SABETAYİSTLERİN BAYRAMLARI
Sabetay Sevi'nin tesis ettiği bayramlar hakkında,
Ribbi Abraham Danonun; Revue des Etudes Juives adlı eserinden Avram Galantenin naklettiği maumatı tercüme ediyoruz:
Sabetayistlerin bayramları
'' Mum söndü '' veya '' Kuzu Bayramı '' veya '' Dört Gönül Bayramı '' hakkında;
Kuzu Bayramı'nın kutlanma tarzı ile, Anadolu'nun Ailevi toplumları gibi görünen gerçekte kendilerini Alevicilikle gizlemeye çalışan Sabetayist Yahudiler tarafından uygulandığı iddia edilen, Mum Söndü Alemi ,
Mevcut kayıtlara ve yine bazı mensupları Sabetayist Yayudilerin anlattıklarına göre : Kadınlı erkekli olarak, çalgı ve içki eşlliğinde uygulanan bu toplantı da, ışıkların söndürülmesi ile, toplu olarak uygulanan bir orjiye dönüşür.
* Bu Kuzu Bayramı hakkında, Sabetay zümresi, Mensuplarından Karakaşzade Rüştü, 1924 tarihinde '' Vakit '' gazetesi yazarına şu izahatı vermişti:
'' Kuzu Bayramı 22 Adar'da (Mart) yapılır. Bu bayram geceye mahsustur. Ve her sene kuzu eti, ilk defa bu bayram münasebetiyle ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağı ikisi erkek, ikisi kadın olmak şartıyla, evli dört kişinin bulunması lazımdır. Kuzu ziyafetinde bulunacakların sayısı, iki cinse mensup evli çiftlerin arttırılması şartıyla istenildiği kadar çoğaltılabilir. Kadınlar, iyi giyinmiş ve elmaslarıyla süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve belirli zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır... Bu bayram vesilesiyle doğacak çocuklar bir nevi kutsiyet taşıyan olarak tanınırlar. Ona ` Dört Gönül Bayramı ` adı verilir. ''
* 15 Kasım 1925 tarihli '' Resimli Dünya '' mecmuasında Kapancı ailesine mensup bir genç Sabetayistde Kuzu Bayramı'nı şu şekilde anlatıyordu:
'' Zannediyorum ki ` mum söndürme ` merasimi Karakaş ailesinde hala devam eden bir adettir. Ve galiba, evvelce benim mensup olduğum ailede dahi tatbik edilirdi. Fakat itiraf etmeiyim ki ben hiç görmedim. Son zamanlara kadar dönmeler, bu kuzu merasiminden önce hiç kuzu eti yemezlerdi. İlkbahara tesadüf eden belirli bir günde, okunmuş bir kuzu kızartılır ve evli erkekler, zevceleriyle birlikte ziyafette hazır bulunurlar. Fakat ben genç ve bekar olduğum için yaptığım bütün teşebbüsler boşa gitti. Çünkü bana cevap olarak ` Sen de evlen. Ondan sonra öğrenirsin ` derlerdi. ''
* Bu Kuzu Bayramı vesilesiyle Profesör Avram Galante'nin eserinde yaptığı tarihi tahlil ve izahı tercüme ediyoruz:
'' İstanbul Üniversitesi'nde eski şark milletlerinin tarih profesörü olmak sıfatıyla ben; çok defa eski adetlerle, yakın şark milletlerinde hala devam eden bazı adetlerin mukaysesine fırsat bulurdum. Burada bahsedilen mesele, yani mumların söndürülmesinden sonra hasıl olan çirkin sahne, kökenini şarkın kadim tarihi devirlerinden alıyor. Bu köken şudur: Hurafeye nazaran kışın tabiat ölür ve Sema tanrı'sı zincirdedir. İlkbaharın gün dönümünde Sema tanrısı Attis, kainatın çiçek açma mevsimini ilan için toprağa iner ve taibat ilahesi Mâ yahut Ammas tarafından kabul edilir. Ve onunla evlenir. Bu, bir aşk bayramıdır. Bu tanrının gökten inişi, eski mitlerde şu suretle kullanılırdı:
Büyük bir çam ağacı seçilerek menekşelerle örtülr ve Tanrı Attis'in tasviriyle ve onun itikadına ait aletlerle süslenirdi.Attis'in tasviri bir örtüye sarılı ve ölü gibi dururdu.Çünkü Attis'in ertesi yıl tekrar dirilmek üzere ölmüş bulunması lazımdı. Nasıl ki ilkbahar da ertesi sene doğmak üzere ölür. Bu çam, merasimle ve herkesin iştirak ettiği şarkılarla yakılır ve ondan sonra merasimde hazır bulunanlar gök tanrısıyla yer ilahesinin evlenmeleri şerefine en çirkin şekilde umumi bir orji'ye, cümbüşe koyulurlardı. Kadim milletler tarihini takip edersek, bu merasimin sonraları da tatbik edilmiş olduğunu ve son zamanlara kadar izler bıraktığını görürüz. İç Anadolu'nun bazı yerlerinde hala Attis'in ibadetini tatbik edenler vardır.Kızılbaşlar ve Tahtacılar, böyle gece ayinleri tertip ederek mum söndürürler ve cümbüş yaparlar.
