İSLÂM VE KUR’AN-I KERİM MUCİZE OLUŞU
Hazret-i Kur'an'ı Tahrip ve Tahrif Etmek İsteyenlere Karşı Allah-u Teâlâ'nın Hitâb-ı İlâhî'si:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar kâfirlerdir.” (Mâide: 44)
Reform Adı Altında İslâm Dinini Aslından Çıkarmak ve Hurafeler Koymak ve Din-i İslâm'ı Bozmak İsteyenlere İlâhî Hitap:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zâlimlerdir.” (Mâide: 45)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zâlimlerdir.” (Mâide: 45)
Allah-u Teâlâ'nın Emir ve Nehiylerini En İyi Bilen ve Tebliğ Eden, Âhir Zaman Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm'dır. Âyet-i Kerime'lerle, Hadis-i Kudsî'lerle ve Hadis-i Şerif'lerle 1400 Küsür Seneden Beri Devam Edegelen Emr-i Peygamberî'yi Değiştirmek İsteyenler Hakkında Allah-u Teâlâ'nın Hükmü Budur:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.” (Mâide: 47)
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.” (Mâide: 47)
Yaratmak da Emretmek de Allah'a Mahsustur. Mahlûkun Hiç Hükmü Yoktur. Bunu Değiştirmek Aleviye mi Kalmış? Buna Tevessül Edenler Müslüman Değildir. Onlar Müslümanmış Gibi Görünen Münafıklardır.
Hazret-i Kur’an’ı tahrip ve tahrif etmek isteyenlerle, reform adı altında İslâm dini’ni aslından çıkarmak, hurafeler koymak ve din-i İslâm’ı bozmak isteyenler, 1400 küsur seneden beri devam edegelen emr-i peygamberi’yi hiçe saymakla alenen müslüman olmadıklarını ilân etmiş oldular.
Onlar müslümanmış gibi görünen münafıklardır. |
İSLÂM VE KUR’AN-I KERİM
Mucize Oluşu:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e verilen mucizelerin en büyüğü ve devamlı olanı Kur’an-ı kerim’dir. Hem mânâsı, hem de lâfzı itibârı ile mucizedir. Semâvî kitapların hülâsasıdır.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuştur:
“Peygamberlerden hiçbiri yoktur ki, ona beşerin emsaline iman ettiği mucizelerin bir misli verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise ancak Allah’ın bana vahyettiği (Kur’an-ı kerim)dir.
Binaenaleyh kıyamet gününde ben peygamberlerin en çok tâbii bulunanı olmayı ümit ederim.” (Müslim: 152)
Diğer Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz’in mucizeleri yaşadıkları zamanlarda tecellî etmiş, vefatları ile sona ermiş, o mucizeleri o zamanlarda hazır bulunanlardan başkaları görmemiştir. Getirdikleri ve tebliğ ettikleri dinler de kendilerinden sonra ümmetleri tarafından tamamen değiştirilmiştir.
Bedevî bir muhitte, tahsil görmeden yetişen ve okuyup yazması da olmayan ümmî peygamber Muhammed Aleyhisselâm’ın en büyük mucizesi Kur’an-ı kerim’in ise; Asr-ı saâdet’ten zamanımıza kadar hiçbir âyeti, hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası bile değişmemiştir. Kıyamete kadar da asla değişmeyecektir.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri onu muhafaza edeceğini ferman buyurmaktadır:
“Bir zikir olan Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.” (Hicr: 9)
Bu hitâb-ı ilâhî, Kur’an-ı azîmüşan’ın kıyamete kadar bâki ve daim olacağına en büyük delildir.
“Şüphesiz ki bu (Kur’an), çok şerefli bir elçinin (getirdiği) sözdür. O elçi güçlüdür, Arş’ın sahibi katında itibarlıdır. Orada kendisine uyulandır, güvenilen bir elçidir. Arkadaşınız aslâ deli değildir.” (Tekvir: 19-22)
Kâfir ve münâfıklar her ne kadar bu ilâhî Kitab-ı kerim’i bozmaya çalışsalar da, Allah-u Teâlâ onun bizzat koruyucusu olduğunu beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
Allah-u Teâlâ’nın ilâhi fermanları apaçık önlerine sürüldüğü halde inanmıyorlar ve o büyük kurtuluşa ermek istemiyorlar.
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Hayır! O kâfirler yalanlayıp dururlar.” (Bürûc: 19)
Bu, her asrın inatçı kâfirlerine şâmildir. Onlar da eskilerin inkârlarından daha beter olan bu inkârlarında devam ederek korkunç âkıbetlerini kendi elleriyle hazırlamaktadırlar.
“Oysa Allah onları arkalarından kuşatmıştır.” (Bürûc: 20)
Kaçıp kurtulabilecek bir yer bulamayacaklardır.
