PSİKOLOJİ
Nevrotik, duygu bozukluğu yüzünden aşırı şefkat isteme, odaklanamama, güvensizlik, plan yapamama, düşmanca ve saldırgan tutumlar içinde olma, anormal seks davranışları, nefret, kin gibi kişiyi sağlıklı kişilerden ayıran tutum ve davranışlar sergileyen kişilerdir. Bu davranışlar ise nevrotik bozukluklar olarak tanımlanır. Nevrotik ve normal kişilik arasında belli bir ayırım çizgisi bulunmamaktadır. Herkeste nevrotik eğilimler bulunabilir. En basit haliyle sinirlilik olarak tanımlanan nevrozlar, psikolojik ve işlevsel belirtiler gösterir. Bu davranışların temelinde kaygı bulunmaktadır. Bunların çoğu davranış bozukluğu olarak anılır. İnsanlarda kaygı korku, kuruntu, huzursuzluk olarak görülür. Bu kişilerin çoğunluğu kaygılarının bilincindedir. Kaygılarla başa çıkmada kullandıkları savunma mekanizmaları bulunmaktadır. Ancak bunlar genellikle kaygıyı bastırmakta başarısız olur ya da abartılmış şekilde kullanılmaları nedeniyle anormal davranışlara sebep olur. Psikolojik olarak tedavi gören kişilerin çoğunluğu nevrozdur. Bu rahatsızlık nadiren hastanede tedavi olmayı gerektirmektedir. Ancak kişiler üzerinde bozucu etkiler yapmaktadır. Gereksiz yerlerde hiç sebepsiz yere üzülme, en küçük şeyi büyütme gibi tepkiler verme durumunda nevrotik belirtiler gösterildiğini söyleyebiliriz. Kaygısı olmayan kişi genellikle yoktur. Kaygının etkisine giren kişilerde psikolojik ve bedensel olarak bazı belirtiler oluşmaktadır. Bedensel belirtiler arasında;
- Kasların gerginliğinden dolayı kişilerde titreme olması
- Otonom sinir sisteminin faal olmasından dolayı terleme, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, nefes alma zorluğu ve ishal gibi belirtilerin görülmesi
Psikolojik belirtiler arasında ise;
- Kişinin normal davranışları bozulma gösterir. Yaşadığı kaygıyı gizleme isteği günlük yaşamı etkilemeye başlar. Kişi normal yaşam sürememeye başlar.
- Kaygılardan bunalsalar bile gerçek yaşamdan kopamazlar. Hayallerle yaşamaz, ancak bu davranışlar yüzünden üzüntü duyar. Bu nevrotik paradoks olarak tanımlanır. Kişiler bozukluğun farkında olurlar, ancak bunları değiştiremezler. Fakat bozukluk bilinçte olduğundan, tedavi kolaylaşır.
Nevrotik özellikler nelerdir?
- Kişilerde aşırı derecede şefkat gereksinimi olduğundan, diğer kişilere karşı bağımlılık gelişir. Nevrotik kişi güven ve dikkat ihtiyacı duyar, ancak kendisi başkalarına bunu gösterirken zorlanır.
- Kişiler aşağılık duygusu altındadır. Huzursuz ve güvensiz yapıları vardır. Sosyal faaliyetlerden rahatsız olur, çekingen davranışlar sergilerler. Başkaları tarafından yargılanmaktan çekinirler.
- İleriye dönük plan yapma konusunda başarısız olurlar.
- Günlük yaşamda düşmanca ve saldırgan tutum sergilerler. Çekingen olmalarına rağmen, buyurgan özellikte olurlar. Kendilerini önemli ve güçlü hissetmek isterler. Kolayca aldatıldıklarını veya kırıldıklarını düşünebilirler. Dünyanın kendi kötülükleri için çalıştığını düşünürler.
- Kişilerde doyumsuzca yaşanan seks davranışları ya da bilinçaltı korkuları bulunmaktadır. Bu sebep onların sağlıklı ilişkiler kurmasını engeller.
Nevroz çeşitleri nelerdir?
- Kaygı bozuklukları: Kişiler dengeli şekilde kaygı ve gerginlik içinde yaşarlar. Kişinin iç karmaşası kaygı patlamasına neden olur. Patlama gerçekleşmese bile kişinin bunalmasına yeterli olur. Bunlar arasında fobiler, obsesif kompulsif bozukluklar sayılabilir.
- Somatoform bozukluklar: Kaygının sebep olduğu bedensel bozukluklar nedensiz yere ortaya çıkar. Bunların oluşumunda duygular önemli rol oynar. Duyguların boşalmasını sağlayan yollar kapalı olduğundan, iç organlarda gerilim oluşur. Bunlar bilinç dışı olarak yaşanır. Kişilerde belirti olmadan bedensel hastalıklar yaşanır. Belirtiler duygulara eşlik eden bedensel tepkilerin abartılmış halidir. Bu bozukluklar arasında psikojenik ağrı, konversiyon histerisi, hiperkondriyasis, hiperkondriyasis yer alır.
- Dissosiyatif bozukluklar: Kişiler stres veya kaygıyı azaltarak, kendi kişiliğinden kaçmaya çalışır. Kişinin bilinci bölümlere ayrılır. Temel olarak üç tane dissosiyatif bozukluk bulunmaktadır. Bunlar bellek kaybı olan amnezi, bütün belleğin kaybedildiği fug, kişilerde birden fazla kişilik gösteren çoklu kişilik bozukluğudur.
- Duygudurum bozuklukları: Bu durum en fazla görülen depresyon türüdür. Kişi kendini sürekli olarak bunalımda hisseder. Bu duygudan kurtulamama durumunda, kişinin nevrotik olduğu düşünülür. Kişi kendini hareketli ya da durgun yansıtabilir. Kendini eve kapatır, yemek yemez, uyku uyumaz, intihara bile teşebbüs edebilir.
Nevrozların tedavisi nasıl olur?
Danışma yöntemi terapistin benimsediği kuram çerçevesinde farklılık gösterecektir. Nevrozlar psikanalizde doğuştan gelen durum olarak görülürken, bilişsel ve davranışçı kuramlar sonradan oluşturulan şemalar ve bilişlere dayandırmaktadır.
Kaygı bozukluklarında ilaç tedavisi ile birlikte bilişsel müdahale stratejileri oldukça etkilidir. Danışan bilişsel stratejileri anlayabilecek durumda olması, ona yaşadığı kaygının sorunlu ve/ veya akılcı olmayan bilişlerinden kaynaklandığı farkettirilirse terapötik süreç başarılı olacaktır.
Paranoya Belirtileri
Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu ,genç erişkinlik döneminde başlayan ,başkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıp, devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir.
1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden , aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez.
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır.
5-Devamlı kin tutar, haksızlıkları, görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez.
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan , karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararak, öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir.
7-Haksiz yere, esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır.
Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirler.Başkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler. Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler. Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıp, zıt anlamda kabul edebilirler. Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıp,geri çevirirler. Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirler.İhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler. Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olup,ne yaptığını izlemeye çalışır.
Bu kişilerin davranış tarzları:
Genelde geçinmesi zor kişilerdir. Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlar, kuşkuları nedeniyle uzak dururlar,soğuk görünebilirler,sevgi göstermeyebilirler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilir, bu da onların beklentilerini gerçekleştirir. Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir. İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar. Eleştiriye aşırı duyarlı olup,cephe alabilir, işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeye,yakınmaya eğilimlidirler.
Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüp, başkalarını suçlarlar. Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler. Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler. Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayan,hayali aşırı büyüklük, güçlülük düşünceleri vardır. Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar.
Toplumda farklı sosyokültürel gruplar, değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler. Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelip,gruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler. Bu kişiler başkaları tarafından plancı, içlerini açmayan, kapalı kutu, pireyi deve yapan, kıskanç,tartışmacı kişiler olarak görülebilirler. Sürekli gergin olup, kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlar.Çevrelerinde huzursuzluk yaratırlar.Aşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır.
Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz. (obsesif- kompulsif boz.)
-Alkol-madde bağımlılığı.
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal k.b.olmak üzere ayrıca narsisistik,kaçıngan ve borderline k.b.)
Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:
Tek basına kalma, benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmaması, kalabalık ortamlarda kaygı duyma, ders notlarının düşüklüğü, aşırı duyarlılık, tedirginlik, giyim,konuşma, düşünce itibari ile kendini kısıtlama, farklı hayaller ile kendini gösterebilir.
Toplumda görülme derecesi:
Genel toplumda % 0.5-2.5 arasında , ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir.
Kalıtımsal özellikler:
Daha çok erkeklerde görülmektedir.Bu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir. ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz.) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Paranoid düşüncelerin varlığı:
Mahkumlarda, mültecilerde, yaslılarda, işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir.
Paranoid K.B.nin olası sebepleri:
Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşip, sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değil, karsısındakilerde olup,kendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir. ayrıca bu kişilerin yetersiz, aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettikleri, bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir
Kişilik Bozuklukları
Kişilik bozuklukları, insanın davranışlarında uzun süreli bozukluklara sebep olan, çevresel veya kalıtsal faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilen hastalıklardır. Modern psikolojide tanımlanmış birçok farklı türü vardır. Toplumda görülme sıklığı %6-10 arasında değişir.
Kişilik bozukluklarına maruz olanların kötü bir yanı, kendi kendilerine psikolojik bir yardım talep etmemeleridir. O, içinde bulunduğu kişilik bozukluğu ile günlük hayatı, gerçekleri çok farklı algılamakta ve sorunun kendi bakış açısında olduğunu fark etmemektedir. Burada kişilik bozukluğu hastasının yakınlarına çok iş düşmektedir. Tabi ki doktoruna da. Kişilik bozukluğu tedavi edilmediği sürece hastayı iş hayatında, aşk hayatında, sosyal yaşantısında ve günlük en basit işlerinde bile etkileyecektir. Kişilik bozukluğu olduğu bilinen veya kişilik bozukluğundan şüphelenilen kişide ilk dikkat edilmesi gereken husus kişinin çocukluğudur. Çünkü yetişkin dönemlerinde kişilik bozukluğu yaşayanlar genelde çocukluklarında türlü travmalara maruz kalmıştır. Bilinçaltlarına işleyen bu travmalar büyüyünce farklı bir kişilik geliştirmelerine sebep olmuş dolayısıyla bu da kişili bozukluklarını getirmiştir. Kişilik bozuklukları genelde 18-20'li yaşlarda başlar. Zamanla kendi kendine iyileşme ihtimali olsa da bu ihtimal zayıfıtr, kişilik bozukluğunun psikoterapiden başka bir yolla iyileşmesi zordur.
