12 Nisan 2016

Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar-Havârîler-Mucize Sofra-Büyük Bir Müjde-Yeryüzüne Geliş:


Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar

Hıristiyanlar verdikleri sözde durmadıkları için Allah-u Teâlâ kendi aralarında kıyamete kadar çekişme ve ihtilafın devam edeceğini Âyet-i kerime’sinde beyan buyurmaktadır:
“‘Biz hıristiyanız’ diyenlerden de söz almıştık.” (Mâide: 14)
Onlardan da Allah’ı birleyeceklerine ve O’nun son peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’a iman edeceklerine dair söz alınmıştı.
“Onlar da uyarıldıkları şeylerin bir kısmını unuttular. Bu yüzden kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah yaptıklarını kendilerine haber verecektir.”(Mâide: 14)
O zaman yaptıklarının cezasını görecekler, acısını tadacaklar, ne yaptıklarını anlayacaklardır.
Allah-u Teâlâ hem yahudilere hem de hıristiyanlara seslenerek şöyle buyurmaktadır:
“Ey Ehl-i kitap! Size Resul’ümüz geldi.” (Mâide: 15)
Kitaplarınızda özel vasıfları anılarak müjdelenmiş olan peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm size hak dini getirdi ve sizi İslâm dinine dâvet ediyor.
“Kitap’tan gizleyip durduğunuz şeylerin birçoğunu size açıklıyor, birçoğundan da geçiyor.” (Mâide: 15)
Muhammed Aleyhisselâm’ın sıfatları, Allah’ın birliği ve birçok emirler, yasaklar açıklanmıştır. Açıklanmasına insanın ihtiyaç olunmadığı ve gizledikleri birçok şeylerden de geçivermiştir, dini bir zaruret bulunmadıkça onları teşhir etmek istememiştir. Eğer herşeyi açıklasaydı sizi rezil ederdi.
“Gerçekten size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.” (Mâide: 15)
“Nur” Muhammed Aleyhisselâm’dır. Zira ancak onun vasıtası ile hidayete erişilir.
“Kitap” ise Kur’an-ı kerim’dir. Şimdiye kadar gizli kalmış nice hakikatları beyan buyurup durmaktadır.
Allah-u Teâlâ din olarak İslâm’ı beğenip seçmiştir.
“Allah, rızâsını arayanları onunla kurtuluş yollarına eriştirir ve onları izni ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.” (Mâide: 16)
İnsanlar böylece bu nurun yardımı ile yanlış düşüncelerden, yanlış davranışlardan ve yanlış yollardan kurtulurlar.
Allah-u Teâlâ ehl-i kitabın tümüne İslâm dinine girmelerini tavsiye edip, bu dâvete uyanlara vaadini açıkladıktan sonra, bazı hıristiyanların bâtıl inanışlarını beyan etmek üzere şöyle buyurmaktadır:
“Allah Meryemoğlu Mesih’tir diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır.” (Mâide: 17)
Bundan daha iğrenç bir inkâr düşünülebilir mi?
“De ki: Eğer Allah Meryemoğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde bulunan insanların hepsini yok etmeyi dilerse, Allah’a kim bir şey yapabilecektir?
Göklerin, yerin ve ikisinin arasında ne varsa hepsinin hükümranlığı Allah’ındır.” (Mâide: 17)
Bütün varlıklar üzerinde varetme ve yoketme, yaşatma ve öldürme hakkı Allah-u Teâlâ’nındır. Dilediğini hayatta bırakır, dilediğini yok eder.
“Dilediğini yaratır.” (Mâide: 17)
Dilerse bir erkekten dişi yaratmak sureti ile çeşitlendirir, nitekim Âdem Aleyhisselâm’dan Hazret-i Havva’yı böyle yaratmıştır. Dilerse İsa Aleyhisselâm’ı yarattığı gibi bir dişiden erkek yaratmak suretiyle çeşitlendirir. Dilerse hem erkek, hem dişiden yaratır ki diğer insanları da böyle yaratmış ve yaratmaktadır.
