13 Nisan 2018

İslam’da kandil gecelerini kutlamak var mıdır?

İslam’da kandil gecelerini kutlamak var mıdır? 
Yüce Rabbimiz, bazı zaman ve mekânları diğerlerinden farklı ve üstün kılmıştır. Tıpkı mescidler içinde Mescid-i Haram’ın, aylar içinde Ramazan’ın, günler içinde Cuma’nın farklı olması gibi. Rabb-ı Rahimimizin hususi teveccühünün yanı sıra, söz konusu istisnai zaman ve mekânların, müminlerin manevi yaşamlarında monotonluğa kapılmasını engellemek, terakki yolunda vites büyütmelerine imkân sağlamak, affa ve mağfirete vesile olmak gibi birçok hikmetleri vardır. Ülkemizde beş gecenin kutlanmasına büyük önem verilmektedir. 
 Söz konusu beş gece, 
Mevlid, Regaib, Mirac, Berat ve Kadir’den oluşmaktadır. 

Bu geceler, Osmanlı padişahı II. Selim zamanında minarelerde kandiller yakılarak kutlanmaya başladığı için “kandil” olarak da bilinmektedir. 
Diğer Müslüman ülkelerde de bu gecelerin tümünün kutlanmakta olduğu düşünüldüğünden, umreye giden vatandaşlarımızın, “Araplar kandil nedir, bilmiyorlar” diye serzenişte bulunduklarına tanık olmuşuzdur. 

Söz konusu geceleri sırayla inceleyelim.

Regaib Kandili: Regaib, kelime anlamıyla “rağbet edilen, arzulanan, nefis, kıymetli, değerli” gibi anlamlara gelmektedir. Regaib gecesi denilince, lütuf ve ihsanlarla dolu, kıymeti ve değeri büyük bir gece anlaşılmakta ve Peygamberimiz’in bu gecede birtakım nurani mevhibelere eriştiği kabul edilmektedir. 

Regaib kandili, Recep ayının ilk Cuma gecesi kutlanmaktadır. Bazı eserlerde, Regaib gecesinin Peygamberimizin ana rahmine düştüğü gece olduğu belirtilse de, 27 Receb ile 12 Rebiulevvel arasındaki süre dikkate alınarak, âlimlerin çoğunluğu tarafından bu tespit doğru bulunmamıştır. Bazıları da Regaib gecesini, Resulullah’ın annesinin O’na hamile kaldığını anladığı gece olarak tavsif etmektedir. Bazıları da her iki bilginin dayanağının olmadığını, Regaib gecesinin rağbet bulmasını, Peygamberimizin daha sık oruç tuttuğu üç ayların başlangıcı Recep ayı ile mübarek Cuma gecesinin birleşmesi ile açıklamaktadır. 

Regaib gecesi hakkındaki rivayetler sağlam kabul edilmemekte, Peygamberimizin Recep’in ilk Perşembesini oruçla geçirdiği ve Cuma gecesinde kandil gecesine mahsus 12 rekât namaz kıldığı biçimindeki rivâyetlerin herhangi bir dayanağının olmadığı belirtilmektedir. Regâib gecesinde 12 rekât namaz kılma âdeti, 12. yüzyılın başında başlamıştır.


Miraç Kandili:  Miraç, yükselme anlamına gelir. Peygamber Efendimiz’in rûhen ve bedenen, Burak isimli semavî bir binek üzerinde Hz. Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescid–i Haram’dan Kudüs’teki Mescid–i Aksa’ya kadar gece yolculuğu (İsra) yapmasını, oradan da bir yükselişle (Miraç) yedi kat göklere ve Sidretü’l–Müntehâ’ya ulaşması, burada Hz. Cebrail’i arkada bırakarak Refref adlı manevi bir binekle Allah’ın huzuruna varmasını ifade etmektedir. 