Kişilik bozukluğunun birçok çeşidi vardır. Ayrıca burada dikkat edilmesi gereken nokta; kişilik bozuklukları birbiriyle çok keskin sınırlar ile ayrılmış değildir. Her kişilik bozukluğu kısmen diğerini içinde barındırır; fakat inceleme ve teşhiste kolaylık olması açısından psikolojide kişilik bozuklukları belli kategorilere ayrılmıştır:
Depresif Kişilik Bozukluğu: Bu kişilik bozukluğunda olan kişiler sürekli melankolik bir ruh hali içindedirler. Karamsarlık, özgüven eksikliği, olaylara sürekli kötü açıdan bakma, kendine acıma eğilimi belirgin özelliklerindendir. Depresif kişil bozukluğu olan hastalar çocukken anne/baba kaybı veya anne/baba yetersizliği görmüş olabilirler. İlaçlarla hormonların kontrol edilmesi suretiyle veya psikoterapi yöntemiyle tedavi edilir.
Paranoid Kişilik Bozukluğu: Bu kişilik bozukluğunda hasta, adı üzerinde paronayaklık özellikleri gösterir. İnsanların hareketlerinde sürekli bir kötü niyet arar; hiç kimseye güvenemez, hiçbir yakın arkadaşı veya sırdaşı yoktur. İlaç ve psikoterapi birlikte kullanılır.
Pasif-Agresif Kişilk Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında belki de en tehlikeli ve fark edilmesi en zor olandır. Bu kişilik bozukluğunda hasta açık açık olmasa da kolay anlaşılmayacak şekilde yapılacak işleri engelleme, erteleme, özgüvensiz gibi gözükme gibi özellikler gösterir. Öfkesini bu şekilde dile getirir. Pasif-Agresif kişilik bozukluklarında mutlaka psikoterapi gereklidir.
Saplantılı (Obsesif) Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında maruz kaldığı kişiyi epey yıpratan bir çeşittir. Bu kişilik bozukluğunda kişide aşırı bir mükemmeliyetçilik ve dedim dedik uygulamalar görülür. Esnek değildir. Gereksiz detaylarla uğraşarak işlerin bitirilmesini engeller ve kendi kendisini de sıkıntıya sıkar. Kişilik bozuklukları arasında kalıtımsal olarak en kolay geçendir. İlaç ve psikoterapi bir arada kullanılabilir.
Narsistik Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında hastanın kendisine olumlu bakmasına sebep olan tek çeşittir. Fakat bu olumluluk iyi anlamda değildir. Narsistik kişilik bozukluklarında kişide aşırı bir kendini beğenme ve aşırı bir özsaygı görülür. Kendilerini diğer bütün insanlardan üstün görürler, bir çocuk gibi sürekli takdir edilmek isterler. Psikoterapi ile tedavi edilir fakat kişilik bozuklukları arasında en zor tedavi edilendir.
Histrionik Kişilik Bozukluğu: Kişilik bozuklukları arasında kadınlarda yaygın olarak görülen bir çeşittir. Olayları abartma, aşırı hareketlerle sürekli ilgi odağı olmaya çalışma eğilimi vardır. Dikkat çekmeyi severler ve dış görünümlerine aşırı bir şekilde dikkat ederler. Psikoterapi ile tedavi edilebilir.
Bu genel çeşitleri dışında; bir nevi ara çeşitler olarak kabul edilebilecek şizoid, sadist, yenilgin, çekingen, borderline, şizotipal, megalomanlık gibi kişilik bozuklukları da mevcuttur. Hastada farklı etkiler yaratsa da kişilik bozuklukları hepsinde ortak olan başlıca iki sebebe dayanır: Çocuklukta (özellikle anne/baba ile) yaşanan travmalar ve kötü bir çevrede yetişmiş olmak. Kişilik bozuklukları tedavisi biraz zordur, süreklilik ve istikrar gerektirir. Fakat yine de imkansız değildir.
Kendi kendine konuşmak, kişinin günlük yaşamda kendi kendine konuşması her zaman bir hastalık olarak algılanmamalıdır. Bu kişinin stresten kurtulması için son derece faydalı olabilir. Ancak farklı türlerde geliştiğinden, tedavi edilecek kişiler iyi ayrılmalıdır. Bunun yanında çocuklarda kendi kendine konuşmak, tavırların şekillenmesine yardımcı oluyor. Yapılan araştırmalarda insanların en fazla kaybettiği eşyalarını ararken kendi kendilerine konuştuklarını ortaya koymuştur. Bu davranışın algılama ve düşünmeyi arttırdığı belirlenmiştir. Kendi kendine konuşmak iki farklı şekilde gelişebilir.
Kendi kendine konuşmak kaç türlü olur?
- Hastalık olarak kabul edilen durum: İlk durumda kişi kendini soyutlayarak, kendine yeni bir dünya kurmuştur. Bu kişiler psikoz denilen akıl hastalığı olan gruptadır. Kişi ayrı bir dünyada olduğunu düşünerek, kendine bir yaşam alanı kurmaktadır. Dış dünyadan tamamen kendini soyutlamıştır. Kendi hayallerindeki kişiler ve objelerle konuşarak, kendini psikolojik olarak ayakta tutmaktadır. Bu kişiler tedavi ihtiyacı olan gruptur. Kişiler hayatta kalabilmek için ve toplumla ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından dolayı kendine ait bir dünya kurmaktadır. Bu dünyada sosyalliği aramaktadır. Bunlar için yer ve zaman önemli değildir. Çünkü gerçeklerden kopuk bir hayatı vardır. Toplumda herkesin içinde kendi kendine konuşur. Psikoz halinde bu sorun mutlaka tedavi edilmelidir. Kişinin hastaneye yatarak, tedavi edilmesi ve ilaç kullanması gerekmektedir.
- Hastalık olarak kabul edilmeyen durum: Kendi kendine konuşmanın diğer şeklinde ise, kişiler bunu stres gidermek için yaparlar. İnsanlar yaşamlarının bazı dönemlerinde bunu yaparak, sesli hayaller kurabilir. Bu daha çok aceleci ve hiperaktif yapıda olan kişilerde rastlanır. İnsan sosyal bir canlı olarak kabul edildiğinden, yalnızlık kişinin akıl sağlığının bozulmasına neden olabilir. Bu yüzden bazı kişiler kendi kendine konuşarak, ayakta kalmaya çalışabilirler. Bu çoğunlukla herkesin yapabildiği bir davranış şekli olabilir. Sosyal zekası yüksek olan kişiler, özellikle yalnızlığa tahammül edemezler. Bunlar daha fazla konuşurlar. Kişinin bu özelliğinin farkında olması durumunda, bunun stres azaltmaya etkisi olur. Ancak bunun farkında değillerse, bu kişiler hastadır.
Kendi kendine konuşmak nasıl tedavi edilir?
Bu sorunun tedavisi için yapılan psikolojik tedavide psikodrama tekniği kullanılmaktadır. Bu teknikte tiyatro psikolojik tedavi sırasında kullanılmaktadır. Yani buna bir örnek vermek gerekirse; Kişi kendi kendine konuştuğunun farkına varırsa, tedavi faydalı oluyor. Tedavi sırasında kişi bir sandalyeye oturtulmakta ve karşısına boş bir sandalye konmaktadır. Boş sandalyede annesinin olduğu varsayılarak, onunla karşılıklı konuşması isteniyor. Kişi konuştuktan sonra annesinin yerine geçerek, onun gibi cevap vermeye başlıyor. Bu yapılan kişilerin sosyal ihtiyaçlarını gidermelerine yardımcı oluyor.
Ani sinirlenme, insanları ani bir şekilde etkileyen, sebepsiz yere oluşan bir durumdur. Kan beynime sıçradı gibi sözlerle ifade edilen sinirlenme halinde vücutta fazla miktarda adrenalin salgılanır. Bu kişinin stres halini anlatır. Vücutta çok kısa bir sürede nabız artar, vücut ısısında artış, kan dolaşımında hızlanma, gözde pupillarda genişleme, kan şekerinde artış gibi etkiler oluşur. Adrenalin artışı vücudu tehlikelere karşı hazır duruma getirir. Sinirlenme halinde yani vücuttaki stres arttığında vücutta kısa ve uzun süren değişimler olur. Bu nedenle ani sinirlenen kişilerde kalp hastalıkları, ülser, gastrit gibi sindirim sorunları, hipertansiyon rahatsızlığı riski artmaktadır. Kişile5r bu tepkiyi vererek kendilerine zarar vermektedir.
Ani sinirlenmenin etkileri nelerdir?
Sinirli bir ruh hali ilk olarak kişinin sağlığına zarar vermektedir. Bunun yanında sağlıklı karar verme mekanizmasının bozulmasını sağlar. Kişiler sinirlendiklerinde tamamen duygularıyla hareket etmeye başlar. Bu kişilere zarar veren bir davranış şeklidir. Çünkü mantıklı, makul ve sonuçları iyi olacak kararlar genellikle sakin olunan ruh halinde alınmaktadır. Sinirli olunduğunda kişinin muhakeme sistemi tam olarak çalışmadığından, hata yapma olasılığı artış göstermektedir. İnsanlar geçmişteki kararlarını sorguladığında, yanlış olanların aceleyle ve hissi bir şekilde verilen kararlar olduğunu rahatlıkla görebilir. Sinirli olan kişilerde doğru karar verme yerine hissiyat devreye girdiğinden, karşıda olanlara karşı duygularla tepki verme durumu yaşanmaktadır. Verilen tepki kişiye sözlü ya da fiili olarak zarar verici şekilde gerçekleşir. Kişide muhakeme zayıf olduğunda, alınan kararların çoğu isabetsiz olur. Bu durum hem kişiye, hem de çevresine zarar verici şekilde gelişir.