Garip tesadüflerdendir ki, bu satırları yazdığımız sıralarda Türkçe Akşam gazetesi, Maraş muhabirinden aldığı şu telgrafı yayımlamıştı:
'' Maraş, 4 Mayıs 1935. Burada mum söndürme ayinini tatbik eden bazı kişiler suçüstü yakalandılar.Kadınlardan, erkeklerden başka; mum söndürülen odada musiki aletleriyle başı kesik bir siyah tavuk bulunmuştur.''
Görülüyor ki burada bahsedilen ayin, Sabetayistler tarafından yapılanın aynıdır. Yalnız şu farkla ki, burada kuzu yerine bir tavuk bulunmaktadır.
Profesör Galante, yukarıdaki izahları verdikten sonra, kadim Musevi tarihinde de bu türlü adetlerin ve zevce değiştirmek alışkanlığının izlerine tesadüf edildiğini anlatıyor.
Yukarıda sayılan on altı bayramdan başka, Sabetay mensupları tarafından riayet edilen başka günlerin ve yortuların mevcut olduğu, yine kendi mensupları tarafından yapılmış olan yayından anlaşılıyor.
Bunların içinde, Musevilerle müşterek olan bazı bayramlarla '' Osman Ağa''nın hatırasına yapılan bayram, Yusuf bayramı, Ağaç bayramı, Meyve bayramı ve Fecir bayramı vardır.
Osman Ağa'nın hatırasını yâd için yapılan ve sabetaycı zümrenin bir kısmı nazarında pek mühim sayılan bayram, tabiidir ki Sabetay'ın ölümünden sonra tesis edilmiş olan günlerdendir.
Ağaç bayramında ağaçlar, dua okunarak sulanırmış; meyve bayramında, zümreye mensup aileler, bir siniye meyve doldurarak etrafında dua okuyup dolaşırlar ve bu ayinden sonra herkes bir miktar meyveyi mendiline doldurup evine götürürmüş. Fecir bayramında ise Sabetayistler, senenin belirli bir gününde güneşten evvel kalkarak kadınları ve çocuklar ile hususi mabetlerine giderler ve ibadetten sonra hahamlarına, zümre fırkasına ait sadakalarını vererek dönerlermiş.
Yukarıdan beri sayılan bu bayram ve yortu günlerine, oruç günleri de ilave edilecek olursa ruhani günlerin sayısı, sabetayist zümrenin hususi takvimini dolduracak derecede zengin görülür.Bunların büyük bir kısmı, bugün ehemmiyetlerini ve izlerini kaybetmiş olacaklardır.Fakat bir kısmının zümrece bugün dahi riayet gördüğünde asla şüphe yoktur.
YAHUDİ MUNAFIKLARI
BENZET; AMA ASLÂ BENZEME!
Dünyada kendilerini Yahudi olarak tanıtıyorlar.
Türkiye'de 'Türk'üz!' diyorlar.
Sabetayistler Türklere ve Türkiye'ye ihanet ediyorlar.
