PSİKOLOJİ
Rüyalar genellikle en saçma göründüklerinde en derindedir.
Sigmund Freud Anksiyete ve gerginlik veya endişe.
Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.
Anksiyete: kendinize kötü bir şey olacağını ve tehlikede olduğunuzu söylersiniz.
Panik: Kendinize ölmek, boğulmak, kalp krizi geçirmek, beyin kanaması geçirmek, çıldırmak üzere olduğunuzu söylersiniz.
Yalnızlık: Kendinize ne kadar sevilmez birisi olduğunuzu ve ölene kadar yalnız kalacağınızı söylersiniz.
Öfke: Kendinize diğer insanların size adaletsiz davrandıklarını düşünürsünüz.
Değersizlik: Kendinize doğuştan bozuk ya da kusurlu olduğunuzu söylersiniz.
Depresyon: Özgüveninizin eksik olduğunu düşünürsünüz.
Umutsuzluk: Sorunlarınızın asla çözülmeyeceğini ve hep acı çekeceğinizi düşünürsünüz.
Suçluluk: Kendinize kötü biri olduğunuzu ve değerlerinizi çiğnediğinizi söylersiniz.
Hayal kırıklığı: Kendinize dünyanın sizin olmasını beklediğiniz gibi olması gerektiğini söylersiniz.
Kapana kısılmış ve hayır diyemeyen:
Herkesin taleplerini yerine getirmeye çalışmak zorundayım diye yok olursunuz.
Anksiyete yaşamımızda erteleme de dâhil olmak üzere çok fazla soruna sebep olur.
Örneğin; makale yazmak, ders çalışmak, belge düzenlemek vb...
Kendinizi şaşkın, anlaşılmaz hissedersiniz.
Kendinizi kaygılı hissettiğinizde, hayata dair enerjiniz olmaz.
Sürekli şuan uygun bir zaman değil diye düşünürsünüz.
Kaldı ki uygun zaman hiç gelmeyebilir.
Sürekli ertelemek ise suçluluk duygusuna neden olur ve içinden çıkılamaz hale gelir.
Birkaç örnekle yaşadığımız durumu belirgin hale getirebiliriz. Böylece çözüme daha çok yaklaşmış oluruz. Mesela kronik endişe: İş, aile, okul hep endişelenirsiniz. Kronik atak: Aniden bayılma korkusu, ölecek, çıldıracak olma korkusu. Kronik fobi: Örümcek, kan, yükseklik, hayvanlar, yüksek ses korkusu. Mesane sendromu: Sürekli tuvalete gitme isteği veya başka yerde gidememek. Dış görünüş: Sürekli anormal olduğunuzu düşünmek. En zoru: Travma sondası stres bozukluğu cinsel istismar, ölüm, şiddet, üzüntü verici anılar. Bizler danışanlarımıza Anksiyete veya kaygı bozukluğunuz var dediğimizde, kendilerini kusurlu hissedebiliyorlar ve utanabiliyorlar. Aslına bakarsanız endişeleri kontrol altına almakta zorlanmak diyebiliriz buna. Aynı zamanda bu durum kas gerginliği, ağrı atakları, kilo kaybı ya da kilo alma, birbirine bağlı birçok semptomla bize kendini anlatır. Uzaktan bakınca aslında tüm bu yazdıklarımızı çoğumuz yaşıyoruz.
Önemli olan sürekli değişen duyguları FARKEDEBİLMEK.
Neredeyim? -Kimlerleyim? -Ne yapıyorum? Eğer gergin, sinirli, kararsız ve endişeliyseniz, bunun nedeni zihninizle işbirliği yapamıyor olmanızdır. İradeniz zihninizi kontrol edebilir. Bu yalnızca sizin elinizdedir. Yeterince konsantre olursanız üstesinden gelebilirsiniz. Bırakın başka her şey beni başarısızlığa sürüklesin. İçimdeki farkındalık tek ihtiyacım olan şey. Doğru olanı bilip izlemek için gerekli şeylere sahibim. Bilgelik benim özümdedir, artık ona yakınım.
Herkesin sahip olduklarını görmesi gerekir. Örneğin: Bir tarafımız gelişmemizi söyler ve amaçlarken üzerine konsantre olursak kendimiz için o yolda ilerleriz. İrade yolu daima bulur! -Yaşam bize kendimizi geliştirmemiz için fırsatlar sunar. Bunu gerçek ya da hayal de bırakmak bizim elimizdedir. Cesaretimizi kaybettiğimizde, her şeyin bittiğini düşündüğümüzde, yeniden başlamak sadece kendi irademizle mümkündür. Yeniden başlayınca hep yalnız hissederiz. Eğer fırsat kendinize verirseniz, iradeniz sizi tekrar yukarıya taşıyacaktır. "Kendinize nefes almak için şans verin" İrade, insan başarıları ele alındığında en büyük güçtür ve kimse iradenin sınırlarını belirleyemez.
HER ŞEY MÜMKÜN
En kötü olan karar vermedeki yavaşlıktır. Bu iradenin zayıf olması, kaygıların, korkuların önde olmasıdır. Yapmamak, yapmaktan daha kolay gelir. Asla ne kendini nede başkalarını erteleme. Olman gereken kişi ol, olmaya çalışma, ol. Sevgimle.
Dr. Fatoş Baran Solmaz..
Psikolojik sorgu teknikleri uzmn, Travma uzmanı( Emdr)
=========================================
Eğer içinizde olanı ortaya çıkarırsanız, o zaman içinizde olan sizin kurtuluşunuz olur. Eğer içinizde olanı ortaya çıkarmazsanız, o zaman içinizde olan sizi yok eder -Kural- Yüzleşmekten kaçtığın her şey sırtına yük olur! Hiçbir zaman yaşamıyoruz, sadece yaşamayı umuyoruz. Hep mutlu olmayı bekliyoruz dört gözle ve olamıyoruz, hiçbir zaman, ne çare...
BLAISE PASCAL- Doğrusunu isterseniz hepimizin hikâyesi var. Onlar bizi ve içinde yaşadığımız dünyayı şekillendiriyor.
Örneğin; küçük yaşta tacize uğradıysanız, hayatınızın ana rengi taciz olabilir ve bu hikayenizi onayladığınız için daha fazla taciz arayışında olabilirsiniz. Hikâyenizin temel beslenme yolu deneyimlenen şeyin enerji dalgasıdır.
Bu enerji duygu ve düşünceleri yönlendirir.
Örneğin; kumar sorunu olan bir aile büyüğünün acı ve sorun yarattığı bir evde büyüyenler veya çocukları buna benzer davranışlar gösterebilir.
Düşünceler zihnimizde sürekli akar ve bu durumda yaralarınız da merkeziniz haline dönüşür.
Örneğin; başarısız olma korkunuz var, bu daha önce çocukken aileniz, öğretmeniniz, arkadaşınız vb. kişiler buna benzer bir davranış sergilerse korkunuz anında iş başına geçer.
Bunlar bir şekilde daha önce deneyimlenen ve beynimiz tarafından dondurucuda bekletilen tehlikelerdir. Varoluş sorunu, değerlilik sorunudur.
Özsaygı sorunu, varoluş sorunudur.
Ben bu dünya da insanca yaşamayı hak edecek kadar değerli miyim?
Geçmişteki herhangi bir nedenden özsaygımızı kaybedebiliyoruz.
Birçoğunu hatırlamıyoruz.
Dondurucuda hazırda bekleyen anılar var olma savaşı ile anında ortaya çıkabilir.
Daha da acı olan başka bir travma ya da beklenmedik anlarda acı durum ciddi bir hal alır. Soluğu terapistte, psikiyatrda alırız.
Anlatır, anlatır ve anlatırız. Bir türlü gerçek sebebe ulaşamayız.
En büyük korkumuz ne kadar küçük olduğumuzu bilmek değildir.
En büyük korkumuz ne kadar büyük olduğumuzun farkına varmamızdır.
Bizleri korkutan karanlığımız değil ışığımızdır.
Korkularımızdan özgürleştikçe varlığımız diğer insanları da özgürleştirir.
-MARIANNE WILLIAMSON- Attığımız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının, o hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak vermez.
-BERNARD SHAW- Ve bu tokat zihninizde inanılmaz saklanır, içe akıtılan kızgınlığa dönüştüğünde kalbiniz ciddi zarar görür.
Dışa akıtıldığında ise öfkeye ve yıkıcı nedenlere sebep olur.
Kalbin kendine göre bir beyni vardır.(der)
Geçmişin yükleri ağırlaştıkça sırt ve bel ağrıları bedensel tanımlanamayan ağrılar, uykusuzluk, baş ağrısı ve bazı bağımlılıklarımız ortaya çıkar. Şeker hastalığını da unutmamak gerek. Özellikle kalp kızgınlığının ilacı sevgi ve affetmektir. Çok yakın geleceğe dair umut, insanları harekete geçirir. Uzak geleceğe dair umutlar ise afyon etkisi yapar.
-ERIC HOFFER-
Takıntılı davranışlarımızı ele alalım, korku ve strese aşırı sorumluluk yükleyerek tepki verme eğilimimiz, bağırsaklarımızı bozar. Bir süre sonra çözümlenmeyen sorunların karşılığında ise takıntılı davranışlarımız başlar. Panik atak baş gösterir. Sonrasında karaciğer sorunları ve bağırsak sorunları başlar. -İyi bir zihne sahip olmak yetmez, onu iyi kullanmak önemlidir.
Çocukluk dönemindeki kızgınlıkları ifade edemediğimiz zaman özellikle karaciğer sorunları yaşarız. Kolesterol yüksekliği vb. sorunlar buna dâhildir. Kızgınlık sağlıklı yolla ifade edildiğinde, duygu dünyamızdaki toksinler atılır. Duygularımızı doğru ifade edemediğimizde;
-TV de bahsedilen bir olayı duymak ya da bir yerde okunan olumsuz bir sağlık haberinden etkilenir, aynılarına sahip olduğumuzu düşünürüz. -Enerjimiz düşer. -Ağır suçluluk hissederiz.
