzerindeki tüm kir ve paslardan arınan bir demire benzer.”[75]
Hadisde geçen bazı kelimeler:
Va'ku: Şiddetli sıtma,
Elhumma: Sıtma
Hadid: Demir,
Habeş: Pas ve leke,[76]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir atlının bineğine sarılması gibi, fakirliğe hazırlanıp sarıl. Çünkü fakirlik, beni seven kimseye, gideceği yere varmak için hızla akan bir sudan daha hızlı koşup varır.”[77]
Ticfahen: Savaş anında kılıç ve mızrak darbelerine karşı ata giy­dirilen bir zırh örtüşüdür, fakat biz burada, atlının bineğine sarılması an­lamında kullandık. Hadisde de kast edilen mâna budur.[78]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin kul, üç şey sayesinde dünya ve ahiret de iyi olan tüm şeylere nail olur.”
a) Kendisine verilen1 belâ ve musibetlere karşı sabırlı olması,
b) Allah'dan gelen kaza ve belâlara rıza göstermesi,
c) Refah ve servet içinde olduğu zaman, Allah'ı unutmayıp duada bulunması,”[79]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın en iyi şekilde bana gönderdiği Cebrail şöyle de­di:
“Ey Muhammed şüphesiz Hz. Allah sana selâm eder ve şöyle buyur­makta:
“Ben, ölüm nedeniyle bana gelmeyi sevmeleri için, dünyaya şöyle emrettim: Ey Dünya! Sen dostlarıma karşı şiddetli belâ ve kederli ol. Çün­kü seni dostlarım için zindan, düşmanlarım için de cennet olarak yarat­tım.”[80]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müminin başına bir belânın gelmesi, günahları için bir kefa­rettir.”[81]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Zarara uğramayan servette ve hastalık görmeyen insanda hayır yoktur.”[82]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ölüp Allah'ın huzuruna gelinceye kadar, gelecek olan her se­ne geçirdiğiniz seneden daha kötü olacaktır.”[83]
“Gelecek olan her sene, bir öncekinden daha kötüdür. Çünkü daha evvel geçmiş olan seneler, sevgili peygamberimizin zamanına ve İslâmiyetin devrine daha yakındır. İslâm güneşi doğmadan evvel iki cahiliyet devri ve dinsizlik, Hz. Muhammed'in devri uzaklaştıkça insanlar ara­sına yerleşir, ahlâksızlık rüzgârları ve fırtınaları tüm İslâm ülkelerine ye­niden dönüş yapar, İslâm rejimlerini hor görüp daha üstün gördükleri ba­tının mülevves ve kötü ahlâk rejimlerini beğenerek küfürbazlığına oturur­lar. Bunun içindir ki, geçmiş olan her sene, gelecek olan her seneden da­ha hayırlıdır.”[84]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, kaza ve belâyı, insana, aziz ve şerefli olması için veririz.”[85]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyurmakta:
“Kendisine verdiğim belâya karşı bana hamd edip sabreden mümin kulum, anasından doğduğu gün gibi günahdan arınmış olarak yatağından kalkar.” Hz. Allah onun omuzundaki koruyucu meleklere şöyle emreder: “Şüphesiz ben, ku­lumu hastalıkla, iyilik yapmasına engel oldum. Öyleyse kendisine hasta olmadığı anlarda işlediği sevabların aynısını yazınız.”[86]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin kul, kertenkele yuvasına bile girse, Hz. Allah ona ezi­yet verecek bir şey musallat ederdi.”[87]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin kul, denizde bir tahta üzerinde bile tutunsa, Hz. Al­lah ona eziyet eden birini musallat ederdi.”[88]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Rahip olan Cüreyce bir din bilgini olsaydı, muhakkak ki ana­sının çağırışına cevap vermenin, içinde bulunduğu nafile namazına devam etmekten daha üstün olduğunu bilirdi. (Namazını bozup anasının çağrısı­na icabet ederdi.)”[89]
“Müminin anasının çağırışına cevap vermesi, içinde bulundu­ğu ibadete devam etmesinden daha üstündür” manâsını taşıyan hadisi şe­rifin iki nedeni vardır.”
a) Çocuğun ateşe düşmesi veya amanın kuyuya düşme tehlikesinin olması gibi önemli sebebler teşkil eden vakalarda namaz kılmakta bulu­nan kişinin anasının çağırışına icabet etmesi gerekir.
