02 Temmuz 2018

Muaviye'nin İslam Dışı Hareketleri

muaviye ve yezidin islama verdiği zararlar ile ilgili görsel sonucu

Muaviye'nin İslam Dışı Hareketleri

Ebu Süfyan oğlu Muâviye, hükümetin başında olduğu sırada (valilerinden biri olan) Muğayre b. Şûbe ile düzenlediği gece eğlencesinde dostuna İslam’ı yok etmeye yönelik arzusunu açtı. Ama bu arzusu, Muğayre’nin oğlu “Mutarrif” tarafından açığa çıkarıldı. Mutarrif bu olayı şöyle anlatıyor:
“Babam Muğayre ile “Dımışk” (Şam)’da Muâviye’nin misafiri idik. Babam sürekli Muâviye’nin sarayına gidip onunla konuşuyor. İkamet ettiğimiz yere döndüğünde onun ne kadar akıllı olduğundan övgüyle bahsediyordu. Ama bir gün Muâviye’nin sarayından döndüğünde çok üzgün ve rahatsız olduğunu gördüm. Onu üzen bir olayın cereyan ettiğini anladım.
Bunun nedenini sorduğumda bana: Oğlum! Ben şu anda zamanın en kötü adamının yanından geliyorum, dedi. Ne oldu, diye sordum.
Dedi ki:
“Bu gece Muâviye ile baş başa kaldık. Ona dedim ki: Şimdi artık muradına erdiğine ve hükümeti ele geçirdiğine göre, ne olur ömrünün bu son döneminde halka adaletli davranıp iyilik etsen. Beni Haşim’e bu kadar kötü davranmasan, nihayet onlar da senin akrabalarındır, üstelik şimdi sana bir zarar verecek durumda değillerdir.”
Muâviye dedi ki:
“Heyhat! Heyhat! Ebu Bekir halifelik yaptı adaletli davrandı, ölümünden sonra sadece bir ismi kaldı. Ömer de on yıl halifelik yaptı zahmetlere katlandı, ölümünden sonra onun da sadece bir ismi kaldı. Sonra kardeşimiz Osman, O ki; soylulukta kimse ona erişemezdi, hükümetin başına geçti ama ölür ölmez ismi de kendisi ile birlikte gömüldü. Fakat her gün İslam dünyasında bu Haşimi erkeğin (İslam Peygamber’inin) ismi “Eşhedü enne Muham*me*den Resulullah” diyerek beş kere haykırılmaktadır. Şimdi bu durumda onun isminin de öldürülüp gömülmesinden başka yapılması gereken ne kalmış ki…?”
Muâviye’nin küfrünü açıkça ortaya koyan bu sözler raviler kanalıyla Abbasi halifesi “Me’mun”a ulaşınca tüm İslam ülkesine bir genelge yayınlayarak Muâviye’ye lânet edilmesini emretti.([1])
Bütün bunlar Emevi hanedanının İslam’ı yeryüzünden silmek, batıl bir hareketi hakim kılmak için ne denli çaba sarf ettiklerini göstermektedir.
İslam Toplumunun Nefret Edilen Yüzü Yezit (la)
Böyle bir ailenin kucağında yetişen ve böyle bir hanedanın kültürü ile büyüyen Yezit, adına hükmetmek istediği İslam dinine karşı, en ufak bir inanç duymuyordu.
Yezit; toy, şehvetperest, başına buyruk, tedbirsiz, dar düşünceli, akılsız, kaygısız, ayyaş ve geri zekâlı bir gençti.
Hükümetin başına geçmeden önce heveslerinin tutsağı ve aşırı arzularının bağımlısı olan Yezit, hükümetin başına geçtikten sonra babası kadar bile İslam’ın dış görünümünü koruyamadı. Taşıdığı çirkin ve şehvet dolu ruhun etkisiyle İslam mukadderatını açıkça çiğniyor, şehvetini tatmin etmek için hiçbir şeyden çekinmiyordu.
Yezit; alenen şarap içiyor, açıkta günah işliyordu. Sözde soyluların düzenlediği gece partilerine katılıyor, kadeh tokuşturarak utanmadan şu içerikte şiirler okuyordu:
“Ey kadeh arkadaşlarım! Kalkın hoş sedalı dansözleri dinleyin, peş peşe kadeh kaldırın, bilimsel ve edebi konuşmaları bırakın. Saz ve söz nağmeleri benim; “Ezan” ve “Allah-u Ekber” nidasını duymama engel oluyor. Ben, cennet hurilerini şarap fıçısıyla değiştirmeye hazırım.([2])
Bu hayasız davranışlarıyla İslam’ın kutsiyetini küçümsüyordu! O, peygamberliği, Muhammed’e (s.a.a) vahiy geldiğini açıkça inkâr ediyordu. Dedesi Ebu Süfyan gibi her şeyin bir varsayımdan ibaret olduğunu sanıyordu. Nitekim dış görünüş itibariyle Ali oğlu Hüseyin’i (a.s) yendiği zaman şu içerikte şiirler okuyordu:
“Haşim mülk ve hükümetle oynamıştır. Ne gaybi alemden bir haber gelmiş ne de vahiy inmiştir!”
Sonra, Bedir savaşında İslam serdarlarının eliyle, atalarını kılıçtan geçirilmelerine duyduğu eskilere dayanan kinini kusarak, İmam Hüseyin’in (a.s) onun telafisi olduğunu dile getirmekten utanmıyordu:
“Keşke Bedir’de öldürülen büyüklerimiz şimdi yaşıyor olsaydı da: ‘Aferin sana Yezit’ deselerdi”([3]) diyordu.
Bir senesinde Muâviye, oğlu Yezid’i bir ordu ile Rumlarla savaşa gönderdi. (Böylece oğlunun sadece alem yapmadığını bir savaşçı olduğunu da göstermek istiyordu.) “Süfyan b. Avf Ğamidi’yi”de onun yanına kattı. Yezit çok sevdiği “Ümmü Gülsüm” adındaki kadını da bu seferde yanına almıştı. Süfyan, Yezit’ten önce Rum topraklarına girdi ve “Ğezkazune” denilen bölgede hava koşullarının kötü olması nedeniyle ordu, ateşli bir hastalık olan çiçek hastalığına tutuldu.
Yol güzergâhında “Deyri Murran”([4]) (Durran Manastırı) denilen menzilde Ümmü Külsüm’ün yanında ayyaşlık yapan Yezit bu olayı haber alınca şu şiiri okudu:
“Murran manastırında odalar içinde yastığa yaslanıp Ümmü Külsüm’ün yanında keyfime bakıyorum. Müslüman askerler ateşlenip çiçek hastalığına yakalanmış, ölmüşler umurumda değil.”([5])
Ülkenin genç savaşçılarına karşı bu denli duyarsız olan bir kimse, ülke mukadderatını eline geçirdiğinde İslam ümmetinin başına gelecekleri siz düşünün!
Yezit’in sarayı çeşitli fesat ve günahların merkezi olmuştu. Onun sarayının sergilediği dinsizlik ve fesadın etkileri toplumu öyle sarmıştı ki, onun kısa süren hükümeti döneminde “Mekke” ve “Medine” gibi en kutsal şehirler bile pisliğe bulanmıştı.([6])
Yezit sonunda heveslerinin kurbanı oldu. Aşırı alkolden zehirlenerek öldü.([7])
Ünlü İslam tarihçisi “Mesûdî” şöyle der:
“Yezit, halka karşı davranışında Firavun yöntemini benimsemişti, hatta Firavun’un davranışı onunkinden daha iyi idi.”([8])

