07 Nisan 2016

Resulullah Aleyhisselâm’dan Mucize Haberler:




Resulullah Aleyhisselâm’dan Mucize Haberler:

Geçmiş ve geleceklerin ilmini özünde toplayan Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bütün gayb âleminin hazinesi oldu. Hepsini bilerek ve görerek konuşuyordu.
Ashâb-i kiram’ından kimlerin şehit olacaklarını, gidecekleri yeri bile görüyordu.
Ümmetinin kıyamete kadar nelerle karşılaşacaklarını bilip bir bir haber veriyordu.
Ahiretteki durumlarını, kabir, mahşer, mizan, sırat, cennet ve cehennem ahvalini de haber veriyordu.
Huzeyfe bin Esid -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardir:
“Akşamleyin şu odanin yaninda ümmetim bana gösterildi. Öyle ki ümmetimden her bir kişiyi birinizin arkadaşini tanidigindan daha fazla tanirim.” (C. Sağîr: 5422)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir Hadis-i şerif’lerinin bir noktasında şöyle buyururlar:
“Rabbim bana sual sordu. Ben ona cevap veremedim. Keyfiyetsiz bir tarzda elini iki omuzumun arasına koydu, ben o elin serinliğini kalbimde hissettim. Böylece beni geçmiş ve geleceğin ilimlerine vâris kıldı.” (El-Mevâhibü’l-ledüniyye)
Allah-u Teâlâ’nın göstermesiyle ve bildirmesiyle herşeyi biliyorum, ümmetimi de tek tek tanıyorum, ne yapacaklarını da biliyorum.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Biliniz ki Resulullah aranızdadır.” (Hucurat: 7)
Değil Resulullah Aleyhisselâm, onun vekili dahi böyledir.
Zira Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“İşlerinizde sıkıştığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz.” (K. Hafâ)
Niçin? Onun vekili olduğu için.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin geçmişin ve geleceğin ilimlerini özünde topladığına dair bazı misaller arzedeceğiz.
Adiy bin Hâtim -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in yanında iken bir kimse geldi ve fakirlikten şikâyet etti. Derken biri daha gelip, o da yol kesilmesinden şikâyet etti.
(Resulullah Aleyhisselâm bana dönerek):
“Ey Adiy! Sen Hire şehrini gördün mü?” dedi.
“Hayır görmedim, ancak işittim.” dedim.
Bunun üzerine buyurdu ki:
“Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire’den tek başina kalkip Kâbe’yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu yolculuğunu yaparken Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacaktir.”
İçimden kendi kendime: “Memlekete dehşet saçan Tayy kabilesinin eşkiyalari nereye gidecek?” diye geçirdim.
Resulullah Aleyhisselâm sözlerine devam etti:
“Eğer ömrün olursa Kisrâ’nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!”
“Hürmüz’ün oğlu Kisrâ mı?” diye araya girdim.
“Evet, Hürmüz’ün oğlu Kisrâ!” buyurdu ve devam etti:
“Eğer hayatın uzarsa mutlaka göreceksin: Kişi eli altın ve gümüş para ile dolu olduğu halde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak, fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak.
Bir gün gelecek, aranızda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksızın her biriniz mutlaka Allah-u Teâlâ ile karşılaşacaksınız.
O zaman Allah-u Teâlâ:
‘Sana tebliğ getiren bir peygamber göndermedim mi?’ diye soracak.
Karşisindaki:
‘Evet gönderdin!’ diyecek.
Allah-u Teâlâ:
‘Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?’ diye soracak.
‘Evet ey Rabbim verdin!’ deyip sağına bakacak, cehennemden başka bir şey görmeyecek. Soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek.”
Adiy -radiyallahu anh- der ki:
“Resulullah Aleyhisselâm’ın şöyle söylediğini işittim:”
“Bir hurmanın yarısı da olsa onu sadaka olarak vererek ateşten korunun. Kim ki yarım hurma bulamazsa, güzel bir söz söyleyerek korunsun.”
Adiy -radiyallahu anh- yine dedi ki:
“Ben Hire’den kalkıp, Beytullah’ı tavaf eden ve Allah’tan başka kimseden korkmayan yaşli kadini gördüm.
Hürmüz’ün oğlu Kisrâ’nın hazinelerini fethedenler arasında ben bizzat bulundum.
Eğer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka Ebu-l Kasım -sallallahu aleyhi ve sellem-in şu söylediğini de göreceksiniz:”