Peygamberimiz, Miraç gecesi, Yüce Rabbimizin birçok nimetine mazhar olmuş ve müminlere mirac olacak 5 vakit farz namazı, “Âmenerrasûlü” olarak bilinen Bakara suresinin 285-286. âyetlerini, İsra Suresi’nin 22–39. âyetlerinde bahsedilen prensipleri 

Allah’a Şirk Koşmama, 
Allah’tan Başkasına Kulluk Etmeme, 
Ana-Babaya İyilik, 
Akrabaya, Yoksula ve Yolda Kalmışa İyilik, 
Saçıp Savurmama, Cimrilikten Sakınma, 
Fakirlik Endişesiyle Çocukları Öldürmeme, 
Zinadan Kaçınma, 
Haksız Yere Cana Kıymama, 
Yetim Malı Yemekten Sakınma, 
Ahde Vefalı Olma, 
Ölçü ve Tartıda Doğru Olma, 
Sûizandan Sakınma ve Kibir ve Gururdan Sakınma), 
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimselerin günahlarının affedileceği ve Cennet’e girecekleri müjdesini, 
iyi amele niyetlenen kişiye –onu yapamasa bile– bir sevap; eğer yaparsa on sevap yazılacağı; 
fakat kötü amele niyetlenen kişiye –onu yapmadığı müddetçe– hiçbir günahın yazılmayacağı; ancak işlediği zaman da sadece bir günah yazılacağı müjdesini ve et–Tahiyyâtü duasını ümmetine hediye olarak getirmiştir. 

Miraç kandili, Recep ayının 27. gecesinde kutlanmaktadır. Mevlid kandillerinde, Mevlid okunduğu gibi, Miraç kandillerinde de, bu semavî seyahati anlatan Mirâciyeler okunur.


Berat Kandili: Berat, “temize çıkma” anlamına gelir. Bu gecede ibadet edenler kurtuluş belgelerini almış olacakları için ona bu isim verilmiştir. Şaban ayının 15. gecesinde kutlanır. Bazı âlimler, “Hâ Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Doğrusu Biz, insanları uyarmaktayız. Katımızdan bir emirle, her hikmetli iş onda (o gecede) ayırdedilir. 

Çünki biz, Rabbinden bir rahmet olarak (peygamberler) göndericileriz. Doğrusu herşeyi işiten, hakkıyla bilen ancak O’dur. (Duhân, 1-5)”âyetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının 15. gecesi olan Berat gecesi olduğunu söylemiş ve buna istinaden Allah’ın o gece kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının 15’ine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini belirtmiştir. 

Ancak âlimlerin büyük bir çoğunluğu, Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin Kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Berat gecesinin fazileti ile ilgili olarak bazı hadisler mevcut olsa da, bu hadisler zayıf olarak değerlendirilmiştir. Hz. Peygamber ve sahabe döneminden sonra bu geceyi ibadetle geçirme geleneği başlamıştır. Bu geceye ait özel bir namaz olmayıp, 100 rekâtlık özel bir namazın kılınması yönündeki rivayetler güvenilir bulunmamıştır.

Kadir Gecesi: Diğer geceler için kandil tamlaması kullanılırken, halkımız arasında “Kadir Kandili” tabirinin kullanılmaması dikkat çekicidir. Ramazan dışındaki geceler, “kandil” tamlaması ile kuvvetlendirilirken, Kadir gecesi, Ramazan gibi mübarek bir ay içindeki çok özel bir gece olduğundan, böyle bir tamlama gereksiz görülmüş olabilir. Kadir, “değer, kıymet” gibi anlamlara gelmekte olup, mübarekiyeti 97. sûre ile teyit edilmiş bir gecedir: “Doğrusu biz Kur’ân’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. 

O gecede melekler ve Ruh (Cebrail) Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. (Kadir, 1-5)” Kadir gecesinde Kur’an indirilmiş ve her hikmetli iş yazılıp belirlenmiştir. Bu gece, meleklerin ve Hz. Cebrail’in yeryüzüne indiği, esenliğin ta fecre kadar sürdüğü bin aydan hayırlı müstesna bir gecedir. 

Resul-i Ekrem Efendimiz “Kim Kadir Gecesi’nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmaktadır. Hz. Aişe Validemiz de, “Dedim ki: ‘Ya Resulallah, Kadir Gecesi’ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim?’ Şöyle buyurdu: ‘Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa’fü annî. (Allah’ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)’” 

Kadir gecesi, Ramazanın 27. gecesi olarak kutlanmakla birlikte, Peygamberimizin müminlere tavsiyesi, Kadir gecesini Ramazanın son on gününün tek gecelerinde aramaları şeklinde olmuştur. Kadir gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden bir dua haricinde özel bir ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe Validemizin bildirdiğine göre, Peygamberimiz Ramazanın son on gününde geceleri ihya eder, ailesini de gecenin ihyası için uyandırır ve itikâfa girerdi.