Ani sinirlenme huzursuzluk kaynağıdır
Kişiler iş yaşamında, aile yaşamında ya da başka bir ortamda ani sinirlenme belirtileri gösteriyorsa, ortamda bulunan herkesin olumsuz etkilenmesi söz konusudur. Bu kişilerin her an sinirlenerek bağıracağı, söyleneceği ve gerginlik yaratacağı düşünüldüğünden, oradakiler huzurlu olamaz. Kişinin negatif enerjisi başkalarını da etkileyerek, insanların stresini arttırmaya yarar. Bu ortamdakiler huzurlarını kaybettiklerinde, mutluluklarını da kaybeder. Aile ortamında bile, yaşanan huzursuzlukların temeli ani sinirlenen kişilerin gereksiz tepkilerinden kaynaklanır.
Ani sinirlenme sebepleri nelerdir?
Kişilerin yapısı ani sinirlenmenin en önemli sebepleri arasındadır. Fevri olan kişilerde ani sinirlenme durumuna daha fazla rastlanır. Bu yapıdaki kişiler stres hormonuna daha çabuk yanıt verir. Bunların reseptörleri daha hassas olur. Tiroit hormonu yüksek olan kişilerde ani sinirlenme etkisi daha fazla olur. Yoğun sorumluluk alanlarda, aşırı yük altında olan kişilerde stres hormonu daha fazla salgılanır. Bu kontrol mekanizmalarını bozucu etki yapar. Ayrıca mükemmeliyetçi, rekabetçi, titiz ve ayrıntılara önem veren kişilerde sinirlilik daha yaygın görülür. Egoist olan kişilerde engelleme durumunda bu tepkiyi daha rahat verirler. Çocuklarda görülen ani sinirlenme durumunda ise bu sebeplerin dışında kötü rol modelleri de etkili olmaktadır.
Ani sinirlenme durumunun psikiyatrik nedenler arasında depresyonda olan kişilerde strese karşı gelişen aşırı duyarlılık ya da tepkisizlik yer alır. Aşırı gergin ve tepki durumunda kişide kronik depresyon durumu düşünülmelidir. Bunun yanında duygu durum bozukluklarında, manik kaymalarda da ani sinirlenme etkisi görülebilir. Alkol ve uyuşturucu bağımlılarında bunu kullanırken ya da bunlardan yoksun kaldıkları dönemlerde sinirlilik oluşabilir. Kişilik bozukluklarında ise sinirlilik haliyle birlikte zarar verme etkisi hakimdir. Bu kişinin kendisine ya da karşısındaki kişiye zarar verme şeklinde yaşanır.
Sinirlilik nasıl azaltılabilir?
Nefsin terbiye edilmesi sinirliliği azaltan en önemli etkendir. İnsanların ben merkezli bakış açıları, kendilerine yönelik eleştirilere aşırı reaksiyon vermelerine neden olur. Kendisine haksızlık yapıldığını düşünen, etrafından saygı görmediğini, sözünün dinlenmediğini düşünen kişiler en küçük sorunda bile sinirlenerek, saldırgan bir tutum içine girerler. Bu kişilerin egoist bir yapıya sahip olduğu görülür. Bu yüzden kişilerin tepkileri konusunda farkındalık yaratması çözüme yardımcı olur. Sorumlulukları strese sebep olmadan yerine getirmeye çalışmak gerekir. Kişiler elinde olmadan aşırı tepkiler veriyorsa, bunu tüm gayretine rağmen düzeltemiyorsa psikiyatrik tedavi alınması gerekir. Bunun ilaçlarla dengelenerek tedavi edilmesi gerekir.
Sinir hastalığı belirtileri, sinir sistemi beyin, beyincik, kafa sinirleri, omurilik ile çevre sinirlerinden oluşmaktadır. Bu alanları etkileyen hastalıklar sinir hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Sinir sisteminin yapısında olan bozukluklar bedenin diğer sistemlerini etkileyebilecek kadar önemlidir. Sinir sistemini etkileyecek olan rahatsızlıklar yapısal ya da fonksiyonel olarak oluşabilir. Sinir sisteminde periferik, merkezi ve otonom sinir sistemi olarak bölümlere ayrılır. Bu sistemlerin olumsuz etkilenmesi durumunda, sinir hastalığı gelişmektedir. Vücutta olan hücreler kendilerini yenileme özelliğine sahip olmasına rağmen, sinir hücreleri yani nöronlar hasar gördüklerinde yenileme işlemi gerçekleşmez. Sinir hastalıkları farklı nedenlerden dolayı gelişebilir. Bunlar kişileri doğuştan etkileyebileceği gibi, travma, zehirlenme, iltihap gibi etkenlerden dolayı da oluşabilir.
Sinir sisteminin hastalık belirtileri nelerdir?
Sinir sisteminde farklı hastalık süreçlerinin sonunda ortaya çıkan ve birbiriyle ilişkili görünen belirtilerin hepsi sendrom olarak tanımlanmaktadır. Tıpta psikosomatik ve somatik rahatsızlık belirtileri arasındaki ilişki gözlemlenerek, fiziksel ve psikolojik hastalıkların sebebi belirlenir. Hastada oluşan psikolojik etkenler fizyolojik belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olabilir ya da fizyolojik hastalıkları olumsuz olarak etkileyebilir. Bunun gibi fizyolojik etmenlerde kişinin psikolojik halini etkileyen bir unsurdur. Ancak hastalıkların bedensel, akıl ve maneviyat arasında bir ilişki söz konusudur. Bu nedenle bir hastalığın sinir ilaçları ile desteklenmesi gerekirse, bu etkilerin dikkate alınması gerekir. Hastalıkların çoğu nevraljik belirtiler vermedikleri halde, sinir sistemiyle yakından ilişki halindedir. Bu tür hastalıkların tedavisinde bütün sinir sisteminin güçlendirilmesi gerekir. Sinir sisteminin desteklenmesi, vücudun genelinin sağlıklı olmasını sağlar.
Sinir hastalığının belirtileri sebebe, kişinin yapısına, kişinin psikolojik savunma mekanizmasına göre farklı şekil ve şiddette meydana gelir. Ancak genel olarak ele alındığında psikotik ve nörotik olarak görülür. Nevroz gibi iç çatışmaların bilinç dışı olarak dışa vurumu şeklinde yaşanan ruhsal sorunlar olduğunda, fobi, aşırı anksiyete, çarpıntı, kolay ağlama, sinirlilik, aşırı duyarlılık gibi belirtilerle kendini gösterir. Bazı durumlarda kişi diğer insanlarla olan ilişkilerini terk ederek içe kapanır, bazı hallerde ise kişi kendi öz denetimini kaybeder. Birbirinden farklı olan ruh durumlarında geçişler yaşayan kişiler durgularını denetleyemez duruma gelir. Bu durum kendisinin dışarıdan huysuz bir olarak algılanmasına neden olur. Sinir hastalığının belirtileri arasında histerik olanlarda bulunabilir. Bunlar uyuşma, bayılma, karıncalanma, bellek yitimi, histerik felçler gibi belirtilerdir. Aynı zamanda kişi depresyon belirtileri gösterebilir.
Meydana gelen belirtiler psikotik özellikteyse düşüncelerde bozukluk, sanrılar, konuşma bozukluğu, hezeyanlar, gerçeklik duygusunun kaybedilmesi gibi durumlar yaşanabilir. Bu tür psikotik belirtiler akıl hastalığı olarak kabul edilmemelidir. Sinir hastalıkları akut şekilde yaşanıyormuş gibi ortaya çıkmış olsa da, öncesinde bazı belirtiler vermektedir. Bu uyarılar sonrasında hastaların psikolojik tedavisi sırasında, geriye doğru sorgulanmasında hastalığın nedenlerini, yaşam koşullarını ve dikkate alınmamış belirtiler tespit edilmeye çalışılır. Bu rahatsızlıkları tanısı genelde kolay olur, ancak bazı durumlarda ayırıcı tanı yapılırken zorlanılabilir.
Sinir krizi kişinin aşırı derecede sinirlenmesi ve gözü hiçbir şeyi görmeyecek kadar kendini kaybetmesi sonucunda oluşan durumudur. Sinir krizinin en temel nedeni kişinin aşırı derecede strese bağlı kalmasıdır. Sinir genellikle zararlı sonuçlara neden olan bir durumdur. Sinirlenen kişi o esnada hem kendisine hem de çevresine hiç istemediği zararlar verebilmektedir. Kişinin sinir krizi geçirmesi sırasında aslında kriz geçiren sinirler değil, adrenal bezler olmaktadır. Sinir krizinin en temel nedeni olan stres günlük hayatta yaşanan birçok olaydan dolayı kaynaklanabilmektedir. Beslenme, uykusuzluk, kadınlarda adet dönemi, boşanmalar, maddi durumlar, kişinin canını sıkabilecek ya da heyecanlanmasına neden olabilecek birçok olay strese neden olabilmektedir. Sinir krizi üç aşamada meydana gelmektedir. Bu aşamalardan ilki alarm, ikincisi karşı koyma ve son aşama ise patlama aşamasıdır. Sinir krizini düzenleyen adrenal bezler, kişinin böbreği üzerinde yer alan bir kısımdır. Stresin seviyesinin artması ile birlikte adrenal bezler de sinir krizi denilen duruma neden olmaktadır. Sinir krizi anında patlama aşaması gerçekleşmekte ve vücut kendi iç dengesini sağlayamayacak duruma gelmektedir.
Sinir Krizi Nedenleri
Sinir krizi hem psikolojik hem de fizyolojik nedenlerden dolayı meydana gelebilmektedir. Sinir krizi bazen rahatsızlıklardan dolayı da kaynaklanabilmektedir. Örneğin; depresyon birçok kişide aşırı strese neden olmakta ve kişi depresyon ile birlikte sinir krizi geçirebilmektedir. Sinir krizinin genel nedenleri şunlardır;
- Stres
- Yorgunluk
- Halsizlik
- Uyku düzensizliği
- İştahsızlık
- Maddi sorunlar ve manevi sorunlardan kaynaklanan endişe ve kaygılar
Kişi yoğun bir şekilde strese maruz kaldığında sadece kafasındaki sorunu düşünmekte bu da kişiyi sinir krizine götürmektedir. Çünkü beyin stresi yüksek derecede kaldıramamaktadır. Ayrıca aşırı stres sonucunda adrenal bezlerin fazla çalışması sinir krizinin en önemli nedenidir. Sinir krizinin hem nedeni hem de sonucu aslında kişinin psikolojik ve fizyolojik sinir krizi geçirdiğini ayırt etmemize yarar. Depresyondan kaynaklı bir stres olabileceği gibi, kanser hastalığı gibi ciddi bir rahatsızlığın sonucunda da oluşabilmektedir.