Sabetay Sevi cemaati mensuplarından ve “Evet Ben Selanikliyim, Türkiye Sabetaycılığı” kitabının yazarı Ilgaz Zorlu, geçen sene, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın Diyalog Platformu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de sayıları 100 bini bulan Sabetayclar’ın asıl hüviyetlerini gizlemelerinden yakındı. Zorlu, İzmirli bir haham olan ve bazıları tarafından mesih (kurtarıcı peygamber) olarak kabul edilen Sabetay Sevi’nin adıyla anılan Sabetaycılığı şöyle tavsif etti: “Sabetaycılar bence Türkiye’nin gizli Yahudi cemaatidir. Kendilerine sorarsanız, Türk ve kabul edilebilir ölçüde Müslüman bir cemattir. İsrâil’de Sabetaycılık, Yahudilik içinde kabul edilmiyor.”
Sabetaycılığın 1924’ten beri Türkiye’nin temel taşlarından olduğunu ifade eden Zorlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Sabetay Sevi’nin doktrini tamamen Yahudiliğin içindedir. Sevi, zamanında hahamlar tarafından çok şikâyet edildi. Ama Osmanlı bunu, Yahudiliğin iç meselesi olarak kabul etti ve karışmadı. Bunu fırsat bilen Sevi, bütün Anadolu’yu dolaştı. Sabetaycılar o zaman saraydan reaksiyon almadıkları için çok ileri gitmişlerdir. Hatta çok organize olan Sabetaycılar, saraya bile girdiler. Sabetaycılarla Yahudilik arasındaki ilk ciddî problem, Sabetay Sevi’nin doktrinleri ile ortaya çıktı. Meselâ Yahudilikte kadınlar duâya kaldırılmaz, Sevi ise kadınları duâya çağırdı. Bu büyük sıkıntıya sebep oldu.”
Sabetay Sevi’nin kendi cemaatine, “Benzet; ama aslâ benzeme!” doktrinini benimsettiğini söyleyen Zorlu, bunu şöyle açıkladı:
“Kendini Müslümanlar’a benzet; ama aslâ onlar gibi olma prensibidir.”
Türkiye’de pek çok tanınmış ve önemli mevkilerdeki insanın Sabetaist olduklarına işâret eden Zorlu,
“Meselâ Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca’nın babası bir hahamdır. Uluslararası arenade Sabetaycılar kendilerini Yahudi olarak gösteriyor. Buraya gelince Müslümanım, diyorlar. Şimdiki Dışişleri Bakanı İsmâil Cem, ABD’nin Yahudi Dışişleri Bakanı Albright ile çok samimi. Acaba bunu nasıl başarıyor? Karşı olduğum, Sabetaycı kökeni kullanarak, sonra bunu reddetmektir. Bunu yapanları kınıyorum. Meselâ, Bilgin âilesi Sabetaycıdır; ama bunu söylemiyorlar. Mason localarını halka açan Sahir Talat Akev Sabetaycıdır. "
“1954 yılı genel seçimlerinde, Sabetay cemaati temsilcisi Nazım Bezmen bizzat Adnan Menderes’in isteği ile Meclis’e girdi. Sabetaistler bulundukları ülkenin kanun ve teâmüllerine kesin olarak uyarlar. Meselâ, biz her dînî toplantımızda Cumhurbaşkanı Demirel’e ismen duâ ederiz. Şişli Terakki Lisesi şu an bir Sabetaist olan Canan Barlas’ın kontrolünde. Bu okula Dinç Bilgin tâlip. Hedefleri 5 yıl içinde bu okulun kapanmasını sağlayarak, 2 trilyon değerindeki mülkü 300 milyara Dinç Bilgin’e satmaktır. Şu an bu plan uygulanıyor. Maalesef Türkiye’de Sabetay cemaati bir yozlaşma sürecindedir.”
Basın, 2000
SABETAYİSTLERİN BAYRAMLARI :
1- Sivan (Nisan) on dörtte '' Tohum Bayramı.'' Bu bayramın sebebi olarak, bir Tevrat ayetinde güya Sabetay'ın adına benzer bir kelime keşfedilmesi tahmin ediliyor.Bugün zarfında ezeli tohum, İsrail'in ziynet ve zaferi olacak ve arz meyvesi onların şeref ve gururunu teşkil edecek.
