04 Ekim 2017

YEZİDİLER



Yezidilerin Kökeni, Sosyal Hayatları ve İbadet Biçimleri
Çalışmanın Sahibi: Laleş Uslu Kelime Kökeni
Yezidi kelimesinin kökenine inildiğinde, aslının “Ezidi” olduğu ve Kürtçe “Allah yolunda gidenler” anlamına geldiği görülmektedir. Bundan dolayı “Ezidi” sözcüğünü tercih etmekteyiz.
Ezi: Tanrı, Allah
Ezidi: Allah yolunda gidenler
Eziditi: Yezidilerin inancı anlamına gelmektedir.
Yezidi sözcüğünün, Grek Baş Tanrısı Zeus‟un veya Ön Asya‟daki Bereket Tanrısı Dumuzi‟nin (Temmuz) bozulmuş söylenişinden, Asur ve Keldani Tanrıları‟ndan, Muaviye oğlu Yezid‟in isminden, Hindistan‟daki Mori kavminin Tanrısı Tavus‟tan, İran‟daki Yezd şehrinden, Mecusi-Zerdüşti inancındaki Tanrı Yezdan ve İyilik Tanrısı Ahuramazda‟dan geldiğini ileri süren görüşler de bulunmaktadır.
Jk5R6_rx_400x400

 Yerleştikleri Alan ve Nüfusları
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1895‟de Musul Vilayeti merkezli nüfus sayımında toplam 5.358 Yezidi‟nin yaşadığı saptanmıştır. Yine Musul merkezli 1906- 1907 seneleri sayımına göre ise Yezidi nüfusu büyük oranda düşerek 2.830 olarak saptanmıştır. Ancak bu sayımların doğruluk payı tartışmalıdır. Çünkü askerlik görevinden kaçmak ve vergi mükellefi olmamak için Yezidi erkeklerin çoğu yapılan nüfus sayımlarına katılmamıştır.

Cumhuriyetin ilanından 7 yıl önce L. Jepius‟un 1916 yılında yaptığı araştırmada ise Diyarbakır‟da 4000, Van‟da 5400, Bitlis‟te ise 5000 Yezidi‟nin yaşadığı saptanmıştır. Türkiye‟de yaşayan Yezidiler‟in cumhuriyetin başlangıcından bu yana nüfuslarının ne kadar olduğu ise tam bilinmemektedir. Şüphesiz bunda üç büyük din olan Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet dışında kalan Yezidi, Keldani, Nasturi ve Kadim Süryaniler‟in nüfus sayımlarında farklı etnik köken ve inanışa sahip olduklarından tasnif dışı bırakılarak “bilinmeyen” ile diğer dinler hanesinde yer almaları etkilidir. Türkiye‟de ağırlıklı olarak yaşadıkları illerin başında Mardin, Hakkari, Diyarbakır ve Siirt gelmektedir. Bu dini grupların 1927 nüfus sayımına göre toplam sayıları Mardin‟de 11.181 kişi, Diyarbakır‟da 3.496, Siirt‟te 2091 olmak üzere ülke genelinde 20 bini bulmaktaydı. Daha sonra ki 1965 nüfus sayımına gelinildiğinde ise bu rakamın ülke genelinde 15 bine düştüğü ve dağılımın Mardin‟ de 6.500, Siirt‟te 2000 ve İstanbul‟da 2000 olduğu belirlenmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki bu nüfus bilgileri Yezidiler, dünyanın çeşitli coğrafyalarına dağıldıkları için onların nüfusları hakkında sağlıklı bir bilgi edinmek zordur. Yezidiler‟in çoğu Irak‟ta, özellikle Şeyhan ve Şengal Dağları bölgesinde, Başika ve Bahzan köylerinde yaşamaktadırlar. Bunun yanı sıra Türkiye, Suriye, az bir kısmı İran‟da, Avrupa özellikle Almanya‟da (yaklaşık 55 bin civarında) birçok Yezidi yaşamaktadır . Yezidiler‟in çoğu Eski Sovyetler‟de, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ermenistan ve Gürcistan‟a göç etmiştir. Sovyetler‟in yıkılmasından sonra da Ukrayna ve Rusya‟ya göç etmişlerdir. Ayrıca Yezidi nüfusunun az bir kısmı Fransa, Belçika, Hollanda ve Amerika‟da yaşamaktadır.
Türkiye‟de Osmanlı döneminde Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Batman ve Siirt illeri ile kasaba ve köylerinde yoğun olarak yaşamakta iken günümüzde bu yerleşim yerlerinde nüfusları oldukça azalmıştır. Yezidi nüfusunun çoğunluğu Avrupa‟ya göç etmiştir. Türkiye Yezidiler‟i, 1980 başlarında 60 bin civarında nüfusa sahip iken bugünkü sayıları 1000-2000‟i geçmemektedir. Günümüzde Türkiye‟de daha çok yaşlı nüfus kalmıştır. Batman-Beşiri, Viranşehir, Midyat, Nusaybin ve Diyarbakır‟ın köylerinde birkaç aile yaşamaktadır. Alan araştırmasını yaptığım Diyarbakır‟ın
Bahçecik Köyü‟nde yaşamını sürdüren Demiray ailesi köyde yaşayan tek ailedir. Evin büyük kızı nişanlı olup Almanya‟ya gideceği söylendi. Yezidi olmayan kişilerle evlilik gerçekleştirilemediğinden ve Türkiye‟de Yezidi nüfusu azaldığından dolayı genellikle yurtdışına gidilmektedir.