-İçe kapanırız. Amacıma ulaşmak için yeterince çaba gösteriyor muyum? Amacım uğruna başkalarını eziyor muyum? Sesimi kısıp oturuyor muyum? Çok fazla bağırıp çağırıyor muyum? Hayatımda ki değişimlere karşı tutumum ne? Değişim beni korkutur mu?
Sorun: Bu düşünceler bana mı ait Özetle, gerçek siz-in kişisel olmadığını kavramak harikadır. Geçmişin maskelediği gözlemcisiniz. Anlamaya doğru ilerleyen
Sorun, neden bu seçimi yaptım?
-Bu bana ait bir düşünce mi? Eğer içinizde olanı ortaya çıkarırsanız, o zaman içinizde olan sizin kurtuluşunuz olur.
Eğer içinizde olanı ortaya çıkarmazsanız, o zaman içinizde olan sizi yok eder Fatoş Baran Solmaz Psikolojik Sorgu Teknikleri ve Travma Uzmanı (EMDR)
PSİKOLOJİ
Panik Atakta Görülen Belirtiler
1. Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama, kalbin yerinden fırlayacakmış gibi olması, göğüste basınç bazen sol kola yayılan ağrı ve uyuşmalar...
2. Terleme(Sıcak -Soğuk boşalımlar, bazen üşüme bazen alevlerin basması hissi)
3. Titreme, sarsılma, itilme hissi
4. Boğulma ve nefes alamama hali (Boğazda düğümlenme veya bir yumru, tıkanma hissi)
5. Soluğun kesilmesi (Derin nefes alma ihtiyacı, havanın yetmemesi gibi hisler)
6. Göğüste daralma, sıkışma, ağrı duyumsama
7. Bulantı, karında ağrı, şişkinlik , gaz oluşması, geğirti.(Bazen mideden başlayıp boğaza doğru yayılan kalkışma rahatsızlık hali)
8. Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma hali
9. Derealizasyon (Gerçek dışılık duyguları panik yaşandığında olaylar bir sis perdesinin gerisinde algılanır,cisimler, küçülür her şey bulanıklaşır, ya da depersonalizasyon (Benliğinden ayrılmış olma hali; sanki bedenle ruh birbirinden ayrılıyor ve kişide kendisini hissedememe, algılayamama, kendisine yabancılaşma durumu oluşur.)
10. Panik anında kontrolünü kaybedeceği yada çıldıracağı korkusu (Kendisine, çocuklara, çevreye zarar verme korkusu)
11. O esnada "yaşamım buraya kadarmış" duygususu, ölüm korkusu
12. Ellerde, kollarda, bacaklarda, başta ve birçok yerde uyuşmalar, yanmalar, karıncalanmalar, diken diken olma halleri
13. Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları
02 - PANİK ATAKLARIN GÖRÜLDÜĞÜ DURUMLAR - PSİKİYATRİK BOZUKLUKLAR
1. Panik Bozukluk: Panik ataklar en sık ve en çok panik bozuklukta görülür. İleride panik bozukluk ayrıntılı anlatılacaktır...
2. Sosyal Fobi:
Sosyal fobik bir insanda zaman zaman panik atak yaşayabilir. Karşı cinsle konuşma durumunda kalma, bir toplulukta bulunma ve göz önünde olma, birileriyle tanışma ve göz göze gelme zorunluluğu, birilerinin önünde yazı yazma, birşeyler yiyip içme, başkalarının yanında çişini yapma durumlarında panikatak yaşanabilir. Kişinin elleri titrer,yüzü kızarabilir.Terleme ve ateş basması, şaşkınlık, konuşmada kekeleme ve şaşırmalar ortaya çıkabilir. Bu o anki zorlanma durumuna bağlı bir kaygı-panik durumudur. Diğer zamanlarda, ya da kişinin bu ortamlardan kaçındığı zamanlarda panikatakı olmaz. Oysa Panik bozuklukta her hangi bir yerde ve her hangi bir zamanda; beklenmedik bir anda panikataklar ortaya çıkabilir. Sosyal fobikler çocukluktan itibaren sessiz, utangaç, çekingendirler, okullarda parmak kaldırmazlar, tahtaya kalkmazlar, kaldırıldıklarında yüzleri kızarır, bazen konuşamazlar, başları öne eğilir ve çok sıkılırlar ve utanırlar. Pek arkadaşları olmaz.
3. Özgül Fobi:
Özgül fobide; korkulan, kaçınılan tek bir nesne yada bir durum vardır. Örneğin; kedi-köpek-böcek görülünce, yaralanınca, kan görülünce, uçağa binince panikatak yaşanır.
4. Posttravmatik Stres Bozukluğu (Travma sonrası stress bozukluğu):
Tehdit, ağır hakaret ve saldırıya maruz kalma, işkence, tecavüz olaylar, deprem ve diğer doğal afetler, savaşlar gibi herkes için ciddi tehdit ve korku oluşturan durumlarda da zaman zaman panik ataklar olabilir. Kişi yaşadığı olayları hatırlatan bir ses, görüntü veya herhangi bir uyaranla birden geçmiş acı, travmatik anlarına dönebilir. Bazen uykularından panikle uyanırlar. Kendisini hala savaşta, cephede hissedip sipere yatanlar olur. Deprem travmasına maruz kalanlar o anı aynen yaşayabilirler.
5. Akut Stres Bozukluğu:
Posttravmatik stres bozukluğundaki gibi bir olayla karşılaşılmıştır. Ancak kişinin sıkıntıları olayı izleyen bir ay içerisinde ortaya çıkar. Belirti ve şikayetler en az iki gün, en fazlada bir ay sürmelidir. Ağır bir benlik çözülmesi, karmaşa hali vardır. Duygusal tepki kaybı, uyuşukluk, dalgınlık, yabancılaşma, gerçeği algılamada bozukluk, kimlik duygusunda karmaşa ortaya çıkabilir. Bazen de panikatakta görülen çarpıntı, terleme, kızarma, yabancılaşma belirtileri görülür.
6. Genelleşmiş Anksiyete Bozukluğu:
Anksiyete; kaygı, bunaltı,sürekli sıkıntı ve stres altında olma halidir. Bütün vucudu ve zihni etkilediğinde yaygınlaşmış demektir. Yoğunluğu artığında panikatak oluşabilir. Kişinin düşünce, duygu ve davranışları tamamen kaygı ve stres altındadır. Sürekli kötü bir şeyler olacağı endişesi vardır. En aşağı altı aydır her gün kaygı yaşanmaktadır. Bir çok olay ve etkinlikler hakkında abartılı kuruntular-evhamlar dikkat çeker. Kişi huzursuzdur. Sürekli yer değiştirir. Sabırsız ve sinirlidir. Kaslarında gerginlik ve ağrılar vardır. Çabuk yorulur, dikkati dağılır. Her şeyin en kötüsünü düşünür. Sese ,gürültüye ve ışığa karşı aşırı hassastırlar. Aşırı heyecanlı ve telaşlıdırlar. Adeta diken üzerindedirler. Oturdukları koltukların uçlarına "emaneten" oturur gibiler. Erkeklerde erken boşalma ve başarısız olma korkuları vardır. Mide-barsak sisteminde gastrit-ülser sıktır. Sık sık tuvalete giderler. Aşırı terlerler. Avuç içleri hep ıslaktır. Bazıları bu kaygıyı bastırmak için alkol, kumar yada seks bağımlısı olur. Bazı hızlı çapkınlar bu kaygılı insanlardır. Bu kaygı-endişe hali yoğunlaştığında panikataklar ortaya çıkabilir. Bazen de birlikte görülebilirler.
7. Obsesif-Kompulsif Bozukluk(Takıntı-Saplantı-Titizlik Hastalığı):
Takıntılı-titiz kişilik yapılarında olan insanlarda daha çok görülen bir hastalıktır. Saçma olduğu bilinmesine rağmen tekrarlayıcı davranışlar olabilir. Örneğin kapı kilitlendiği halde defalarca kontrol edilir. Hatta yollardan işten dönülerek, bazen komşuya kontrol ettirilerek emin olunmak istenir. Ellerini bir kalıp sabunla yıkadıktan sonra hala temizlenmediğini düşünen şahıs, başına, tasdik için birini dikebilir. İçinden kutsal değerlere isyan-küfür gelen kişi, sürekli dualar okuyarak kendisini temizlemeye çalışır. Bazılarında çocuklarına-yakınlarına zarar verme korkusu ortaya çıkınca, onlarla yalnız kalmamaya çalışır. Kesici aletleri ortadan kaldırıp, hatta evden uzaklaştıranlar olur. Kimisi mikrop kapıp hasta olmaktan korkar. Bir yere dokunmaz. Ellerini sürekli temizler, eldiven kullanabilir. Peçeteyle kapıları tutabilir. Saatlerce banyoda tuvalette kalınabilir. Yanlış oldu diye defalarca ibadet edilebilir.Sa atlerce abdest alınabilir. AIDS ın gündemde olduğu günlerde, güvenliksiz seksüel ilişki kuran insanlarda AIDS takıntısıyla sürekli muayene ve tahlil yaptırmalar baş gösterir. Bu tür hastalarda da takıntılarıyla ilgili kaygı ve stres düzeyleri yükselince panik atak ortaya çıkar.
8. Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu:
Kişinin bağlı yada bağımlı olduğu bir nesneden, kişiden, yerden ayrılmak zorunda olduğu durumlarda panik atak yaşanabilir. Bağımlılık yapısı çok belirgin olan insanlar bağımlı oldukları objelerle o kadar bütünleşirler ki, ondan ayrıldıklarında yalnızlık, korku, güvensizlik, panik yaşarlar. Ebeveynlerine bağımlı olan birisi, farklı bir şehirdeki okula giderken, evlenip evden ayrılırken panik olabilir.
9. Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu: Fiziksel nedenli bir çok hastalıkta da anksiyete ve buna bağlı panikataklar görülebilir.Ciddi akciğer ve kalp hastalıklarında,şeker,Tiroid bezi hastalıkları,hormonal bozukluklar,enfeksiyon hastalıkları,kansızlık ve daha bir çok fiziksel hastalıkta anksiyete ve panikatak ortaya çıkabilir.Özellikle son yıllarda ağır gribal enfeksiyonlardan sonra panikatak ve depresyonlar ortaya çıkabilmektedir. Kan şekeri düşüklüklerinde şekeri normale çıkarabilmek için, panik de de bolca salgılanan ADRENALİN hormonu ve kortizol,büyüme hormonu salgılanır.Adrenalin Sempatik sistemi uyarır ve panikatak oluşturabilir.Özellikle paniğe yatkın kişilerde daha çabuk oluşur.Akciğeri tıkayan ve kanın oksijenlenmesini bozan hastalıklarda,bazen Astım da da anksiyete ve panik atak olabilir...Bunun için panikataklı birinin bir yada iki kez detaylı bir fiziksel muayene ve tahlil-tetkikten geçmesi gerekir.Bir şey çıkmıyorsa vakit geçirmeden psikiyatrik tedaviye başlamak gerekiyor.
10. Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu:
Özellikle alkol ve kokain,esrar;amfetamin içeren "haplar" anksiyeteye sebep olabiliyorlar.Alkol -panikatak ilişkisini detaylı ayrı bir başlık altında inceleyeceğiz. Bir çok alkol bağımlısında zamanla anksiyete-panikatak gelişebiliyor. Bazen de alkol miktarı azaltılınca veya birden bırakınca-alamayınca yoğun anksiyete ortaya çıkabilir. Alkol ayrıca merkez sinir sistemini baskılayarak depresyona da yol açabilir. Panikataklıların bir kısmı sonradan alkolle "dostluğu" derinleştirir.Bir kısmı da ilk defa alkolle tanışır.Hatta yanında alkolle dolaşanlar olur...panik gelmesin diye alkollü gezinen çok panikataklı vardır...
Esrar son yıllarda gittikçe artan hızla kullanılmaktadır.Panikatağa yatkın , şüpheci-kıskanç insanlarda esrar ciddi psikiyatrik sorunlara yol açmaktadır.İlk defa esrar kullandıktan sonra panikatak yaşayan çok insan gördüm. Bazen buna sevgilisi-eşini aşırı kıskanıp,yaşamı çekilmez hale getiren hezeyanlarda eşlik edebiliyor.
Maalesef uyuşturucu tacirleri esrarı masum göstererek yaygınlaştırmaktadırlar.Bize gelen gençlerin çoğu o kadar kanıksamışlar ki, çok rahat ve övünerek ve nerdeyse bize de esrarı önerecek duruma gelmişlerdir.
Kokainde beyindeki Adrenalin,Dopamin gibi hormonları aşırı salgılatarak , depoları boşaltarak uyarı oluşturur.Anksiyete-panikatağa yol açabilir.
Esrar gibi yaygınlaşan Extazi de ciddi psikiyatrik problemlere sebep olmaktadır. Bir çok gece kulübü ve barlarda, bazı okul çevrelerinde, hatta mahallelerde "ekmek -peynir" gibi satılmaktadır. İçeriğinde uyarıcı Amfetamin türevleri vardır.Başlangıçta kokain gibi uyarıcıdır.Enerji depolarını boşaltır.vucut ısısını artırır.Çarpıntı ve ağız kuruluğu yapar. Huzursuzluk yaratabilir.Paniğe yatkın birisinde kolaylıkla paniğe çevirebilir.Bazende ciddi depresyonlara sebep olmaktadır.
11. Anksiyeteli Depresyon:
Depresyon sıklıkla aşırı sıkıntılı,huzursuz,anksiyeteli bir tablo oluşturur.Depresyonlu insanın en önemli özeliği: eskiden zevk alarak yaptığı işlerden artık zevk alamaz hale gelmesidir. Kişisel bakımını ihmal eder.Sosyal yaşamdan geri çekilir.Aşırı duygusallık ve çabuk ağlamalar,her şeyden etkilenmeler görülür.Kendine güvende azalma ve çekingenlik,etki altında kalma ortaya çıkar.Kimsenin kendisini anlamadığını,yalnız olduğunu düşünmeye başlar.Geçmişte yaptığı hataları büyüterek suçluluk duyguları geliştirir.Umutsuzluk ve karamsarlık vardır.
Dalgınlık,unutkanlık,okuduklarını anlayamama vardır.Uykuya dalamama,sık sık uyanma, sabahları ya erkenden sıkıntıyla uyanma, ya da kalkmak istememe,dinlenmemiş olarak uyanma söz konusudur.İştah azalıp,kilo verilebilir.Bazı depresyonlular sıkıntısını yiyerek gidermeye çalışır ve kilo artışı olur. Genç kızlarda kilo ve estetik takıntıları baş gösterir.Cinsel isteksizlik olur.Erkeklerde sertleşememe,bazen erken boşalmalar ortaya çıkar.Yeni birine aşık olma ve sürekli onu takıntı haline getirme hali olabilir.Aşırı sinirlilik,sabırsızlık, tahammülsüzlük ve her şeye karşı isteksizlik ortaya çıkar.Sigara ve alkol kullanımı artabilir.Kişi bir yere gitmek istemez.Canı istemez ve anlamsız gelir.Oysa panik ataklı insan dışarıda başıma bir şey gelebilir diye dışarı çıkmaktan korkar.Yada yanına birisini alarak çıkabilir.Oysa depresyonlu birisine ısrar etseniz,cazip tekliflerde sunsanız sıkılır,çıkmak istemez.Depresyonlu hasta işe gitmek istemez,sorumlulukları ağır gelir.Gençler okulda başarısız ve uyumsuz hale gelirler.Ev hanımları çocuklarına bakamaz ve onlara sert davranır hale gelir.Ciddi aile kavgaları başlar.Korku ve kaygılar,aşırı titizlik ve takıntılar baş gösterir.Yorgunluktan dolayı küçük bir iş dahi kişinin gözünde büyür ve çok çabuk yorulur.Zaman zaman "yaşamın hiçbir anlamı yok.Ölsem hem ben hem de her kes kurtulur"şeklinde düşünceler olur.Panikataklı insan ise yaşama çok bağlı ve ölümden korkmaktadır.Depresyonlu kişi için ölüm sıradan ve sıcaktır.Halbuki panikatakta ölüm soğuk ve ürkütücüdür.Cenaze arabası görülünce kişi kötü olur.Ölüm haberleri çok rahatsızlık verir.Yakınlarının cenazesine gidemeyen çok panikataklı vardır.
Depresyonda çok yoğun anksiyete-kaygı-bunaltı olduğunda, panikatak da ortaya çıkar.Panikatak daha "gürültülü" olduğundan ön plana çıkıp kişiyi ve hekimi yanıltabilir.Yukarıda sıraladığımız depresyon belirtilerinden 5-6 tanesi kişide varsa temel sorun depresyondur.
Bazen ciddi panikataklardan sonra depresyon ortaya çıkabilir.Ya da panikataklı birisi tedavi olduktan sonra depresyon geçirebilir. Bazen de depresyon tedavi edildikten sonra kişide panikatak gelişebilir.
Çoğunlukla %50-55 arası, depresyonla panikatak içi içedir.Yapılan çalışmalarda her iki hastalıktan sorumlu olan beyin bölgelerinin,yollarının ortak olduğu söylenmektedir.
12. Şizofreni ve Paronoya:
Bazı şizofrenlerde,özellikle hastalığın ilk dönemlerinde panik atak olabilir.Fakat panik Bozukluklu biri asla şizofreniye dönüşmez.Hastalarımızın en çok sordukları sorulardan biri de "Hocam ben şizofren miyim? Hastalığım şizofreniye çeviri mi?" sorusudur.Bu konuyu ayrı bir başlık altında, başka bir bölümde ayrıca inceleyeceğiz.
Şizofreni bir psikozdur.Yani düşünce alanında ciddi bozulmalar vardır.Şizofreninin değişik alt tipleri vardır. Özellikle şizofreninin ilk günlerinde; düşünce,duygu alanlarındaki karmaşalar,çelişkiler, şüpheler, gerçeklik yetisinin kaybolmaya başladığı süreçlerde , yoğun kaygı ve buna bağlı panikatak olabilir.
Bazı şizofrenlerde " bana homoseksüel gibi bakıyorlar beni öyle zannediyorlar" hezeyanıyla , korku-panik olabiliyor. Ya da aşırı takip edilme-kötülük görme hezeyanları olan şizofren hasta,aşırı kaygı-korku nöbetiyle panikatak yaşayabiliyor.Şizofrenik hasta öz bakımına dikkat etmez. Tırnakları uzar, saçı-sakalına karışabilir.Cümleler kopukluk gösterir.Dağınık ve saçma konuşmalar vardır.
Paranoyaklarda da Tek bir konuda hezeyan vardır.Kişi kendisini çok çok önemli bir zevat; Mehdi, kurtarıcı gibi görebilir.Yani büyüklük paranoyası içerisindedir. Kıskançlık,güzellik,asalet, kaşiflik gibi çok çeşitli paranoyalar vardır. Paranoyaklarda da zaman zaman panikataklar olabilir. Ama her panikataklı paranoyak değildir. Ve panik bozukluk paranoyaya,şizofreniye dönüşmez.Şizofreni ve Paranoyada çoğunlukla hastalık kabul edilmez.Hastaların yakınları kişiyi tedaviye ,zorla vs getirir.Oysa panik bozukluklu hasta her an doktora,hastaneye yakın olmak ister. Bir kısmı hastane karşısında ev tutar.Bir doktorla evli olma hayalleri kuranlar olur...