b) Sevgili peygamberimizin buyurmuş oldukları bu hadisi şerif, o devrin hak dinine mensup İnsanlara ait olmasındandır.[90]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karşılaştığı belâyı nimet, bolluğu da musibet olarak kabul etmeyen, kâmil bir mümin değildir.”[91]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Ömrü) belâ ve hastalıkla geçen kişilerin kıyamet günü ala­cakları sevapdan ötürü, (Dünya hayatı refah ve huzur içinde geçen) sıh­hatli kişiler, dünyada iken derilerinin makasla koparılmasını niyaz eder­ler.”[92]
“Dünyada iken hayati refah ve afiyet içinde geçen, vücuduna hastalık, malına zarar, namusuna leke, çocuğuna belâ gibi herhangi bîr musibet görmeyen kimseler, görenlerin kıyamet aleminde alacakları mü­kâfatları görünce, “Dünyada iken küçük değil, büyük belâlara maruz kal­saydık hatta derilerimiz düşmanlar tarafından makasla kesilip koparılsaydı” diye niyaz ederler.”[93]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah için gördüğüm eziyetleri kimse görmemiştir.”[94]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hoşlanmadığınız halde yaptığınız güçlükler için, kıyamet günü karşılığını alacaksınız. Hayır ve sevap, sahibi için ahiret gününe ertelen­miştir.[95]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastalık gören her damarı için, mümin kişinin bir günahı in­dirilip bir sevap yazılır, bir makamı da yükseltilir.”[96]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir dikenin isabet edip de eziyet verdiği bir müslümanın günahlarından bir günah, ağacın yapraklarını dökmesi gibi dökülür.”[97]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dikene varıncaya kadar müminin eziyet gördüğü her belâ, günahlarına kefarettir.”[98]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin cılız bir ekine benzer. O ekin rüzgârın her esişinde yı­kılır, rüzgârın durması halinde ise doğrulup eski halini alır.
Kâfir, çam ağacına benzer. Normal durumu (esen rüzgârlar karşısın­da) değişmez. Ancak Hz. Allah dilediği zaman, büyük bir afetle onu yık­tırır.”[99]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yeryüzünde Hz. Allah'ın dilediği kulları için, hastalık (gibi belâlar) bir terbiye aletidir.”[100]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi, hasta olan kişinin günah­ı dökülür.”[101]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Üzüntü ve belâlar (ahiret aleminde müminler için) bir mükâfat vesilesidir.”[102]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Herkesin yüzünün kapkara kesildiği o günde (kıyamet) belâ ve musibetler, sahibinin yüzünü ak çıkarır.”[103]
“Yağmur altında paslanmış demirin cila ile temizlenmesi gibi, çeşitli günah işleyen kulun günah kirlerinden arınması ancak belâ ve mu­sibetler sayesinde gerçeklenir. Günah kirlerinden arınmamış bir kimsenin işlediği günahlar, kalbindeki iman aynasına karşı, güneşin önüne geçen bulutlar gibi geçip hakikati göstermesine engel olurlar.”[104]
32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Sıtma hastalığına tutulan kimseye ayak ve damarları titrediği müddetçe sevap yazılır.”[105]
33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Mümin kişi için (en büyük) hediye, ölümdür. (Çünkü onu, dün­yanın belâ ve musibetlerinden kurtarıp Allah'ın rahmetine kavuşturur.)”[106]
34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanların belâsı en çok olan kimseler, peygamberler, ondan sonra da (iman ve ahlâk bakımından) peygamberlere yakın olan kimseler­dir. Çünkü kişiye dininin sağlamlığı kadar belâ verilir. Mümin, dininde sağlam bir imana sahipse belâsı çok şiddetli olur. Dini zayıf olan kimse­ye ise o oranda belâ verilir. Kısacası belâlar, yeryüzünde günahlarından arınmış olarak yürümeyinceye kadar yakasına yapıştığı mümin kulu rahat bırakmaz.”[107]
35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlar arasında belâsı en çok şiddetli olan kimseler, öncelikle peygamberler sonra da salih (iyi amel işleyen) kimselerdir.”
And olsun ki, geçmiş ümmetlerin bazıları öylesine fakru zaruret için­de yaşarlardı ki, bir gömlek gibi kafalarına geçirdikleri abadan başka bir giyecekleri yoktu.
