Sabetaycılık
Sabetaycılığın kurucusu Sabatay Sevi
Sabetaycılık, 17. yüzyılda İzmir ve çevresinde ortaya çıkan Sabetay Sevi'nin kurucusu olduğu, onu Mesih kabul eden mistisizme ve Kabbala'ya dayanan inanç. 1920'lerin başından itibaren Sabetayist kökenli insanların çoğunun sekülerleşmesi ve büyük bir çoğunluğunun geleneklerini yeni kuşaklara aktarmaması nedeniyle Sabetaycılık yok olmaya başlamıştır.Ancak bazı yazar ve araştırmacılar Sabetaycılığın günümüze kadar devam ettiğini iddia etmektedir.
Tarihçe
Doğuşu
İspanya'dan kovulma ve doğu Avrupa'da yaşadıkları sıkıntılar üzerine baş gösteren bunalımlar sebebiyle Yahudiler kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına göç etmiş, aralarında Tevrat'ta bahsi geçen kurtarıcı son peygamber Mesih'in geleceği beklentisi yaygın bir hal almıştı. Bu yüzden 1626 doğumlu Sabetay Sevi 1648 yılında Mesihliğini ilan ettiğinde dünyadaki tüm Yahudiler arasında büyük bir yankı uyandırmıştı. 1,5 milyon kişiye ulaşan inananları onu sadece öğretmen, peygamber olarak görmüyor, belki bir tür tanrısal reankernasona da inanıyorlardı. Yahudi din adamlarının büyük bir kısmı Sabetay Sevi'ye karşı çıkmıştır.
Sabetaycılığın dünyadaki Yahudiler yanında Hristiyanlar arasında da bu kadar büyük bir yankı uyandırmasının ana nedeni 1666 yılıdır. İnanca göre şeytanın sayısı olan yılda önce Deccal ortaya çıkacak ve sonrasında beklenen mesih dünyaya gelerek Deccal'ı öldürecektir. Bu nedenle Sabetay'ın mesihliği, 1665 yılında başka Yahudi bilginler tarafından da onaylanınca büyük gürültüler kopmuştur.
Hristiyanlar beklenen Deccal'ın Sabetay olduğunu iddia ederek İsa'nın 1666'da gökten ineceğini ve Sabetay'ı öldüreceğini düşünerek büyük bir beklenti içine girmişlerdir. Sabetay'a inanan Yahudiler ise İsa'yı son Mesih olarak kabul etmediklerinden Kıyamet öncesi beklenen son Mesih'in Sabetay olduğunu düşünmüşlerdi.
Din Değiştirme
İzmirli hahamlar Sabetay Sevi'nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. Daha sonra Yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine Sevi tutuklanarak Sultan IV. Mehmet'in huzuruna çıkarıldı. Sevi, Sultandan Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağının kendisine vermesini de istedi. Sultan onu Çanakkale'de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da devam eden Sevi'yi yine yahudi hahamlar Saray'a şikayet edince, Osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek ve işin esasını öğrenmek için Fazıl Ahmet Paşa, Sevi'nin derhal İstanbul'a gönderilmesini istedi.
Edirne sarayında, Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padişah'in imamı meşhur Vani Efendi'den oluşan bir divan kuruldu. Padişah Sultan IV. Mehmet de divanı 'Kafes'ten' izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabetay için Padişah'ın hekimbaşısı, Yahudilikten dönme, asıl adı Moses Ben Raphael Abrabanel olan Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık etti.
Divan reisi: – Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabetay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni!
Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler.
Divan heyetinin teklifi karşısında Sabetay Sevi “Adiyo santo!” diye titremeye başlar. Teklifin dehşetinden beti benzi atar, artık her şey bitmiştir. Can havliyle son bir hamle yapar. Her şeyi inkâr eder. Ayrıca Mesihlik davasının bazı Yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına dair yemin üstüne yemin çeker, teminat üstüne teminat verir. Dökmedik dil bırakmaz.
Ancak, ulema ve padişah bu cevaplardan tatmin olmaz. Bunun üzerine Hekimbaşı Hayâtîzâde (Terzizâde) Mustafa Fevzî Efendi, Sabetay'a Müslüman olma teklifi götürür. Önce Sabetay bunu kabule yanaşmaz. Ancak, Hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü, türlü işkencelerle öldürüleceğini Ladino diliyle uzunca anlatır. Sevi, dönme Hayatizade'nin tavsiyesi üzerine "can bedenden çıkmadıkça" diyerek kendisine söylenen kelime-i şehâdeti tekrarlar.