13. Hipokondriasis(Hastalık hastalığı):
Halk arasında orasını burasını dinleyen,evhamlı,sürekli doktor doktor dolaşan kişilere hastalık hastası derler.Bu kişilerde de zaman zaman panikatak görülebilir.Kişi ciddi bir fiziksel hastalığı olduğuna inanmıştır. "tonlarca" tahlil-tetkik yaptırır.Onlarca doktor ve hastane dolaşır. Fiziksel bir bozukluğu olmadığına ikna olmaz.Sağlık haberlerini sıkı takip eder.Her kesin hastalığından kendisine bir pay biçer. Verilen ilaçların prospektüsünü en ince ayrıntısına kadar okur.Bütün yan etkilerde kendisinde çıkar.Doktorları kendisini anlamamakla suçlar.Bir çoğu psikiyatra gitmez. Panik bozukluklu hastalarda ilk dönemlerinde bu hastalar gibi doktor doktor dolaşabilirler.Fakat,bir süre sonra hastalıklarının psikolojik kökenli olduğunu anlar veya ikna edilerek psikiyatriste giderler.İyi bir panik bozukluk tedavisiyle geçici"hastalık hastalığı" tablosu da ortadan kalkar.
14. Somatizasyon Bozukluğu:
Bu hastalık da fiziksel nedenlerle açıklanamayan çok sayıda bedensel yakınma vardır.Başta,sırtta,karında, göğüste, eklemlerde,kasıklarda,barsaklarda,cinsel ilişkide idrar yaparken yoğun ağrılardan yakınılabilinir. Mide -barsak sisteminde: hazımsızlık, şişkinlik, bulantı, kusma,ishal görülebilir.Cinsel fonksiyonlarda bozukluk; cinsel ilgisizlik,sertleşme sorunu,erken boşalma olabilir.Kadınlarda aşırı kanamalı adet, düzensiz regl görülebilir. Boğazda düğümlenme, yutkunma güçlüğü,bir kolda veya bir bacakta güç kaybı,körlük, sağırlık, felç olma hali gibi belirti ve şikayetler olabilir.Bu hastalarda da bazen panikatak ortaya çıkabilir.Yapılan en geniş tahlillerde ve bilumum muyanelerde asla bir şey çıkmaz.Sorun psikolojik kökenlidir.Yani gerçek körlük yada sağırlık yoktur.Ama hasta öyle hisseder ve yaşar.Yapılan psikiyatrik tedaviyle kişi normale döner...
15. Yapay Bozukluk:
Fiziksel ve psikolojik belirtiler iradeli olarak, kasıtlı şekilde ortaya çıkarılır. Ya da bunlar varmış gibi "numara" yapılır .Bu kişiler hasta rolünü benimserler.Bu insanlar panikatağı da taklit edebilirler.Genellikle dikkat çekmeye çalışan Histrionik, ya da mazohistik kişilik bozukluğu olan insanlardır.Hastanelere yatmak için ilaçlar içip ishal olan, bir yerlerini kanatan, ateşini yükseltenler vardır.
16. Temaruz(Simulasyon):
Yapay bozuklukta olduğu gibi belirtiler görülür.Belirtilerin ortaya çıkarılması bir amaca hizmet eder.Örneğin,askerlikten muaf olmak, sorumluluklardan kaçmak, bir kazanç elde etmek hedeflenir..Yapay bozuklukta ise hasta rolünü benimseme esastır. Temaruzda da pek ala panikatak taklit edilip, sorumluluktan kaçma hedeflenebilir.
17. Depersonazlizasyon Bozukluğu:
Şahsın kendisini algılama ve değerlendirmesinde bir yabancılık söz konusudur.Ruhu bedeninden ayrılmış gibidir.Sanki bedenine dışarıdan bakıyor gibidir. Zihinsel süreçlerde kopma, sislenme hissedilebilir.Kişi bunun farkındadır. Bu yaşantısı sosyal, mesleki faaliyetlerinde aksamalara neden olmaktadır. Yabancılaşma durumu kişide panik duygusunu ve panikatağı ortaya çıkarabilir.Panik atakda da , kriz anında depersonalizasyon olabilir.Kriz geçince o da geçer. Depersonalizasyonda ise sürekli ve yenileyici olarak yabancılaşma vardır.
Histeri, diğer adıyla isteri hislerde yoğunluk, davranışlarda taşkınlık, tepkilerde aşırıya kaçma, ani zihinsel ve ya fiziksel değişimler olarak kendini gösteren, genel olarak abartı durumu olarak tanımlanabilecek nevrotik bir durumdur. İlk olarak ismi Hipokrat tarafından verilmiştir ve kökeni Yunanca hysterikos kelimesine dayanmaktadır. Başlarda kadınlara özgü bir hastalık olarak tanımlansa da bu durum tam anlamıyla gerçeği yansıtmamakla birlikte sadece histerinin daha çok kadınlarda görüldüğü bilgisi doğrudur. Genellikle 30 yaş altındakilerde görülen bu durum hayal gücüne bağlı olarak, bilinç altındaki düşüncelerden dolayı ya da korkudan, vb durumlardan kaynaklanan ani krizler şeklinde kendini gösterir ve bu kriz hali devamlılık süresi kesin olmamakla birlikte geçicidir. Hasta, anormal tavırlar sergilese de bu durumun herkeste görülebileceğini, normal olduğunu düşünmektedir ve bu yüzden hasta olduğunun farkına varamaz.
Histeri belirtileri nelerdir?
Ani ataklarla gelişen krizler dışında kısa vadeli ve ya uzun süreli, hafif ya da yoğun şekilde kendisini gösteren diğer histeri belirtileri ise; kasılmalar, nefes darlığı, acıya olan dayanıksızlık, titreme, felç, konuşma, görme, duyma ve genel olarak davranış bozuklukları ve hafıza kaybıdır. Daha ileriki safhalarda uyur gezerlik, teşhircilik gibi belirtilerin yanı sıra mitomani, kleptomani, nemfomani gibi manik durumlar da ortaya çıkabilmekedir. Histerinin farklı bir boyutu olan toplumsal histeride ise bireysel olarak değil de kitlesel bir açıdan belirli bir grubu etkileyen olayların o grup tarafından abartılı bir şekilde algılanması ve toplu olarak aşırı tavırlar sergilenmesi halidir.
Histerik kişilik bozukluğuna sahip kişiler ilgi odağı olmak isterler ve bunun için aşırıya kaçan tavırlar sergilemekten çekinmezler. "Mutlu olmanın tek yolu ilgi çekmektir." diye düşündüklerinden ilgi kendilerine yönelmiş durumda değilse sıkılır, mutsuz olurlar. Kendileri dışında ilgi odağı başka biri ve ya başka bir şey olduğu takdirde ilgiyi kendilerine çekmek için yüzeysel davranışlarda bulunabilirler. Konuşmaları derinlik içermez, tamamen ilgi çekme amaçlıdır. Cinselliği ve teşhirciliği dikkat çekmek için kullanırlar. Gösteriş, hızlı değişen düşünce ve davranışlar, kurulan ilişkilerde sürekli sorun çıkarmak da histerik kişilik bozukluğuna sahip kişilerin diğer özellikleridir.
Histeri tedavisinde hangi yollar izlenmektedir?
Histeri tedavisi her şeyden önce kişinin sergilediği bu tavırların normal.olmadığını kabul etmesiyle başlar ki bu süreç kolay bir süreç değildir çünkü kişi zaten olması gerekenin bu olduğunu haliyle kendisinin de normal.olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle terapi ve ilaç tedavisini kabul etmeyebilir. Tedavi gerçekleştirildiğinde ise hastanın daha da mutsuz olma olasılığı vardır çünkü kendisini beslediği ilgi üzerinden gideceği için mutsuzluğa kapılabilir. Psikoterapi ve düşük dozla devam edilen ilaç tedavisi çoğu zaman işe yaramakta, hastanın içinde bulunduğu bu nevrotik durum ona yansıtılarak tavırlarının normal olmadığını farketmesi ve buna uygun davranışlar sergilemesi sağlanmaktadır.
Ölüm korkusu, insanlara has bir özelliktir. İnsanlar kendini anlamaya başladığında, bunu yaşamaya başlarlar. Fakat ölümün bilinmeyen şekilde, bilinmeyen bir tarihte ve kesinlikle gerçekleşecek olması belirsizlik içerir. Bu korkuyla özdeşleşen kişiler, zaman içinde psikolojik sorunların içine düşebilirler. Korkularının derecesine göre evden çıkmaz, toplu taşıma araçlarına binmez ve insanlardan kaçmaya başlarlar. Yaşamlarında çok sayıda şeyle karşılaşmayı istemezler. Kişinin bu korkuyu günlük yaşamını etkileyecek düzeyde yaşaması halinde, mutlaka bir uzamandan destek alması gerekir. Bu aşamada ölüm korkusu aşılması gereken bir sorun haline gelmiştir. Bunu çoğu insan yaşasa da, belli bir kesim en yüksek düzeyde yaşar. Ölüm korkusuyla evden bile dışarıya çıkamaz hale gelebilir. Dışarı çıktığında araba çarpacağından, denize girdiğinden boğulacağından çekinerek yaşamlarında engellerle yaşarlar. Bu durum sosyal yaşamlarını olumsuz düzeyde etkiler.
Ölüm korkusunun altında ne yatar?
Bu korku genellikle yaşanan bir acıdan ya da tanık olunan olumsuz bir olaydan kaynaklanır. Kişi bir yakınını trafik kazasında kaybederse, trafiğe ve araçlara karşı çekinik bir tutum sergiler. Bununla ilgili her şeyden kaçınır. Bunun kendi başına geleceğini düşünerek, ölüm korkusu yaşamaya başlar. Bu durum hastalık halini almaya başlar.
