HAZRET-İ MUSA ALEYHİSSELÂM
Bir Büyük Peygamber:
Gerek Kur’an-ı kerim’de olsun, gerek Hadis-i şerif’lerde olsun; hayat menkıbesi en çok anlatılan ulül-azm bir peygamberdir. Otuzdört sûrede yüzotuzaltı yerde ism-i şerif’i zikredilmiştir. İlâhlık dâvâsında bulunan bir hükümdarı Hakk’a davet etmekle görevlidir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki biz Musa’yı, ‘Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah’ın günlerini onlara hatırlat.’ diye âyetlerimizle birlikte göndermiştik. Şüphesiz bunda sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır.” (İbrahim: 5)
Firavun’un Rüyâsı
Birkaç asır çok sıkıntılı ve acı bir hayat geçiren İsrâiloğullarını; Allah-u Teâlâ aralarından Musa Aleyhisselâm gibi güzide bir peygamberi çıkararak, esaretlerine son vermeyi irade buyurdu.
Musa Aleyhisselâm’ın doğumunun yaklaştığı günlerde idi. Firavun bir gece rüyâsında bir ateşin zuhur ettiğini, kısa zamanda büyüyerek bütün Kıpti’leri yaktığını, fakat İsrâiloğulları’na dokunmadığını gördü. Bu rüyasını devrin meşhur kâhinlerine anlattığında “İsrâiloğulları’ndan bir çocuk doğacak. Büyüyünce senin devletin onun eliyle yıkılacak, doğacağı zaman da iyice yaklaştı.”diye yorumda bulundular.
Bu haberden son derece ürken Firavun, hem İsrâiloğulları’nın çoğalmasını önlemek, hem de kendisi için tehlike teşkil edecek çocuğun doğmasını engellemek için, İsrâiloğulları’ndan doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti.
İsrâiloğulları bir kuvvetleri olmadığı için bu katliam karşısında sadece seyirci kalıyorlardı, kaderin tecellisini beklemekten başka ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.
Âyet-i kerime’de:
“İçlerinde bir zümreyi güçsüz buluyor, onların oğullarını boğazlıyor, kızlarını sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.” buyuruluyor. (Kasas: 4)
Nil
İşte böyle zor şartlar altında İsrâiloğullarından İmran oğlu Musa Aleyhisselâm dünyaya geldi. Annesi “Oğlumu öldürürler.” diye büyük bir korku ile çocuğunu gizliyordu. Allah-u Teâlâ ona çıkar bir yol gösterdi.
“Çocuğunu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan onu suya bırak. Korkma, üzülme! Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu peygamber yapacağız.” diye ilham etti. (Kasas: 7)
Diğer bir Âyet-i kerime’sinde annesine şöyle buyurduğunu beyan ediyor:
“Onu sandığa koy, sonra suya bırak! Su onu kıyıya atar. Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alacaktır.” (Tâhâ: 39)
Bunun üzerine tahta bir sandığın içine koyarak Nil nehrine bıraktı.
Musa Aleyhisselâm Nil ile akıp giderken, saray hizmetçileri onu görerek aldılar ve Firavun’un karısı Asiye’ye getirdiler. Asiye sandığın içindeki yavruyu görünce canı kaynadı, sevgi ve şefkatle bağrına bastı. Firavun’a göstererek:
“Benim için de, senin için de bir göz bebeği! Onu öldürmeyin. Olur ki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz.” dedi. (Kasas: 9)
Firavun “Ben bu çocuğun İsrâiloğullarından olmasından korkuyorum, helâkımın bunun eliyle olmasından endişe ediyorum.” dediyse de Asiye onu vazgeçirinceye kadar konuşmasını sürdürdü.
Allah-u Teâlâ’nın ezeli takdiri hüküm sürüyordu, Firavun’un korktuğu başına gelmek üzereydi.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Firavun âilesi onu yitik olarak aldı. Sonunda o kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı.
