14 Ocak 2020

KIYAFET İLMİYLE OLUŞTURULAN ESERLER VE BU ESERLERDEN SEÇİLMİŞ ÖRNEKLER




KIYAFET İLMİYLE OLUŞTURULAN ESERLER 
VE BU ESERLERDEN SEÇİLMİŞ ÖRNEKLER
Kıyafetname ve firasetname birbirine çok yakın olan iki kavramdır ile ilgili görsel sonucu"

Kıyafetname ve firasetname birbirine çok yakın olan iki kavramdır ile ilgili görsel sonucu"
Giriş 
 Kıyafetname ve firasetname birbirine çok yakın olan iki kavramdır. 
 Konumuz kıyafetname firasetnamenin bir alt dalıdır. 
Firaset “zeyreklik, yani zeki ve anlayışlı olmak demektir.” 
(Sivrihisarlı Şaban, Nr: 4009, v.3b.) şeklinde tanımlanır. 
Kıyafetname ise “Firaset ilminin dar manada Arap ıstılahında kıyafa denilen bir bilgi şubesine delalet eder.” (Macdonald, 1993: 640) diye ifade ediliyor. 
Kıyafetname “kıyafa: takip etmek, iz takip etme, peşi sıra gitmek manasına gelen k-v-f(kafe) kökünün mastarıdır.” (Macdonald, 1993: 640) “Konusu el, ayak, ten gibi dış görünüş unsurlarından kişinin ahlak ve karakter özelliklerini tahmin ve tespitte bulunmaktır.” (Çavuşoğlu, 2004: 34) 
 1. Kıyafetname Bölümleri 
1.1. Şer’i Firaset: Nefsin ıslahı ile ulaşılan ruh gücüdür. Bu güce peygamberler, veliler ve nefsini olgunlaştırarak eşyanın arka planına ulaşmayı başarmış kişiler sahip bulunmaktadır. 
 1.2. Hükmi Firaset: Çalışma ile elde edilecek bir bilim koludur. 
 Bazı alt bölümleri vardır.
 a) İnsan Kıyafeti İlmi (Kıyafet-i Beşere): Dış görünüşten ahlakı anlamaya çalışan ilimdir. 
 b) İz Kıyafeti İlmi (İlm-i İsr): Özellikle hayvan izlerinden tür, cinsiyet vb. anlayan ilimdir. 
 c) İrafet İlmi: Ayet ve hadislerden yola çıkarak olayların açıklanması ilmidir. 
 d) El ve Ayak İlmi: İnsanın elinde ve ayağındaki çizgilerle kişinin durumunu ortaya koyan ilimdir.  
e) Titreme/Seyirme İlmi: Vücuttaki seyirmelerden çıkarılan hükümleri bildiren ilimdir. 
 f) İyafe ilmi: Kuşların uçuşundan mana çıkarma ilmidir. 
 g) Riyafe İlmi: (Çavuşoğlu, 2004: 28-30) Yeraltındaki suları arayıp bulma ilmidir. 
 h) Astroloji İlmi: Yıldızların durumundan insanın ruhi durumunu bulma ilmidir. 
 ı) Remel İlmi: Özellikle kum üzerinde gelecekten haber vermeye yönelik oluşturulan bir ilim sahasıdır. Kıyafetname eski Hint, Çin, Mısır, Yunan ve bugün Batı’da fizyonomi adıyla bilinen ve kullanılan bir bilim dalı olup İslam kültüründe de Firaset ilmi adıyla kullanılmıştır.”
 (Çavuşoğlu, 2004: 9) 
“Bu bir ilimdir ki onunla insan ahlakı bilinir.” (Taşköprülüzade, Nr. 942/1, v.142) 
 Kıyafetnameler özellikle insanın uzuvlarıyla ilgili hükümleri içeren manzum eserlerdir. Kıyafetnameler edebî maksatla yazılmamıştır. Ancak şekli ne olursa olsun asıl dikkat edilmesi ve önem verilmesi gereken husus bu kadim eserlerin içerdiği bilgilerdir. 
Kıyafet ilmi çerçevesinde eserler en fazla yüz ya da yüz elli beyit tutarında kısa manzumeler ve aynı hacimdeki mensur eserlerdir.” (Çavuşoğlu, 2004: 11) 
 Alimler kıyafetname ilmini açıklarken ayet ve hadislerden de istifade etmişlerdir. 
Kuran-ı Kerim’de geçen şu ayet önemli bir çıkış noktası olmuştur: 
 Araftakiler, yüzlerinden tanıdıkları kâfirlerden birtakım adamlara seslenirler.”
(Kuran-ı Kerim 7/48) 
Bu ayette geçen “simalarından” kelimesi ile neyin kastedildiği konusunda da bazı görüşler ortaya konulmuştur. Mesela İbn-i Abbas bunu Müslüman bir insanın, yüzünden belli olacağı yaklaşımında bulunarak şöyle izah etmiştir. 
“Hz. Osman(r.a) şöyle buyurur: 
Her kim bir sırrı gizlerse Allah onun yüz hatlarından elinde olmadan çıkıveren sözlerle açığa çıkarır.” 
Hz. Ömer(r.a)’in, her kim içini ıslah ederse Allah da onun dışını düzeltir.” dediği rivayet olunur.” (İbn-i Kesir: 7390) 
 Mevlana: “Bir insanın yaptığı işi ve sözü onun gönlünün şahididir. Sen bu ikisine bak, o kişinin içi nasıldır? Onlardan anla.” (Mevlana, 1997: 35) Balizade Mustafa Efendi ise kıyafetnameler hakkında olumsuz bir yargıya vararak şunları beyan etmiştir: “
Bu ilim zandır, zira zan bazen hata bazen de isabettir.”(Balizade, Nr.4100) 

 Seyyidzade Mevlana Ömer şöyle der: “İnsan türünün ahlak ve tabiatları birbirine yakın ve birbirinden farklı oldukları için bir köle ve cariye almak isteyince bunlardan iyilik ve kötülüğe işaret eden özelliklerini bilmeye yarayacak sağlam bir ölçütün bulunması önemli ve gerekli olduğundan, bazı büyük insanların, insanoğlunda bulunan özelliklerin delalet ettiği hal ve durumları ayrıntılarıyla açıklamak konusundadır.” 
(Seyyidzade, Nr.1064) 
 Osmanzade Taib, Ahlak-ı Ahmedi adlı eserinde şöyle bir olay aktarır: 

“Bir gün İmam Şafive İmam Muhamed Haremi şerif’te bir kişi gördü. 
Şafi, bu adamın demirci olduğunu; Muhammed de marangoz olduğunu söylediler. Sonunda adama sordular. Adam da daha önce demirci olduğunu fakat şimdi marangozluk yaptığını söyledi. 
Böylece her ikisinin da firasetli hükümleri doğrulanmış oldu.” Yine aynı eserde şöyle bir rivayette mevcuttur: “Nuşirevan, firaset ilminden hareketle şikayet edilen adamın boyunu posunu sordu; kısa boylu olduğu söylenince de tebessüm edip gereği gibi ferman etti.”(Osmanzade, Nr. 714) 
Katip Çelebi; Meşhur Grek hekim Hipokrat’ın bu ilmin üstatlarından olduğunu, hastalara teşhis koymakta ve tedavide bu ilimden yararlandığını belirtir. Aynı şekilde Plato, Aristo, Galen bu ilimle meşgul olmuşlardır. Helenistik kültürün yaygınlık arz etmesiyle fizyonomi ilmi de geçmiş Doğu İran ve Sasani imparatorlukları zamanında oldukça meşhur olmuştur. (Başkan,1987) 
 Eflatun’un çehresini gördüğü kişinin, kişiliği hakkında tahminde bulunma olayı kaynakta şu şekilde geçer: “Bir dağ tepesinde inzivada bulunduğu sıralarda, buraya çıkan yolun başına bir nakkaş koyup kendisiyle sohbete gelenlerin resmini çizdirdiğini ve sohbete layık olup olmadıkları konusunda fikir elde ettiği belirtilir.” (Çavuşoğlu, 2004: 40) 
 Kıyafetname özelliklerini. yüzyılda Kudatgu Bilig’de de görüyoruz. 

