Konya'da, Mevlâna Müzesi Müdürlüğü'nü yapmakta olduğum yıllarda, bir gün Hz. Şems-i Tebrizi'nin "makam" denen türbesinde, bazı araştırmalar yapmıştım. Bu çalışmalar sırasında, Türbe içerisindeki ahşap sandukanın oturduğu tahta döşemeli zeminde bir kapak gözüme ilişti. Kapağı kaldırdığımız zaman, bunun Türbe zeminindeki mezar mahzenine inen merdivenli bir yol olduğunu gördüm. Yılların biriktirdiği moloz ve taşlarla dolu mahzen yolunu titizlikle temizlettim. Bir de baktım ki, ahşap sandukanın tam altında, Selçuklu devri türbelerinde olduğu gibi, taştan örülmüş bir mahzen var. Mahzenin bir köşesinde de Horasan harcıyla sıvanmış bir mezar...
Yerin altındaki bu karanlık mahzende, birdenbire karşımıza çıkan bu mezarı gördüğüm zaman cidden çok heyecanlanmış, soğuk terler dökmüştüm. Yıllardır "Makam" denen türbede Şems'in gerçek mezarı bu olabilirdi. Durumu o günlerde üstad Abdülbâkî Gölpınarlı'ya mektupla bildirdim. Birkaç gün sonra Konya'ya geldiler. Birlikte tekrar mahzene indik. Üstad, bunun Şems'in mezarı olduğuna kesinlikle kanaat getirmişti. Nitekim, "Mevlâna Celâleddin" adlı eserinin ikinci baskısında, bu konuyu ele almış ve Şems'in mezannın Konya'daki Türbesi'nde bulunduğu gerçeğiyle, fakire iltifatlarını esirgememişlerdir.
Konya'daki Şems Türbesi'nde, Sultan'ûl - Ulemanın Sandukasının hemen gerisinde bir mezar da Şems'e izafeten "Şems Makamı" olarak adlandırılmıştır.
Niğde'deki Kesikbaş Türbesi de Şems'e izafe edilir. Bunlardan ayrı olarak Tebriz'de Geçil denilen mezarlıkta. Hoy'da, Pakistan'ın Multon şehrinde Şems türbeleri veya makamları vardır. Bunlar çeşitli rivayetlerle süslenmişlerdir. Bir söylentiye göre. Şems. kesik başını alarak Niğde'ye gelmiştir. Bektaşi'lerin itibar ettikleri "Velâyetnâme" adlı kitaba göre Şems. kesik başını koltuğunun altına gizleyerek semâ ede ede Tebriz'e gitmiş, orada defnedimiştir. Pakistanlıların söylediklerine göre de. Şems Konya'dan bir gece yarısı gizlice ayrılmış, önce Tebrîz'e, oradan da Hindistan'a gelmiş, meczup ve perişan yıllarca ormanlarda dolaştıktan sonra Multon şehrinde ölmüştür.
Daha başka söylentiler de vardır ve söylenegelmektedir. Eflâkînin, Mevlâna'nın yakınlarından dinlediği rivayetlerin dışında, diğer bütün müellifler Şems'in Konya'dan gizlice uzaklaştığı ve izini kaybettirdiği inancı içindedirler.
Tezkere sahibi Semerkand'lı Devletşah'a göre, Şems, Konya'dan ansızın kalbolmuştur. Molla Abdurrahman Câmî (Vefatı: 1467) ise "Nefahat'ül Üns" adlı eserinde Şems olayına temas ederek, "O akılsız topluluk. Şems'in narasından sonra kendilerine gelince, yerde birkaç damla kandan başka bir şey göremediler. O saatten bugüne kadar da o mânâ sultanından bir nişan görülmemiştir" der. Başkaları da aşağı yukarı bu kanaate sahiptirler.
Daha önce de söylediğimiz gibi, bilinen bazı gerçekler vardır. Ama bir de gizlenmesi bir saygı ifade eden Sırlar vardır. Mevlâna'nın aziz ruhunu incitmemek için "hâmûş" olma vardır.
Bu üzücü, azap verici bahsi biz de kapayalım ve susalım burada aziz
okuyucu!
Dr. Mehmet ÖNDER