“Şüphesiz ki Firavun, Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.” (Kasas: 8)
Bu arada Musa Aleyhisselâm’ın muzdarip annesi yavrusunun âkıbetini düşünüyordu.
Âyet-i kerime’de:
“Gönlü bomboş sabahı etti. Eğer biz, vaadimize inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı.” buyuruluyor. (Kasas: 10)
Firavun’un Sarayında:
Musa Aleyhisselâm’a bir süt annesi gerekiyordu. Pek çok süt annesi getirildi. Fakat o hiçbirini emmedi.
“Biz daha önce ona, süt verenlerin sütünü emmesine müsaade etmemiştik.” (Kasas: 12)
Annesi tarafından “Onu takip et!” diye vazife verilen Musa Aleyhisselâm’ın ablası, olup-bitenleri gizlice araştırırken, bir süt annesi arandığını öğrendi.
Saraya giderek:
“Sizin için onun bakımını üzerine alacak, öğüt verip eğitecek bir aile buluvereyim mi?” dedi. (Kasas: 12)
Firavun, tavsiye edilen bu kadının hemen getirilmesini emretti. Hiçbir kadının sütünü emmeyen Musa Aleyhisselâm, annesini hemen emdi. Bunun üzerine bir ücret mukabilinde sarayda vazifelendirilmiş oldu.
Âyet-i kerime’de:
“Böylece biz onu annesine geri verdik ki, gözü aydın olsun da üzülmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çoğu bunu bilmezler.” buyuruluyor. (Kasas: 13)
İşte o günden itibaren Firavun, tacının tahtının yok olup gitmesine sebep olacak zâtı kendi kucağında hürmet ve ihtimamla büyütmeye başlamıştır.
Aradan seneler geçti. Musa Aleyhisselâm Firavun’un sarayında Allah-u Teâlâ’nın murakabası altında büyüyüp yetişti.
“Ergenlik çağına gelip olgunlaşınca, biz ona ilim ve hikmet verdik. İyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.” (Kasas: 14)
İmtihan
Bir gün şehrin sokaklarında dolaşırken, yolda iki kişinin kavga ettiğini gördü. Birisi İsrâil asıllı, diğeri ise Kıpti’lerdendi. Kıpti onu kıyasıya dövüyordu. Adam Musa Aleyhisselâm’dan yardım istedi. Bunun üzerine Musa Aleyhisselâm Kıpti’ye bir yumruk vurdu, vurur vurmaz adam öldü. Aslında onu öldürmek istememişti. Mazlumu zâlimden kurtarmak istiyordu. Her nasılsa elinden bir kaza çıkmıştı. Yaptığına pişman oldu ve bunun bir şeytan işi olduğunu belirtti. Daha sonra, suçlulara bir daha yardımcı olmayacağına ahdederek, Allah-u Teâlâ’dan af ve mağfiret diledi:
“Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla!..
Allah da onu bağışladı. Çünkü O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Kasas: 16)
Musa Aleyhisselâm bu hadiseden sonra, şehirde korku içinde etrafı gözetip dolaşarak, kötü bir netice bekler bir halde sabahladı, saraya dönmedi.
Ertesi gün ayni İsrâilliyi bir başka Kıpti ile kavga ederken gördü. Yine dayak yiyor, yine yardım istiyordu. Yanına gelerek:
“Belli ki sen bir azgınsın.” dedi. (Kasas: 18)
Bu yaptığı şeylerin, lüzumsuz çekişmelerin hiçbir fayda sağlamayacağını, Firavun ve adamlarının İsrâiloğullarına zulümlerini daha da artıracağını hatırlatmak istiyordu.
Musa Aleyhisselâm daha sonra onu kurtarmak için Kıpti’nin üzerine yürüdü. Kıpti kendisine saldıracağını sanarak dedi ki:
“Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Sen ıslâh edenlerden olmayı değil, yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun.” (Kasas: 19)
Musa Aleyhisselâm donup kalmıştı. Demek ki bir gün önceki hadiseyi herkes biliyordu.