Yine, değiştirilecek elbise, yıkayacakları sabun gibi temizleme araç­ları bulunmadığından dolayı, kendilerini öldürecek çoklukta bitlerle mu­sallat olunurlardı. Onlar (sağlam bir iman halkasına yapıştıklarından ötü­rü) sizin mal ve servete olan sevginizden ziyade belâlardan hoşlanırlar­dı.”[108]
36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, inlemelerini işitmek için, sevdiği kuluna belâlar verir.”[109]
“Anne ve baba, çok sevdiği evlâtlarının ağır bir hastalık altın da inlediğini görüp işittikleri zaman, acıyıp kendilerine karşı öncede yaptığı isyanlarını af edip bağışlarlar. İşte haz. Allah da sağlam bir imana sahip olan sevdiği kulunun işlediği yığınlarca günahına rağmen hastı (andığında onun inlemelerini dinleyip günahlarını affeder.”[110]
37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Bir müminin gözlerinin) kör olması veya kulaklarının sağı olması günahları için bir kefarettir. Kısacası müminin vücudundan noksan olan uzvuna göre günahları affedilir."[111]
38- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hastalıkla geçen zaman, günahlarla geçen zamanı telâfi eder.”[112]
39- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dünyada iken, müminin eziyetlerle geçirdiği anlar, ahireti (hak edeceği) eziyetli anlarını karşılar.”[113]
40- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Ey İslâm ehli! (benden sonra) siz ordunuzla birlikte Şama kadar dayanacaksınız. Muhakkak ki, Şam size feth olunacaktır. (Şama girdikten sonra) bazılarınızda Taun, sivilce gibi hastalıklar ince yerlerinde görünmeye başlar, Onun yüzünden ölüm şerbetini içerler. Hz. Allah onları şehitler mertebesine yükseltip günahlarını temizler.[114]”
“Sevgili peygamberimiz bu hadisiyle tekriben kendisinden 3 sene sonra Şam beldesinin alınacağını, fakat askerlerden bazılarının Taun hastalığına yakalanacağına dair bir mucize haberi vermiştir. Peygamberimiz (s.a.s) kendisine peygamberlik rütbesi verildiği andan kıyamete değin yeryüzüne gelecek her hadiseyi sanki huzurunda olmuşcasına ilâhi bir aletle görüp haber vermiştir.
İşte peygamberimiz bu hadisle vermiş olduğu olay, otuz yıl sonra aynen vuku bulmuştur.”[115]
41- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Biz peygamberlere belâlar kat kat verilir.”[116]
42- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah gerçekten mümin kulunu dünya mal ve servetine kapılmaktan, sizin hastanıza zarar vermesinden korktuğunuz yiyecek ve içeceklerden korumanız gibi korur.”[117]
43- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah mümin kuluna işlediği günahlara ke­faret olsun diye çeşitli hastalık belâları verir.”[118]
44- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah kulunu verdiği nimetlerle imtihan eder. Buna karşı kul, kendisine düşen Allah'ın nimetlerine razı olup şük­rederse, o mal bereketli kılınıp çoğaltılır- Fakat kul razı olmayıp şükür et­mezse, kendisine verilen mal bereketli kılınmadığı gibi çoğaltılmaz da.”[119]
45- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur: “Dünyada iki gö­zünü aldığım mümin kulum için, mükâfat olarak ancak cennet vardır”[120]
46- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Hz. Allah kıyamet günü şöyle buyuracaktır:
“Ey kulum! Hastalığımda neden beni ziyaret etmedin?” Mümin kul:
“Ey Rabbim! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Ben nasıl seni zi­yaret edebilirim?”
Hz. Allah:
“Ey kulum! Bilmez misin? Falanca mümin kulum hastalandı. Onu ziyaret etmedin. Ziyaret etseydin, beni (rahmetimi) orada bulurdun. (Do­layısıyla onu ziyaret etseydin beni etmiş olurdun.)” Hz. Allah:
“Ey kulum! Senden yemek istedim. Neden vermedin?” Mümin kul:
“Ya Rab sen ki, tüm varlıkların sahibisin. Sana nasıl yemek vere­bilirim?” Hz. Allah:
“Ey kulum bilmez misin? Aç olan falanca kulum senden yemek is­tediğinde onu neden doyurmadın? Onu doyursaydın, beni orda bulurdun.” Hz. Allah:
“Ey kulum! Senden su istediğimde bana neden vermedin?”