2- Sivan (Nisan) yirmi dörtte '' Sabetay'ın Elie tarafından takdis bayramı.'' Buradaki Elie'den maksat, Gazzeli Nathan'dır.Sabetay'ın Filistin seyahati bahsinde anlattığımız gibi Nathan, onu Mesih olarak tanımış ve güya peygamberi olmuştu.
3- Sivan (Nisan) yirmi altıda '' Onu bugün size verdiler '' suretinde tercüme edilen tarihi bir hatıranın bayramı ki, delaleti tamamıyla belirgin değildir.
4- Temmuz dokuzda '' Ruhun giyinmeye başlaması bayramı.'' Bunun sebebi, ihtimal ki Sabetay'ın Mesihlik ilhamını duymaya başladığı günü kutsamaktır.
5- Temmuz on yedide kaynı, Samuel Primo'nun doğuş bayramı.
6- Temmuz yirmi üçte '' Donanma Bayramı '' Mesih'in gelişiyle meydana gelen dini inkılabın hatırasını içerdiği tahmin ediliyor. Sabetay, bu bayram vesilesiyle mensublarının evlerini donatmalarını emretmişti.
7- Temmuz yirmi dörtte '' Mukaddes Cumartesi Bayramı.'' Sabetay'ın, bu bayramı karısı Sârâ'nın saadeti şerefine tesis ettiği rivayet edilir.
8- Şubat on üçte '' Zaferle Taçlanmanın Başlaması Bayramı.'' Bu bayramın hangi hatıraya dayandığı kesin değilse de Sabetay'ın Kahire'de sarrafbaşı Yusuf Çelebi nezdindeki başarısına veya daha sonra Aydos'ta iken Mesihliğe ortak çıkan Polonya'lı haham Nehime Kohen ile üç gün üç gece münakaşayı müteakip, mücadeleden muzaffer çıkışına dayandığı tahmin ediliyor.
9- Şubat dokuzda '' Meserret Bayramı.'' Bu bayram, Kudüs mabedinin tahribi hatırasıyla yapılan matemin bir şenlik gününe dönüştürülmesi emrinden ileri geliyor ki, güya Sabetay Sevi'nin doğduğu güne tesadüf etmektedir.
10- Şubat on beşinde '' Tuzlama Bayramı.'' Sabetay Sevi'nin kral ilan edildiği günün hatırası.
11- Kislev ayının, yani Hicri Rebiü'l evvel ve Miladi Ekim ayının 16. günü. Sabetay'ın, Edirne Sarayı'nda (sözde) İslamiyet'i kabul ettiği gün ki, Sabetaylığın Musevilikten ayrılarak başlıca bir zümre teşkil etmesinin başlangıcıdır.
12- Mart yirmi birde '' Sabetay'ın Doğuş Bayramı.'' Fakat 9 Şubat'taki ''Meserret Bayramı '' da onun doğuş bayramı olduğuna göre, ikisinden birinin başka bir sebebe dayanıyor olması lazım gelir.
13- Mart yirmi sekizde '' Sabetay'ın Sünnet Bayramı.'' Bu tarihe nazaran Sabetay Sevi'nin 9 Şubat'ta değil, 21 Mart'ta doğmuş olacağını Avram Galante tahmin ediyor.
14- Aralık ayının on altısında, sebebi ve manası tahmin edilemeyen bir bayram.
15- Şubat on beşte Yahudilerce bilinen Purim, yani '' Şeker Bayramı.'' (Ramazan Bayramına neden içimizdeki hainler şeker bayramı diyerek manasından uzaklaştırıyor, şimdi anladınız mı ? )
16- Mart yirmi ikide, yani ilkbaharın birinci gününde '' Kuzu Bayramı '' veya '' Dört Gönül Bayramı ''
Kaynak: İbrahim Alâettin Gövsa, Sabetay Sevi, Syf: 48-52, Elips Kitap
BİZ TÜRK DE MÜSLÜMAN DA DEĞİLİZ.''