Sinir Krizi Belirtileri
Yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, kan basıncında ani yükselmelerin görülmesi, istek ve ilginin azalması, kanser, adet düzensizlikleri, astım, ülser, kalp hastalıkları ve en önemlisi de depresyon sinir krizi belirtileri arasında sıkça görülmektedir. Sinir krizi geçiren kişi aslında bir nevi depresyondadır. Çünkü içerisinde bulunduğu stresli durum eğer uzun süreli ise bir depresyon aşaması var demektir. Bu depresyon sonucu da kişi sinir krizi geçirmektedir.
Sinir Krizi Tedavisi
Eğer sinir krizinin nedeni kanser, astım, şeker hastalığı, kalp rahatsızlıkları ve depresyon gibi fiziksel rahatsızlıklardan kaynaklanıyorsa bu rahatsızlıkların tedavi edilmesi sinir krizi tedavisi olarak da geçerlidir. Çünkü sinir krizinin nedeni bu rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıkların ortadan kaldırılması sonucu doğal olarak sinir krizi de görülmeyecektir. Özellikle sinir krizine neden olan stresten uzak durulması tedavi için en büyük adımdır. Sinir krizinin tedavi edilebilmesi için kişi yaşam koşullarında bazı değişiklikler yapmalıdır. Düzenli beslenmeye dikkat etmek, uyku düzeni, halsizliğin ortadan kaldırılması, spor yapılması, kişinin beynini rahatlatan bazı faktörlere yönelmesi sinir krizi için en uygun tedavi yöntemi olacaktır. Yoğun iş koşulları altında çalışan birisi için sinir krizi tedavisinde tatil gibi bir seçenek en iyi tedavi yöntemi olacaktır. Ya da aşırı yorgunluğun giderilmesi için masaj da sinir krizine iyi gelecektir.
Not: Sinir krizi ve tedavisinde özellikle C vitamini tüketimine özen göstermelisiniz. Çünkü C vitamini adrenal bezlere oldukça faydalıdır.
Paranoid şizofreni, toplumda yaygın olarak görülen şizofreni türüdür. Bu hastaların dengeli görünen kişiliklerinin altında yatan sorunlarının anlaşılması oldukça güçtür. Dışarıya belirti vermeden tüm sorunlarını içlerinde yaşarlar. Bu kişiler incelendiklerinde yanılgılara sahip, paranoya sahibi, çoğunlukla halüsinasyon gören bireyler oldukları tespit edilmiştir. Görülen halüsinasyonlar görüntülü ya da sesli olabilir. Rahatsızlık kişilerde uzun süreli devam edebileceği gibi, aralıklarla yaşanabilir.
Paranoid şizofreni hastalarında görülen belirtiler nelerdir?
- Kişilerde takip edildiğine dair düşünceler olması.
- Bu dünyaya özel olarak gönderildiğine, özel bir görevinin olduğuna, kendisinin doğa üstü olduğuna dair inancın olması.
- Kıskançlık duygusunun belirgin olması.
- Kişilerin tehdit edici ya da emir verici sesler duyması.
- Gerçekte olmayan kokuların ve tatların hissedilmesi.
- Bir inanca saplantı derecesinde bağlanma ve düşünsel bozuklukların yaşanması.
- Gerçekte olmayan sanrılı düşünceleri, inançları başka kişilere söyleyerek, lider olma arzusu içinde olmak.
- Görüşlerine ve kendisine karşı çıkan kişilere karşı öfke duymak, saldırgan hareketlerde bulunmak.
- Kişilik bölünmeleri yaşamak, kendi kendine konuşmak.
Paranoid şizofreni hastalarının durumunu olumsuz olarak etkileyen durumlar nelerdir?
- Kişilerin olgunlaşmamış, duygu ve düşünce yapısının gelişmemiş olması.
- Aile içinde iletişim kopukluğu olması ve ilişkilerin bozulması.
- Kalıtımsal olarak hastalığa yatkın olmak.
- Kişinin aşırı derecede içe dönük mizaca sahip olması.
- Rahatsızlığın sinsi ve yavaş ilerlemesi.
- Hastalığın teşhisinin geç fark edilmesi, bu sebeple tedavinin gecikmesi.
Paranoid şizofreni teşhisi nasıl yapılır?
Rahatsızlık aralıklarla ya da uzun sürelerle görüldüğünden, hastaların tedavilerinin ihmal edilmemesi gerekir. Tedavi edilmediğinde hastalar psikoza girerek, yaşamla bağlarını koparabilirler. Rahatsızlık kişilerde iki farklı şekilde yaşanabilir. İlk durumda kişinin kendi içine kapanmasıyla, depresif bir ruh halini yaşanır. Bu kişilerin tipik depresyon haliyle karıştırılmaması için, teşhisin doğru konulası gerekir. Rahatsızlığın gelip giden özelliği ile gereksiz yere manik depresif teşhisi ile karıştırılma ihtimali bulunmaktadır. Bunun yanında yanılgılar, halüsinasyonlar ve diğer belirtilerin olması teşhisi kolaylaştıracaktır. İkinci grup hastalarda, kendini üstün görme, lider olma, kendini öne çıkarma, özel görevi olduğuna inanma davranışları vardır. Bunlar sürekli hayal dünyasında yaşamakta, etrafına özel olduklarını kabul ettirme, kendini ispatlamaya çalışmaktadır. Bu kişilerde yüksek ego durumu görülebilir. Hastaların belirgin semptomları incelenerek, paranoid şizofreni teşhisi koymak mümkündür.
Paranoid şizofreni tedavisi nasıl yapılır?
Rahatsızlık her hastada farklı etkilerle yaşandığından, oldukça tehlikeli olabilecek bir durum söz konusudur. Rahatsızlık ömür boyu tedavi altına alınmalıdır. Hastalar çoğunlukla akıl hastanelerinde tedavi edilmektedir. Uygulanacak tedavi içinde ilaç kullanımı ve psikoterapi uygulaması vardır. Uzun dönem sürecek tedavi süresince, hastaların, ailelerin ve doktorun sabırlı olması önemlidir. Hastalar son dönemler kullanılan psikotrop ilaçlar, tedavide olumlu sonuçlar alınmasına yardımcı olmuştur. Gereksinim duyulduğunda elektroşok tedavisi de uygulanmaktadır. Tedavide amaçlanan hastaların yeniden topluma kazandırılmasıdır.
Aşırı sinirlilik, bu sorunun yaşanması tek başına psikiyatrik bir bozukluk olarak değerlendirilmemelidir. Bu durum bazı psikiyatrik bozuklukların belirtisi olarak kabul edilmelidir. Kişilerde bazı kişilik yapıları ve hastalıklar sinirli olmasına sebep olabilir. İnsanlarda sıkça duyulabilen kan beynime sıçradı gibi ifadeler sinirlilik halini açıklamaktadır. Sinirli olunan durumda vücutta fazla oranda adrenalin salgılanır. Bu vücutta stres halini ifade eder. Bu durumda vücutta savaş ya da kaç sistemi oluşmaya başlar. Saniyelerle birlikte vücutta mükemmel bir mekanizma çalışmaya başlar. Vücut ısısı artar, nabız ve kan dolaşımı hızlanır, gözde pupillalar genişler, kandaki glikoz aratarak kaslara gönderilir. Adrenalin vücudu tehlikelere karşı hazırlayan bir hormondur. Farklı organlarda farklı adrenalin reseptörleri bulunmaktadır. Yani adrenalin kalpte faklı, karaciğerde farklı etkileri vardır. Vücut kronik strese girdiğinde beyindeki hücrelerin yapısı bile değişmektedir. Bu nedenle aşırı sinirlenen kişilerin gastrit, ülser, kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklara yakalanma riski fazladır.
Aşırı sinirlilik yaratan durumlar nelerdir?
- Aralıklı patlayıcı bozukluk rahatsızlığında, kişiler şiddetli derecede öfke nöbetleri yaşar.
- Depresyon içindeki kişiler çoğunlukla sinirli olurlar. Anksiyete, obsesif kompulsif bozukluk gibi kaygı bozuklukları da sinirlenmeye neden olur.
- Titiz, takıntılı ve mükemmeliyetçi kişiler çoğunlukla sinirli bir yapıda olurlar. Bu kişiler en küçük bir hatayı bile dikkate alan, kılı kırk yaran kişilerdir. Fakat at gözlüğü takmış gibi sabit fikirli olurlar. Her şeyi eleştirir, bardağın her zaman boş tarafını görür. Buna rağmen dürüst, ahlaki değerleri olan, çalışkan, sorumluluk sahibi ve sizi sizden fazla düşünen bir yapıya sahiplerdir. Bu özellikleri nedeniyle özellikle çiftlerin boşanma sırasında, çevreden gül gibi eşin var neden ayrılıyorsun gibi tepkiler alınır. Fakat her şeyde kusur arayan, mükemmel olmasını isteyen bir kişiyle yaşam çok zordur. Dünyada mükemmel diye bir şey yoktur.
- Şüpheci olan kişiler genellikle sinirli olurlar. Bu kişiler her şeyin, he bakışın arkasında bir art niyet ararlar. Bunlara göre insan insanın kurdudur. Çevrede anneye, babaya, kardeşe bile güvenmek büyük aptallıktır. Bu kişiler eşlerine karşı aşırı kıskançlık gösterir, büyük baskı uygularlar. Her an aldatılma korkusunu yaşarlar. Eşlerinin hayatını bezdirir, bu sayede onları kaybeder. İş yaşamında bile ayaklarının kaydırılacağını düşünür, herkesi dolandırıcı olarak görürler. Bu düşünceleri nedeniyle dostları tarafından terk edilirler, buna rağmen kendi hatalarını görmezler. Bunu dostlarını yanlış kişi olarak görerek, avunurlar. Diğer kişileri saf yerine koyarak, alay ederler. Bu şekilde güvensiz bir yaklaşım sonucunda, her türlü şeye sinirlenmeye başlarlar.
- Duygular açısından aşırı derecede hızlı iniş, çıkışları olan kişiler hem dengesiz, hem de sinirli olurlar. Bir gün karşısındakini över, ertesi gün yerin dibine sokar. Görüşleri her zaman değişir, tam zıt etkiler verirler.