 Yusuf Has Hacip eserinde Tanrı’nın Bey olmasını istediği kişiye buna münasip olan tavır ve hareket ile akıl ve kol kanat verdiğini vurgular. 
Günümüzde de beden dili adı altında da kıyafetname özelliklerinin sürdüğünü görmekteyiz. 
 2. İlk Tertip Edilen Kıyafetnameler: 
 2.1. Arap ve Fars Toplumundaki İlk Kıyafetnameler 
 a) İlk kıyafetname yazarlarından biri İmam Şafiî (h.150-204)‘dir. Ancak eseri hacimli değildir. 
 b) Onu el-Kindi lakabıyla meşhur Yakup bin İshak izler. Aristo’nun Siyasetname’sini Yunancadan Arapçaya tercüme etmiş, on bölümden meydana gelen eserin ikinci bölümünü firasete ayırmıştır. 
c) Yuhanna İbnü’l-Bıtrik ise (m. 10.yy.) Aristo’nun İskender için yazdığı siyaset kitabını Kitabu’s-Siyase fi Tedbiti’r Riyase adıyla Arapçaya çevirmiştir. 
d) Muhammed ibni Zekeriyya Razi (h.240-320; m.854-932)’nin tıbba dair el-Mansuri isimli on makalelik kitabının ikinci makalesi firaset konusundadır.
 e) Katip Çelebi’nin bildirdiğine göre İbni Sina (h.370-428; m.980- 1036)’nın da bu konuda bir risalesi bulunmaktadır, ancak bugüne kadar ele geçmemiştir. 
 f) Geverek-zade’nin Kıyafetname’sinde de İbni Sina’nın muasırı olan Ebu Sehl Mesihi’nin Arapça bir firasetnamesi olduğu bildirilmektedir. 
 g) Aynı asır müellifklerinden Ebu Kasım Abdulkerim İbni Havazin Kuşeyri (h.376-464; m.986-1072)’nin Etvar-ı Selatini’l-müslimin adlı eserinin bir bölümü firasetle ilgili umumi hükümleri ihtiva etmektedir.
 h) Fahraddin Razi (h.544-606; m.1149-1206)’nin de Arapça yazılmış bu nevi eserlerin en iyilerinden biri olan bir Kitabu’l Firaset’i mevcuttur.
 i) Muhyiddin Arabî (h.544-606; m.1149-1209)’nin ise et-Tedbiratu İlahiyye fi İslahi’l-Memleketi’l-İnsaniyye isimli eserinin sekizinci babı firasetle ilgilidir. j) Ebu Abdullah ibni Muhammed ibni Ebu Talib Ensarî edDımışki’nin Kitabu’l-Adab ve’s-Siyase fi İlmi’n Nazari ve ve’l-Firase (telifi,750/1349)’sini bu mevzuda Arapça eserler arasında sayabiliriz. 
 k) Farsça Kıyafetnamelerden Kemaleddin Abdürrezzak Kaşanî (öl.736/1335)’nin eserini; 
 l)Derviş Abdurrahman Mîrek (m.14.yy.)’in Sultan Ebu Said Bahadır(öl.736/1335)’a ithaf ettiği Tuhfetü’l-Fakir’ini; 
 m) Seyyid Ali Hemedanî (öl.786/1384)’nin Zahiretü’l-Müluk’unu; 
 n) Hüseyin Vâız Kâşifî (öl.910/1504)’nin firasetle alakalı bir bölüm ihtiva eden Ahlâk-ı Muhsinî’sini ilk planda sayabiliriz. (Çavuşoğlu, 2004: 41) 2.2. Türk Edebiyatındaki İlk Kıyafetnameler
 a) Bedri Dilşad Bin Muhammed Oruç’ un Sultan II . Murad’a ithafen (829/1426) yazmaya başladığı Muradname isimli mesnevisidir. Musiki ile ilgili. babda: Şu kim ag etlü durur ana nerm Olan perdeyi çalalar ola germ gibi birkaç beyitte, cilt, göz rengi ile musiki arasında bir münasebet kurulmuştur. Köle ve cariye satın almaktan bahseden kırkıncı babın başlarında: Evet bil ki âdem-şinas olmaga Her işe yarar olanı almaga Gerekdür ki ilm-i firaset bile Bu kez özin ehl-i riyaset bile denilerek yer yer bu konuyla alakalı hususiyetlere temas olunmuştur. 
 b) Fatih Sultan Mehmed devri vezirlerinden Mahmud Paşa’nın muhasibi ve 895/1490 yılında tamamlanan Selatinname isimli eserin müellifi Sarıca Kemal adı geçen manzumesinde; Ki düzdüm Türkî dilde iki nağme Firaset-nâmedir bir Sûz-nâme beytiyle iki kitabını daha haber vermektedir. Ancak bu eserin de hiçbir nüshası yoktur. Bunların, Hamdullah Hamdi’nin yaşadığı döneme yakın zamanlarda telif edildiği düşünülmektedir. 
 c) Nüshası elimizde olan Türkçe ilk müstakil eser Akşemseddinzade Hamdullah Hamdi (h.853-909; m.1449-1503)’nin manzum Kıyafetname’sidir. 
d) Diğer Türkçe eserlerden Firdevs-i Rumi(II. Bayezid Devri)’nin Firaset-name’ sini;  
e) Sivrihisarlı Şaban’ın (938/1531)’de Damat İbrahim Paşa’nın emriyle yazdığı mensur ve manzum tercümesini; 
 f) Bayramiyye meşayihinden İlyas ibni İsa-yı Saruhanî(öl.967/1539)’nin Kıyafetmane’sini;  
g) Abdülmecid ibni Şeyh Nasuh (öl.973/1565)’un manzum Kıyafetname’sini; 
h) Mustafa ibni Evrenos (974/982; 1556/1574)’un Kıyafetname’sini;  
i)Bali-zade Mustafa Efendi’nin (983/1575)’te tamamlayıp III. Murad’a ithaf ettiği eserini; 
 j) Bali-zade’nin muasırı Nesimi’nin Kıyafetü’l-Firase’sini; 
 k) Niğdeli Visali (1003/1595)’nin, padişahın cülus tarihinde veya daha sonra yazıp Sultan III. Mehmed’e ithaf ettiği Vesiletü’l-İrfan’ını; 
 l)Lokman bin Hüseyin’in (1010/1601)’de yazdığı Kıyafetü’l-İnsaniyye fi Şemaili’l- Osmaniyye’sini; 
 m) Şeyh Ömer Halvetî’nin (1032/1602) tarihli manzum tercümesini; 
 n) Ömer Fani Efendi (öl.1032/1622)’nin Kıyafetname’sini; 
 o) Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Kıyafetnamesi’ni; 
 p) Mustafa Hami Paşa (öl.1295/1878)’nın Fenn-i Kıyafetname’sini;
 q) Hafız Hasan Geverek-zade (öl.1216/1801)’nin tercümesini belli başlı eserler olarak sayabiliriz. (Çavuşoğlu, 2004: 42-43) 
 Edebiyatımızdaki mevcut kıyafetnamelerin genellikle mensur olduğunu ve yabancı eserlerden tercüme yahut adapte edilmiş eserler olduğunu söyleyebiliriz. Bunların içerisinde telif denebilecek en mühim eser Hamdullah Hamdi’nin Kıyafetnamesi’dir. 
Amil Çelebi, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Kıyafetnamesi’ni de telife çok yaklaşan bir eser olarak zikretmiş olsa da bu eserin Hamdullah Hamdi’den etkilenilerek yazıldığı Ali Çavuşoğlu tarafından vurgulanmıştır. 
 3. Kıyafetnamelerden Seçilmiş Örnekler Kıyafetname tek uzuv analizine değil bütün uzuvlardan elde edilen genel bir çıkarıma dayandırılmalıdır. 
Üstelik her insanın kıyafetnameyi içselleştiremeyeceğini bilmekte ve bildirmekte fayda görmekteyiz. Uzuvların ve kişilik hallerinin analizlerine tam vakıf olmak isteyen kimselerin bahsi geçen eserlerin tamamını okumaları da gerekmektedir. 