Mevlid Kandili: Mevlid, doğum demektir. Mevlid kandili, Peygamber Efendimizin doğduğu günü yâd etmek amacıyla, doğum günü olan 12 Rebîulevvel gecesi kutlanır. Rasûlullah zamanında ve onu izleyen asırlarda böyle bir kutlama yapılmamıştır. İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa hicretten yaklaşık 350 yıl kadar sonra, Mısır’da hüküm süren Şii Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. 

Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkânı arasında cereyan etmiştir. Fatımîler, Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi. Sünnî Müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicrî 604 yılında, Selahaddin Eyyubî’nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferüddin Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. 
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588’de resmi hale getirilmiştir. 

Sarayda tertiplenen merasimlerin yanı sıra, önceleri Ayasofya Camii’nde, sonraları Sultan Ahmed Camii’nde yapılan merasimlere devlet erkânıyla birlikte halk da katılırdı. Bu merasimlerde, Kur’an-ı Kerîm tilaveti, vaaz ve mevlid okunması icra edilirdi. Tarih içerisinde farklı dillerde birçok mevlid yazılmasına rağmen, zamanla Süleyman Çelebi’nin 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlidinin okunması âdet haline gelmiştir. 
Önceleri yalnız Peygamberimizin doğum gününde okunan mevlid, daha sonra bütün mübarek gecelerde okunmaya başlamış ve giderek yaygınlaşarak, vefat eden kişilerin arkasından okunur hale gelmiştir. 

Bazı âlimler Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin ve Peygamberimize mevlid gibi şiirler okumanın güzel birer amel olduğunu söyleyerek, mevlid kutlamalarının “bid’at-ı hasene” sayılması gerektiğini ifade ederken, bazı âlimler de mevlid kutlamalarına “bid’at-i seyyie” gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmıştır. 

Bediüzzaman mevlid-i Nebevi’yi şu şekilde değerlendirmektedir: “Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imaniyenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.”

Netice itibariyle;
Kandillerin kutlanması Peygamberimiz döneminden daha sonra ortaya çıkmış olup, büyük ölçüde geleneğe dayanmaktadır.
Kadir gecesinin kutsallığı Kur’an’da belirtilmiş olup, diğer gecelerin kutsallığı konusunda Kur’an’da bir bilgi yer almamaktadır. Hadislerde ise, sadece Berat gecesi ile ilgili zayıf sayılan rivayetler yer almaktadır.
Mevlid ve Mirac geceleri Peygamberimiz ile ilgili iki güzel olayın (doğumunun ve mazhar olduğu mucizenin) gerçekleştiği gecenin yadedilmesidir.

Regaib kudsi zaman dilimi olan üç aylara giriş sevincini, Berat ise Ramazan’a hazırlık yolunda vites büyütmeyi sembolize etmektedir.
Bu gecelere özel bir namaz bulunmamaktadır.
Bid’at, “inanç, ibadet ve kural olarak dinde olmayan bir şeyi uydurmak ve ona yamamak, dinde varmış gibi bilmek, inanmak ve yapmaktır”. Kutlu Elçi (sav), bu konuda“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.” buyurmaktadır. 

Bu hadis çerçevesinde, mevlit örneğinden gidersek, dinî bir vazifeyi yerine getirdiğini sanarak, özel bir ibadet edasıyla mevlit okumak/okutmak bidattır. Ancak, mevlidin özel bir ibadet olarak değil de, gönülleri yumuşatıp, insanları Muhammedî iklime götürmesi için okunması ise gayet güzel bir davranıştır.  Bu kapsamda, Kadir gecesi (ve bazı âlimlere göre Berat) dışındaki geceleri de, dinin bir gereği olarak değil, âdet olduğunu bilmek kaydıyla, salih amellere vesile kılmakta da bir mahsur olmasa gerektir.

Din ile ilişkisi belirli ritüellerle sınırlı olan geniş halk kesimlerini kandillerden soğutmak yerine, kandil gün ve gecelerine teveccühünü bidatlardan arındırmaya ve hayra kanalize etmeye çalışmakta ve Kur’an okuma, namaz kılma, oruç tutma, dua etme, bağışlanma dileme, zikir, fikir ve şükürde bulunma, Peygamberimizin örnek hayatını hatırlama, O’na salâvat getirme, büyüklerin gönlünü alma, küçükleri sevindirme ve yoksullara, kimsesizlere, mazlumlara sahip çıkma gibi güzel amelleri teşvik etmekte yarar bulunmaktadır. Doğrusunu O bilir.
 Dr. Naim Tatlıcı

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...