YEZİDİLERDE TOPLUMSAL İLİŞKİLER ÖRF VE ADETLER
Bir Yezidi‟nin hayatı, kendisine Yezidi kimliğini kazandıran topluluğa kabul edilme törenleriyle doludur. Bireyin hayatında yeni evrelere geçtiğinin işareti olan bu tür seremoniler arasında en önemlileri saç kesme, sünnet, vaftiz, ahiret kardeşliği, evlilik ve ölü törenidir. Bütün bu kabul törenlerinin sonuncusu olan ölü töreni, hem bir bedendeki ruhun yaşamını tamamladığını ve o bedenin ölüp gittiğini hem de ruhun yeni bir bedende yeni bir yaşama başladığını gösterir. Bu törenler, Yezidiler‟in kimliği bir süreç halinde anladıklarını göstermektedir .
I-Toplumsal İlişkiler
a-Evlenme

Yezidi toplumunda evlilik endogamik ve hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Endogami, Yezidiliğin temellerinden biridir. En geniş ayırım topluluğun sıradan üyeleri ile din adamları arasındadır. Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı kendine denk sınıftan bir kişiyle evlenir. “Pir”, “Şeyh”, “Fakir”, “Mürit” biçiminde oluşmuş gruplaşmada, herhangi bir gruba ait olan kimse ancak aynı gruptan biriyle evlenebiliyordu. Ancak bir kast sistemini yansıtan bu oluşum, üretim ve mülkiyet ilişkileri üzerine oturmamaktadır. Örneğin; halktan daha üst sınıflamaya giren bir “şeyh” ya da “fakir” daha zengin değildi. Hatta genelde “fakir” denen lider, lakabı gibi diğerlerine oranla daha fakir olabiliyordu. Katı bir kast sistemine sahip Yezidiler arasında her kademedeki din adamı, kendine denk bir sınıftan evlenebildiği gibi, konum olarak kendinden daha aşağıdakilerle evlenmesi yasaktı. Yalnız son zamanlarda kaval ve fakir sayısındaki azalma nedeniyle, kavallar fakirlerden, fakirler de en alttakileri oluşturan müritler arasından kız alabiliyorlar. Fakirat denilen genç kız ve dullardan oluşan grup ise rahibe konumunda tapınak hizmetlerinde çalışmaktadır. Genelde Yezidiler‟in kendi dininde olmayanlarla evlenmelerine izin verilmemiştir. Yezidi olabilmek için Yezidi anne ve babadan doğmuş olmak gerekliliği aranmaktadır. Yezidi toplumu kendini Melek Tavus‟un seçilmiş halkı kabul eder ve doğruca Adem‟den geldiğine inanır. Melek Tavus parmağıyla etraflarına bir çember çizerek onları göstermiştir. Bu yüzden Yezidiliğe girmek söz konusu olmaz. Evlenmeyle ilgili kurallar, ancak kutsal tapınak Laleş‟te toplanan Yaşlılar Meclisi‟nin alacağı kararla mümkün olmaktadır. Yezidiler‟de çapraz ve paralel kuzenler arasındaki evlilikler özellikle tercih edilmektedir. Evlilikler, adet gereği gelin ve damadın anne babaları tarafından düzenlenir, bu düzenlemede önemli bir unsur damat tarafından gelinin anne babasına ödenmesi gereken tatmin edici bir başlığın saptamasıdır. Bu başlık parasının ödenmesi bazı kız kaçırma durumlarında bile geçerlidir. Nikah töreni Şeyh ya da Pir tarafından, gelin ve damadın yanında ahiret kardeşinin de bulunduğu bir ortamda gerçekleştirilir. Geline bir yüzük bazı durumlarda da yüzük yerine para verilir. Ardından şerbet içilir, ziyafetler verilir, halaylar çekilir, havaya ateş edilir.
Yıllar içinde saygın Yezidi aileleri için özel evlilik usulleri geliştirilmiştir. Sözgelimi bu ailenin erkekleri sadece kendi akrabalarından ya da doğuştan asil olduğu iddia edilen başka bir ailenin mensuplarıyla evlenebilirlerdi. Her ne kadar Yezidi dini erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesine izin veriyorsa da poligami yaygın değildir. Boşanmalara izin verilir ama boşanmalar çok nadirdir. Ölen kadının kız kardeşi (baldız) ile evlenmek kesinlikle yasaktır. Yılın ilk ayı olan nisan ayında, Yeni Yıl‟da evlilik caiz değildir. Eskiden erkek için evlenme yaşı 20–30, kızlar için de 15–20 yaşları arasındayken günümüzde kızların eğitim görmesiyle bu yaş sınırı daha yukarılara çıkmıştır. Vaftiz İnsan yaşamının geçtiği büyük evreler, Yezidi ailelerinde aşiret adetleri ile dini kuralların bir harmanı ile ayinleştirilirler. Çocuk dünyaya geldiğinde, eğer imkan varsa Laleş‟teki “Beyaz Su” (Kaniya Spi- Zemzem) vaftiz edilir, eğer gidilemiyorsa Laleş‟ten getirilen ya da içine Şeyh Adi‟nin türbesinden getirilen tozların karıştırıldığı yerel kaynaklardan alınan su ile şeyh ya da pir tarafından, doğumdan yedi gün sonra veya en geç bir yıl içinde vaftiz edilir.