- Antisosyal kişilik yapısı olanlarda şiddetli öfke nöbetleri yaşarlar. Küçük bir sebepten bile insanlara zarar verebilir, cinayet bile işleyebilirler. Bu tür kişiler genellikle böyle bir suçtan dolayı ceza evine girer. Mutsuz bir evlilik, stresli bir iş hayatı, madde ve alkol bağımlılığı sinirlilik miktarının artmasına sebep olur. Kişiler sinirlerine hakim olmayı isteseler de, bunu başaramazlar. Bazıları kendini haklı görür, bazıları ise pişmanlık duyar. Kendilerini haklı çıkarmak için sürekli mazeret üretirler. Başkalarını anlamak istemez, sinirlendiklerinde haklı olsalar bile, olaylara verdikleri tepki aşırı olur. Olaylara herkesten fazla tepki gösterirler. Anne ve babası sinirli olan çocukların durumu da son derece vahimdir. Bu durumlarından etkilenen çocuklarda sinirlilik hali yaşayabilirler. Aşırı sinirli olanlarda iş veriminde de düşme olur. Bu kişiler işlerinde doğru adımlar atamazlar.
Aşırı sinirlilik nasıl tedavi edilir?
Bunun tedavisi altta yatan sebebin tespit edilmesine ve bunun giderilmesine bağlıdır. Buna neden olan kaygı bozukluğu ya da depresyon ise tedavinin başarı oranı daha yüksek olur. Bu hastalarda sinirlilik sonradan başlar ve bazı dönemlerde artış gösterir. Sinirli olduklarını kendileri kabul eder ve insanlara yaptıklarından dolayı pişmanlık duyarlar. Kullanılan bazı ilaçlarla bu sinirlilik halleri kontrol altına alınır. Aşırı sinirlilik hali kişilik özelliklerine bağlıysa, bunu tedavi etmek daha zor olacaktır. Bu kişiler sinirli olduklarını kabul etmez ya da her zaman sinirli olduklarını söylerler. Kendi sinirlilik halini kabul etmiş olsalar da, çevresindekilerin bunu hak ettiğini düşünürler. Sinirlenmekte haklı bile olsalar, yaptıklarının aşırı olduğunu fark edemezler.
Halüsinasyon, bir duyu organını uyarıcı bir nesne ya da uyarıcı başka bir etken olmadan, hissedilen bir duygunun varlığına inanma durumudur. Varsanı olarak ta tabir edilmektedir. Ruh hastalıkları alanında ve tifo, menenjit gibi hastalıklarda, yüksek oranda alkol alımlarında sıkça bu durumla karşılaşılmaktadır. Görme, dokunma, işitme, tat alma ve koklama duyularının halüsinasyonu olabilir. Kişiler bu durumlarda hastalığının bulunduğunu bilmeden işittiklerine, gördüklerine, hissettiklerine tamamen inanırlar. Gözlerde olan bozukluklarda görülen ışık görüntüleri halüsinasyon sayılmaz. Burada olayın nedenini kişi bilmektedir. Hastaların fikir ve düşüncelerinin dışarıya aktarıldığını sanması, düşüncelerinin başkaları tarafından biliniyormuş hissinin uyanması, yabancı olan fikirlerin kafasına sokulduğunu düşünmesi gibi ruhsal olan halüsinasyonlar bulunmaktadır. Kişilerin aşırı yorgun olduğu dönemlerde, yaşlılık zamanında uyurken ya da uyanırken görülen şekiller normal olarak kabul edilmektedir. Görülenler duyu organlarının gerçekte olmayan şeyleri algılamalarıdır. Beyin tarafından uydurulan bu görüntüleri herkes görebilir. Halüsinasyon duyulabilir, görülebilir, tadı olabilir, kokusu olabilir ve hissedilebilir. Dış uyarıcılar olmadan yaşanan halüsinasyonlar, gerçek mekandan kaynaklanıyormuş gibi yaşanmaktadır. Bunlar inandırıcı ve somut özelliğe sahiptir. Halüsinasyonlar yanılsamalar ile karıştırılmamalıdır. Yanılsama dış uyarıcının yanlış algılanmasından ya da yanlış yorumlanmasından kaynaklanır.
Halüsinasyon türleri nedir?
Görsel halüsinasyonlar: En sık görülen halüsinasyon türleri arasındadır. Görülenler kişi, hayvan olabileceği gibi tuhaf varlıklar ya da görünümler olabilir. Bu görüntülerin çoğu bir kaç saniye sürer ve kaybolur. Bu tür sanrılar Lewy cisimcikli demans sahibi olan kişilerde görülmektedir. Bu demans türü Alzheimer ve Parkinson hastalığı olan kişilerdeki belirtilere sahip olan kişilerdir. Ancak bazıları kalıcı olabilir ve kişilere sıkıntı verebilir. Bu görsel görüntülerin görülmesinin sebepleri arasında;
- Hastalık:Enfeksiyon gibi fiziksel durumu etkileyecek hastalıklardan dolayı bu tür halüsinasyonlar görülebilir.
- İlaçlar: Kişilerin kullanmış olduğu bazı ilaçların yan etkilerinden dolayı bu tür halüsinasyonlar görülebilir.
- Görme yeteneği: Görmesi zayıf olan kişilerde bu tür halüsinasyonlar görebilir.
- Beyindeki değişimler: Beyinde yaşanan bazı değişimler görsel olarak sanrı görmeye sebep olabilir.
İşitsel halüsinasyonlar: Kişilerin duyulmayan, ortada olmayan sesleri, gürültüleri duyması işitsel halüsinasyonların meydana gelmesine neden olur. Kişilerin işitme yeteneklerini kontrol ettirmesi önemlidir. Bunun belirtilerinden biri kişinin kendi kendine konuşması ve başka birinin konuşmasının bitmesini bekliyor gibi durması ile yeniden söze başlaması şeklinde devam eder. Yanında olmayan kişilerle konuşuyor olmak, işitsel halüsinasyon olasılığını arttırır. Kişilerin başkalarıyla konuşurken olmayan şeyleri işitme olasılığı azalmaktadır.
Halüsinasyon ne zaman görülebilir?
Halüsinasyonların hangi durumlarda, nerelerde ve hangi maddelerin alımından sonra görüldüğü belirlenmelidir. Halüsinasyonlara sebep olabilen maddeler arasında LSD, esrar, uyuşturucu maddeler belli süreler sonunda buna sebep olabilir. Psikiyatrik hastalıklar sırasında, özellikle psikotik adı verilen gerçek yaşamdan kopmuş olan insanlarda sıkça bu bozukluğa rastlanır. Ameliyat esnasında verilen atropin ve benzer antikolinerjik ilaçlar, belli yaştan sonra halüsinasyona sebep olabilir. Hastalarda bilinç bulanıklığı şeklinde yaşanır. Birde azot sarhoşluğu halinde yaşanabilecek halüsinasyonlar bulunmaktadır. Bunlar denizlerde belli derinliklere dalan dalgıçlarda sıkça rastlanır. Kısmi bilinç kaybı, sahte mutluluk, hesaplama hataları gibi belirtiler vermektedir. Kişilerde estezi adındaki uyuşukluklar meydana gelmektedir. Bu durum kişileri ölüme kadar götürebilir. Uzun süren ameliyatlar sırasında hastalara verilen narkozda, azot sarhoşluğuna neden olabilmektedir. Araştırmalar karanlıkta tutulan kişilerin halüsinasyon göreceğini ispatlamıştır. Karanlıkta yapacak başka bir şey bulamayan beyin kendi görüntülerini oluşturarak, halüsinasyonları yaratır. Bu durum uykuda görülen rüyalar gibidir. Bunlar normal sayışa da, bazı kişiler hasta oldukları durumlarda bu tür sanrılar görebilirler. Bu hastalıklar felç, beyin tümörü, göz hastalıkları gibi durumlardır. Seslerin duyulduğu işitsel halüsinasyonlar daha çok ruhsal hastalıkların sonucunda görülür.
Paranoid kişilik bozukluğu, bulunan kişiler sürekli şüphe içinde olan, tüm insanlara güvensizlik duyan özelliktedir. Çevresine düşmanca tavırlar sergiler, sürekli huzursuz ve kızgın yapılarıyla bilinirler. Rahatsızlığı bulunan kişiler, tedavi olmak için çaba harcamazlar. Erkeklerde kadınlara oranla daha yaygın bir rahatsızlıktır. Genetik olarak aile bireyleri arasında geçiş yapar. Erken ergenlik döneminde başlaması yaygın olan bozukluğu yaşayan kişilerin kıskanç olmaları dikkat çekici bir özelliktir. Çevresindeki kişilerin, eşlerinin sebepsiz olarak sadakatını sorgular. Hastalar genellikle duygusuz görüntü verir, gerçekçi olmalarıyla gurur duyarlar. Bazı durumlarda ömür boyu sürecek olan bir rahatsızlıktır. Kişilerin çoğunlukla evlilik hayatları ve iş hayatları sorunlarla doludur. Psikoterapi ile tedavi edilmeleri uygundur. Grup psikoterapisi için uygun hastalar değillerdir. Bozukluk hezeyan, halüsinasyon ve formal düşünce bozukluğu içermediğinden, paranoid şizofreniden ayrılır.
Paranoid kişilik bozukluğunun belirtileri nedir?
- Karşılarına çıkan kötü davranışları affetmedikleri gibi, kin tutma duyguları fazladır.
- Yalan söyleme ve gerçekleri saptırma oldukça yaygındır.
- Herkesten üstü olduklarını düşünerek, ukalalık yapar, kendine fazla güvenirler.
- Otoriteye karşı baş kaldırma eğilimleri vardır.
- Kuşku duyma, kıskançlık ve çekememe duyguları baskındır.
- Sorumluluk almak istemez ve suçunu üstlenmekten kaçınırlar.
- Çevresinden gelen normal davranışları bile kötü olarak algılamak.
- İnsanların sadakatlerinden şüphe duymak ve çevresine güvensiz olmak.
- Sadece kendilerini korumak amacıyla, aşırı derecede saldırgan tutum sergilemek.
- Başkalarını suçlama eğilimi içinde olmak.
- İnatçı, sabit fikirli ve ketum bir yapıda olmak.
- Her an için kızmaya, agresifleşmeye ve öfkelenmeye hazır olmak.
Paranoid kişilik bozukluğunun nedenleri nedir?