 3.1. Kıyafetnamelerde Geçen Bazı Uzuvların Alametleri 
 3.1.1. Ağız Deheni teng eğerçi bihcetdür / Ağzı dar olan güzeldir Havf-ı kalbe velî ‘alâmetdür / Fakat korkaklığa işarettir (A1 - 2 ) Agzı büyüktür şüci’ / Büyük ağızlı cesur Egri olandır şeni’ / Eğri ağızlı kötü olur (B3 )  
3.1.2. Alın Cebhesi zayyık olanun / Alnı dar olanın Dayk olur hulkı anun / İçi de dar ve sıkıntılı olur Cephesi bî-çîn olan/ Alnında kırışık olmayan Kâhil olur bî-güman / Şüphesiz tembel olan (B) 
 3.1.3. Ayak Ger uzun olursa pâ / Eğer ayak uzun olursa Sahibidür pür-haya / Sahibi çok hayalıdır (B) 
 3.1.4. Baş Başı büyük büzürg himmet olur / Başı büyük olanın himmeti büyük olur(A) Yassı ise fark-ı ser / Başın üst kısmı yassı ise Sahibi çekmez keder / Bu kişi üzüntü çekmez (B) 
 3.1.5. Boy Kameti her kimün ki olsa uzun / kimin boyu uzun olursa Olur ol sâfî-kâlb ü sâde-derün / kalbi saf ve içi temizdir Kısa olursa kibr ü kîne olur / Kısa olursa kibirli ve kinli olur(A) Kim ki vasat boyludur / Orta boylu olanlar Âkıl u hoş huyludur / Akıllı ve güzel huylu olurlar (B) 
 3.1.6. Burun Enf eger olsa dıraz / Burnu uzun olanın Sahibidir fehmi az / Anlayışı az olur Enf eger olsa kasîr / Kısa burunlu olanlar Havf olur anda kesir / Fazla korkak olur Enf ucı ger olsa top / Burun ucu yuvarlak olsa Sahibi olur turup / Sahibi neşeli olur(B) 
 3.1.7. Çene Çün enek ince ola hıffet olur / Çene ince olursa hafiflik olur Mu’tedil olsa ıssı ‘âkıl olur / Ölçülü olursa sahibi akıllı olur (A) 
3.1.8. Diş Çünki seyrek uvag ola dendân / Dişleri seyrek ve ufaksa Galiba zaf-ı cisme ola nişân / Muhtemelen bedenen zayıflığa işarettir (A) Mu’tedil olan dişi / Dişi ölçülü olanların Sıdk u safâdır işi / İşi hoş ve doğrudur (B) 
 3.1.9. Dudak Yufka vu kırmızı olursa tudak / Dudak kırmızı ve ince olursa Anlanur lutfı tab’u fehm-i sebak / Anlayış sahibi olur (A) Şifte galiz olsa bil / Bil ki kalın dudaklının Sahibi mugzib sakîl / Kızgınlığı ağırdır (B)  
3.1.10. El Ger küçük olduysa el / Eğer el küçük olursa Bî-bedel olur güzel / Güzellikte bedelsiz olur (B) 
 3.1.11. Göz Gözi büyügün ıssı kâhil olur / Gözü büyükler olgun olur Küçük olsa hafif ü muhmîl olur / Küçük olanlar hafif ve ihmalcidir Göz karası zekâ alametidir / Gözkarası zekaya işrettir (A) Çeşmi büyüktür zarîf / Büyük gözlü zarif ve narin olur Gözleri gök eşkar ak / Gözleri gök, kızıl ve ak olsa Olsa ol andan ırak / Ondan uzak dur (B) 
 3.1.12. Karın Karnı büyük gabî ve cahil olur / Karnı büyük olan anlayışsız ve cahildir Küçük olsa zeki ve kâbil olur / Küçük olursa zeki ve kabiliyetli olur ( A) 
 3.1.13. Kaş Kaş odur kim siyâh u ince ola / Siyah ve ince kaşlı olanın Nâzı vü şîvesi yirince ola / Nazı ve şivesi de yerinde odur Her ki kaşınun ince olsa ucı / Kaşının ucu ince olanın Eksik olmaya fitnesi ve güci / İşi gücü fitne çıkarmaktır (A) Kaşta çok olan kılı /Kaşının kılları çok olanın Mükesser olur gussalı / Üzüntüleri de çok olur ( B) 
 3.1.14. Kulak Her ki har-gûş olursa câhildür / Eşek kulağı gibi büyük kulaklı cahil Gerçi hıfz eylemekte kâmildür / Fakat ezberi çok kuvvetlidir Lîk vardur büyüklüğünde delil / Ancak kulağın büyük olması delîldir Ki ola sahibinün ömri tavîl / Sahibinin ömrünün uzunluğuna A) Üzni küçük ugrıdur / Küçük kulaklı eğri Evsat olan togrıdur / Normal kulaklı doğru olur (B) 
3.1.15. Omuz Omuzu sivri olan / Omuzu sivri olanın Düzd olur işler yaman / İşleri de çok eğri olur (B) 
 3.1.16. Parmak Barmagı ayası uzun olanun / Parmağının ayası uzun olanın Uzluk olur her işde işi anun / Her işte eli yatkın olur (A) Isbıı olan uzun / Parmakları uzun olan Fehm iledür pür-fünun / Anlayışı, fenleri çok olur(B) 
3.1.17. Renk Reng-i esmer nişân-ı fikr-i savâb / Esmer renk iyi fikre işarettir Rengi anun ki surh-ı sâfidür / Rengi saf kırmızı olanın Edebi vü hayası vâfîdür / Edebi ve utanması çok olur (A) Benzi kızıldır edîb / benzi kızıl olan terbiyeli Esmer olandır lebîb / esmer olan da zeki olur (B) Sarışın olan sevimlidir Saçı siyah doğru ve güvenilirdir (C4 ) 
 3.1.18. Sakal Hem saçı çog u az ise sakalı / Sakalı az ve saç çok olursa Şerr içinde bulunmaya bedeli / Kötülükte benzeri yoktur Rîş odur kim ola dakîk u kalîl / İnce ve az sakallı olursa Fehm u ‘akl u zekaya delil / Anlayış, akıl ve zeka işaretidir(A) Olsa degirmi sakal / Sakal değirmi olsa Sahibidir pür-kemâl / Sahibi de çok olgun olur (B) 
 3.1.19. Saç Aşkar olursa ola havf u gazab / Kızıl olursa korku ve öfke Esved olursa ola ‘akl u edeb / Siyah olursa akıllı ve edebli olur Saçı az olan lâtîf / Saçı az olan lûtufkâr Oldu ‘ârif u zârîf / Bilgiç ve nazik olur Saçı çok olsa zenin / Saçı çok olan kadının Fehmi az olur anın / Anlayışı az olur (A) Kim ki saçı sarıdır / Sarı sarı olan Kibr ü gazab kârıdır / Kibirli ve öfkelidir Kim ki saçıdır kara / Saçı kara olan Sabrı var anı ara / Sabırlıdır onu ara Kumral ise saç güzel / Kumral saç güzeldir Sahibidir bî-bedel / Sahibi emsalsizdir(B) 
3.1.20. Sırt Arkası yassı ehl-i kuvvet olur / Arkası yassı olan kuvvetli olur Sahibi cür’et ü sakamet olur / Sahibi cesur ve fakat noksandır Arka kılı delil-i şehvetdür / Arka kılı şehvete işarettir (A) Zahrı arîz olanın / Sırtı enli olanın Kuvveti çokdur anın / Onun kuvveti çoktur (B) 
 3.1.21. Yüz Yüzi büyük her işde kâhil olur / Yüzü büyük olan her işte olgun olur (A) Kibre küçüktür delîl / Küçük yüz kibre delildir (B) 
 3.1.22. Ten Her kişinün ki yumşak ola eti / Eti yumuşak olan kişinin Lutf-ı tab’ı çoğ ola Fehmi iti / Mizaç ve anlayışının güzelliği çok olur Katı olursa kuvvet-i tendür / Katı olursa teni kuvvetlidir Issı ammâ galîz ü gevdendür / Fakat sahibi de kaba ve ahmaktır 
 3.1.23. Tırnak Tırnak ak olması mübârek olur / Tırnağın ak olması bereket işaretidir (A) 
 3.2. Davranış Alametleri 
 3.2.1. Adım Hatvası dar olanın / Kısa adım atanların Cünbişi hoştur anın / Hareketi güzel olur (B) 
 3.2.2. Gülmek Kande bisyâr olur ise hande / Kimde çok gülme olursa Umma anda muvafakat sen de / O insanla bir uyuşma bekleme Çün tebessüm edeb ‘alametidir / Çünkü tebessüm edebe işarettir Kahkaha bî-haya emâresidir / Kahkaha ise hayasızlığa işarettir (A) Yüz güleç vü söz lezîz / Yüzü güleç sözü tatlı olan Olsa o candır azîz / O insan azizdir sevilir (B) 
 3.2.3. Hareket Cünbişi çok kimesne hod-bîn olur / Çok hareket eden bencil olur(A) 
 3.2.5. Ses Her kimün gunneyile olsa sözi / sesi genizden gelen kişi Ahmak u kibr ü kine olur özi / Anlayışsız, kinli ve kibirli olur Sözde cünbişde her ki seri’ ola / Sözde ve harekette seri olanın Fikr vü Fehmi berk-a lâmi ola / Düşüncesi ve anlayışı şimşek gibidir Âlî-himmet olur bülend-âvâz / Yüksek sesliler yüce himmetlidir Kısa ünlilerün yürekleri az / Kısık seslilerin cesaretleri azdır 
(A) Er kişi sesli zenan / Erkek sesli kadınlar Ekseri söyler yalan / Çoğunlukla yalan söyler Sesi çatal olsa o can / sesi çatal olan kişi Halka eder bed-güman / Halktan kötülük geleceğini sanır 
(B) Sonuç Tarihi geçmişi çok eskilere dayanan kıyafetname eski Hint, Çin, Mısır ve Yunan gibi birçok toplumu etkilemiş, kişilerin dış görünüşlerinden yola çıkarak kişiliklerinin ortaya konulması hususunda ipuçları barındırmıştır. Batı’da fizyonomi adıyla bilinen kıyafetname, derin bilgi ve birikim sahibi olanların erişebileceği bir melekedir. 