Yezit’in fesat ve ayyaşlığına, alçakça bir yaşam sürdüğüne ve halkı pek zalimce yönettiğine, Müslümanlara hiç mi hiç acımadığına dair kanıt ve belgeler o kadar çoktur ki; hepsini ortaya koymak şu özet kitabımıza sığmaz. Yukarıda sunduğumuz şu birkaç örneğin onun nasıl aşağılık bir kişiliğe sahip olduğunu anlatmada yeterli olduğunu sanıyoruz.
Yezit'in (la) Hiristiyanlık Eğilimi 

Yezit aslında, Hıristiyanlık öğretileriyle yetişmişti. Elimizdeki delillerle, en azından Hıristiyanlığa meyilli olduğunu söyleyebiliriz.

Üstad “Abdullah Alailî” bu hususu şöyle kaydetmektedir:
“Eğer, Yezit’in Hıristiyanlık eğitimi aldığını, İslami eğitimi, İslam kültürü ve öğretilerinden nasibini almadığını söylersek size ilginç gelebilir, hatta bazı okuyucularımız buna inkâra varacak kadar şaşırabilirler. Ama eğer Yezit’in anne tarafından, İslam dininden önce Hıristiyan olan “Beni Kilab” kabilesinden olduğunu hatırlarsak, şaşırmayacağız. Çünkü bir milletin huylarının, hasletlerinin, sosyal değerlerinin, düşünce kaynağının, gelenek ve kültürünün temelini oluşturan inançlarını söküp atması için uzun bir zamanın geçmesi gerektiği sosyal bilimin kabul ettiği bir gerçektir.
Tarih bize diyor ki: Yezit, gençlik yıllarına gelinceye kadar bu kabilede yetişmişti. Bu da şu demek oluyor ki; O, eğitimcilerin önem verdiği eğitilebilirlik çağını böyle bir ortamda geçirmiştir. Yani karakterini bu toplumda belirlemişti. Hıristiyanlıktan etkilenmiş olmasına ilaveten çölün doğal bedevi kabalığı ve sertliğini de huyuna katmıştı.
Ayrıca bazı tarihçilerin ve onlardan biri olan Hıristiyan tarihçi “Lamenus”un “Muâviye” ve “Yezit” adlı kitaplarında belirttiğine göre, Yezit’in bazı hocaları (eğitimcileri) Şam Hıristiyanlarından idi. Böyle bir eğitimin Müslümanların yöneticisi olacak bir kimsenin üzerinde bırakacağı kötü etki kimseye saklı değildir.”
“Alailî” bunun devamında şöyle kaydediyor:
“İşte Yezit’in Hıristiyan şair “Ahtel”e Peygamberin sahabesinde Ensar’ı kötüleyen şiirler okutması, oğlunun eğitimini bir Hıristiyan’a vermesi (tarihçiler bunu ittifakla kabul etmektedirler) onun aldığı Hıristiyanlık eğitiminden kaynaklanmaktadır...”([9])
Tarihin tanıklığıyla Yezit, Hıristiyanlık eğilimini gizlemiyordu. Hatta bunu açıkça dile getiriyordu:
“Eğer Şarap, Ahmed (Muhammed) dininde haramsa,
Sen Hıristiyanlık dinine göre (helal) kabul et.”([10])
Şunu kabul etmek gerekir ki; Rum devleti Şam sarayına nüfuz etmiş ve bazı Rum Hıristiyanları Şam sarayında müsteşarlık görevine yükselmişlerdi. Nitekim tarihçilerin açıkça belirttiğine göre; İmam Hüseyin (a.s) Küfe’ye doğru hareket ettiği zaman Yezit, müsteşarı Rum “Sercon”un tavsiyesi üzerine Küfe Valisi “Nûman b. Beşir”i görevden alarak yerine Basra valisi olan “Übeydullah b. Ziyad”ı Küfe valiliğine atamıştır.([11])
Yezit’in kirli çehresi, küfrü ve İslam’a olan düşmanlığı böylece aydınlanmaktadır. Buradan İmam Hüseyin’in (a.s) Yezit hükümetine karşı kıyam etmesinin nedenini daha iyi anlamaktayız.
Yezit sadece irsi saltanat rejimi başlatıcısı olmakla değil, kişisel hayatı bakımından da İmam Hüseyin nazarında gayri meşru idi. Binaenaleyh, Muâviye’nin ölümüyle engeller ortadan kalktığına göre; artık İmam Hüseyin’in muhalefetini ilan etmesinin zamanı gelmişti. Eğer İmam Hüseyin Yezit’e biat etmiş olsaydı, Yezit hükümetinin meşruiyet kazanmasının en önemli kanıtı sayılacaktı.
İmam Hüseyin’in (a.s) muhalefet etmesinin sebebi ilk açıklamalarında ve mektuplarında açıkça göze çarpmaktadır. Medine’de Yezit’e biat etmesi için baskı altında tutulduğu ilk günlerde Velit’in Yezit’e biat önerisine karşı şöyle buyurdu:
“Müslümanlar Yezit gibi birinin hükümdarlığına müptela olurlarsa İslam’ın fatihasını okumak gerekir.”
Küfelilerin davet mektuplarına verdiği cevapta da Müslümanların yönetimini üstlenen kişinin özelliklerini şu şekilde açıklamıştır[12])
“... Müslümanların lideri ve imamı; Allah’ın kitabına amel etmeli, adalet ve eşitlik yolunu izlemeli, hakka riayet etmeli ve tüm varlığı ile Allah’ın emrine itaat etmelidir.”([13])

Kaynaklar:

([1]) Ali b. Hüseyin Mesûdi, Murucûz-Zeheb kitabı, C.3, S.454.