Genç ergenlik döneminde başlayan bozukluk, farklı koşullarda ortaya çıkar. Yalnızlık, aşırı hassasiyet, arkadaş edinememe, fanteziler, tuhaf karşılanacak düşüncelere sahip olma gibi belirtiler görülür. Çocukluklarında aile sorunları yaşamış, sömürüye uğramış olabilir. Ailesinde olan aşırı baskı ve öfkenin kendi özellikleri olmayıp, sadece karşısındakilerde bulunduğunu düşünürler. Kendilerini yetersiz görüp, aşağılandıklarını hissederek bunun için çevresini suçlarlar. Bebeklik dönemlerinde kızgınlık ve sevginin aynı anda olabileceğini öğrenemeyenler de risk altındadır. İki duygunun aynı insanda bulunmasını sağlamaya çalıştıklarında, nefretin sevgiyi yok edeceğini düşünerek, anksiyete durumu yaşarlar. Bunu engelleyebilmek için, tüm kötü şeyleri dışarıdaki insanlara yöneltirler. Dış dünyanın kendini kurban edeceğine, sürekli olarak kendisini korumak için savunmaya geçmesi gerektiğine inanır ve yaşamlarını böyle sürdürürler. Bu kişiler benlik gelişimlerini tamamlayamamışlardır. Kişilerde hakkımda iyi düşünmediğini tahmin ediyorum yerine, hakkımda iyi düşünmediğinden eminim, görüşü oluşur.
Paranoid kişilik bozukluğu tedavisi nasıl yapılır?
Kişilik bozukluklarında uygulanan psikoterapi yöntemi bu hastalara da uygundur. Ancak bu kişiler, kendi istekleriyle tedaviden kaçınırlar. Başkalarına güvensiz olduklarından, sır vermeyi istemezler. Bu yüzden terapi sırasında bu hastaların güvenini kazanma oldukça önemlidir. Terapistin hastayı suçlamadan ona güven duygusu aşılaması gerekir. Grup tedavisine uygun olmadıklarından, bireysel yapılan terapilerde başarılı olunabilir. İlerleyen dönemlerde hasta terapistin kontrolüne girmelidir. Tedavide hastaların utandırılmaması gerekir. Kendilerini küçük düşmüş hisseden hastalar korkacağından, tedavi amacına ulaşmamış olur. Hastanın ikna olması önem taşır. Sosyal becerileri düzeltmek ve kuşkucu hali azaltmak için davranış tedavisi uygulanır. Bazı hastalarda psikoterapiye destek olması açısından, ilaç tedavisi de kullanılabilir.
Anksiyete, insanların herhangi bir korku veya kaygı anında meydana gelen derin iç sıkıntısı olarak ifade edilmektedir. Anksiyete en küçük bir huzursuzlukta dahi kendisini gösterebilmektedir. Bu durum daha çok kişinin kendi iç haliyle, ruh halindeki baskıyla meydana gelmektedir. Anksiyete rahatsızlığı olan kişiler dış etkenlerden bağımsız olarak sürekli kendilerini tehlike altında hissederler ve bir yerlerden tehlikeli bir şey gelecekmiş gibi korku duyarlar. Toplum içinde daha çok aşırı panik olarak bilinen anksiyete derinlemesine incelendiğinde psikolojik bir bozukluk olarak görülmektedir.
Anksiyete Belirtileri
Anksiyete rahatsızlığı bulunan kişilerde birçok fiziksel rahatsızlık meydana gelmektedir. Bunlar;
- Nedensiz yere korku ve panik
- Sürekli uykusuzluk ve sinirlilik
- Kalp atışlarının hızlanması
- Göz bebeklerinin genişlemesi
- Ellerin titremesi
- Ağzın kuruması
- Sık sık tuvalete çıkma eğilimi
- Kasların aşırı gerilmesi
- Baş ağrısı
- Boyun, baş ve göğüs bölgesinde kızarıklık
- Tende solgunluk
- El içi ve ayak tabanlarında terleme
- Geçici hafıza kayıpları
- Zihnin dağılması
- Alınganlık
- Huzursuzluk
- Evham
- Konsantrasyon bozukluğu
- Sürekli kötü öngörme
- Olumsuzluk arama hissi
- Ürkeklik
Anksiyetenin Nedenleri
Anksiyetenin nedeni olarak birçok ruh bilimci geçmişte yaşanan olayları göstermektedir. Geçmişte yaşanan bir olaydan duyulan korku, gerilim, huzursuzluk gibi duygusal tepkiler, ilerleyen zamanlarda anksiyete bozukluğuna neden olabilmektedir. Her insanın geçmişinde bazı duygusal kötü anlar bulunmaktadır. Ancak bazı kişilerde bu durumlar ileride anksiyete bozukluğunu tetikleyici etmenlerden olmaktadır. Anksiyete rahatsızlığı olan kişi bilinç altına yerleştirdiği duygusal huzursuzlukları ve çelişkili durumları nedeniyle korku ve kaygı yaşamaktadır. Bilinç altında bulunan tüm olaylar normal yaşam içerisinde hatırlanamaz. Buna bağlı olarak da anksiyete rahatsızlığı olan kişiler aslında neden korku duyduklarını tam olarak bilemezler ve ifade edemezler.Bu durumun aşırı şekilde devam etmesi sonucu hastada şizofrenik bozukluklar dahi meydana gelebilmektedir. Bunun yanı sıra korkutucu halüsünasyonlar ve hayaller hastayı baskı altına alabilmektedir. Anskiyetenin bu şekilde ileri dereceye gelmesi sonucunda da hasta artık kendini tanıyamaz hale gelebilmektedir.
Anksiyete Nöbetleri
Anksiyete nöbetleri kendisini genellikle panik atak ya da şiddetli korku şeklinde göstermektedir. Bu durum genellikle aniden ortaya çıkmaktadır. Örneğin; kişinin asansöre bindiğinde aniden korkuya kapılması ve kendi içinde kötü senaryolar üretmesi bu şekilde bir nöbet olabilmektedir. Anksiyete nöbetleri kendisini pek çok şekilde gösterebilmektedir.
- İstem dışı panik artması
- Kontrol kaybı
- Delirme hissi
- Göğüs sıkışması ve kalp çarpıntısı
- Bayılacak hissi
- Solunumda sorun yaşama
- Ateş basması
- Mide bulantısı
- Zihinsel veya bilinçsel olarak soyutlanma gibi etmenler anksiyete nöbetleri sırasında sık karşılaşılan durumlar olmaktadır.
Anksiyete Türleri
- Genel Anksiyete: Kişilerde görülen sürekli korku ve endişe hali olarak ifade edilmektedir. Bu günlük hayatı engelliyorsa genel anksiyete bozukluğu olarak ifade edilmektedir. Bu rahatsızlıkta genelde kişide hiç bitmeyen bir huzursuzluk ve kötü şeyler olacak hissi bulunmaktadır. Kronik endişelilik hali olarak da ifade edilebilmektedir.
- Panik Atak: Panik atak en sık karşılaşılan anksiyete bozukluklarından olmaktadır. Kişiden kişiye değişen durumlarda, beklenmedik anlarda ortaya çıkabilmektedir. Kapalı alan korkusu, asansör korkusu, karanlık korkusu gibi birçok fobi bu rahatsızlığın tetikleyicisi olmaktadır.
- Obsesif Kompulsof Bozukluk: Kişinin durdurulması imkansız gibi görülen bir düşünceye kapılarak, bu yönde davranışlar sergilemesidir. Örneğin; bazı kadınların ocağı kapatıp kapatmama konusunda takıntılı olması, elleri yıkayıp yıkamama konusunda aşırı takıntı hali ve sürekli yıkama hissiyatı gibi kontrol edilemeyen zihinsel baskılar olmaktadır.
- Sosyal Anksiyete: Kişinin sosyal anlamda eleştiri alması ve aşağılanma korkusunda kaynaklanan bir anksiyete bozukluğudur. Bu şekilde olan kişiler utangaç bir hal alabilirler. Bu sorunun ağır hale gelmesinde ise sosyal anlamda tamamen soyutlanma gibi birçok davranış sergilenebilmektedir. Sosyal anksiyete bazı durumlarda performans anksiyetesi olarak da ifade edilir. Sahne korkusu olanlar bu kısma dahil edilmektedir.
- Post - travmatik Stres Bozukluğu: Hayati önemi olan bir olay sonrası meydana gelen bir anksiyete bozukluğudur. Bu son derece şiddetli seviyede bir bozukluk olmaktadır. Kişi yaşadığı olayla ilgili kabuslar ve hayaller görebilmektedir. Bu rahatsızlığı olan kişilerde aşırı dikkat ve korku meydana gelebilmektedir.
Anksiyete Nöbetleri Sırasında Yapılabilecek Bazı Önlemsel Davranışlar
Anksiyete nöbetleri zamanları kestirilemeyen durumlar olduğundan kişinin kendisinin ya da yakınında bulunan kişilerin bu ani durumdan kurtulmak için yapması gereken bir takım şeyler olmaktadır. Bunlar sayesinde anksiyete bozukluğu olan kişi biraz olsun rahatlamaktadır.
- Korkuları not etme: Anksiyete nöbeti sırasında yaşanan korkuları kişi not alarak olumsuz düşüncelerden hızlı bir şekilde kurtulabilmektedir. Bu nedenle bu düzeydeki kişilerin bir not defterine veya tablet, telefon gibi cihazlara nöbet anındaki korkularını yazmaları faydalı bir hareket olmaktadır.
- Endişelenme periyotları oluşturma: Anksiyete bozukluğu olan kişilerin bu rahatsızlıktan kurtulabilmek için bir takım çalışmalar yapması gerekmektedir. Periyotlar oluşturma da bunlardan bir tanesi olmaktadır. Kişi oluşturduğu özel periyotlarla anksiyeteye neden olan şeyleri düzeltmeye çalışır. Bu periyotlar gün içerisinde aksatmadan uygulandığı sürece son derece faydalıdır. Kişinin bu periyotlar dışında endişe duymayı engellemesi gerekmektedir.
- Rahatlama teknikleri uygulama: Kişinin rahatsızlığının farkında olarak nöbetler sırasında rahatlatıcı davranışlar sergilemesi olarak ifade edilmektedir. Bu belirli aralıklarla kaslar gevşetme, derin nefes alıp verme, güzel anları düşünmeye çalışma, hoşa giden şeyleri yapmaya çalışma gibi etkinlikler olabilmektedir.
