20 Şubat 2012

BİR ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI...1..NAMAZ

BİR ÖNCEKİ SAYFANIN DEVAMI
Kalbin Hazir Olması İçin Çare
Namazda kalbin gafleti iki sebeble olur. Biri zahir, biri de bâtınla alâkalıdır. Zahirî olan gaflet şöyledir: Namaz kıldığı yerde kalbini meş­gul edecek bir şey görmesi veya bir ses duymasıdır. Kalb de göze ve ku­lağa tâbîdir. Bunun çaresi, hiç ses olmayan bir yerde namaz kılmaktır. Eğer orası karanlık olursa daha iyi olur. Göz de bir yere takılmaktan kurtulur. Birçok zâhidler ve âbidler kendilerine küçük ve karanlık bir oda yaparlar. Çünkü açık, rahat yerde kalb daha çok dağılır, İbn Ömer sordu. Tekbirdir dedim. Namazın tahlili nedir sordu. Namazın tahlili (çözülmesi) selâmdır dedim. Namazın şiarı nedir sordu. Bitince tesbihdir dedim. Bütün bunların anahtarı nedir sordu. Abdesttir dedim. Abdestin anahtarı nedir sordu. Besmele ile başlamaktır dedim. Besmelenin anahtarı nedir sordu. Niyyettir dedim. Niyyetin anahtarı nedir sordu. Yakîndir dedim. Yakînin anahtarı nedir sordu. Tevekküldür dedim. Tevek­külün anahtarı nedir sordu. Allah korkusudur dedim. Korkunun anahta­rı nedir sordu. Recâdır (ümittir) dedim. Recânın anahtarı nedir sordu. Sabırdır dedim. Sabrın anahtarını sordu, rızâdır dedim. Rızânın anahtarı­nı sordu. Tâattir dedim. Tâatin anahtarını sordu. İtiraftır dedim. İtirafın anahtarını sordu. Vahdâniyyet ve rubûbiyyeti itiraftır dedim. Bunların hepsini ne ile eide ettin sordu. Ta'lîm ile dedim. Ta'lîmi nasıl elde ettin dedi. Akıl ile dedim. Aklı ne ile kazandın dedi. Akıl ikidir. Birisi Allahü Teâlâ’nın, insanda yarattığı akıl olup, insanın bunda hiç te'siri yoktur. Di­ğeri Allahü Teâlânın terbiye ve te'dîbi ile ve kulun edinme ve ma'rifetiy-le cîan akıldır. Bunların ikisi bir araya gelince, biri diğerini kuvvetlen­dirir dedim. Bunların hepsini ne ile elde ettin dedi. Tevfîk ile elde ettim ve:
“Allahü Teâlâ bize ve size sevdiği ve beğendiği şeylerde tevfik ihsan eylesin” dedim. Sonra bana:
Allahü Teâlâya yemin ederim ki, Cennetin anahtarını ikmâl ettin, tamamladın. Üzerine farz nedir? Farz-ül farz ne­dir? Farza götüren farz nedir? Farza giren sünnet nedir? Kendisiyle farz tamam olan sünnet nedir sordu. Farz namazdır. Farz-ül farz taharettir. Farza götüren, yardım, eden, suyu sağ eline alıp sol eline dökmendir. Far­za giren sünnet, su ile parmaklarını tahlildir (hilâllamaktır). Kendisiyle farz tamam olan sünnet, sünnet olmaktır dedim. Bana kendine bir hüccet bırakmadın deyip, sonra, yemek yerken, üzerine ne kadar farz ve sünnet vardır sordu. Ben yemek yemede farz ve sünnet var mıdır dedim. Evet, dört farz, dört sünnet ve dört edeb vardır. Farzları besmele ile baş­lamak, hamd etmek, şükretmek ve Allahü Teâlâ’nın sana ihsan ettiği nimetini tanımaktır (Bunlar o yüksek zâtın içtihadı veya ilmidir). Sün­netleri, yemek yerken, sol ayak üzerine oturup (sağ ayağı dikmek), üç parmakla yemek, yemeği iyi çiğnemek ve parmaklan yalamaktır. Edebleri, elini yıkamak (Hanefî mezhebinde yemekten önce yıkamak sünnettir). Lokmayı küçük almak, Kendi önünden yemek, Yerken arkadaşına ve ya­nında olanlara az bakmaktır dedi. Ve Resûlüllahm (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle yaptığını anlattı.[642]

Namaz Büyük İştir, Korkusu Büyüktür
Allahü Teâlâ Peygamber efendimize (sallâllahü aleyhi ve sellem) na­mazı kılmağı emretmiştir. Allahü Teâlâ Habibine önce Peygamber oldu­ğunu bildirmiş, sonra her amelden önce namazı emretmiştir. Nitekim Allahü Teâlâ Ankebût sûresi, kırkbeşinct âyetinde;
“Ey Muhammed (aleyhisselâm), sana vahyolunan Kur'ân-ı kerîmi oku. Namaza devam eyle. Mtthakkak ki-namaz, insanı aklen ve şer'an kötü, yasak ve günah olan şeylerden alıkoyar”, Tâhâ sûresi yüz otuzikinci âyetinde:
“Ey Muham­med. ehl-i beytine ve ümmetine namazı emret. Geçim darlığına sabredin. Kendinin ve onların rızkını vermek için çalışman; istemeyiz. Belki sana ve onlara rızkı biz veririz”, Bakara sûresi yüz elliüçüncü âyetinde:
“Ey mü'minler, sabır ve namazla Allahü Teâlâ’dan yardım isteyiniz. Muhakkak ki, Allahti Teâlâ sabredenlerle beraberdir, ya'nî Aîlahü tettâ sabredenleri korur ve onlara yardım eder.”[463]
207- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her Müslüman vakti gelmiş olan farz namazlarını tam olarak abdestini aldıktan sonra, huzur içinde kılarsa, geçmiş küçük günahlarına kefaret olur. Bu hüküm, büyük günah işlemediği takdirde bütün sene uygulanır.”[464]
208- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Devamlı gece namazı kılıp, günün birinde uykuya dalan kişi­ye ( daha önce kıldığı namazın sevabı gibi ) sevap yazılır.”[465]
209- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç (veya daha fazla) kişiler, bulundukları yer ister şehir is­ter çöl olsun, vakti gelen bir namazı cenaatle kılmadıkları takdirde, şeytan onları doğru yoldan saptırır. Öyleyse namazlarınızı cemaat­le kılmayı ihmal etmeyiniz. Bir kurt, sürüden ayrılan birkoyunu tuzağa düşürerek kaptığı gibi, şeytan da cemaatten ayrılan bir Müslümanı kandırarak tuzağına düşürür. Sonra da onu dilediği gibi kullanır.”[466]
210- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Her gün kılınacak beş vakit namaz, kapınızın önünden devam­lı akan bir ırmağa benzer. Günde beş kere o suda yıkanan kişinin vü­cudunda bir kir diye bir şeyin kalmadığı gibi, beş vakit namazını kın­lanın da günahları böylece temizlenmiş olur.”[467]
211- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camiye giderken alacağın sevab, camiden çıkıp evine dönmekten kazanacağın sevaba eşittir.” [468]
212- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kılacağı namazın son rekatında bile imama yetişen kimse, o namazın bütün sevabına yetişmiş olur.”[469]
Enbiyâ sûresi, yetmişbeşinci âyetinde: “Onları emrimizle, insanlara yol gösterici ve hakka da'vet edici imamlar yaptık. İnsanları sâlih amellere teşvik ve tergîb için onlara hayıslı işler vahyettik, namaz kılarlar, zekât verirler. Onlar bana îmân ve ibâdette ıhlâs sahibi oldular” buyuruyor.[470]
213- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ezanın okunduğu camide bulunan bir kimse, önemli bir işi çı­kıp tekrar dönememenin dışında, namaz kılmadan çıkarsa, münafıklık gibi büyük bir günah işlemiş olur.”[471]
214- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim Allah rızası için yedi sene müezzinlik yaparsa, Hz. Allah, o kimse için cehennemden kurtuluş beraatını yazdırır.”[472]
215- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yirmi iki sene müezzinlik yaparsa, ona cennete girmesi için emir vacip olunur. Aynı zamanda her gün okuduğu ezan için altmış, ettiği kamet için de otuz sevap yazılır.”[473]
216- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vaktinde tam ve güzel bir şekilde namaz kıldıran imam ve ce­maatı için büyük sevaplar vardır. Noksan ve yanlış kılınan bir namazın vebali cemaate değil, imama aittir.”[474]
217- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kendisinden daha iyi okuyup namaz hükümlerini daha iyi bilen bir cemaate imimlık yapan bir imam. kıyamete kadar aşağılık dere­cesine düşme cezasına çarptırılır.”[475]
218- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim eksiksiz olarak bir sene kuşluk namazını kılar­sa, Hz. Allah, o kimseye cehennem ateşinden bir beraatnâme verir.”[476]
Allahü Teâlâ bu âyet-i kerîmede bütün hayrı, iyilikleri topluca bildiriyor. Bu hayır ve iyilik, günahlardan kmmakla beraber bütün tâatleri, iyi işleri de yapmaktan ibarettir. Namazı bildirmede mübalâğa eylemiş ye mü'minlere bilhassa namazı ve ve emreylemiştir.
Peygamber efendimiz de (sallallahü aleyhi ve sellem) dünyadan ayrılacakları zaman son nefesinde ümmetine namazı vasiyyet eylemiştir. “Namaz, köle ve cariyeniz hakkında Allahü Teâlâ’dan korkun namazınızı terk etmeyip kılınız. Köle ve câriye gibilere mâlik haklarını gözetiniz buyurmuştur.” Bu vasiyyet ise Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) son vasiyyetidir. Bir başka hadis-i şerifte: “Namazı vasiyyet etmek, her peygamberin son nefesinde ne son vasiyyetidir” buyuruldu.[477]
219- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sabah namazım hemen akibinde yüz kere " sübhanailah." yüz kere de " elhamdülillah " demeye devam ederse, günahları deniz lerin köpüğü kadar bile olsa yine de af olunur.”[478]
220- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim kuşluk namazı olarak on iki rekat kılmağa devam ederse, cennette onun için bir köşk inşa edilir.”[479]
221- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim imamdan evvel başını secdeden kaldırır veya imam sec­deye varmadan başını secdeye koyarsa, ( bir rukun eda edecek kadar imamdan ayrı olursa ) imamla birlikte kıldığı namazı fasittir.”[480]
222- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İnsanların görmediği bir yerde kişinin kılacağı sünnet nama­zı, insanların göreceği bir yerde kılman sünnet namazından yirmi 5 kat daha üstündür.”[481]
223- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece kılınan sünnet namazları ikişer rekat olarak kılınır”.[482]
224- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece ve gündüz kılınan sünnet namazları ikişer rekat olarak kılınır.”[483]
225- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Camide bulunup da ikinci bir farz namazı kılmak için bekleyen bir mü'min, abdesti bozulmadığı müddetçe namaz içinde sayılır.”[484]
226- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İmamın kıraati sayıldığı gibi ( bu kıraat ) cemaat için de sayılır.”[485]
Namaz, Resûlüllahın ve üzerine riııu farz kılınanların evvelidir. Namaz, Resûlüllahın ümmetine son vasıyyetidir. Namaz. İslâmdan en son gidecek şeydir. Namaz, mü'minlerin kıyamette amellerinden sorulacağı ilk şeydir. Namaz dinin direğidir. Na­maz gidince din ve islâm yoktur. Bir hadîs-ı şerifte: “Sizin son zamanda. dininizden en önce kaybedeceğiniz şey emânettir, en son kaybedeceğiniz ise namazdır. Şartlarını gözetmeden namaz kılanlar olur. Onlar namazdan pay almazlar”, buyuruldu.[486]
227- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim farz namazlarını kılmağa devam ederse, onun için kabul olunacak bir dua vardır. Kim ki, Kur'an-ı Kerim-i öğrenip hatmederse onun için de kabui olunacak bir dua yetkisi vardır.”[487]
228- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim namazın içinde, ben üç mü, yoksa dört mü kıldım, diye düşünüp şüpheye düşerse, azını kabul ederek üzerine bir rekat ilave ederek namazını tamamlar. Çünkü fazla olarak kılman bir namaz ek­sik olarak kılmandan daha hayırlıdır.”[488]
229- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim müezzinin okuduğu ezanı işitip tekrar ederse, ezan okuyanın kazandığı sevap kadar sevap kazanır.”[489]
230- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim Sabah Namazını ( cemaatle ) kılmaya devam ederse, dai­ma Allah m himayesi altında olur. Bundan dolayı ona hakarette bulunur sanız, Hz. Allah da sizi günün birinde yakalayıp cazalarınızı verir.”[490]
231- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmaya devameder ise, bu kimseye kadir gecesinde kazanılan sevap kadar sevap verilir.”[491]
232- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim serinlik namazları olan sabah ve ikindi namazlarını kılmağa devam ederse şüphesiz cennete girecektir.”[492]
233- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yatsı namazını kılmaya devam ederse, bütün gecenin ya­rısını, sabah namazını cemaatle kılmaya, devam ederse, gecenin diğer yarısını ibadetle geçirmiş olur. (Böylece bütün bir geceyi ibadetle geçirmiş olur.)”[493]
Hanbeli mezhebi imâmı, îmâm-ı Ahmed'e (rahımehullah) göre. namazı terkeden. namazın farz olduğunu kabul etmemekle beraber terkediyorsa kâfir olur. Hanbeli mezhebinde böyle kim­senin katli vâcib olur.[494]
234- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yirmi dört saatlik bir günde on iki rekat sünnet namazı kılarsa, Hz. Allah o kimse için cennette bir köşk inşa eder.”[495]
235- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim öğle namazından evvel dört rekatlık sünnet namazını kı­larsa, Hz. Allah o kimsenin o gün içinde işlemiş olduğu ( küçük ) gü­nahlarını afeyler.”[496]
236-Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim öğle namazından evvel dört rekat sünnet namazını kılarsa, o kimsenin amel defterine İsmail peygamberin soyundan bir köleyi azat etmiş kadar sevap kazanılmış olur.”[497]
237- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim kuşluk namazında ve öğleden evvel dört rekat sünnet na­mazı kılarsa, Hz. Allah o kimseye cennette bir köşk inşa eder.”[498]
238- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim ikindiden evvel dört rekat sünneti kılmağa devam ederse, Hz. Allah o kimseye cehennem ateşini haram kılar.”[499]
239- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim akşam namazını kılıp hiç konuşmadan iki rekat sünnet kı­larsa, (evliyalara ait ) illiyyin adlı kayıt defterine yazılır.”[500]
240- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim akşam ile yatsı arasında dört rekatlı sünnet namazı kılarsa, kendisine büyük sevaplar yazılır. Çünkü bu namaz ( Allah'ın en yakın dostu olan ) Evvabin adlı kimselerin namazıdır.”[501]
241- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Huzur ve sükun içerisinde, her iki rekatta da teşehhüt okunan gece namazları ikişer rekat halinde kılınır. (Başkasının elindekine göz dikmeyerek yalnız ) kendi elindekiyle yetinen kimseler bu ikişer rekatlık sünnetleri kıldıktan sonra Allah’a (c.c) şöyle dua ederler:”
"Allah’ım sen beni affet.” (Beni günah kirlerinden temizleyerek, seçkin kulların arasına kat.) bu şekilde kılınmayan namazlar nakis olur.[502]
242- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, Allah ve meleklerden başka kimsenin bulunmadığı tenha bir yerde iki rekat namaz kılmakta devam ederse, Hz. Allah o kimse için cehennemden bir beraatname yazdırır.”[503]
243- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim yaya olarak namaz kılmak için camiye gelip giderse, Hz. Allah o kimseye gelip gittiği kadar sevap yazdırır. Aynı zamanda da cennette bir köşk ihsan eder ona.”[504]
244- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kılmakta olduğu namazlar yaptığı kötülüklerini bile bıraktıramıyorsa, o kimse devamlı Allah’dan uzaklaşır.”[505]
245-Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cemaatle kılman namazın bir rekatına dahi yetişemeyen kim­se o namazın faziletinden mahrum kalır.”[506]
246- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazını kılmayan bir kimse, diğer namazları kılsa bi­le makbule geçmez.”[507]
247- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Vitir namazını kılmadan uyuyan kimse onu sonradan kaza ederek kılsın.”[508]
248- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kim, cemaatle farz namazları kılmak için evinden camiye ka­dar yürürse bir haç sevabı alır. Yine kim, sünnet namazları kılmak için evinden camiye kadar yürürse bir umre sevabı alır.”[509]
249- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Üç kimse vardır ki, bunlar misk kokulu tepeler üzerinde oturur. Onlar için kıyamette korku diye bir şey yoktur.
a) Allah'ın ve efendisinin hakkını ödeyen hizmetçi,
b) Cemaatın kendisinden memnun ve razı olduğu imam.
c) Her gün beş vakit ezan okuyarak halkı namaza davet eden müezzin.”[510]
250- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin sesinin ulaştığı yer kadar, yapmış oladuğu günahlar affedilir. Yaş ve kuru olan ağaçlar, bitkilerden onun hakkında Yüce Allah'a ( lehinde ) şahitlik yaparlar. Bunun içindir ki, müezzinin sesine koşup camiye gelen cemaat, (yalnız başına kıldığından ) yirmi beş derece fazla sevap alır. Aynı zamanda bu ezan, müezzinin iki vakit arasında yapmış olduğu günahların kefaretidir.”[511]
251- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sevgili Peygamberimiz, kişinin yerlere sürünecek kadaruzun elbise giymesini, erkeklerin (kadınlar gibi) ağızlarını kapamalarınu nehyetmiştir.”[512]
252- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzin ezan okumağa, imam da ikamet etmeğe yetkilidir.”[513]
253- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzinler iftar ve sahur vakitlerini bildirmekte olup Müslümanların güvendiği kimselerdir.”[514]
254- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Müezzinler namaz vakitlerini, (mahallede vefat eden birinin ölüm haberini duyurmak gibi) bazı ihtiyaçlarını duyurmak hususun­da insanların güvendiği kişilerdir.”[515]
255- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Münafıklar kuşluk namazından ve " kafirun süresini "okumak­tan hoşlanmazlar.”[516]

Namazda Huşu Ve Allah Korkusu Üzere Olanlar
Namazında huşu', hudu' gösterip, Allahü Teâlâ’nın azameti karşısın­da zavallı olduğunu düşünüp korkan, seve seve namaz kılan, vera'ı gözeten ve Allahü Teâlâ’dan ümit edici olduğu halde, himmetinin çoğunu ve münâcâtını rabbine yapan, kendisini Allahü Teâlâ’nın huzurunda ayakta ve oturur rükû ve secde eder halde bilen, kalbini tamamen Allahü Teâlâ’ya verip, Ondan başkasını kalbinden çıkaran ve farzlarını edaya gay­ret edene Aîlahü Teâlâ rahmet eylesin. Zira insan, içinde bulunduğu na­mazından sonra, daha bir vakit namaz kılacak mıdır, yoksa kılamayıp ölecek midir, bilemez. Allahü Teâlâ’nın katında namazının kabulünü yalvarmalı, reddedilmesinden kokınalıdır. Böylece korku ve ümit içinde bu­lunmalıdır. Acaba, o anda namazı kabul olunup saîdler zümresinden mi, yoksa red olunup şakiler güruhundan mı olacakdır bilemez.
Ey İslâm nuru ile süslü olan mü'min! Senin namazında ve diğer amellerinde, yanî Allahü Teâlâ’nın senin üzerine farz kıldığı şeylerde üzüntün, elemin ve korkundan büyük, güzel, uygun ve lâyık senin hangi işin vardır. Çünkü sen, bir vakit namazının kabul olunup olunmadığını, bir günahının mağfiret olunup olunmadığını asla bilemezsin. Halbuki sen hâlâ, gülmekte, sevinmekte ve gaflettesin. Dünya işlerine dalmış, ge­çim derdinle meşgulsün. Bu halinden korkmuyor musun? Her şey'i doğ­ru haber veren ve emin olandan (aleyhisselâm) yakınen bildiriliyor ki, sen Cehennem yolcususun. Nitekim Allahü Teâlâ Meryem sûresi, yetmiş birinci âyetinde: “ Sizden ateşe uğramıyan yoktur” buyuruyor. Halbuki sana, Cehennemden uzak olduğuna ait haber gelmemiştir. O halde, Alla­hü Teâlâ senin amelini kabul edinceye kadar daimi üzüntü ve ağlamağa -senden daha lâyık kim vardır. Bununla beraber sen, akşamlayıp, sabaha çıkacağını veya sabahtan akşama erişebileceğini, Cennet ile mi Cehen­nem ile mi müjdeleneceğini bilmezsin. Bu yüzden çoluk çocuğunla sevin­memen, mala mülke mağrur olmaman lâzımdır ve uygundur. Bu büyük işten tamamen gaflette ve büyük bir yamlmada bulunmana ne kadar şa-şılsa azdır. Halbuki her gün ve gece hattâ her an acele ve sür'at ile bir pazara sevk olunmakta ve eceline yaklaşmaktasın. Sakın, bu şekilde se­ni tehdîd eden o büyük tehlikeden gafil olma! Çünkü muhakkak ölümü tadacaksın. Ondan kurtulmana imkân yok. Belki de ölüm, her gün sa­bah ve akşamdaki kötü hallerinden daha kötü bir zamanda gelecektir. Sahibi olduğun her şey'i bırakıp ya Cennete yahut da vasfını, hakikatini, azablarının çeşitlerini anlatmaktan dilin âciz olduğu, sözlere, harflere siğ-mıyan Cehenneme gönderileceksin.