([2]) Tezkiretü’l-Havass, Sibt b. el-Cavzî, Necef bas. S.291.
([3]) Tetimmetü’l-Münteha fî vakayii eyyami’l-Hülefa, Şeyh Abbas Kımmi, S.44.
([4]) “Murran Manastırı” Şam yakınlarında bir yerdir. İslam şehirleri çevresinde bulunan Hıristiyan manastırları en kötü fuhuş ve fesat merkezleriydiler. Adeta birer meyhane idiler. Emevi ve Abbasi dönemi ayyaşları eğlence araçlarından yararlanmak için aslında ibadet için yapılan bu yerleri kullanıyorlardı. Yezit de bu amaçla Murran Manastırına gitmişti. Seyyid Murtaza Askeri, Nekşi Eimme Der İhyai din, C.6, S.72.
([5]) - Tarih-i Yâkubi, İbni Vazih, Farsça Tercümesi, Dr. M. İbrahim Ayeti, 3. Baskı, Tahran, C.2, S.160.
- Ensabü’l-Eşraf, A. b. Yahya Bilazeri, Bağdat Baskısı, C.4, S.3.
- Yakut Humevî, Mu’cemü’l-Büldan, Beyrut Baskısı, S.534, “Deyr” maddesi.
([6]) Ali b. Hüseyin Mesûdî, Murucü’z-Zeheb Beyrut Baskısı, C.3, S.67.
([7]) Makteli’l-Hüseyin, Ahteb Harezmî, Tahkik Şeyh Muhammed Semavi Kum Baskısı, C.2, S.183.
([8]) Mesûdî, Murucu’z-Zeheb, C.3, S.68.
([9]) Sumuvvu’l-Mâna fî Sumuvvu’z-Zat, Beyrut Baskısı, 1972, S.58.
([10]) Tetimmetü’l-Münteha, Ş. Abbas Kummi, S.43.
([11]) Makteli’l-Hüseyin, Ebu Mahnef, S.22-Taberi, Tarikü’l-Ümemi ve’l-Müluk, C.6, S.199-el-İrşad, Şeyh Müfid, S.205-Ali b. Misteviye, Tecaribü’l-Ümem, Tahran Baskısı, C.2, S.42.
Hıristiyan asıllı “Ferdinand Totel”, “Mu’cemü’l-e’lam-elmüncid” kitabında: “Yuhenna Dımışkî”nin babası “Mansur b. Sercon”un Muâviye’nin Maliye Bakanı ve ordunun hesap işlerinden sorumlu olduğunu yazıyor. “Akkad”, “Muâviye b. Ebu Süfyan fî’l-Mîzan” kitabında (S.168): Muâviye’nin mali işlerin sorumluluğunu “Sercon b. Mensur”a ondan sonra da oğlu “Mansur”a tevdi ettiğini yazıyor.
([12]) el-Luhuf fî katlî’t-Tufuf, Seyyid b. Tavus, S.11.
([13]) - el-İrşad, Şeyh Müfid, S.204. Türkçe Tercümesi, Davut Duman, S.240.
- Makteli’l-Hüseyin, Ebu Mahnef, S.17.
- Tarihü’l-Ümemi ve’l-Müluk, Taberi, C.6, S.196. —

''Muaviye'nin yapamadığını yapmak...''


Mutavvıf bin Muğayre bin Şu'be der ki: Babam Muğayre ile birlikte Muaviye'nin yanına gittim. Babam her zaman onunla konuşup müşavere eder ve Muaviye'nin şuur ve kurnazlığını bana anlatıp şaşırırdı. Bir gece babamı üzüntülü gördüm. Akşam yemeğini dahi yemedi. Aradan biraz geçti. Bir ara bizim yaptıklarımıza üzülebileceğini düşünerek:


- "Babacığım, niçin bu gece üzgünsünüz? Sizi üzen bir durum mu var?" dedim. 

- "Oğlum! İnsanların en kötüsünün yanından geliyorum. " dedi.

- "Kimdir o?" diye sorunca şöyle dedi:

- "Muaviye ile yalnız kaldığımda ona dedim ki: "Ey Müminlerin Emiri! Sen artık hedefine ulaşmışsın. Ayrıca yaşlanmışsın da. Artık adalet göster, hayır işlerde bulun.

Akrabaların olan Haşim OğuIlarına karşı biraz iyi davran. Onlar hakkında akrabalık hakkını gözet. Vallahi artık onların seni korkutacak bir şeyleri yoktur. Bunun anısı ve sevabı sana kalacaktır."

Bunun üzerine Muaviye bana dedi ki: "Asla, asla! Ben hiçbir ödül ve sevap istemiyorum. "Teym" kabilesinden olan (Ebu Bekir) hüküm sürdü, adaletle davrandı ve yaptığını yaptı; ama ölmesiyle adı şanı da silinip gitti. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. "Adiy" kabilesinden olan (Ömer), on yıl hüküm sürdü, çalışıp çabaladı; ama ölür ölmez adı da yok oldu. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. Sonra kardeşimiz Osman halife oldu. Her açıdan eşsiz olan o da, istediklerini yaptı; onlar da istedikleri her şeyi onun başına getirdiler. Vallahi o da ölünce, adı da, başına gelenler de unutuldu gitti. Ama Haşim Oğullarından olanın (yimi Peygamber'in) adı her gün beş kez anılarak; "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" denilmektedir. Anan sana ağıt yaksın, bu varken bana ne ad, ne şan kalır ki?! Ama andolsun Allah'a, bu adı mutlaka toprağa gömeceğim!"

Kaynaklar:
1- Zemahşeri, Rebi'ul-Ebrar, c. 3, s. 551, Bab'ul-Karabat ve'l- Ensab; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 1, s. 336.

Allah ve Resulünün ilk düşmanı olan dedesi Ebu Süfyan ise açıkça şöyle ilan etmişti: "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu' Süfyan'ın yemin ettiğine andolsun ki, ne cennet vardır, ne de cehennem."
Allah ve Resulünün ikinci düşmanı olan Muaviye ise ezanda "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" cümlesini duyunca şöyle diyordu: "Anan sana ağıt yaksın, bu varken benim adım mı anılır?! Bu adı mutlaka defnedeceğim!"