Yezidi-Bayramı-2
c-Sünnet
Ortadoğu‟daki diğer birçok dinle paylaşılan bu gelenek, Yezidi dininde önemli bir ayindir. Erkek çocuğu, doğumdan itibaren yedi gün içinde veya en geç bir yıl içinde sünnet edildikten sonra sünnet bayramı kutlanır.
d-Kirvelik
Kirvelik, Yezidiler‟de toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde büyük bir rol oynayan “kurgusal akrabalıkla” ilişkilidir ve bu yüzden “ensest” tabusunu da içermektedir. Kirvelik, Yezidiler‟in Yezidi olmayan komşularıyla ilişkilerini
düzenleyerek yabancı bir çevrede korunma sağlar. Kirvelik yapanların Yezidiler arasında çok önemli bir yeri vardır. Kirve kardeşten ileri sayılır. Kirve çocukları birbirleriyle evlenemezler. Nüfusları azalan Yezidiler, bu yüzden başka dinden olanları kirve yapar; böylece dışarıyla dostluk köprüsü kurulmuş, muhtemel düşmanlıklar önlenmiş olur.
Bu geleneğe göre, bir Yezidi erkek çocuğu Müslüman bir adamın kucağında sünnet edilebilir. Sünnet işlemi gerçekleşirken çocuğun bir damla kanı, Müslüman kirvenin üzerine damlatılır, bu şekilde aralarında akrabalık bağı kurulmuş olur ve sürekli olarak birbirlerine yardım ederler.

Ahiret Kardeşliği
Yezidiler‟e özgü olan başka bir ilişki de yeniyetmelik döneminde gerçekleşir. Yeniyetmelik döneminde her mürit doğuştan bağlı olduğunun dışında bir şeyh ailesinden ahiret kardeşini seçer. Böylece toplumsal denetimle ilgili, keyfi güç uygulamasının önünde bir engel oluşturur.
f-Saç Kesme
Erkek çocuklarının doğumlarından yedi ay sonra saçları kesilir. Eğer erkek çocuğun saçı ilk kez kesiliyorsa, bir şeyh tarafından üç bukle kesilir ve bunlardan biri Şeyh Adi‟ye adanır.
g-Ölü Gömme Töreni
Ölü gömme, Yezidiler‟in en ilginç geleneklerinden biridir. Ölü yıkama işinde şeyh, pir ve ahiret kardeşi hazır bulunur. Dualar okunur. Ölü yıkama bir ritüel şeklinde gerçekleştirilir. Pir, su döker, şeyh de ölüyü yıkar. Ahiret kardeşi ise ketene düğüm atar. Kendine henüz ahiret kardeşi seçememiş ya da ahiret kardeşi daha önce ölmüş biri öldüğünde, yıkama törenini yapan şeyh kendisini o kişinin ahiret kardeşi yapabilir. Bu durumda kefen düğümünü atmak da ona düşer. İlginç olan, ölen kişiye ait malların armağan olarak şeyhe geçmesidir. Bu şekilde din büyüğü ile sıradan Yezidi‟nin öbür dünyadaki Büyük Mahkeme‟ye çıkınca Melek Tavus‟un huzurunda eşit oldukları vurgulanmış olur. Ölü yıkandıktan sonra Laleş‟ten getirilen tozlar ölünün gözlerine, kulaklarına ve ağzına serpildikten sonra ölü bedeni, beyaz kefen içine sarılır ve mezara indirilir. Taziye üç gün sürer. Bu üç gün boyunca kadınlar, sabah ve akşam olmak üzere her gün kabri ziyaret ederler. Öğle vakti gittiklerinde yol boyunca def ve saz çalarlar. Kabre yaklaştıklarında ise elleriyle yüzlerine vurmaya başlarlar. Ölüye “Kavl-ı Ser Merg” adı verilen elli dörtlükten oluşan bir ağıt yakılır. Mezarın içine bir parça ekmekle peynir ya da soğan bırakılır; eğer ölen kişi ruhban sınıfından biri ise kullandığı ve en çok sevdiği bir eşya, ekmek ve ağaç dalı konur ki öteki dünyada kimseye muhtaç olmasın. Bu düşünce, Yezidilerin ölümden sonra tekrar dirilmeye inandıklarını göstermektedir . Ölülerin kalkıp yiyebilmesi veya meleklerle oradan gelip geçen muhtaçlar yararlanabilsin diye mezar nişlerine yiyecek (peksimetli ekmek, kişniş, kuru incir, paskalya yumurtası) bırakılır .