“Ya Rab! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Sana nasıl su verebilirim?” Hz. Allah:
“Ey kulum! Bilmez misin? Susuz olan kulum senden su istediğinde sen ona neden vermedin. Onun susuzluğumu dindirseydin, beni orda bu­lurdun.”[121]
47- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphe yok ki, Hz. Allah mümin kuluna, hastalığı devam ettiği müddetçe işleyemediği iyilikleri için, sağlığında iken işlediği iyiliklerin sevabından daha çok sevab yazar.”[122]
48- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, salih kimselere şiddetli belâlar verilir. Yine bir di­kenin isabet ettiği mümin kimse için, bir günah indirilip bir makam yük­seltilir.”[123]
49- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, müminlerin belâları şiddetli olur. Çünkü bir diken veya daha büyük bir şeyin veyahut bir hastalığın isabet ettiği mümin kim­se için, bir makam derecesi yükseltilip bir günahı da silinir.”[124]
50- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, Allah'ın en kötü kulu, malına ve çocuklarına be­lâ gelmeyen kimselerdir.”[125]
51- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz, (kıyamet günü verilecek büyük mükâfatlar (dünya da iken kendisine verilmiş) büyük belâlar nisbetinde olur.”
52- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, belâyı ancak sevdiği kullarına verir. Buna karşı kul, kendisine verilen belâlara rıza gösterirse, Allah'ın rızasını kazanmış, öfke
Müslümanlar Arasında Tefrikacılık
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yahudi milleti 71 fırkaya, Hıristiyan m'illeti 72 fırkaya, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılmış olacaktır. (Bu yetmiş üç fırkanın yalnız bir fırkası kurtulacak ki, bunlar da ehlisünnet ve cemaattandır. Diğerle­rinin hepsi cehennemliktir.)”[498]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Siz (başlarına gelen iyilikleri Allah'a, kötülükleri ise insanlara isnad etmek inancına sahip olan) kadercilerle beraber oturmayın. Ve da­valarınızda onların hakemliklerini kabul etmeyiniz.”[499]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, benim ümmetimi gerçek dışı batıl şeyler üzerinde toplanıp karar vermekten korumuştur. (Batıl olan bir şey üze­rinde toplanıp karar vermezler.)”[500]
lenirse gazabını hak etmiş olur.”[126]
Müslümanların Birbirlerine Karşı Hakları
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Din kardeşini seven müslüman bir kimse, Allah’ın emirlerini yerine getirmiş olur.”[563]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kölelerin (ve işçilerin) evinin iş ve ihtiyaçlarını yerine getirmek konusunda sana yeterlidir. O halde onlar beş vakit namaz kılarlarsa senin kardeşindir. Onlara çocuklarına yaptığın iyilikleri yapıp yediklerinizden yedirin.”[564]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Yanında bir din kardeşine hakaret edilen bir kimse, yardım etmeğe gücü yettiği halde ona yardım etmeyip hakaretten kurtarmazsa, Hz. Allah kıyamet günü onu mahşer meydanında insanların huzurunda rezil eder.”[565]
(*) İyi bir müslüman elbetteki Allah'ın emirlerine hayatinin her anı da uyan ve Peygamberimizin çizdiği yoldan ayrılmayan kimsedir. Fak; şurası da muhakkaktır ki insanlar, eksiksiz ve samimi bir mümini, insanlara karşı olan hareketlerinin dürüstlüğü, doğruluğu ve sevimliliği ile ölçülebilirler.
