TARİHU’L İSLAM..İmam Zehebi
(İSLAM TARİHİ İKİNCİ BÖLÜM)
-Ülkelerde Nurun aydınlığı görünecek. O nur İle halkın ızdırabi sakinleşecek.
-Onunla savaşanlar hüsrana, onunla sulh yapanlar ise hasmına gâlib gelecek...
-Ah ne olaydı, O sizde göründüğü zamanı görevdim, Ona katılan ilk insan ben olurdum.
-Eğer onlar sağ kalır, bende sağ kalırsam kâfirlerin feryat ve figan etmesine yolaçan bir takım işler olacaktır....282[96]
Süleyman b. Muâz ed-Dabbî, Simâk aracılılğıyla Câbir b. Semûra (r.a.) tan Efendimiz (s.a.v)in şöyle buyurduğunu anlatır:
Peygamber olarak ilk gönderildiğim gecelerde Mekke'de bana selam veren bir taş vardı ki şimdi onun nerede olduğunu artık bilmiyorum". Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.283[97]
Yahya b. Ebî Kesir alatıyor: Bize Ebû Seleme şöyle diyerek anlattı:
-Cabir (r.a.)'a "Kur'an'ın ilk önce neresi" «Yâ Ey-yühe'l Müddessir», suresi mi yoksa «îkra' bismi Rabbike», sûresi mi önce indirildi?" diye sordumda, şöyle cevap verdi:
-Size Peygamber (s.a.v.)'in bana anlattığı şeyi anlatayım mı?
Efendimiz buyurduki: "Hıra mağarasında bir ay kadar itikafta bulunup itikafımı tamamlayınca, inip vadiye girdim. Birde orada nida olundum. Önüme, arkama, sağıma, soluma bakındımsada hiç bir şey göremedim. Sonra gök yüzüne baktım. Birde ne göreyim O (Hiradaki melek) gökyüzünde bir taht üzerinde değilmi! Beni çok şiddetli bir ürperti sardı. Hatice'ye geldim. Ona söyledimde benim üzerimi örttü. Sonra üzerime su döktüler. Allah (c.c.) da orada:
"Ey bürünmüş olan Peygamber! Kalkta korkut!" sûresini inzal buyurdu.284[98]
Zührî de Ebû Seleme yoluyla Câbir (r.a.)'tan şöyle nakleder. "Vahyin kesildiği devreyi Rasûlullah'tan şöyle anlatırken duydum. :
Ben yürüyorken birdenbire gökten bir ses işittim. Başımı kaldırdım ki, bana Hıra'dan gelen melek, yer ile gök arasındaki bir kürside oturuyor. Onun korkusundan ayağa zor kalktım. Hemen geri döndüm. "beni örtün beni bürüyün" dedim. Bunun üzerine "Yâ eyyühel müddessir" sûresi tâ "verrucze fehcur" ayetine kadar indi. "Rucz putlardır."
Bu müttefekun aleyh bir hadistir. 285[99]İşte bu hadis-i Şerif "Yâ eyyühe'l müddessir" sûresinin birinci vahyin kesilişinden sonra ilk gelen sûre; birinci vahyinde "İkra'bismi rabbike" oîduğu hususundaki kesin bir nass'tir. Böylece birinci vahiy Peygamberliği bildirmek ikinci vahiy de Risaleti haber vermek için olmuş olmaktadır.286[100]
282[96] İbni Hişam Siyre 1/217-218; İbni Hişam bunu İbni İshak'tan rivayet eder-sede bu şiiri îbni İshak'ın "Siyresinde" bulamadım.
283[97] Hadisi Ebû Davud'un Sünen'inde bulamadım. Herhalde ddoğrusuda Ebû Dâvûd'da olmadığıdır. Zira Zehebî'nİn söylediği Ebû Dâvûd, Ebû Dâvûd-u Tayâlisidir. Kitabın arabça tahkikini yapan muhterem Ömer Abdüsselâm Tedmurî de "Bu hasen garib bir hadistir." tabirini Ebû Davud'a izafe etmiş tirki, o da yanlıştır. Zira bu söz Tirmizî'nin sözü olup hadiside Ebû Dâvûd-u Tayalisî 'den nakleder. Hadis için bak: İbni Ebî Şeybe 11/464; Ebû Dâvûd-u Tayalisî 245; Daramı 1/12; Müslim 2277; Tirmizî 3703 (Öbür baskı 3624); Kadı Ebû Ya'la 13/7469; Müsned 5/105; Taberânî 2/273; Beyhakî Delâil 2/153; Ebû Nuaym Delâil 141; Beğavî SUnne 3709
284[98] Buharî Tefsir Müddesir Suresi Müslim 161; Müsned 3/306-392; Beyhakî DelâU 1/410, 2/155; Ebû Avâne Müsned 1/114.
285[99] Tirmizî 3325; Müsned 3/325-377: Beyhakî Sünen-i Kübrâ 7/504; Beyhakî Delâil 1/69-2/156; Taberi Tefsir 29/90; Ebû Nuaym Tarih-i İsfahan 2/311; Taberî Tarih 2/305; Abdurrezzak 5/324.
286[100] İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/183-193
5.BÖLÜM
İlk İmân Eden Hz. Hatice (R.A.) Izüddîn Ebu'l Hasen B. Eı-Esîr Derki:
-Müslüman âlimlerin icmaıyla sabittirki, "Allanın yarattığı kulların ilk önce müsluman olanı Hatice (r.a.) dır. Bu konuda onu geçen ne erkek nede kadın olmuştur."287[1]
Bu konuda Zührî, Katâde, Musa b. Ukbe, İbni İshak, Vâkidî, Sa-îd b Yahya el-Emevî ve diğer İslam tarihçileri: "Allah'a ve Rasülüne ilk iman edenler, Hatice, Ebû Bekr ve Ali dir" derler.288[2]
Hassan b. Sabit ile bir gurup âlimde "ilk iman eden Ebû Bekir (r.a.) tır" derler.289[3]
Bir çok âlimde "Aksine ilk iman eden Alidir" görüşündeler.290[4]
İbni Abbas (r.a.)'tan: Bu ikisinde iki ayrı görüş vardır. Ama Sahih olan görüşe göre Ali (r.a.) 10 yaşındayken yada buna yakın bir çağdayken islam'a girdi, şeklinde nakledilir.291[5]
O zaman Hz. Ali'nin "sekiz yaşında", "dokuz yaşında", "on iki yaşında" hatta "on beş yaşında" olduğu görüşleri varsada bunlar şaz görüşlerdir. Çünkü bizzat oğlu Muhammed, Ebû Ca'fer el-Bâkır, Ebû İshak es-Sübey'î ve diğerleri: "Ali (r.a.) altmış üç yaşında öldü" demektedirierki292[6] bu da onun on yaşında müslüman olmasını gerektirir.
