11 Nisan 2016

İsrâiloğullarının Durumu



İsrâiloğullarının Durumu

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde İsrâiloğullarının geçmişte yükümlü olup, üzerine aldıkları dini hükümlere ve vazifelere ne kadar muhalefette bulunmuş olduklarını bildirmektedir.
“Bir zamanlar biz İsrâiloğullarından şöyle söz almıştık: ‘Yalnızca Allah’a kulluk edin, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik yapın. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı kılın, zekâtı verin!’ Sonra pek az kısmınız hariç döndünüz, hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.” (Bakara: 83)
Bir kısmı dünyadaki huzur ve güvenliğe, bir kısmı da ahirette sevap kazanmaya âit olan bu esaslı emirleri ağır bulup verdikleri sözü bozdular.
Yahudilerin geçmiş atalarının kötülükleri onların imansızlıklarına yol açtı. Bütün emirleri ve bütün yasakları ellerinin tersiyle bir kenara ittiler.
“Bir zamanlar da sizden: ‘Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirini yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.’ diye söz almıştık. Sonra da bunu kabul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz.” (Bakara: 84)
Bunlar İsrâiloğullarının zulümlerini, taşkınlıklarını ve yeryüzünde fesat çıkarttıklarını gösteren en bâriz misallerdir.
“Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır.” (Bakara: 85)
Yahudiler Tevrat’ta kendilerinden alınan sözü bozmuşlar, Allah-u Teâlâ’nın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymışlar, bâtıl yollarla insanların mallarını yemeyi helâl saymışlar, din kardeşlerine zulmederek onları yurtlarından çıkarmışlar ve böylece lânetlenmeye müstehak olmuşlardır.
Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde İsrâiloğullarından iman etmeyerek küfür içinde ölüp gidenlerin, ebedî olarak cehenneme gideceklerini beyan buyurmaktadır:
“Bir de dediler ki: ‘Sayılı birkaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz.’ De ki: ‘Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyle ise Allah aslâ sözünden caymaz. Yoksa sizler Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?” (Bakara: 80) (Bakınız, Âl-i imran: 24)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde İsrâiloğullarına vaktiyle ihsan ettiği nimetleri hatırlatarak, kendilerini din-i mübin’e uymaya ve son gönderdiği kitap olan Kur’an-ı kerim’i inkâr etmemeye dâvet etmektedir:
“Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vâdettiklerimi vereyim. Ve sadece benden korkun!” (Bakara: 40)
Geçmiş atalarınızın başına yağdırdığım felâketlerin benzerini tekrar başınıza yağdırmak hususunda yalnız benden çekinin, başkasından değil. Şunu iyi bilin ki ahiret azabı daha büyüktür.
“Sizin yanınızda bulunanı (Tevrat’ın aslını) doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur’an’a) iman edin ve sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Sakın âyetlerimi az bir pahaya satmayın. Ve sadece benden sakınıp korkun!” (Bakara: 41)
Onların asıl görevi Kur’an-ı kerim’e ve Muhammed Aleyhisselâm’a ilk inananların arasında ve hatta başında yer almaları idi. Çünkü onlar bu gerçeği ellerindeki kitaplardan alıp öğrenmişlerdi.
Allah-u Teâlâ vaktiyle İsrâiloğullarının nâil oldukları ilâhi nimetlere rağmen bile bile tefrikaya düştüklerini, bu sebeple ahirette cezalarını çekeceklerini Âyet-i kerime’lerinde haber vermektedir:
“Andolsun ki biz İsrâiloğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları âlemlere üstün kıldık.” (Câsiye: 16)
“Ey İsrâiloğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.” (Bakara: 122)
Bu ifadelerden maksat “Onların zamanındaki âlemlere üstün kıldık.” demektir. Çünkü onların zamanında âlemlerde Allah-u Teâlâ’ya onlardan daha şerefli hiç kimse yoktu.
“Onlara din hususunda apaçık deliller verdik. Onlar kendilerine ilim geldikten sonra birbirini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz ki Rabbin ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (Câsiye: 17)
İlim, tefrika ve ihtilâfların ortadan kalkmasını gerektirdiği halde, onların elinde tefrika ve ihtilâfın meydana gelmesine sebep olmuştur.

Bu ifade aynı zamanda ümmet-i Muhammedi onların takip ettikleri yolu izlemekten, aynı yolu takip etmekten sakındırmaktadır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...