Gerçi kimin iyi mü'min olduğunu, kimin Cehennemlik ruhlu olduğunu herkesin iç yüzünü en ince noktalarına kadar gören Ulu Allah bilir. Ancak herkes hakkında kulların bildiği ve onlara dayanarak iyiliğine veya kötülüğüne hüküm verdiği hususlar vardır. İnsanlara iyi davranmayan, eline düşen her fırsatta karşısındakine zarar ve sıkıntı veren, yardım elini uzatacağı yerde insanların rahatına, huzuruna ve menfaatine engel olmaya çalışan, kendi rahat ve menfaatini, vicdanı sızlamadan ellerin ıstırap ve hu­zursuzluğunda arayan, hattâ insanların dert ve kaderlerine ortak çıkmayıp üzüntülerine gönülden katılmayan kimsenin iyi bir mü'mîn olduğunu, Al­lah'ın ve Peygamber'in hoşnutluğunu hakkeden bir müslüman olduğunu kim öne sürebilir?.. Çünkü iyi bir mü'mîn demek günde beş vakit namaz kılan, hatta bu beş vakte beş vakit daha nafile katan, farz demeyrp sık sık oruç tutan, zekât verip Kabe'yi ziyaret edere kimse değildir. Bu saydıkla­rımız gerçi İslâm dininin ana temelini teşkil ederler, ama İslâmiyet hiç bir zaman bunlarla bitmez. İslâmiyet gönül temizliği ve herkesi hoşnut eden örnek insan olma davasıdır. Bilelim ki insanların kendisinden zarar gördü­ğü, tiksindiği ve nefret ettiği bir kimsenin, Allah tarafından sevilip beğe­nilmesine kat'iyyen imkân yoktur. İyi bir müslüman önce akraba ve yakın­larını, sonra yakın uzak bütün komşularını ve daha sonra da karşılaştığı ve münasebet kurduğu herkesi memnun ve razı eden kimsedir. Arkasından herkesin yaka silktiği, “Allah belâsını versin,” diye lanetler edilen kimse­nin istediği kadar bol bol ibadeti olsun gerçek mü'minlik defterinde yeri olacağı şüphelidir. Bu konudaki sözlerimizi, her mü'mînin kulağına küpe olmasını dilediğimiz Peygamber'imizin şu sözü ile bitirelim: Mü'min kar­deşinin sıkıntısını kendi sıkıntısı saymayan kişi, gerçek mü'min değildir.[566]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Din kardeşine karşı kalbinde sevgi bulunan bir kimse, sevdiği­ne dair din kardeşine haber vermezse, ona ihanet etmiş olur. (Haber ver­mesi aralarındaki bağlılığı daha da kuvvetlendirir.)”[567]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, kocası yanında olmayan bir kadının yatağına oturan kimseye kıyamet günü ısıracak zehirli bir yılanı musallat eder.”[568]
Kocası yanında bulunmadığı bir zamanda kadının yanında otur­mak, en büyük bir günahdır. Çünkü aralarına şeytan girebilir ve kadını ko­casına karşı ihanete tahrik edebilir. Böylece kadın, ihanet edenlerden olup, cezayı hak eder.[569]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Borcunu vermek isteyen bir kimseye Hz. Allah tarafından bir yardımcı bulundurulur.”[570]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adaletten ayrılmayıp adil kararlar veren bir hakim, günah sevabı olmadığı halde Allah'a varmayı hak etmiş olur.”[571]
“İki kişinin arasına girerek hakemlik yapmak veya üzerine aldı­ğı bir davada karar vermek büyük bir vebaldir. Çünkü her an için, adalet­ten kayma ihtimali vardır. Ancak adil bir hüküm verirse, vebaldan kurtu­labilir. Bunun sonucunda Allah'ın yanına günah ve sevabı olmaksızın va­rır da onun için büyük bir kazanç sayılır.[572]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hile yapan kimseler, bizden değildir. Çünkü hilekârlık aldatmacılık, sahibini cehenneme götürür.”[573]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kim, bir din kardeşini işlediği günah ile ayıplayıp alay ederse, o kimse aynı günahı işlemeden ölmeyecektir.”[574]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslüman, müslümanın din kardeşidir.”[575]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müslümanın din kardeşiyle dargın olup ilgisini kesmesi, onu öldürmesi kadar ağır bir günahdır.”[576]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
a) Zannettiğin bir şey hakkında kesin hüküm verme. (Çünkü zannettiğinin aksi de çıkabilir.)
b) Kıskandığın bir kimseye, kıskançlığının nedenini gerçekleyip zu­lümde bulunma.
c) Kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak istediğin zaman, buna inanmayıp hemen vazgeç. (Çünkü kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak, Al­lah'a şirk koşmak demektir.)[577]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanın din kardeşi üzerinde beş hakkı vardır:
a) Karşılaştığında selâm vennek veya sefam almak,
b) Hastayı ziyaret etmek. Hastanın kimsesi yoksa ziyaret etmek vacip, kimsesi varsa, ziyaret etmek sünnet olur.)
c) Cenaze namazını kılmak ve defnini yapmak. (Bu ise, farz-ı kifayedir.)
ç) Ziyafet davetini kabul etmek- (Bu da vacipdir.)
d) Aksıran kimsenin “elhamdülillah” demesine karşılık yerhamukümüllafı” (Allah sana rahmet eylesin” diye karşılık vermek.
Karşılaştığında selâm vermek ve tatlı konuşmaktır.”[578]
Bir müslümanın diğer bir müslümanda olan diğer bir hakkı da hastalandığı zaman ziyaretine gitmektir. Kanaatimizce bu en önemli ve hiç bir zaman ihmal edilmemesi gereken bir haktır. Hiç şüphesiz ki, insan herzaman sıhhatini korumak için gerekli olan ihtimamı göstermeyebilir. Gerek bu yüzden ve gerekse Allah'ın bizi imtihan etmesi için zaman za­man hepimiz hastalanabilir ve bir derse tutulabiliriz.
