RIZIK SENİ BULUR
1- Rızk denince yiyecek içecek şey anlaşılır. Çoğulu da erzaktır, rızıklar demektir. İnsanlar rızk denince bunu anlarlar.
2- Rızk, sadece yiyip içilen ve kullanılanlardır. Yiyip içilmeyen ve kullanmayan rızk sayılmaz. Fazla kazanç, malı arttırır; ama, rızkı arttırmaz. Rızk, mukadderdir. İki hadis-i şerif meali:
(Hiç kimse rızkını bitirmeden ölmez.) [Hâkim]
(Hiç kimse, nasibinden fazla rızka kavuşamaz. Rızkına kavuşup yemedikçe de ölmez. İstemese de rızkı kendisine verilir.) [Hakim]
3- İnsana faydası olan maddi ve manevi her şey rızktır. Bir âyet-i kerime meali:
(Dünya hayatında onların geçimliklerini [maddi, manevi bütün rızklarını] aralarında biz taksim ettik.) [Zuhruf 32]
İnsanlar, İslamiyet'i terk ettikleri için, yani Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymadıkları için ve İslam dininin gösterdiği rahat ve huzur yolundan ayrıldıkları için, dünyada bereket kalmadığı gibi maddi ve manevi rızklar da azaldı. Bir âyet-i kerime meali:
(Beni unutursanız [maddi ve manevi] rızklarınızı kısarım.) [Taha 124]
Bunun için, iman rızkı, ilim rızkı, kalbin rızkı, mal rızkı, rütbe rızkı, evlat rızkı, sıhhat rızkı, gıda rızkı, insanlık ve merhamet rızkı ve daha nice rızklar azaldı. Bu rızkların hepsi dünya yaratılmadan önce, ezelde taksim edilmiştir. Kalbin rızkı dini ilimdir. Namaz manevi bir rızktır.
İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir. Rızk hiç değişmez, azalıp çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Ama yine rızk için çalışmak dinimizin emridir.
İnsanlar beşe ayrılır
İnsanlar rızkı kazanmada inanç yönünden beşe ayrılır:
1- Rızkın yalnız çalışmaktan geldiğine inanır. (Kâfirler)
2- Rızkın hem Allah’tan, hem de çalışmaktan geldiğini sanır. (Müşrikler)
3- Rızkın Allah’tan geldiğini bilir; ama rızkı verir mi vermez mi endişe içindedir. (Münafıklar)
4- Rızkın Allahü teâlâdan geldiğine inanır ama, çalışırken Allah’a asi olur. (Fâsıklar)
5- Rızkın Allah’tan geldiğine ve çalışmanın, sebebe yapışmak olduğuna inanır. Çalışırken, Allahü teâlâya asi olmaz, haram işlemez. (Salih müminler)
Hak teâlâ buyurdu ki:
(Ya Musa, bir kimse kendine verdiğim nimeti benden bilip kendinden bilmezse, nimetlerimin şükrünü eda etmiş olur. Eğer rızkını kendi çalışması ile bilip, benden bilmez ise, nimetin şükrünü eda etmemiş olur.)
Allah rızka kefildir
Sual: Allah rızka kefil midir? Kefilse niye rızık için çalışılıyor?
CEVAP
Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allahü teâlânın rızık vermediği, bir canlı yoktur.) [Hud 6]
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Rızık için üzülme! Takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.) [İsfehani]
Bir hadis-i kudsi de şöyledir:
Halaktüke li-nefsi, fela tel’ab,
Ve tekeffeltü, bi rızkıke fela tet’ab.
Manası: Seni kendim için yarattım, başka şeyle oyalanma!
Kefil olduğum rızık için endişelenme!
Allahü teâlâ rızka kefil; ama çalışmayı da emretmiştir.
Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir.
Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır.
Yer altı zenginlikleri
Sual: İmam-ı Beyhekî'nin naklettiği (Rızkı, yerin derinliklerinde arayın!) hadisi, acaba maden aramayı mı bildiriyor?
CEVAP
Bilmiyoruz, maden olabilir, petrol veya doğalgaz olabilir. Ziraatta toprağın iyi işlenmesi olabilir. Hepsi birden de olabilir. Bilmediğimiz başka bir şey de olabilir. Kesin olarak şudur demek yanlış olur.
Helal ve haram rızık
Sual: Rızık nedir? Haram olan şeyler de rızka dâhil midir?