Mezara yiyecek konulması ve ölü yemeği verilmesi Antik Yunan‟da da görülen bir uygulamadır. Eskiden öteki dünyaya çıplak gitmesinler diye ölülere en güzel elbiseleri giydirilip; daha üst düzeydeki kişilerin elbiseleri, bir kütük veya ağaca sarılıp etrafında ritüel danslar yapılırmış . Ölü gömüldükten sonra şeyh, telkin duası yapar. Telkin duası okunduktan sonra fakir elleriyle yeri ölçerek ona ölçtüğü yer kadar toprak parçasını bağışladığını bildirir ve bu toprak parçası ölünün cennetteki mülkü sayılır . Ölünün gömüldüğü üçüncü ve yedinci günü ile ölüm yıldönümlerinde toplu yemek yenilir. Bu yemeğe her evin kendi hazırladığı yiyecek içeceklerle katılması ve ölü evindeki matemi unutturmak için çaba göstermesi geleneği bugün de sürüyor. Yezidiler‟in mezarlarının şekli, Müslümanlar‟ın mezarlarından farklı değildir. Mezarı süsleme ve mezarın başında sabaha kadar ateş yakmak bir Yezidi geleneğidir; fakat bu gelenek günümüzde uygulanmamaktadır. Erkek ölünün başının altına bir taş, kadının ise ayak ve kafa kısmına olmak üzere iki taş konulup yüzleri güneşe çevrilir. Yezidi mezarlarındaki motifler Yezidi inancını yansıtan sembollerle bezenmiştir. Diyarbakır‟a bağlı Bahçecik Köyü‟ndeki mezarlarda ölünün baş kısmındaki mezar taşına işlenmiş güneş bezemeleri ile ölünün ayak kısmına bırakılan Laleş Tapınağı ve sancak kültü sembolünün fotoğrafı oldukça dikkat çekicidir
Ölü gömme geleneği gereği davul, zurna veya çalgı çalınır. Yanık seslerle mersiyeler söylenir. Kadınlar elleri ile göğüslerine vururlar. Yezidiler için ölüm bedenle sınırlı olduğundan, ruhun bedenden ayrılacağı yolculuk için onunla vedalaşmak ve dua etmek, yakınları ve sevdiklerinin bu dünyada yapacağı son kutlamadır. Ruhların Göçü (Reenkarnasyon) Ruhların Göçü, Yezidi dininin temelini oluşturur. Bu olgu Yezidiliğin bütünselliğini ve devamlılığını sağlar. Ruhların göç etmesiyle dünya, yaşamdan ölüme ve ölümden tekrar yaşama doğru döngüsel bir hareket sürdürür. Biri öldüğünde Yezidiler onun “giysi değiştirdiğini” (kiras guherin) söylerler. Beden geçicidir ama ruh ölümsüzdür. Yezidiler, ölümden sonra ruhun bedeni terk etmek istemediğine inanır. Ruh gömülen bedene üç kez geri döner. Bedenle her birleştiğinde, ölmüş olan kişi ayağa kalkmaya çalışır ve kafasını lahdin kapağına çarpar; sonunda ruh, bu giysiyi değiştirmek zorunda olduğunu kavrar. Ruhun bedeni ne kadar süre sonra ziyaret edeceği önceden bilinemez. Taştan yapılan Yezidi mezarlarında buna uygun olarak yüksek bir oda bulunur ve lahit ölüye ait bütün değerli eşyalarla birlikte bu odaya yerleştirilir.
Yezidi inancına göre, bu dünya ve öbür dünya Örneğin, İslamiyet‟te olduğu gibi mekansal olarak birbirinden ayrılmış değildir. İnsanın ödülü de cezası da yeryüzünde verilir. Öbür dünya sadece tamamlayıcı bir mekandır, ruhlar tarafından tekrar tekrar ve geçici bir süre için ziyaret edilir. Buna göre ruh bazen uyku sırasında da ayrılarak öteki dünyaya yolculuk eder. Geri döndüğünde ise o kişi uyanır. Rüyaların aynı zamanda öte taraftaki yaşantılar olduğu kabul edilir. Ruh böylece iki taraf arasında döngüsel bir şekilde gider gelir. Yezidiler, Tanrısal ve insani düzeyler arasında da katı bir ayırım yapmaz ; örneğin, yol gösterici olan şeyhleri, meleklerin yeryüzünde görünmesi olarak kabul ederler. Ölümden sonra Büyük Mahkeme‟de ruhun hangi bedende yeniden doğacağına karar verilir. Mahkeme hükmünü verene kadar ruhlar öbür dünyada bekler.
Kararı belirleyen de bir insanın bu dünyada yaptıklarıdır. İnsanların iyi ve kötü eylemleriyle dünyada değişimler gerçekleşir. İnsanlar, dünyaya geri dönmek zorunda olduklarından, ruhlarının geleceği de eylemlerine bağlıdır . Yezidi inancına göre dünya kurulduğundan beri her bin yılda bir melek gelip dünyayı yeniden doğru yola getirmektedir. Birçok Yezidi‟ye göre, Melek Tavus‟un yeryüzündeki görüntüsü olan Şeyh Adi, bu meleklerden biridir. Adil düzen bin yıl sonra yeniden kurulmuş olur. Bu bin yıllık zaman dilimi, dünyanın kaynaktan uzaklaştığı, başka bir deyişle yozlaştığı bir dönem olarak da görülebilir. Düzelebilmesini sağlayan bir yandan Tanrı (Hüda) ile Melek Tavus arasındaki anlaşmadır; diğer yandan da doğruca semavi kudretlerden gelme olan seçilmiş halkın eylemleriyle sağlık bulur ve ayakta kalır; ayrıca bu melekler sadece Yezidiler‟e değil tüm evrene gönderilmiştir.
II-Yezidilikte Yasaklar
a-Yasak Kelimeler
Genel anlamda Yezidiler, öteki inançlar tarafından kötü bir tabir olarak kullanılan “şeytan” kelimesini söylemezler ve birileri bu kelimeyi yanlarında kullandığında çok büyük bir tepki gösterir hatta bunu kendilerine yapılmış bir hakaret olarak sayarlar. Genel olarak şeytanı çağrıştırdığı için Kürtçe ya da Arapça “ş” ve “t” harflerini yan yana getirmekten sakınmışlardır . Buna bağlı olarak “kaytan, satt (sel), şer, mel‟un lanet, nal” gibi kelimeler kullanılmaz. Örneğin; “nal” yerine “at ayakkabısı” demek gerekir .
b-Haram Yiyecekler
Yezidiler‟de marul, lahana, börülce, kabak, bakla, fasulye haram sayılır ve yenilmez. Ayrıca kelime ve yiyeceklerden başka, mavi renkli giysiler giyilmez, kutsal ve saf nur olduğu için ateşe tükürülmez.