Ölüm korkusunda tedavi nasıl uygulanır?
Bu korkunun tedavisinde genellikle varoluşçu terapi kullanılmaktadır. Fakat bazı durumlarda bilişsel davranışçı yöntemlere de başvurulur. Kişinin hayatı anlaması, yaşamı tekrar yorumlamasına dair bakış açısı kazanmasını sağlayacak psikolojik destekte önemlidir. Bazı hallerde hipnoz desteğinden de faydalanılabilir. İlaç tedavisi fazla kullanılmamaktadır. Sadece kişinin korkuyu fazla yaşaması nedeniyle, fizyolojisinde el titremesi, nefes alamama gibi etkiler oluştuğunda, ilaç tedavisi destek olarak uygulanabilir.
Ölüm korkusu kaç türlü yaşanabilir?
Her insan değişik düzeylerde ölüm korkusu yaşayabilir. Fakat ölüm korkusundan anlaşılan farklı etkiler olabilir. Bu korku artık yaşamamak, varlığın devam ettirilmemesi şeklinde yaşanır. Bu korku diğer korkulardan daha farklıdır. Bunun bir nesnesi bulunmamaktadır. Herkesin ölüm korkusu farklı şekillerde anlatılabilir. Bazıları ölümün kendisinden korkar. Nasıl öleceğini, nasıl toprağın altına gireceğini, nasıl kontrolünü kaybederek öleceğini düşünerek korkar. Bazıları ölümünden sonra geride kalanların ne olacağından, öbür dünyada neler olacağından yani bilinmezlikten korkarlar. Bazıları da ölümün gelmesiyle birlikte var olamayacağından korkarak, patolojik bir durumun ortaya çıkmasını sağlar.
Ölüm korkusu doğal bir davranış mı?
Korku insanın yaradılışında bulunan bir özelliktir. Yerinde ve zamanında ortaya çıkarsa doğal kabul edilir ve yaşamı koruyan bir heyecan olarak görülür. İnsanlar doğumlarından itibaren yaşamı boyunca hayatta kalabilmek için uğraşır. Susuz kalmaktan, aç kalmaktan, yaralanmaktan, karanlıktan ve daha pek çok şeyden korkarlar. Bunlar için mücadele ederler. Bunlardan korkmanın sebebi ve bunlarla mücadele edilmesinin sebebi kaybetme durumunda kişinin öleceğini bilmesindendir. Bu yüzden ölüm korkusu temel bir korkudur. Diğer korkular ölüm korkusunun bir türevidir.
Ölüm korkusu kimlerde daha fazla olur?
Bu korkuya neden olan sebeplerin başında ölümün ne zaman geleceği ve nasıl olacağı hakkında belirsizliklerin olmasıdır. Yapılan araştırmalarda evlilerin bekarlardan daha fazla ölüm korkusu yaşadığını, çocukluk olanların çocuksuzlardan, zengin olanların fakirlerden, dinin emirlerini bilmesine rağmen bunları yeteri kadar uygulamayanların ölüm korkusunu daha fazla yaşadığı belirlenmiştir. Dindar olmayan kişilerde olan korkular ölümden sonra yaşayacağı sıkıntılar, cezalar, acılar gibi durumları içerir.
Ölüm korkusu yenilebilir mi?
Bu korkunun yenilmesi için biraz çaba harcanmalıdır. Ölüm korkusunun azaltılması için yapılabilecekler arasında, tatmin edici bir yaşam sürülmeli, ölümü düşünmeli, ölüm sürecindeki yakınlarla ilgilenilmeli, insana faydalı işler yapılmalı, inançlara göre yaşanmalı, ölüm hakkında bilgilenme gibi faaliyetler bulunur. Ölümü öteleyerek, bundan kaçamaya çalışmak mümkün olmadığı için, ölüm korkusunu yenmek gerekir.
Paranoya nedir sorusuna aşırıya kaçmış korku ve endişe ile tasvir edilen bir rahatsızlık olarak cevap verilebilir. Bu rahatsızlık çoğunlukla psikotik rahatsızlıklarla, bazı durumlarda da psikotik olmayan hallerle de birlikte görülebilir. Rahatsızlık kişinin bir olay karşısında, bu olayın farklı şekillerde gelişebileceğini düşünmesiyle, sınırsız sayılarda çeşitlendirdiği hayal ürünü düşüncelerden oluşur. Halk arasında kişinin aşırı şüpheci olması halinde kullanılan bir deyim olarak bilinir. Bu kişiler sürekli kendisiyle ilgili komploların varlığını düşünerek, endişe duyarlar. Kişiye oldukça fazla zarar veren bu endişelerden çevresindekilerde rahatsız olurlar. Kuruntuların gerçeğe dönüşme fikri, her zaman sıkıntı yaratmaktadır. Bu endişeler ve kuruntular hastalığı karakterize eden tek belirtidir. Kişinin genellikle tek bir konuyla ilgili takıntısı bulunmaktadır. Hastalıkta takip edilme, kıskançlık, hastalanma, zehirlenme, aldatılma gibi niteliği olmayan hezeyanlar bulunmaktadır. Bunların dışında bu hastalığı taşıyanlar, davranışlarıyla da dikkat çekerler. Bu hastalık kişilerde daha çok 30-40 yaşlarından itibaren görülür. Genetik ile ilgisi %10 kadardır. Tedaviye karşı dirençli ve ilerleyici özelliğe sahip bir rahatsızlıktır. Yaşamları boyunca karakterlerine, şahsiyetlerine bağlı, bir düzen içinde ifade edilen tek bir konuyla ilgili takıntılara sahiptir. Bu kişilerle hezeyanları konusunda tartışmaya girmemek gerekir. Onlar bu hezeyanlarını mezara kadar götürecektir. Üzerlerine fazla gidenleri düşman olarak adlandırabilirler.
Paranoya yerleşmeden hastanın geçirdiği evreler nelerdir?
Dikkat ve analiz evresi: Hasta sürekli olarak etrafında olup biteni kontrol ederek, kendisine karşı yapılacak davranışları keşfetmeye çalışır. Hezeyanlarını besleyecek, destekleyecek olanları belirler.
Perseküsyon dönemi: Hastada hezeyanların ortay çıktığı dönemdir. Saplantısının olduğu konuda tedbirler almaya başlar. Öldürülme korkusu varsa korunmaya, gasp edilecek bir şeyi varsa korumaya çalışır. Bulunduğu yeri, yollarını değiştirir. Gerekirse başka yere göç ederler. Bulunduğu ortamlarda kapı ve pencereleri kontrol eder, dinleme cihazları ararlar.
Büyüklük hezeyanlar dönemi: Önceki devrelerle birlikte gelişme gösteren bu dönemde, hastanın kendini büyük görmesi, başkalarını yönlendiren olarak algılaması sebebiyle çekemeyenlerin olduğunu düşünmesidir. Hastalarda dikkat ve hafıza yükselmiş, hezeyanıyla ilgili olarak daha fazla artış göstermiştir.
Paranoyanın en bilinen türleri nelerdir?
Kötülük paranoyası: Hastanın çevresini düşman olarak görmesi, etrafında komplo üretmesi, kendinin kurban edileceği fikri yaygın olan paranoyalardır.
Hak iddiası: Bu hastalar sürekli olarak mahkemelerde zaman geçirirler. Haklarının ellerinden alındığını iddia ederek, kendilerine komplo kurulduğunu söylerler.
Keşif hezeyanlı paranoya: Yapılmış olan keşiflerden birinin kendi keşfi olduğunu iddia eden kişilerdir. Ya da uçuk bir keşif yaptığını iddia eder. Bu keşfini kabul ettirmek için uğraşır.
Büyüklük paranoyası: Toplum için en tehlikeli hastalardır. Bu hastalar peygamber olduklarını, mehdi olduklarını ya da insanları kurtaracak biri olduklarını iddia ederler. Bu kişiler telkinle etrafına birçok insanı toplayabilir. Dikkat çekmeyi başarırlar. Bilinçsiz insanları peşlerinden sürüklerler. Kendisine engel olmak isteyenlere zarar verebilir, tecavüz edebilirler. İnsanlarla miting yapar, gösteriler düzenlerler. Bu kişiler bazı durumlarda büyük bir lider konumuna gelebilirler.
Kıskançlık paranoyası: Tehlikeli durumları içeren paranoya türleridir. Eşinin, sevgilisinin ihanetini ispat etmek için sürekli delil peşinde koşan hastalar, herkesten şüphe ederler. Bu kişilerin eşleri ya da sevgilileri çok zor bir hayat geçirirler. Sonucunda cinayetlerin bile işlendiği görülür. Bunun sonucunda ceza kanunumuza göre muhakemelerinin olmamasından dolayı cezada almazlar.
Paranoya belirtileri nelerdir?
Herhangi bir neden yokken başkaları tarafından aldatıldığından, sömürüldüğünden kuşku duymak.
Çevresindeki insanların güvenilirliğinden ve bağlılığından şüphe duymak.
Söyleyeceklerinin kötü niyetle kullanılacağını düşündüklerinden sır vermeyi istemezler.
Normal sözlerden dolayı aşağılandığını hissetmek.
Kin tutar ve haksızlıkları affetmez.
Kendinin algıladığı olayları karakterine ve kişiliğine saldırı olarak algılayıp, öfkeyle tepki göstermek.
Herhangi bir nedene dayanmadan aldatıldığını düşünmek.