Divan huzurunda Müslüman olan Sabetay Veled-i Mordehay veya Sabetay Sevi, üzerine içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine Müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir. Aziz Mehmet Efendi adını alarak 150 akçelik bir maaşla sarayda üst düzey memur Kapıcıbaşı olarak göreve getirildi. Söylentiye göre divandan çıkan Sevi, elbisesi içerisinde sakladığı Can adlı beyaz güvercini serbest bırakarak "can bedenden çıktı" dedi ve çevresindekilere ettiği yeminin geçerli olmadığını söyledi. "Can bedenden çıktığı" için artık bu söze sadık kalması gerekmez. Yine de bu rivayetin doğruluğu çok azdır. Sabatay'ın abdest sonrasında eski kıyafetleri çıkartılıp değiştirildiğinden güvercini kıyafeti içinde saklayabilmesi veya divan'ın huzuruna yakın yerde kendisine güvercin verilmesi pek mümkün değildir.
Sevi'nin Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi'yi dinden çıkmış saydı. Büyük çoğunluk onun Mesih olmadığına inanarak Ortodoks Yahudi inancına geri döndü, 200 ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren Müslüman olduğunu, Mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. Polonyalı karısı Sara, Sara'nın kardeşi Jacob Kerido'da bu kervana katılır. Sara Fatma adını, Kerido'da Yakub adını alır.
Sevi, bu olayla taraftarlarına "Karanlık bir" dönemin başladığını ve bunu "Aydınlık günlerin" takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. [Sabetaycılar "Aydınlık Günler" gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir.
Sevi dinden döndükten sonra bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke 1641-1642 yıllarında "şüpheli" bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV. Mehmet tarafından zaviye olarak tekrar açılmıştır. Musevi kaynakları Sevi'nin Sûfîlik ve Bektâşîlikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler.
Sürgün
Bir süre Kapıcıbaşı olarak sarayda üst düzey memuriyette bulunsa da mesihî Yahudî inancına bağlılığının farkedilmesi üzerine Batı Trakya'ya sürülür. İbrahim Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eserinin 68. sayfasında olayı anlatıyor: Sabatay Sevi'nin (Mehmet Efendi adı ve Müslüman kıyafeti ile) İstanbul’da yine eski müritlerinden bir kısmini toplayarak ayinler yaptığını, Girit seferinden dönen Sadrâzam Köprülü Fâzıl Ahmet Paşa'ya haber verdiler. Sadrâzam, kendisini çağırtır:
- <<Bu ne iştir? Sen hâlâ uslanmadın mı?>> diye tembih ettiği zaman Sabatay, ağız kalabalığına başladı ve meşhur olan kurnazlığı ile,
- <<Aman Sultânım! Ben birtakım akrabâmı, dostlarımı Müslüman yaptığım gibi bunları da dîn-i celîl İslâm’a celp ve dâvet etmeğe uğraşıyorum>> yolunda cevaplar verir.
Sadrazâm ona ihtar eder:
– Aklını başına topla. Müslümanım dedikten sonra yine çıfıtlığa başlarsan belânı bulursun.
Yine de bu sözlerle bir müddet takipten kurtulur.
Fakat aradan uzun bir süre geçmeden sadrâzamın adamları; Boğaziçi’nde Kuruçeşme’deki havrada Sabatay Sevi’yi müridleriyle beraber İbrânice duâ okurken yakalarlar. Artık hiçbir şeyi inkâr edecek gücü kalmaz, bütün foyası meydana çıkar. Bu hâdise üzerine İzmirli Sevi; kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçeşme’yi bırakarak Kağıthane civarında ıssız bir köşeye çekilir. Fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp âyinler yapmaya devam ettikleri görülür.
İş, tekrar Sadrâzam'a haber verilince Fâzıl Ahmet Paşa kızdı ve onun, tek bir Yahudînin yaşamadığı Arnavutluk’un Ülgün kenti, Berat kasabasına sürülmesini emretti. Burada beş yıl yaşadıktan sonra ölür. Avram Galante'ye göre Berat'ta Müslümanlar tarafından, şehrin içinden geçen ırmağın kıyısında halen yeri bilinmeyen bir noktada toprağa verilir.