Kıyafetname İslami açıdan iki ana kola ayrılmıştır. 
 Bunlardan ilki peygamberler, veliler ve nefsini olgunlaştıranların ulaştığı şer’i, diğeri kişinin çalışması sonucu elde ettiği hükmi kıyafetname mertebesidir.  
Bir insanı bütün olarak değerlendirme esasına dayalı olan kıyafetnamelerdeki isabet konusunda tartışmalar vardır. Bazı alimlere göre bu önyargıya neden olan bir uğraş, bazılarına göre akıllıca köklü bir tespittir. 
Günümüzde Batı’da yazılan kişisel gelişim kitaplarında da insanın kendini sevmesi ve tanıması özellikle vurgulanıyor. 
Hülasa insanlık çok evvelden beri dış görünüş ve simalardan kişilik ve ruh analizleri yapmaktadır. 
 Bu yüzyılda da kıyafetnamelerin, erbabı olanlarca daha fazla gün yüzüne çıkarılması ve tüm insanlığın hizmetine sunulması gerektiği kanaatindeyiz. 
 KAYNAKLAR Akşemseddinzade Hamdullah Hamdi, Kıyafetname, İstanbul Ü. Türkçe Yazmalar, Nr.1883. ANKAY, Aydın (1992) Ruh Sağlığı, Turkan Kitabevi, Ankara. Balizade Mustafa, İlm-i Firaset, Süleymaniye Ktb., İ.İ.Hakkı Bölümü, Nr. 1926. BALTAŞ, Zuhal ve Acar (1994), Bedenin Dili, Remzi Kitabevi, İstanbul. BAŞKAN, Ali Rıza (1987), Seyyid Lokman Çelebi’nin Kıyafetnamesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul. BİLGE, Emine (1981), Genetik, Ar Yay., İstanbul. ÇAVUŞOĞLU, Ali (2004), Kıyafetnameler, Akçağ Yay., Ankara. ÇELEBİOĞLU, Amil (1979), “Kıyafet İlmi ve Hamdullah Hamdi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Kıyafetnameleri”, Ankara Üniversitesi, Edebiyat Fak. Dergisi, Ahmed Caferoğlu Özel Sayısı, Ankara, s. 305 ve devamı. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Kıyafetname (Marifetname isimli eserin içinde), İstanbul Arkeoloji Müzesi, Nr.142; Nr.1241. MACDONALD, D.B. (1993), Kıyafet, İA., Milli Eğitim Bakanlığı Yay., C.4, s.640. İbn-i Kesir (1988), İbn-i Kesir Tefsiri (çev: Bekir Karlığa, Bedreddin Çetiner), Çağrı Yay., İstanbul. KAPLAN, Mehmet (1985), Tip Tahlilleri, Dergah Yay., İstanbul. Kınalızade Ali Efendi, Ahlak-ı Alai(haz: Hüseyin Algül), Tercüman 1001 Temel Eser. KÜLEKÇİ, Numan (1999), Mesnevi Edebiyatı Antolojisi, Kıyafetnameler, Aktif Yay., Erzurum. MENGİ, Mine (1978), “Kıyafetnameler Üzerine”, TDAY, Belleten, Ankara, s. 300 vd. Mevlana (1997), Mesnevi (çev: Şefik Can), Ötüken Yay., C.5-6, İstanbul. Osmanzade Taib, Ahlak-ı Ahmedi, Süleymaniye, Raşit Efendi Bölümü, PAKALIN, Mehmed Zeki (1971), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. RAHMAN, Abdulkerim (1971), Uygur Folklorü(çev: Şener Yalçın – Erkin Emet), Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul. Seyyid Lokman Çelebi, Kıyafetü’l-İnsaniyye Fi Şemaili’l Osmaniye, İstanbul Ü., Türkçe Yazmalar, Nr. 6087. Seyyidzade Mevlana Ömer el-Mekki el-Hüseyni, Zübdetü’l- İrfan fi Alameti’l- Ebdan, Sülaymaniye Basma Bağışlar Bölümü, Nr: 1064. Sivrihisarlı Şaban, Firasetname, Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nr: 4099, v.3b. Sultan Veled, Maarif, (çev: Meliha Tarıkahya) Milli Eğitim Yay., İstanbul. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuati’l-Ulum (çev: Kemaleddin Mehmed), Kayseri Raşid Efendi Ktb. Nr. 942/1, v.142 TAYŞİ, Mehmet Serhat (1979), Kıyafet İlmi ve Seyyid Lokman Çelebi’nin Kıyafetnamesi, İslam Medeniyeti, C.IV, s. 2. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (çev: Reşat Rahmedi Araf) Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara

Kimin yüzü ve dış görünüşü güzel ise, dışı gibi, onun içi de güzel olur. (b.2213)* Yusuf Has Hâcib Özet Kıyafet İlmi, geniş manasıyla ilm-i firaset, geçmiş kültürlerin çoğunda bilinip kullanıldığı gibi Türk kültüründe de kullanılmış bir ilimdir. Türk kültüründe izlerine eski zamanlardan beri rastlanmakla birlikte yaygın olarak kullanılmaya başlanması on beşinci asırdan itibarendir. Yusuf Has Hacib in de bu ilimden haberdar olduğunu Kutadgu Bilig deki hükümlerinden anlıyoruz. Prof. Dr. Fuad Köprülü 1 ve Prof. Dr. Mübahat Türker Küyel 2 e göre bir İbni Sina talebesi sayılması gereken Yusuf un bu ilimden habersiz olması zaten düşünülemezdi. Çünkü İbni Sina nın da firaset ilmiyle ilgilendiği bilinmektedir. Kutadgu Bilig de bu ilim çerçevesinde birtakım hükümlere yer verilmektedir. Muhtemelen Yusuf, söz konusu ilimle ilgili hem İbni Sina nın eserlerini * Beyit numaraları Reşit Rahmetî Arat ın Kutadgu Bilig, TTK. Ankara 1994 künyeli eserine aittir. Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1980, s.6 1. Türk Kültüründe Kıyafet İlmi Konuları Kaynakları ve Hükümlerin Değerlendirilmesi, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 1997 adlı teze katkı olarak hazırlanmıştır. 2. Mübahat Türker Küyel, Bir Türk Lehçesi Olan Uygurca ile Yazılmış Kutadgu Bilig in Şairi: İbni Sina nın Bir Öğrencisi, ERDEM, Ocak 1985, c.1,sayı:1, s.217