Hattâ SÜfyan b. Uyeyne Ca'feri Sadık aracılığıyla Caferin babasının, "Ali (r.a.) elli sekiz yaşında öldürüldü" dediğini nakleder.293[7]
İbni İshak ise "Allah'a ilk îman eden kul AH (r.a.) tır. O vakit on yaşlanndaydı. Sonra Nebi (s.a.v.)in kölesi Zeyd, sonrada Ebû Bekir iman etti" demektedir.294[8]
Zührî anlatıyor: Allah'a ilk iman eden kimse Hz. Hatice idi. Ra-sülü Ekrem Rabbinin Peygamberliğini almış evine dönmüştü. Yolda uğradığı ağaç ve kaya ne varsa kendini selamlıyordu. Haticenin yanına girince ona:
"Sana daha 'önce rüyamda görüp anlattığım şeyi anlatsam ne dersin. Çünkü Cebrail onu bana açıkça bildirdi. Onu Rabbim bana gönderdi." diye gördüğü Vahiy hadisesini anlattı. Bunun üzerine Hatice:
"Müjdelesene! Vallahi Allah sana ancak hayır yaptırır. Allah'tan sana geleni kabul et. Çünkü O haktır," deyip sonrada Utbe b. Ra-bia'nın kölesi olan Udâs'a gitti. Udâs Ninova halkından olan hiri-stiyan biriydi. Hatice (r.a.) O'na, "Bana gerçeği haber vermen için sana Allah'ı hatırlatırım Cebrâilin kim olduğuna dair bir bilgin var-mı?" deyince, Udâs "Kuddûs Kuddûs" dedi. Hatice de "Onun hakkında bildiklerini bana anlat" dedi. Udasta: "0,oAllah ile Peygamberler arasında elçi olan Emînullahtır. Mûsâ ve İsâ (a.s.)'ların sahibidir." dedi. Hz. Hatice de onun yanından Varaka'nın yanına gitti............295[9]
287[1] İbnü'l Esir Üsdü'I Ğabe 5/434 ve El Kâmil Fit Tarih 2/57
288[2] Tafsilat için bak İbni İshak Essire vel Meğazî 1/J39; İbni Hişam 1/277; Taberî 2/309; Beyhakî Deiâil 2/160-Î6Î; Tabakat-ı İbni Sa'd 8/17.
289[3] Nihayetü'I İreb 16/180.
290[4] Beyhakî (İbni İshak'tan naklen) Delâiî 2/165
291[5] İbni İshak 137; İbni Hişam 1/284; İbni AbdCl Ber. El-İstiâb 3/27.
292[6] Taberâni 1/96; Müstedrek 3/145; İbni Sa'd 3/38; Hatib Tarih 1/135; İbni Abdi'I Ber el-tstiâb 3/37.
293[7] Geniş izah için bak: Taberî Tarih 2/309-310; Uyunul Eser 1/92; Taberânî Mu'cemü'l Kebîr 1/96 h. No. 165; Hâkim 3/144.
294[8] İbni Hişâm 1/284; Beyhakî Delâil 2/165.
295[9] Beyhakî Delâil 2/143; Uyunü'l Eser 1/86.
Zühri hadisin gerisini Önceki gibi anlatmıştır.296[10]
Bu hadiseyi İbni Lehî'a da Ebu'l Esved aracılığıyla Urve b. Zü-beyr'den nakledip şu ilaveyi
yapmıştır: "Cebrail bir pınar açıp oradan abdest aldı. Muhammed (s.a.v.) ona bakıyordu. Cebrail
yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkadı. Başını mesnetti, topuklara kadar ayaklarımda yıkayıp
sonra fercine su serpip Beytullah'a doğru iki se-cede (iki rekat namaz) yaptı. Nebi (s.a.v.) de
Cebrail'den gördüğü şeylerin aynısını tekrar etti".297[11]
Peygamberlik Mu'cizeleri
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Abdü'l Melik b. Abdillah b. Ebi Sufyan b. EI-Alâ
b. Câriye es-Sakafi ilim ehli bir kimseden naklederki: Allah (c.c.) Rasülünün kerametini ve ona peygamberlik
vermeyi murad ettiğinde, geçerken uğradığı her taş ve ağaç Rasûlullah'a secede ederdi.
Rasülüllah (s.a.v.) her yıl bir ay hususi ibadet etmek üzere Hıra mağarasına çıkıyordu.298[12]
Simak b. Harb de Ca'bir b. Semura (r.a.)'tan Efendimiz (s.a.v.)'in:
"Ben henüz peygamber olarak gönderilmeden önce Mekke'de bana selam veren bir taş
tanıyordum"299[13] dediğini naklederkî bunu Müslim rivayet etmiştir.
Velîd b. Ebî Sevr ve diğer âlimler İsmail es-Suddî - Abbâd b. Abdullah isnadıyla Hz. Ali (r.a.)'tan
şöyle anlatırlar:
-Rasülüllah (s.a.v.) ile Mekke de beraber idim. Rasûlullah Mekke'nin bir tarafına gitti. Ona rast
gelen bütün ağaçlar ve dağlar "Es-selâmü aleyke Yâ Rasûlellah" diyorlardı.
