19 Ağustos 2017

KARABÜK’Ü KAPATIN, kimin istegi-emri?




Cumhuriyet Türkiyesi’nde “Ağır Sanayiinin Temeli” 78 yıl önce bugün, 3 Nisan 1937, Karabük’te Demir-Çelik fabrikalarının temeli ile atıldı.
Son açıklanan, 2014 yıllık ve son çeyrek büyümesine ilişkin kritik göstergelere göre, Türk ekonomisi orta dönemi de aşan ve uzun dönemli hale gelen, nüfusun artış hızı düşüldüğünde dip noktası sınırına inmiş bir düşük büyüme içindedir. Sektörler olarak bakıldığında sanayi sektöründeki gerilemenin geldiği nokta ekonomik yapıyı tehdit eder hale gelmiştir.

Geçen elli yıllık ve daha uzun dönem Cumhuriyet iktisat tarihine baktığımızda, bir tek benzer dönem var. 1956-1960 dönemi böylesi bir sürekli düşük büyüme dönemi olmuştu. Arkasından 1958 devalüasyonu geldi. Düşük büyüme dönemleri ya da yılları, Türkiye’nin uzun dönemdeki geleneksel büyüme hızı olan, yıllık ortalama %5-5,5 oranının altında kalan yıllar ve dönemler. Son dört yıldaki, 2012-2014 arasındaki, 12 çeyrek döneme baktığımızda, büyüme hızlarının hep %5 seviyesinin altında kaldığını ve giderek daha dip (%1,5-2,5) noktalara inme eğiliminde olduğunu görüyoruz. Türkiye son dört yıldır süren ve kronikleşen bu “dar boğazdan” çıkamıyor. 2015 yılına ilişkin açıklanan makro tahminler ve yılın ilk çeyreğindeki aylarda, özellikle imalat sanayiinde gördüğümüz gerileme, bu dar boğazın devam edeceğinin somut göstergeleri. Şimdi geçen dört yıl ile karşılaştırılğında, risklerin ve kaynak maliyetlerinin yükseldiği ve daha da kıtlaşmış olan bir dış kaynak bulma dönemi yaşıyoruz.

SANAYİ AÇIK TEHDİT ALTINDA
1980’de Türkiye iktisat politikası tercihlerinde radikal değişiklikleregiden ekonomi yönetimi, esas olarak kaynak tahsisinde Washington Uzlaşısı’nın 1970’li yılların sonu 1980’li yılları başında dayattığı; neo-liberal yeniden yapılandırma modelini, sınırsız-sorumsuz piyasa modelini benimsediğinde, Türkiye’de kamu ekonomisinde oldukça geniş bir alana dağılmış bulunan sektörleriyle; madencilik ve enerjide toplam üretimin çok büyük bir oranını, imalât sanayisinde ise sınai katma değerin yaklaşık %40.5’ini üreten, istihdamın %36’sını sağlayan bir KİT sistemi vardı. KİT kısaltması ile 1984 yılında yapılmış olan; iktisadi devlet teşebbüsü + kamu iktisadi kuruluşu tanımlamasının toplamını esas alıyoruz. 1980-85 sonrasından başlayarak esas itibariyle “özelleştirmeye” konu edilen sermaye stoku bu alanda yer aldı. Kamuda imalat sanayiinin tasfiyesi hızlandırıldı.

Sonra “Yapısal Reformlar” dönemine girdik. 1999 tarihli IMF Yapısal Reformları ile başlayan dönem içinde, özellikle Ecevit sonrası AKP nin son 12 yıllık iktidarında, özelleştirme ve deregülasyonlar bütün kamu mal varlığına yayıldı. Bu süreç içindeki son otuz-beş yıllık dönemde, 1980-2014, Türkiye’de Washington Uzlaşısı’nın dikte ettirdiği özelleştirme aracı kullanılarak, bütün kamu ekonomisi emvali; madencilik, enerji ve imalat sanayiinde kamu ekonomisi yok edildi. Kamunun bütün mal varlığı talan edildi. Adeta “yağmalandı”. Sadece kamu sermaye stokunun yok edilmesi ile kalınmadı. Türkiye’de örgütlü çalışma ve çalışma güvenliğinin kamu tarafından denetlenmesi ortamı “deregülasyonlarla” yok edildi.