Kaynaklar:
1- Belazun, Ensab'ul-Eşraf, c. 4, 2. Bölüm, s.30-42; Lisan'ul- Mizan, c. 6, s. 294; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 8, s. 217 - 221.
Muaviye, Sahr’ın oğludur. Sahr , Ebu Sufyan olarak tanınan kişidir. Sahr , Harb’ın oğludur. Harb , Ümeyye’nin oğludur. Muaviye Umey’ye (Emevi) oğullarındandır. Muaviye’nin babası Ebu Süfyan Mekke müşriklerinin başıydı.
Muaviye’nin annesi Hind, Uhud savaşında hz. Muhammed’in amcası hz. Hamza’nın şehit edilmesi için talimat veren kadındı. Tarih kitaplarındaki kayıtlara göre, Muaviye’nin annesi Hind, yerde serilen hz. Muhammed’in amcası olan hz. Hamzan’ın cesedini yardıktan sonra çiğerinden bir parça keserek çiğneyen kadındı. (1*)



Sünnülüğün en önemli ve muteber bilginlerinin kitaplarında aktarmış oldukları haberlere göre , Muaviye , hz. Muhammed’in sünnetini değiştirmiştir. Bunu şüphesiz bir şekilde aktaran bazı muteber sünnü alimleri şunlardır:
· Muhammed ibin İdris el-Şafii, Şafii mezhebin imamı, “ Kitab’ul- Umm “ adlı kitabında ; c: 1, s: 224, 229, 269 / c: 2, s: 72-73 / c: 7, s: 247-248, 339. Şafii “ Musned “ adlı kitabında da Muaviye’nin hz. Muhammed’in sünnetini değiştirdiyini aktarmıştır; s: 35-36, 66, 76, 93, 242-243.
· Ahmed bin Hanbel, Hanbeli mezhebinin imamı , “ Musned “ adlı kitabında ; c: 1, s: 217, 246, 292, 313-314, 332, 372 / c: 2, s: 161, 191 / c: 3, s: 73, 84 / c: 4, s: 94.
· Malik bin Enes, Maliki mezhebinin imamı, “ El-Mudevvenet’ul-Kubra “ adlı kitabında; c: 1, s: 272. Malik bin Enes, “ El-Muvatta “ adlı kitabında; c:1, s: 246, 407 / c: 2, s: 634.
· Abdullah bin Behrâm el-Daremi, “ Sunen “ kitabında; c: 1, s: 392 / c: 2, s: 370.
· Muslim bin Haccac el-Kuşeyri, “ Sahih-i Muslim “ kitabında ; c: 3, s: 69-70 / c: 5, s: 43-44 / c: 6, s: 18.
· Muhammed bin Yezid ibin Mâce, “ Sunen “ kitabında ; c: 1, s: 585.
· Ebi Davud el-Sicistani, “ Sunen “ kitabında ; c: 1, s: 364 / c: 2, s: 275-276 (Muaviye sünneti ihlal ediyor !) , 301.
· Muhammed bin İsa el-Termizi, “ Sunen “ kitabında ; c: 2, s: 91, 160, 174.
· Ahmed bin Ali el-Nesei, “ Sunen el-Kubra “ kitabında ; c: 5, s: 52-53, 152, 253 / c: 7, s: 275-278 (Muaviye eshabın huzurunda sünneti inkar ediyor !), 313 (Muaviye, eshabı sünneti ihlal etmeye zorluyor !)
İbn-i Esir şöyle yazıyor: "Muaviye her kunut duasında Ali'ye, İbn-i Abbas'a, Hasan'a, Hüseyin'e ve Malik Eşter'e lânet ediyordu."

Kaynak:

En-Nesayih'ul-Kâfiye, İbn-i Akil, s.19-20

Diğer Bir Kaynak Daha 
Muaviye hakkında Ehl-i Sünnet Velcemaatin kaynaklarından biri şudur;

إن معاوية كان إذا قنت لعن علياً وإبن عباس وحسناً وحسيناً والأشتر. (نورالأبصار. ص110)

“Muaviye kunut dualarını okuduğu zaman Hz. Ali, İbni Abbas, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Eşter’e (Hz. Ali’nin komutanı) lanet okurdu.”
(Nurul-ebsar sahife 110)

Hz. Ali’ye Lanet Edip Lanet etmeye Emir Vermesi:

Muaviye Hz. Ali’ye lanet etti.

(İkd’ül Ferid İbn-i Abdu Rabbih’in c.4, s.366 / İbni Ebil Hadit' in "Şerhu Nehc'ül Belağa"c.1, s.356; c.3, s.258 – 1.Baskı-Mısır)

Muaviye Hz.Ali’ye sövdü.

(İbn' ül Esir' in "Üsd' ül Gabe" c.1, s.134 / el-İsabe c.1, s.77 / El-Kamil İbn’ül...Daha Fazlasını Gör

Muaviye namaz kıldığında (Allah kabul etmesin) Ali'ye, Hasan’a, Hüseyin’e, İbn-i Abbas’a Kays bin Sa’d bin İbadet ve Eşter’e lanet etti.

(Şeyhülislam Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi el-Belhi'nin "Yenabi'ul Mevedde" s.162)

Muaviye Hz. Ali’ye sövmeleri için emir verdi.

(Sahih-i Müslim c.2, s.360 /
Sahih-i Tirmizi c.5, s.301, Hadis No: 3808 /
el-Hakim Nişaburi'nin "Müstedrek alas-Sahihayn" c.3, s.109 /
Hasais en-Nisai s.48, 81 Haydariye Bas. /
el-Künci eş-Şafii'nin "Kifayet'üt Talib" s.84,86 Haydariye Bas./
İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.1, s.206, Hadis No: 271,272 / ez-Zerendi el-Hanefi'nin "Nazım Dürer es-Simtayn" s.107 /
Menakib-i Hüvarezmi s.59 /
İbn-i Esir'in "Üsd'ül Gabe" c.1, s.134; c.4, s.25-26 /
el-Askalani eş-Şafii’nin “el-İsabe fi Temyiz es-Sahabe” c.2, s.509 /
İbn-i Mezahim’in “Vak’it Siffiyn” s.82, 92 /
İbn-i Abdu Rabbih’in “İkd’ül Ferid” c.4, s.29 /
İbn-i Ebil Hadit'in "Şerhu Nehc'ül Belağa" c.1, s.256, 361, Mısır 1. Bas. / Sıbt İbn-i Cevzi’nin “Tezkiret’ül Havas” s.63 /
el-Emini’nin “el-Gadir” c.1, s.257; c.3, s.200)

Muaviye mimberde Hz.Ali'ye lanet okudu ve bütün valilerine de ona lanet okumalarını emretti. Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme, Muaviye'ye mektup yazarak şöyle dedi : Siz mimberde Hz. Ali'ye ve onu seven herkese lanet ettiğiniz için Allah ve resulüne küfrediyorsu-nuz. Ben, Allah ve Resulünün Hz.Ali'yi sevdiğine şehadet ediyorum. Ama Muaviye onun sözlerini dinlemedi.