Mitomani, kişilerde kendi söylediği yalana inanma hastalığıdır. Bu tür hastalar hatalarını örtmek için sürekli yalana başvururlar. Bir süre sonra söyledikleri yalanlara kendileri de inanmaya başlarlar. Zaman içinde kendi vicdanlarından uzaklaşmaya başladıkça, gerçek bir varlık elde etmek amacıyla yalan söylemeye devam ederler. Çevrenizde suçluluk psikolojisiyle hareket ederek, suçunu bastırmaya çalışan kişiler vardır. Mitomani olarak adlandırılan bu durumdaki kişiler, çıkar elde etmek ya da çevresinin ilgisini çekmek içinde yalana başvururlar. Bu yapıdaki kişiler bir makamı elde etmek için bile yalan söyleyebilirler. Mitoman kişiler için yalan söylemek yaşamlarının rutin davranışı haline gelmiştir. Söylemiş oldukları yalanların ortaya çıkması durumunda, bundan herhangi bir suçluluk hissetmezler. Mitomani kişiler için yalan söylemek olağan bir davranıştır. Bu kişiler sessizliğe tahammül edemezler. Bulundukları ortamda yalan ve abartılarla birlikte konuşmaya girerler. İlk başlarda kişilerin söyledikleri yalanlar kolay anlaşılmaz. Ancak yalanların tek tek ortaya çıkmasından sonra, çevresindekiler bu yalanlara inanmamaya başlar. Bu kişiler gerçek mutluluğu yakalayamadığından, iş ve arkadaş çevrelerini sürekli değiştirirler. Yalanlarını düzeltme amaçları olmaz. Kişilerde pişmanlık mekanizması işlemez. Eğer kişiler yalanlardan sonra pişmanlık duyuyorsa, bunlar Mitomani hastası değildir.
Mitomani özellikleri nelerdir?
Bu kişiler çoğu zaman yalan söylediklerinin farkında olur, ancak bazen yalanlarına kapılabilirler. Bu yüzden sunumlarını daha etkili yaparlar. Mitomanlar hareketli ve sosyal kişilerdir. Bazen cana yakın ve sevimli bile olurlar. Fakat onun yalanlarını ortaya çıkardığınızda, agresif ve alıngan taraflarını görebilirsiniz. Bu kişilerin yalanlarında süreklilik vardır, ancak tutarlılık yoktur. Kurgular yapsalar bile, açıkları bulunmaktadır. Çocukluk döneminden yetişkinlik dönemine kadar herhangi bir süreçte ortaya çıkan mitomani, kişide yalan söylemek için güçlü bir istek oluşturur. Yalanı söylemek için ısrarcı olmak, yalan söylemek için büyük bir istek duymak mitomanlık için yeterlidir. Kişi yalan söylemekten büyük bir haz duyar, bu onun için kişisel kazançların en büyüğüdür. Bu yüzden tedavi buna uygun şekilde yapılmaktadır.
Mitomani nasıl tedavi edilir?
Bu kişiler kendisinde bir sorun olduğunu düşünmediğinden, tedavi olmayı istemez. Bu nedenle kişilerin hastalığını genellikle yakınları ortaya çıkarır. Onları tedavi olması için ikna etmeye çalışırlar. Bunu yaparken yumuşak davranılmalı, kişi kırılmamalıdır. Tedavi sırasında psikiyatristler öncelikle hastayı tanımak ister, neden yalan söylediğini anlamak isterler. Konuşmalardan sonra güven ortamı oluştuğunda, hasta kişinin eksik duygu ve güveni yerine koyulur. Tedavinin iyi yapılması halinde, hastalığın yeniden tekrarlaması çok düşük bir olasılıktır. Tekrarlama durumunda ise hasta bunun daha kolay farkına varacak ve tedavi olmayı isteyecektir.
Mitomaniye zemin hazırlayan psikiyatrik sorunlar nelerdir?
Kişilik bozuklukları
Narsistik bozukluklar
Asosyal kişilik yapısı
Çocukluk dönemlerinde istismara uğramak
Histerik kişilik yapısı
Mitoman kişiler basit şeylerde ve gereksiz yerlerde yalana başvururlar. Asla başkalarını kandırmak için yalan söylemezler. Yalanlar gelişigüzel şeklide söylenir, bunun için bir plan yapmazlar. Bu kişilerin en büyük sorunu eşleriyle olur. Kişiler kendilerini yalan söylemekten alıkoyamaz. Fakat tedavisi yapılabildiğinden, kişilerin bunun farkında olmaları ve tedaviye yönelmeleri gerekir.
Şizoid kişilik bozukluğu olan kişiler başkalarıyla yakın ilişki kurmaktan, toplum içine girmekten çekinirler. Bunların kişilik yapıları duygusal açıdan soğuk, içe dönük, yalnız ve karşısındakilere mesafelidir. Başka insanlarla bir arada olmaktan zevk almazlar. Yalnız yaşamı tercih ederler. Duygularını gizlemeyi seçerler. Sosyal yaşama dahil olmazlar, eğlenmekten kaçınırlar. Onlara en yakın olan kişiler, sadece birinci derece akrabalarıdır. Onların üzüntülerini ve sevinçlerini anlamak zordur. Kendilerini yaşamdan soyutlayarak yaşarlar.
Şizoid kişilik bozukluğu tanısı nasıl yapılır?
Bu kişilik bozukluğunda kişiler hayat boyu ilişkilerinde çekingenlik yaşamakta, yakın ilişki kurmaktan çekinme, sosyal ortamlardan kaçma, duygularını anlatırken yetersiz kalma gibi belirtiler yaşamaktadır. Genç erişkinlik dönemlerinde başlayan rahatsızlık, farklı koşullarda ortaya çıkmaktadır. Bu kişiler içe dönük ve soğuk bir yapıya sahiptir. Davranışlarında ilgisiz ve uyuşuk bir hali vardır. Göz temasından kaçınır, asosyal bir yapı sergilerler. Hayatta yaşanan önemli sorunlara tepki vermezler, tamamen pasif bir duruma geçerler. Sadece birinci derece akrabalarıyla iletişim kurabilirler. Kimseyle ilişkiye girmezler. Toplumsal becerileri yoktur. İnsanlarla iletişim kurmadıkları hobiler edinirler. Eleştirilere karşı ilgisizlerdir. Tek başına yaptıkları çalışmalarda başarılı olabilirler. Odaklandıkları tek bir konu üzerinde çalışırlar. Cinselliğe ilgi göstermezler, bu sebeple evliliği tercih etmezler. Dışarıya belli etmedikleri duygularını, iç dünyasında yoğun olarak yaşarlar. Sorulara verdikleri cevaplar kısadır. Genellikle istekleri anlaşılmaz. Hafızaları iyi olmakla birlikte, stresli zamanlarında kısa süren psikotik dönemler yaşarlar.
Şizoid kişilik bozukluğu tanı ölçütleri nelerdir?
Aşağıda sayılan özelliklerin dördünü ya da daha fazlasını taşıyan kişilere bu rahatsızlığın tanısı konulabilir.
Ailenin bireyi olmadığını düşünen, yakın ilişkilerden kaçınan kişilere
Sürekli olarak tek bir etkinlik yapmayı yeğleyenler
Başkalarıyla cinsel ilişki isteği duymayanlar
Çok az sayıda etkinlikten zevk alma durumu
Sadece birinci derece akrabalarıyla iletişim halinde olanlar
Başkalarının övgüsüne ve eleştirisine ilgisiz kalanlar
Duygusal açıdan soğuk, kopuk ya da tek düze süren duygulanım yaşayanlar
Şizoid kişilik bozukluğunu ortaya çıkaran sebepler nedir?
Bu kişilik bozukluğunun temeli çocukluk dönemlerine kadar inmektedir. Bu dönemde ilgisiz ve soğuk davranışlara maruz kalan çocuklar, ileriki dönemlerdeki ilişkilerinde bağlantıların gerekli olmadığı bir düşünce tarzına sahip olurlar. Ailesiyle bozuk ilişkiler içinde olup, yalnız bir çocukluk dönemi geçirenlerde ortaya çıkan bir bozukluktur. Araştırmalar çocukluğunda duygusal açıdan fakir ve soğuk ilişkiler yaşamış kişilerde görüldüğü saptanmıştır. Anne ve babanın soğuk olması, çocukla bozuk ilişkiler sergilemeleri Şizoid bireylerin yetişmesini sağlamaktadır.
Şizoid kişilik bozukluğunun tedavisi nasıl yapılır?
Erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülen bozukluk, uzun sürse de, tedavisi yapıldığında yaşam boyu devam etmeyebilir. Uygulanması gereken tedavi psikoterapi olmalıdır. Bu hastalar kendi istekleriyle tedaviye gitmemektedir. Terapiste güven duyduklarında, yaşamları hakkında bilgileri ve duygularını aktarmaya çalışırlar. Tedavinin amacı kişinin anlamlı ilişkiler içine girip giremeyeceğinin tespitiyle olur. Bu sebeple hastanın istekleri ve korkuları belirlenir. Terapiye sadık kaldıklarından, sonuca ulaşmak kolay olur. Grup terapisi almaya uygun hastalardır. Sosyal bir ortam oluşturabilirler. Bazı hastalarda bu tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi uygulanabilir.
Kaybetme korkusu, insanların sahip olduklarını kaybetmek istemedikleri zamanlarda yaşanan bir duygudur. İnsanların yaşadığı en büyük korkular arasında yer alır. Bu durum sahip oldukları mutluluğu kaybetmek, yalnız kalmak istememeleri ve sevdikleri kişiden ayrı kalmak istemediklerinden kaynaklanabilir. Bu duygu dozunda olduğu sürece, ilişkiye motive olmayı arttırır ve enerjik bir yapıya neden olur. Ancak bu duyguda aşırıya kaçıp, hayatı zindana çevirecek dereceye ulaştığında mutlaka destek alınarak düzeltilmesi gerekir. Bu durumda bu korkular, rahatsızlık meydana getirecektir. Daha ileriye giderek anksiyete bozukluğuna neden olabilir. Bunun nedenlerine inerek, giderilmesi gerekir. Kaybetme korkusu sevdikleri kişileri kaybetmekten, sahip olunan konumu kaybetmeye kadar, farklı alanlarda yaşanabilir. Yaşamda bireylerde başlayan bu korku, yaşamın tüm yönetim alanlarında görülür.
