16 Temmuz 2018

Kıyafetnâme Deyip Geçme Nefi Selamoğlu


Kıyafetnâme Deyip Geçme

Nefi Selamoğlu 

Kıyâfe(t) kelimesi, Arapça olup "iz sürüp gitmek, takip etmek, peşi sıra gitmek" mânâsına gelen “kavf” kökünden gelir. Kelimenin Türkçede ve Farsçada ayrıca "kılık kıyafet, elbise, şekil, görünüş" mânaları da vardır.
Bir kimsenin saç, göz, kulak, el, ayak v.s. gibi uzuvlarından ve dış görünüşünden onun ahlâk ve karakter husûsiyetlerini, diğer bir ifadeyle zâhirinden bâtinî vasıflarını tahmin ve tespit etmek olan ilme de kıyâfet ilmi; bu işi yapan yani insanın görünen dış özelliklerine bakarak görünmeyen iç özelliklerini anla*maya çalışan kimseye de “kâyif” veya “kıyâfet-şinâs” denilmiştir.

Türk Edebiyatından, bu mevzûda yazılan eserlere “Kıyâfet-nâme” adı verilmiştir. Bu umumi isim haricinde, hususî adlarla da anılan kıyâfet-nâmeler de kaleme alınmıştır. “Vesîletü’l-İrfan, Zübdetü’l-İrfan, Fenn-i kıyâfet” gibi.
Arapçada, kıyâfet ilmi karşılığında daha ziyâde “Firâset” ilmî tâbiri kullanılmıştır.
Bilim dalı olarak kıyâfet, firâsetten daha dar bir alana inhisar eder. Türkler, firâset ilminin Arap medeniyet ve coğrafyasını ilgilendiren kısımları (ibnü'l-ektâf, ilmü'l-irâfe, ilmü'l-ihtidâ, ilmü'r-riyâfe, İlmü nüzûli'l-gays, İlmü kıyâfetü'l-eser) yerine insanın bedenî ve ruhî yapısıyla İlgilenen bölümlerini ön plana çıkarıp bunları “Kıyâfetü’l-isr” ve “Kıyâfetü’l-beşer” olmak üzere iki kısımda değerlendirmişlerdir:
1- Kıyâfetü’l-isr: İnsanların, sığır, katır, merkep v.s. gibi hayvanların yollardaki ayak izlerinden bahseden bir ilimdir. Bu ilme vâkıf olanlar, ayak izleri vâsıtasıyla genci ihtiyardan, erkeği kadından ayırt ederler.
2- Kıyâfetü’l-beşer (Kıyâfetü’l-insâniyye, Kıyâfetü’l-ebdân) : İnsanın beden yapısından ahlakî vasıflarını tahmine ve uzuvlarından nesebini tesbit eden ilmin adıdır.
Kıyâfet ilmine pek yakın veya nispeten uzak, yâhut bu grupta tasnif edilebilecek çeşitli ilim dalları bulunmaktadır. Bu ilim dalları şunlardır:
* İlm-i sîmâ: İnsanın sîmâsından ahlâkını anlama
* İlm-i kef: avuçtan ve ondaki çizgilerden hükümler çıkarma.
* İlm-i hutût: Alındaki çizgilerden ömrün uzunluğuna veya kısalığına, zenginliğine veya fakirliğine dâir v.b. tahminlerde bulunma.
* İlm-i ihtilâc: Seğirmelerden bazı mânâlar çıkarma.
* İlm-i iyâfe: Kuşların uçuşundan bir mânâ çıkarma ve tefe’ülde bulunma.