“Hayır! O şerefli bir Kur’an’dır.” (Bürûc: 21)
Öyle kerim bir Kur’an ki, Allah-u Teâlâ’nın en son ve en büyük kitabıdır. Bir tek Âyet-i kerime’sine bile inanmayan kimse, kendi nefsini ilâh edinmiş, arzularını hüküm yerine koymaya çalışmış, bunun için de kâfir olmuştur. İman eden müslümandır, iman etmeyen kâfirdir.
Öyle hakîm bir Kur’an’dır ki, Allah-u Teâlâ’nın koruması sayesinde bozulmaktan, yanlışlıktan korunmuştur.
“Levh-i mahfuz’dadır.” (Bürûc: 22)
Onun aslı ümmül-kitap olan Allah’ın ilmindedir. Bunun içindir ki tahrif ve tebdilden her bakımdan muhafaza olunmuştur.
“Resulüm! Biz onu (Kur’an’ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
Öyle ise bekle, onlar da beklemektedirler.” (Duhan: 58-59)
Çok yakında senin ümitlerin gerçekleşecek, onların ümitleri ise boşa çıkacaktır.
Allah Kelâmı
Bir tek Âyet-i kerime’sini değiştirmeye kalkışan, ilâhî hükmü değiştirmek isteyen kimse; kendi nefsini ilâh edinmiş, arzularını hüküm yerine koymaya çalışmış, bunun için de küfre kaymıştır. Kesinlikle bilin ki bunlar kâfirdirler.
Bindörtyüz yıldan bu yana Kur’an-ı kerim’in bir benzeri ortaya konmamıştır, kıyamete kadar da beşer bundan âciz kalacaktır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“De ki: Yemin olsun eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, birbirine yardım da etseler, imkânı yok onun benzerini getiremezler.” (İsrâ: 88)
Çünkü bu güç yetirilemeyecek bir iştir, onlar ise mahlûktur, acizdir. O Hakk’tan gelmiştir ve koruyucusu da bizzat Hazret-i Allah’tır. Münâfıklar ise güya halka kolaylık olsun diye ilâhi hükümleri kaldırmak ve Hazret-i Kur’an’ı tahrip ve tahrif etmek isterler. Bu Kur’an-ı kerim ilâhî’dir, Allah kelâmıdır. Hükümleri Allah-u Teâlâ koymuştur. Bu hükümleri kaldırmak isteyen kim olursa olsun kâfirdir.
Allah-u Teâlâ kıyamete kadar bütün insanlara ve cinlere hitap ederek şöyle buyuruyor:
“Yoksa Kur’an’ı kendisi mi uydurdu diyorlar? De ki, öyleyse haydi siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre meydana getirin. İddiânızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın.” (Hûd: 13)
Bu fermân-ı ilâhî ile Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’in i’câzını belirterek onlara karşı delili ortaya koymuştur. Bu delil kıyamet gününe kadar geçerliliğini sürdürecek, hiç kimse Kur’an-ı kerim’in bir benzerini getiremeyecektir.
“Yok eğer yardıma çağırdığınız kimseler size cevap veremedilerse, artık bilin ki Kur’an ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık siz müslüman olmuyor musunuz?” (Hûd: 14)
Allah-u Teâlâ’nın bu hitâbından sonra Kelâmullah’a iman eden müslümandır, iman etmeyen de kâfirdir.
Kur’an-ı kerim’i inkâr ve itirazlar, nâzil olduğu zamanlarda başlamış, müşrikler aleyhte söylemedik hiçbir söz bırakmamışlardı. Sonraki asırlardan günümüze kadar gelen inkârcılar ise, Asr-ı saâdet müşriklerinin sözlerini tekrar edip durmaktan başka hiçbir şey yapmamışlardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kalpleri ne kadar da birbirine benzemiş.” (Bakara: 118)
Allah-u Teâlâ’nın bunca açık emir ve beyanları karşısında kâfirlerin kalpleri yekvücut olmuş, ilâhi hükümlere hep karşı çıkmak istiyorlar.
•
Cenâb-ı Vâcib’ül-vücud Hazretleri eşi-ortagi olmayan tek ve benzersiz olduğu gibi, Kelâm-i kadim’i de diğer söz ve kitaplara nisbetle eşsiz ve benzersizdir.
İlim ve kudret sahibi olan ve kâinatı hikmetlerle dolu olarak yaratan Hazret-i Allah, kullarını cehalet karanlığından kurtarmak için Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’a peygamberlik müddeti esnasında zaman zaman ve çeşitli vesilelerle, ilâhî bir nûr, ilâhi bir düstur ve bir ahlâk fermanı olan Kur’an-ı azimüşan’ı ihsan buyurmuştur.
Bütün kâinat cehalet, dalâlet, vahşet içinde yüzerken Hazret-i Allah, o an ve zamana göre hakikatı arzetmekle insanları tenvir etmiş, iman edenlerin dalâlet bataklığından çıkmasına vesile olmuştur. Hidayet nuruna kavuşanlar ebedî saâdet ve selameti bulmuşlardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Bu Kur’an öyle bir kitaptır ki; Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yegâne galip ve övülmeye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.” (İbrahim: 1)
Bu Âyet-i kerime sözlerimizi teyid etmiş oluyor.
