Yemek Adablari
Ziyafet Âdâbı
Ziyafetin edepleri altıdır
Ziyafetin edepleri altıdır
1. Davet etmek
2. Davete icabet etmek
3. Hazır olmak
4. Yemeği takdim etmek
5. Yemek
6. Dağılmak
Bu edepleri teker teker açıklamadan önce Allah'ın izniyle ziya-fetin faziletini belirtelim.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Misafir için, zorluklara ve zahmete girmeyiniz. Zira böyle yaptığınız takdirde ona buğzetmeye başlarsınız. Oysa misafire buğzeden bir kimse Allah'a da buğzetmiş olur. Allah'a buğzedene de Allah buğzeder.43
Misafir kabul etmeyen bir kimsede hayır yoktur.44
Bir ara Hz. Peygamber (s.a), birçok deve ve sığıra sahip bulunan bir kimseyi ziyarete gitti. Fakat o zengin onu misafir olarak kabul etmedi. Birkaç koyunu olan fakir bir kadıncağızı ziyarete gitti, kadın, (kendisini misafir olarak kabul ettiği gibi), ikrâm olarak kendisine bir de koyun kesti.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Bu iki insanın hâline bakınız. Demek ki bu ahlâklar Allah'ın kudret elindedir. Kim isterse güzel ahlâkı ona verir.45
Rasûlullah'ın azadlısı Ebu Râfi şöyle buyurur:
Rasûlullah'ın bir misafiri geldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu 'Filân yahudiye git ve de ki; Rasûlullah'ın bir misafiri gelmiştir. Receb ayına kadar ödünç olarak biraz un versin'.
Bu teklif üzerine yahudi şöyle dedi: 'Vallahi ona ancak rehine karşılığı un verebilirim'. Yahudinin dediklerini iki cihan serverine haber verdiğim zaman şunları söyledi:
'Allah'a yemin ederim ki ben yerde ve gökte eminim. Eğer bana ödünç olarak unu verseydi, muhakkak ki onun hakkını yerine getirirdim. Fakat al şu zırhımı götür ve kendisine rehin olarak bırak'.
Hz. İbrahim (s.a) yemeğe hazırlandığı zaman çıkar, bir veya iki millik bir mesafeye kadar sağa, sola bakar, kendisiyle birlikte yemek yiyecek birisini arardı. Bunun için Hz. İbrahim'e 'Misafir babası' mânasına gelen 'Ebu'd-Diyfan' denirdi. Bu husustaki güzel niyetinin bir mükâfatı olarak günümüze kadar mübarek meşhedinde (makamında) ziyafeti devam edegelmektedir. Bir gece yoktur ki Hz. İbrahim'in yanında (makamında) üç, on ve yüz kişilik cemâatlar yeyip içip barınmasınlar, Türbedârı diyor ki: 'Buraya ilk geldiğim andan beri burayı bir gece olsun misafirsiz görmüş değilim'. Hz. Peygamber'e şöyle soruldu: İman nedir?' Cevaben şöyle buyurdu:
Yemek yedirmek ve selâm vermek.46
Başka bir hadîs-i şerifte kefaret ve yüksek derece hakkında şöyle buyurmaktadır:
Yemek yedirmek ve halkın tatlı uykuda mışıl mışıl uyuduğu zaman kalkıp Allah ile başbaşa kalıp ibadet etmektir.47
Hz. Peygambere Hacc-ı Mebrur sorulduğunda şöyle demiştir:
Yemek yedirmek ve güzel konuşmaktır.
Enes (r.a) şöyle demiştir: 'Misafirin girmediği bir eve melekler de giremez'. Kısacası, ziyafetin ve Allah rızası için yedirmenin fa-zileti hakkında hadde hesaba sığmayacak kadar çok haberler vârid olmuştur. O hâlde biz burada bu kadarla yetinip edeplerin zikrdilmesi faslına dönelim.
Dâvet Âdâbı
1- Davete çağıran sofra sâhibi, ittika sahibi ve dindar kimseleri davet etmeye bakmalıdır. Fâsık ve fâcirleri dâvet etmemelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) kendisini davet edip yediren bazı kimselere şöyle demiştir: 'Senin yemeğini iyiler yediler'.48
Bir başka hadîste de şöyle demiştir:
Sen ancak muttakî bir kimsenin yemeğini ye ve yemeğini de sâlih bir kimseye yedir.49
2- Özellikle zenginleri değil, tam aksine fakirleri dâvet etmeye dikkat etmelidir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır:
Yemeklerin en şerlisi velîme yemeğidir.Çünkü yemeğe yalnız zenginler dâvet edilir. Fakirler ise, davet edilmezler.50
3- Ziyafetinden akrabalarını mahrum etmemesi gerekmektedir. Çünkü onları mahrum etmesi nefretlerine sebep olur ve böylelikle sıla-i rahim kesilir.