* İlm-i riyâka: dağ ve sahalarda su tespiti, milletlerin umumi karakterleri, bazı hayvanların tabiatı, hayvan tipleriyle insan karakterleri arasında bir benzerlik kurma.
Vücut yapısıyla ahlâk arasındaki münasebetlerin –kesinlik göstermese de- mevcudiyeti bir gerçektir. İnsanın beden yapısıyla kişilik özellikleri arasında bağlantı olduğu görüşünün geçmişi çok eskilere dayanır. İslâmiyet'ten önce Mısır, Yunan, İran, Roma ve Hint kültürlerinde sistematik olmamakla birlikte ilm-i kıyâfetin varlığı bilinmektedir. İlk olarak Hipokrat (m.ö. V. yüzyıl) tıpta bazı hastalıkların teşhis ve tedavisinde bu ilimden yararlanmış ve insanları tip*lerine göre tasnif etmiştir. Daha sonra Eflâtun, Bergamalı hekim Galien, Bukrat, İladus ve Aristo da konuyla ilgilenmişlerdir (Eflâtun, Galien, Bukrat, İladus ve Aristo’ nun kıyâfet ilmiyle alakalı söz ve eserlerinin bahsi ve tercümeleri, İslam âlemindeki bu konuyla ilgili eserlerinde de geçmektedir).
İslâmiyet'in Doğu'da yayılışının ardından İslâm dünyasında kıyâfet ilmine alâka artmıştır. Türkler kıyâfet ilmini tıbbın yanı sıra siyasette de kullanmışlar, ayrıca saraya adam alırken, esir ve hizmetkâr seçerken kişilerin dış görünüşlerinden karakter yapıları hakkında fikir edinmeye çalışmışlardır. Bu faydaları dolayısıyla padişahlar kıyâfetşinaslara ilgi göstermiş ve içinde bu konuların yer aldığı kıyafetnâmeler yazdırmışlardır. Bu eserler zamanla gelişme göstermiş, daha önce yazılan kitapların tercümesi yerine Türk medeniyet ve coğrafyasının damgasını taşıyan kıyafetnâmeler ortaya çıkmıştır. Nitekim bu konuda Fars kültüründe yer alan eserler daha az olduğu gibi bunlar kıyafetnâme olarak da anılmamaktadır.
Arapça Yazılmış Kıyâfetâmeler;
* Konuyla ilgili ilk eserin İmam Şafiî tarafından yazıldığı, ancak bunun günümüze ulaşmadığı bilinmektedir.
* Kindî'nin Risale fi'l-firâse'si
* Yuhanna b. Bitrîk'ın Aristo'dan çevirdiği Kitâbü's-Siyâse fî tedbîri'r-riyâse'si
* Ebû Bekir er-Râzî'nin el-Manşûrî adlı eseri kıyafetnâme türünün ilk örnekleri olarak tanınır.
* Ayrıca kaynaklar İbn Sina'nın da konuyla ilgili bir risalesinin varlığından bahseder.
Arapça kıyafetnâme veya firâsetnâme türünün sonraki başarılı örnekleri ise ;
* Ebû Sehl el-Mesîhî, Firâsetnâme
* Fahreddin er-Râzî, Kitâbü’l- Firâse
* Şeyhürrabve ed-Dımaşki, Kitâbü’l-Adâb ve’s-siyâse fî ilmi’n-nazârî ve’l-Firâse

