İSLAM DEVLETİ OSMANLI’ DA
MEZHEP HÜRRİYETİ
Cihan Devleti Osmanlı’nın yıkılmasından sonra kaldırılan halifeliğin ardından
İslam coğrafyasında düzen bozulmuş kargaşa karışıklıklar ve mezhep çatışmaları hızla
artmıştır. Genel itibariyle dış güçlerin tahrikleriyle mezhep kışkırtmalarıyla İslam dünyasının
bir araya gelmesi engellenmeye çalışılmaktadır.
Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin İslâm
Mezheplerine bakış açısı nasıl idi sorusu irdelenmelidir.
İslâm Devletleri Osmanlılar kadar güçlü ve istikrarlı bir siyasi yapıya
ulaşamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, gerçek bir cihan devletiydi. Bir cihan devleti
olmasından dolayı her din ve mezhebe mensup tebası vardı.
Osmanlı’larda bir anavatansömürge
ayrımı yoktu.Ne Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi bir Romalı vatandaş-yabancı,
ne Emevi Devletinde olduğu gibi Arap-Acem ne Britanya İmparatorluğunda olduğu gibi
anavatan-sömürge ayrımı mevcut değildi.
Osmanlı’da bütün teba birbirine eşitti.Osmanlı
Devletinin Müslüman bir hanedan tarafından kurulmuş olması, çoğunluğu itibariyle de
Müslüman bir teba üzerine dayanması belli bir tarihten sonra sultanlarının bütün İslam
dünyasının halifeleri olarak Müslüman dünyada kabul görmesi, Hristiyan batı karşısında
İslâm’ı ve İslâm Dünyasının , hatta ehl-i bid’at fırkalara karşı Sünni İslâm’ı savunma ve
himaye görevini yüklenmiş olması ,kendine İslâm’ın gaza ve cihad ideolojisini misyon
edinmesi itibariyle bir İslâm devletiydi.
Dini alanda Şeyhülislam ,yönetim alanında Veziriazam hükümdardan sonra en
büyük yetkiliydi. Padişah her iki kurumunda başındaydı. Devlet yönetiminin halka karşı
tutumu da din,mezhep veya etnik farklılığa göre değişmez , devlete sadakat çerçevesinde kalan
herkes,düşünce ve inancında serbesttir.
Bu nedenle devletin dini siyaseti ülkedeki
Müslümanlığın çoğunluğunun mezhebi olan Hanefiliğe dayanmakla beraber, Mısır’da
Şafiilik, Arabistan’da Hanbelilik, Kuzey Afrika’da Malikilik, Suriye ve Lübnan’da Dürzilik
ve Nusayrilik,Yemen’de Zeydilik, İran ve Irak’ta da Şiiliğin bir kolu olan İmamiyye
yayılmıştır.
Fakat Müslüman tebaanın büyük kesimi bilindiği gibi çoğunluğunu Türklerin ve
Arapların oluşturduğu Sünniliğe mensuptu.Osmanlı İmparatorluğu’nda geniş topraklar
üzerine yaşayan Müslüman toplum, tıpkı etnik menşeileri gibi dini inanç ve mezhepleri
itibariyle de bir çeşitli yapı arz etmekteydi.
İslâm devletleri ve Osmanlı Devleti, farklı din ve mezheplere mensup
insanların özgürlüklerini güvenceye alarak onların inançlarının gereklerini yerine getirmeleri
için her türlü kolaylığı sağlamıştır.
Osmanlı yöneticileri kuruluş yıllarından itibaren her türlü
inanca saygı göstererek Bizans-Hristiyan halkı küstürmemiş, aynı zamanda kuruluş dönemi
1 Bu Makale 10.05.2010 tarihinde www.zafersen.com adlı Tarih Araştırmaları Sitesinde yayınlanmıştır.
2 Araştırmacı, Tarihçi ,Yazar
3 Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Bugüne Kalan Miras:İslam” Y.T.Dergisi, sayı:33,
Ankara,2000, s.347
4 Ahmet Yaşar Ocak, Din, Osmanlı Medeniyeti ve Medeniyeti Tarihi,c.I,İstanbul,1999,s.114
5
Şükrü Karatepe, Osmanlı Siyasi Kurumları (Klasik Dönem), I.Baskı,İşaret Yay.,İstanbul, 1989,s.145
içerisinde Ahiler,Gaziler,Abdallar ve Bacılar’dan oluşan örgütlenme her türlü özveri ile
devlete bağlı kalmalarında Osmanlı Sultanlarının uygulamış olduğu inanç özgürlüğü etkili
olmuştur.