Hadisi Tirmizî rivayet edip "bu garib bir hadistir" demiştir.300[14]
Yusuf b. Yakup el-Kâdî anlatıyor. Bize Ebu'r Rebî, Ebû Muâviye, A'meş - Ebû SUfyan isnadıyla
Enes b. Malik (r.a.) in şöyle dediğini haber verdi. Nebi (s.a.v.) Mekke'den çikıyorken Cebrail
kendisine geldi. Mekke halkı onu kana boyamışlardı. Cebrail "Sana ne oldu?" diye sordu. Nebi
(s.a.v.) de "Şu insanlar beni kanla boyadılar, yapacaklarını yaptılar" dedi. Cebrail de: "Sana bir ayet
göstermemi istermisin?" diye sorunca, Efendimiz (s.a.v.) "evet" buyurdu. O da "şu ağacı çağır"
dedi. Efendimiz onu çağırınca ağaç toprağı yararak gelip Efendimizin önünde dikildi. Cebrail "Em-
296[10] Kıssanın gerisi daha önce geçen Varaka ve Amr h Nüfeyl'in hadisesidir.
297[11] Urve Megazi S. 103; Beyhakî Delâil 2/145; Ravdu'l Unf 1/285; İbni Hişâm î/83; İbni Ebî Âsim, El-Evâil sayfa 36-37; Taberî
Tarih 1/535-536.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/193-195
298[12] İbni Hişâm 1/266; Nihâyetü'l İreb 1/169; Beyhakî Delâil 2/146; İbni Sa'd 1/157.
299[13] Tahrici Önce geçmişti.
300[14] Tirmizî 3705; Beyhâkî Delâil 2/153; Hakim 2/620.
Tirmizî'ni hadise garib demesine mukabil Hâkim, hadisi sahih sayarken Zehebî de telhisinde "sahihtir" diyor. Ancak Tirmizî
rivayetinde Hz. Ali'den nakleden kişi "Abbâd b. Ebi Yezîd" olarak geçerken Beyhakî Hakim ve Zehebf de bu Hz. Ali ile Süddf
arasındaki ravi "Abbâd b. Abdillah" diye geçerki her iki zat da ayrı ayrı insanlardır. Zehebî Mîzânü'l Itidaiin'de Abbâd b. Ebî Yezîd'i
"Kimliği meçhul birisi olup ondan buradaki Hz Ali'nin Peygamber (s.a.v) ile beraber Mekke'de oldukları hadisinde ismail Es-Sudd'î
rivayette tek kalmıştır." dediğine göre esas râvi bu zat olup Hakim'in rivayetindeki Abbâd b. Abdillah değildir. Beyhakî ise bunu
zaten şeyhi Hakim'den almıştır. Hakim'in ravisi olan zaı yine Zehebî Mîzan'da 4126 nofu tercüme ile alıp onunda Hz. Ali'den
rivayette bulunduğunu, ama bundan Süddî değil Minhal'in rivayette bulunduğunu açıklar. Buhâri Tarih-i Kebir'inde, bunda bir
şüphe var derken onun İbni Ömer rivayetini kasdeder. İbnü'I Medini ona "zaîfül hadis" derken İbni Hibban ise onu "Es-Sikat" adlı
eserinde Sika olarak verir. Şimdi Hakim'in de onu yanılarak bu zat sanıp tashihde gevşekliği yüzünden hadisi sahih sayar. Hadisin
rivayeti gördüğümüz gibi sağlam değildir. Ancak Zehebî merhum bunları biiyorken burada yanılmasında mı yoksa Önceki
rivayette geçen olayın sahih olmasına bakarakmı sahih saydı bunu tam bilemiyorum. Kanaatimce hadis senedce zayıf isede
metinde geçen bilgi yönü ile sahihtir. Ancak Hz, Ali'nin o vakada olup olmadığını Allah bilir. Zira sahih olan Cabir (r.a.)'m
rivayetidir. Doğruları bilen ancak Allah'tır.
rette yerine dönsün" dedi.
-Efendimiz de "yerine dön!" buyurunca ağaç yerine döndü. Efendimiz (s.a.v.) Cebrail'e "bu kadarı bana yeter" buyurdu. Bu sahih bir hadistir.301[15]
İbni İshak anlatıyor: Bana Vehb b. Keysan haber verdiki "ben Abdullah b. Zübeyr'i Ubeyd b. Umeyr b. Katâde el- Leysi'ye; "Ya U-beyd! Bize Rasülüllaha peygamberliğin ilk gelişi nasıl olduğunu Ce-brailin ona geldiği zamanki durumu anlat,"302[16] deyince onun şöyle dediğini işittim. Benimde bulunduğum O mecliste Ubeyd, Abdullah b. Zübeyr ve yanında bulunan insanlara şöyle anlattı:
-Rasûlullah (s.a.v.) her yıl bir ay Hıra da itikaf yapardı. Bu Ku-reyşin Câhiliye döneminde yaptıkları bir nevi itikaftı. Buradaki "Ta-hannüs" kelimesi "takva ve itaat" demektir.303[17]
İbni İshak devamla derki: Rasülüllah (s.a.v.) her sene Hıra'da bu ibadetini yapar, miskinlerden kendine gelenlere yemek yedirirdi. Bir ay bu itikafını tamamladığında ilk işi Ka'beye gelip orayı tavaf etmek olur, sonra da evine dönerdi. Nihayet Allah'ın kendisine ikram arzuladığı ay girince ki bu Ramazan ayı idi- Ailesiyle birlikte Hıra'ya çıktı. Allanın kendine Peygamberliği ikram ettiği gece gelip çatınca Cebrail ona Allah'ın emrini getirmişti. Bunu Efendimiz (s.a.v.) şöyle anlatıyor.
"Cebrail ben uyuyorken304[18] içinde kitap bulunan ipekli bir pike (yada çarşaf)'tan yapma çantayı bana getirip oku!" dedi.
-Ne okuyayım? dedimde bunun üzerine beni öyle bir sıktiki ben nerdeyse bu (işin sonu) bir ölüm olacak sandım. Sonra beni bırakıp "Oku" dedi.