“Allah’ın kudreti her şeye yeter.” (Mâide: 17)
O’nun kudreti hiçbir şekilde kayıda ve sınırlamaya bağlı değildir.
Şu halde “Allah Meryemoğlu Mesih’tir” diyenlerin kâfir olduklarında şüphe yoktur.
Daha sonra Allah-u Teâlâ yahudi ve hıristiyanların iftiralarını anlatarak Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Yahudi ve hıristiyanlar ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz.’ dediler.” (Mâide: 18)
Kendilerinin başka insanlara benzemediklerini, diğer insanlara karşı Allah katında böyle bir seçkinlikleri olduğunu iddia ettiler ve gurur ile Allah-u Teâlâ’dan korkmaz oldular.
“De ki: O halde neden Allah günahlarınız sebebiyle size azap ediyor?” (Mâide: 18)
Halbuki Allah-u Teâlâ sizi dünyada bile zaman zaman azaplara uğratıyor. Nice öldürülmelere ve esaretlere maruz kalıyorsunuz. İddia ettiğiniz gibi Allah’ın oğulları ve dostları iseniz inkâr ve iftiranıza karşılık size niçin cehennem ateşini hazırladı?
Ebu Said-i Hudrî -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kıyamet günü bir nidâcı: ‘Her ümmet dünyada neye tapmışsa onun arkasına takılsın.’ diye ilân edecek. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ’dan başka şeylere, putlara ve heykellere tapmış olanlardan hiçbiri kalmayacak, hepsi cehenneme düşecekler.
Nihayet yalnız Allah’a tapan iyi ve kötülerle Ehl-i kitab’ın bakiyyeleri kalacak ve evvelâ yahudiler çağırılarak kendilerine: ‘Siz dünyada neye ibadet ederdiniz?’ diye sorulacak. ‘Biz Allah’ın oğlu Üzeyr’e tapardık.’ diyecekler.
Kendilerine:
‘Yalan söylediniz! Allah’ın hiçbir zevcesi ve çocuğu yoktur. Şimdi siz ne istiyorsunuz?’ denilecek.
Yahudiler: ‘Susadık yâ Rabbi, bize su ver!’ diyecekler. Bunun üzerine kendilerine işaretle: ‘Suya buyurmaz mısınız?’ denilecek ve yahudiler cehenneme o serap gibi (alev dalgaları) birbirini târumar eden ateşe haşrolunarak oraya düşecekler.
Sonra hıristiyanlar çağrılarak kendilerine: ‘Siz dünyada neye ibadet ederdiniz?’ diye sorulacak. ‘Biz Allah’ın oğlu Mesih’e tapardık.’ diyecekler.
Onlara da:
‘Yalan söylediniz! Allah hiçbir zevce ve çocuk edinmemiştir. Şimdi siz ne istiyorsunuz?’ denilecek.
Hıristiyanlar da: ‘Susadık Yâ Rabbi, bize su ver!’ diyecekler. Bunun üzerine kendilerine işaretle ‘Suya buyurmaz mısınız?’ denilecek ve hıristiyanlar ateşe haşrolunarak oraya düşecekler.” (Müslim: 183)
Allah-u Teâlâ yahudi ve hıristiyanlardan teşekkül eden ehl-i kitaba seslenerek, kendilerine Muhammed Aleyhisselâm’ı peygamber olarak gönderdiğini haber veriyor, ona iman etmeye dâvet ederek, dâvette bir nezaket olmak üzere iltifat yoluyla Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Ey Ehl-i kitap! Peygamberlerin ardı arkası kesildiği sırada size peygamberimiz gelmiştir. Gerçekleri size açıklıyor.” (Mâide: 19)
Beşeriyet âleminde yeniden bir risalet nuru tecelli etmeye başladı. Gizlediğiniz, hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri size açıklıyor.
Bütün bunlar uzun bir süre peygamberler ve vahiy kesildikten sonra gönderilen Muhammed Aleyhisselâm tarafından açıklanıyor ki;
“Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi demeyesiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Mâide: 19)