Bu gibi zamanlarda insanın bir köşeye atılması, bütün dostları ve ah­bapları tarafından unutulması ne kadar acı ve üzücüdür!...
İnsanların dosta ve teselliye ençek ihtiyaç duydukları anlar, işte bu zamanlardır. Bunun için dinimiz bu konuya büyük bir önem vermiş ve Pey­gamberimiz başka bir hadisi şerifinde “Herhangi bir müslümân sabahleyin hasta bir mü'min kardeşini ziyaret ederse, yetmiş bin melek ona akşama adar rahmet okurlar. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek sabaha kadar ona istiğfar ederler. Aynı zamanda o kimse için cennette toplanmış meyvalar vardır.” diye buyurmuştur.[579]
14- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanın din kardeşi üzerinde altı hakkı vardır:
a) Din kardeşinle karşılaştığında selâm ver,
b) Ziyafete çağrıldığında davete icabet et,
c) Senden herhangi bir şey hakkında istenilen bilgiye güzel nasihat­le karşılık ver,
ç) Aksırıp Allah'a hamd eden din kardeşine “yerhamukümüllah” diye karşılık ver.
d) Hastalarvdığı zaman ziyaret et.
e) Öldüğü zaman cenazesine katıl,”[580]
15- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşini üzmen değil, sevindirmendir.”[581]
16- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşinle kar[582]
17- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Karşılıklı birbirini sevmek, yardımlaşarak yekdiğerlerini ka­yırmak hususunda müminler, azalarından biri ihastalandığı zaman, diğer kısımları uykusuz kalarak ve ateşler içinde yanarak hasta azanın derdine katılan bir vücuda benzer.”[583]
Diyebiliriz ki insanlığın gönlünü Allah'ın birliği ile şenlendiren ilâhî nur'un Hira dağında parladığı andan günümüze kadar İslâm yokluğun­dan şiddetli zararlar gördüğü ve durmadan hasretini çektiği ve buna rağ­men bir türlü kavuşamadığı en önemli prensip, birlik ve müslümanlar ara­sı tutkunluk olmuştur.
Halbuki dinimiz bütün müslümanları kardeş saymış, İslâm cemiyetini de tuğları birbirini destekleyen sarsılmaz bir bina şeklinde tarif etmiştir. Birlik ve beraberliğe dinimizce verilen ve bunca öneme rağmen şu bin-dörtyüz yıllık tarihimiz ayrılıkların, kardeş kavgalarının, mezhep çatışma­larının, sözün kısası birleşip düşman dünyayı yok edeceğimize karşı kar­şıya gelip birbirimizi yemenin kanlı ve acıklı sayfalan ile doludur.
Günümüzde de bütün fikirler ve inançlar aralarındaki derin ayrılıkla­rı uzlaştırıp birliğe doğru gitmeye çalışırken yedi yüz milyonluk İslâm dün­yası hiç yoktan sebepler icad ederek küçük pürüzler yüzünden birbirleriy­le uğraşmakta, bir araya gelmeye bir türlü yanaşamamaktadırlar. İşte bu parçalanmışlığın acı ve ibretli sonucudur ki günümüzün bütün müsiümân memleketleri batının maddeci” büyük zengin devletleri ile Allahsız komü­nist devletlerin pazarlık ederek bölüştükleri ve köle diye kulandıkları mil­letler olmuşlardır.