-Ben yine "ne okuyayım?" deyince öyle sıktıki bu bir ölüm olacak sandım. Sonra yine beni bırakıp "oku!" dedi. Ben:
-"Neyi Okuyayım" dedim. Bunu böyle söylemem onun bana yaptığını tekrar yapmasından sakınmak içindi. Bunun üzerine O:
«Rabbiyin adıyla oku» ayetini tâ «insana bilmediğini öğretti» (alak suresi 1-5) ayetine kadar okumamı (kendi okuyarak) söyledi. Bende onları okudum. Ardından o beni bıraktı. Bende uykumdan uyandım. Sanki kalbimde bir kitap yazılmış gibi bir hal olmuştu.305[19]
İşte bu haberin burasında ilaveli bir kısım varki onu Yunus b, Bükeyr, İbni İshak'tan şöyle rivayet eder: (Peygamber (s.a.v.) buyur-duki:)
Allahm yarattıkları şeyler arasında bana şâirlerle mecnûnlardan daha sevimsiz hiç bir şey yoktu. Öyleki onlara bakmaya bile tahammül edemezdim, (kendimi kasdederek) En uzak şey, şâir yada mecnûn olmak deyip sonra kendi kendime:
-Kureyş bu hadiseyi benim hakkımda asla anlatmaya muvaffak olamayacak. Yüce bir dağ zirvesine çıkıp oradan kendimi aşağı atar böylece bu sıkıntıdan kurtulurum, dedim.
Böylece yola çıktım, dağın ortasına varmıştımki, birden bire gökten "Yâ Muhammedi Sen Allah'ın RasûİÜsün. Bende Cebrâilim" diyen bir ses duydum. Başımı göğe kaldırdım. Birde ne göreyim! Cebrail bir insan suretinde ayaklarını semânın ufuklarında açmış vaziyette.
-Yâ Muhammed sen Allah Rasûlüsün, bende Cebrail'im dedi. Durup ona bakakaldım. Ne ileri ne
301[15] İbni Mâce 4028; Delâil 2/154.
302[16] Matbu nüshada bir yanlışlık ve eksiklik var onun için İbni Hişam'ın metnini esas aldım. Orada Abdullah diye geçerki İbni îshak onu Ubeydullah diye alır. Sonra "Huddistü Ebâ Ubeydullah" şeklinde değil, "Haddisnâ Yâ Ubeyd!" şeklindedir.
303[17] İbni Hişâm 1/267 (Mustafa el-Bâbi el-Halebî tabında 1/235'te).
304[18] Bu haberd geçtiğine göre Efendimiz'e Cebrail uykuda gelmiş olmaktadır. Oysa Buharî ve diğer yerlerde geçen Hz. Aişe hadisinde olsun diğerlerinde olsun bu hadisenin uykuda olmadığı gayet net olarak yazılıdır. Hatta Buhârî'nin bu rivayetinde "Peygamberlik işinin ilk başlangıcının sâdık rüyalarla" olduğunu sonra Efendimiz'e "yalnız başına halvet etmenin sev-dirildiğini" anlatıp "Hıra'da iken ona Cebrail geldi" şekli ile anlatıyor.
İşte bu rivayet Cebrail'in Vahyi getirdiği zaman Efendimiz'in uyanık olduğunun en kesin delilidir ki, diğer rivayetlerde bunu doğrular. Süheylİ Ravdu'l Unf adlı eserinde hadisenin iki defa vuku bulmuş olacağını açıklar ki, bu da uzak olmayan bir İhtimaldir.
305[19] İbni İshak Sîre s. 101; İbni Hişâm 1/236-237; Taberî Tarih 1/532; Beyhakî Delâü 2/147.
geri gidiyordum. Gözümü ondan çevirip gök yüzünün diğer ufuklarına dönderdim. Gök yüzünün neresine gözümü çevirsem onu oradada görüyordum. Ben hâlâ o halde dikilip duruyorken meğer Hatice de adamlarını beni aramaya göndermiş. Adamlar Mekke'nin en yüksek dağının tepesine kadar çıkıp (beni bulamayınca) Hatice'nin yanına geri dönmüşler. Ben ise hâlâ aynı yerimde duruyordum. Sonra Cebrail benden ayrıldı. Bende ailemin yanma gitmek üzere ayrıldım. Haticenin yanına gelip uyluğuna doğru yaslanarak oturdum. Hatice bana:
-Yâ Ebe'l Kasım! Neredeydin? Vallahi elçilerimi seni aramaya gönderdim; ta Mekke dağının tepesine kadar çıkıp geri geldiler, dedi.
Sonra ben gördüğüm hadiseyi ona anlattım. Bunun üzerine Hatice: «Müjdele ve gerçekleştir ey Amca oğlu!306[20] Hatice'nin canı elinde olan Zâta yemin olsunki ben senin bu ümmetin peygamberi olacağını ümid ediyorum, dedi.»
Sonra Hatice kalkıp üzerine elbiselerini giyinip ardından Varaka b. Nevfel'e gitti. Varaka onun amca oğluydu. Ve daha Önce Hıristiyanlaşmış olup kitap okumayı öğrenmişti. Hatice ona Nebi (s.a.v.)'in görüp duyduğu şeyi anlattığında, Varaka "Kuddûs, Kuddûs, Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederimki eğer doğru söylüyorsan Yâ Hatice! Ona gelmiş olan mutlaka Musa'ya da gelen Nâmus'u Ekberdir ve O mutlaka bu ümmetin Peygamberidir. Ona söylede bu melek gelince korkup çekilmesin yerinde dursun" dedi.307[21]
Hatice (r.a.)'ta Efendimiz (s.a.v.)'in yanına geri dönüp Ona Varaka ntn söylediklerini anlattı.