6
Osmanlı Devleti’nin resmi ideolojisi İslamiyettir. Bu felsefe İsl’am’ın ehli
sünnet vel cemaat mezhebine dayanmaktadır. Osmanlı devlet adamları da devletlerini bir islam
devleti olarak görüyordu. Nitekim Osmanlı kaynaklarında belirli bir dönemden sonra padişah
için bir çok yerde İslam Padişahı denilmektedi.
Osmanlı Sünniliği bir ideoloji olarak
benimsediyse de ehli kitap saydığı zümrelerin din ve inançlarını sürdürmeleri hususunda son
derece hoşgörülü davranmıştır. Gerçi Osmanlıların Şiilere karşı her zaman pek hoşgörülü
davranmadığı ileri sürülmektedir ki fakat bu daha çok Safevilerle siyasi ve askeri ilişkilerin
gerginleştiği dönemlerde ortaya çıkan bir durumdur.
Doğu ve Güneydoğuda katliam yağma
ve asayişi bozan şiilerin tahrikleri sona erdirilmiş olarak değerlendirilebilir.
Osmanlı padişahları Yavuz Sultan Selim’den itibaren İslâm dünyasının lideri ve
Peygamber efendimizin meşru halefi olarak halifedir.
Doğu Roma İmratoru olarak
Kayser’dir. Mısır hükümdarı olarak sultandır. Padişahların ünvanlar pek
çokur. Han, hakan, hakanül-harakıyn, sultan, sultanüs-selatin, halife-i ruy-i zemin, Emirül
müminin, zell’ullahi fi’l ard, Halife-i Rubi Meskun, şah, padişah, hünkar, Hüdavendigar, padişahı
cihan,padişah-ı alem, penah, Melikül guzat.. gibi sıfatlarla tanımlanıyorlardı.
Osmanlı padişahları Yavuz’dan beri halife ünvanını kullanmış Emirü-l
Müminin ünvanı Osmanlı sultanlarına verilmiş ve bu unvan hilafetin kaldırılmasına kadar
devam etmiştir.
Padişah memleketin sahibi tebasının canı ve malı üzerinde tasarruf hakkına
sahip, kuvvetleri elinde bulunduran,ancak bunu keyfi olarak değil kanun nizam ve ananelere
dayanarak ve muamelatın icaplarına göre kullanma yetkisine sahip idi.
Osmanlı’da kanun ve
nizamlar genel olarak İslam hukukuna dayanmakla birlikte, padişahın toplum yararına
vereceği hükümler örf adı altında toplanmış ve hükümdarın yasama yetkisini genişletmiştir.
10
Hükümdarlar dinin temel nas’larına uygun olmak kaydıyla zaman ve zemin sürecinde
yaptıkları işleri din yetkilisi olarak ilk dönemlerde fakihlere sonraki dönemlerde
Şeyhülislam’lara tasdik ettirmişlerdir.
Padişah devletin başında bulunan ve Osmanlı hanedanından olan
hükümdarlar, hem orduların başkumandanı hem icra amiri hem de devlet başkanı
durumundaydı.
Osmanlı hanedanı islam inançlarına ve mezheplerine bağlı
idiler.Padişahların hepsi Sünni-Hanefi mezhebini tercih etmişlerdir.
Sünnilik dışından başka
bir mezhebi kabul etmemişlerdir.
Diğer üç sünni ameli mezheb olan Şafiilik,Hanbelilik ve
6 Yağmur Say, Osmanlı Devlet Mekanizmasının Oluşumunda Heteredoks Güçler,Osmanlı
C.4,Y.T.Yay.,Ankara ,1999, s.432
7 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devri Türk Kültür ve Medeniyetinin Temel Özellikleri, Türkler Cilt IX,s.56-57
8 Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi,C.II, Kültür Bak.Yay. Ankara,1998, s.10
9 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,C.I,MEB Yay.,İstanbul,1946, s.527
10 Yusuf Halaçoğlu, Klasik Dönemde Osmanlı Devlet Teşkilatı,Genel Türk
Tarihi,C.VI,Y.T.Yay.,Ankara,2002,s.149
11 Mehmet İpşirli, Saray Teşkilatı, Osmanlı Devleti Tarihi, C.I.İstanbul,1999,s.141
Malikilik mezhepleri de,Hanefilik gibi saygı görmüştür.