1980 eylülist diktasından bu yana yönetime gelen “farklı siyasi iktidarlara karşın”, kesintisiz yaşanmakta olduğumuz neo-liberal köktenci “özelleştirmeci tek siyaset”, son dönemde artık maddi kayıpların ötesinde, yaşadığımız “işçi katliamlarının” da ana nedeni haline gelmiştir.

Bir zamanlar, 10 yıl belki biraz daha önce, belki 15 yıl diyebiliriz. Dünyada “sanayi gücü” olan ilk 15 ülke arasında yer alıyordu Türkiye. 1990’lı yıllarda yaşanan tüm kaosa karşın Türk imalat sanayii dünyada ilk 15 ülke arasında yer aldı. 2000’li yılların başlarından bugüne Türk imalat sanayii sürekli güç ve uluslararası alanda zemin kaybetti. Bugün artık sanayide ilk 15 arasında sayılmıyor.

TÜRK İMALAT SANAYİİNİN GÜCÜ KAYBETTİRİLDİ
2012 yıl sonu itibarıyle yapılmış bir çalışma. Daha önce de söz etim. Türkiye’nin yatırım ve sanayi gücünün nasıl yitirildiğini somut sonuçları ile göstermesi bakımından önemli. Onun da ötesinde, değişen dünyanın sanayi üretim gücünün, katma değer yaratma gücünün nasıl değiştiğini ve değişen güç dengesinin dünya ticaret hacmine nasıl yön değiştirdiğini ve değişim içinde Türkiye’nin üretim gücünü nasıl yitirdiğini de konu alıyor. Uluslararası alanda imalat sanayinde üretici ülkelerin sıralamasının nasıl değiştiğini göstermekte.

McKinsey Institute ait. 2012 yılının sonunda yayınlandı. 
Geleceğin dünyasında imalat sanayiinin geleceğine bakıyor. Önce, son 30 yılın bir değerlendirmesi var. “Manufacturing the Future: The Next Era of Global Growth and Innovation” başlığını taşıyor.

 (Meraklısına not: McKinsey Global Institute, Manufacturing the Future: The Next Era of Global Growth and Innovation” 2012. www:mckinsey.com/mgi)

Öncelikle Türkiye açısından baktık. 1990-2010 döneminde, 2010 sonrasında Türkiye’nin nasıl uluslararası imalat sanayi değerlendirmesinde gücünü kaybettiğini görüyoruz. İmalat sanayiinde gücünüzü kaybedince, ihracat gücünüzü kaybediyorsunuz. 

Raporun tespitlerine göre, uluslararası alanda ihracat gücünün belirleyicisi imalat sanayii. Dünyada dış ticarete konu olan malların %70’ini imalat sanayiinin üretimleri oluşturuyor. Bu üretim sürecinde varsanız, dünya ticaretinde varsınız.

Rapor çalışmasının içinde yer alan dünya tabloları var. 1980-2010 döneminin, imalat sanayii üretiminde en büyük 15 ülkesini gösteriyor. 1980’li yıllarda Türkiye bu listede yok. 1990’lı yıllarda 13. sıradan listeye giriyor. 2000’li yıllarda 2 sıra geriliyor ve 15. sırada yer alıyor. 2010’lu yıllara geldiğimizde Türkiye artık 15 ülke grubunda değil. Liste dışı kalmış durumda. İmalat sanayii üreticisi olarak bu listedeki gücünü kaybettiğini görüyoruz. Türkiye yok ancak Endonezya ilk defa listeye giriyor.
İmalat sanayiindeki gücünü kaybedince, ihracattaki gücünüzü de kaybediyorsunuz. 2015 sonrası yılları Türkiyesi’ne baktığımızda, aynı bu tabloyu görüyoruz.