Nitekim kudretinin, kemâlinin bir numunesi de Muhammed Aleyhisselâm’ı peygamber olarak göndermesidir.

Havârîler:

İsa Aleyhisselâm’ın oniki kadar Havârî denilen seçkin talebeleri ve yakın arkadaşları vardı. Havârî, samimi dost ve yardımcı mânâsına gelmektedir. Bunlar Resulullah Aleyhisselâm’ın ashâbı gibi, İsa Aleyhisselâm’a, o hayatta iken iman eden ve sadâkat gösteren halis müminlerdir.
Allah-u Teâlâ onları Kur’an-ı kerim’inde anmış ve gelecek nesillere övgü ile duyurmuştur:
“İsa onların inkârlarını hissedince;
‘Allah yolunda yardımcılarım kimlerdir?’ dedi.” (Âl-i imran: 52)
Allah’a iman etmiş, özünü Hakk’a bağlamış, Hakk’ın rızâsından başka hiçbir şey düşünmeyerek kendisine yardım edecek yardımcılar aradı.
“Havârîler: ‘Biziz Allah’ın yardımcıları, Allah’a inandık, şâhid ol ki biz müslümanlarız!’ dediler.” (Âl-i imran: 52)
Havârîler, dinin zafere ulaşması için Isa Aleyhisselâm’ın emrettiği her şeye boyun eğeceklerini söylediler ve Allah-u Teâlâ’ya karşı samimi imanlarını da şöyle ikrar ettiler:
“Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine inandık, Peygamber’e uyduk. Bizi şâhit olanlarla beraber yaz!” (Âl-i imran: 53)
Havârîlerin bu iman ve arzuları aslında Allah-u Teâlâ’nın kendilerine bir ilhamının neticesi idi.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Havârîlere: ‘Bana ve Peygamber’ime iman edin!’ diye ilham etmiştim. Onlar da: ‘İman ettik, bizim müslümanlar olduğumuza şahid ol!’ demişlerdi.” (Mâide: 111)
Allah-u Teâlâ ümmet-i Muhammed’e hitap buyurarak, havârîleri bu fazilet ve meziyetlerinden dolayı onlara misal olarak göstermektedir:
“Ey iman edenler! Allah’ın yardımcıları olun!” (Saf: 14)
Allah-u Teâlâ’nın dinine hizmet ederek, O’nun nurunu âfâka neşretmeye çalışın.
Kulun Allah-u Teâlâ’ya yardımcı olduğu bir mevkiden daha yüce bir makam düşünülemez.
“Nitekim Meryemoğlu İsa Havârîler’e: ‘Allah’a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir?’ demişti.” (Saf: 14)
“Havârîler de: ‘Biziz Allah’ın yardımcıları!’ demişlerdi.” (Saf: 14)
İşte siz de ey müminler! İsa’nın havârîleri gibi Allah’ın yardımcıları olunuz. Peygamberinizin dâvetini kabul ederek Allah’a tam bir iman ile yardım ediniz!
Havârîler daha önceleri makam sahibi, soylu ve zengin kimselerdi. İsa Aleyhisselâm’a tâbi olduktan sonra, onun uyarması üzerine kendi kazandıkları rızıklarıyla geçinmeye başlamışlardır.
İsa Aleyhisselâm göğe çekildikten sonra, vasiyetini muhafaza edip talimini yapanlar bunlar olmuş, çoğu da zamanla birer birer şehit edilmişlerdir.

Mucize Sofra:

Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm’a ve annesi Hazret-i Meryem’e sunduğu nimetleri anlatırken ona ilk iman edip, yardımcıları sayılan Havârîler’in erdikleri ilâhi ikramları Âyet-i kerime’lerinde beyan buyurmaktadır:
“Havârîler: ‘Ey Meryemoğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi.
O: ‘İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun!’ demişti.
Onlar: ‘İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, senin bize hakikaten doğru söylediğini bilelim ve onu bizzat görmüş şâhitler olalım.” demişlerdi.
Meryemoğlu İsa şöyle dedi:
Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim hem öncekilerimiz hem sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir delil (mucize) olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın.
Allah buyurdu ki:
Ben onu size şüphesiz ki indireceğim. Bundan sonra da içinizden kim inkâr ederse, âlemlerde hiç kimseye azap etmediğim şekilde ona azap edeceğim.” (Mâide: 112-115)