Fakat bazı Osmanlı padişahlarının
İstanbul’da merkezde yüksek görev alan Şafii mezhebine mensup devlet adamlarına
Hanefiliğe geçmelerini teklif ettikleri görülür. Padişahların çoğu ise bu duruma
aldırmamıştır. Ama mesele Sünni hukuk görüşünde,ameli mezheplerin birbiri arasındaki
teferruata ait ayrılıklar değildi.Asıl önemli şeyin Şafiilerin itikadi mezheplerinden
Eş’ari,Hanefilerin ise Maturidi olmasıdır.
Osmanlı Sultanlarının devlet adamlarına Hanefi
mezhebine geçmelerini istemeleri Maturidilik ile Eşa’rilik arasındaki bazı görüş ve
farklılıklardan kaynaklanıyor olması muhtemeldir.
12 - Mesela Maturidiyye mezhebine göre ,irade-i cüz’iyye, kulun kendi
elindedir. Kul iradesiyle seçimini yapar. Allah da kulun seçmesine göre fiili yaratır. Allah kulun
gücünün yetmeyeceği şeyleri ona yüklemez.
Bu inanç ekolünde irade-i cüziyye (ki insanın
elindedir) irade-i külliyeden (ki yalnızca Allah cc.’ın elindedir) iyice ayrılmıştır. Hanefi
Osmanlı hanedanı gündelik her işin Allah’ın iradesiyle olduğunu kabul etmez. Kulun kendi
iradesini kabul eder. Cenab-ı Hak kulunun nasıl davranacağını bu şekilde daha iyi bir imtihan
ile bilmiş olur.
Eşarilere göre ise kulda başlı başına bir cüzi irade yoktur.Kulun cüzi iradesi
Allah’ın iradesine bağlıdır. Kul ister Allah dilerse yaratır. Dilerse yaratmaz Allah, kulun
gücünün yetmeyeceği şeyleri kula yükleyebilir.
Eşarilerin her şeyi allah’ın iradesine havale etmeleri ve irade-i cüziyye ile ilgili
görüşleri Osmanlı Türk toplumunu aktivitesine Maturidilik mezhebine ait görüşleri kadar
uygun gelmemiştir. Bir Osmanlıya göre “inşallah” Allah’ın ismi anılarak yapılmış güzel bir
temenni, insan karar ve iradesini gösterecek ve teşvik edecek cümledir.
Osmanlı dışındaki bir
Müslümana göre o iş üzerinde beceriksizliğini,isteksizliğini iradesizliğini Allah adına örtecek
bir bahane şeklinde kullanabilir.Osmanlı Devletinin mucizevi yükselişinin de, irade-i
cüziyyenin Allah tarafından kullarına bahşedildiği görüşünün etkili olduğu sanılmaktadır.
15
Osmanlı Devletini muvaffak kılan bir hususta , Osmanlı toplumunun,padişaha
candan,samimi bağlılığı ve itaatıdır. Padişah bu toplumda kutsaldır ve devleti temsil
eder.Allah istediği için tahta oturmuştur.
Osmanlı Sünniliği “Ulul Emre” itaat anlayışına
dayanan otoriter siyasi bir kültür oluşturmuş ve geliştirmiştir. Devlet ve Padişah tartışılmaz ve
eleştirilemez üstün birer otoritedir.
Osmanlı Devletinin Sünni olmayan, ehli sünnet inancını taşımayan çok az da
olsa İslam tebaası vardı.
Bunların Osmanlı devletindeki durumu nedir? diye bir soru
kendimize yöneltecek olursak,bunlar itikadi inançlarını kendi aralarında devam
ettirebilirlerdi.