SELANİK YAHUDİLERİ DÖNMELER AVDETİLER SABETAYİSTLER
Dünya Yahudi Konseyi'nin büyük gayretleri ve o zaman dünyanın süper gücü bulunan İngiltere'nin de kullanılması ile Osmanlı yıkıldı ve Müslümanlar tarumar edildi...
Bu işte Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan, Türk ve Müslüman gözüken yüzbinlerce Sabetaycının da büyük emekleri vardı. Bu nedenle yeni kurulacak kukla Türkiye devletinin kontrolünün Sabetaycılarda olmasına izin verildi.
Museviler ile Sabetaycılar arasında (her ne kadar sabetaycılar da yahudi olsalar da) bulunan anlaşmazlıklar sorun edilmedi. Türkiye'de iktidar artık Yahudi konseyi ve İngiltere ile danışıklı hareket eden Sabetaycıların ellerindeydi...
Kendisi de Sabetaycı olan Mustafa Kemal Adıtürk, bir kurtarıcı gibi gösterildiği Türkiye'de en yakın silah arkadaşları bile böyle bir şey beklemezken birden Cumhuriyeti ilan etti. Bunun hemen akabinde, 1924 yılında, "Yunanistan sınırları içinde kalmış Türkleri Türkiye'ye getireceğiz" bahanesi ile Selanik'i merkez edinmiş dindaşlarını yani Sabetaycıları "Türk" diye Türkiye'ye getirmek istedi. Uzun sıkıntıların ardından bunu gerçekleştirdi. Ve yeni Türkiye'nin en güzide toprakları, Osmanlı hanedanının şahsi gayri menkulleri, Yunanistan'a gönderilen zengin Rumların zenginlikleri hep bunlara peşkeş çekildi..
Dikkatinizi çekmek istediğim husus ise şu; Selanik'teki Sabetaycılar Türkiye'ye gelmek istemediler. Zira rahattılar... Mustafa, devlet gücü ile baskı yapmasına rağmen direndiler. En nihayet, yaklaşık üç yüz senedir açıklamadıkları büyük sırlarını bile açıkladılar Türkiye'ye gelmemek için... Selanik'li Sabetaycılardan bir Karakaşzade Rüştü çıktı ve "Biz Türk de Müslüman da değiliz. Bu güne kadar böyle gözüktük, böyle tanındık. Bizi Türk kabul ederek Türkiye'ye götüremezsiniz" mealinde açıklamalar yaptı...Bu Sabetaycılık araştırmaları konusunda bir dönüm noktası oldu... İlk defa, kendi ağızlarıyla ve net ifadelerle söylediler; "Biz Türk de Müslüman da değiliz"...
Sabetaycı Yahudilerin Alevilerin içine sızması...
Sabetaycı Yahudiler Alevilerin içine 19.-20. yüzyıldan itibaren sızmış, Alevilerin güvenini kazanarak temel öğretilerini değiştirmiş, Alevilik tarihi kitapları yazarak Aleviliği mecraından saptırmışlardır. Alevi gençlerin pek çoğunu kültürel değerlerinden kopararak rijit, protest birer ateist haline getirmeyi başarmışlardır.
Toplumda yanlış olarak Bektaşilere mal edilen “mum söndü” olayı da aslında Sebataylara ait dini bir ritüeldir. “Dört Gönül Bayramı” veya “Mum Söndü” diye de bilinen Kuzu bayramı 22 Adar’da (Mart) yapılır. Her sene kuzu eti ilk defa bu bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağısı ikisi erkek ikisi kadın olmak şartıyla evli dört kişinin bulunması lazımdır. Bu çiftlerin sayısı artırılabilir. Kadınlar iyi giyinmiş ve süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve muayyen zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır…
Bu bayram vesilesi ile doğacak çocuklar bir nevi kutsiyeti haiz tanınırlar.” (Gövsa, Sabatay Sevi, S. 64)
Ilgaz Zorlu da “toplu seks ve mum söndü olayının Tanah’taki birtakım dualardan kaynaklandığını” vurgulamakta, (Zorlu, Evet Ben Selanikliyim, S.51), hatta; “bazı Sabataycı din adamlarının Lut örneğinden hareketle ensest ilişkiyi meşru kabul eden kararlar verdiklerini” ifede etmektedir.
(Zorlu, a.g.e.S.62)