Kaybetme korkusunun nedenleri nelerdir?
Sebepleri arasında en bilinen neden, anne ve baba tarafından yetiştirilme tarzı gelmektedir. Çocukluk yıllarında hayatın tehlikelerle dolu olduğu şeklinde yetiştirilen kişiler, insanlara güven duymayı unutur. Sadece anne ve babaya bağımlılık gelişmiş olabilir. İleri yaşlarda yaşanan olaylarda, bu duyguların yerleşmesine etki edebilir. Kişilerde özgüven eksikliğinin olması, başkalarına bağımlı olarak yaşamasını, dolayısıyla bu kişileri kaybetme korkusu yaşamalarına sebep olabilir. Bu düşüncelerin sürekli olarak kişide olması, ruh halini etkileyerek, kalıcı bir hale sokuyor. Kaybetme korkusunu yaratan kişinin kendisidir. Bunu kabul ederek, bu duygudan korkmamak insanları en büyük yardımcısıdır. Bu korkuyu besleyen en önemli etkenler insanların yaşamı sadece bu dünyadan ibaret sanmaları ve bir çok kişiden daha fazla olanağa ve güce sahip olmaktır.
Kaybetme korkusuyla baş etmenin yolları nelerdir?
Bunu tek başına halletmek yerine, profesyonel destek almak gerekir.
Bunu çözebilmek için, kararlı olun.
Karşınızdaki kişinin hayatına müdahale etmeyi, onu değiştirmeyi, kontrolü altına almayı bırakarak, kendinize önem vermeye başlamalısınız.
Kişi kendi sorunlarına odaklanmalı, ihtiyaçlarını gidermelidir.
Hayatına renk katmak için, hobiler edinmeli, kurslara katılmalıdır.
Spor yaparak, düşüncelerinden uzaklaşmalı ve ruh sağlığını düzeltmelidir.
Kaybetmekten korktuğunuz kişiyle sürekli olarak birlikte olmaktan kaçının.
Varlığınızın başkasına bağlı olduğu düşüncelerinden sıyrılın.
Bencil olmaya özen gösterin.
Yalnız kalmaktan korkmamak için, benliğinizle iletişim kurarak, güçlü olmaya gayret edin.
Kendinizi zavallı, korkak, kurtarıcı ve koruyucu olarak görmekten vazgeçin.
Sevdiğiniz kişilere istemediklerinizi, beğenmediklerinizi, yapmaktan korktuklarınızı söylemekten çekinmeyin.
Kendinizin bu dünyada tek olduğunu unutmayın ve kıymetinizi anlayın.
Psikoloji nedir, hayvan davranışlarının bilişsel süreçleri ile ilgilenen bir bilim dalıdır, cevabı verilebilir. Bu bilişsel süreçler biyolojik, sosyal ve psikolojik süreçleri kapsar. Bu meslekle uğraşanlar psikoloji bilgilerini insanların sorunlarını çözmek için kullanırlar. Bunu yapabilmek için bazı yetenek ve becerilere sahip olmak gerekir. Bu bilim dalı ile uğraşanlara psikolog adı verilmektedir. Bu bilim dalının amacı çevre, insan ve davranışlar arasında meydana gelen etkileşimi incelemektir. Bu esnada düşünce, duygu ve davranışları araştırır ve inceler. Bunu yaparken öncelikle bunları anlar, açıklamaya çalışır, elde ettikleri üzerinde bilinmeyenleri bulur ve bunları kontrol altına almaya çalışır.
Psikolojinin alanları nelerdir?
Toplumda bulunan sorunların çoğunluğunu insan davranışları oluşturmaktadır. İnsanların şiddet görmesi, davranışların sağlığa ve çevreye zarar vermesi, uyuşturucu kullanılması gibi sorunlar psikolojinin ilgilendiği alanlar arasına girmektedir. Toplumsal olarak büyük değişimlerin yaşanması, farklı kültür yapısı taşıyan ülkelerin insan üzerindeki etkileri oldukça önemlidir. Kişilerin hafızalarında bulunan kayıtların kendi bilgileriyle birleşerek yeniden doğması psikolojinin çalışma alanı içerisine girmektedir.
Klinik psikoloji: Bu alan duygusal ve zihinsel bozuklukları değerlendirir. Ergenlik dönemlerindeki sorunlar, şizofreni, depresyon gibi sorunlar bu alana girmektedir. Bu sorunları yaşayan bireylerle terapi yaparak bozukluklar çözülmeye çalışılır.
Deneysel psikoloji: Bu davranışsal değişimlerin araştırıldığı bir alandır. Hayvanların davranışlarından yola çıkılarak, insan davranışları araştırılır.
Sosyal psikoloji: İnsanların toplum içerisinde birbirleri ile olan ilişkileri bu alan içerisinde incelenmektedir. Sadece bireyleri değil, toplumları, davranışları, önyargıları ve oluşumları inceler. İkili ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri, saldırganlık, çekicilik gibi konularda araştırma yapılır.
Fizyolojik psikoloji: Bireylerde motivasyon, algılama, öğrenme, iletişim, problem çözme gibi davranışların neden olduğu fizyolojik süreçlerin değerlendirmesini yapan bir alandır.
Gelişim psikolojisi: Bireylerin oluşumundan ölüme kadar geçen süreçteki gelişimini araştırıp, inceleyen bir alandır. Yaşla bağlantılı olarak gerçekleşen davranış bozukluklarının açıklanması için çalışılır.
Endüstri ve örgüt psikolojisi: İş hayatının daha üretken olması ve geliştirilmesi ile ilgili konuları inceleyen bir alandır. Hem araştırma, hem uygulama, hem de problem çözme konularını içermektedir.
Eğitim psikolojisi: Bireylerin eğitimi etkili bir şekilde öğrenmelerini ve öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini inceleyen bir alandır. Becerilerin değerlendirilerek, eğitim programları hazırlanması ve uygulamaya geçilmesi bu alanın konusuna girmektedir.
Okul psikolojisi: Öğrencilerin davranışları, ruh sağlıkları ve çevreyle iletişimini inceleyen bir alandır. Okul içerisinde çocukların birbiri ile iletişimi bu sayede sağlıklı bir şekilde gerçekleşir.
Adli psikoloji: Yasal sorunların çözümünde psikoloji ve hukuk arasında ilişki kuran bir alandır. Hukuksal konularda davaların gidişine yardımcı olan, cezaevlerindeki hükümlülerin sorunlarını inceleyen ve çözümler sunan bir alandır.
Sağlık psikolojisi: Sağlıklı bir şekilde hayat sürdürülebilmesi ve hastalıkların önlenebilmesi için araştırmalar yapan bir alandır. Hasta ve doktor arasındaki ilişkileri, sorunları incelemekte bu alanın içerisinde yer alır. Fiziksel ve duygusal alanda sağlığın iyileştirilmesi için çalışılır.
Stresle Başa Çıkma Yolları
Stres, aşırı derecede yaşandığı taktirde zihinsel, ruhsal ve fiziksel açıdan sağlımızı olumsuz yönde etkileyen bir tehdit olarak karşımıza çıkabilir. Stresi ortadan tamamen kaldırmak mümkün olmasa da mücadele etmenin yolları vardır.
İş hayatı, ev hayatı, okul, trafik, gürültü, faturalar derken kişi kendine vakit ayıramamakta ve sürekli bunları düşünerek yaşamak zorunda olduğunu hissettiğinden stres faktörünün oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Stresle başa çıkmanın yollarını aşağıda yazılanları uyguladığınız taktirde size bir çok faydası olduğunu göreceksiniz.
Stresle Başa Çıkma Yolları
Vücudunuza dar gelen kıyafetleri giymekten kaçının.
Sürekli ilaç kullanarak iyileşeceğinizi düşünmekten vazgeçin.
Randevularınızı önceden ayarlayın ve randevu günü kimseye söz vermeyin.
Aracınızı bozulmadan servise götürün.
Kötümser ve kötü negatif yayan insanlardan uzak durun.
Yapmayı sevmediğiniz işler için mutlaka birinden yardım isteyin.
Etrafınızda dağınık ne varsa toparlayın. Böylece ferah bir ortamda bulunmuş olmanız stresi önleyecektir.
Kendinizi her şeyi bilmek zorundaymış gibi hissetmeyin.
Sizi mutlu edecek olan bazı şeyleri yapmayı yarına bırakmayın.
Kendinize güveniniz tam olsun.
Vermiş olduğunuz kararları vermeden önce bir kez daha düşünün ve ne anlama geldiğini iyi düşünün.
Yardım istemekten asla çekinmeyin. Yardım alamazsanız üzülmeyin.
Görünüşünüze önem gösterin
Etrafınıza sürekli gülümseyin
Her zaman iyi bir şeyler yapmaya çalışın ama kendinizi mükemmeliyetçi görmeyin.
Sürekli yürüyüş yapın.
İşinize her gün aynı yoldan gitmeyin. Farklı yollardan gitmeyi deneyin.
Bir derneğe, kulübe üye olun, yeni arkadaşlar edinin.
Acele etmeyin. Önünüzde daha yaşanacak çok güzel günler olduğunu düşünün.
Başkalarının sözünün dinlemeyin, kendi bildiğinizi yapın
Son ses müzik dinleyin, enerjinizi dışarı atın.
Sigara ve alkol tüketimini azaltın.
Sürekli spor yapın, beslenmenize dikkat edin.
Yapmayı sevmediğiniz şeyleri kendinizi yapmaya mecbur hissetmeyin.
Evinize misafir ağırladığınız da kendinizi rahat hissedin ve muhabbet edin.