“Kişi, eli altin ve gümüşle dolu olarak çikacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak.” (Buhari, Menâkıb 25)
Câbir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün: “Halınız var mı?” diye sordular.
“Bizde halı nasıl olsun?” dedik.
“Şurasi muhakkak ki o da olacak!” buyurdular.
Nitekim dediği gibi oldu. Gün geldi ben hanımıma: “Şu halini benden uzak tut!” diye çıkıştığım vakit şöyle karşılık verdi:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: ‘Sizlerin de halıları olacak!’ dememiş miydi?” (Buhari, Menâkıb 25)
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve minbere çıkarak tâ öğle vakti girinceye kadar bize hitap etti. Sonra minberden inip namaz kıldırdı. Tekrar minbere çıkıp ikindi vakti girinceye kadar bize hitap etti. Sonra inerek namaz kıldırdı. Sonra tekrar minbere çıktı ve bize güneş batıncaya kadar konuştu. Olmuş ve olacak her şeyi bize haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en belleyişli olanımızdır.” (Müslim: 2892)
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kıyamet kopuncaya kadar olacak her şeyi bana haber verdi. Bunlardan hiçbir şey yoktur ki ona sormuş olmayayım. Sadece ‘Medine halkını Medine’den kim çıkaracak?’ diye sormadım.” (Müslim: 2891)
Sevbân -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardir:
“Allah yeryüzünü benim için dürüp topladı, ben de doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin mülkü, bana gösterilen yerlere kadar uzanacaktır.” (Müslim: 2889)
“Şam’ın ortasından, adına Süfyânî denilen ve kendisine tâbi olanların çoğunun Kelb kabilesinden olacağı birisi çıkar. O insanları öldürür, hatta kadınların karınlarını deşip çocuklarını katleder. Sonra onunla savaşmak için bir ordu toplanır ve onu öldürür.” (İmam-ı Suyûtî)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ileride olacak işlerden haber verirken bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Kapkara, ince bacaklı, koca ayaklı birinin Kâbe’yi taş taş yiktigini görüyorum sanki.” (Buhari)
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı arasında Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin mahrem-i esrârı olarak bilinen Huzeyfe -radiyallahu anh- der ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana iki hadise haber verdi. Bunlardan birini gözümle gördüm, öbürünü görmeyi de gözlüyorum.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana emanetin nasıl indiğini şöyle haber verdi:
‘Emanet (yani din duyguları, adalet ve emniyet umdeleri) bir takım yiğitlerin kalplerinin derinliklerine indi. Sonra onlar Kur’an’dan bilgiler öğrendiler, daha sonra Peygamber’in sünnetinden öğrendiler.
(Yani hainliğin zıddı olan emanet veya;
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Korkup endişeye düştüler. Onu insan yüklendi. Çünkü insan çok zâlim ve çok cahildir.”(Ahzab: 72)
Âyet-i kerime’sinde işaret edilen iman, tevhid ve diger emirler o insanin kalbine yerleşti. Sonra Kur’an-ı kerim ve Sünnet-i seniyye’den buyruk ve yasakları öğrenip yerli yerince yaptılar.)’
Sonra Resulullah Aleyhisselâm bu emanetin yok olacağını şöyle haber verdi:
‘Bir kişi azicik uyur. O uyurken kalbinden emanet hissi çekilip alinir da; emanetin eseri (izi ve yeri), rengi uçuk bir nokta halinde yanik yeri gibi kalir. Sonra o yine uyur, bu defa emanetin izi (geri kalan kismi da) alinir. Bunun eseri ve yeri de balta sallayan bir işçinin avucundaki bere kabarcigi gibi kalir.
Şu halde (o mübarek) emanet, senin ayagina düşürdügün bir kivilcimin düştügü yeri şişirtip, senin onu bir kabarcik halinde görmen gibidir. Halbuki bu kabarcikta (vücudun hayatî açisindan) bir önemi yoktur. Bu eser, siyahliktan daha kötüdür.
Kalplerden emanet böyle silindikten sonra insanlar aliş-verişe devam ederler, fakat içlerinde emaneti dogruca yerine getirecek kişi zor bulunur. ‘Filân oğullarından emin bir kişi varmış, ne akıllı, ne tedbirli, ne zarif, ne kahraman adamdır, Allah’tan çekinir.’ derler. HALBUKİ ONUN KALBİNDE ZERRE KADAR İMAN YOKTUR.’