- Sağlıklı beslenme alışkanlığı edinme: Her rahatsızlığın tedavisinde ve önleminde olduğu gibi anksiyete için de sağlıklı beslenme önemli olmaktadır. Güne mutlaka iyi bir kahvaltı ile başlayıp, gün içinde ana öğünler ve aralarda küçük öğünler ile beslenmenize dikkat etmeniz gerekmektedir. Bu durum hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak birtakım rahatsızlıklardan kurtulmayı sağlamaktadır.
- Alkol ve sigaradan uzak durmak
- Dengeli bir uyku düzeni oluşturmak
- Düzenli olarak egzersiz yapmak diğer alınabilecek önlemler ve yapılabilecek davranışlardandır.
Anksiyete Tedavisi
Anksiyete tedavisinde kişinin durumuna göre birçok farklı yöntem uygulanabilmektedir. Uygulanacak tedavi rahatsızlığın şiddeti, türü ve kişinin özelliğine göre değişmektedir.
Davranışsal Terapiler: Bu tedavi yöntemi iki alt yöntemle uygulanmaktadır. Bilişsel davranışsal terapi ve maruz bırakma terapisi olarak uygulanmaktadır. Bu tedavi yönteminde kişini içsel çatışmaları ve geçmişte yaşadığı sorunlar üzerinden anksiyete bozukluğu giderilmeye çalışılır. Tedavi süresi hastalara göre değişiklik göstermekle birlikte genellikle 5 - 20 hafta arasında seanslar uygulanabilmektedir.
Bilişsel davranışsal terapi: Kişinin davranışlarına ve düşüncelerine odaklanarak yapılan bir tedavi yöntemidir. Kişinin aksiyeteye neden olan olumsuz düşünceleri saptanmaya çalışılır ve kişinin bunlara meydan okuması sağlanır.
Maruz bırakma terapisi: Kişi gerekli önlemler alındıktan sonra korktuğu şeylerle yüzleştirilir. Belli aralıklarla tekrarlanan bu terapi sayesinde kişi korktuğu durum ya da nesneye karşı zihinsel olarak kendini kontrol etmeyi öğrenir ve zarar görmediğini anlayarak korku durumu ortadan kalkmaktadır.
İlaç Tedavisi: Anksiyete bozukluğu için genellikle antidepresan ve benzodiazepin içeren ilaçlar kullanılmaktadır. Anksiyete bozukluğunda genellikle ilaç tedavisi ile birlikte davranışsal terapiler de uygulanmaktadır. Bu sayede tedavinin iki aşamalı olarak daha faydalı olması sağlanmaktadır.
Anksiyete bozukluğu olan kişilerin her zaman profesyonel bir hizmet alması gerekmektedir. Çünkü anksiyete doğru şekilde müdahale edilmediğinde sonuçları çok ağır olabilecek durumlara gelebilmektedir. Anksiyetenin teşhis edilmesi için bahsedilen belirtilerden herhangi birileri görüldüğü takdirde doktora başvurmak en doğrusu olmaktadır. Anksiyete tedavisinde kişi kesinlikle kendi kendine antidepresanlar kullanmamalıdır.
Mutsuzluk, insanın kendini huzursuz, umutsuz ve karamsar hissetme halidir. Hayattan zevk alınmadığı, monotonluktan ve gündelik sorunlardan sıkıldığı zaman ortaya çıkar. İçine kapanıklılık, diğer insanlarla sıkıntı ve dertlerin paylaşılmaması mutsuzluğu tetikleyen etkenlerdir.
Mutsuzluk, sürekli üzgün olmak, ümitlerin ve yaşama sevincinin azalması, etrafta olup bitene karşı ilgisizlik olarak adlandırılabilir. İnsan dünyada yaşamaya değer bir şeyin olmadığına inandığında mutsuzluk ortaya çıkar. Mutsuz insanlar günlük yaşamlarında karşılaştıkları her olumsuzlukta bütün aksiliklerin kendilerini özellikle bulduğunu zannederler. Etrafındaki insanlara sahte gülücükler saçarak, mutluymuş izlenimi vermeye çalışırlar fakat çoğu zaman gözleri ele verir onları. Geceleri uyuyamama, her sabah yeni bir umutsuzluk ve mutsuzlukla güne merhaba demek kronikleşir adeta mutsuz insanlarda.
Evet, insanların genelde bir günü bir gününe uymaz. İnsanların karşısına yaşamları çok farklı şeyler çıkarabilmektedir. Çok farklı tecrübeler edindirir bize hayatımız. Bazen yeniliriz karşılaştığımız sınavlara ve acılara. Bazen de sebat eder, dünyaya geliş nedenimizi düşünüp, sınavın sahibine sığınırız.
Mutsuzluk insanlarda kronikleşirse başa çıkması zaman alabilir. En küçük şeyleri bile gözümüzde büyütürüz. Havaların bozuk olması, yanakta çıkacak küçük bir sivilce bile mutsuz olmaya yetebilir. Fakat bazen hayatımızda karşımıza çıkan büyük olaylarda mutsuz olmamıza neden olmaktadır. Sevdiklerimizin bize ihaneti, mutsuz giden evlilik, planlanan işlerin başarısızlıkla sonuçlanması, sevdiklerimizi kaybetmemiz, büyük maddi kayıplar, yakınımızın veya kendimizin hastalanması bir şekilde mutsuz olmamıza neden olmaktadır.
Birde psikolojik nedenleri vardır mutsuzluğun. İnsanlara olan güven kaybı ve geçmişte yaşanılmış bir kötü tecrübe insanları psikolojik olarak mutsuzluğa sürüklemektedir. Yukarıda da bahsettiğim gibi küçücük şeyleri insanların kafasında büyütmesi, dünyanın her yerinde zaman zaman medyada gelen olumsuzlukların onun başına geldiğinde, sanki sadece onun başına geliyormuş gibi algılaması ve büyütmesi, insanların adeta onu mutsuz etmek için uğraşıyorlarmış gibi algılamasına ve psikolojik olarak mutsuz olmasına neden olmaktadır.
İnsanoğlu duygusal bir varlıktır. Kimi olaylara karşı güçlü olabilmekteyken, kimi olayların karşısında aciz kalmaktadır. Kimi zaman basit olabilmekteyken bazen de karmaşıktır insanoğlu. Çevresinde olup biten karmaşıklarla çatışmalar yaşarken, bu çatışmaların içerisinden sıyrılabilecek kadar da güçlüdür. Mutsuzluk ise onun güçlü iradesini zayıflatan ve karşılaştığı sorunlar karşısında pes etmesine neden olan duygusal çöküntü halidir.
Genellikle kapalı yerlerde uzun süre kalmak, kendini bir işe veya amaca fazlaca kaptırmak, uzun süre yalnız kalmak mutsuzluğu tetikleyene nedenlerdendir. İnsanların sık sık gezintiye çıkması, doğa yürüyüşü düzenlemesi, toplu etkinliklere katılarak farklı insanlar tanıması mutlu olmalarını sağlayacaktır. Burada önemli olan insanın kendisinin de mutsuzluktan kurtulmak için uğraşmasıdır.
Unutulmamalıdır ki, hiçbir gerçek, onu görmemeye çalışmaktan daha acı olamaz.
Narsistik kişilik bozukluğu bulunan kişiler, başkasının düşüncelerine ve isteklerine ilgisiz kalan kişilerdir. Kendini beğenmiş, başkalarının yaşattıklarına ve yaşadıklarına duyarsız kalan, sürekli olarak kendini ön plana çıkarmak isteyen kişiler narsistik olarak adlandırılır. Bu kişiler kendilerini başkalarının yerine koymaz, başkalarını anlamazlar.
Narsistik kişilik bozukluğu tanı özellikleri nedir?
Kişilerde bulunan narsistik özellikler, artistik, dramatik, dramatik veya atletik başarılar şeklinde tanımlanabilir. Bu kişiler kendileriyle meşgul gibi görünseler bile, kendilerini değersiz, yüzeysel ve aşağılık derecede hissetme eğilimi içindedirler. Başkalarının eleştirilerine gelemezler. Karşısındakileri kendi istekleri ve amaçları için kullanmayı severler. Güç ve sevgide doyumsuz, kendilerini eşi bulunmaz biri olarak görme özellikleri vardır. Kimseyle empati kuramazlar. Karşısındakilerden onay ve ilgi beklerler. Beklentileri karşılanmadığında benlik saygıları sarsılır, kırgınlık ve çökkünlük yaşarlar. Kendilerine ilgi göstermeyen, saygı duymayan herkesi küçümserler. Hayallerini abartmaya, kendilerini haklı çıkartmaya, başkalarını kandırmaya çabalarlar. Umutsuzluğa kapılmadan, tüm gerçekleri saptırırlar. Başkalarına imrenir, rahatlarından ödün vermezler. Başkalarını kıskanır, kendilerini beğenirler. Bu kişilik bozukluğu, antisosyal, Borderline ve histrionik kişilik bozuklukları ile birlikte görüldüğünden, teşhisi oldukça zordur. Bu kişiler yaşları ilerledikçe, güzellikleri ve güçleri kayboldukça oldukça zorlanırlar. Olumsuzluklar karşısında öfkelenir, intikam duygusu beslerler. Yaşamlarına yapılan eleştirilerde umursamaz hal alırlar. Yapılan eleştirileri değersiz görürler. İnsanları kullanmayı severler.
Narsistik kişilik bozukluğu tanı kriterleri nedir?
Aşağıdaki kriterlerin beş tanesinin ya da daha fazlasının bir arada olması halinde kişiye narsistik bozukluk tanısı konulabilir.
- Kendisinin çok önemli olduğunu düşünen kişiler
- Sürekli olarak sınırsız güzellik, zeka, güç veya kusursuz sevgi üzerine kafa yoran kişiler
- Her zaman beğenilmek isteyen kişiler
- Kendinin eşi bulunmaz biri olduğunu düşünen kişiler
- Kendinin kayırılacak biri olduğunu düşünen ve hak kazandığını zanneden kişiler
- Başkalarını kendi çıkarları için kullanan kişiler
- Başka insanların duygularını anlamada isteksiz kalan, empati yapamayan kişiler
- Başkalarını kıskanan ya da başkalarının onu kıskandığını düşünen insanlar
- Kendini beğenmiş ve küstah bir kişiliğe sahip olan kişiler
Narsistik kişilik bozukluğunu ortaya çıkaran nedenler nedir?