Ali Çavuşoğlu hem de başka eserleri görmüş ve bu çerçevede onlardan etkilenmişti. Yusuf Has Hacib in eserinde insanların dış görünüşlerinden hareketle iç dünyalarıyla ilgili tespitlerde bulunulabileceği, özellikle yöneticilerin kıyafet ya da firaset ilmi olarak anılan bu ilme sahip olmaları gerektiği vurgulanır. Firaset ve Kıyafet İlmi Türk edebiyatında kıyafet-nâme adıyla anılan eserlerde dile getirilen görüşler, Firaset ilminin bir bölümü olan kıyafet ilmi çerçevesinde dile getirilmiştir. Firaset, lügatlarda zeki ve anlayışlı olmak demektir 3. Genellikle basîret sahibi olmak ve uzak görüşlülük şeklinde de açıklanır. Kadı ve idare âmirlerinin karşılaştıkları hâl ve hadiseler üzerine hüküm vermelerinden bahsedilirken bu manası ile kullanıldığı 4 belirtilmektedir. Firaset, ıstılahî manada kişinin dış görünüşünden (physiognomy) ahlâkî durumunu anlamaya yarayan birtakım işaretlerle meşgul bilgi dalına verilen isimdir 5. Arap ıstılahında kıyâfe denilen bilgi şubesine işaret etmek üzere kullanılır 6. Taşköprî-zâde de Mevzuatu l-ulum unda, Bu bir ilimdir ki onunla insanın ahlâkı bilinir; dış görünüşünden yani renginden, azalarının şekillerinden ahlâkıyla ilgili deliller getirmektir. 7 der ve konusunun tamamen kişinin dış görünüşüyle ilgili olduğunu söyler. Firaset ilmi ile de ilgisi olan Osman-zade Tâib in Ahlâk-ı Ahmedi 8 sinde, Taşköprizade Kemaleddin in Mevzuatü l-ulum 9 unda, Zübdetü l-irfan fi Alâmâti l-ebdan isimli eserde 10, Sürurî nin Zahiretü l-mülûk 11 Tercümesi nde bu ilmin dinî olarak da geçerli olduğunu ifade etmek amacıyla Kur ân-ı Kerîm den ve hadislerden örnekler sunulmakta ve temsilî olarak açıklamalarda bulunulmaktadır. Böyle yapılmakla bu ilmin doğrudan doğruya gaipten haber vermeyle ilgili bulunmadığı, Allah ın diğer ilimler gibi insanlara verdiği bir fazilet olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki büyük çoğunluğu sonradan sadece falcılık derecesinde kalmış, bu konuyla ilgili olanların ve falcıların yüzeysel ilgilerine terk edilmiştir. Diğer firaset-nâmelerde yer alan ve Mustafa bin Bâlî Efendi nin de Fahreddin 3. Sivrihisarlı Şaban, Firaset-nâme, Nuruosmaniye Ktp., Nr:4099, v.3b. 4. O.B. Macdonald, Firaset, İA, Milli Eğitim Bakanlığı, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1988, c.ıv.,s age. 6. age. 7. Taşköpri-zade Kemaleddin Mehmed, Mevzuâtü l-ulûm, Kayseri Raşid Efendi Ktp., Nr: 942/1, v Osman-zade Tâib, Ahlâk-ı Ahmedî, Süleymaniye Kütüphanesi, Nr: 714 (Otuzikinci bab). 9. Kemaleddin Mehmed, Taşköprî-zade, Mevzuati l-ulum (Miftahü s-saade ve Mısbahü s-sıyade Tercümesi, Kayseri Raşid Efendi Ktp., Nr: 942/1, v (?), Zübdedü l-irfân fî Alâmâti l-ebdân, Süleymaniye Ktp., Basma Bağışlar. Bl., Nr: Seyyid Ali, Zahîretü l-mülûk, İstanbul Ün. Farsça Yazmalar Bl., Nr: 259.
Kıyafet İlmi ve Kutadgu Bilig de Kıyafet İlmi /Fizyonomi İzleri 295 Râzî ve Muhyiddin Arabî den istihraç ederek yazdığı kitabında 12 bu ilmin faziletiyle ilgili olarak ayetlerden ve hadislerden söz edilir. Bu ayetlerden birisi: Ve ale l-a rafü ricâlün ya rifûnehüm bi-sîmâhüm. 13 dür. Diğer bir ayet: İnne fî zâlike le-âyâtin li l-mütevessimîn 14 dir. Burada el-mütevessimîn kelimesinin, düşünce ve firaset sahibi kimseler, bakanlar, ibret alanlar, düşünenler anlamında kullanıldığı ifade edilmektedir. 15 İbn-i Ebû Hâtim in, Hasan İbn-i Arefe kanalıyla, Ebû Saîd den rivayetine göre Resûlullah: Müminin firasetinden sakının. Zira o, Allah ın nuru ile bakar. buyurmuş. Sonra da: Bunda görebilenler için ayetler vardır. ayetini tilavet buyurmuştur. 16 Osman-zade Taib in Ahlâk-ı Ahmedî sinde de bu konuyla ilgili olarak bir hikâye anlatılır: Abdülhâlık Gücdüvânî nin meclisine hırka giyinmiş bir derviş girerek: İttekû firâsetü l-mü min fe innehû yenzuru bi-nûri llah ın sırrını sorar. O da Belindeki zünnarı kesip iman getirmektir. buyurur. Zira adam Müslüman kılığına girmiş bir gayrı müslimdir. Bunun üzerine Müslüman olur. 17 Diğer bir ayet ise Sîmãhüm fî vücûhihim min eseri s-sücûd 18 dur. Mustafa Bin Bali nin İlm-i Firaset isimli eserinde, firaset ilminin faziletine ve şerefine işaret eden yukarıdaki ayet ve hadislere ilave olarak şu hadis de zikredilir: Lekad kâne fîma kableküm mine l-ümemi muhaddesûne fein yeku fi ümmeti ehadün fe innehu Umeru, yani sizden önceki ümmetlerde muhaddesler, ilhama mazhar olanlar vardı. Bunlar peygamber olmadıkları hâlde hakkı dile getirirlerdi. Eğer ümmetimde bunlardan biri varsa o da Ömer dir. 19 Firaset ilmi kitaplarında konuyla ilgili ayet, hadis ve naklî deliller zikredildikten sonra bu ilmin aklî olarak da faziletine işaret eden bazı hususlara temas edilmektedir. Esb-nameler ve baz-namelerde anlatıldığı gibi hayvanların kendilerine mahsus sıfatlarından iyi huylu ve kötü huylu oldukları ve başka bazı nitelikleri nasıl anlaşılıyorsa bu ilme eşrefi mahlûkat olan insan hakkında da elbette itibar etmek gerekmektedir. 20 Tabiat ilimlerinde geçerli olan kanunların, tabiatın bir parçası olan insan için de geçerli olduğu söylenebilir. Ancak firasetin şer î ilimlerden olmadığının da bilinmesi gerekmektedir. Tefsir-i Kurtubî de ifade edildiği gibi firaset ile hükmetmek, zan ile 12. Bâlî-zâde Mustafa Efendi, Kıyâfet-nâme, Nuruosmaniye Ktp., Nr: A raf 7/ Hicr 15/75: Bunda görebilenler için, firasetli olanlar için nice ayetler, ibretler vardır. 15. İbni Kesîr Tefsiri, Çevirenler: Dr. Bekir Karlığa, Dr. Bedreddin Çetiner, Çağrı Yay., İstanbul 1988, s İbni Kesîr,c.ıx,s Osman-zâde Tãib, Ahlâk-ı Ahmedî, Süleymaniye Ktp., Raşid Efendi Bl., Nr: Fetih 48/29: Onlar yüzlerindeki secde izlerinden tanınırlar. 19. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercümesi ve Şerhi, Akçağ Yayınları Ankara, c.xıı, s Mustafa bin Bâlî, İlm-i Firâset, v.1a
