Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh-:
Hâtem-i veli’nin gelişini ve cihadini Seyyid Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh- Hazretleri “Feth’ur-Rabbânî” adlı eserinin “60. Meclis”inde beyan buyuruyorlar:
“Kim ki bu hale ererse, artık Aziz ve Celil olan Allah’ın kapısından onu hiçbir engel alıkoyamaz. Bayrağı indirilemez.”
Bu ifşaatinda üç nokta var.
O, Hakk tarafindan gönderilmiştir, Hakk onu destekliyor. Onun içindir ki onu hiç kimse maglup edemez.
Ona öyle bir bayrak verilmiştir ki, o bayrak nübüvvet bayragidir. Onu o taşiyor.
Hadis-i şerif’te Hazret-i Mehdi’den evvel siyah bayraklıların çıkacağı beyan buyuruluyor. Siyah bayrak Resulullah Efendimize âittir, o bayrağı o taşıyor.
“Askeri mağlup edilemez. Hakk’ı haykıran sesi susturulamaz.”
Allah-u Teâlâ onu desteklediği gibi, askerini de ordusunu da destekliyor.
Bu husus şu Âyet-i kerime’nin şümulüne girer:
“Ey Peygamber! Allah sana da sana tâbi olan müminlere de yeter.” (Enfâl: 64)
“Tevhid kılıcı için bir hudud çizilemez.”
Allah-u Teâlâ öyle geniş, öyle hudutsuz bir irşad ihsan buyuracak ki, kilicini her tarafa sallayacak.
Lütfu ile onu öyle hallendirmiş ki, kendi lütuf tecelliyatindan başka içindekileri hep atmiş.
“İhlâs adımları yürümekle yorulmaz.”
O, O’nun tecelliyatı ile yürüyor. Allah-u Teâlâ onda rızâ-i ilâhî’den gayrı ne gaye, ne maksat, ne menfaat, hiçbir şey bırakmamış.
“Hiçbir iş ona güç gelmez.”
Allah-u Teâlâ ona öyle bir azim ve irade vermiş ki, Allah-u Teâlâ onu destekledigi için, o azamet ile her güç iş kolay geliyor.
“Hiçbir kapı, önünde kapalı durmaz, açılınca da kapanmaz.”
Nitekim bu ilmin dünyanın her tarafına yayılışının sebebi ve sırrı budur.
“Bütün kapalı kapıların kanatları uçuşur, bütün yönler açılır.”
İlâhî bir lütuf bu, başka bir şey değil.
“O, Hakk Teâlâ’nın huzuruna varıncaya kadar, hiç kimse onu durdurmaya güç yetiremez.”
“Rabbinin huzuruna vardığı an, O da ona lütfeder, ikramlarda bulunur. Onu kendi hücresinde uyutur. Lütuf ve fazlından yedirir, ülfet bâdesinden içirir. Bunları bulduktan sonra, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın hatırına gelmeyen hârikulâdelikleri görür.”
“Hakk Teâlâ’nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük insan halk arasına yine katılır.”
“Sebebi; onlara hidayet yolunu göstermesi ve mülk sahibi kılmasıdır. Çünkü o kul, sonsuz mânevî bir mülke sahiptir.”
“Ulaşmiş oldugu mertebelerin bereketiyle diger insanlara feyz saçar, rehberlik ve hidayet öncülügü eder.
O öyle bir kuldur ki, Hakk’a vâsıl olmuş, O’nu görmüş ve mâsiva denen Hakk’ın zâtından gayrı şeyleri bilmiştir.”
“Artık işi halkla uğraşmaktır. Yerine göre halkın tepesine bir tokmak olur. Hak olanla bâtıl olanı birbirinden ayırt eder.”
Bu ilâhi bir lütuftur. “Bu haktır, bu bâtıldır.” diye rahat ayırt eder.
“Onları Aziz ve Celil olan Allah’ın katına götürmek için bir elçi, bir kılavuz olur.”
“Bu zâta melekût âleminde Azîm yani büyük kişi ismi verilir.”
“Bütün halk onun kalbinin ayakları altında durur ve onun gölgesinde gölgelenir.”
“Bu halleri işitip heyecana kapilma.” (60. Meclis)