Sabetay'a inananlar; Mesih'lerinin ölümüne inanmazlar, onun göğe yükselmiş olup yeniden geleceğine dâir inançlarını sürdürürler. İnançlı Sabetaycılar, hâlâ belli zamanlarda deniz ve ırmak kenarlarına gelerek "Sabetay Sevi, seni bekliyoruz!" diye bağırma geleneğini sürdürmektedirler. "Kayıp Mesih" kitabının yazarı John Freely; bu kitabı yazdıktan sonra bazı Sabetaycılardan, hâlâ Sabetay'ın Mesih olduğuna inandıklarını ifade eden mesajlar aldığını belirtmiştir.
Sevi, dînî tefekküre ve teorik çalışmalarına Arnavutluk’ta devam etmektedir. Bu sıralarda Sabetaycılığın ana kaynağı olan kitaplar yazılacaktır. Olaylardan sonra Sevi, enerjisininin önemli bir kısmını İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık için harcar. Nathan Levi ise dîn değiştirmeden onu takip eder. Daha sonraları dîn değiştiren bir kısım Sabetaycıların, tekrar Yahudî dînine döndükleri bilinmektedir.
Şahsının isteği üzere Selanik şehri, kutsiyete kavuşur ve inananlar (maminim) buraya yerleşirler. İki yüz ailelik ilk Sabetaycı çekirdek toplum, işte burada kurulur.
Cemaat
Sabetay Sevi'nin İslam'ı kabul etmesi üzerine takipçilerinin büyük bir kısmı geleneksel Yahudiliğe geri döner. Sevi, kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aileden oluşan bir grup bağlılığını korur ve Selanik'e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Bu topluluk pratikte Zohar'a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar. Tarihte dinden dönenler anlamında 'Dönmeler' olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş olur. Bunların başında Gazze’li meşhur haham Nathan gelmektedir. Genç Nathan, yeni din yorumu ve Sabetay’ın fikirlerinin tanıtılmasında etkin bir rol oynamıştır.
Sabetaycılara göre Yahudiler kendi aleyhlerinde bir çifte standart içindedirler. Halbuki Yahudiler, Halaha’ya (Yahudi şeriatına) göre Müslümanlığı seçen Sabetaycıları dinden çıkararak doğru bir karar verdiklerine inanmaktadırlar. Gizli Yahudi olarak Sabetaycıların İspanyol konversolarından, marranolardan ve moriskolardan çok farkı var. 1391-1492 yılları arasında Katolik İspanya’sında zorla Hıristiyanlaştırılan yüzbinlerce Yahudi vardı. Ölüm tehdidiyle dinlerini değiştirmek zorunda kalmışlardı. Ama içlerinden pek azı - birkaç bin - bugüne kadar geleneklerini devam ettirip, inançlarını korumuşlardır.
Daha sonra gizli Sabetaycılar olarak adlandırılabilecek bir grup Yahudi de din değiştirmeden Sevi'ye inanacaktır.
Sabetayist, Dönme, vesaire adlar ile anılan topluluğun Müslüman görünen bir kısmı Selanik'in Yunanistan'da kalması ile, 1924 yılında yapılan nüfus mübadelesi sonucu Türkiye'ye göç etti. Yirmibeşbin kişilik bir cemaattiler. Selanikliler diye anılıyorlardı. Tarikat üyelerinin gizli kalmayı tercih etmesi haklarındaki pek çok bilginin spekülatif olmasına yol açmaktadır. Bugün gerçek sayıları ile ilgili resmi herhangi bir sayı bulunmamaktadır. Sayı konusundaki bilgiler spekülatif sayılmalıdır. Türkiye Musevî cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo'nun, 23-29 Mayis 1998 Tarihli Aksiyon dergisi'ne "Ülkemizde bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk vardır" demesi ile sayının 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmiştir.