Ali Çavuşoğlu ve kalbe gelen havatır ile ve tahmin ile hüküm gibidir. Hâkim bunlar ile hükmettiği zaman neticesi cevr ve zulümdür. Zira zan bazen hata bazen de isabet eder. İsabet etmesi onunla hükmetmeyi tecviz etmez. 21 Bu ilmin konusu hususunda kısaca şu hususları da belirtmekte fayda vardır: Yaratıcı, yarattığı her mahlûka kendisine has bir elbise giydirmiştir. Birbirinin hem aynı hem gayrı olan suretlerin, cisimleri her yönüyle tanıtabilecek birtakım nitelikleri bulunmaktadır. İnsanın, bu niteliklerden hareket ederek bazı neticelere ulaşması mümkün olmaktadır. İşte bu bağlamda firaset, varlıkların, özellikle de insanın, suretiyle meşgul olan ve suretlerdeki izlerden hareketle birtakım neticelere ulaşmayı amaç edinen bir bilim dalıdır. Bizde, özellikle edebiyatımızda, firaset ilmi çerçevesinde en önemli yeri ilm-i kıyafet ya da bu ilim çerçevesinde yazılan kıyafet-nameler işgal etmektedir. Hatta ilm-i firaset i, ilm-i kıyafet karşılığı olarak kullanırlar. Söz konusu eserlerde, kıyafet: İnsanın ahval-i zahiresinden yani elvan u aza vü eşkalden istidlâl ile ve bilcümle hulk-ı zahire ile hulk-ı batına istidlal 22 demek olan firaset ilmiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Konuyla ilgili kitaplarda da örnek olarak aşağıdaki anlatımlar nakledilir. İmam Şâfiî ve İmam Muhammed bir gün Harem-i Şerîf te gördükleri bir kişinin mesleğini tahmin etmeye çalışırlar. Şâfî, adamın demirci olduğunu, Muhammed ise marangoz olduğunu söyledi. Sonra adamın yanına giderek mesleğini sordular. Adam daha önce marangozluk yaptığını, fakat şimdi demircilikle uğraştığını söyledi. Böylece her ikisinin de firaset sahibi oldukları ortaya çıktı. 23 Nuşirevan ın da, hükemanın firaset-nâmelerine uyarak hüküm yürüttüğü ifade edilmektedir. 24 Eflatun un ise bir dağ tepesinde inzivada bulunduğu sıralarda, buraya çıkan yolun başına bir nakkaş koyup kendisiyle sohbete gelenlerin resmini çizdirdiği, bu resme bakarak sohbete lâyık olup olmadıkları hakkında hüküm verdiği 25 bilinmektedir. Konuyla ilgili pek çok risale yazılmıştır. Katip Çelebi, meşhur Grek hekimi Hipokrat (Bukrat) ın bu ilmin üstatlarından olduğunu, hastalara teşhis koymakta ve tedavide bu ilimden yararlandığını belirtir. Aynı şekilde Plato, Aristo ve Galen bu ilimle meşgul olmuşlardır. Helenistik kültürün yaygınlık arz etmesiyle fizyonomi ilmi de geçmiş 21. Mustafa Bin Bâlî, İlm-i Firâset, v.1a 22. age. 23. Osman-zâde Tâib, Ahlâk-ı Ahmedî, Süleymaniye, Raşid Efendi Bl., Nr: age. 25. Osman-zâde Tâib, Ahlâk-ı Ahmedî, Süleymaniye, Raşid Efendi Bölümü Nr:714
Kıyafet İlmi ve Kutadgu Bilig de Kıyafet İlmi /Fizyonomi İzleri 297 Doğu İran ve Sasani imparatorlukları zamanında oldukça meşhur olmuştur. 26 İslâmın kabulünden sonra ilk Türk İslam edebiyatı ürünlerinden itibaren söz konusu ilimle ilgili bilgilerin gittikçe artan bir oranda Türk edebiyatında da işlendiği görülür. Bunun en tipik örneği Yusuf Has Hacib in Kutadgu Bilig idir. Kutadgu Bilig de Firaset ve Kıyafet Yusuf un, Kutadgu Bilig inde bu ilimden nasıl yararlandığı ve Firaset ilmi izlerinin onun eserinde nasıl yer aldığı daha önce herhangi bir şekilde bilimsel bir yayında söz konusu edilmemiştir. Yusuf, gerek hükümdarın gerekse hükümdarın yanında görev alan insanların, karşılaştıkları kişilerin nasıl bir kişiliğe, ahlâka sahip olduklarını dış görünüşlerinden hareketle bilebilecek bir birikime sahip olmaları gerektiğini söyler. Ona göre özellikle yönetici olarak görev yapan insanlar firaset ilmine sahip olmalıdır. Yusuf, Kapıcı-başı nın görevlerinden bahsederken onun, çok sadık ve bu hizmeti canla başla benimseyen, usûl ve erkân bilen, tabiatı, bütün tavır ve hareketleri mülayim biri olmasının yanı sıra; kabul zamanı gelince bütün takımını toplayarak, onların huzura lâyık olup olmayanlarını gözden geçirmesi gerektiği; hizmetkârlardan istikbâl vaat edenleri bir bir hükümdara arz edip, onları yükseltmesi gerektiği de ifade edilir. Yine Kapıcı-başı, sahip olduğu engin anlayış ve tedbiriyle hükümdarın başına kötü bir hadise, bir felâket gelmesini önlemelidir. İtimat edilmeyecek kimseleri onun yanından uzaklaştırmalı; şüpheli kimselere karşı ihtiyat tedbirleri almalıdır (b ) 27. Hakan dan bahsedilirken de onun, İyi tabiatlı, asil nesepli (b.108) olduğu, babası gibi kendisinin de bey olduğu (b.1936) ifade edilir. Yusuf, günümüzde kalıtım çerçevesinde dile getirilen görüşlere yakın bir şekilde, ataların iyi ya da kötü karakterlerinin gelecek nesillere geçtiğine inanmaktadır ve bunu genel hükümler olarak şöyle dile getirmektedir: Baba bey ise oğul bey doğar, o da babaları gibi bey olur. (b.1950) Soyu iyi ise, insan iyi olarak doğar ve iyi olduğu için başköşeye geçer. (b.1959) Soyu iyi olan insan iyi olur; bu iyi insan halk için de iyilik ister. (b.2438) Ulu Hacib den bahsederken de, Soyu sopu temiz ve tabiatı iyi olmalıdır. (2437) der. Yusuf a göre insanın iyilik ya da kötülüğünü, karakterini dış görünüşünden 26. Ali Rıza Başkan, The study of Physiognomy and The Kıyâfet-nâme of Seyyid Lokman Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara Yusuf Hacib, Kutadgu Bilig, çeviri: R. Rahmeti Arat, T.T.K.. Ankara (Beyit numaraları bu esere göredir.)
