BAHAİLİK İRAN'DAN DOĞAN DİN
Bu mezhebin kurucusu, Hicri 1252, Miladî 1820 de İran´da doğan «Mirza Ali Muhammed eş-Şirazi» dir. Mehdi'nin kendisi olduğunu iddia etti. Bununla da yetinmeyip, Allah´ın kendisine girdiğini, yarattıklarına O´nun şekline bürünerek göründüğünü, Hz. Musa ile Hz. İsa´nın, âhir zamanda ortaya çıkmalarının tek yolunun, kendisi olduğunu iddia etti. Umumi olarak inanıldığı gibi, sadece Hz. İsa´nın döneceğini söylemekle kalmayıp, ona Hz. Musa´yı da ilâve etti. Ve bunların tekrar geri dönmelerinin tek yolunun kendisi olduğunu iddia etti.
Onu, otuz yaşlarına vardığı bir dönemde 1850 tarihinde idam ettiler.Fakat ne yazık ki Mirza Ali, ölmeden önce «Subhi Ezel» ve «Bahaullah ( Mirza Hüseyin Ali )» adlarında iki mürit seçmişti. Bunların her ikisi de İran´dan sürgün edilmişlerdi. Subhi Ezel, Kıbrıs´ı, Bahaullah da Edirne´yi kendilerine karargâh seçtiler.
Subhi Ezeî´e tâbi olan kişiler.çok az idi. Fakat Bahaulîah´ın peşinden gidenler bir hayli çoktu. Bu mezhebe, Bahaullah´a izafeten «Bahailik», bazan da asıl kurucusuna izafeten «Babilik» denilmiştir.
a) Bütün İslâmî kayıt ve bağları bir kenara atılmıştır .Bahaullah, İslâm şeriatının zamanının geçtiğini ileri sürmüştür. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Bahaullah bu noktada hocası Mirza Ali´den tamamen ayrılmıştır.
b) Bahaullah, renkleri, dinleri, ırkları ne olursa olsun, bütün insanları eşit saymayı, dâvasının özü ve cevheri kabul etmiştir.Onun propagandaları bu «eşitlik» ilkesine dayanıyordu. Irkçılık, sınıfçılık ve dinî taassupların hâkim olduğu bir dönemde, dikkatlerin Bahaullah üzerinde toplanmasının sebebi şüphesiz ki, bu ilke idi.
c) Çok istisnaî durumlar hariç, birden fazla evlenmeyi kaldırdı. İstisnaî durumlarda da ancak iki kadınla evlenmeye izin verdi. Boşanmayı da, iki eşin birlikte yaşamalarının mümkün olmadığı haller dışında tamamen yasakladı. Boşanan kadının, belli bir süre iddet bekledikten sonra, evlenebileceğini reddetti. Ve boşanır boşanmaz bir başkasıyla evlenebileceğini söyledi.
d) Cenaze namazı hariç, diğer namazların cemaatle kılınamayacağını ve yalnız olarak kılınacağına hüküm verdi.
e) Kendisine tâbi olanlara kıble olarak «Kâbe»yi değil, kendisinin bulunduğu yeri tayin etti. Zira, mademki ilâh kendisine girmekteydi, o halde ilâh nereye girerse kıble de orası olmalıydı. Bahaullah, her yer değiştirdikçe Bahailer de ona göre kıble değiştireceklerdi.
f) Bahaiîer, İslâmm getirdiği maddi ve manevi temizliğe dokunmadılar. Bunları olduğu gibi kabul ettiler. Namaz için abdest almayı, cünüplukten, yıkanarak temizlenmeyi kabul ettiler.
g) Bahailer, islâmın, yeme-içme, alış-veriş ve benzeri hususlarda koyduğu »«Helâl» ve «Haramları» tamamen ortadan kaldırdılar. Hüküm vermede şeriatın yerine aklı koydular.
Bahaullah´m, 16 Mayıs 1892 de ölümüyle, kendi dönemi sona erdi. Mezhebini devam ettirmek için yerine, «Bahânın kulu» veya «Gusn-ı âzam» «Büyük dal» diye adlandırılan oğlu Abbas Efendi geçti.
Babailiğin kurucusu Mirza Ali, «îslâmda Reform» düşüncesiyle bu istikamette büyük adımlar atmış, arkasından gelen Bahaullah, Mirza´nın başlattığını devam ettirmiş, ondan sonra gelen Abbas Efendi ise, yıkıcılıkta üçüncü adımı atarak, sadece İslâmı terketmekle yetinmemiş, Yahudî ve Hıristiyanların da kitaplarına yönelerek, Kur´an´m yerine, o kitaplardan hüküm çıkarmaya çalışmıştır.Bahâîler,tüm dinlerin Kutsal Kitaplarının (Tevrat, İncil, Kuran,Bhagavad Gita ve diğerleri) tek bir sistemin parçaları ve insanlığın ortak dinsel mirası olduğuna, kutsallıklarını yitirmediğine inanırlar.
İşte bu sebeple, Bahaîlik propogandası, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Mecusiler arasında geniş çapta yayılmış ve bu dinlerin mensuplarından birçok kimseler Babaîliğe girmişlerdir.İran ve çevresinde bulunan ülkelerdeki Hristiyan, Yahudi ve Mecusilerin arasında, Bahailik çok sayıda taraftar bulmuştur. Bahaîliğe mensup bazı insanlar, Türkistan´da kendilerine özel bir bina yapmışlar ve orada toplantılar yapmışlardır. Bu mezhebin mensupları, Amerika ve Avrupada da çok vardır.
Bahâî Dünya Merkezi İsrail'in Hayfa şehrindedir. 1868'ten itibaren Bahaullah ve ailesinin ve beraberindeki inananlarının o tarihte Osmanlı toprağı olan Akka Kalesine (bugün İsrail'de Akdeniz kıyısında) sürgün edilmesi ve orada vefatına kadar yaşamaya devam etmesi sonrasında Akka'nın hemen yanındaki Hayfa şehri, Bahâî Dünya Merkezi'nin yeri oldu. Bahâîlik Birleşmiş Milletler'de temsil edilmekte ve Dünya'daki gayri siyasi alanlarda sosyoekonomik projelere katkıda bulunmak için çalışmaktadır.