CEVAP
Yiyip içilen, kullanılan ve faydası görülen şeylerin hepsi rızıktır. Yiyip içilmezse, kullanılmazsa ve faydası görülmezse, bizim malımız ve mülkümüz olsa da rızka dâhil değildir. Diyelim ki, iki ekmek aldık, birini yedik, birini yemeden öldük. Sadece yediğimiz rızıktır. Bir ev satın aldık, içinde oturmadık veya kiraya verip parasını almadık, hatta parasını alsak bile, o parayı harcayıp faydalanmadıysak, o bizim rızkımız değildir.
Rızık denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev, giyim eşyası, kullandığımız ve faydalandığımız her mal rızıktır. Hatta haramdan kazanılsa bile rızıktır.
Aklı esas alan Mutezile sapık fırkası, (Haram şey rızık değildir) demişse de, Ehl-i sünnet âlimleri, (Helal da, haram da rızıktır) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şöyledir:
(Elbette, hiçbir kul, takdir edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez. O halde rızkınızı ararken güzel bir yol tutun, helali alın, haramdan kaçın!) [Hâkim]
Rızkı düşünmek
Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, çalışmadan rızık beklemek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlâ rızka kefildir, ama çalışmayı da emretmiştir. Çalışmak rızkın gelmesine sebeptir. Çalışmadan rızık beklemek Allahü teâlânın emrine aykırıdır. Rızık için çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Bu durum karşısında belki, (Hani Allah rızka kefildi, rızıklar ezelde takdir edilmişti) diyen çıkabilir. Bu durumu Allahü teâlâ ezelde biliyordu. Bu kul çalışmayacak ve açlıktan ölecek diye kaderine yazılmıştır. Çalışmak rızkı artırmaz, ama rızkın gelmesine çalışmayı sebep kıldığı için bu emre uymak şarttır.
İmam-ı Ahmed hazretleri nasihat isteyen birine buyurdu ki:
Hak teâlâ, senin ve bütün âlemin rızkına kefildir. Rızık için [emre uyarak çalışıp tedbir aldıktan sonra] düşünmeye hiç lüzum yoktur, çünkü Cenab-ı Hak tarafından bütün rızıklar taksim edilmiştir. Çalışarak, hissene düşen rızka kavuşursun. Bir sadakaya on misli sevab verildiğine göre, çalışana karşılığı verileceğine hiç şüphe yoktur. Cehennemde azap yapıldığını bilen, günah işlemeye nasıl cesaret eder? Bütün işler, Hak teâlânın takdiri iledir. Fakirim diye zenginlere haset etmenin, canını sıkmanın hiçbir faydası olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Hak teâlâ, çalışan bir kuluna az rızık verse, o kul da, isyan etmeyip fakir hâline sabretse, Hak teâlâ, bu kulla iftihar edip, meleklerine “Şahit olun, bu kulumun her lokmasına Cennet-i a’lada bir köşk ve bir derece ihsan ederim” buyurur.) [İslâm Ahlâkı]
Rızıklar, ezelde takdir edilmiştir
Sual: Maddi ve manevi rızıklar, insan daha dünyaya gelmeden önce takdir edilmiş midir?
Cevap: Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emir ettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızık ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.
Zamanımızda, zamana, modaya uymadan olmuyor diyerek, çocuklarını, para kazanmak için haram yerlere gönderenler çoğalmaktadır. Aç kalmalarından korkarak, onlara dinlerini öğretmiyor, Kur’ân-ı kerim okutmuyor, yavrularını cahillerin ellerine bırakıyorlar. Çocukları dinsiz, imansız yetişiyor. İstikballerini, geleceklerini kazansınlar diyerek, namuslarının, hayalarının yok edilmesine hangi vicdan razı olur? Sıkıntılar çekerek, ezelde ayrılmış olan rızıklarına kavuşuyorlar. “Namaz karın doyurmuyor, kızların ev işlerini öğrenmesi, ekmek parası getirmiyor. Zamana uymazsak, dine bağlı kalırsak sürünürüz” gibi çılgınca konuşanlar da oluyor. Halbuki, oğullarına, küçük iken dinleri, imanları öğretilir, Kur’ân-ı kerim okutulur ve bundan sonra da, Allahü teâlânın emirlerine uygun olarak para kazanmaya çalıştırılırsa, yine aynı rızka, hem de kolayca, rahatça kavuşurlar. Anaları, babaları ve çocuklar hem sevap kazanır, hem de kazançlarının hayrını görürler. Dünyada ve ahirette mesut olurlar. Bu sebeple aklımızı başımıza toplayıp, rızıklarımızı helal yoldan aramalıyız.