DEĞİŞEN DÜNYA
Yurt-içi tasarruf gücünde son on beş yıllık dönemde izlediğimiz hızlı gerileme, yatırım gücüne ve imalat sanayiinin gücüne doğrudan yansıyor. Bakıldığında, son dönemde Türkiye’de yatırım büyüklüğünde sıçramaların olduğu yılları görüyoruz. Ancak bu sıçramaların kaynağında sanayi yok, imalat sanayii yok. Yatırımların inşaata yığıldığını görüyoruz. Aydınlık Gazetesi’nde bu yatırım eğilimine sıkça vurgu yapmaya çalıştık. Türkiye’nin inşaatla ve İstanbul ile büyüme gibi “mümkün olamayacak” bir yola girdiğini söyledik. Türkiye özelleştirmeler ile kurulu sanayi kapasitesine kaybederken, yerine yenilerini koymadı. Yatırım yapıyormuş gibi göründüğü alanlar inşaat ve hizmet alanları oldu.

Türkiye’nin sermaye sınıfı sanayiyi kolaylıkla terk etti. İnşaatçı oldu. Hemen çok yeni yayımlanan TUİK’ in 2014 yılı GSYİH tablosuna baktığımızda, sabit sermaye oluşumunda imalat sanayiinin GSYİH içinde payının %20’nin altına indiğini görüyoruz.

McKinsey raporundan alıntıladığımız tablo, dünyadaki değişimi de belgeliyor. Şimdi imalat sanayiinde dünyada en büyük ilk 10 arasında Çin, Brezilya, Hindistan ve Rusya yer alıyor. BRICS ülkeleri ilk on grubunun büyükleri artık. Gücünü kaybedenler; İngiltere, Fransa Almanya ve Japonya. Tablo herşeyi ile çok öğretici. Dünyanın değişmekte olan yönünü gösteriyor. Yükselen yeni dünyayı gösteriyor.

***

KARABÜK 1937-2015: TÜRK SANAYİİNİN ÖNCÜSÜ 78 YAŞINDA
“Türkiye, cihan buhranının yarattığı akımlar içinde, yalnız fakir bir hammadde üreticisi değil de, aynı zamanda sanayici bir ülke olarak kalkınma yolunda gayret göstermiştir.” (Ş. Süreya Aydemir”, İkici Adam.) 3 Nisan 1937 tarihinde temelleri atılan, Karabük kenti ve Karabük Demir-Çelik; bu “özgür kalkınış çabası döneminin, sanayileşme hedefine sahip bir ülke olarak kalkınma yolunda gösterdiği gayretin” özgün örneği ve bugün 78. yılındadır.

BİR ÖZGÜR KALKINIŞ ÇABASI DEVRİ
Şevket Süreyya Aydemir, “İkinci Adam” eserinde İ. İnönü’yü anlatır. Lozan sonrasında, 1926 Temmuzu’nda Türk gümrükleri üzerindeki sınırlayıcı kayıtların kalkması ile başlayan ve 1929 cihan buhranı içinde yönünü bulan, kendisinin de içinde yer aldığı “bir özgür kalkınış çabası devrini” anlatır.

“Bütün çekişmeli anlamlarına ve anlamsızlığına rağmen, Türkiye’nin bir devletçiliğe yöneliş ve bugünkü anlamda bir planlama niteliğinden uzak olsa da, kendi gücünü seferber etmeye çalışarak bir özgür kalkınış çabası devri vardır (…) Bu hikâyeyi Lozan ruhuna, siyasi ve iktisadi egemenlik hırsına, antiemperyalist bir gayrete bağlamak ve milli ekonomi üstüne gerek içten, gerek dıştan gelecek sorumsuz her türlü kontrole karşı, yiğitçe bir savaş saymak gerekir.
“Hülasa, Atatürk’ün ölümünden önce, hatta biraz eksik ve masumane sayılsa bile, bir doktrin ve derin bir sistem temeline dayanmasa bile, Türkiye, cihan buhranının yarattığı akımlar içinde, yalnız fakir bir hammadde üreticisi değil de, aynı zamanda sanayici bir ülke olarak Kalkınma yolunda gayret göstermiştir”.
Bugün 78 yaşındaki Karabük Demir-Çelik, özelleştirme sonrasında bugünkü sentetik yapısına dönüştürülmesine karşın, “bu özgür kalkınış çabası döneminin” sanayileşme hedefine sahip bir ülke olarak kalkınma yolunda gösterdiği gayretin özgün örneğidir. 