Nitekim Firavun ve erkânı bu işin bir isyan mânâsı taşıdığını sezerek Musa Aleyhisselâm’ı öldürmek için aralarında görüştüler ve kararın icrâsı için peşine adamlar saldılar. Duruma muttali olan saray erkânından temiz vicdanlı bir kimse koşarak geldi ve:
“Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Buradan çık git, doğrusu ben sana öğüt veriyorum.” dedi. (Kasas: 20)
Musa Aleyhisselâm bunun üzerine korku içinde etrafını gözetleyerek Mısır’dan ayrıldı.
“Rabbim! Beni şu zâlimler gürûhundan kurtar.” diye niyazda bulundu. (Kasas: 21)
Medyen diyarına doğru tek başına yola çıktı. Medyen halkı İbrahim Aleyhisselâm’ın bir oğlunun, İsrâiloğulları da diğer bir oğlunun neslinden geldikleri için, onlarla aralarında bir karabet olduğunu biliyordu.
Medyen
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Medyen’e vardı. Dinlenmek için bir kuyu başına oturdu. Çobanlar kuyudan su çekerek koyunlarını suluyorlardı. Öbür tarafta ise koyunlarını sulamak için bekleyip de kalabalık yüzünden sulayamayan iki kız gördü. Onlara acıdı. Yanlarına vararak:
“Derdiniz nedir? Niçin hayvanlarınızı sulamıyorsunuz?” diye sordu. (Kasas: 23)
Onlar da bir mahcubiyet ifadesi ile:
“Çobanlar ayrılana kadar biz sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, onun için bu işi biz yapıyoruz.” dediler. (Kasas: 23)
Sanki onlar bu sözleriyle Musa Aleyhisselâm’ın gönlünde bir acıma hissi uyandırmak istiyorlardı.
“Bunun üzerine koyunlarını sulayıverdi.” (Kasas: 24)
Sonra bir gölgeye çekildi. Bütün ruhu ve kalbiyle Hazret-i Allah’a iltica etti:
“Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.” (Kasas: 24)
Koyunlarını hızlıca sürerek babalarının yanına gelen kızlar, olup-biteni anlattılar. O da “Biriniz gidin o genci bana getirin.” dedi. Bu yaşlı zât Medyen ve Eyke halkına gönderilmiş olan Şuayb Aleyhisselâm’dı.
Kızlardan biri bunun üzerine utana utana Musa Aleyhisselâm’ın yanına gelerek:
“Babam sizi çağırıyor. Koyunlarımızı suladığınız için sana ücret ödeyecek.” dedi. (Kasas: 25)
Musa Aleyhisselâm dâvete icabet etti, Şuayb Aleyhisselâm’ın huzuruna geldi. Başından geçenleri olduğu gibi anlattı.
Şuayb Aleyhisselâm onu teselli ederek:
“Korkma!.. Artık o zâlimler gürûhundan kurtuldun.” buyurdu. (Kasas: 25)
Bu sırada kızlardan birisi, onun ücret mukabilinde tutulmasını istedi:
“Babacığım! Onu ücretle tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı budur, güçlü ve güvenilir bir adamdır.” dedi. (Kasas: 26)
Şuayb Peygamber kızının bu isteğini müsbet karşılayarak Musa Aleyhisselâm’a:
“Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer hizmetini on yıla tamamlarsan o senden bir lütuf olur. Bununla beraber sana zahmet vermek istemem. İnşallah beni sâlihlerden bulacaksın.” dedi. (Kasas: 27)
Musa Aleyhisselâm bu teklifi kabul etti.
“Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım bir kötülüğe uğramam. Söylediklerimize Allah vekildir.” diye cevap verdi. (Kasas: 28)
Medyen diyarında on yıl emniyet ve huzur içinde yaşadı. Şuayb Aleyhisselâm’ın kızı Safura ile evlendi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Hiçbir peygamber yoktur ki koyun gütmemiş olsun.” (Buhari)