Sabetaycılar 19. yüzyıl'a kadar oldukça depolitik olarak varlıklarını sürdürdüler. Ancak bu yıllarda Osmanlı toplum yapısındaki değişiklikler kendilerini oldukça aktif kılmıştır. Özellikle İmparatorluğun geleceğinin tayini konusunda ortaya çıkan İttihat Terakki'de siyasi roller üslendiler. Nitekim bu dönemdeki çok önemli siyasi aktörlerin Sabetaycı kökenli olduğu söylenir.
Yemekler
İbadethane'lerinin ayrı, mezarlıklarının ayrı olmasının yanı sıra bu cemaat mensubu ailelerin zengin ve farklı bir mutfak kültürleri söz konusu. Esin Eden, Yunanistan’da İngilizce olarak yayınlanan "Bir Ailenin Yemek Kitabı" isimli eserinde, kendilerine özgü yemeklerden bahsediyor. Ritüellerin pek çoğu yemekle ilgili. Özellikle ilkbaharda yemek faaliyetleri düzenleniyor. Selanik yemekleri yeniyor. Burada temel nokta sofranın bereketi ve yemeklerin çeşitliliği. Bazı yemeklerin dinsel göndermeleri oluyor. Örneğin normalde et ve balık bir arada yenmez iken yılın sadece bir günü birlikte yeniliyor. Bu özel günlerden bir takvim sayesinde haberdar olunuyor. Toplulukta din işleriyle uğraşan kişilerce hazırlanıp ilgililere yollanan bu takvim,
Yahudi takvimine benzemekle birlikte bazı değişiklikler gösteren bir çeşit ay takvimi.
Bir eğitim bir de mutfaktan hiç kesinti yapılmıyor. Mutfakta muhakkak bolluk olması esas! 'Yok' demek adeta yasak. Mesela evde pirinç azalmışsa 'Pirinç azaldı.' yerine 'pirinç bereket.' demeyi tercih ediyorlar.
Evlilikler
Cemaat dışından izinsiz evlenenler aforoz edilir, böyleleri “Kararmış” diye anılır. Sabetaycıların kendi aralarında evlenmeleri, onlara has resesif özellikte genetik problemlerin doğmasına yol açmıştır.
Sabetaycılar'in Şemseddinzâde Osman Efendi taifesine mensup Ali Efendi'nin 18-20 yaşlarındakı kizi Râbia, Manastır'lı Hacı Feyzullah Efendi'ye kaçmış, dönmeligi bırakarak Müslüman olmak ve onunla evlenmek istedigini bildirmiştır. Israrlı girişimlere rağmen kızın babası Ali Efendi bu evliliğe razı olmamış, bunun üzerine durum Selanik Valiliği tarafından Babiâli'ye bildirilmiştir. Osmanlı Bakanlar Kurulu, 29 Aralık 1891 tarihinde yaptiğı toplantıda, kız babasının, bu izdivaca muvafakat vermemesine rağmen, kızın reşid ve kendi evliliğine karar verebilecek yaşta olduğunu gerekçe göstererek, bu evliliği onaylamış; ancak Selanik'te olaylar çıkmaması için genç çiftin ilk vapurla ve gizlice İstanbul'a getirilerek, evliliğin Selanik'ten uzakta yapılmasını istemiştir.
Çocuklar
Çocuklara evlenme çağına kadar gizli hiçbir şeyden bahsedilmez. Bunun dışında sünnetler topluluktan bir doktora yaptırılıyor çünkü operasyon normalden biraz farklı oluyor.
Toplulukta eğitime de büyük önem verildiği edinilen bilgiler arasında. Hareketin mensupları arasında eğitime çok ağırlık verildiği biliniyor. Bütün çocuklara çok iyi eğitim verilmeye çalışılıyor. Bu durum geleneksel aile yapısının bir sonucu.
Sabatay Mezhepleri
- Karakaşlar, Kuniosos
- Yakubiler
- Kapancılar ya da Kapaniler
Sevi’nin ölmesi/kayboluşu sonrasında Selanik’te yerleşen dini cemaat, çeşitli olaylar sonucunda farklı dini pratikleri benimseyen üç ana gruba/mezhebe/fraksiyona ayrıldı. Bu üç ayrı grup, mezhep taassubuyla, farklı yerlerde ibadet ediyor, kolay kolay kız alıp vermiyor ve hatta ölülerini bile aynı mezarlığa gömmüyorlar. Aralarındaki gizli rekabet ve husumet hala sürmektedir. Değişik adlar alan bu grupların nesl-i şerîf denilen en yüksek asil ailelere mensup birer reisi var. Bunlar, cemaat ihtiyarlarının reyleriyle seçilirler, ölünceye kadar bu mevkide kalırlar.