Dünyayı sevmekten kurtul, ondan kaçın ki, dünyanın yaşantısı ve al­datıcı süsleri seni kandırmasın. Yalanı, dolanı, istediğini bulma ve yalan­cı parlaklıkların seni aldatmasın. Nitekim Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):
“Dünya seni aldatır, seni zarara sokar ve seni elin boş olarak bu sıkıntılar hanesinden çıkarır” buyurdu. Kur'ân-ı kerîmde Alla­hü Teâlâ: Lukman sûresi, otuzüçüncü âyet-i kerîmede: “Sizi dünyanın ya­şantısı ve süsü aldatmasın. Ve şeytanın sonra tevbe edersiniz, Allahü Teâlâ afv eder diye günâha sevk etmesine aldanıp mağrur olmayın” buyuruyor. Ey mü'min. Allahü Teâlâdan kork, Allahdan kork, tekrar ediyorum, Allahdan çok kork. Veyl ve helâkden, sapıklık ve zarar çukuruna düş­mekten sakın. Namazı ve diğer ibadet ve işleri muhafaza et. Yasaklan, açık ve gizli bütün günahları terk eyle. Sende ve başkasında görülen kud­reti, hakka teslim eyle. Sana olan emir ve yasaklarında tâati, onun için eyle. Yasak ettiğini yapmakla ondan uzak olma. Hakkın tedbirine, ya'ni Allahü Teâlâ’nın fiillerine itiraz edip, rızıktan sana takdir ve tahsis ettiği nasibine ve senin işlerin için yaptığı ve sonunu senden gizlediği, güzel neticeler ve gelecekteki faydalarda senin için meydana çıkaracağı şeylere razı olmayıp, Hakkın gadabına uğrama. Allahü Teâlâ’nın Bakara sûresi ikiyüz onaltmcı âyet-i kerîmesinde: “Siz bâzan bir şey'i beğenmezsiniz, kötü görürsünüz, halbuki o, sizin için hayırlıdır. Bâzan da sevdiğiniz bir şey sizin için kötü olur. Allahü Teâlâ sizin işlerinizi bilir, siz ise bilmez­siniz” âyetinin mânasından gafil olma. Ölünciye kadar, her an sahibine itaat edici, emrine uyucu, kazasına razı, belâsına sabredici, ni'metlerine şükredici oî. Senin hakkındaki tedbir ve tasarrufunda onu suçlu tutmağa cesaret etmiyerek, ni'met ve âyetlerini hatırla! Böylece iyiler ve temiz-per zümresinde vefat edip sâlihlere lâyık ve peygamberler ile haşr olasın. Allahü Teâlâ’nın rahmeti, ihsanı ve iradesi ile Cennetlere giresin.[641]

Namazda Huşüun Neticesi
Bilmiş ol ki, anlattığımız şekilde huşu, ta'zîm ve haya gibi bâtını şartlara riâyet ederek yalnız Allah rızâsı için kılınan namazlar, mükâşefe ilminin kapısı demek olan ilâhi nurların kalbde parlamasını temir eder. Yer ve göklerin inceliklerini, rubûbiyyetin sırlarını keşfemez, ne artar ve ne de eksilir. Bunun için Kur'ân-ı Kerîm'de buyuru­luyor:
“Bizden ise her birimiz için muayyen bir makam vardır.”[648]
Insân, terakki bakımından meleklerden ayrılmıştır. O durmadan yükselir ve derece derece Allah'a yaklaşır. Fakat meleklere bu terakki kapısı kapalıdır. Onlann ancak muayyen rütbeleri ve meşgûi olduğu ibâdetler vardır. Ondan ayrılıp başkasına geçemez ve ibâdetten de usanmazlar. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor: “O'nun huzûrundakiler O'na ibâdetten ne çekinirler ve ne de yor­gunluk duyarlar. Gece gündüz usanmadan O'nu tesbîh ederler.” [649]
Yüksek derecelerin anahtarı namazdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor:
“Mü'minler saadete ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedir­ler.” [650]
Allahu Teâlâ onları îmândan sonra huşu ile kıldıkları namazları ile medhetmiştir. Sonra yine müflihlerin vasıflarını namaz ile hatme­derek :
“Ve onlar ki namazları üzerinde muhafızlık eder, zamanında kı­larlar.” [651]
Tevratta şöyle yazar: Ey âdemoğlu; huzurumda namaz kılıp ağ­lamaktan ağırlanma. Zira, ben, senin kalbine yaklaşan ve gıyaben nu­rumu müşahede ettiğin bir Allah'ım. İşte namaz kılan zaten kalbin­deki fütuhat, yumuşaklık ve gözyaşı Allahu Teâlâ'nın kalbe yaklaşmasındandır. Bu yakınlık mesafe yakınlığı olmadığına göre perdeyi kaldırmakla, rahmet ve hidâyet yakınlığından başka bir şey değildir. Denildi ki, kıyam, kuûd, rükû ve sücûdu bir araya topladığı için iki rekât namaz kılan bir kula her safında on bin melek bulunan on saf melek ona hayran olur. Allahu Teâlâ yüz bin meleğe de mübâhat eder, çünkü Allahu Teâlâ bu ibâdetleri kırk bin meleğe bölmüştür. Bir kıs­mı kıyamete kadar yalnız kıyamda, diğer bir kısmı yalnız secdededir. Kıyamete kadar, rükû ve sücûd edenler de böyledir. Görülüyor ki Al­lahu Teâlâ'mn meleklere nasip ettiği yakınlık ve rütbe sabittir, değişmez, ne artar ve ne de eksilir.
“Bizden ise her birimiz için muayyen bir makam vardır.”[652] âyetini okur, "Vallahi Peygamber Efendimiz seni görse sevinirdi" (di­ğer rivayette seni severdi, diğer rivayette de gülerdi) derdi.
Bir gün İbn Mes'ud ile demirciler çarşısına gitti, orada körüklerin üfürülüp ateşlerin alevlendiğini görünce cehennem ateşini hatırlayarak düşüp bayıldı. İbn Mes'ud namaz vaktine kadar başı ucunda beklediyse de ayılmadığını görünce onu arkasına alarak evine getirdi ve tam 24 saat baygın kaldı, bu suretle beş vakit namazı kayboldu. Başından ayrılmayan İbn Mes'ud "İşte Allah'dan böyle korkulur" demiştir. Yine bu zât:
"Bütün namazlarımda okuduğumdan başka bir şey düşünmem" demiştir.