(Bkz. İbn-i Abdurabbih'in "İkd'ül Ferid" kitabı c.4, s.366)

Muaviye İslam ülkelerinde minberlerde Ali'ye (a.s) küfür edilmesine emir verdi. (Bu emir Emevi halifelerinden Ömer b. Abdulaziz'in (99-101) dönemine kadar icra edildi). Muaviye mümessillerinin ve içlerinde sahabelerin de bulunduğu idarecilerinin yardımıyla, has ve seçkin Ali taraftarlarını öldürdü ve bazılarının başını mızraklara takıp şehirlerde gezdirdi. Rastladıkları Şiilere, Ali'den (a.s) uzak olduklarını ve ona sebbetmelerini teklif ediyorlardı. Bu tekliften çekinenler derhal katlediliyordu.
(en-Nesaih’ül Kafiye S.58,63, 77-78)

Resulullah (saa) şöyle buyurdu : “Men sebbe Aliyyen sebbeni”

Meali: “Ali'ye söven bana sövmüştür” 

Kaynak:
1. el-Hasais en-Nisai s.24
2. İbn-i Asakir'in 'Tarih-i Dimaşk' c.2, s.184
3. el-Müttaki el-Hindi'nin 'Muntahab'ul Kenz' c.5, s.30
4. el-Suyuti'nin 'Tarih'el Hulefa' s.73
5. el-Nebehani'nin 'Feth'ül Kebir' c.3, s.196
6. Tabari'nin 'Zehair'ul Ukba' s.66
7. Menakıb-ı Hüvarezmi s.82
8. Mişkat'ül Mesabih c.3, s.235
24 Şubat, 20:24 · 6

İbn-i Abbas dedi ki: Allah’a ant olsun ki, Resulullah (saa)’ın şöyle buyurduğunu duydum: (Men sebbe Aliyyen fekad sebbeni, vemen sebbeni fekad sebbalâh, vemen sebballâh azze ve celle ekebbehullâhu alâ menherihi finnâr)

Meali: “Ali'ye söven bana sövmüştür, bana söven de Allah’a sövmüştür, Allah’i söven kişiyi, Allah onu burnu üzere ateşe dökecektir”Kaynak:
1. İbn-i Sabbağ el-Maliki'nin 'Füsul'ül Mühimme' s.111
2. Tabari' nin 'Zehair'ul Ukba' s.66 ve 'Riyad'ul Nadara' c.2, s.219
3. Menakıb-ı Hüvarezmi s.81-82
4. Menakıb-ı Meğazeli s.83
5. Süleyman el-Kunduzi' nin 'Yenabi' ul Mevedde' s.205
6. eş-Şeblenci' nin 'Nur'ül Absar' s.110
7. el-Künci' nin 'Kifayet' üt Talib' s.82
8. el-Hamvini eş-Şafii' nin 'Feraid es-Simtayn' c.1, s.302
9. el-Murkat fi Şerh’ül Müşkat c.10, s.474

Hz.Ali'den naklen, Resulullah (saa) şöyle buyurdu: “Yâ Ali, lâ yahubbek illâ mümin, velâ yübğidak illâ münâfık”

Meali: “Ey Ali, seni müminden başkası sevmez ve münafıktan başkası da sana kin beslemez” 
Kaynak:
1. Sünen-i Nisai c.8, s.117
2. Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.1, s.95
3. Ebu Naim el-Asbahani'nin 'Hilyet'ül Evliya' c.4, s.185
4. el-Müttaki el-Hindi'nin 'Kenz'ul Ummal' c.2, s.598 ve Muntahab'ul Kenz' c.5, s.30
5. İbn'ül Cevzi'nin Tezkiret'ül Huffaz c.1, s.10
6. es-Seyyid Murtada Hüseyni'nin 'Fedail'ül Hamse min es-Sıhah es-Sitte' c.2, s.211

Hasan el Basri şöyle demiştir:"Muaviye'nin dört özelliği vardır.
Bu dördi değilde sadece birisi bile olmuş olsaydı,onu helak etmeye yeterdi.Onun bu özellikleri şunlardır: 
Birincisi,bu ümmet içinde Resulullah(s)ın ashabı ve faziletli insanlar olmasına rağmen bu görevi kılıç zoruyla alması,ümmetin başına musallat olması.
İkincisi,kendisinden sonra srhoş,içikici,sürekli ipek giyip çalgılarla meşgul olan oğlunu velihad edinmesi.Üçüncüsü,Ziyad'ı kendi nesebine katmış olmasıdır.Halbuki Resulullah(s) bu konuda şöyle buyurmuştur:"Çocuk doğduğu yatağa aittir,zina eden kişi de recmedilir."Muaviyenin yaptığı dördüncü şey de Hücr'ü ve adamlarını öldürmüş olmasıdır.
Hücr'den dolayı Muaviyenin vay çekeceğine!
Hücr'den ve adamlarından dolayı Muaviyenin çarptırılacağı cezalar ve işkenceler ne dehşettir."
Kaynak:
(İbnül Esir- El Kamil Tarihi CİLT,3 SYF,490)

İbni Sirin şöyle nakleder:"Muaviye ölüm döşeğinde iken şöyle diyordu:"Ey Hücr, seninle karşılaşacağım gün keşke çok uzaklarda olsa!" 
Kaynak:
(İbnül Esir- El Kamil Tarihi CİLT,3 SYF,491)
Muaviyenin 90 Yıl İmam ali (as) Lanet Etmesi

Muaviye’nin saltanatı devrinde gelişen olaylara baktığımızda, sünnülüğün kaydedilmesindeki ve resmiyete geçmesindeki merhaleyi hazırlıyanın Muaviye olduğunu rahat bir şekilde görebiliriz.

Muaviye saltanatını kurabilmesi için gereken her kötülüğü yapmaktan çekinmemişti. Saltanatını kendisinden sonra oğlu Yezid’e rahat bir şekilde bırakabilmesi için her türlü kötü girişimleri hayatında gerçekleştirmişti. Muaviye’nin esas gayesi, sünnülüğü resmiyete geçirmek ve onu kaydetmek değildi. Onun esas gayesi, sünnülük propagandası ile Hz. Ali’nin ve Ehli Beytin yolunu ve hakkını imha etmekti. Muaviye bu sinsiliğini tedrici bir şekilde gerçekleştirmişti. İlk olarak, bütün önde gelen ashabın kabul ettikleri ve ona biat ettikleri Hz. Ali’yi kabul etmemekle işine başlamıştı. Hz. Ali halifelik makamı için Medine’de ashaptan biati aldıktan sonra , Şam valisi olan Muaviye’nin o makamdan geri çekilmesini istemişti. Muaviye bu emre karşı çıkmış ve “ Sıffin “ olarak bilinen o feci savaşın olmasına sebebiyet vermişti. Muaviye ve adamları hile ile bu savaşı kendi taraflarına kazanmayı başarabilmişlerdi. Hz. Ali’nin kendi askerlerinden bir kısmı ona karşı itaatsizlikte bulunmuş ve netice itibarıyla iki tarafın muhakeme şartıyla anlaşmaya gitmelerini zorlamıştı. Hz. Ali’nin itaatsiz olan bu asker kısmı sonradan “ Hariciler “ olarak tarihte yer almıştı.