4- Dost ve tanıdıkların yakınlık derecelerini gözetip ona göre hareket etmesi lâzımdır. Çünkü sadece bir kısmını davet etmek diğerlerini rencide ederek ürkütür.
5- Verdiği dâvet ile gurura kapılıp övünmemelidir. Aksine, dostlarının kalplerini kazanmayı ve Rasûlullah'ın yemek yedirmek ve mü'minlerin kalbine sevinç vermek hususundaki sünnetine uymayı kasdetmeli ve sadece buna niyet etmelidir.
6- Dâvete icabet etmesi zor olan birini dâvetine çağırmamalıdır.
7- Geldiğinde herhangi bir sebepten dolayı, dâvette olanların rahatsız olacağını bildiği bir kimseyi de dâvet etmemelidir.
8- Dâvetine icabet edeceği kesin olan kişileri dâvet etmelidir.
Süfyân es-Sevrî şöyle der: İcabet etmesinden hoşlanmadığı birini dâvet eden kimse günahkâr olur'. Buna rağmen, eğer çağrılan icâbet ederse, o zaman çağıran iki defa günahkâr olur. a) İstemediği halde kişiyi yemeye zorlamış olur. b) Şâyet çağrılan, kendisinin ev sâhibi tarafından istenmediğini bilseydi, hiç şüphesiz gelip o yemeği yemeyeceği için.
Bir terzi İbn Mübârek'e şöyle sordu: 'Ben sultanların elbisele-rini dikiyorum, acaba onların yardımcılarından olmamdan korkar mısın?.' İbn Mübârek 'Hayır, zâlimlerin yardımcıları, ancak sana iğne ve iplik satan kişidir. Sen ise zâlimin tâ kendisisin' dedi.
Dâvete icâbet sünnet-i müekkede'dir, Bazı yerlerde icabetin farz olduğunu söyleyenler de vardır.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Eğer kürâ denilen bacak kemiğine dâvet edilsem icâbet ederim. Zira bana bir hayvan kolu hediye edilse bile kabûl ederdim.
43) Ebu Bekir b. Lâl
44) İmam Ahmed
45) Harâitî
46) Müslim ve Buhârî
47) Tirmizî ve Hâkim
48) Enes'ten
49) Zekât bölümünde geçmişti.
50) Buhârî ve Müslim
Bir ara Hz. Peygamber (s.a), birçok deve ve sığıra sahip bulunan bir kimseyi ziyarete gitti. Fakat o zengin onu misafir olarak kabul etmedi. Birkaç koyunu olan fakir bir kadıncağızı ziyarete gitti, kadın, (kendisini misafir olarak kabul ettiği gibi), ikrâm olarak kendisine bir de koyun kesti.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Bu iki insanın hâline bakınız. Demek ki bu ahlâklar Allah'ın kudret elindedir. Kim isterse güzel ahlâkı ona verir.45
Rasûlullah'ın azadlısı Ebu Râfi şöyle buyurur:
Rasûlullah'ın bir misafiri geldi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu 'Filân yahudiye git ve de ki; Rasûlullah'ın bir misafiri gelmiştir. Receb ayına kadar ödünç olarak biraz un versin'.
Bu teklif üzerine yahudi şöyle dedi: 'Vallahi ona ancak rehine karşılığı un verebilirim'. Yahudinin dediklerini iki cihan serverine haber verdiğim zaman şunları söyledi:
'Allah'a yemin ederim ki ben yerde ve gökte eminim. Eğer bana ödünç olarak unu verseydi, muhakkak ki onun hakkını yerine getirirdim. Fakat al şu zırhımı götür ve kendisine rehin olarak bırak'.