Amr İbn Abdullah da huşu ile namaz kılanlardan birisidir. Hattâ kendisi namaza durduğu zaman kızı evde tef çalıp kadınlar ile konuştuğu hâlde kendisinin haberi olmazdı. Namazda aklına bir şey gelir mi diye soranlara, evet, Allah huzurunda muhasebe göreceğim gün ile cennetlik veya cehennemlik olacağım korkusu, diye cevâp vermiştir. Bizim hatırımıza gelen dünya işlerinden, sizin aklınıza hiç bir şey gelir mi? Namazda benim aklıma öyle bir şey gelmeden ise süngülerini bana uzanması benim için daha sevimlidir demiştir. Yine bu zât:
“Eğer aradan perde kalksa bile benim (yakînim)de bir değişiklik olmaz” de­miştir. Müslim İbn Yesar da bunlardan biridir. Namaz kılarken caminin yıkılan direğinden haberi olmadığını yukarıda söylemiştik. (Basra camilerinden birinde namaz kılarken bir direk, onun arka tarafına yıkıldı ve bir kubbe çöktü. Bu büyük gürültüyü duyanlar camiye koştu, onun bir direk gibi namaz kıldığını gördüler, selâm verdikten sonra geçmiş olsun diyenlere ne oldu diye sorunca, bu yı­kılmış direği görmüyor musun? Dediler. Ne zaman yıkıldı? Şimdi namaz kılarken az kaldı üzerine yıkılacaktı, dediklerinde benim bundan haberim yok dedi. Diğer bâzıları:
Namaz âhiret işidir; oraya giren dünya ile alâka­sını keser demişlerdir. Yine bir zâta, namazda iken aklına başka bir şey gelir mi? Diye sormaları üzerine değil namazda, namaz haricinde bile aklımdan Allah'dan başka bir şey geçmez diye cevâb vermiştir
Bütün bu haber ve hikâyeler, huzur ve huşûun namazda asıl ol­duğunu ve gafletle yapılan hareketlerin faydasının az olduğunu bize göstermektedir. Hakikati ancak Allah bilir. Allahu Teâlâ'dan hüsn-ü tevfik dileriz.
Diğer Sözler:
Müslim İbn Yesar’dan rivayet olunduğuna göre, namaz kıla­cağı zaman, çoluk çocuğuna, siz istediğiniz kadar konuşun. Çünkü ben (huzûr-i İlâhîde) sizi duymam, dermiş. Yine rivayet edildiğine göre bu zât, Basra'da camide namaz kılarken caminin bir tarafı yıkıldı, insan­lar gürültüden ne oldu diye camiye koştukları hâlde kendisinin, se­lâm verinceye kadar bu hâlden haberi bile olmadı. Hazret-i Ali İbn Ebî Tâlib (Kerrema'llahu Vechehu) namaza duracağı vakit benzi sararır ve vücûdu titrerdi.
"Ne oluyorsun? Ya Emîre'l - Mü'minîn?" diye sor­duklarında:
"Allahu Teâlâ'nın, yerlere, dağlara ve göklere arzedîb de onlann kabulünden kaçındıkları ve benim boynuma aldığım ilâhî emâ­neti ödeme zamanı gelmiştir, nasıl korkmıyayım?" diye cevâb verirdi. Hazret-i Hüseyin'in oğlu Hazret-i Ali'den rivayet ediliyor ki abdest alır­ken rengi solardı. Bunun sebebini sorduklarında:
"Kimin huzuruna çıkmak için Hazırlandığımı bilmiyor musunuz?" diye cevâb verirdi
(Abdullah) İbn Abbas Radiyâllahu Anh'dan rivayet olundu. Dâvûö Aleyhisselâm:
“İlâhi, beytine (cennete) kim girecek ve kimin namazı­nı kabul edeceksin?" diye vâki münâcatı üzerine Allahu Teâlâ:
"Bey­time girecek olan ve namazını kabul edeceğim kimseler, benim azame­tim karşısında tevazu gösteren, (gece ve) gündüzünde beni zikreden, benim rızâm uğrunda kendini şehvetlerinden çeken, açları doyuran, garîblere dost olan, musîbetzedelere acıyan kimselerdir. İşte bu gibi­lerin nûrları göklerde güneş gibi parlar. Bunların dualarına icabet eder ve isteklerini veririm. Cehaletlerini hilim, gafletlerini zikir, zulmetlerini ise nûr kılarım. Bu gibiler, cennetin en üstün makamı olan "Firdevs' gibidir. Irmakları kurumaz, meyvalan solmaz." buyurmuştur.
Hâtem-i Esam'dan (r.a.) rivayet olundu ki: Kendisine namazın­dan soruldukta:
"Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kıla­cağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kabe'yi iki kaşım arasına, Sırat'ı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail'i tepemde kabul eder ve bu namazı (ömrümün sonu olduğu için) son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile huzûr-ı Rabbü'l Âleminde durur, tahkik ile tekbîr alır, ağır ağır ve mânâsını düşünerek Kur'ân okurum, tevazu ile rükû eder huşu ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker sol ayağımı yatırır üzerine otururum, namazımı ihlâs ile kılarım. Ondan sonra da yine kabûî olup olmadığını bilemem korkusunu saklarım." diye cevâb vermiştir.[653]
371- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bütün fenalık, nankörlük ve münafıklık, Allah namına imanlıları camiye davet eden müezzinin sesini işittiği halde, davetine icabet etmeyen kimsenindir.”[654]
372- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
"Veşşemsi" sûresi gibi, kısa surelerle namazını kıl.[655]
373- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazını (farz olarak), kuşluk namazını (sünnet olarak) kılmaya devam et. Çünkü bu namazlar, çok tevbe eden seçkin kimselerin namazlarıdır.”[656]
374- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
Farz namazlarının dışında sünnet namazlarınızı evinizde kılınız. Zira, kişinin kılacağı en üstün sünnet namazı, evinde kıldığı namazdır.”[657]
375- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(Develerin ki değil,) koyunların (çöllerde ki) istirahatgahlarında namazınızı kılınız.”[658]
376- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Koyunların çöllerde ki iştirahatgahların da namazını­zı kıldıktan sonra, sırtlarını okşayıp tozlarını temizleyiniz. Çünkü koyunlar, cennet hayvanlarındandır.”[659]
377- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ameli kötü (fakat imanlı) olan her imamın arkasından namazınızı kılınız. Yine ameli kötü olan (fakat imanlı olarak ölen) her kişinin cenaze namazını kılınız.”[660]

Namazda Huzur Ve Kalb Huşûunun Şart Olması
Bilmiş ol ki, husûr ve huşûun namazda şart olmasını emreden pek çok deliller vardır. Bunlardan bâzıları şu âyetlerdir:
“Zikrim için, beni hatırlamak için namazı kıl.” [598]
331- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namaz dinin terazisidir. Namazını tam anında kılan bir kimse, dinin geriye kalan işlerini de tamamlar, eksik kılanlar diğer amellerini de eksik yaparlar.)”[599]
332- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cami de kahkaha ile gülmek, kişinin kabrinde karanlıktır.”[600]
333- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kahkaha ile gülmek ( namazın içinde olduğu takdirde ) namazı bozar, abdesti bozmaz.”[601]
334- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah, dört şeyle kullarını imtahana tabi tutarak sevap ve mükafatlarına kefil olmuştur. Bunlar: Namaz, zekat, oruç ve cünüplükten yıkanmaktır. Bu dört şey Allah'ın sırlarıdır. Nitekim Hz. Allah bir ayeti kerimesinde şöye buyurur:
" Bu gibi sırlarla kullar kıyamet günün sorguya çekilecektir." [602]
335- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Allah’ın kulları, sallarınızı tam ve düzgün olarak yapınız. Eğer böyle yapmazsanız aranızda ihtilaflar baş gösterir.”[603]
336- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Akşam namazından sonra iki rekat sünnet namazını kılmaya acele ediniz. Çünkü onun sevabı farz namazının sevabıyle birleşerek yükselir ve kayıt defterine yazılır.”[604]
337- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Cuma ve cenaze namazları, bir de cihadın dışında, erkeklere lazım gelen dinin bütün meseleleri, kadınlara da lazımdır.”[605]
Emrin zahiri vücûbdur, gaflet zikre müriâfidir. Bütün namazı gaf­let ile geçen bir insan, namazda Allah'ı nasıl hatırlamış olabilir? Yine Allahu Teâlâ'nın:
“Ve gafillerden olma.” [606]
Âyet-i Celîlesi de bir nehiydir. Bunun zahirî mânâsı gafletin haram olmasıdır. Yine Allahu Teâlâ'nın:[607]
338-Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazına çok dikkat ederek geçirmemen gerekir. Çün kü sabah namazında çok büyük faziletler vardır.”[608]
339- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki esulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Rabbinizi çokça anınız, namazınızı tam vaktinde kılınız. Eğeri böyle yaparsanız Hz. Allah da amellerinizin sevaplarını çoğaltır.”[609]
340-Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Sabah namazını mutlaka kılmanız gerekir. Zira bu namaz arzu edilen her iyi şeye nail olmaya vesiledir.”[610]
341- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Gece namazlarını geçirmemek gerekir. Çünkü gece namazı sizden evvelki salih ve seçkin olan kulların namazıdır. İnsanın Allaha yaklaşmasına, kötülüklere son vermesine ve hastalıkların defolmasına bir vesiledir.”[611]
342- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“(İman sebebiyle ) Allaha karşı öylesine verdiğiniz bir söz vardır ki, bu söz her şeyden önce ibadetleri yapmanızı gerektirir.”[612]
343- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Bizimle kafirlerin arasındaki fark namazdır. Bunu terkeden kimse (inanmadığından dolayı terk ediyorsa ) kafir olur. (Şayet tem­belliğinden kılamıyorsa münafıkların yaptığı bir hareketi yapmış de­mektir.)”[613]
344- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Siz herhangi bir şeyi unut­tuğunuz gibi ben de unuturum. Sizden biriniz namazda iki secde dua etsin. ( bunu yaptığı takdirde unuttuğu şey aklına gelebilir.)”[614]
“Tâ ki dediğinizi (okuduğunuzu) bilinceye kadar namaza yaklaş­mayın.” [615]
Âyet-i Celîlesidir. Bu sarhoşun namaza yaklaşmasının illetini gös­termektedir.[616]
345- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Başının ortasını açık bırakarak yanlarını bağlayan bir kimse-i nin kıldığı namaz, başının tamamını açık bırakan bir kimsenin kıldığı namaz gibidir. (her ikisi de makbul değil, mekruhtur.)”[617]
346- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İçinde bulunduğunuz namazda bizlere yanlışlık yaptıranlar noksan abdest alan ve sonrada cemaate iştirak edenlerdir. Öyleyse namaz kılmak isteyen herkes abdestini tam ve doğru olarak almalıdır.”[618]
347- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah İslam ümmetine, zayıf ( ihtiyar, çocuk, hasta ve sakat) olanların duaları sayesinde yardım eder.”[619]
348- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şüphesiz ben, namaz kılarken hepinizden daha dikkatliyimdiri İçinde bulunduğumuz namazı uzatmak istiyordum, fakat peşimde namaz kılmakta olan bir kadının çocuğunun, camiye yakın olan evinde ağladığını işittim. Annesinin çok müteessir olduğunu bildiğimim için1 namazı hafif olarak kıldırdım.”[620]
349- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazınızın kabul olmasını istiyorsanız, namazı ( amel ve ahlakça ) en iyi olanınız kıldırsın.”[621]
350- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Namazınızın kabul olunmasını istiyorsanız, namazı ( ilmiyle amil olan ) alimleriniz kıldırsın. Çünkü onlar sizinle Rabbinizin arasında önderiniz ve Allahm emirlerini size tebliğ edenlerinizdir.”[622]
Peygamberimiz buyuruyor ki;
“Kişinin kıldığı namazdan kendisine kârı dokunan ancak akıl er­direrek kıldığı kısımdır.” (Yâni aklı başka yerde iken kıldığı namazın kendisine kârı dokunmaz.)
Bu hususun hakikati şudur ki: Hadîsde vârid olduğu gibi namaz kılan kimse Rabbine münâcat etmektedir (Buhâri, Müslim, Ebû Hüreyre'den). Gaflet ile söylenen sözlerin münâcat olamıyacağı meydan­dadır. Bunun izahı şöyledir: Meselâ zekât, insan zekâtını gafletle verse de olur, çünkü o haddi zâtında isteğe aykırı ve nefse ağır gelen bir ibâdettir.[623]
351- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Şeytan namazın her hangi bir kısmını bana unutturmuş, bir yanlışlık yapmama sebep olursa, farkına varan ( erkekler) süphanallah, desin. Kadınlar da sağ elini sol eli üstüne vurarak beni uyarsınlar.”[624]
352- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Ey Ebu Hüreyre, şu dört şeyi yapmanı ve yaşadığın müddetçe de terketroemeni tavsiye ederim,
a) Cuma günü güsül yapmanı
b) Erkence cuma namazına gitmeni
c) Camide dünya ile ilgili herhangi bir söz konuşmam;
d) Başka birşeyle meşgul olmamanı.
Ayrıca her ayda üç defa ( gün ) oruç tutmanı tavsiye ederim. Çünkü her aydan üç gün oruç tutmak, bütün seneyi oruçlu geçirmek gibi­dir. Yine, uyumadan evvel vitir namazını sabah namazının ilk iki re­katını hiç terk etmeden kılmanı tavsiye ederim.
Aksi halde bütün geceyi ibadetle geçirmiş olsan bile bunun yerini tutmaz. Çünkü sabah namazının ilk sünnetinde Allah dostlarının ara­dıkları arzular bulunur.”[625]
353- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İlk vakitlerde kılınan namaz, Allah'ın rızasının kazınılmasına, ortasında kılınan rahmetine, vaktin sonunda kılman namaz da Al­lah'ın affına vesile olur.”[626]
354- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“İlk olarak kıyamet günü mü'min kulun hesaba çekilmesini ge­rektiren şey namazdır. Namazın hesabından kurtulursa diğer amellerinden kurtulması kolaydır. Kul namaz hesabını veremezse diğer­lerinden de kurtulamaz.”[627]
Oruç da bunun gibi haddi zâtında Allah’ın düşmanı olan şeytanın dostu ve âleti olan nefsin kuvvetlerini kahredip hevayı arzuları kıran bir ibâdettir. Gaflet ile olsa da yine bu faydayı sağlar. Hac da aynı şekilde ağır ve yorucu bir ibâdettir. Menâsik-i haccı ifâ-ederken, kalb ister hazır olsun ister olmasın, nefse elem veren mücâhede kendiliğinden hâsıl olabilir.