“Bu Kur’an insanlara açık bir tebliğdir.” (İbrahim: 52)
İnsanlara indirilmiş apaçık hükümlerdir.
“Bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler, hem de akl-ı selim sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar.” (İbrahim: 52)
Akl-ı selim sahiplerinin iyice düşünüp Allah-u Teâlâ’nın öğüdünü aldıktan sonra ebedî saâdet ve selamete kavuşmaları ve kurtuluşa ermeleri, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah-u Teâlâ tarafından insanlara en büyük lütuftur.
Allah Kelâmı
Bir tek Âyet-i kerime’sini değiştirmeye kalkışan, ilâhî hükmü değiştirmek isteyen kimse; kendi nefsini ilâh edinmiş, arzularını hüküm yerine koymaya çalışmış, bunun için de küfre kaymıştır. Kesinlikle bilin ki bunlar kâfirdirler.
Bindörtyüz yıldan bu yana Kur’an-ı kerim’in bir benzeri ortaya konmamıştır, kıyamete kadar da beşer bundan âciz kalacaktır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“De ki: Yemin olsun eğer insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, birbirine yardım da etseler, imkânı yok onun benzerini getiremezler.” (İsrâ: 88)
Çünkü bu güç yetirilemeyecek bir iştir, onlar ise mahlûktur, acizdir. O Hakk’tan gelmiştir ve koruyucusu da bizzat Hazret-i Allah’tır. Münâfıklar ise güya halka kolaylık olsun diye ilâhi hükümleri kaldırmak ve Hazret-i Kur’an’ı tahrip ve tahrif etmek isterler. Bu Kur’an-ı kerim ilâhî’dir, Allah kelâmıdır. Hükümleri Allah-u Teâlâ koymuştur. Bu hükümleri kaldırmak isteyen kim olursa olsun kâfirdir.
Allah-u Teâlâ kıyamete kadar bütün insanlara ve cinlere hitap ederek şöyle buyuruyor:
“Yoksa Kur’an’ı kendisi mi uydurdu diyorlar? De ki, öyleyse haydi siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre meydana getirin. İddiânızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardıma çağırın.” (Hûd: 13)
Bu fermân-ı ilâhî ile Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’in i’câzını belirterek onlara karşı delili ortaya koymuştur. Bu delil kıyamet gününe kadar geçerliliğini sürdürecek, hiç kimse Kur’an-ı kerim’in bir benzerini getiremeyecektir.
“Yok eğer yardıma çağırdığınız kimseler size cevap veremedilerse, artık bilin ki Kur’an ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık siz müslüman olmuyor musunuz?” (Hûd: 14)
Allah-u Teâlâ’nın bu hitâbından sonra Kelâmullah’a iman eden müslümandır, iman etmeyen de kâfirdir.
Kur’an-ı kerim’i inkâr ve itirazlar, nâzil olduğu zamanlarda başlamış, müşrikler aleyhte söylemedik hiçbir söz bırakmamışlardı. Sonraki asırlardan günümüze kadar gelen inkârcılar ise, Asr-ı saâdet müşriklerinin sözlerini tekrar edip durmaktan başka hiçbir şey yapmamışlardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kalpleri ne kadar da birbirine benzemiş.” (Bakara: 118)
Allah-u Teâlâ’nın bunca açık emir ve beyanları karşısında kâfirlerin kalpleri yekvücut olmuş, ilâhi hükümlere hep karşı çıkmak istiyorlar.
•
Cenâb-ı Vâcib’ül-vücud Hazretleri eşi-ortagi olmayan tek ve benzersiz olduğu gibi, Kelâm-i kadim’i de diğer söz ve kitaplara nisbetle eşsiz ve benzersizdir.
İlim ve kudret sahibi olan ve kâinatı hikmetlerle dolu olarak yaratan Hazret-i Allah, kullarını cehalet karanlığından kurtarmak için Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm’a peygamberlik müddeti esnasında zaman zaman ve çeşitli vesilelerle, ilâhî bir nûr, ilâhi bir düstur ve bir ahlâk fermanı olan Kur’an-ı azimüşan’ı ihsan buyurmuştur.
Bütün kâinat cehalet, dalâlet, vahşet içinde yüzerken Hazret-i Allah, o an ve zamana göre hakikatı arzetmekle insanları tenvir etmiş, iman edenlerin dalâlet bataklığından çıkmasına vesile olmuştur. Hidayet nuruna kavuşanlar ebedî saâdet ve selameti bulmuşlardır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Bu Kur’an öyle bir kitaptır ki; Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yegâne galip ve övülmeye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.” (İbrahim: 1)
Bu Âyet-i kerime sözlerimizi teyid etmiş oluyor.
“Bu Kur’an insanlara açık bir tebliğdir.” (İbrahim: 52)
İnsanlara indirilmiş apaçık hükümlerdir.
“Bununla hem korkutulsunlar, hem Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler, hem de akl-ı selim sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar.” (İbrahim: 52)