III-BAYRAMLAR
Yezidi inancına göre hem topluluğun hem de bireyin var oluşundaki süreklilik, kişisel ibadetle oluşturulmaz. Öncelikle ritüel ve seremoni deneyimi ile korunur. Yezidi inancının merkezinde kişisel ibadet değil, kült toplantıları ve kurban törenleri bulunur. Yezidiler‟e göre, “kaynak”la bağlantıyı sağlayan ve Tanrı ile olan birliği hatırlatan kült toplantıları ve ritüeller sürdürülmezse, ahlaki düşünceye dayanan anlamlı bir hayat gerçekleşemez; bundan dolayı evrende olup biten her şey çok önemlidir. Kozmosun varlık ve sağlığının korunmasına Yezidi katkısı hem bireysel hareketlerden, hem de kolektif olarak yapılan seremoni, ritüel ve bayramlardan oluşur.

Dini Bayramlar

Seleucid takvimine göre nisan ayının ilk çarşambasında (Gregoryen takvimine göre nisan ayının ortası) başlayan Yezidi dini yılında başlıca beş bayram vardır. Yeni Yıl, Yezidiler‟in yaşadığı her yerde kutlanır. Bu bayramda aile mezarlıkları ziyaret edilir; bu sırada mezarlığa, gelip geçenlerin ve muhtaçların alması için yiyecekler bırakılır, evleri süslemek için kıpkırmızı düğün çiçekleri toplanır ve yumurtalar figüratif desenlerle süslenerek rengarenk boyanır. Gece yarısında meleklerin geçtiğine inanılır. Bu bayram özellikle Başika ve Bahzani‟de coşkulu bir şekilde kutlanır. Baba Şeyh, genellikle Mir ve ailesi eşliğinde törenleri yönetir. Tören boyunca buradaki türbeler ziyaret edilir ve dualar okunur. Bu bayramda Şeyhan sancağının üstü açılarak sancağın dolaşıma gireceği bahar devresinin başladığını gösterir. Son günde, genelde Musul‟dan gelen ziyaretçilerin katılımıyla at yarışları düzenlenir. Cebel Sincar‟daki kutlamalar, Çilméran Dağı‟nın üstündeki Şerefeddin türbesinde yapılır ve yeni yılın gelişi fırlatılan havai fişeklerle kutlanır. Yılın ikinci bayramı sadece Laleş‟te kutlanır ve üç gün -18 Temmuz akşamı ile 21 Temmuz sabahı arası ya da 31 Temmuz ile 3 Ağustos arası (Gregoryen takvimine göre)- sürer. Yaz Bayramı, diğer adıyla Kırk Günlük Bayram olarak bilinen Şeyh Adi Bayramı, Şeyh Adi‟nin oruç tutmasının anısına Baba Şeyh ve Köçekler tarafından gün doğuşundan batışına kadar tutulan yaz orucunun bittiğini işaret eder. Yılın en önemli bayramı olan Cemaat Bayramı, Şeyh Adi‟nin ilk toplantısının yıl dönümünü kutlamak için Laleş‟te yapılır ve yedi gün sürer. Bayram 23 Eylül‟de başlayıp 30 Eylül sabahı sona erer. Bu tarihler 19. yüzyılda 5–12 Ekim, bu yüzyılda ise 6–13 Ekim tarihlerine denk düşer. Bu bayramı kutlamak Yezidi dininin bir kuralıdır ve her Yezidi için zorunludur. “Hacılar, bu bayramda dini bir festival ile neşeli bir karnavalın iç içe geçirmesinin yarattığı mistik42 bir deneyimi yaşarlar”.
1846‟dan sonra seyrek de olsa, yabancıların katılabildiği halka açık törenlerde; hacılar ayinsel olarak yıkanır, çocuklar vaftiz edilir, buradaki kutsal su ile tapınaktan alınan tozlar topak haline getirilir ve dağıtılır. Ayrıca tüm türbeler ziyaret edilir, dualar okunur, şarkılar söylenerek dans edilir. Gelen ziyaretçiler vadi boyunca her yöne dağılmış aşiret mensuplarına ayrılan evlerde kalırlar. Diğer hacılar ise vadinin yamaçlarına çadır kurarlar. Genelde hacılar yemeklerini beraberinde getirirler, fakat Mir onlara, tapınağa yakın bir yerde bulunan mutfaklarda pişirilmiş yemekler dağıtır. Törenlerde dağıtılan yemeklerin bir kısmı Şeyh Adi onuruna verilir. Bir başka gün ise gençler, dağların eteklerine doğru koşarak yarışır, tüfeklerle ateş eder ve son olarak bir boğayı numaradan kaçırırlar. Yemek dağıtılmadan önce Şeyh Şemseddin‟in türbesi etrafında gösteri yapılır. Cemaat Bayramı, cemaat ilişkilerinin tartışıldığı ve Melek Tavus‟un rehberliğinin arandığı ciddi bir fırsatı oluşturur. Bu törenler mistik bir şekilde korunur. Bayram için büyük sancak Laleş‟e getirilir ve diğer sancakların dolaşımına son verilerek, buraya geri getirilir. Bu hafta boyunca Şeyh, Mir ve yüksek mevki sahipleri hacılar arasına karışır, ayrıca bu bayram, şeyhlerin müridleri ile buluşma fırsatı sağlar. Uzaktaki Yezidiler ile olan iletişim Kavallar aracılığıyla son zamanlarda ise dini videokasetlerin dağıtımı şeklinde gerçekleşmektedir. Dördüncü resmi bayram aralık ayının ilk cumasında (Seleucid takvimine göre) ya da ortasında (Gregoryen takvimine göre) gerçekleşir. Bu bayramda Yezid‟in doğum günü kutlanır. Ayrıca ocak ayında Kış Bayramı vardır. Bu bayram da yaz döneminde tutulan oruca benzer, fakat kırk günlük oruç tutma sürecinin bittiğini gösterir.