Sevi’nin kayınbiraderi olan Yakov Qerido’yu onun halifesi kabul eden Yakubiler, daha sonraları ortaya çıkan ve Mesihi ruha sahip olduğunu iddia eden Baruhya Ruso‘nun (Osman Baba, Osman Ağa, Osman Bevvap) hilafetine inanan Karakaşlar ve sadece Sevi’ye inanan Kapancılardır.
Osman Baba, Bektaşi tarikatında Dedelik derecesine kadar yükselmiş olup mezarı, Bulgaristan'ın Hasköy şehrinin güneybatısında bulunmaktadır.
Kapan'ın İbranicede İzmir’im anlamına geldiği söylenmektedir.
Kapancılar sakallarını, Yakubiler başlarını tıraş ederler. Fanatik Karakaşlar ise, sakallarını da saçlarını da traş etmezler. Jacob Frank’ın 1726-1791 (Jacob Leibowicz) kurduğu Frankistler de sabetaycı harekete olan benzerliklerinden dolayı not edilmelidir. Jakob Frank adındaki haham, 1759'da Polonya'lı Yahudilerin kitlesel vaftizini yaptırarak Hristiyanlığa döndürmüş. Bunların dış görünümü Hristiyan, gerçekte Yahudidirler. Frankistler, “günahın kurtarıcı gücü” olduğuna inanır. Bir vaazında, “Sizi gelmiş geçmiş tüm yasalardan, tüm töre, anane ve inançlardan kurtarmaya geldim,” diyor.
Sabetaycı Olduğu Söylenen Kişiler
Sabetaycı olduğu söylenen kişiler bu bilgileri hiçbir zaman doğrulamamıştır. Türkiye'de Sabetaycı olduğunu söyleyerek resmi makamlara Musevi olmak üzere başvuran Ilgaz Zorlu 1969 adında tek bir kişi bulunmaktadır. Resmi rakam bu nedenle bir kişidir. Yayınlanan listerin güvenirliği her zaman sorgulanmıştır. Bu listeler soyadı benzerliği, kişinin memleketi veya ecdadının memleketi, gömülen mezarlıklar, kişinin çevresi ve arkadaşlıkları, gittiği okullar, evlilikleri, Yalçın Küçük tarafından ortaya atılan isim kuralları onomastik gibi doğruluğu kolayca sorgulanabilecek ölçütlere göre hazırlanmaktadır.
İsim kuralları teorisine göre Türkiye’de Sabetay'cılar isimlerini belli kurallara göre seçmişlerdir:
- İbranice ile Türkçe arasındaki ses benzeşmelerini dikkate alarak
- Tevrat'ta geçen ismin Arapça ve Türkçe karşılığını alarak
- İbranice ve Türkçedeki aynı sessiz harflerden oluşan isimleri yakınsatarak
- Soyisimler, bir sonraki jenerasyonda isim olarak seçilerek
- Ladino ve Yiddish dilindeki Musevi isim ve soy isimlerin Türkçesi kullanılarak
- Tevrat’ta var olan isimlerin sonuna -zade, -gil, -han, -oğlu vb. ek getirerek
Sabetaycı Mezarlıkları
Sabetaycılar gerek ilk dönemde yoğun olarak yaşadıkları Selanik’te, gerek daha sonraları Türkiye’nin basta İstanbul olmak üzere İzmir ve Bursa gibi şehirlerine yerleştikten sonra ölülerini ayrı mezarlıklara defnetmeyi tercih etmişlerdir. Selanik’te mahalle olarak da diğer dinlere mensup insanlardan ayrı bir yerleşim düzeni kurmuşlardır. 1924 ahali mübadelesi gereği geldikleri Türkiye’de de belli merkezlere yoğun olarak ilgi göstermiş ve içe kapanık bütünlüklerini böylece korumaya çalışmışlardır. Ancak zamanla farklı mahalle ve şehirlere yerleşerek bir nevi fiziki asimilasyona uğramakla birlikte, cemaat yapılarını korudukları görülmektedir.