Bu acı durumun vebalini sadece dünyanın her yanındaki ve hatta içi­mize de sinmiş olan, Allah düşmanlarına yüklemek kanaatımızca eksik ve kısır bir görüştür. Çünkü sebeplerin başı ve davaların kökü, müslümanların Allah'a ve O’nun resulüne bağlanıp her mü'mini ana - baba bir kardeş diye görecek bir iman temizliğine ulaşamamış olmamasıdır.[584]
18- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Çocuğunu, kocasını veya yakınını kaybeden bir kadına baş sağlığı dileyen- kimseye, cennet elbiselerinden bir kürk giydirilir.”[585]
19- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek müslüman, diğer müslümanlarm dilinden, elinden se­lâmette olduğu, mümin ise, insanların kan ve mal konusunda kendisinden güvenlikte kimsedir.”[586]
20- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Gerçek müslüman, diğer müslümanların dilinden ve elinden selâmette olduğu kimsedir. Gerçek muhacir, (yurdunu terkeden değil) Al­lah'ın haram kıldıklarını terkeden kimsedir.”[587]
21- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Müslümanların ortak oldukları üç şey vardır:
a) Sahipsiz ibir yerde biten bitkiler,
b) Sahipsiz sular,
c) Sahipsiz yakacak maddeler.[588]
22- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İşçinin hakkını, teri kurumadan önce veriniz.”[589]
23- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, ümmetimin fikirlerini sapık inanç üzerin­de birleştiremez, Hz. Allah'ın kuvvet ve himaye eli, topluluk üzerindedir. (Doğru yolda bulunan bir toplumdan ayrıan kimse, cehenneme yalnız olarak girecektir.)”[590]
Müslümanların önderliğini yapan bilginleri hiç bir zaman ger­çek dışı olan batıl bir inanç ve düşünceyi kabul etmek konusunda birleşmez. Çünkü kalblerindeki iman lâmbası, karşılarındaki meselelerin iç yü­zünü gösterip onları batıl düşüncelerin etrafında toplanmaktan alıkor.[591]
24- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah, dünyada insanlara eziyet veren kimsele­ri kıyamet günü cezalandıracaktır.”[592]
25- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Evinde misafir edip besleyen ilk insan, İbrahim peygamber olmuştur.”[593]
26- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Hz. Allah, zalimlerinden zayıf kimselerin hakları alınmayan bir milleti, işledikleri günahların azabından nasıl korusun.”[594]
27- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kişi, bineğinin sırtına binmeye, kendi yatağında yatmasıve evinde imamlık yapmaya daha hak sahibidir.”[595]
28- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kimse, tuttuğu yerde oturmakla daha hak sahibidir. Böy­le bir (kimsenin bir ihtiyacını görmek için, yerinden kalktıktan sonra gelip tekrar yerine oturması, yine hakkıdır.”[596]
29- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her insan, gerek zalim, gerek mazlum olsun din kardeşine yardım etsin. Yardım ettiği kişi zalimse eğer, onu zulmünden vazgeçirme­si kendisi için büyük bir yardımdır. Eğer yardım ettiği kimse mazlumlardansa, ona uğradığı haksızlıktan kurtarmakla yardım etsin.”[597]
30- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Muhakkak ki, kıyamet günü boynuzlu hayvandan boynuzsuza varıncaya kadar her hak, sahibine verilmeyecektir.”[598]
31- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Birinizin çeşitli yerlerde yamalı bir elbise giymesi, sonradan ödeyecek parası olmadığı halde veresiye olarak yeni bir elbise alıp giy­mesinden daha hayırlıdır.”[599]
32- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir kimse, iyilik gördüğü bir kimseyi anıp ondan bahsederse, ona karış şükran borcunu yerine getirmiş, iyiliğini gizleyip ondan bahsetmezse, ondan gördüğü iyiliği inkâr etmiş olur.”[600]
33- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Adamın biri, din kardeşini ziyaret için birköye gider. Bunun üzerine Hz. Allah, o adamın yoluna bir melek gönderip onu oturtur. Melek, yanına varan adama, nereye gittiğini sorar.”
Adam:
“… köyüne bir ahbabımın ziyaretine gidiyorum.” Melek:
“Adamın sana karşı bir iyiliği veya alacağı mı var?” Adam:
“Hayır. Herhangi bir borcu yok bana. Ancak, Allah rızası için (Al­lah'ın dostu olduğu için) onu seviyor ve bunun için de ziyaretine gidiyo­rum.” Melek:
“Muhakkak ki, ben bunu sana bildirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Sen, dostunu Allah için sevdiğin gibi, Allah da seni seviyor.” [601]
34- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“(Her zaman değil, fakat) ara sıra ziyaret et ki, sevgin artsın.”[602]
35- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Din kardeşini ziyaret eden kimsenin sevabı, ziyaret ettiği kimsenin sevabından daha büyükdür.”[603]
36- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Dîn kardeşini ziyaret edip evinde yemeğini yiyen bir kimse­nin derecesi, ziyaret edilip yemeğini yediren kimsenin derecesinden da­ha üstündür.”[604]
37- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah için ziyaret et. Çünkü Allah için ziyafet eden kimseye, yetmiş bin melek (dua ve istiğfar ile) ikramda bulunurlar.”(605)
Müslümanların İhtiyaçlarının Görülmesi
1- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhtiyacı hususunda bir mü'min (kardeşime yardım etmekliğim, Mescid-i Haram'da (Kâ'be'de) bir ay oruç tutmak ve itikâf yapmaktan benin için daha değerlidir.”[1250]
Mescide kapanıp ibadetle vakit geçirmek,[1251]
2- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir mü'minî sevindirmek, amellerin en faziletlilerindendir. Bir borcunu ödersin veya bir ihtiyacını görürsün veya bir sıkıntısını giderirsin.”[1252]
3- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimseye, haccedip umre yapan kişi gibi sevap vardır.”[1253]
Umre: Muayyen bir vakti olmayan ve Arafat'da vakfeyi gerektirin yen hacc.