Farsça yazılmış kıyafetnâmeler içinde;
* Kâşânî'nin elde bulunmayan bir eseri.
* Derviş Abdurrahman Mîrek'in Tuhfetü'l-Fakîr'i
* Emîr-i Kebîr Hemedânî'nin Zahîretü'l-mülûk adlı eseri zikredilebilir.
* Hü*seyin Vâiz-i Kâşifî'nin Muhsinî’sinde de kıyafetle ilgili bir bölüm yer almaktadır.

Türkçe Kıyâfetnâme Örnekleri;
* Türk kültüründe, bu ilim çerçevesindeki hükümlerle ilk kez Kutadgu Bilig’de karşılaşılmıştır. Yusuf’a göre insanın iyilik ya da kötülüğünü, karakterini dış görünüşünden anlamak mümkündür: “Kısa boylu bodur kimseler hırçın tabiatlı olurlar; hırçın nereye giderse orada kavga başlar.” gibi.
* Kutadgu Bilig dışında, bilinen Türkçe ilk kıyafetnâme, Bedr-i Dilşâd'ın II. Murad'a sunduğu Murâdnâme adlı mesnevisinin kırkıncı babında yer alan, köle ve câriye satın alırken dikkat edilmesi gereken hususların açıklandığı bazı beyitlerden İbarettir.
* Sarıca Kemal Selâtinnâme' sinde Firâsetnâme adlı eserinden bahsederse de bu eserin elde mevcudu bulunmamaktadır.
* Bu konuda günümüze ulaşan en eski tarihli ilk müstakil Türkçe eser, Hamdullah Hamdi'nin manzum Kıyâfetnâme’sidir. Aruzun “fe i lâ tün/ me fâ i lün/ fe i lün” kalıbıyla, mesnevi şeklinde yazılmış 153 beyitlik eserde renk, boy, yanak, saç, sakal, baş, alın, çene, el, parmak vb. yirmi altı başlık altında karakter tahlilleri yapılmıştır. Bu eser, Türkçe benzerleri arasında en tanınmış olanıdır.
* Firdevsî-i Rûmî'nin Firâset-nâme’si
* İlyâs b. Îsâ-yı Saruhânî'nin Kıyâfetnâme’si
* Abdülmecid b. Şeyh Nasûh'un manzum Kıyâfetnâme’si
* Mustafa b. Evranos'un Kıyâfetnâme’si
* Bâlîzâde Mustafa'nın Kıyâfetnâme’si
* Nesîmî'nin Kıyâfetü'l-firâse'si
* Visâlî'nin Vesîletü'I-irfân'ı
* Lokman b. Hüseyin'in Kıyâfetü'l-insâniyye fî şemâili'l-Osmâniyye'si
* Gevrekzâde Hasan Efendi'nin Kıyâfetnâme’si
* Mustafa Hami Paşa'nın Fenn-i Kıyâfet'i
* Kıyâfetnâmelerin son meşhur örneği, Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Mârifetnâme'si içinde yer alan bölümünün dışında, onun manzum olarak yazdığı Kıyafetnâme adlı eserdir. Bu eser manzumdur ve şekil itibariyle küçüktür. Aruzun “müf te i lün/ fâ i lün” kalıbıyla ve mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır. İbrahim Hakkı'nın Kıyâfetnâme’sinde, diğer birçok örneklerden farlı olarak, her uzuvla ilgili hükümler verilirken, başlık konularak ayrıca uzuvlar belirtilmemiştir. Beyitler silsile halinde devam eder. Türk edebiyatında başlangıçta en meşhur ve yaygın olan eser Hamdullah Hamdi’ninkiyken daha sonra, halk arasında en yaygını ve tanınmışı bu eser olmuştur.
Örneklerden de görüldüğü üzere, İslâm âleminde başlı başına bir ilim mevzûu olan Kıyâfetnâme’ler, çok ilgi görmüş, telif veya tercüme edilmişlerdir. Bilhassa İslâmî Türk edebiyatında bu türün örnekleri 18. asra kadar artarak devam etmiştir.

Manzum ya da mensur olarak yazılabilirler fakat yazılan eserlerin çoğu mensurdur.

Bazı kıyâfetnâmelerde, bu ilmin dinen geçerliliğini göstermek amacıyla Kur’an-ı Kerim’den ve hadislerden örnekler sunulmuş ve açıklamalarda bulunulmuştur. Böyle yapılmakla bu ilmin “gâipten haber verme” ile ilgisinin bulunmadığı, Allah’ın diğer ilimler gibi insanlara verdiği bir fazilet olduğu anlatılmaya çalışılmaktadır . 
Bu ayet ve hadislerden bazıları şunlardır:

* “Herkesi yüzlerinden tanırlar.” (7/48)
* “Bunda görebilenler için, firasetli olanlar için nice ayetler, ibretler vardır.” (15/75)
* “Mü’minin firasetinden sakının. Zira o, Allah’ın nuruyla bakar.” (Hadis-i Şerif)
* Hz. Osman (r.a) şöyle diyor: “Her kim bir sırrı gizlerse, Allah bu sırrı onun yüz hatlarında elinde olmadan çıkıveren sözlerle açığa çıkarır.”

