İSLAM'A FESAT KATANLAR
Elbette ki ilk FESAT kaynağı ABDULLAH İBNİ SEBE'dir. İSLAM'a duyduğu kini açıkça ifade edemediği için, vazgeçemediği YAHUDİLİK'ten İSLAM'a BİD'AT sayılan şeyleri sokan; zekâsı ve bilgisi sayesinde bunları henüz yeni MÜSLÜMAN olmuş halka cazip gösteren, nihayet HAC farizesi sırasında taraftarlarını Hz. OSMAN'ın üstüne salan odur!..
Hz. ALİ'yi AYŞE karşısında, MUAVİYE karşısında müşgül durumda bırakan onun adamlarıdır. Ama bunlar sonradan koyu ALİ taraftarı kesilmişler, hatta onu ALLAH mertebesine çıkarmışlardır.
Hz. ALİ'yi AYŞE karşısında, MUAVİYE karşısında müşgül durumda bırakan onun adamlarıdır. Ama bunlar sonradan koyu ALİ taraftarı kesilmişler, hatta onu ALLAH mertebesine çıkarmışlardır.
Rivayete göre
İBNİ SEBE, Hz. ALİ'ye "Sen ALLAH'sın!" demiş. Hz. ALİ de onu MEDAİN'e sürgün göndermiş.
Ama en büyük FİTNECİ, şüphesiz ki MEYMUN'dur!.. Hakkında çok az şey bilinir. Bir rivayete göre İRANLI, diğerine göre KUREYŞLİ'dir... KUREYŞLİ olan MEYMUN-AL KADHAH diye bilinir. Diğeri MEYMUN BİN DEYSAN diye bilinir. İMAM MUHAMMED BAKIR ve CAFER-ÜS SADIK'ın resmi tavisidir. Yani 7. İMAM ve İMAM olmayan kardeşi İSMAİL zamanında yaşamıştır. Haris, son derece zeki ve bilgili idi.
Doğrusunu ALLAH bilir ama, bizce kendisini gözden düşürecek bir davranışta bulunmuş, bu suretle İMAMLAR'ın yanından uzaklaşmak durumunda kalmış ve onlara cephe almıştır. Neticede hapiste tanıştığı Muhammed bin el-Hüseyin ile birlikte İSMAİL'in İMAM'lığını savunma, İMAMLIK postunun onun soyuna geçtiğini iddia etme mücadelesine girmiştir.
Halbuki İSMAİL, CAFER-ÜS SADIK hayatta iken vefat etmiş, ve İMAMLIK çok açık bir şekilde MUSA-L KÂZIM Hazretleri'ne intikal etmişti!
Gözünü hırs bürümüş olan MEYMUN'un esas amacı, her türlü DİN'in ortadan kalkması idi. Özellikle hızla etkisini arttıran İSLAM DİNİ'nin ŞERİAT'ını yıkmak, İTİKAD'ını sarsmak istiyordu. Bunun için de kendisi gibi düşünen bir kaç kişi ile toplanıyor, görüşüyor, planlar yapıyordu.
MEYMUN'un attığı,
ABDULLAH'ın suladığı tohumlar 100 yıl kadar sonra gelişmeye başladı.
Tarikatten OSMAN OĞLU FEREC, ki ZİKRAVEH olarak ta bilinir,
892 yılında IRAK'a gitti ve çevresine topladığı adamlarla ortalığı karıştırmaya başladı.
892 yılında IRAK'a gitti ve çevresine topladığı adamlarla ortalığı karıştırmaya başladı.
Devir ABBASİ dönemi idi ve BAĞDAT HİLAFET merkezi idi. Ancak HALİFELER'in dini gücü son derece zayıflamıştı. Köle olarak hizmete alınan ve MU'TASIM zamanında önemleri artan TÜRKLER, artık DEVLET'i idare eder vaziyete gelmişti. Ülkenin çeşitli yerlerinde huzursuzluk ve istikrarsızlık vardı, ve bu gittikçe artıyordu.
ZİKRAVEH hem zamanı, hem de yeri çok iyi seçmişti.
Ayrıca kendine NEHRUVAN mevkiinde yaşıyan çok işe yarar bir de taraftar bumuştu.
Bu adam gece gündüz ibadet eden, devamlı oruç tutan, sokakta yatıp kalkan ve ahıretten başka bir şey düşünmeyen biri idi.
Herkes onu uğurlu sayıyor, ve duasının kabul olduğuna inanıyordu.
O da "5 vakit namazın yetmiyeceğini, 50 vakit kılmak gerektiğini" söyleyip duruyordu.
Bu adam gece gündüz ibadet eden, devamlı oruç tutan, sokakta yatıp kalkan ve ahıretten başka bir şey düşünmeyen biri idi.
Herkes onu uğurlu sayıyor, ve duasının kabul olduğuna inanıyordu.
O da "5 vakit namazın yetmiyeceğini, 50 vakit kılmak gerektiğini" söyleyip duruyordu.
Bir süre sonra, halkın veli saydığı bizim de ZAHİD diyeceğimiz bu adam, işi ilerletti.