Namaza gelince: Namazda ancak zikr, kıraat, kıyam, rükû, sücûd ve kuûd vardır. Zikr ise Allahu Teâlâ ile muhavere ve münâcat, gizli bir yalvarış ve anlaşmaktır. Çünkü namazdan gaye, iki şeyden biridir.[628]
355- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Hz. Allah’ın ümmetime ilk olarak farz kıldığı şey beş vakit na­mazdır. Ümmetimin iyiliklerinden en önce yükselen ve kabul edilen, beş vakit namazdır. Yine ümmetimin ilk olarak hesaba çekilceği şey beş vakit namazdır. Ümmetimden her kim, bu beş vakit namazdan bir kısmını kılıp, bir kısımını terk ederse, Hz. Allah o kimse için de meleklerine şöyle seslenir: Namazların bir kısmını terkeden falanca kulunun amel defterine bakınız. Kıldığı sünnet namazları var mıdır? Melekler kişinin amel defterinde gördükleri sünnet namazlarıyla terkedilmiş olan farz namazlarını tamamlarlar.
Bundan sonra Hz. Allah meleklerine şöyle seslenir: Kulumun amel defterine tekrar takrar bakınız. Oruç ve zakatlarından eksik olan var mıdır, varsa, onları da tuttuğu nafile orucuyla, verdiği sadaka ile tamamlayınız. Bunun üzerine melekler defterine baktıktan sonra (eğer varsa ) bunu da tamamlarlar.
İmanlı kullara karşı yapılan böylesine iyilikler, Yüce Allah’ın ada­letinin ve merhametinin bir gereğidir. Bundan sonra kulun diğer iyiliklerine bakılır. Mevcut bulunan diğer iyilikleri, ilahi teraziye koyulup tartıldıktan sonra sahibine, " Haydi selametle cennete gir "diye emrolunur.
Diğer kimselerin iyiliklerine de bakılır. Şayet iyilik bulunmazsa zebanilere emredilir. Ve böylesine ayaklarından tutularak cehenneme atılırlar.”[629]
356- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kişinin kıyamet günü ilk vereceği hasap namazdan olacaktır. Kişinin kıldığı namazlar tamsa (verilecek mükafatta ) tamdır. Şayet eksikse, Hz. Allah meleklerine şöyle emreder: “Kulumun amel defte­rine bakınız, eksis olan farz namazlarını, bulacacağınız sünnet namazlarıyle tamamlayınız. Böylece melekler eksik olanları aldıkları emir üzere tamamlarlar.”[630]
Onlarda ya muhavere, ya münâcattır. Mîde ve şehvet oruç ile beden hac zahmetiyle, kalb, sevdiği maldan ayrılıp zekât vermekle im­tihan edildiği gibi, lisânı da ses ve harf ameliyle imtihan etmektir. Bunun böyle olmasında şüphe yoktur. Zira gafletle söylenen boş lâflar ile olan imtihan, amel imtihanı değil, belki bunda maksûd olan konuşmak olması bakımından harflerdir. Gönüldeki mânâyı kalıplandırmayan harfler de nutuk sayılmaz. Gönüldeki mânâyı harflerin ifa­delendirmesi de ancak huzûr-u kalb ile olur. Gafil kalb ile:[631]
357- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Münafıkın namazından sizi haberdar edeyim mi? Münafık olan kişi ikindi namazını, güneş sığırın iç yağı gibi sararıncaya kadar tehir eder.”[632]
358- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kadının kendi evinde kıldığı namaz, evin dışında bulunan hüc­resinde kıldığı namazdan daha üstündür. Evinde kendisine tahsis ettiği yerde kıldığı namaz, evin herhangi bir yerinde kıldığı namazdan daha üstündür.”[633]
359- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolcuların namazı, evlerine dönünceye kadar ( dört rekatlı olan farz namazları ) iki rekat olarak kılınır.”[634]
360- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Yolcuların namazı, ister Minada, ister başka yerde olsun muhakkak iki rekat olarak kılınır.” [635]
361- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Öğleden sonra kılınacak olan nafile namazı, gece namazlarından sayıldığı gibi, aynı zamanda da bol olarak sevap verilir.”[636]
362- Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki
“Kur'an-ı Kerim’de övülen ve ismi "vusta" olarak geçen namaz, ikindi namazıdır.”[637]
“Bizi doğru yola hidâyet et.”[638]
demekle bunun bir yalvarış ve duâ olduğunu kasdetmezse neyi istemiş olabilir? Hele bunu itiyat hâline getirdikten sonra da dilini hareket ettirmekte ne güçlük vardır? İşte zikirlerin hükmü budur. Ben derim, bir kimse falancaya gidip teşekkür edecek, onu övecek ve ondan bir şeyler isteyeceğine yemin etse, sonra rüyasında aynen bu dediklerini yapsa yeminini yerine getirmiş sayılmaz. Hattâ, karanlıkta, öteki adamın orada olduğunu bilmiyerek gıyabında imiş gibi ona teşekkür ve duâ edip ondan bir şeyler istese, yine yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü onun bu konuşması öteki adamı kalbinde huzır kabul etmediği için ona hitâb ve onunla konuşmak sayılmaz. Hattâ gündüz aydınlığında ve öteki adamın huzurunda da olsa, aklı başka yerde olup o adamın hazır bulunduğunun farkında olmıyarak bu sözleri söylese, yine yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü onu muhâtab olarak kabul etmiyordu. Şüphe yok ki kıraat ve zikirden maksûd olan hamd etmek, övmek, yalvarmak ve duâ etmektir. Burada muhâtab olan şüphesiz Allah'tır. Kalbi gaflet perdesi ile kapalı oldu­ğu hâlde, manen Allahu Teâlâ'yı görüp müşahede etmeden ve muha­tabından gafil olarak yalrnz âdet hükmü ile dilini hareket ettirmek, kalbi cilâlandırmak, Allahu Teâlâ'nın zikrini tazelemek ve îmân ba­ğını tahkim için meşru kılman namazın gayesinden çok uzakta kalır. İşte zikr ve kıraatin hükmü budur. Hülâsa' zikir ve kıraatteki bu husu­siyetlerin inkârı gayrı kaabildir.
Rükû ve Sücûda gelince: Bunlardan gaye, hiç şüphesiz Allah'ı ta'zîmdir. Eğer gafletle yapılan rükû ve sücûdun ta'zim olduğu caiz olsa idi, önünde put olduğunu bilmiyerek secde eden kimsenin puta ta'zîm etmiş sayılması veya duvar ardında secde edenin duvara ta'zim etmiş olması caiz olacaktı (bunlar ta'zîm sayılmıyacağına göre gaf­letle yapılan secde de ta'zîm sayılmaz.) Bunlar ta'zîm sayılmayınca da ortada beden hareketinden başka bir şey kalmaz. Kendisiyle im­tihanı kasdedilen meşakkatten sonra dinin direği sayılan iman ile küfrü ayıran, hac ve diğer ibâdetler üzerine takdim edilen ve ibâdet­lerden yalnız onun terkiyle katli vâcib olan bir şey (namaz) kalmaz.