Muaviye muhakeme olayında Amr bin ‘As vasıtasıyla yine hile yaparak hz. Ali tarafını oyuna getirmişti. Sonunda ‘Amr bin ‘As, Muaviye’yi halife olarak kabul edildiğini ima etmiş ve Hz. Ali’nin halifelik makamından uzaklaştırıldığını ifade etmişti. ‘Amr bin ‘As bu hilesi ile son tezgahını kurmuştu. Hz. Ali , Muaviye ve ‘Amr bin ‘As’ın tezgahladıkları bu oyunu önceden bilmiş ve adamlarına bu oyuna gelmemeleri için uyarmıştı. Hz. Ali’nin bütün beyanlarına rağmen kendi tarafı ona itaat etmemişti.
Muaviye , Hz. Ali’nin vefatından sonra her mescitte ve her toplu namazlarda Hz. Ali ve Ehli Beyte lanet edilmesini emretmişti. 
Muaviye bununla yetinmemiş ve bizzat kndisi Cuma hutbesinde halka şöyle hitab etmişti:
“ Ey Allah’ım ! Ebu Turap (Hz Ali as in lakabidir) senin dinini bozdu ve insanları senin yolundan alıkoydu ! Çok ağır lanetini onun üzerine kıl ve çok ağır bir azapla onu azaplandır ! “
Muaviye bu hutbesini yazdırarak bütün valiliklere gönderdi ve mimberlerin üzerinden bu hutbe okunyordu. 
Muaviye’nin çevresi ona demişlerdi ki:
“ Ey müminlerin emiri ! Sen artık emeline ulaştın ! Keşke bu adama (Hz. Ali’ye) lanet etmeyi bıraksaydın !?”
Muaviye onlara dedi ki:
“ Allah’a yemin olsun, ta ki yaşlılar bu lanet edişin üzerinde ölene, yaşça küççük olanlar da bu lanet edilişin üzerinde büyüyene kadar ve onu (Hz. Ali’yi) hiç bir kişi hayır içinde anmayana dek asla bu lanet işinden vaz geçmiyeceğim !!!” 
Muaviye, ashabı da Hz. Ali’ye lanet etmeleri için teşvik ediyordu. 
Muğire bin Şu’be, Muaviye’nin valisi olarak Kufe şehrinde hz. Ali’ye lanet ediyor ve halkı bunu yapmaya zorluyordu. 
Muaviye’nin başlattığı bu lanet işi ta Emevilerin halifesi Ömer bin ‘Abdülaziz zamanına kadar devam etmişti. 
Bu müddeti hesap ettiğimizde, Hz. Ali’ye mescitlerde mimberin üzerinde lanet edilmesi 90 yıl civarında sürmüştü. 
255 hicri yılında vefat eden meşhur sünnü bilgini ‘Amr bin Mahbub el-Câhiz “ El- ‘Usmaniye “ adlı kitabında, bu lanet işinin 80 yıl sürdüğünü kaydetmiştir. (sahife: 284)
Muaviye’nin isteği ve baskısıyla halk hz. Ali’ye mescitlerde 90 ile 80 yıl kadar lanet ederek ibadetini yerine getiriyordu.
Muteber olan sünnü alimi Carullah Mahmud bin ‘Umar el-Zamahşeri (vefatı 538 hicri) ve Celaluddin el-Suyuti’nin (vefatı 911 hicri) beyanlarına göre, Muaviye’nin emri üzerine Emevilerin zamanında 70 bin mimberin üzerinden hz. Ali’ye lanet ediliyordu.
Muaviye’nin bu kötü işine karşı çıkanlar olmadı mı ?
Muaviye’nin bu emrine karşı çıkanlar oldu. Sayıları çok az olsa da, Ashaptan bazıları Muaviye’nin bu kötü emrine karşı çıkmışlardı. Muaviye bunu haber aldığında, Hz. Ali’yi lanet etmekten çekinen ve buna karşı çıkanların başında olan Hz. Hucr bin ‘Adey el-Kindi’yi Şam’a getirtmişti. Hz. Hucr ve arkadaşları Şam’ın civarında olan bir yere getirilmişlerdi ve orada Muaviye’nin emri üzerine başları kesilmişti. Hz. Hucr’un ve arkadaşlarının tek suçu Hz. Ali’ye lanet etmeyi kabul etmemeleri ve bunun yapılmaması için mücadele etmiş olmalarıydı. 
Hz. Hucr, takva, zühd ve ibadeti ile meşhur bir sahabiydi.
Muaviye’nin emri üzerine Hz. Ali’nin Şia’sı (taraftarları) her yerde takibe uğramış ve onbinlercesi şehit edilmişti. 
Muaviye bütün bu yaptıklarıyla yetinmiyor ve Melun olan oğlu Yezid için hayatında halktan zorla biat alıyor. Oğlu Yezid’i hayatında halkın üzerine halife yapıyor. Bu olayı bütün sünnü tarih kitapları beyan etmişlerdir.
Muaviye ölmeden önce oğlu Yezid’e şöyle vasiyet ediyor:
“ Bir gün Medine halkı ile aranda bir çekişme hasıl olursa onların üzerine Muslim bin ‘Akabe’yi gönder. Nitekim kendisi bize karşı iyilikte ve vefada bulunan bir kişidir !” 
Yezid , babası Muaviye’nin bu vasiyetini unutmadı. Muaviye vefat ettikten sonra Medine halkı Yezid gibi bir adamı halifeleri olarak kabullenmek istemediler. Medine halkı , Yezid’in valisini ve etrafındaki Emevileri makamlarından azletmişlerdi. Yezid bunu haber alınca Medine halkı üzerine Muslim bin ‘Akabe’yi binlerce askeri ile göndermişti.
Bu olay islam tarih kitaplarında “ Harre “ olayı olarak tescil edilmiştir. Muslim bin ‘Akabe askerleri ile Medine’ye girmiş ve binlerce insanın kanını akıtmıştı. Daha sonra Medine üç gün yağmalanmış , kadınların ve kızların ırzına geçilmişti.
 Muaviye ve Yezitin Kabeyi Yıkmaları ve Cinayetleri, Ashabın Namusunu Kirletmeleri

Muteber sünnü alimi el-Munavi “ Fayd’ul-Kadiyr” adlı kitabında bu olayı şöyle aktarmış:

“ Muhacir ve Ansar’dan kalanlardan ve hayırlı olan Tabiin’den 1700 kişi şehit edilmişti. Geri kalan halk tabakasından 10 bin kişi şehit edilmişti. Yezid’in askerleri Hz. Muhammed (saa)’in mescidi içine atlarını geçirmişler ve oraya bağlamışlardı ... “ ( “ Fayd’ul-Kadiyr” c:1, s: 57-58)

Daha sonra Yezid’in ordusu Mekke’ye doğru hareket etmiş ve orada günlerce şehiri muhasara altına almışlardı. Allah’ın evi olarak bilinen Ka’be yi yakıp yıkmışlardı. Halktan çok kişi öldürülmüştü. “ Harre “ olayı olarak tescil edilmiştir. Muslim bin ‘Akabe askerleri ile Medine’ye girmiş ve binlerce insanın kanını akıtmıştı. Daha sonra Medine üç gün yağmalanmış , kadınların ve kızların ırzına geçilmişti. 
Muaviye’nin tesiri o kadar uzun sürmüştü ki, halk korku ve şüphe içinde yetiştirildi. Herkes etrafında beraber yaşadığı insanlardan bile korkmaya başlamıştı. Zulüm ve kahırın hakim olduğu bu dönemlerde İslam dininin direği olan Ehli Beyt unutulmuş ve unutturulmuştu. Ehli Beytten söz etmek çok tehlikeli olmuş ve öldürülmeye kadar sebebiyet veriyordu. Halkın çoğunluğu bu sünnet üzere terbiye edildi ve yetiştirildi. Hz. Muhammed’in sünneti bu gibi şartlar altında yayılmıştı. Hz. Ali ve Ehli Beyte yakın olmak, devletin takip ettiği siyasete aykırıydı. Devletin başındakiler de kendi sünnetlerini hz. Muhammed’in sünneti yerine geçirmekle yetinmişlerdi. İşte bu tarih aşamasında Ebu Bekr, Ömer , Osman ve taraftarlarının hadisleri yayılmış ve önem kazanmıştı. Bu hadisler Muaviye’nin adamları vasıtasıyla uydurulan yalanlardı. Muaviye valiliklerine şöyle bir emirname göndermişti:
“ Her kim Ali bin Ebi Talib’in hakkında herhangi övgüyü hadis veya bir haber olarak ifade ederse takibe alınacak. Böyle davranan kişilere maaş verilmiyecek ve maaş divanından silinecek. Namaza toplanan herkes Ali’ye ve Ehli Beytine lanet ederek onlardan uzak olduğunu ifade edecek !!!
Ali, Ehli Beytinin ve taraftarlarının (şiasının) hiç bir şahitliği kabul edilmiyecektir. Osman bin ‘Affan’ın taraftarlarını, muhiplerini ve onun hakkında iyi şeyleri anlatıp yayan kişileri kendinize yakın kılacaksınız ! Osman’ı öven sözleri yayan kişilere bol para ikramında bulunun ve onların adlarını bana bildirin !!! “Muaviye’nin bu emri yayıldıktan sonra halk devletin neyi istediğini anlamış ve bu emre göre çoğunluk hareket etmişti. Muaviye herşeyin istediği gibi tatbik edildiğini ve yerine getirildiğini tesbit ettiğinde şöyle bir emirname daha yaymıştı:
“ Osman hakkında söylenen hadisler bütün şehirlere ve ücra yerlere kadar yayılmıştır. Bu haberim size ulaştığında artık Ebu Bekr ve Ömer için hadisler uydurulmasına yönelik teşvikte bulunun ! Ali’nin hakkında bilinen bir hadise mukabil , Ebu Bekr ve Ömer için de aynısını uydursunlar !!! Bu gibi aksi hadislerin yayılması ile, benim sevincim yükselir. Bu gibi hadisler Osman hakkında yaymış olduğunuz hadislerden daha ziyade Ali’nin taraftarlarını huccet olarak eziyet altında bırakacaktır !!! “Muaviye’nin bu emri üzerine hadisler uyduruldu ve hz. Ali’nin hakkında söylenmiş olan doğru hadisler yalan olarak damgalanmaya başlanmıştı. Büyük, küçük, kadın ve kızlar herkes bu talimat ile eğitildi ve yetiştirildi. Emevi saltanatı boyunca Muaviye’nin talimatı geçerliliğini kaybetmemişti. Emevi halifesi Ömer bin ‘Abdulaziz görünürde lanet işini çıkarmıştı. Fakat hadis meselesini ilk sistemli bir şekilde Muaviye’nin emirnamesine uygun bir şekilde yayan da Ömer bin ‘Abdulazizi olmuştu.
Muaviye herşeyin istediği gibi yayıldığını ve yaşandığını tesbit ettiğinde şöyle bir emirname daha yollamıştı:
“ Her kim Ali’yi ve Ehli Beytini sevdiğini görürseniz veya fark ederseniz o kişiyi maaş listesinden siliniz ! Bu gibi kişilerin malına ve mülküne el koyunuz ! Ali’nin ve Ehli Beytinin sevgisi üzere bildiğiniz kişileri eziyet ediniz ve evlerini yakınız !!!” Muaviye’nin yaptıklarını ve yapılmasında etkinliği olduğu olaylardan örnekler sundum. Bu tesbitlere göre Muaviye’nin ne derecede güvenilir olduğunu beyan etmek istiyorum.
1. Muaviye, halife olan Hz. Ali’ye itaat etmiyor ve ona karşı savaş açıyor.
Sünnü inancına göre halife olan hz. Ali’ye itaat edilmesi zorunluydu. Muaviye kayıtsız ve şartsız Hz. Ali’ye itaat etmesi gerekiyordu. Bu alanda ictihat sözkonusu olamaz.
Hz. Ali’ye karşı savaş açmak, Hz. Muhammed Saa)’e karşı savaş açmak gibidir. Bunun doğruluğunu sünnü hadis kaynakları beyan etmektedir. Hz. Muhammed , Ehli Beyti olan Hz. Ali, Hz. Fatime, Hz. Hasan ve Hz. Huseyn’e hitab ederek şöyle buyurmuştu:
“ Sizin savaştığınıza karşı ben de savaş içinde olurum. Sizin ona selamet içinde bulunduğunuza karşı ben de selamet içinde olurum !!! “ 
Hz. Ali’ye karşı savaşmak Hz. Muhammed’ (saa)e karşı savaşmaktır.2. Muaviye, Hz. Ali’ye lanet edilmesini emretmiş ve halkı bunu yapmaya zorlamıştı.
Hz. Muhammed, Hz. Ali hakkında şöyle buyurmuştu:
“ Ali’yi söven beni sövmüş olur ve beni söven ise hiç şüphesiz Allah’ı sövmüş olur !!!” 
Hz. Ali’yi söven ve sövdüren Muaviye , Allah’ı ve peygamberi olan hz. Muhammed’i sövmüş ve halkın onları sövmesini de emretmiştir, zorlamıştır.
3. Hz. Ali’ye lanet etmek istemeyen ve edilmesine karşı çıkan sahabelerden olan hz. Hucr bin ‘Adey’i ve arkadaşlarını başlarını kestirerek şehit eden Muaviye’dir .
Muaviye’nin Hz. Hucr ve arkadaşlarına karşı yaptığını hiç bir şekilde temize çıkarmak mümkün değildir. Muaviye’nin yaptığı, sünnülüğün eshaba karşı gösterdikleri bağlılık ve dokunulmazlık görüşüne ters düşmektedir. Muaviye’nin yaptığı Kuran ve sünnete aykırıdır.
4. Muaviye’nin emri üzerine hz. Ali’nin onbinlerce taraftarları (şiası) katlediliyor. Bu masum insanların suçu, Hz. Ali’yi sevmek ve ona bağlı olmaktı.
Muaviye’nin bu tutumu da müslümanlığa aykırıdır. Hz. Ali’yi sevmek her iman sahibi müslümana farzdır. Nitekim Hz. Muhammed (saa) şöyle buyurmuştu:
“ Ey Ali ! Seni ancak mümin olan sever ve seni ancak münafık olan sevmez ! “