İnsan bünyesine zarar veren yiyecek ve içecekler nasıl belli ise topluma zararı olacak kişileri tanımak da o kadar bellidir denilebilir. Nasıl ki hayvanların kendilerine mahsus sıfatlarından iyi huylu ve kötü huylu oldukları ve başka bazı nitelikleri anlaşılıyorsa; bu ilimle de insanların dış vasıflarından huyları anlaşılabilir.
Dış yüz, için aynasıdır. İnsanın içi ne ise bunun hem hareketleriyle hatta zamanla organlarına işleyecek şekilde dışına aksetmesi, bilhassa psikolojik çerçevede genel olarak kabul edilen bir görüştür. Örneğin; neşeli ve mutlu bir hayat süren insanın yüzü daha pürüzsüz, hayatı sürekli sıkıntıyla geçen insanın yüzü ise daha kırışıktır.
Kıyafetnâmelerde yer alan birtakım değerlendirmelerin bütünüyle izahı mümkün değilse de uzun tecrübe ve müşahedelere (gözleme) dayanan hükümlerin isabetli olduğu inkâr edilemez. Fakat insanların bir tek özelliklerinden hareketle hüküm verilemez nitekim eser sahipleri de eserlerinde, bunu belirtmişlerdir. 
(Kısa boylu olanların kötülük sahibi olmaları gibi)

İnsanın beden yapısıyla ruh yapısı arasında ilişki olduğu görüşü İslâm dünyasının yanı sıra Batı'da da ilgi uyandırmış; son yüzyıllarda el yazısından karakter tahlil edilmeye, psikolojinin fizyotipoloji dalı ve tıbbın bazı dallarında psikiyatrik teşhis ve tedavi alanlarında kullanılmaya ba*lanmıştır. Bu görüş hukukta da kriminoloji biliminin doğuşunda rol oynamış, Lombroso'dan itibaren özellikle ceza hukukunda önem kazanmıştır.
Kıfayetnamelerde Bazı Şekil ve Şemail:
“Kısa boylu hileci, kızıl ve sarı saçlı çabuk öfkelenen, sarı saçlı kibirli, küçük başlı akılsız, geniş alınlı çirkin huylu, dar alınlı aptal ve bencil, küçük kulaklı hırsız, kaş ucu ince olan fitneci, göz çukuru küçük olan kibirli, küçük gözlü ve ince çeneli hafifmeşrep yumru gözlü kıskanç, uzun yüzlü utanmaz ve yalancı, ince uzun burunlunun anlayışı kıt, burun deliği geniş olan kıskanç ve kibirli, eğri ağızlı yalancı, genizden konuşan ahmak, kibirli ve kötü huylu, eğri ve iri dişli şirret, büyük çeneli kaba, köse hileci, ince uzun boyunlu aptal, kısa boyunlu hileci, sivri omuzlu hırsız, kısa omuzlu aptal, yassı sırtlı sefahate, kıllı sırtlı şehvete düşkün, büyük karınlı aptal ve cahil, kılsız vücutlu kişi yabani huylu ve zalim olarak anlatılır.”

BİBLİYOGRAFYA
* Ali Çavuşoğlu, Kıyafetnameler, Akçağ yayınları, Ankara 2004. 
* Âmil Çelebioğlu, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları, "Kıyafe(t) İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Kıyafetnâmeleri", M.E.B. Yayınları, İstanbul 1988, s. 225-263. 
* İskender Pa*la, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara 1995, s. 298–299. 
* M. Serhan Tayşi, "Kıya*fet İlmi ve Seyyid Lokman Çelebi'nin Kıyafet-namesi", İslâm Medeniyeti Mecmuası, IV/ 3, İstanbul 1980, s. 91–112. 
* Mine Mengi, "Kıyafetnameler Üzerine", TDAY Belleten, 1977(1978), s. 299–309. 
* Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “Kıyâfetnâme”, Cilt V, Dergah Yayınları, İstanbul 1982, s. 339–341. 
* Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “Kıyafetnâme”, Cilt XV, T.D.V. Yayınları, Ankara 2002, s. 513–514. 
TEZLER
* Cevat Yerdelen, Türk Edebiyatındaki Kıyafetnameler ve Niğdeli Visali’nin Vesiletü’l-İrfan Adlı Kıyafetnamesi (Yüksek Lisans Tezi), Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1988. 
* Gökhan Türk, Anadolu Sahasına Ait Bir kıyâfet-nâme Örneği Üzerine İnceleme (Yüksek Lisans Tezi), Adnan Menderes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2007. 
* Kenan Bozkurt, Kıyâfet İlmi, Türk Edebiyatında Kıyâfet-nâmeler ve Şa’ban-ı Sivrihisari’nin Kıyâfet-nâmesi (Yüksek Lisans Tezi), Dicle Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...