Büyük Bir Müjde

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ism-i şerifleri ve vasıfları Tevrat’ta da İncil’de de yazılı bulunuyordu.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Onlar ki yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, ümmî Peygamber’e uyarlar.” (A’raf: 157)
Yahudiler Tevrat’ta, hıristiyanlar İncil’de âhir zaman peygamberinin vasıflarını gördüler ve onun gelmesini beklediler. Her nesil bunu kendinden sonra geleceklere anlattı ve geldiği zaman inanmalarını tenbihledi. Bu sebeple her iki zümre de bu peygamberin gelmesini dört gözle bekliyorlardı. Ancak beklenen peygamberin Araplar arasından ve yetim bir kimse olarak gönderildiğini görünce, sırf ırkçılık gayretiyle inkâr ettiler. Halbuki onun gerçekten peygamber olduğunu, kendi oğullarını bilip tanıdıkları gibi tanıyorlar ve gelmesini bekliyorlardı.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.” (Bakara: 146)
Yahudi âlimlerinin Tevrat’tan, hıristiyan âlimlerinin İncil’den birçok sözleri gizledikleri, âhir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm’ın teşrif buyuracağını müjdeleyen âyetleri tamamıyla kaldırdıkları Kuran-ı kerim’de haber verilmektedir.
İsrâiloğulları peygamberlerinin sonuncusu olan İsa Aleyhisselâm; kendi zamanına kadar gelen dînî hayatı tazelemiş, kendisinden sonra gelecek olan Ahmed-i Muhtar’ı açıkça ismiyle duyurmuş, fikir ve kanaatları Hatem-ül Enbiyâ Muhammed Aleyhisselâm’a meylettirmiş, göğe yükselmeden önce bütün insanlara en büyük müjdeyi vererek şöyle söylemişti:
“Ey İsrâiloğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş Tevrat’ı tasdik edip doğrulayan, benden sonra gelecek ve ismi Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.” (Saf: 6)
İsa Aleyhisselâm’ın Tevrat’ı tasdik etmesi, haber verme itibariyledir. Zira Tevrat’ta hem İsa Aleyhisselâm’a hem de son peygamber Muhammed Aleyhisselâm’a dair haberler vardı. Bu sebepledir ki İsa Aleyhisselâm, Ahmed Aleyhisselâm’ın gelmesinin yakın olduğunu müjdelemek suretiyle bu husustaki haberlerin doğru olduğunu ispatlamıştır.
Ahmed; Allah-u Teâlâ’nın en çok methini yapan kişi mânâsına geldiği gibi, en çok methedilen veya kullar arasından en çok övülen kişi mânâsına da gelir.
Tevrat’ta İsa Aleyhisselâm’ın gönderilmesine dair verilen müjde, onun gelişiyle gerçekleşmiş oldu. Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğine dair Tevrat’ın verdiği müjdeyi İsa Aleyhisselâm tasdik ederek onun geleceğini müjdelemiş ve onun öncüsü olduğunu belirtmişti. Bu, İsa Aleyhisselâm’ın peygamberlik vazifelerinden birisi idi.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Muhammed’in nefsi yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer bu ümmetten bir yahudi veya hıristiyan beni işitir de sonra benimle gönderilene iman etmeden ölürse, mutlaka cehennemlik olur.” (Müslim: 153)
Bu Hadis-i şerif, Resulullah Aleyhisselâm’ın gönderilmesiyle bütün dinlerin neshedildiğine delildir. Hadis-i şerif’in hükmü yalnız Resulullah Aleyhisselâm’ın zamanında yaşayanlar için geçerli olmayıp, kıyamete kadar her devir insanlarına şâmildir. Çünkü ikinci bir peygamber gelmeyecek, başka bir kitap inmeyecek.
İsa Aleyhisselâm Resulullah Aleyhisselâm’ın geleceğini haber verdiği gibi, Resulullah Aleyhisselâm da İsa Aleyhisselâm’ın tekrar gökten inip geleceğini, ümmetine ona uymasını emredip, ne gibi işler yapacağını da bir bir müjdelemiştir.

Nezd-i İlâhîye Yükseliş:

İsrâiloğulları Romalıların esareti altında zillet içinde yaşıyorlardı. İsa Aleyhisselâm’ın elinden o kadar parlak mucizeleri gördükleri halde, dâvetine icabet etmediler. Çünkü kurtarıcı bir Mesih bekliyorlardı. Bu Mesih’in çok mücadeleci bir kişi olacağına ve diğer milletlerin esaretinden kurtararak Yahudileri dünyaya hakim kılacağına inanıyorlardı. İsa Aleyhisselâm’ı çok yumuşak ve merhametli gördükleri için, onun Mesih olduğuna inanmadıkları gibi, dâvetine kulak vermekten insanları alıkoymaya çalıştılar. Fakat başvurdukları her teşebbüs neticesiz kaldı. İman etmek şöyle dursun, Yahya Aleyhisselâm gibi İsa Aleyhisselâm’ı da öldürmeye karar verdiler.
İçlerinden birini inanmış gibi göstererek havârîlerin arasına soktular. Toplandıkları yeri ve zamanı öğrenip baskın yapacaklardı.
Fakat Allah-u Teâlâ:
“Kötü tuzak, ancak sahibine dolanır.” (Fâtır: 43)
Âyet-i kerime’si mucibince, kendi kurdukları tuzağa kendilerini düşürdü, plânlarını boşa çıkardı.
Daha sonra Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm’ı öldürmek için tuzak kuranlar hakkında bilgi vererek şöyle buyurdu:
“(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.” (Âl-i imran: 54)
Onlardan daha sağlam tuzak kurar, onları kendi kazdıkları kuyuya düşürür.
Allah-u Teâlâ kulu ve Resul’ü İsa Aleyhisselâm’a vahiyle durumu haber verdi, tuzak hazırlayanların bu tuzaklarını nasıl başarısızlığa uğrattığını açıkladı.
“O vakit Allah şöyle buyurdu: Ey Isa! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim.” (Âl-i imran: 55)
Allah-u Teâlâ bu beyanı ile İsa Aleyhisselâm’ı yahudilerin elinden kurtaracağını ve kendisine hiçbir eziyet edilmeden, sağ salim göklere kaldıracağını müjdelemektedir.
“Seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım.” (Âl-i imran: 55)
Artık onlarla bir ilgin kalmayacak, onlar sana bulaşamayacaklar.
“Sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım.” (Âl-i imran: 55)
Bu müjde müslümanlara âittir. Çünkü İsa Aleyhisselâm’a hem de diğer bütün peygamberlere gerçek mânâda tâbi olanlar Muhammed Aleyhisselâm’ın ümmetidir.
“Sonra da dönüşünüz bana olacak.” (Âl-i imran: 55)
İnananların da inkâr edenlerin de gidecekleri yer kıyamet gününde Allah-u Teâlâ’nın mahkeme-i kübrasıdır.
“İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Âl-i imran: 55)
Mümin ve muvahhid olanlar ebedî olarak mükâfata erecekler, münkir ve müşrik olanlar da ebedî azaplarla cezalanacaklar.
“İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da âhirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.” (Âl-i imran: 56)

Yeryüzüne Geliş:

İsa Aleyhisselâm, Deccal’in fitnesi ile müslümanların iyice bunaldığı bir sırada yeryüzüne inecek ve icraatlarını gerçekleştirecektir.
İsa Aleyhisselâm’ın halen sağ olduğuna, âhir zamanda mutlaka yeryüzüne inerek Muhammed Aleyhisselâm’ın şeriatı ile hükmedeceğine ve Allah yolunda mücadele mücahede edeceğine inanmak farzdır.
Bu husus tevatür derecesine ulaşmış; Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabit olmuştur.
Ümmet-i Muhammed’in her asırdaki âlimlerinin ileri gelenleri, İsa Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceği hakkında icmâ etmişler, muhalefette bulunmamışlardır. Ancak bir takım filozoflar inkâra kalkışmışlardır.
İsa Aleyhisselâm’ı çok sevmeli ve gelmesini de beklemeliyiz, ancak henüz daha gelmiş değil. Bu yüzden bu çıkanların hepsi sahtedir, yalancıdır, soytarıdır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki o, kıyametin kopacağını gösteren bir bilgidir.” (Zuhruf: 61)
İsa Aleyhisselâm’ın yeryüzüne inmesi de kıyametin en büyük ve en bariz alâmetlerinden birisidir. Allah-u Teâlâ kıyametin kopmasından az önce onu gökten indirecektir. Onun belirmesi ile kıyametin kopmasının yakın olduğu anlaşılır.
“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce İsa’ya muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o onlara şâhit olacaktır.” (Nisâ: 159)
Bu ehl-i kitap, âhir zamanda onun nüzulü esnasında hayatta bulunacak olan kitap ehlidir. Yeryüzüne indiği zaman onun vefatından önce bütün ehl-i kitap iman edeceklerdir. O zaman bütün insanlar İslâmiyet’e nâil olacaklar, bir ümmet halinde bulunacaklardır.
Mehdi Resul ve İsa Aleyhisselâm zamanında gerçeği görerek iman edenler de aynı sözü söyleyecekler. İman ettikçe hatırlanacak.
İsa Aleyhisselâm’ın kıyamete yakın bir zamanda ineceğine dair Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:
“Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; çok sürmez Meryemoğlu İsa âdil bir hakem olarak inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki, onu kabul eden kimse bulunmayacaktır.” (Buhari. Tecrid-i sarih: 1018)
Haçı kırması; kendisinin öldürüldüğünü iddiâ edenlerin yalan söylediklerine, dinlerinin bâtıl, İslâmiyet’in hak olduğuna, kendisinin müslümanlığı meydana çıkarmak gibi icraatla o dinleri iptal etmek için indiğine işarettir. Müslümanlıktan başka din kabul etmeyecektir. Dinleri iptal edilip yeryüzünden kaldırılınca, diğer birçok bâtıl inançların yanında domuz yeme âdetleri de kaldırılmış olacak.
Cizyeyi kaldırmaktan murad, kâfirlerden onun alınmasının kaldırılıp, İslâm’dan başka hiçbir şeyin kabul edilmemesidir. Çünkü müslümandan cizye alınmaz, zekât alınır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyurmuşlardır:
“Vallahi Meryemoğlu İsa âdil bir hakem olarak mutlaka inecek ve haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak, genç dişi develer başıboş bırakılarak onlara rağbet edilmeyecek, bütün düşmanlıklar, küsüşmeler ve hasetlikler muhakkak surette kalkacak.
(İsa Aleyhisselâm) insanları mala davet edecek, fakat malı hiç kimse kabul etmeyecektir.” (Müslim: 155)
Çıkan harplerde çok az insan kalacak. Çünkü 3. dünya harbi bitmiş, yahudiler gitmiş, Çinliler yok olmuş, İsa Aleyhisselâm gönderilmiş, birçok hadiseler olmuş, her şey meydanda kalmış.
Yani dünya yüzünde insan az, mal ve servet çok. Hazineler var, fakat insan yok.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Bakalım imamınız kendinizden olduğu halde Meryemoğlu İsa yanınıza indiği zaman durumunuz nasıl olur?” (Buhari. Tecrid-i sarih: 1406)
Herkes imtihan olacak, böylece iman ile küfür ayrılacak. Allah-u Teâlâ kime o lütuf nurunu koymuşsa ona tâbi olacak, kime koymamışsa olmayacak.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz İsa Aleyhisselâm’ın hacc yapacağını Hadis-i şerif’lerinde haber vermişlerdir:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Meryemoğlu, Hacc veya umre yahut her ikisini birden yapmak için mutlaka Fecc-i Ravhâ’da telbiye getirecektir.” (Müslim: 1252)
Bu Hadis-i şerif de İsa Aleyhisselâm’ın sağ olduğuna delildir.
Deccal isminde bir şahıs türeyip ilâhlık dâvâsında bulunacak ve bir süre insanları saptıracak.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:
“Adem’in yaratılışı ile kıyametin kopması arasında Deccal’den daha büyük bir fitne yoktur.” buyurmuştur. (Müslim)
Ebu Derdâ -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde, Kehf sûre-i şerif’inin ilk on Âyet-i kerime’si ile son on Âyet-i kerime’sini okumaya devam edenlerin, onun şerrinden kurtulacağını haber vermiştir. (Müslim: 809)
Ebu Saîd-i Hudrî -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde:
“Deccal yahudidir.” buyurmuşlardır. (Müslim: 2927)
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’e göre; Deccal’in iki gözü arasında “Kâfir” yazılıdır, bunu her müslüman okuyacaktır.
Huzeyfe -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde de buyururlar ki:
“Deccalin sol gözü yoktur. Vücudu gayet tüylüdür. Cennet ve cehennem namıyla nezdinde iki mevki vardır. Lâkin hakikatte cehennem gösterdiği mevki cennet ve cennet gösterdiği mevki ise cehennemdir.” (Müslim: 2934)
Allah-u Teâlâ deccale, şeytana verdiği ruhsat gibi ruhsat verecek. Şeytana kıyamete kadar, fakat deccale İsa Aleyhisselâm çıkıncaya kadar. Çıktığı zaman onu öldürecek.
Allah-u Teâlâ o zamanda yaşayan insanları imtihan etmek için, ona istidraç kabilinden birçok ruhsatlar verecek.
Ona tâbi olanlar büyük bir lütfa ermiş gibi görünecek, fakat ebedî cehennemlik olacaklar. Onların dünyadaki refahları çok kısa ve geçicidir.
Ona inanmayıp imanlarında sebat edenler birazcık sıkıntı göreceklerse de onlar Hazret-i Allah’a iman ettikleri için ebedî cennetlik olacaklar. Onların refahları ebedîdir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...