Zamanın, 1935’li yılların koşullarında, Türkiye’de 290 bin tonluk bir Demir-Çelik Fabrikası yatırımı yapılabileceğine ve Türkiye’nin buna tek başına sahip olabileceğine inanmak “imkansıza inanmak” ile eş anlamlıdır. Türkiye bugün, 2013 sonu uluslararası verilerine göre, 29 milyon ton üretim kapasitesi ile dünya ham çelik üretiminde 9-10. sıradadır.
78 yıllık serüven’in başlangıcında Karabük’ün 290 bin tonluk kapasitesi ile yola çıkan Türkiye, 3 entegre işletme; Karabük, Ereğli ve İskenderun D-Ç ve diğerleri ile bugün 29 milyon tonluk kapasiteye sahiptir.

KİT KÜLTÜRÜ
Cumhuriyetin I. Sanayi Planı’nın (1933-1937) önemli beş projesinden birisi olan Karabük-Demir Çelik Fabrikası’nın yapımı, gecikmeli de olsa bu plan dönemi içinde başlamış ve 1939 yılında üretim hattına alınmıştır.
Karabük bu beş projenin en büyüğüdür ve Cumhuriyet döneminde, Lozan sonrasında “dış kredi sağlanarak” yapılan ilk büyük “kamu sektörü ekonomisi” yatırımıdır.

Karabük aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk döneminde benimsemiş olduğu; 
“bağımsız-özgün” kalkınma anlayışına bağlı “I. Sanayi Planı” ile gerçekleştirdiği “Cumhuriyetin ilk ağır sanayi Kentidir”. Bir “planlama” ürünüdür. Ekonomik-sosyal ve toplumsal alt-yapıları düşünülerek planlanmış olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası aynı zamanda iktisat politikası aracı yaratılması-kullanılması konusunda “kamu sektörü ekonomisi” açısından önemli bir örnek oluşturur. 

“Sanayinin yurt-ölçeğinde kurulması ve kalkınma ekonomisinin aktif politika aracı olarak kamu ekonomisinin kullanımı” Türkiye’de KİT kültürünü yaratmıştır. Karabük Demir-Çelik, Nazilli Dokuma, Turhal ve Alpullu Şeker Fabrikaları bu kültürün ülke ölçeğinde öncü sanayi örnekleri olmuştur. Türk sanayi ekonomisinin bütün alt üst oluşlara karşın güçlü kalan ve günümüze değin taşınan temel altyapısının oluşturulduğu dönem, bu dönemdir.

KÖMÜRE VE DEMİRE GİDEN YOL
1926 yılında başlamış olan Ankara-Sivas Demiryolu inşaatı, Irmak yol ayrımından, Ankara- Ereğli-Zonguldak, “Kömüre Giden Yol” hattının inşaatına başlandı. Hat 1935 yılında işletmeye açıldığında, Irmak-Filyos hattı üzerinde, 13 haneli bir yerleşimin yakınındaki istasyonun adıdır Karabük. 3 Nisan 1937 tarihinde ilk ağır sanayi girişiminin başladığı yer.

Ankara’da görev yapmış Alman diplomatı H. Kroll Ulus gazetesinde 1967 yılında yayınlanan Türkiye anılarında; Karabük Demir-Çelik’in hangi şartlarda kurulduğunu anlatır. Türkiye, Karabük’te normal şartlarda elde edemeyeceği bir ağır sanayi tesisine, İngiliz-Alman siyasi rekabeti sayesinde kavuşacaktır. Almanya’yı Türk ekonomisinde rol oynama durumundan çıkarma konusundaki İngiliz hedefinin gerçekleşmesi, 

İngiliz devletinin işe etkili bir biçimde el atmasına bağlıydı.
“Yıllardır Türkiye’nin kalkınma programı çerçevesinde büyük bir demir ve çelik işletmesinin kurulması, Karadeniz kıyılarında bulunan demir ve kömür madenlerinin böylece değerlendirilmesi, zamanla dış ithalattan bağımsız bir durum sağlanması öngörülüyordu. 

Türkiye’nin genel politikası açısından böyle bir plan sağlam sayılırdı. Ama belki Avrupalı demir-çelik üreticileri bunu pek iyi karşılamayacaklardı. Çünkü önemli bir pazar Avrupa’nın ihracatına kapanmış olacaktı. Normal zamanlarda olsa, konu, sözü geçen Avrupa firmalarını görüş birliğine götürürdü. 