İstanbul’da, Karakaşlar cemaatinin mezarlığı, Üsküdar Bülbül Deresi’nde yer alıyor. Sabetaycılığı sürdürme konusunda diğer cemaatlerden daha aktif olduğu belirtilen bu cemaatin mezarlık konusunda da hassas davrandığı görülmektedir. Bülbül Deresi Mezarlığı'nda az sayıda da olsa bazı Kapancıların yer aldığı belirtiliyor. Yakubiler ise Maçka’daki mezarlığa ölülerini defnetmektedirler. Yakubiler'in yoğun olarak İzmir’de yaşadıkları belirtiliyor. Kapancılar cemaatinin ise Feriköy Mezarlığı'nda satın almış oldukları ayrı bir bölüme ölülerini defnettikleri biliniyor. Sabataycıların mezar şekli ve taşlarının işlemesi tamamen farklı. Genellikle seramik üzerine çıkartma resim, bu mezar taşlarında yer alır. Yazıların üslubu da farklılık arz ediyor. Dikkat çeken nokta ise "Ey zair..." diye başlaması. Araştırmacı Salim Meriç'e göre bu mezarlar şekil olarak da dönem dönem farklılık arz etse de, kendilerine özgü Yahudi sembolleri, Jakin & Boaz sembolleri, Kabalistik semboller, akasya çiçek işlemeleri ve Müslüman mezarlarından farklı geometrik şekil vermeler dikkat çekmektedir.
'Sakladım söylemedim derdimi, gizli tuttum, uyuttum...' İstanbul'un Üsküdar, Bülbül Deresi'nde dik bir yokuşun başında yer alan, büyükçe bir mezarlığın içindeki mezar taşlarından birinin üzerinde yazılı bu sözler... Üzerleri fotoğraflı, kıbleye göre yerleştirilmemiş, ziyaretçilerinden dua veya fatiha istemediklerini yazı ile belirten mezarlardan sadece biri. Belki de Tevrat'daki "Mesih, bülbüllerin en çok öttüğü yere gelecek." ibaresinden seçtiler burayı kendilerine kabristan olarak.
İnanç Ve Ayinler
Sabetaycılığın temel dini inanç kaideleri; Yahudiliğin mistik ekollerinden Kabbalistik metodun Levi yorumundan oluşmaktadır.
Selanik günlerinde bitişik nizam ve birinden diğerine kolaylıkla geçilebilen evlerde yaşayan bu cemaat efradının evlerinden birinde, yeşil abajurlu lambaların zayıf ışığıyla aydınlatılmış gizli toplantı yerleri vardi. "Kahal" denilen bu yerlerde "Payyetan" adı verilen din uluları tarafından dualar okunur ve "Ab-bet-din" denilen reisler tarafından vaaz edilirdi. Bu vaazlarda daima Sabetay'in adı yüceltilirdi. Hem bu mesihin hem Yakup Querido'nun günün birinde ümmetlerini kurtaracakları inanışı üzerinde israr edilirdi. Gerek ayinler ve gerekse ritüeller tamamen gizli tutulduğundan bilimsel araştırmalara kaynaklık edebilecek bilgileri elde etmek oldukça zordur.
Sabetaycılık'ın Esasları
Selanikli bir Dönme yeleğini tamir ettirmek için bir terziye bırakır. Yeleğin cebinde İspanyol Yahudicesi ile yazılmış bir belgenin unutulmuş olduğunu gören terzi belgeyi Journal de Salanique'in yayın yönetmeni Sadi Levy'e gösterir. O da belgenin bir kopyasını hemen kaydeder. Belge, çok kapalı bir cemaat olan Dönmeler'le ilgili ele geçen ilk yazılı belgelerden biridir. Ve bu belge 1897 yılında Paris'te Şarkiyat Kongresi'nde tebliğ olarak sunulmuştur. (Bu tebliğin Türkçe metni için Tarih ve Toplum dergisinin 168. sayısında M. Dannon imzasıyla yayınlanan çevirisine bakılabilir)
Bu belgede maddeler halinde 'Sabetaycılık'ın gizli esasları ve gizli ritüelleri ile ilgili son derece açıklayıcı bilgiler bulunuyor. Selanikli Dönme'nin cebinden çıkan belge üç bölümden oluşuyor. Bunlar oruçla ilgili dualar, inançla ilgili esaslar, üçüncüsü ise Sabetaycı bayramlarına ilişkin esasları belirliyor.