Bana Muhammed b. Abbad el-Mekki anlattı, dedi ki: Ebu Said bana Sadaka b. Rabia’dan, o Umare b. Ğazih’den, o Abdurrahman b. Ebu Said’den, o da babasından anlattı, dedi ki: biz muhacir ve ensardan bir kaç kişi Nebi s.a.a’in yanındaydık, derken Ali çıkageldi. Nebi s.a.a dedi ki: “hak onunladır, hak onunladır.”

Ebu Yala, “Müsned”, 2/318, hadis 1052

hadisin senedinde yer alan raviler sünni rical kitaplarına göre güvenilir şahıslardır, ravilerin çoğu Buhari ve Müslim’in kendilerinden rivayette bulundukları kişilerdir. Hadisi kendi kitabında rivayet eden sünni muhaddis Heysemi hadis hakkında diyor ki:

رواه أبو يعلى ورجاله ثقات
Ebu Yala rivayet etmiştir ve ricalleri sikattan (güvenilirlerden)‘dir.

Heysemi, “Mecmeuz Zevaid”, 7/235

Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Ya Ali! Müminden başkası seni sevmez; münafıktan başkası da sana düşmanlık yapmaz ... (Sahih-i Müslim, c1, s120; Sahih-i Tirmizi c5, s306, Hadis No: 3819; Sünen-i Nisai c8, s117; Müsned-i Ahmet bin Hanbel c1, s95; Ebu Naim el-Asbahani "Hilyet'ül Evliya" c4, s185; el-Müttaki el-Hindi "Kenz'ul Ummal" c2, s598; İbn'ül Cevzi “Tezkiret'ül Havas” s35; İbni Ebil Hadit "Şerhu Nehc' ül Belağa" c8, s119; el-Heysemi "Mecma'üz Zevaid" c9, s133; el-Tabari "Zehair'ul Ukba" s91; İbn-i Abdülbirr “el-İstîab” c3,s1100)

 Sünni Kaynak


Hz.Resulullah (s.a.a), Muaviye'ye hitaben şöyle buyurur:


''Batini amellerden bir zerre dağlarca zahiri amellerden üstündür.''



Anlamı: Sende zerre kadar batın yok, demek batından (maneviyattan) sayılan şeylerin hiç biri yok demektir. Bilinenlerdendir; iman, ihlas, itikat, bunlar hepsi batından sayılır yukarıda zikredildiği gibi.'

[ Sünni Kaynak: Buğyetül-vacid sayfa:6 ]

Allah Muaviyeye Lanet Etsin
İbni Abbas Dedi ki: Hz. Ali (a.s)’ın yanına vardım. O Hazret bir mektup çıkararak şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Abbas! Bu, öyle bir mektuptur ki, Allah Resulü onu bana dikte etti ve ben de kendi elimle yazdım.”

Arzettim: “Ya Emir’el-Müminin! Onu oku.”

Hazret o mektubu okudu ve o mektupta, Peygamber (s.a.a)’in vefatından, Hz. Hüseyin (a.s)’ın şahadetine kadar vuku bulacak bütün olaylar ve O’nu öldürecek olan şahsın, O’na yardım edenlerin, ve O’nunla birlikte şehit olacakların adları yazılı idi.

Okuduklarından bir kısmı, kendisine neler yapılacağı, Hz. Fatıma (a.s)’ın nasıl şehit edileceği, Hz. Hasan (a.s)’ın Allah yolunda nasıl öldürüleceği ve halkın ona nasıl ihanet edecekleri ve ahitlerini bozacakları hakkındaydı. Sonra mektubu dürdü ve kıyamet gününe kadar olacak şeyleri okumadı ve onlar öylece kaldı. O mektuptan okuduğu miktarda Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın hilafetleri ve onların her birinin öldürülmeleri, hakemeyn olayı, Muaviye’nin hilafeti, taraftarlarını öldürülecek olanlar, halkın Hz. Hasan (a.s)’a yapacakları, Yezid’in hilafeti ve Hz. Hüseyin (a.s)’ın şahadetine kadar olan bütün olaylar yazılı idi...


SÜNNİ KAYNAKLARDA İLGİNÇ TESPİTLER:
Hz.Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:‘’Ya Ali ! Sen Nakislerle (ahdini bozanlar),Gasidlerle (Zalimlerle), Mariglerle (dinden çıkanlarla) savaşacaksın’’

Said-i Nursi, Bu hadisi şeriften; hem Cemel vakasını hem Sıffın vakasını hem de Havaric (harici) vakasını haber vermektedir. Yani Resulullah (s.a.a), Cemel, Sıffın ve Havaric savaşlarından mucizevi olarak bahsetmiştir. [ Mektubat 157.sayfa ] 

‘Ve cemel gasidune fe kanü li cehenneme hadabe’ Meali: Gasidler (zalimler) cehenneme odun oldular. [ Cin Suresi/15.ayet ]

Ebu Hanife mezhebine ait Mülteka’nın Şerhi Mecmeul Enher’in birinci cildinde; irtidat bahsinde Bezaziye’den nakil edilerek şöyle buyrulur:

‘’Zalime iyidir, adalet yapıyor diyen kafir olur’ (sayfa 534)


‘’Bir kimse evladı Resulü alçaltmak için ‘’cık’’ kelimesini kullanırsa; seyyidcik, ehli beytcik, şerifcik gibi, kafir olur.
’’ (sayfa 532)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...