Ali Çavuşoğlu anlamak mümkündür; çünkü insanın ahlâkî ve ruhsal durumu dışına aksetmektedir. Bunu şu sözlerle dile getirir: Kimin yüzü ve dış görünüşü güzel ise, dışı gibi, onun içi de güzel olur. (b.2213) Kısa boylu bodur kimseler hırçın tabiatlı olurlar; hırçın nereye giderse orada kavga başlar. (b.2089) Boy orta ve her şey bununla mütenasip olmalı; ey bilgili insan, her işte itidalden ayrılma. (b.2090) 28 Aşağıdaki beyitlerde de insanın içi ile dışı arasındaki bir uygunluk olduğu dile getirilir: İnsanın iç tabiatı onun dış görünüşüne eştir; yüzü ve kıyafeti ile hareketi birbirine denktir. (b.2215) Güzel insanın tabiatı da güzel olur; hareketi de güzel olursa, memlekete faydası dokunur. (b.2212) Dışını görürsen, bunu içi için şahit say; insanın içi, dışı gibi ve dışı da içi gibidir. (b.2216) Özellikle Güzel yüzlü insanlardan hayır isteyin. hadisine göre güzel ve sevimli insanlarda dâima güleç, iyi huy ve tatlı sözlerin görülüp işitildiği görüşü halk kültürüne de yaygın bir şekilde yerleşmiştir. Kur ân-ı Kerim de, Herkesin iş ve ameli şekline uygundur. buyurulması da bu anlayışın yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. 29 İbrahim Hakkı nın yorumladığı ayetikerime İsrâ Suresi nin De ki: Herkes kendi kabiliyetine göre amelde bulunur. Rabb in ise doğru yolu takip edenleri daha ziyade bilendir. buyurulan 84. ayetidir. Bu ayetin bir yorumu olarak Ömer Nasuhi Bilmen de şöyle der: Herkes kendi kabiliyetine göre, yani şâkilesine, tabiatine, âdetine, diyanetine göre amelde bulunur. Yaratılıştaki temizliğini muhafaza etmiş, hidâyet yolunu takip etmekte bulmuş zâtla, ruh cevherini bozmuş, birtakım nefsânî hevesâta tabî olmuş, dalâlet yolunu takibe başlamış kimseler, kendilerinin bu kabiliyetlerine, mîzaçlarına göre harekette bulunurlar; hayır ve şerri seçerler. Rabb in ise sizden doğru yolu takip edenleri elbette ki herkesten daha ziyade bilendir. İslâmiyet, öyle hidâyet yolunu takip edenleri şüphe yok ki, sevaplara, mükâfatlara nâil buyuracaktır. O, âlemleri yaratan, elbette ki mahlûkatının bütün rûh dünyalarını, bütün kâbiliyetlerini, bütün âmâl ve 28. Akşemseddin-zâde Hamdullah Hamdi de boy ile ilgili olarak Kıyafet-nâme sinde şöyle der: Kâmeti her kimin ki olsa uzun (Kimin boyu uzun olursa) Olur ol sâfî-kâlb ü sâde-derûn (Kalbi saf ve içi temizdir) Kısa olursa kibr ü kîne olur (Kısa olursa kibirli ve kinli olur) Mekr ile hîleye hazîne olur (Aynı zamanda çok hilekâr olur) İtidâl ile ola çü kâmet (Eğer orta boylu ise) Ana rahmet nişânıdur hikmet (Hikmet ona rahmet işaretidir) 29. İbrahim Hakkı, Marifet-name, c.3, s.153
Kıyafet İlmi ve Kutadgu Bilig de Kıyafet İlmi /Fizyonomi İzleri 299 efkârını tamamen bilmektedir. 30 Bu sebeple bilhassa yönetici makamında bulunan insanların dış görünüşleriyle de halkın beğendiği ve onlar üzerinde etki yapan bir fizyonomiye sahip olmaları gerektiği görüşü üzerinde durulur. Yusuf, sadece yöneticilerin bu görünüşe sahip olmalarıyla yetinmez, onların yanında görev alan insanların da aynı ya da benzer özelliklere sahip olması gerektiğini belirtir. Yusuf un: Tanrı, kimi bey olarak yaratmak isterse, ona önce münasip tavır ve hareket ile akıl ve kol kanat verir. (b.1934) ifadesi, firaset-nâmelerde yer alan Allah, her mahlûka kendi tabiatına uygun bir suret giydirir. hükmüne ve yukarıdaki açıklamalara uygundur. Bey in (devlet başkanının veya âmirin) Yüzünü gören herkes, bakınca, onu sevmeli; memleketi ve halkı ona bakıp, güvenle yaşamalıdır. (b.2084)...güzelliği, bakan gözü sevgi ile parlatmalıdır. (b.2085) Bilgi nazarında boy un çok uzun olması makbul değildir; onun çok bodur olması da güzel düşmez. (b.2086) Onun için bey, orta boylu olmalıdır; orta boylu olması daha iyidir. (b.2087) Bey güzel yüzlü, saçı sakalı düzgün, yakışıklı ve orta boylu olmalı. (2083) Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi kısa boylu kimseler hırçın ve kavgacı olmaktadırlar 31. Oysa bu özellikler bir yönetici için hiç de iyi vasıflar değildir. Firaset-nâme veya Kıyafet-nâmelerde bu ilim, hükümdarlık bilgisi arasında anılmaktadır. Yusuf Has Hacib in eserinin kahramanı olan Kün-Togdı da bu ilme sahip bir insandır ve çevresindeki memurlarını seçerken bu ilminden yararlanmaktadır. Mesela, Hükümdara kendisini arz eden ve onunla bir süre sohbet eden Ay-Toldı ya Hükümdarın verdiği karşılık şudur: -Ay-Toldı, seni gördüm; senin bu görünüşün, tavır ve hareketin beni sevindirdi. (b.594) Bilindiği üzere Ay-Toldı vezirdir ve Kutadgu Bilig de vezirden bahsedilirken Vezirin yüzü güzel ve düzgün. (b.2208) Doğru hareketli, mülayim tabiatlı olursa, ondan halka her vakit iyilik gelir. (b.2029) 32 Saçı sakalı düzgün olan 30. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur an-ı Kerim in Türkçe Meali ve Tefsiri,Akçağ Yayınları, Ankara 1991,c.1, s Yüz ile ilgili olarak Batılı bilim adamlarından Alexis Carrel de şöyle der: Yüz, şuur faaliyetlerinden çok daha derin şeyleri de ifade eder. İnsanın yüzünden yalnız kusurlarını, meziyetlerini, zekasını, aptallığını, duygularını, en gizli itiyatlarını değil, vücut yapısını, organik ve akıl hastalıklarına istidatlarını da okumak mümkündür....gerçekten ayrı ayrı dimağ, hazım, teneffüs, kas bakımından farklı olan morfolojik tipler, aynı organik ve aklî hastalıklara maruz değildirler. İnce uzun boylu insanlarla, kısa ve geniş insanlar arasında büyük bir teşekkül farkı vardır. Uzun boylu astenik veya atletik tipler vereme ve erken bunamaya istidatlıdırlar. Kısa boylu geniş tipler ise deliliğe, şeker hastalığına, romatizmaya ve damla illetine istidatlı olurlar. Müşahade etmesini, görmesini bilen için, her insanın yüzünden onun beden ve ruh tarifini okumak mümkündür. (Bak. Alexis Carrel, İnsan Denen Meçhul, Çeviren: Refik Özdek, Yağmur Yay.,İstanbul 1975 s.84) 32. Konuyla ilgili (firaset ve ahlâk ilmi) kitaplarda Peygamberimizin, Hayrı güzel yüzlüden isteyin. hadis-i şerifi nakledilmektedir.