- Tek ve eşsiz olan ve onun dışında hiçbir benzeri mevcut olmayan yaratıcıya olan imanı korumaya itina göster.
- Gerçek Mesih olan Mesih'ine inan; şanını artıran David'in soyundan gelen senyörümüz,
- Kralımız Sabetay Sevi haricinde hiçbir kurtarıcı yoktur.
- Ne tanrının ne de Mesih'in adına sahte yemin etme, zira senyörün adı ondan alınmıştır ve bu kutsal varlığa saygısızlık edilmez.
- Tanrının ve Mesih'in adı geçtiği zaman saygı duyulur. Hemcinsine göre üstün olan doğası nedeniyle her kim olursa olsun ona saygı göstermelidir.
- Mesih'in sırrını anlatmak ve incelemek için toplantıdan toplantıya koşuşturulmalıdır.
- Onlardan ne kadar nefret ederse etsinler başka ulusların mensuplarını öldürmek için bile olsa kendi aralarında katil olamaz.
- 16 Kislev günü herkes bir araya gelir ve herkes Mesih'le ilgili başkalarından duyduğunu ve Mesih'e olan inancın gizemi hakkında ne anladıysa yanındakilerine anlatır.
- Zina onlar arasında hüküm süremez. beriya kuralı mevcut olsa bile, buna rağmen hırsızlar yüzünden tedbir almak gerekir.
- Yalan şahitlik yapılmaz, mümin olmasalar bile hem cinsine yalan söylenmez ve birbirini ele vermek olmaz.
- Türban inancı taşıyan birini, inandığı bir yer bile olsa, zorla bir yere sokulmaya izin verilmez, zira üstat mücadeleciler gurubuna ait bir kimse eksiksiz bir kalp haliyle ve istençli bir ruhla hiçbir şekilde zorlamadan kendiliğinden oraya girer.
- Aralarında kıskançlık yoktur ve kendilerine ait olmayan şeyleri açgözlülük ve hırsla istemezler.
- Kislev ayının 16'sındaki bayram büyük sevinçle kutlanır.
- Kişiler birbirine karşı iyiliksever ve merhametli olmalıdır ve hemcinsinin istenci için kendi istenci gibi çaba sarf etmelidir.
- Her gün gizlice mezamir okunmalıdır.
- Her ayın doğuşu izlenmelidir ve ayın çehresini güneşle karşı karşıya gelmek üzere çevirmesi ve ay ile güneşin yüz yüze bakmaları için dua edilmelidir.
- Türklerin gözlerini örterek gizleme adetlerine, Ramazan orucu tutmak için, ve keza kurban kesmek için sıkışmadıklarına dikkat edilmelidir. Gözün gördüğü her şey kusursuz olarak yerine getirilmelidir.
- Onlarla evlilik sözleşmesi yapılmamalıdır.
- Oğulların sünnetine itina gösterilmelidir ve bunu aziz halkın utancını kaldırmak için yapmalıdır. (Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi, S.59-61)
Gmar Tikun felsefesi
Sabetayizm, "tikun (onarım) felsefesi" adını verdikleri bir felsefeye dayanırlar.
Tikun felsefesine göre, âlemin yaratılışında bir miktar tanrısal ışık (nur) kaynağına geri dönememiştir. Hatta, fizik dünyanın varlık sebebi de budur. Bu hapis kalan tanrısal ışıkların kaynağına dönmek ister ancak bunun için sıkışıp kaldığı 'vazonun' kırılması gerekmektedir. Bu felsefenin sahipleri, bu ışığın kurtarılması görevinin son kurtarıcıya verildiğini düşünmektedirler.
Konunun uzmanları fuhuş yaptığı bilinen bir kadınla Sevi'nin evliliğini de tikun felsefesine bağlarlar. Yazar Ilgaz Zorlu da eserinde 'serbest seks' dediği gelenekleri bu felsefeyle ilişkilendirir. Sabetay Sevi zamanında Yahudi yasalarının bazı temel kurallarının kaldırıldığını belirtilmişse de mesihin gelmesi ile beraber Tevrat hükümleri nin yeniden geri döneceğini söylemiştir.