Rasûlullah itikafmı tamamlayınca Ka'be'yi tavaf etti. Tavaf esnasında kendisine Varaka rastladı ve: "Bana gördüğün ve işittiğin şeyi anlat" dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hadiseyi önada haber verdi. Bunun üzerine Varaka:
"Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsunki sen bu ümmetin Peygamberisin. Sana Musa'ya da gelmiş olan Cebrail gelmiştir. Elbette sen (kavmin tarafından) yalanlanacak, ezâ görecek, yurdundan çıka-rılacak ve onlarla savaşacaksın. Eğer ben o günlere yetişecek olursam sana Allah bilir nasıl yardım edeceğim," deyip sonrada Efendi-miz'in başını eğerek başının ortasından (beyin bıngıldağı yerinden) öptü. (sonra Efendimiz (s.a.v.) evine döndü.)308[22]
Mûsâ b. Ukbe, Meğazî adlı eserinde derki: Bize ulaştığına göre Nebi (s.a.v.)'in Peygamberlik hususunda ilk karşılaştığı şey Allah'ın kendisine gösterdiği rüya oluyordu. Bu Nebi (s.a.v)'e pek ağır geliyordu. Durumu Hatice (r.a.)'ya bildirdi. Allah (c.c.) Hz. Hatice'yi {yanlış yorumlamadan) muhafaza edip Risâleti tasdik etmeye gönlünü geniş letti de Efendimiz (s.a.v)e hitaben:
-Haydi müjdeni ver! dedi. Sonra Efendimiz(s.a.v.) Hatice'ye "Kendisini rüyasında göksünün yarıp, sonra iç organlarının çıkarılarak temizlenip yıkandığını ve eski şekli ile yerlerine iade edildiğini" gördüğünü haber verdi.
Bunun üzerine Hatice (r.a.) da "Vallahi bu hayırlı bir şey, haydi müjdelesene!" dedi. Daha sonra Efendimiz (s.a.v) Mekke'nin en yüksek dağında iken, Cebrail bu durumu açığa çıkararak Nebi (s.a. v.)'i güzel bir yere oturttu. Bu yer hakkında Nebi (s.a.v.):
"Cebrail beni içinde yakut ve mercan bulunan kadife gibi yumşak havlan olan bir
sergi üzerine oturttu." buyuruyordu. Cebrail orada Efendimize Allah (c.c.)'nün kendine gönderdiği peygamberlik müjdesini verdi. Nihayet Efendimiz tam tatmin olabildi.309[23]
306[20] Hz. Hatice Amca oğlu diye söylemektedir. Çünkü soyları ilerde bir idi.
307[21] İbni İshak; İbni Hişâm, Taberî ve Heyhakî aynen üst kaynaklar Nihayetü'l İreb 16-170; Uyûnül Eser 1/86; tbni İshak, Taberî ve Beyhakî'nin nakilleri İbni Hişâm'in kinden daha malumatlıdır. Zehebî ise Ibni Hişam'ı esas alsa gerek..
308[22] İbni Hişâm 1/237; Taberî 1/533; Beyhakî Delâil 2/149; İbni İshak 102-103; Uyûnü'l Eser 1/86; Ravdu'l Unf 1/277; Nihayetü'l İreb 16/172; İbni Sa'd kısaca 1/295; İbni Abbas'tan.
309[23] Beyhakî Delâil 2/142; İbni Kesir el-Bidâye ven Nihâye 3/13; Ne yazıkki Mûsâ v. Ukbe'nin bu "Meğazi" adlı eserinden günümüze ancak bir kaç sayfası ulaşabildi. Yoksa Zehebî bile siyer hususunda onu temel alıp Mûsâ b. Ukbe'nin bütün hadis otoriteleri tarafından sika sayıldığını bildirir. Siyer-i Alamün Nübelâ 6/116 eserinde derki:
Mûsâ b. Ukbe'nin "Meğazîsine gelince o büyük sayılmayan bir ciltlik bîr eserdir. Biz onu şeyhimizden "sima" yolu ile okuduk.
Bu kıssada geçen "Efendimizin göksünün yarılması" hadisesinin Onun küçükken başından geçen ameliyat hadisesini Haticeye haber vermiş olması ihtimali olduğu gibi "İkinci bir ameliyat" olmasıda muhtemeldir. Sonrada üçüncü defa Mi'râc'a götürülürken tekrar göksü yarılıp temizlenmiştir.
İbnü Bükeyr, İbni İshâk'tan Varaka'nın şu şiiri okuduğunu anlatır.
l- Yâ Hatice! Eğer anlattıkların doğru ise Ahmed peygamberdir.
2- Cebrail ve Mikâil beraberinde göksü açan ve kaynağı gökte olan vahiy ile Allah'tan ona gelirler.
3- Onda bir tevbeyle kurtuluşa eren onunla zafere erer. Sapık, azgın ve alçaksa onunla eşkiya kesilir.
4- Emriyle rüzgârı estiren ve günlerde dilediğini yapan zatın sânı ne yüce!