ezidi1
Folklorik Bayramlar

Bu bayramlar Yezidiler‟in bizzat kendi dinlerinin emri olmayıp, diğer dinlerin e kültürlerin etkisi ile ortaya çıkan bayramlardır. Hızır-Ġlyas ( Hıdrellez) Bayramı Yezidiler‟in şubat ayının 18‟inde kutladıkları, 15–17 Şubat arasında üç gün oruç tuttuktan sonra kutladıkları bir bayramdır. Hıdrellez olarak da bilinmektedir.
İsa Bayramı
Hıristiyanlar‟ın Paskalya kutlamalarını andıran bir bayramdır. 25 Aralık‟ta kutlanmaktadır. Bazı Yezidiler bu bayramın Şeyh Adi‟nin doğum günü münasebetiyle kutlandığını söylemektedirler. İsa Bayramı (İda İsa) dedikleri bu günü Bülende Bayramı olarak da adlandırmaktadırlar.
Batızmi Bayramı
Her yıl 3 Mart‟ta başlayan ve Kadir Gecesi olarak bilinen bayramdır. Özellikle Midyat ve Nusaybin Yezidiler‟i tarafından kutlanır. Yezidiler‟e göre bu gece Allah yeri ve gökleri yaratmıştır. Yezidiler bu gece sabaha kadar uyumazlar. Gece uyumamayı Azrail‟e, gündüz uyumamayı da güneş meleği Şemseddin‟e hürmet için gerçekleştirirler. Bu bayramda kadın erkek el ele tutuşup oynarlar. Yerli halkın belirttiğine göre daha çok Alevilik‟te görülen mızrapsız saz çalarlar (Kadişero). Bu eğlenceyi hem gece, hem de gündüz yaparlar.
Davar Nebi Bayramı
Bu bayram, yağmur duasının yapıldığı bir ritüeldir. Mart ve nisan ayları boyunca her cuma günü sabahın erken saatlerinde yağmur duasına çıkılıp, eğlenilir. Aslında yağmur yağsa da yağmasa da her yıl kutlandığından alışkanlık haline gelmiştir. Bu bayramların Yezidi dini ile ilgili olduğu söylenemez. Daha çok yöresel bir özellik göstermektedir. Ayrıca Yezidiler‟in dünyanın yaratılış günü olarak kabul ettikleri 21 Mart‟ta da “Nevruz Bayramı”nı kutlarlar .
YEZİDİLERDE İBADET BİÇİMLERİ
I-Namaz
Yezidiler, günde üç kez mahrem olarak ibadet eder. Yüzlerini sabahleyin doğuya, güneş batarken batıya ve geceleyin tekrar doğuya çevirerek dua ederler. Sabah güneşi üç adam boyu yükselmeden, akşam güneşi batmaya üç adam boyu kalana kadar abdest alınıp mutlaka dua edilmelidir. (Bir Yezidi için abdest, ellerle yüzün yıkanması ve bu sırada abdest duasının okunmasından ibarettir.) Eskiden bereket getirsin diye öğle güneşi de kutsanırmış. Bu durum Güneş tapıncının izlerini taşımaktadır. Yine eskiden, güneş ışınlarının değdiği ilk yer (ağaç dalı, kaya, taş, toprak vb.) öpülüp kutsanırmış. Dua sol el sağ elin içine gelecek şekilde ve göbek hizasında yapılır. Her Yezidi, “Tanrım, önce yetmiş iki millete, sonra da bana iyilik ver. Tanrımız yıkıcı değil, yapıcıdır. O halde yeryüzüne mutluluk için geldik.” diyerek başladığı duayı, Melek Tavus ile Şeyh Adi‟nin adlarını andıktan sonra devam ettirir. Namaz kılan bir Yezidi, güneşe dönerek ellerini göğsünde birleştirip başını eğer ve Kürtçe dua eder.
Kürtçe Sabah Namazı Duası
Amin amin
Tebarek el-din
Ellah ehsen el- halikin
Bi himeta Şemseddin
Fahreddin, Seccadin
Nasırdin, Babadin
Hak hamd-illah ya rebb el-´alemin
Hera bide, şerra vergerin
Mehdereke dihvazin
Nur ji nure şifki
Sibhane ji te haliki
Meleke li ber tifki
Ji derece heta derce
Şeyhşims hudane ferece

Em de dest u damaned Şeyhşims tivaf keyn
Şuna Ke’betullahe u hece
Ji çavi heta devi
Mora Şeyhsims le dikeve
Meydana mezna germe nahelin binivi
Ya Şeyhşims tu li me vekey dergehe rehmete
Te em ina buyine ser ve hilmete
Sunetik u sunete
Zebune kem-takete
Me bi Şeyhşims eynete
Şesims keveta din
Siltan Şeyhadi tac el-evelin heta ahirin
Bi rehma Şeyhadi
Rezay Melek Şeyh Sin
Kerema Şeyhsims
Jı male heta male
Şeyhşims hudane sikale
Em li Şeyhsims nabirin hiyale
Ji stune heta stune
Şeyhşims hudane me’rifet u erkan u nasine
Seri heta peya
Ya Şeyhşims, te nekşandin danayne sered riya
Em ji Şeyhsims nabirrin heviya
Sunik ku sunine
Zebunin di-mandine
Me bi Şesims hivine
Çi du’aya ehtiyare mergehe kiri
Ceşe Melek Fekreddin, kevale Şeyhadi
Du’a-kabul Pire Libna, Van çi du’a kiri, me ev du’a kiri.