"Bir İMAM etrafında toplanmak gerektiğini" söylemeye başladı.
- "Her tarafı fesat kapladı, hükümet zalimdir, halk huzurdan mahrumdur,"
diyerek, dünyayı MEHDİ'nin kurtaracağını ilan etmeye başladı.
Ama bu "mehdi", son İMAM MUHAMMED MEHDİ değildi elbette!
Ama bu "mehdi", son İMAM MUHAMMED MEHDİ değildi elbette!
Halk ona inanmakta gecikmedi. ZAHİD kendine 12 NAKİP seçti. Sonra da kendisini görmeye gelenlerin birer altın getirmelerini istedi.
Bu altınlar "zuhur edecek MEHDİ için" alınıyordu!...Toplanan altınlar MEHDİ ortaya çıkınca kullanılacak, herkes verdiğini kat kat geri alacaktı!..
Bu ZAHİD'in en güvendiği adamlardan biri de HAMDAN KARMAT idi...
Bu altınlar "zuhur edecek MEHDİ için" alınıyordu!...Toplanan altınlar MEHDİ ortaya çıkınca kullanılacak, herkes verdiğini kat kat geri alacaktı!..
Bu ZAHİD'in en güvendiği adamlardan biri de HAMDAN KARMAT idi...
- "Her olayın ayrı hükmü vardır. Öyle 'İHRAM'da iken avlanmanın hükmü nedir,' demeyle iş bitmez,"
cevabını vermesine benziyordu.
İMAM MALİK iyice yetiştiğine kanaat getirince ders vermeye başladı. Daha çok MESCİD-İ NEBEVİ'de, yani PEYGAMBERİMİZ'İN MESCİDİ'nde ve evinde ders verirdi. "İLİM öğrenmek istiyenler ağırbaşlı, ciddi olmalıdır," der, vakar ve ciddiyete çok önem verirdi.Bilmediği şeye "Bilmiyorum" demekten çekinmez, yalan cevap vermekten kaçınırdı. Talebelerinden biri EBU HANİFE'nin oğlu HAMMAD idi. Bir diğer öğrencisi de sonradan İMAM olacak olan ŞAFİ idi.
HALİFE MANSUR zamandı eziyete uğradı. O tarihte ŞİİLER ve MUHAMMED-EN NEFS-ÜZ ZEKİYYE ile birlikte ayaklananlar "ZOR KARŞISINDA KALAN KİŞİNİN YEMİNİ MUTEBER DEĞİLDİR" şeklindeki HADİS'e dayanarak, MANSUR'a edilen BİAT'ın geçersiz olduğunu savunuyorlardı. İMAM MALİK bu HADİS'i çok tekrarlar, hiç bir konuda zorla güzellik olmayacağını anlatmak isterdi.
Ancak MANSUR onun bu davranışla olayları kışkırttığını düşünmüş, HADİS'i tekrarlamaktan vazgeçmesini istemişti. Geçmediğini öğrenince de İMAM'ı kırbaçlatmış, bir kolunun çıkmasına ve yaralanmasına sebep olmuştu. Ancak bir süre sonra MANSUR, HAC için HİCAZ'a gittiğinde İMAM MALİK ile görüşmüş, kendisinden özür dilemiştir.
İMAM MALİK'in ömrünün çoğu hastalıkla geçti. Ancak bundan kimseye bahsetmezdi. 85 yaşında MEDİNE'de vefat etti. (795) BAKİ mezarlığına defnedildi... Bilindiği gibi Hz. HASAN da orada yatmaktadır.
BÜYÜK GÜNAHLAR konusunda EBU HANİFE gibi düşünür, ALLAH'ın dilerse o kişiyi bağışlıyacağına inanırdı... MÜTEZİLE âlimleri gibi aşırı hükümler vermezdi. HİLAFET'in babadan oğula geçmesini kabul etmez, "Bu HAŞİM OĞULLARI da, ALİ OĞULLARI da olsa, yanlış olurdu," derdi... ŞURA sistemini en uygun yol olarak görmüştür.
Kötü ve zalim bir hükümdarı, ayaklanmaksızın doğru yola sevketmeye, irşat etmeye çalışmanın gereğine inanmıştı. Bu konuda SABIR'a önem verirdi. Ülkenin FİTNE ve FESAT'tan ancak böyle masun kalacağını savunurdu... Bu konuda 12 İMAM'ın tavrı ile tam bir mutabakat halinde idi. Onlara ayrı düştüğü önemli bir konu da yoktu.
HALİFE MANSUR'un israrları üzerine HUKUK meselelerini çözmek için EL-MUTAVVA adlı bir kitap yazmış; ancak bu kitabın bütün kadılara mecburi kitap diye dayatılmasına itiraz etmiştir. İSLAM bilginlerini sadece kendi kitabına bağlı kalmaktan kurtarmaya çalışmıştır... Fikirleri kendisinden sonra talebesi MUHAMMED tarafından derlenmiş, kitap haline getirilmiştir. MALİKİ MEZHEBİ, KUZEY AFRİKA'da, SUDAN'da, BAHREYN ve KUVEYT'te yaygındır.