Benim görüşümle namazın taşıdığı bu ehemmiyet, yalnız zahirî bir ibâdet olması bakımından değil, belki, maksûd olan münâcat ol­masını da buna eklemek lâzımdır. Oruç, zekât, hac ve benzeri ibâdet­ler üzerine takaddüm eden, bu münâcattır. Hattâ serveti harcamak demek olan “Udhayye” ve kurbanlar üzerine mukaddem yine bu tak­vadır. Nitekim Allahu Teâlâ:
“Onların (kurbanların) ne kanı ve ne de eti Allaha ulaşır. Allaha ulaşan ancak sizin takvânızdır.”[639] Buyurmuştur.
Yani kalbinizi istilâ edip emre uymaya sizi sevkeden sıfattır ve matlûb olan da budur. Ya hareketlerinde bir ehemmiyet olmıyan na­mazda hüküm nasıl olur? İşte bu anlattıklarımız, mânâ bakımından) namazda kalb huzurunun şart olmasına delîl olmaktadır.
Şayet “namazın sıhhatinde huzûr-u kalbi şart koşar ve huzûrsu| kılman namazın bâtıl olmasıyle hükmediyorsan, fakîhlerin icmâını| muhalefet ettin. Çünkü onlar kalbin huzurunu yalnız niyette şart koştu ve bununla iktifa ettiler.” dersen:
Bilmiş ol ki, ilim bahsinde geçtiği gibi fakihler, bâtında tasarruf etmez, kalbi yormaz ve âhiret yoluna karışmazlar. Belki dinin zahir-hükümlerini azaların zahirî amelleri üzerine bina ederler. Amellerin zahiren icrası, insanı ölüm cezası ve sultânların tazîrinden korumağa yeter. Esasen ahrette fayda verip vermemesi fıkhın çerçevesi dışındadır. Aynı zamanda bunun üzerine icmâ yürütülemez. (Bununla be­raber onlara muhalefet edenler de olmuştur.) Nitekim (şerî'at ile ha­kikati toplayanlardan birisi olan) Bişr İbn Haris, Ebû Tâlib Mekki'nin Kûtü'l - kulûb'unda Süfyan-ı Sevrî'den naklettiği, rivayetinde "huşu ile kılmıyan kimsenin namazı fâsiddir" demiş ve Hasan-ı Basrı'den "huzursuz kılınan namazın, sevâbtan daha ziyâde ukubete sebeb ol­duğu" rivayet edilmiştir. Yine Muaz İbn Cebel:
"Kılarken sağında ve solunda olanları bilmeye çalışan kimsenin namazı namaz değildir" dive rivayet etmiştir. Yine müsned olarak Peygamber Efendimizden:
“Çok kimseler var ki kıldığı namazın altıda, hatta onda biride kendisi için yazılmaz. Ancak bilerek huzur ile kıldığı kısmı yazılır.” Buyurmuştur. Eğer bu hadis-i şerif, Peygamber Efendimizden başka bir zâttan duyulsaydı mezheb olarak kabul edilirdi. Kaldı ki Aleyhi's-selâtü ve's-selâm Efendimizden duyulduğu hâlde niye kabul edilme­sin? (Basralı) Abdülvâhid bin Zeyd:
"Kul için ancak bilerek huzur ile kıldığı namazın sevabı olacağında ulemâ ittifak etti" diyerek bu hük­mü, icmâ hâline getirmiştir. Buna benzer ve bu kabilden, vera' sahibi olan fakîhlerden, sayılmayacak kadar pek çok rivayetler vardır. Hak olan, bu hususta edille-i şer'iyeye müracaat etmektir. Halbuki huzu­run şart olmasında haber ve eserler meydandadır. Şu kadar var ki za­hirî teklifte fetva, halkın kusurları nisbetinde takdir edilir. Bütün namazda huzuru kalbi şart koşmak fetva makamı için mümkün değildir. Tam bir huzûr-u kalbten insanların ekserisi âcizdir. Buna ancak bazı kimselerin gücü yeter. Zaruret sebebiyle, namazın tama­hında huzûr-u kalbi şart koşmak mümkün olmazsa tamamen terk de edilemez. Hiç olmazsa cüz'î bir miktarında huzûr-u kalbin bulunması zarureti vardır. Buna da en elverişli olan ilk tekbirdir. Bunun için zaruri olarak bu kadar ile iktifa edilmiştir. Bununla beraber, gaflet ile kılan kimse ile hiç kılmıyanm müsâvî olmamasını umarız. Çünkü gafletle de olsa namaz kılan, hiç olmazsa zahirî fiile başvurmuş, bir an olsun kalbini hazırlamıştır. Nasıl böyle olmasın, abdestsiz olduğu­nu unutup namaz kılan kimsenin abdestsiz olması hasebiyle Allah katında namazı bâtıl iken, kusuru ve özrü nisbetinde de olsa ameli­nin mükâfatını alıyor. Bu ümit ile beraber bir lâhza olsun kalbi ha­zırlayan ile tamamen huzuru terkeden elbette bir olamaz. Nasıl farkı olmasın. Efendisinin hizmetinde hazır bulunup hizmette kusur eden lüzumsuz hareketler ve sözlerde bulunan ile hizmetten tamamen kaçınan bir olur mu? Korku ve ümidin sebebleri muâraza ettiği ve iş-ehemmiyet arzettiği zaman ihtiyat ve müsâhalede muhayyersin. (İs­ter tesamüh-ü İslâmîden faydalanır, istersen ihtiyatı elden bırakmaz­sın). Bununla beraber lukahânm, gafletiyle de olsa sıhhatine fetva verdikleri hükümlere kimse muhalefet edemez. Yukarıda işaret edil­diği gibi bu fetva zarûretindendir. Esrâr-ı salata vâkıf olan kimse, gafletin ona zıd olacağını bilir. Fakat "Kavâidü'l-Akaid" kitabının ilm-i zahir ile ilm-i bâtını ayıran babında anlattığımız gibi halkın an­layıştaki kusuru, şerî'atın sırlarından her keşfolunanı açıklamağa mâni olduğundan biz bu mevzûyu bu kadarı ile bırakıyoruz. Az da olsa bu miktar âhiret yolcularını ikna için kâfidir. Şiddetli mücadelecilere gelince, şimdilik biz onları muhatab olarak kabul etmiyoruz.
Hülâsa: Huzûr-u kalb, namazın ruhudur. Bu ruhun en az dere­cesi de tekbîr anındaki huzurdur. Artık bundan noksanı olursa helak demektir. Ne kadar çoğalırsa o nisbette namazın cüzleri arasına rûh yayılır, nice hareketsiz diriler var ki onlar ölü hükmündedir. Yalnız iftitah tekbîrinde huzur olup, diğer cüzleri gaflet ile geçen namaz da son nefeslerini yaşayan hasta gibidir. Allahu Teâlâ'dan güzel yar­dımlar niyaz ederiz.[640]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...