Allah rızka kefildir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ezelde rızıkların üzerlerine, kime ait olduğu yazılmıştır. Bir kimse Hindistan’da, Afganistan’da veya Bağdat’ta olabilir. Allahü teâlâ bizi yaratmadan önce rızkımızı yarattı, sonra bizi yarattı. Onun için, dünyada en ahmak insan, rızkı için endişe duyandır; çünkü rızkın kefili Allahü teâlâdır. Peygamber efendimiz de, (Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur) buyuruyor.
Afrika’da insanlar açlıktan ölüyor, başka yerde kazadan, diğer bir yerde zelzeleden ölüyor. Oradakileri öldüren kıtlık, kuraklık, buradakileri öldüren kaza, deprem ve benzerleri, birer sebeptir. Gerçek olan odur ki, rızkı biten ölür. Kimse kimsenin rızkını yiyemez, hiç kimse de rızkını bitirmeden ölmez.
İsmail Fakirullah hazretleri, çocuk yaşta bir talebesini çeşmeye, su almaya gönderir. Çocuk oraya gider; fakat bakar ki, arkadaşları oyun oynuyor. Testiyi bırakır, başlar onlarla koşup oynamaya. Aradan iki saat geçer, çocuk su getireceğini hatırlar, eyvah, yandım der. Alır testiyi, gider suyu doldurur, gelir; fakat gelince kendisinden daha büyük olan diğer arkadaşları, (Sen nasıl hocamızı bekletirsin) diyerek onu döverler. Yapmayın, etmeyin, vurmayın derken, Fakirullah hazretleri gürültüye gelir, ne oluyor diye sorar. Çocuklar, (Efendim, bu edepsiz tam iki saat oyuna dalmış, suyu geç getirdi, o yüzden onu haşlıyorduk) derler. Mübarek zat buyurur ki:
(Dokunmayın çocuğa! Allahü teâlâ ezelde herkesin rızkını ayırmış ve üzerine ismini yazmıştır. Bu arkadaşınız çeşmeye gittiğinde, bize ait olan su daha yoldaydı, o bizim rızkımızı bekledi. Allahü teâlâ bir gaflet verdi, unutturdu. Ne zaman bizim su çeşmeye geldi, o zaman hatırlattı. Dolayısıyla, o gittiği zaman dolduramazdı; çünkü o rızık bize ait değildi. Hiç kimse bir başkasının rızkını yiyemez.)
Bütün üzüntüler, dertler, sıkıntılar, hepsi bu dünyada kalacak, ahirete gitmeyecektir; ama sevgi, muhabbet bu dünyadan bizimle beraber ahirete gidecektir. İki zıt şey bir arada bulunmaz, yan yana gelmez. Dünyayla ahiret birbirinin zıddıdır. Bu yüzden, neyi tercih ettiğimize, neyi sevdiğimize çok dikkat etmeliyiz. Nasibi olan, aklı olan, elbette ahireti tercih eder, dinimizin emir ve yasaklarına severek uyar. Bu sevgiyle de dünyadan imanla ayrılır, ebedi Cennet nimetlerine kavuşur.
Bu dinin esası, gönül kırmamak ve müminlerin arasını bulmaktır. Sen haklısın, sen haksızsın demek kolaydır; ama bu makbul değildir. Çünkü haksız olanın kalbi kırılır, adı yalancıya, kötüye çıkar. Bir mümin, bir mümin kardeşine bunu yapamaz. Makbul olan, haksız olana gerekirse kendi malından verip, bu iki müminin arasını bulmaktır.
Herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez
Herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helâlden, isteyene de haramdan gelir. Gelen miktar aynıdır. Ecel de, mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz...
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdîr etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve rûhunun rızıkları da bellidir. Rızık hiç değişmez, azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez ve kimse, kendi rızkını yemeden, bitirmeden de ölmez. Peygamber efendimiz; (Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdîr etmiştir) buyurmuştur. Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helâl yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevâb kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan rızka kavuşur. Fakat bu rızık, ona hayırsız, bereketsiz olur. Muhammed Masûm hazretleri; Rızık mukadderdir.