Bir Yezidi bu duayı okuduktan sonra gömleğinin yakasını dudaklarının arasına alarak, secdeye kapanır ve toprağı öper; böylelikle ibadetini tamamlamış olur. Sabah ve akşam namazının dışında kimi Yezidiler (örneğin Irak‟takiler), öğle ve ikindi namazını da kılarlar; ayrıca Laleş‟teki ruhaniler “ay namazını” kılmaktadırlar. Yezidiler‟in duaları, sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığından dolayı, dualarında etkileşimde bulundukları kültürlerin dillerinin (Arapça, Süryanice) etkisi çok fazla hissedilmektedir. Güneşe dönük ibadet etmeleri, Kur‟an-ı Kerim‟de de adı geçen
Sabii inancından etkilendiğini göstermektedir. Yezidiler ibadet sırasında farklı inançtan birinin yanlarında olmasını istemezler. Namaz vakti gelmesine rağmen ortam uygun değilse, ellerini güneş ışınlarının değdiği yerlere dokundurarak öperler. Bu şekilde de ibadetlerini yerine getirmiş olurlar; çünkü onlar için önemli olan kalpteki niyettir.

II- Oruç
Yezidilerde oruç genel ve özel olmak üzere iki şekilde görülür. Genel oruç halkın tuttuğu oruçtur ve aralık ayının ilk salı, çarşamba ve perşembe günleri tutulur. Oruç sadece üç gün tutulur, kimilerine göre Allah, tutulacak gün sayısı için üç anlamına gelen Kürtçe “sé” demiştir, fakat Kürtçe anlamayan Araplar, yanlışlıkla otuz anlamına gelen “si” demişlerdir. Kimilerine göre de Kur‟an-ı Kerim‟in En‟am suresinin yüz altmışıncı ayetindeki “Kim bir iyilikle gelirse, o getirdiğinin on katı vardır…” ibaresiyle ilişkilendirilerek, her iyiliğin Allah nazarında on katı olduğu, dolayısıyla üç günlük oruç, otuz günü karşılamaktadır. Yezidiler de tıpkı Müslümanlar gibi, gün boyunca bir şey yiyip içmeden ve cinsi temastan uzak durarak oruçlarını tutmaktadırlar. Genel oruç yöreden yöreye farklılık gösterir. Siirt‟teki Yezidiler, Irak‟taki Yezidiler gibi aynı tarihte oruca başlarlar, üç gün oruç tuttuktan sonra dördüncü gün “Şeyh Şems” bayramını kutlarlar. Bayramdan sonra üç gün oruç tutmayıp bir sonraki pazartesi tekrar üç gün oruç tutarlar, dördüncü gün “Şeyh Sin” bayramını kutlarlar. Yine aynı şekilde üç gün oruç tutmayıp bir sonraki pazartesi son kez üç gün oruç tutarlar ve dördüncü gün “Sultan Yezid” bayramını kutlarlar, böylelikle toplam dokuz gün oruç tutulmuş olur; ayrıca bayramlarda kurban kesilir.
Özel oruç ise, din adamlarının tuttuğu seksen günlük oruçtur. Bu orucun ilk yirmi günü aralık ayında, ikinci yirmi günü temmuz ayında tutulur. Daha sonra Laleş Tapınağı‟ndaki Şeyh Adi‟nin türbesine gidilerek hacı olunur. Laleş‟te tutulan üç günlük oruçtan sonra geriye kalan otuz yedi günlük orucu din adamı, memleketine döndükten sonra tutar. Yezidiler, farklı ülkelerde yaşadıkları için bu ziyaretlerini eskisi gibi gerçekleştiremiyorlar.