Antinomian olarak adlandırılan düşüncede daha yüce bir iyilik için daha küçük günahlar işlemek serbesttir. Bu düşünce inananlarına; iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız, günah-sevap kavramları arasında geçiş yapma serbestisi tanımakta.
Okullar ve kitaplar
Haertz gazetesine göre Türkiye'deki yapılanma 12 gizli kabbalistik okulda eğitim görmüş, 50 Ogan (ruhani lider) dan oluşmaktadır. Sabetay Sevi’nin taraftarlarına inanç esasları olarak 18 maddelik bir nizamname bıraktığı çeşitli kitaplarda yer almaktadır. Okunan kitaplar 'Zohar', 'Sefer Bahir', 'Sefer Yetsira' ve Musa'nın Beş Kitabı'dır, ancak Talmud okunmaz. Çocukların okuduğu meşhur dualardan: "Beşamı barohya ilen Sabetay Sevi, ese Sabatay Sevi etena dalay mandos" her sabah okunur.
Bayramlar ve tatiller
Yılın çeşitli günlerinde ve her biri ayrı bir anlam taşıyan 10 tanedir.(Gövsa, Sabatay Sevi)
Bunların içinde en ilginci ise Mart 22’de yani baharın birinci gününde kutlanan Kuzu Bayramı. Bu kuzu bayramı hakkında Sabetay zümresi mensuplarından Karakaşzade Rüştü, 1924 tarihinde Vakit Gazetesi muharririne su izahatı vermişti: Kuzu bayramı 22 Adar’da (Mart) yapılır. Bu bayram geceye mahsustur. Her sene kuzu eti ilk defa bu bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağısı ikisi erkek ikisi kadın olmak şartı ile evli dört kişinin bulunması lazımdır. Bu çiftlerin sayısı artırılabilir. Kadınlar iyi giyinmiş ve elmaslar ile süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve muayyen zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır... Bu bayram vesilesi ile doğacak çocuklar bir nevi kutsiyeti haiz tanınırlar. Ona 'Dört Gönül Bayramı' adı verilir. (Gövsa, Sabatay Sevi, S. 69)
İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı (1952-1965) olan tarihçi Itzhak Ben-Zvi (1884-1963), ”The Exiled and the Redeemed” adlı kitabında ”The Sabbateans of Salonica” başlıklı bir bölüme yer vermektedir. Bu eserde, Sabetaycı kökenli olup, Selanik’ten mübadeleyle gelerek İzmir’e yerleşen ve de gerçek anlamda ihtida eden Dr. İsmail Eden adındaki şahıstan öğrendiklerini nakletmektedir. Bu kişiye göre Sabetaycılık hareketi artık tamamen tarihe karışmıştır. Dr. Eden, ”eş değiştirme merasiminin” 1800’lerde Kapancıların lideri olan Derviş Efendi’nin Kabbalah ve Zohar’ı çarpıtarak yorumlamasıyla başladığını, 1870’lere kadar da (Sultan Abdülaziz dönemine dek) uygulandığını duyduğunu belirtmiştir. Fakat bu tarihten sonra Kapancılar zümresinde bu adete son verilmiştir.
Kısacası 1683-1800 ile 1870/1900 sonrası bu adet hiçbir Sabetaycı grupta (Yakubiler, Kapancılar, Karakaşlar) ya bilinmiyordu ya da uygulanmıyordu. Sabetaycıların kendilerine has 16 bayram ve ayini ayrı olarak, diğer Musevilerle müşterek birtakım bayram ve yortular da söz konusu. Bunlar, Yusuf Bayramı, Meyve Bayramı, Fecir Bayramı gibi isimlerle anılır. Ayrıca Sabetaycı her grubun da kendi içinde geliştirmiş olduğu bayramlar da var. Bunlardan Osman Ağa Bayramı en önemlilerindendir. Karakaşlar grubunun kurucusu Osman Aga, (daha sonra soyadı kanunu çıkınca bu aile fertleri Ogan soyadını almışlardır) için bu ritüel düzenlenir.
Bazı Sabetaycılar Ortodoks Yahudiler gibi, Şabat (cumartesi) günü iş yapmamak konusunda katı bir tutum sergilemektedirler.