Hz. İbrahim (s.a) yemeğe hazırlandığı zaman çıkar, bir veya iki millik bir mesafeye kadar sağa, sola bakar, kendisiyle birlikte yemek yiyecek birisini arardı. Bunun için Hz. İbrahim'e 'Misafir babası' mânasına gelen 'Ebu'd-Diyfan' denirdi. Bu husustaki güzel niyetinin bir mükâfatı olarak günümüze kadar mübarek meşhedinde (makamında) ziyafeti devam edegelmektedir. Bir gece yoktur ki Hz. İbrahim'in yanında (makamında) üç, on ve yüz kişilik cemâatlar yeyip içip barınmasınlar, Türbedârı diyor ki: 'Buraya ilk geldiğim andan beri burayı bir gece olsun misafirsiz görmüş değilim'. Hz. Peygamber'e şöyle soruldu: İman nedir?' Cevaben şöyle buyurdu:
Yemek yedirmek ve selâm vermek.46
Başka bir hadîs-i şerifte kefaret ve yüksek derece hakkında şöyle buyurmaktadır:
Yemek yedirmek ve halkın tatlı uykuda mışıl mışıl uyuduğu zaman kalkıp Allah ile başbaşa kalıp ibadet etmektir.47
Hz. Peygambere Hacc-ı Mebrur sorulduğunda şöyle demiştir:
Yemek yedirmek ve güzel konuşmaktır.
Enes (r.a) şöyle demiştir: 'Misafirin girmediği bir eve melekler de giremez'. Kısacası, ziyafetin ve Allah rızası için yedirmenin fa-zileti hakkında hadde hesaba sığmayacak kadar çok haberler vârid olmuştur. O hâlde biz burada bu kadarla yetinip edeplerin zikrdilmesi faslına dönelim.
Dâvet Âdâbı
1- Davete çağıran sofra sâhibi, ittika sahibi ve dindar kimseleri davet etmeye bakmalıdır. Fâsık ve fâcirleri dâvet etmemelidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) kendisini davet edip yediren bazı kimselere şöyle demiştir: 'Senin yemeğini iyiler yediler'.48
Bir başka hadîste de şöyle demiştir:
Sen ancak muttakî bir kimsenin yemeğini ye ve yemeğini de sâlih bir kimseye yedir.49
2- Özellikle zenginleri değil, tam aksine fakirleri dâvet etmeye dikkat etmelidir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmaktadır:
Yemeklerin en şerlisi velîme yemeğidir.Çünkü yemeğe yalnız zenginler dâvet edilir. Fakirler ise, davet edilmezler.50
3- Ziyafetinden akrabalarını mahrum etmemesi gerekmektedir. Çünkü onları mahrum etmesi nefretlerine sebep olur ve böylelikle sıla-i rahim kesilir.
4- Dost ve tanıdıkların yakınlık derecelerini gözetip ona göre hareket etmesi lâzımdır. Çünkü sadece bir kısmını davet etmek diğerlerini rencide ederek ürkütür.
5- Verdiği dâvet ile gurura kapılıp övünmemelidir. Aksine, dostlarının kalplerini kazanmayı ve Rasûlullah'ın yemek yedirmek ve mü'minlerin kalbine sevinç vermek hususundaki sünnetine uymayı kasdetmeli ve sadece buna niyet etmelidir.
6- Dâvete icabet etmesi zor olan birini dâvetine çağırmamalıdır.
7- Geldiğinde herhangi bir sebepten dolayı, dâvette olanların rahatsız olacağını bildiği bir kimseyi de dâvet etmemelidir.
8- Dâvetine icabet edeceği kesin olan kişileri dâvet etmelidir.
Süfyân es-Sevrî şöyle der: İcabet etmesinden hoşlanmadığı birini dâvet eden kimse günahkâr olur'. Buna rağmen, eğer çağrılan icâbet ederse, o zaman çağıran iki defa günahkâr olur. a) İstemediği halde kişiyi yemeye zorlamış olur. b) Şâyet çağrılan, kendisinin ev sâhibi tarafından istenmediğini bilseydi, hiç şüphesiz gelip o yemeği yemeyeceği için.
Bir terzi İbn Mübârek'e şöyle sordu: 'Ben sultanların elbisele-rini dikiyorum, acaba onların yardımcılarından olmamdan korkar mısın?.' İbn Mübârek 'Hayır, zâlimlerin yardımcıları, ancak sana iğne ve iplik satan kişidir. Sen ise zâlimin tâ kendisisin' dedi.
Dâvete icâbet sünnet-i müekkede'dir, Bazı yerlerde icabetin farz olduğunu söyleyenler de vardır.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Eğer kürâ denilen bacak kemiğine dâvet edilsem icâbet ederim. Zira bana bir hayvan kolu hediye edilse bile kabûl ederdim.
43) Ebu Bekir b. Lâl
44) İmam Ahmed
45) Harâitî
46) Müslim ve Buhârî
47) Tirmizî ve Hâkim
48) Enes'ten
49) Zekât bölümünde geçmişti.
50) Buhârî ve Müslim