Burada nafile olan hacc ve umren'in kasdedildiği belirtilmiştir.[1254]
4- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Bir ımüslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimse, ömrü boyun­ca Allah'a hizmet eden kişi gibidir.”[1255]
Bir müslümanın bir ihtiyacını karşılamak, ömür boyu yapılan nafile ibadetlerden daha üstün sayılmaktadır. Bu hadis, iyiliği teşvik eden en yü­ce manayı dile getirmiştir.[1256]
5- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İhtiyacını kendisi bana ulaştıramayan kişininin ihtiyacını bana ulaştırınız. Her kim, ihtiyacını ulaştıramayan kişinin ihtiyacını devlet yet­kilisine ulaştırırsa Cenâb-i Allah, kıyamet gününde onun ayaklarını sırat üzerinden kaydırmaz.”[1257]
6- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Aracılık ediniz, sevap kazanırsınız ve Cenab-ı Allah Peygamberi'nin dilinden dilediği hükmü verir.”[1258]
Bu hadisin sebebi: Rasûi-i Ekrem Efendimize ihtiyaçlı bir kimse gel­diği zaman yanındakilere döner ve kendilerinden bu ihtiyacın karşılanması için aracılık yapmalarını tavsiye ederdi. Buradaki aracılığın manasa, adamın durumu belirtilerek ihtiyacının en iyi şekilde karşılanmasını sağlamaktır.[1259]
7- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Cenâb-i Allah, iyilik için kullarından ileri gelen kişiler yaratmış, onlara iyiliği sevdirmiş ve iyilik yapmayı kendilerine kolaylaştırmıştır. Tıp­kı kurak bölgeyi sulamak ve halkına hayat vermek için yağmuru oraya müyesser kılması gibi. Cenâb-i Allah, kullarından iyiliğe düşman olan kişilerde yaratmış, onlara iyiliği sevdirmemiş ve onları iyilik yapmaktan tiksindirmiştir. Tıpkı kurak bölgeyi öldürmek ve bölge ile birlikte halkını kırmak için yağmurun önlenmesi gibi. Allah'ın bağışladıkları ise daha çoktur.”[1260]
8- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın birtakım kulları vardır ki onları insanların ihtiyaçları için ayırmıştır, insanlar ihtiyaçları için onlara başvururlar. Allah'ın azabın­dan emniyette olanlar işte onlardır.”[1261]
9- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah'ın bazı grupları vardır ki, kulların istifadesi için onları ni­mete ayırmış (servet sahibi kılmış) tır ve bol bol verdikleri müddetçe bu ni­meti kendilerinde bırakır. Şayet nimeti tutarlarsa o zaman kendilerinden çe­kip alarak başkalarına verir.”[1262]
10- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“İnsanlardan birtakım kişiler vardır ki onlar bayrın anahtarı vı şerrin kilitidirler. İnsanlardan birtakım kişiler de vardır ki onlar şerrin anahtarı ve hayrın kilitidirler. Allah'ın, hayrın anahtarlarını eline verdiği kişiyi yazıklar olsun!.”[1263]
11- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Her kim duasının kabul olunması ve sıkıntısının kalkmasını isterse güçlük içinde olan kişiyi ferahlandırsın.”[1264]
12- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Kendisine nimet (varlık) verilen kişi Allah'a hamdetsin! Rızkı; geciktiğini sanan kişi Allah'dan mağfiret (bağışlanma) dillesin! Her ikim bi işten daralırsa “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” desin!.[1265]
“Lahavle ve lâ kuvvete illâ billah” = güç ve kuvvet ancak Allah iledir.[1266]
13- Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
"Her kim, müslüman kardeşinin bir işi için koşar ve onun o iş görülürse kendisine bir hacc ve bir umre olur, şayet görülmezse bir umre yazılır.”[1267]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...