III- Hac
Yezidiler 15–20 Eylül tarihleri arasında Laleş Tapınağı‟na giderek hacı olurlar. Eskiden kutsal topraklara girildiğinde ayakkabılar çıkarılırken günümüzde bu uygulama pek gerçekleştirilmiyor. Mabede ulaşmadan önce “Sırat Köprüsü” denilen bir köprüden geçilerek mabedin bulunduğu tepeye kadar çıkılır. Mabed‟in alınlığındaki “Ayet el Kürsü” Adeviye Tarikatı‟ndan kalmadır. Mabedin içinde akan su kutsaldır ve Kürtçe “Ava Spi” denilen “Beyaz Su” ya da “Zemzem Suyu” olarak geçer, ayrıca burada “Arafat” diye bir yerin olması, Mekke‟deki Merve ve Sefa‟ya karşılık gelen Cerime ve Birime, İslamiyet‟teki hac olgusunu hatırlatmaktadır. Kadınlar ve erkekler, nehir suyuyla yıkanarak arınırlar, burada da Hıristiyanlıktaki vaftizle bir benzerlik görülmektedir. Hacda gerçekleşen özel oturumlarda Yezidi topluluğunun sorunları tartışılıp tatlıya bağlanır. Küskünler barıştırılır. Melek Tavus‟un heykeli, saklandığı yerden çıkarılır; büyük bir gizlilik içerisinde Laleş Tapınağı‟na getirilip hacılara gösterilir. Yezidiler, hac esnasında din büyüklerinin mezarlarının başında mum yakıp dua eder ve şefaat dilerler. Burada bir çok ritüel gerçekleştirilir. Layard tanık olduğu ritüelleri şu şekilde aktarmaktadır: “…Herkes bu kutsal vadiye girmeden önce hem kendilerini hem elbiselerini akarsuda yıkıyordu. Böylece şölen için saf ve temiz bir hale geliyordu. Doğu‟da daha önce bu kadar temizliği hiç görmemiştim. Hepsinin giysileri beyaz ve lekesizdi. Öğleden akşama kadar şeyh ve benim önümde oynadılar. Arap “debke” ve Kürt “tiçopesine” benzer danslardı bunlar. Çeşmenin önündeki açık yere toplanabilen tüm gençler dansa katıldılar. Diğerleri koro halinde şarkılar söylediler…
1-Yezidiler
…Alacakaranlık kaybolmaya başlarken, fakirler ya da vücutlarına sıkı sıkıya sarılmış, kötü kumaştan kahverengi kumaşları içinde, siyah sarıklar giymiş daha aşağı rütbedeki papazlar türbeden dışarı çıktılar. Her biri bir elinde kandil, öteki elinde pamuk fitil tomarı ve yağ çömleği taşıyordu. Avludaki duvar içindeki oyuklara lambaları yerleştirip, fitil ve yağını koyup yaktılar. Binaların çevresini dolaşarak her yere, kayaların üzerine ve hatta ağaç kovuklarına bile bu lambalardan koydular. Ormanın karanlıklarının içinde dağın kapkara yüzünde yıldızlar parlamaya başladı . Papazlar kalabalığın içinde bu lambalarla geçerken, kadın ve erkekler de sağ ellerini ateşten geçirip, onu kutsal ateşle temizlenmiş elleri ile sağ kaşlarına sürdükten sonra saygıyla dudaklarına götürüyorlardı. Kucağında çocuk taşıyanlar adete uygun şekilde çocukları yağla kutsuyor, diğerleri de aleve yetişecek kadar talihli olmayanların dokunabilmeleri için ellerini uzatıyorlardı.
Bu adak lambalarını hacılar ya da hastalık veya tehlike durumlarında Şeyh Adi‟ye şifa için gelen kimseler getirmişti. Türbeyi bekleyen bekçilerin ve lambaları yakan papazların geçimini sürdürmeleri için yıllık bir miktar para veriliyordu. Stoklar elverdiği kadar her akşam yakılıyorlardı. Gündüz gözüyle bakıldığında duvarların islerden karardığı görülüyordu. Yezidilerin bu kararan taşları içtenlikle öptüklerine tanık oldum. Bir gezgin sabahleyin yalnızca bu izleri görseydi bu dinsel törenler boyunca vadide zift veya neft yakıldığını zannederdi. Ama bunların her ikisi de pis sayıldığı için susam yağı veya diğer bitki yağları yakılıyordu sadece…
…Gece ilerlerken toplananlar –ki beş bin insan vardı- ormandan buraya gelirken yanlarında getirdikleri meşaleleri yaktılar. Muhteşem, büyülü bir görüntü kapladı her yanı. Meşalelerin kızıllığı altında, oradan oraya koşuşturan erkekler, evlerin çatısında çocuklarıyla oturan kadınlar, satacağı mallara fiyat koyan satıcıların başlarına birikmiş avludaki kalabalık ancak seçiliyordu. Binlerce ışık çeşmede, akarsuda ve ağaçların yeşilliklerinin üzerine yansıyor, uzaklarda dans ediyordu. Ben bu olağanüstü sahneyi izlerken, birden uğultular kesildi. Vadiden, hüzünlü, vakur bir hava yükseldi. Uzak bir yerin katedralinde uzun yıllar önce dinlediğim bir ilahiye benziyordu sanki. Müzik öylesine dokunaklı ve güzeldi ki daha önce Doğu‟da hiç böyle bir şey dinlememiştim. Kadın ve erkek sesleri birçok flütten çıkan yumuşak melodilere karışıp dört bir yana yayılıyordu. Müzik belli aralıklarla tef ve zil şakırtıları ile bölünüyor, mezarın dışında olanlar melodiye katılıyorlardı. Tefler aynı anda çalıyor, şeyhler şarkıya başladığında aynı şekilde susuyordu. Zaman geçtikçe daha çok araya giriyorlardı. İlahi gittikçe hızlanarak, canlı bir melodiye dönüştü ve seslerin arasında kayboldu. Tefler artık bütün gücüyle çalınıyor, flütten çıkan hızlı nota sağanağı ile karışıp şakırdıyordu. Sesler en yüksek tizliğe ulaşmıştı; kadınlar çektikleri tilililerle kayaları çınlatırken, dışarıdaki erkekler de katıldılar haykırışa. Tüm coşkuyu ortaya çıkaran müzisyenler çalgılarını fırlattılar havaya ve bitmiş bir halde yere yığılana kadar eğilip büküldüler…” . 
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşıldığı gibi, Yezidiler hac dönemini çeşitli ritüellerle kutlamaktadırlar .
  • Bu çalışmanın tüm hakları Laleş Uslu adlı kişiye aittir…

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...