İbadet ve inanış şekilleri için hiçbir baskı yapılmazdı. Medreselerinde kendi
fıkıh sistemlerini tedris edebilirlerdi. En meşhurları Necef’teki Şii Yüksek Medresesi idi ki
Osmanlı Devleti burada Şii fıkhı okutulmasını hoşgörü ile karşılamıştır. Fakat sünni olmayan
bir Müslüman mühim bir devlet görevlisi olamazdı.
16
12 Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi,C.II,s.140
13 A.Saim Kılavuz, İslam Akaidi ve Kelama Giriş, C.IV,Ensar Neş.,İstanbul,1998,s.303
14 Kılavuz ,a.g.e. ,s.305
15 Öztuna, a.g.e., C.II,s.140
16 Öztuna., Osmanlı Devleti Tarihi,C.II, s.140-141
Osmanlı Devleti kendinden önceki Müslüman devletlerden kültür mirası olarak
devraldığı bütün görüş ve mezhepleri tanımış ve bunların taraftarları ile siyasi birliğini
sürdürmüştür. Osmanlı Devleti kurucularının ve yöneticilerinin benimsediği görüş olan Sünni
inancı devletin temel siyasetine hakim bir unsur kılmış ve bütün resmi eğitim kurumlarında
tercih etmiştir.Bu mezhep dışında kalan diğer görüş ve mezhepler bunların taraftarları
Osmanlı topraklarında hep var olagelmişler ve serbestçe mezheplerinin propagandalarını
yapabilmişlerdir.
Osmanlılar tebaasının bir kısmının Şii veya diğer mezheplerden olmasına
aldırmamıştır.Aldırmış olsaydı Ehli sünnet dışındaki diğer mezhepten olanları tazyik eder ve
Sünnileştirmek için çaba gösterirdi.Fakat bunu yapmamışlardır.
17
Osmanlı Devleti’nde Sünni ve Şia mezhepleri bütünüyle itikadi islam
mezheplerini oluşturuyordu.Her iki mezhep tüm asırlar boyunca beraber
yaşayabilmişlerdir.Osmanlı Devleti farklı din ve mezhep mensuplarını bünyesinde barındıran
ve bunları yüzyıllar boyunca çatışmadan yaşatabilen tek devlettir.
18 Tüm mezhepler devlete
baş kaldırmadığı müddetçe kendi inanç ve akidelerini hür bir şekilde devam ettirmişlerdir.Ne
zamanki devleti tehlikeye sokacak bir pozisyon oluşmuştur o zaman müdahale
edilmiştir.Yavuz Sultan Selim’in Şii-Safevilere karşı yaptığı mücadele ve Osmanlının
Vehhabilik hareketine yaptığı müdahaleler buna örnek verilebilir.
19
Osmanlı siyasal düşüncesinde hakim olan fikir mezheplere bakışıda kapsar
şekilde şöyle özetlenebilir: “ Cihanın adaletle duracağı,bunu devletin sağlayacağı,devletin ise
bir hükümdara ihtiyaç göstereceği,hükümdarın ordu olmadan iş göremeyeceği, orduyu ise
ancak servetin toplayabileceği,serveti reayanın sağlayacağı,reayanın da ancak adil
hükümdarlar sayesinde refaha ereceği” şeklindedir.
Osmanlı padişahları inanç konusunda
ve mezheplere karşı tutumlarında bu adaleti yerine getirerek halkın refahını yükseltmiştir.
Osmanlı’daki mezhepler konusunu daha iyi anlayabilmek için islam tarihinde
önemli bir yeri olan mezhepler konusu iyi anlaşılmalıdır.
İslam tarihi konusunda M.Asım
Köksal’ın İslam Tarihi adlı eseri, Mezhepler konusunda Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra’nın
Mezhepler Tarihi adlı eseri okunabilir.
17 Arif Güneş, Osmanlı Devletinde Çoğulculuğun Dinamikleri, IV.Osmanlı Sempozyumu Bildirileri(8-9 Eylül
1989,Söğüt), Ankara, 1991, s.26
18 Arif Güneş, Osmanlılarda Din ve Vicdan Hürriyeti, IV.Osmanlı Sempozyumu Bildirileri(8-9 Eylül
1989,Söğüt), Ankara,1991, s.26
19 Öztuna, Osmanlı Devleti Tarihi,C.II, s.140-141
20 Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler(15-17.Yüzyıllar), İstanbul, s.77