5- Arşı bütün semaların üzerinde olan ve yaratıkları hakkında koyduğu hükümleri değişikliğe uğramayan zatın şâni ne yücedir.310[24]
İbni İshâk, İsmail b. Ebî Hukeym'in şöyle anlattığını söyler:
-Hatice Rasûlullah (s.a.v.)'e: "Amca oğlu! Sana gelen bu melek arkadaşın tekrar sana geldiğinde bana haber vermeye gücün yeterse bildir." deyince Nebi {s.a.v.) "Olur" buyurdu. Cebrail geldiği zaman Nebi (s.a.v.) "Yâ Hatice! İşte Cebrail! Onu görüyormusun?" buyurdu. O da "Ey Amca oğlu! Kalkta, sol uyluğumun üzerine otur?" ricasında bulundu. Efendimiz de kalkıp oraya oturunca Hatice: "Onu yine görüyormusun?" diye sordu. "Evet" demesi üzerine Hatice, "Yer değiş tir! Şimdi sağ uyluğum üzerine otur." dedi. O (s.a.v.)'da onun sağ uyluğuna oturdu. Hatice "Onu yine görüyormusun?" diye sordu. "Evet" deyince "Öyleyse kucağıma otur" diye rica etti. Efendimiz de öyle yaptı. Bunun üzerine Hz. Hatice (r.a.) açılıp başından örtüsünü açtı; sonrada Efendimize "onu görebüiyormusun?" diye sordu. Nebi (s.a.v) "Hayır!" deyince O:
"Sabit ve kararlı ol ve müjdele! Vallahi o melâikedir. O şeytan değildir." dedi.311[25]
İbni İshak derki: Ben bu hadisi (Hz. Ali'nin oğlu Hasan'in torunu olan) Abdullah b. Hasen'e anlattımda bana şöyle söyledi:
-Ben annem Fatıma bn. Hüseyn (b. AIi)'yi bu hâdiseyi Hz. Hatice'den naklettiğini işittim. Ancak annem bunu şöyle anlatmıştı.:
-Hatice (r.a.), Peygamber (s.a.v)'i kendisi İle iç gömleği arasına katmış işte Cebrail'de o zaman ayrılıp gitmiş. Bunun Üzerine Hatice (r.a.) "Bu şüphesiz melektir, asla şeytan değildir" demiş.312[26]
İlk İnen Sûre
Ebû Salih, Leys- Akîl aracılığıyla İbni Şihâb-i Zührî'nin şöyle dediğini anlatır. Bana Muhammed b. Abbâd b. Ca'fer el- Mahzûmi' nin haber verdiğine göre, o kendi âlimlerinden birini şöyle derken iş itmiş:
-Allah'ın, Peygamberine indirdiği ilk sûre "lkra' bismi Rabbike' llezî halaq" ayetinden başlayıp
Onun.ekseri haberleri sahih olup, mürsel olanlarıda yine gayet iyi şeylerdir. Ne var ki çok kısa olup, biraz daha açıklanmaya ve ikmal edilmeye muhtaçtır. Böyle bir işi Hafız Ebû Bekr el-Beyhakî de eserlerinden "Delâil-in Nübüvve" adlı eserinde gayet güzel başarmıştır.
Mûsâ h Ukbe Ashab'a yetişip onlardan rivayeti bulunan Tabiînlerdendir.
310[24] İbni İshak sîre 103 (Tahricli baskı 123); Beyhakî Delâil 2/150; İbni Kesîr el Bidayesinde 3/10-11 bu şiiri eksiksiz olarak Beyhaki'den nakleder ve "Bana göre bu şiirin Varaka'dan rivayet edilmiş olması biraz şüphelidir." der. Ebû Nuaym Deiâil h. no. 164.
311[25] İbni tshak es-Siyer ve'I Megazî safa 133; Beyhakî Delâil 2/152; İbni Hiş âm 1/238-239; Nihayetü'l İreb 16/174; Taberî Tarih 1/533; Ebû Nuaym Delâü H. no. 164
312[26] Üst Kaynaklar.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/196-205
"Mâ'lem ya'lerrTe kadar devam eden (âlak sûresi)'nin ayetleridir. Alimler derlerki: İşte bu o sûrenin
Hıra günü Rasülüllaha indirilmiş olan ilk yansıdır. Sûre'nin diğer yansıda daha sonra Allah
(c.c.)'nün dilediği bir zamanda indirildi.313[27]
Vahyin İlk Başladığı Ay
İbni İshak derki: Rasûl-ü Ekrem'e Kuran Ramazan ayında indirilmeye başladı. Allah(c.c): "kendinde
Kurân'ın indirildiği Ramazan ayı" (Bakara 185) ve
"Biz O (Kur'ânı ) Kadir gecesi indirdik" Biz Onu Mübarek bir gecede indirdik" (Dühan 4)
buyuruyor.314[28]
Hz. Ali'nin Müslüman Oluşu Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'ın şöyle anlattığını haber veriyor:
-(Efendimiz Hıradan vadiye inipte Cebrail'i gördüğü zaman), Cibril ökçesini vadinin bir yerine
vurduda oradan su fış kırdı. Cebrail ve Muhammed (s.a.v.) abdest aldılar. Sonra Cebrail iki rekâ't
namaz kılıp göğe geri döndü. Efendimizde gözleri ışıl ışıl, surur içinde geri evine döndü. Hatice
(r.a.)'nın elini tutup onuda o kaynağın başına getirdi. Kendisi tıpkı Cebrail gibi abdest aldı.
(Haticeyede aldırdı.) sonra O ve Hatice iki rekat namaz kıldılar. Artık daha sonra Efendimiz (s.a.v.)
ve Hatice (r.a.) gizlice namaz kılıyorlardı. Sonra Ali (r.a.) bu olaydan birgün sonra yanlarına gelmiş
ve ikisinide namaz kılarken bulmuştu. Ali: "Bu ne, Yâ Muhammed?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v.)
de:
-İşte bu Allah'ın kendi zatı için seçtiği, kendi ile Peygamberlerini gönderdiği dînidir. Ben seni tek
olan Allah'a çağırır, Lât ve Uzza putlarını inkâra da'vet ederim, buyurdu. Bunun üzerine Ali (r.a.)
da:
-Bu, bu güne kadar hiç duymadığım bir şey. Babam Ebû Tâlib ile konuşmadan bir işe karar verecek
değilim, dedi.
Henüz din işinin Allah tarafından açıkça îlan emri gelmeden kendi sırrının aleyhine olarak ifşa
edilmiş olacağı Rasulullah'ın hoş una gitmedi. Bunun için Ali'ye: "Yâ Ali! Müslüman olmazsan da
bunu gizle" buyurdu. Ali o gece öylece kaldı. Sonra Allah (c.c.) onun kalbine İslâm duygusunu
yerleştirdi. Sabah olunca doğruca Rasûlullâh'm yanına geldi, ve İslam'a girdi. Artık Ali Efendimize
Ebû Talib'den korkarak geliyordu. İslama girdiğinide gizlemekteydi.315[29]
Bu arada Zeyd b. Harise (r.a.)'da müslüman oldu. İkiside takriben bir ay kadar durdular, Ali bu
sırada Nebi (s.a.v.)'in yanına gidip geliyordu. Ali (r.a.)'ın İslam'dan önce Rasûlullah (s.a.v.)'in
bakımında olmasıda kendi için Allah'ın lütfettiği ni'metlerden birisiydi.316[30]
Seleme b. Fadl, Muhammed b. İshak'tan şöyle nakleder: Bana İbni Ebî Necîh, Mücâhid'in şöyle
dediğini haber verdi:
-Kureyş'e çok şiddetli bir kıtlık belâ olmuştu. Ebû Tâlib de çolu-ğu çocuğu çok kalabalık biriydi.