Ali Çavuşoğlu vezir heybetli olur... (b.2217) Yusuf, Ögdilmiş için de Soyu temiz, yüzü güzel ve huyu iyi idi. (b.1159) der. Diğer devlet görevlileri ve hizmetliler için de şu görüşlere yer verilir: Kumandanın, Namlı ve şöhretli olması ve adının yayılması için, onun cesur, heybetli, saçı sakalı düzgün ve mert insan olması lâzımdır. (b.2298) Kendisinden korkmaları için, onun kötülere karşı heybetli görünmesi; sevmeleri için de, yumuşak huylu kimselere iyi davranması lazımdır. (b.2299) Ulu Hacib in, yüzü ve kıyafeti güzel, saçı sakalı düzgün, erkek sesli ve açık sözlü olmalıdır. (b.2458) Yüzü ve kıyafetinin güzelliği onu sevdirir; huzura girip çıkarken, merdâne tavrı iyi tesir yapar.(b.2459) Saçı sakalı düzgün erkek haşmetli olur; insan temiz olursa hareketi de temiz olur. (b.2560) Onun yüzü göze güzel görünmelidir... (b.2464) Bu güzel yüzü görünce insanın yüzü güler; içi açılır ve canı zevk bulur. (b.2465) Elçinin, Yüzü güzel, kendisi yakışıklı ve saçı sakalı düzgün olmalı ve boy posça da insanlar arasında temayüz etmelidir.(b.2663) Aşçıbaşının, Yüzü, kıyafeti güzel, tavrı iyi, saçı sakalı düzgün, yakışıklı ve özü sözü bir olmalıdır.(b.2854) İçkicibaşının, Sâkîleri de hep genç ve güzel yüzlü olmalıdırlar. Yüzünde henüz tüy bitmemiş bu oğlanların yüzü dolun ay, boyu fidan, saçı kara ve görünüşleri tasvir gibi güzel olmalıdır. (b ) Kadehçi temiz ve güzel yüzlü olursa, içilen içki iştah ile içilir ve insanın içine siner. (b.2921) Yukarıda da işaret edildiği gibi Kıyafet ilminde insan yüzü önemli bir yere sahiptir ve kıyafet-nâmelerde verilen hükümlerin büyük çoğunluğu yüzle, yüzde bulunan uzuvlar ve özellikleriyle ilgilidir. İnsanın iç dünyasını bütünüyle yüzünden okumak mümkündür. Sevgisi, acıması, nefreti vb. bütünüyle yüze akseder. Bir insanın sağlığını, hastalığını ve istidatlarını da yüzünden okumak mümkündür. Çünkü yüz şuur hâlini ve iç bünyenin durumunu hilesiz bir şekilde dışarıya yansıtmaktadır. Yüzün rengi de vücut hormonlarının çalışması ve elektrolitler olarak bildiğimiz vücut sıvılarının durumuyla ilgilidir. Psikolojik durumla ilgili olarak yüzümüz belli bir şekil aldığı gibi, dokuların beslenme durumuna göre de belli bir renk kazanır. Gerek renk gerekse şekil itibariyle gözle ilgili hükümler de mensur kıyafetnamelerde önemli bir yer tutmaktadır. Hatta gözün ruhun kapısı olması, diğer organlardan farklı yönleri olması dolayısıyla onunla ilgili hükümlerde bir şaşma olmayacağı ifade edilir. Kutadgu Bilig de Seven insan yüzünden bellidir; ağzını açsa, sözünün manasında sevgi kendisini gösterir. Birinin sevip sevmediğini bilmek istersen, gözüne dikkat et;
Kıyafet İlmi ve Kutadgu Bilig de Kıyafet İlmi /Fizyonomi İzleri 301 sana doğru bakınca, gözünden belli olur.(b ) denilmektedir. Ayrıca, Güzel yüzü görünce insanın yüzü güler; içi açılır ve canı zevk bulur. İnsanda bu yüz güzelliği çok iyi bir şeydir; yüz güzelliği karşısında gözler parlar. (b ) görüşlerinden yüz ile insan psikolojisi arasında ciddi bir ilişki kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Saçla ilgili, Erzurumlu İbrahim Hakkı nın: Kumral ise saç güzel / Sahibidir bî-bedel sözleri ile Yusuf un: Kumral güzeline bak ve onu kendine uğur tut, işin iyi olur; başka sözü bırak. (b.2468) sözü aynı kaynaktan beslendiklerini göstermektedir. Firaset ilmi ve bu ilim çerçevesinde yazılan eserlerde üzerinde durulan diğer bir konu ise insan tabiatının, yediği yiyeceklerle ilişkili olmasıdır. Kutadgu Bilig de konuyla ilgili şu ifadelere yer verildiği görülür: Ben senin tabiatını izah edeyim; bu ya kızıl, sarı, ak veya kara olur. Bunlardan her biri diğerine düşmandır; düşman düşmana yaklaşınca bu renkler ile ayırt edilir. Tabiatı mutedil tutmak için, insanın akıllı olması gerektir; uygun olan ne ise ancak o şeyler yenmelidir. (b ) Firaset-namelerde insan tavır ve hareketleriyle ilgili hükümler de bulunmaktadır. El kol hareketleri, yürüyüş tarzı, gülüş tarzı, sesi vb. kişinin kimliğini ele veren birer işaret olarak değerlendirilir. Kutadgu Bilig de bu tavır ve hareketler, eğitim ve annebabaların çocukları üzerindeki etkileri açısından ele alınır. Çünkü kıyafet ve firasetle ilgili eserlerin önemli bir amacı insanlara dış özelliklerin ve davranışların ne manaya geldiğini öğreterek buna göre kendi iç ve dış dünyalarına çeki düzen vermelerini sağlamaktır. Yoksa söz konusu dış özelliklerini söyleyerek bu özelliklerin iç bünyenin değişmeyecek durumuna işaret edip onları ümitsizliğe ve kötülüğe mahkûm etmek değildir. Yusuf Has Hacib e göre çocukların davranışlarıyla anne-babaların davranışları arasında çok yakın bir ilişki vardır. Firaset ilmi çerçevesinde de değerlendirilen bu görüşler şu şekilde ifade edilir: Çocukların tavrı, hareketi kötü ise, o kötülüğü baba yapmıştır; çocuğu iyi olmaktan mahrum eden odur. (b.1225) Çocukların iyi veya kötü olmalarına anne ve babaları sebep olur. (b.1486) Sonuç olarak diyebiliriz ki firaset ve kıyafet (fizyonomi) adı altında anılan ve gözleme dayanan bu eski bilim dalları çerçevesinde nakledilen görüşlere uygun olarak Batı da da pek çok kitap ve araştırma yayınlanmaktadır. Alexis Carrel in İnsan Denen Meçhul adlı eseri önemli bir örnektir. Yusuf Has Hacib gibi daha pek çok örneği olan kişilerin görüşlerinin, modern bilim adamlarının görüşleriyle bugün de uyum içerisinde olması onların ulaştığı kültür ve anlayış seviyesinin ne denli yüksek olduğuna bir işarettir. Örneğin; Yusuf Has Hacib in, eserinde insanların sahip olmaları gereken özelliklerinin başında bilgili olmaya yer vermesi; bilgisiz bir kişinin oturduğu
Ali Çavuşoğlu başköşenin gerçekte eşik olacağı, bilgili bir kişinin oturduğu eşiğinse başköşeye döneceği şeklindeki açıklamaları; yine aynı devirde Edip Ahmet Yüknekî nin bilgiyi kemik içindeki iliğe benzeterek tıpkı iliksiz insan gibi bilgisiz insanın da ölüden farkı olmayacağına dikkat çekmesi, o devirde ulaşılan yüksek kültür seviyesinin göstergeleri olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle Firaset ilmi çerçevesinde, daha çok gözleme dayanan görüşlerin, halk tarafından her ne kadar yanlış değerlendirmelerin malzemesi olarak kullanılmış olsa da, kökleri çok eski çağlara kadar uzanan zengin bir birikime dayanan görüşler olduğu, yabana atılacak görüşler olmadığı söylenebilir. Bibliyografya Bâlî-zâde Mustafa Efendi, Kıyâfet-nâme, Nuruosmaniye Ktp. Başkan, Ali Rıza; The study of Physiognomy and The Kıyâfet-nâme of Seyyid Lokman Çelebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara Carrel, Alexis; İnsan Denen Meçhul (Çeviren: Refik Özdek), Yağmur Yay.,İstanbul İbni Kesîr Tefsiri (Çevirenler: Dr. Bekir Karlığa, Dr. Bedreddin Çetiner), Çağrı Yay., İstanbul Kemaleddin Mehmed, Taşköprî-zade, Mevzuati l-ulum (Miftahü s-saade ve Mısbahü s-sıyade Tercümesi, Kayseri Raşid Efendi Ktp. Küyel, Mübahat Türker; Bir Türk Lehçesi Olan Uygurca ile Yazılmış Kutadgu Bilig in Şairi: İbni Sina nın Bir Öğrencisi, ERDEM, Ocak Macdonald, O.B.; Firaset, İA, Milli Eğitim Bakanlığı, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul Osman-zâde Tãib, Ahlâk-ı Ahmedî, Süleymaniye Ktp., Raşid Efendi Bl. Seyyid Ali, Zahîretü l-mülûk, İstanbul Ün. Farsça Yazmalar Bl. Sivrihisarlı Şaban, Firaset-nâme, Nuruosmaniye Ktp. Taşköpri-zade Kemaleddin Mehmed, Mevzuâtü l-ulûm, Kayseri Raşid Efendi Ktp. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercümesi ve Şerhi, Akçağ Yayınları Ankara. Yusuf Hacib, Kutadgu Bilig, çeviri: R. Rahmeti Arat, T.T.K.. Ankara Ömer Nasuhi Bilmen, Kur an-ı Kerim in Türkçe Meali ve Tefsiri,Akçağ Yayınları, Ankara (?), Zübdedü l-irfân fî Alâmâti l-ebdân, Süleymaniye Ktp., Basma Bağışlar. Bl.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...