Huzeyfe -radiyallahu anh- der ki:
Ben o güzel günleri görüp geçirdim. Kiminle olursa olsun düşünmeden aliş-veriş ederdim.
O müslümansa dini, başka dinden ise âmiri, valisi onu bana hâinlik etmekten menederdi.
Bugün emanet ve emniyet kalmadigindan, falandan başkasiyla aliş-veriş etmiyorum.” (Buhârî. Tecrid-i sarih: 2039)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhâki)
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, imamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı birbirinize karşı kullanmadıkça, dünyânıza şerlileriniz vâris olmadıkça kıyamet kopmaz.”(Tirmizi)
“Hepsi de Allah’ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz.” (Tirmizi)
“Şu beş şey sizin aranizda vuku bulsa nasil olursunuz? Onlarin aranizda vuku bulmasindan veya onlara ulaşmanizdan Allah’a sığınırım.
Bir toplulukta kötülükler ortaya çıktığı, fuhuş açıktan yapıldığı zaman, orada tâun ve geçmiş nesillerde görülmeyen hastalıklar ortaya çıkar.
Bir topluluk zekat vermeye mâni olduğunda, gökyüzünden gelen yağmur onlardan kesilir. Hayvanlar olmasaydı hiç yağmur yüzü görmezlerdi.
Bir topluluk ölçü ve tartıyı eksik tuttuklarında, kıtlık, geçim sıkıntısı ve zâlim idareci ile cezalandırılırlar.
Âmirleri Allah’ın indirdiğinden başka şeylerle hükmettiklerinde Allah, onların üzerlerine düşmanları musallat kılar ve ellerinde bulunan şeylerin bir kısmını tüketir.
Allah’ın kitabını ve Resulullah’ın sünnetlerini bir kenara bıraktıklarında, Allah onları birbirine düşürür.” (İbn-i Mâce)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin, ileride zuhur edecek hadise ve fitneleri yalnızca kendisine bildirdiği Huzeyfe -radiyallahu anh- Hazretleri buyurur ki:
“Herkes Resulullah -sallallahu aelyhi ve sellem-e (geleceğe âit) hayırdan sorarlardı. Ben de, şer ve fitneye düşerim korkusu ile (İslâm ümmetine gelecek) şerden sorardım.
Bu endişe ile bir keresinde sordum:
Yâ Resulellah! Biz vaktiyle cahiliyet devrinde şirk ve küfür içinde idik. Gelişinizle hayır ve saâdete erdik. Bu hayır ve saâdetten sonra şer ve fitne olacak mı?
Evet olacak!
Bundan sonra tekrar hayır olacak mı?
Evet, hayır olacak, fakat duman ve karışıklık içinde olacak.
O hayrın (temizliğini bulandıran) kiri nedir?
O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti benim sünnetimin hilâfına idare edecekler. Sen onlardan bazılarının hareketlerini tasvip, bazılarının hareketlerini de reddet!
Bu karışık hayır devrinden sonra yine şer ve fitne olacak mı?
Evet olacak. O devirde bir takım dâiler (çığırtkanlar) insanları cehennem kapılarına çağıracak. Her kim onların dâvetine icabet ederse, onu cehenneme atacaklar.
Yâ Resulellah! Bu dâvetçileri bize açıklasanız!
Onlar bizim içimizden çıkacak bayağı adamlardır. Bizim dilimizle (aziz duygularımıza seslenerek) konuşurlar. (Halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur.)
Yâ Resulellah! O (uğursuz) devir bana yetişirse, nasıl hareket etmemi emredersiniz?
İslâm cemaatine ve onların devlet reisine tâbi ol!
Onlar cemaat halinde değiller (de bozgunculukla parçalanmışlarsa), başlarında devlet reisi de yoksa!
O fırkaların hepsinden uzak kal. Velev ki ağaç kökü ile yaşayacaksan da, ölüm erişinceye kadar böyle ol.” (Buhari, Tecrid-i Sarih: 1471)
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardir:
“Andolsun ki siz, kendinizden önceki milletlerin yoluna kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpatıp uyacaksınız. Hatta onlar daracık bir keler deliğine girseler bile, siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz.”
Ashâb-ı kiram “Yâ Resulellah! O milletler yahudiler ve hıristiyanlar mı?” diye sordular.

Resulullah Aleyhisselâm “Bunlar olmayınca başka kimler olur?” buyurdu. (İbn-i Mâce: 3994)

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...