Türk Hükümeti de uluslararası bir firma grubundan kabule değer bir teklifi boşuna beklerdi.
“Ancak 1936’da, çevresinde büyük politik mücadelelerin geçtiği Türkiye, böyle bir çıkar dayanışmasına meydan bırakmıyordu. 

Bu yüzden çeşitli Avrupalı çıkar grupları arasında sert bir mücadele oldu.
“Sir Percy Loraine, İngiliz Konsorsiyumunun verdiği teklifin önem taşıdığını Türkiye’nin en yüksek yerine bildirmek üzere İngiliz Kralı’nın bir mesajını Kemal Atatürk’e verdi. Sonunda siparişi İngilizler aldı.”
1930 ların sonunda başlayan Karabük D-Ç yatırımı, II. Dünya Savaşı’nın en kızgın günlerinde yapıldı ve işletmeye açıldı.

KARABÜK’Ü KAPATIN: 1947 GİRİŞİMİ
Savaşın bitiminden kısa süre sonra, “yeni dünya düzeninin hakimleri”, savaştaki müttefiklerimiz Karabük’ün kapatılmasını istediler.
Yeni Dünya Düzeni’nin mimarı olarak ABD’nin 1944-1951 yılları arasında; Türk ekonomisi için hazırladığı Amerikan kalkınma reçeteleri hep 1930-1940 döneminde gerçekleştirilmiş olan Kamu Ekonomik İşletmeleri’nin tasfiyesini ister. Bu raporlar içinde en çok bilinen iki rapordan, Thornburg Raporu ve Baker Raporu, birisi; Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın kapatılmasını, diğeri de özelleştirilmesini istemektedir.

1950 sonrasının “temel iktisat politikası tercihinin belirlenmesinde, Dünya Bankası Grubu tarafından hazırlanmış olan Baker Raporu kadar, W. Thornburg’un “Türkiye’nin bugünkü Durumunun Tenkidi” Raporu da önemli bir yer tutmuştur.

Thornburg Raporu, Birinci Sanayi Planı ile kurulmuş kamu sektörü ekonomisine ait sanayi yatırımlarının tasfiyesini önermektedir. Bu konuda, en ilginç örnek Karabük Demir Çelik yatırımıdır. Israrla, işletmenin derhal durdurulup tasfiye edilmesini ister:
“Karabük Demir Çelik Fabrikaları tasfiye edilmelidir. Karabük’ü Türk halkının hakiki ihtiyaçlarının temini uğrunda feda etmek, ilgili Türk makamlarının cesareti ve gerekli değişikliğin tahakkuku için Türkiye’ye yardım edebilecek Amerikalılar’ın bilgi ve hüneri için bir imtihan olacaktır.”

Oysa, Karabük Demir Çelik yatırımı, 
Tornburgh’un işletmenin tasfiyesini-kapatılmasını istediği tarihten 8 yıl önce işletmeye alınmıştır.
Bu, sadece Karabük yatırımına karşı değil, Birinci Sanayi Planı içinde gerçekleşmiş bütün kamu yatırımlarına karşı bir ideolojik saldırıydı. Thornburg raporunda istenen sadece “özelleştirilme” değil, onun da ötesinde, 1932 yılından başlayarak gerçekleştirilmiş olan henüz 5 yıllık, 8 yıllık, 10 yıllık I. Sanayi Planı yatırımlarının tümden tasfiyesiydi.

KARABÜK’Ü KAPATIN: 1994 GİRİŞİMİ
1940’lı yıllarda kapatmayı başaramadılar. Müttefiklerimiz Karabük’ün kapatılmasını yada özelleştirilmesini hep istediler.
İngilizlerin finansmanı ve Almanlara karşı hamiliği ile kurulan Karabük, 1960 yılların başında bu kez Almanların finansmanı ile, revize yatırımları ile büyüdü. Türkiye’yi tek başına 1960’lı yılların ortasına kadar taşıdı.
5 Nisan 1994 günü, zamanın Çiller Hükümeti tarafından açıklanan “Ekonomik Önlemler Uygulama Planı”, Karabük’ü kapatma kararı aldı. 
Bu ikinci kapatma girişimi idi.