Ziyâde ve noksan ihtimâli yoktur. Rızkın noksan veya ziyâde olması, Hak teâlânın husûsî fazlı iledir. Hiç kimsenin bunda bir katkısı yoktur buyurmuştur. İnsanlar müşevveş-üz-zihn yani zihinleri karışık olarak yaratıldığı için, kendilerine, çalışmak emrolundu. Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Böyle olmakla berâber, çalışmak lâzımdır. Çünkü, Allahü teâlânın fiilleri, sebepler altında meydana gelir. Cenâb-ı Hakkın âdet-i ilâhiyyesi böyledir. Niçin tâ buralara geldin? Şakîk-i Belhî hazretlerinin, tövbe etmesine sebep olan hadise şöyle anlatılır: Şakîk-i Belhî hazretleri ticâret için Türkistana gider ve merak edip bir puthaneye girer.
İsteklerini yana yakıla puta anlatan bir putpereste; -Seni ve her şeyi yoktan var eden, alîm ve kudretli bir yaratanın var. Sana hiçbir fayda ve zararı olmayan puta tapacağına Allahü teâlâya ibâdet et, der. Putperest; -Eğer söylediğin doğru ise, O, sana senin memleketinde rızık vermeye kâdirdir. Mâdem öyledir, niçin tâ buralara kadar geldin? cevabını verir. Şakîk-i Belhî hazretleri, bu söz üzerine derin düşüncelere dalar ve Belh şehrinin yolunu tutar. Yolda gelirken bir mecûsi ile yolculuk yapar. Mecûsi, Şakîk-i Belhî hazretlerinin tüccar olduğunu öğrenince; -Eğer kısmetin olmayan bir rızık peşindeysen, kıyâmete kadar gitsen onu ele geçiremezsin. Şâyet kısmetin olan bir rızık peşindeysen onun arkasında koşmana lüzum yoktur. Çünkü sana ayrılan rızkın seni bulur der. Bu söze Şakîk-i Belhî hazretleri hayran kalır.
Dünyâya karşı meyli azalır ve artık âhiret için çalışacağına kendi kendine söz verir. Bu düşüncelerle Belh şehrine gelir. O sırada Belhde müthiş bir kıtlık vardır. İnsanlar yiyecek bir şey bulamamakta ve bu yüzden hiç kimsenin yüzü gülmemektedir. Şakîk-i Belhî hazretleri, çarşıda neşeli bir köle görür ve ona; -Ey köle, herkes üzüntü içindeyken, senin neşelenmenin sebebi nedir? diye sorar. Köle; -Niçin üzüleyim. Benim efendim zengin bir kimsedir. Beni aç, çıplak bırakmaz ki! der. Şakîk-i Belhî hazretleri, kölenin bu sözü karşısında; -Aman yâ Rabbi! Az bir dünyâlığı olan şu zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım, diyerek dünyâ meşgûliyetlerinden elini çeker.
Samîmi bir tövbe ile âhirete yönelir. İbrâhim bin Edhem hazretlerinin sohbetlerine başlar ve ondan feyz alarak olgunlaşır... Şunu iyi bilmelidir ki, hîle ile rızık artmaz. Belki, malın bereketi gider. Hîle ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birdenbire giderek geride yalnız günâhları kalır. Nitekim bir sütçü, süte su katardı. Bir gün, ansızın sel gelip, ineği boğar. Adam şaşkın bir hâlde düşünürken, çocuğu; Süte kattığımız sular birikerek, sel haline gelip ineği götürdü der. Rızık, sâhibini arar!.. İnsan, rızkını aradığı gibi, rızık da, sâhibini arar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dînine sarılanlara, ummadıkları yerden rızık gönderir.
Hadîs-i kudsîde; (Ey dünyâ! Bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet edene güçlük göster!) buyuruldu. Netice olarak rızık, mukadderdir. Yani herkesin rızkı bellidir, artmaz eksilmez, rızkını almadan dünyadan ayrılmaz. İsteyene helâlden, isteyene de haramdan gelir. Gelen miktar aynıdır. Ecel de, mukadderdir. Yani herkesin ömrü bellidir, uzamaz kısalmaz, vakti dolunca dünyadan ayrılır. Kaza ve kader, hayır ve şer, zaten imânın şartlarındandır. Peki isyan etmenin sebebi nedir? Niçin elimize geçenlere şükretmiyoruz? İnsanın rızkı belli, ömrü belli, başına gelenler de Allahü teâlâdandır. Bütün bunlardan sonra insan, ister isyan etsin, isterse şükretsin. Değişen bir şey olmayacaktır. İsyan edenin yeri Cehennem, şükredenin yeri ise, Cennet olacaktır. Yani aynı şeyler için, ya Cennete veya Cehenneme gidilecektir.