Bu bozukluğa sahip olan kişiler, erken çocukluk dönemlerinde kişilik bütünlüklerinin sağlanması ve korunması için, çevreden tepkilere ihtiyaç duymaktadır. Anne ve babadan yeterli duygusal sıcaklığı görememiş olan çocuklarda duyguların gelişimi yüzeysel olur. Anneye kendini fark ettiremeyen çocuk, anne imgesinden mahrum kalır. Anne ve babanın çocuğun özelliklerini sürekli olarak yüceltmesi, öz benlik duygusunun sürekli olarak beslenmesine neden olur. Bunun narsistik bozukluğun ortaya çıkmasında önemli bir katkısı bulunmaktadır. Çocukluk çağındaki travmalarda gelişimi bozan nedenlerdendir. Bu bozukluğa sahip olan ailelerin çocuklarında görülme olasılığı oldukça fazladır.
Narsistik kişilik bozukluğu tedavisi nasıl yapılır?
Bu bozukluk kronikleşme eğilimi gösterdiğinden, tedavi oldukça zor olmaktadır. Tedavideki amaç benlik saygısının korunması şeklinde olmaktadır. Tedavi sırasında gerçek benliğe erişilmeden, yapay benlik üzerinde çalışmak sonuçsuz kalacaktır. Terapistler gerçek ve yapay benlik ile birlikte çalışmalıdır.
Aşırı heyecan, bazı zamanlarda normal kabul edilse de, günlük yaşamı etkileyecek derecede yaşandığında bazı tedbirler alınarak önlenmesi gerekir. Heyecanlanma günlük yaşamda sıkça yaşanan bir duygudur. Yeni bir iş, yeni bir araba, sevdiği biriyle karşılaşma gibi etkenler kişilerin belli derece heyecanlanmasına neden olur. Heyecanın belli bir seviyede olması halinde, kişinin daha dikkatli olmasına ve yapılan işten zevk almasına sebep olur. Toplumda sosyal yaşamda başarılı olan, sanatkar kişilerde bir miktar heyecan olduğu bilinir. Kişilerin aşırı heyecanlı olduğu çoğu zaman davranışlarından belli olur. Fakat bazı kişilerin dışarıdan bakıldığında heyecanı belli olmaz. Kişinin heyecanlı ve duyarlı olması belli oranda avantaj olarak kabul edilir. Aşırı heyecanlı olma kişide hata yapmaya yatkınlık ve psikolojik sorunlara neden olabilir. Bu durum kişinin kendi davranışlarını kontrol etmesine engel olur. İnsanlarda olan yükseklik fobisi, sosyal fobi, panik atak, kekemelik gibi sorunlar heyecanı kontrol altına alamama etkisiyle yakından ilgilidir.
Heyecan nasıl kontrol edilebilir?
Fazla heyecan bazıları için kişilikle bağlantılı olsa da, alınan bazı tedbirler kişinin heyecanını kontrol altına almasına yardımcı olabilir. Bu tedbirler arasında en etkili olanı solunumun doğru yapılmasıdır. Solunumun yeterli ve doğru olması kişideki kaygıyı azaltıcı bir etkendir. Ayrıca kişinin gevşeme tekniklerini öğrenerek, heyecanlandığı durumlarda gevşemeye çalışması kendisine yardımcı olacaktır. Bunun dışında kişiler aşırı heyecanlanmalarına neden olan olayları sıkça yaparlarsa, bu alışkanlık haline geleceğinden heyecanlanmaya engel olur. Sınav heyecanı çekenler, sıkça sınavlara girerlerse heyecanlarına hakim olabilir. İnsanlar kendilerine yaşam amacı edinmeli ve yaşama pozitif bakmayı öğrenmelidir.
Heyecana neden olan etkenler ve bunlarla başa çıkma yolları
Heyecanın kompleks haline getirilmemesi: Aşırı heyecan kişinin verimliliğine, başkalarıyla ilişkisine zarar vermediği takdirde bu durum sorun olarak görülmemelidir. Heyecandan rahatsızlık duyma kaygıyı arttırır ve heyecanın daha fazla artmasına neden olur.
Güven eksikliğini aşmak: İnsanlarda güven duygusunun gelişimi yirmili yaşlarla birlikte olur. Bu dönemde aile içindeki iletişim, anne ve babanın tutumu son derece önemlidir. Kişinin güven duygusunun gelişimine zarar verecek bir sorun olduğunda, ilerideki yaşamlarında strese ve zorluklara dayanıksız olurlar. Kişinin iç konuşmalar yaparak, kendini telkin etmesi ve olumlu yönlerini görmesi halinde güven duygusu arttırılabilir. Gerekirse bir uzmandan yardım alınabilir.
Hata yaparım endişesinden kurtulmak: Kişideki heyecanı arttıran en önemli sebeplerden birisi hata yaparım endişesidir. Çocukluk dönemlerinde aşağılanan, ailesi tarafından beklentileri yüksek olanlar, mükemmeliyetçi olanlarda hata yapma endişesi yaşanır. Zeki ancak yeteri kadar eğitim almamış olan kişilerde, kendini geliştirmeyenlerde de hata yapma endişesi sıkça görülür. Kişi yaşam boyu gelişme içinde olan bir varlık olduğundan, her zaman kendine zaman tanımalı ve kendini düzeltmeye çalışmalıdır.
Geçirilmiş travmalara dikkat edilmeli: Yaşanan travmalardan sonra oluşan stres aşırı heyecanın nedenlerinden biridir. Büyük travmalar geçiren kişilerin bir uzmandan yardım alması önerilir. Bu yapılmadığında stres vücutta değişimlere neden olarak, aşırı heyecanın oluşmasına neden olur.
Organik rahatsızlıklara dikkat edilmeli: Organik rahatsızlıklar ile psikolojik rahatsızlıklar arasında genellikle bir ilişki bulunmaktadır. Hastalıklar sıkıntılar, üzüntüler bedenin kimyasını bozduğu gibi, organik rahatsızlıklarda psikolojik hastalıklara neden olabilir. İç salgı bezlerindeki sorunlarda heyecan duygusunda etkili olan kimyasalların miktarında değişimler olur. Bu durumda aşırı heyecan ortaya çıkabilir. Bunların tıbbi ve psikolojik tedavilerle düzeltilmesi gerekir.
Doğal yaşam koşulları hazırlamak: İnsanlar doğru solunum yapmayı, gevşemeyi, aşırı yorgunluktan kaçınmayı, temiz havada dolaşmayı, dinlenmeyi, düzenli uyku ve beslenmeyi, yeterli sıvı alımı gibi dengeleri düzene sokarak, heyecanın kontrol edilmesi sağlanır.
Şizofreni, ile karşı karşıya kalan kişilerin Dünyaya bakış açısı normal kişilerden daha farklıdır. Şizofreni hastaları, var olmayan sesler duyar, hayaller görür ve karmakarışık duygulara hakimdir. Bu gibi değişimlerden dolayı kişiler daha agresif, endişeli ve heyecanlı olur.
Şizofreni birçok farklı nedenden dolayı ortaya çıkabilir. Bazı vakalarda birdenbire oluşacağı gibi, bazılarında yavaş yavaş sinsi bir şekilde ilerleyebilir. Sinsi bir şekilde ilerleyen şizofreni hastalığında ilk önceleri, toplumsal ilgide azalma, dikkat dağınıklığı, kişisel bakımı ihmal etme, dine karşı eğilim ve kara sevdaya yakalanma gibi belirtiler oluşabilir. Bu tür belirtiler başlangıçta normal algılandığından dolayı şizofreni şüphesi çoğu hastada oluşmamaktadır. Başlangıç aşamasında oluşan belirtilerin ardından gelen birkaç ay içinde şizofreni tüm belirtileri ile beraber oluşum gösterir. Şizofreni hastalarında, tuhaf davranışlar ve anlamsız konuşmalar görülür.
Şizofreni bir anda ortaya çıkmış ise, belirtilerin çoğu birlikte oluşum gösterebilir. Bazı hasta gruplarında belirtilerin şiddeti hafif olurken, bazı vakalarda çok şiddetli semptomların oluşma olasılığı yüksektir. Bu vakalarda kişiyi kontrol altında tutmak oldukça güçleşebilir. Şizofreni hastalarında açığa çıkan şikayetler pozitif ve negatif şikayetler olmak üzere iki başlıkta toplanmaktadır. Her vakada tüm belirtiler aynı anda açığa çıkmayabilir.
Şizofrenin çeşidine göre açığa çıkan belirtiler değişebilir. Mesela, paranoid olarak oluşan şizofreni de güvensizlik ile alakalı belirtiler hakim olur. Paranoid olarak gelişen şizofreni hastaları, çevrelerindeki kişilerin kendine zarar vereceğine inanır ve her zaman tedirgindir. Eşinin kendini aldattığına inanır ve daha birçok kuşkusu vardır. Basit şizofreni de ise, içine kapanma, çevresi ile ilişkilerini azaltma, kişisel bakımına özen göstermeme gibi belirtiler hakim olur. Bu hasta grubunda düşünce ve konuşma kabiliyetinde kopukluklar yaşanabilir. Anlamsız ve konu ile alakasız sözcükler sarf edebilirler.
Ayrıca olmayan sesleri duyabilir, var olmayan şeyleri görebilirler. Olmayan ses ve görüntülerden komut alarak korkutucu bir hal alabilirler. Bu hasta grupları çoğu zaman duydukları seslerin ve görüntülerin gerçekte var olup olmadığı ayırt edemez ve korku yaşayabilirler. Fakat bu belirtilerin kendi beyinlerinde gerçekleştiğini kabul etmez ve dışarıdan birilerinin yaptığı düşünürler. Bu hasta grubunda oluşabilecek diğer belirtiler,
- Duygulanımda azalma
- Hareketsizlik
- Hareket etme güçlüğü
- Okul ya da işe devam edememe
- Arkadaş çevresinden uzaklaşma
- Bir konuya odaklanamama olarak sıralanabilir.
Şizofreni vakalarında hırçınlık ve saldırganlık görülme olasılığı oldukça düşüktür. Şüphecilik yaşayan hastalar eğer şizofreni tedavisi görmüyorsa saldırgan tavırlar sergileyebilir. Aynı zamanda alkol ve madde bağımlısı olan şizofreni hastalarında saldırganlık hakim olabilir. Bu hasta gruplarında intihar etme eğilimi oluşabilir. Fakat hangi hastanın intihar edebileceğini önceden kestirmek mümkün değildir.