“Karabük ilçemizin gelişmesine büyük katkı sağlamış olan Karabük Demir-Çelik İşletmeleri görevini tamamlamış, ekonomik ve teknolojik ömrünü doldurmuş ve eskiyen teknolojisi ile rekabet edebilirliği kalmamıştır. Tesisin 1994 yılı zararının 5 trilyon TL olacağı tahmin edilmektedir. Özelleştirme imkanının bulunmaması halinde, 

Karabük Demir-Çelik İşletmeleri’nin üretimi yıl sonunda durdurulacaktır.”
Tarihinde ikinci kez kapatılma tehdidi ile karşılaşan Karabük Demir-Çelik için “rekabet edebilirliği kalmamıştır” raporunun gerekçesinde, “Gümrük Birliği başladıktan sonra AB içinde rekabet imkanı kalmayacağı görüşü yer almıştı. Oysa ki Gümrük Birliği kapsamında Demir-Çelik yoktur”. İlter Ertuğrul, “Biz Vatan Hainliğine Devam Ediyoruz”çalışmasında, 

AB içinde rekabet edilebilirliğin kalmadığına ilişkin bu raporun, “bir ziraat mühendisi” tarafından hazırlandığını açıklayacaktır.
Kapatma konusunda son kararı, Karabük üzerine çalışan sosyologların “Karabüklü tipi dediği”, Karabük insanı söylemiştir. Karabük insanı, Karabük’ü bir bütün olarak sahiplenmiş ve korumuştur. Çiller tezlerini çürütmüştür. Ancak özelleştirmeyi engelleyememiştir.

7- 8 Kasım 1994 tarihlerinde Türkiye tarihinde bir kentin bütün yaşayanlarının katıldığı “toplumsal direniş ve gösteri yürüyüşü” bir anlamda 3 Nisan 1937 tarihindeki temel atma töreni benzeridir. Karabük İnsanı; kamuya ait bu “büyük sabit sermaye stokunun” kapatma yöntemi ile yok edilmesini önlemiştir.

ERKEN CUMHURİYET KENTİ
Tarihselliğin önemli belirleyicisi; “kalıcılık olarak” bilinmektedir. Karabüklü tipi Karabük’te kalıcılığı sağlamıştır. Karabük’te sadece Fabrika’nın kalıcılığı değil, onunla birlikte kurulan Fabrika Kenti’nin kalıcılığını da sağlamıştır. 

1996 yılındaki Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Kararı ile “Kentsel Sit” kabul edilen Fabrika Kenti’nin de kalıcılığı sağlanmaya çalışılmıştır. Özel Koruma Kararı’na karşın Fabrika Kenti’nin belli kısımları tipik AKP dönemi rantçılığı-İnşaatcılığı kafasıyla yıkılarak yeniden imara açılmaktadır. 

Mimarlar Odası-Ankara Şubesi’nden S. Ökten, Karabük Fabrika Kenti’nin “erken Cumhuriyet dönemine ait yapılar içinde günümüze ulaşan, orijinalini koruyarak varlığını devam ettiren Türkiye’deki tek başarılı örnek” olduğunu söylüyor. 

“Erken Cumhuriyet dönemine ait yapıların bir çoğunun yıkıldığı, kalan örneklerininse bir çoğunun üzerinde yapılan değişiklikler ile özelliklerini kaybederek günümüze ulaştığı bir ortamda orijinalini koruyarak varlığının devam ettiren bu yerleşim, dönemin mimari ideallerini göstermesi, modern toplum-modern mimari birlikteliğinin 

Türkiye’deki başarılı bir örneği olması bakımından önemlidir”.
1995 yılında kapatma kararı geri çekilerek “özelleştirilmesine” karar verilen Karabük D-Ç, kamu sermaye stokunun dışarısına çıkartılarak, başta çalışanlar olmak üzere özelleştirilmiştir. Bugün payların piyasada el değiştirmesi ile belli grupların elinde “özel bir şirket” konumunda ve belli sermaye grubunun yönetimindedir.


Karabük bugün 78 yaşında. Türk ağır sanayinin kurucu örneği. 1995 yılında kamu sermaye stokunun dışına çıkartılmıştır. Üretmeye devam etmektedir. Yeniden kamu ekonomisine dönüş gününü beklemektedir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...