Kafanıza bir şeyler takmaktan vazgeçin.
Evinize iş getirmeyin. Eşinizle çocuğunuzla veya dostlarınızla vakit geçirin
Arada sırada iş yerinde oturduğunuz masadan kalkın, yürüyün ve dolaşın. Böylece kan dolaşımınız da harekete geçecektir.
Hayır demeyi öğrenmelisiniz. Yapamayacağınız sözler vermekten kaçının.
Etrafınız da sizi üzen, kıran ve sevmediğiniz kişiler varsa onlarla iletişimi koparın ve bir daha görüşmeyin.
İnsanların sizin boş vaktinizi çalmalarına izin vermeyin.
Stres ve sıkıntılı anlar yaşadığınız da başarılarınızı düşünün ve kendinizi motive edin.
İhtiyacı olan insanlara maddi manevi destek olun.
İnançlarınızı sağlam tutun. İç huzurunuz için çok önemlidir.
Belli aralıklarla tatile çıkın ve bol bol doğa yürüyüşü yapın.
Yolda bir bebek gördüyseniz onu sevin ve öpün.
Bol bol kitap okuyun ve kitap satan yerlerde gezerek dolaşın.
Bir alışveriş merkezine gidin ve gönlünüzce eğlenin.
Kendine zarar verme, davranışı vücudun bölümlerine zarar verme, tekrarlayıcı davranışlar sergileme, bilinçli olma, ölümcül davranışlar olmaması, ortama tahammülsüzlük olmasına rağmen kendi kendine yardım etme, yaşamı tehdit etmemesi olarak tanımlanır. Bu davranış hem bağımlılık özelliğinde, hem de yardım çığlığı kapsamındadır. Kişiler kendine zarar vererek, kendilerine ilaç sağlamayı amaçlar. Bu kişilerin yaşadığı acılar onların ihtiyaç duyduğu ve istediği bir şeydir. Kişi sadece kendine zarar vermeyi istemektedir. İntihar ve ölüm isteği bulunmamaktadır. Bu davranış korku, duygular ve saldırganlık için sibop vazifesi görmektedir. Kişiler bu duygularla nasıl başa çıkacağını bilemezler.
Kendine zarar verme davranışının kriterleri nelerdir?
Kişinin kendini yakma ya da kesme eyleminden birini sürekli olarak tekrar etmesi
Kişilerin kendilerine zarar vermeden önce, gerilim duygusuna sahip olmaları
Yaptıkları hareketten sonra duydukları fiziksel acıyla birlikte rahatlama, hoşa gitme ve zevk alma duygusunu yaşamaları
Sosyal olarak damgalanma korkusu ya da utanma nedeniyle, kendilerine verdikleri zararları gizlemeye çalışmalıdırlar.
Kendine zarar verme kaç türlü olur?
Kişilerin kendine zarar vermeleri iki grup halinde değerlendirilmektedir.
Kültürel açıdan kabul görmüş zarar veren davranışlar: Bu davranışlar içinde dövme, piercing, dağlama yapmak gibi zarar veren davranışlardır.
Sosyal açıdan kabul görmeyen zarar veren davranışlar: Bu davranışlar toplumda kabul görmemektedir. Kendi içinde bazı gruplara ayrılmıştır. Bunlar;
Dudak ısırmak, kafa vurmak, tırnak yemek, deriyi tırmalamak, kendini ısırmak, saçlarını yolmak gibi tipik kendine zarar veren davranışlar
Organ kesme, göz çıkarma gibi psikotik kendine zarar veren davranışlar
Deriyi çimdiklemek, saç yolmak gibi kompulsif kendine zarar verme davranışları
Kendini yakmak, kesmek, vurmak gibi dürtüsel kendine zarar verme davranışları
Kendine zarar verme davranışı nelerle ilişkilidir?
Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerde % 80 oranında çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel istismar bulunmaktadır.
Kendine zarar veren kişilerin üçte birinde travma sonrası stres bozukluğu kriterleri bulunmaktadır.
Borderline kişilik bozukluğu erişkin dönemde yaşanan travmatik yaşantılarla birlikte olabilir.
Çocukluk çağında yaşanan ağır cinsel istismar çocukluk döneminde veya erişkinlikte risk faktörü olabilir.
Kendine zarar verme davranışıyla ilgili psikolojik kuramlar
Bu hastalar ile ilgili psikanalitik değerlendirmeye göre cildini kesme davranışı pek çok amaca hizmet etmektedir. Buna göre;
Kendine zarar verme kişiye doğrudan mazoşistik ve sadistik bi haz vermektedir
Kendine zarar verme davranışıyla yaşanan hazzı değersiz kılan yara meydana gelmektedir
Bu davranışın gerçek kastrasyonu önlemeye yönelik sembolik kastrasyonu simgelemektedir
Bu davranışın babanın korkulan ve arzu edilen penetrasyonu simgeleyen self penetrasyonun bir parçasıdır.
Kendine zarar verenin nedenleri nelerdir?
Bu davranış ruhsal bir bunalım veya duygusal bir kaosun göstergesidir. Bunun travma, cinsel taciz, tecavüz, yakını kaybetme, bedensel saldırılar gibi farklı nedenleri olabilir. Kişiler bu sorunla tek başına savaşmak zorundadır. Buda kişilerin duygularını alt üst eder, değersizlik duygusu yaşatır. Ergenlik duygusal ve saldırgan bir dönem olduğundan, bu davranış bu sırada başlayabilir. Genellikle kişilik bozukluğu, depresyon, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı gibi durumlarla birlikte yaşanır. Kendine zarar verilirken dayanılmaz bir duygusal baskı yaşanır. Kişi hayal kırıklığı, korku, öfke gibi duygularına kendi yön verir. Kendini boşlukta hissettiğinden, algılama yok olmaya başlar.
Kendine zarar vermenin sonuçları nelerdir?
Bu davranışla var olan sorunlar sadece ertelenir. Bunlar açıkça görülebilir. Bu eylemler nihai bir çözüm olamaz. Zarar büyük boyutlarda olabilir, gözle görülebilen yaralar oluşabilir. Kişilerin yaşadığı en büyük sıkıntı bu yaraları gizlemeyi bir zorunluluk olarak görmeleridir. Bunun sebebi yaralarla ilgili bir açıklama yapmak istememeleridir.
Ket vurma, öğrenme psikolojisinde üzerinde durulan ve zihindeki bilgilerin karıştırılması olarak ifade edilen bir kavramdır. Yeni öğrenilen bir bilgiyle benzer şekilde eski bilginin var olan duruma göre zihinde karışarak bireyin yanlış aktarım yapmasına neden olmaktadır. Ket vurma kavramı aslında günlük yaşamda karşılaştığımız birçok durumda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; telefon yeni bir telefon numarası aldığımızda bunu soranlara yanlışlıkla eski numaramızı vermemiz ya da bir yerde eskiye dair bir şey sorulduğunda şimdi olan aynı şeyi söylememiz gibi. Ket vurma konusu ileriye ket vurma ve geriye ket vurma olarak iki başlık altında incelenmektedir. Bunlar istenen ve hatırlanan bilgiye göre değişiklik göstermektedir. Ket vurma öğrenilen bir şeyi unutma olmamaktadır.Daha çok bilgiler arasında anlık olarak zihinsel bir karışıklık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ket Vurma Türleri
İleriye Ket Vurma: Ket vurmayı birçok eğitimci transferle birlikte ele almaktadır. Bu nedenle ileriye ket vurmayı da bu kapsam içerisinde incelemek gerekmektedir. İleriye ket vurma eski öğrenilen bilginin yeni bilgiyi bozması, karışmasına neden olmasıdır. Örnek üzerinden anlatmak gerekirse. Bir çocuk 23 Nisan için yeni bir şiir ezberliyor. Daha sonra öğretmeni ezberlediğin şiiri oku dediğinde ise geçen yıl ezberlediği şiir aklına geliyor ve onu okumaya başlıyor. Buda ileriye ket vurma durumunu ortaya çıkarmış oluyor. Örnekte de görüldüğü gibi ileriye ket vurmada yeni bilginin yerini anlık olarak eski bilgi alıyor. Ancak yeni bilgi tamamen unutulmuyor. Sadece istenilen zamanda doğru şekilde ortaya çıkmıyor.
Geriye Ket Vurma: Geriye ket vurma ise ileriye ket vurmanın tam tersi bir durum bulunmaktadır. Yine örnek üzerinden anlatmak gerekirse. Bir adam İngilizce kursuna gitmekte ve her gün yeni kelimeler kavramlar öğrenmekte. Bir gün kurs hocası eski bilgilere dair bir soru sorduğunda bu adam yeni öğrendiklerinden cevap verip eskiyi o an hatırlamıyorsa bu geriye ket vurma yani geriyi karıştırma olmaktadır.
Ket Vurma ve Olumsuz Transfer İlişkisi
Ket vurma eğitimciler tarafından transfer, özellikle de olumsuz transferle birbirine yakın kavramlar olarak ifade edilmektedir. Her ne kadar içerikleri farklılık gösterse de bireyde yaşattıkları durum benzerdir.Ket vurma da var olan öğrenmenin anlık olarak engellenmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Olumsuz transferde de benzer şekilde yeni öğrenmenin eski öğrenmeden olumsuz etkilenmesi ve öğrenmenin gerçekleşememesi ya da negatif yönde gerçekleşmesi durumu vardır. Ancak ikisi arasındaki fark şudur. Ket vurma bilgi öğrenildikten sonra ortaya çıkarken, olumsuz transfer ise bilgi öğrenilirken ortaya çıkmaktadır. Ket vurma bazen amnezi kavramı ile de ifade edilmektedir. Amnezi geçici hafıza kaybı durumu olmaktadır. Günlük hayatta çok kez karşılaştığımız bu durum ket vurmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.