Peygamberimiz (s.a.v.) amcası Ab-bas'a (ki O zengin biriydi): "Kardeşin Ebû Talib'in çoluk çocuğu
kalabalık gördüğün kıtlıkta insanların başına bela oldu. Haydi gidelimde çoluk çocuğun yükünü
hafif letiverelim" buyurdu. Böylece Nebi (s.a.v.) Ali'yi alıp onu kendi hâne halkına kattı. İşte AH
(r.a.) henüz daha RasühıHah (s.a.v.)'in yanındayken Allah (c.c) Onu peygamber olarak
vazifelendirdi de Ali de ona uyup İmân etti.317[31]
313[27] Beyhakî Delâü 2/157; İbni Sa'd Tabâkât 1/196.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/205
314[28] İbni İshak sayfa 109-110'da Enfal 41 ayetinde zikreder. İbni Hişam da 1/239'da aynısını rivayet eder. Taberî de Haberin bir
kısmını İbni îshak' tan "Kur'an Ramazanın yirmi dördüncü gecesi indirildi." şekliyle rivayet eder. 1/528.
315[29] İbni İshâk Siyer, sayfa 137; İbni Hişâm 1/137'de bunu daha kısa verir ve bir başka şeklini anlatır. Beyhakî Delâil 2/161.
316[30] Üst kaynak.
317[31] İbni Hişâm 1/246; Beyhakî Delâil 2/162; Beyhakî Sünen-i Kübrâ 6/206; Taberi Tarih 1/538-539.
Dırâverdî, Amr b. Abdillah aracılığıyla Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin şöyle dediğini anlatır: "Şüphesiz ilk İman eden Hz. Hatice idi. İlk İman eden iki erkekte Ebû Bekir ile Ali (r.a.) idiler. Ebû Bekir İslamı ilk açıklayan kimse olmuştur. Ali ise babasından çekindiği için İslam olduğunu gizliyordu. Nihayet birgün babası ona rastlamış ve "Müslüman oldun mu?" diye sormuştu. O da "evet deyince Ebû Tâlib de "öyleyse amca oğlun Muhammed (s.a.v.)'e sırtver (destek) ol ve ona yardım et" dedi.
Muhammed b.Ka'b derki: Ali, Ebû Bekirden önce müslüman olmuştu.318[32] Yûnus, İbni İshak aracılığıyla Muhammed b. Abdirrahman b. Abdillah b. Husayn et-Temimi'den Rasülullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder.
"İslam'a da'vet ettiğim herkesi ilk Önce bir irkilme bir tereddüt ve şüphe içinde gördüm. Ancak Ebû Bekir hariç. Zira O İslam'ı ken-dine arz ettiğimde ne gecikti nede onda tereddüt etti."319[33]
İsrail'de îbni İshak yoluyla Ebû Meysere'den yaptığı nakle göre: Nebi (s.a.v.) şehir dışına çıktığı zaman, "Yâ Muhammedi" diye seslenen birini duyardı. Bu sesi duyduğu zaman korkarak geri döner gelirdi. Bu durumu sadece Ebû Bekir (r.a.)'a anlattı. Ebû Bekir O'nun Câhiliye dönemindede en yakın arkadaşıydı. 320[34]
İlk Müslümanlar
İbni İshâk anlatıyor:
-İlim ehli biri anlatırki; RasUlullah (s.a.v.) namaz vakti geldiğinde beraberinde Ali olduğu halde Mekke vadilerinden birine gider ve beraberce namaz kılarlar, akşam olunca geri dönerlerdi. Bir gün onlar namazdayken Ebû Tâlib onlara rastlamış ve :
-Bu ne ey kardeşim oğlu! diye sormuştu. Efendimiz (s.a.v.) de:
-Ey Amcam! Bu Allah'ın meleklerinin, Peygamberlerinin ve İbrahim (a.s.)'m dinidir, Allah o din ile beni kullara elçi olarak gönderdi. İşte ey amca! Sen kendisine nasihata gayret ettiğim ve hidâyete çağırdığım insanların arasında buna en layık olanısın. Benim da'vetimi kabul edip bana yardım etmeye en fazla senin hakkın var, buyurdu.
Bunun üzerine Ebû Tâlib: ,
Ey Kardeşim oğlu! Ben babalarımın dininden ayrılmaya güç yeti-remem. Ama Vallahi ben sağ kaldıkça sevmediğin bir kötülük sana ulaşamaz, dedi. Ali'ye de sevmiyeceği bir laf etmedi. Bazı âlimlere göre Ebû Tâlib oğlu Ali'ye o zaman ''Muhammed seni ancak hayra götürür, onun peşini bırakma' demiş.321[35]
Zeyd B. Harise
Daha sonra Rasûlullah'ın azatlısı olan Zeyd b. Harise (r.a.) müs-lüman oldu. İlk İsjâm'a giren ve Ali
318[32] Beyhakî Delâil 2/163; El Bidaye ven Nihâye 3/26; Râvî Dırâverdî, Abdül Aziz b. Muhammed olup "sadık" biridir. Buharı ve Müslim onu "destekçi" mahiyette ravi olarak alırlar. İmam Ahmed derki: "Eğer Dırâverdî ezberinden hadis naklederse çok yanılır ve hiç bir şeye değmez. Eğer Kitabından naklederse güzeldir." Ali b. El-Medînî onu "sika" saymış, Ebû Hatem İse "onun ihticâc edilmez" demişken, Ma'n b. İsa ise "onu mü'minlere emir yapmak uygun olur" demiştir. Zehebî Mîzan no.5125.
319[33] İbni İshak 139; (Hamidullah neşri 120); îbni Hişâm 1/252; Beyhakî Delâil 2/164; El Bidâye ven Nihâye 3/27; Uyunü'l Eser 1/95; Nihayetü'l İreb 16/717. Ancak bu haber mürseldir. Zira Muhammed b. Abdirrahman b. Ab-dillah sahabî değildir. Ebû Hatem "El Cerh vet-Ta'dil"inde 7/317 (no 1716) onun Aişe ve Avf b. el-Hâris'ten hadis naklini anlatır.
320[34] Beyhakî Delâil 2/164. Ancak İbni İshak yerine "Ebî İshak" olarak ahrki, doğru olan odur. Zehebî Siyeri A'lamün Nübelâ adlı eserinde 7/355 no 133'te "tsrâil b. Yûnus" tercemesinde anlatır. Zaten Ebû İshak İsrail'in dedesi dir.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/205-208
321[35] İbni Hişam 1/285, (246), Nihâyeti'l İreb 16/182, Uyûnül Esef 1/93, Taberi Tarih 1/539.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/209
(r.a.)'tan sonra ilk namaz kılan erkek o olmuştur.322[36]
Hakim b. Hızâm Şam'dan köleleri getirmişti. Halası olan Huveylid kızı Hatice'nin yanına girdi.
Hatice'ye: "Şu kölelerden dilediğini al, senin olsun" demiş, Hz. Hatice Zeyd'i seçip almıştı.
Peygamber (s.a.v.) Zeyd'i görünce "Onu kendisine bağışlamasını" istemiş, Hatice de Zeydi O'na
vermişti. Peygamber (s.a.v.) de Zeyd'e hürriyetini vermiş ve henüz Vahiy gelmeye başlamadan Onu
kendine evlatlık edinmişti. Daha sonra Zeyd'in babası Harise büyük bir öfke ve üzüntü ile çıka
gelmişti. Nebî (s.a.v.) Zeyd'e "Dilersen yanımda kalırsın dilersen babanla beraber yurduna
dönebilirsin" buyurdu. Ze-yd de "Ben seninle kalıyorum" dedi. Artık ona Zeyd b. Muhammed diye
çağrılıyordu. Nihayet "(oğulluklar) kendi Öz babalarının adlarıyla çağırın (Ahzab 5)" ayeti gelince
O, "Ben Zeyd b. Hârise'yim" demişti.323[37]
Ebû Bekr'in Yardımı İle İslam Olanlar
İbni İshâk anlatıyor. Ebû Bekir kavmi ile çok iyi ülfeti olan, sevilen, yumuşak huylu biriydi. Kureyş
kabilesinin en iyi nesebine mensuptu. İyi ahlakıyla tanınan bir tacirdi. İslama girince kendi kabilesinden
güvendikleri kendine gelip giden kimseleri İslama da'vet etmeye başladı. Onun da'veti ile
:
1- Osman
2- Zübeyir,
3- Abdürrahman b. Avf,
4- Talha b. Ubey-dullah,
5- Sa'd b. Ebî Vakkâs müslüman oldu. Ebû Bekir onları isla-ma girdiklerinde Nebi (s.a.v.)'e getirdi.
İşte şu adları geçen sekiz kişi ilk inanıp, namaz kılan ve Efendimiz (s.a.v.)'i tasdik edenlerdir.324[38]
Bundan sonra
1- Ebû Ubeyde Âmir b. Abdillah b. el- Cerrah el Fihri ,
2- Ebû Seleme Abdullah b. Abdü'l Esed b. Hilâl b. Abdillah el- Mahzûmi,
3- Erkam b. Ebi'l Erkam b. Esed b. Abdillah el-Mahz~ ümi,
4- Osman b. Maz'ûn el- Cümehî ile kardeşleri,
5- Kudâme
6- Abdullah,
7- Ubeyde b. el-Hâris b. el-Muttalib b. Abdil Menâf el-Muttalibî,
8- Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl el-Adevî
9- Karısı Fatı-ma bn. Hattab (ki Ömerin bacısıdır.)
10- Esma bn. Ebî Bekr
11- Habbâb b. el-Eratt,
12- Umeyr b. Ebî Vakkas,
13- Kardeşi Sa'd b. Ebî Vakkas,
14- Abdullah b. Mes'ût,
15- Suleyt b. Amr b, Abdi Şems el Âmiri
16- Kardeşi Hâtib b. Amr,
17- Ayyaş b. Ebî Rabia b. el-Muğire el- Mahzûmi
18- Karısı Esma, 19- Huneys b. Huzâfe Es Seh-mî,
20- Âmir b. Rabia,
322[36] İbni Hişam 1/286, Taberi Tarih 1/540, Uyûnül Eser 1/94.
323[37] İbni Hişam 1/286, Taberâni Kebir 5/83.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/209-210
324[38] İbni İshak Megazi s 140, İbni Hişam 1/288, Beyhakî Delâiî 2/165, Eddü-rer fi üıtisari'l Meğazi vessiyer. tbni Abdi'l Ber s. 38,
Taberi 1/540.
21- Abdullah b. Cahş b. Riâb el-Esedî,
22- Ebû Ahmed b. Cahş b. Riâb,
23- Ca'fer b. Ebî Tâlib,
24- Kansı Esma bn. Umeys,
25- Hâtıb b. Haris el-Cumehi,
26- Kansi Faüma b. Mü~ cellef,
27- Hattab b. Haris el-Cumehi,
28- Kansı Fükeyhe bn. Yesâr,
29- Ma'mer b. Haris,
30- Sâib b. Osman h. Mazûn,
31- Muttalib b. Ezher b. Abdi Avf el-Adevi ez Zuhrî,
32- Karısı Ramle bn. Ebî Avf,
33- En-Nahhâm lakabH Nûaym b. Abdillah b. Esed el-Adevî,
34- Âmir b. Füheyr (Ebî Bekrin Kölesi),
35- Hâlid b. Said b. el Âs b. Ümeyye,
36- Ümeyme b. Halef,
37- Hatıb b. Amr,
38- Ebû Huzeyfe Mehşem b, Utbe b. Rabiâ,
39- Vâkid b. Abdillah,
40- Halid b. Bükeyr,
41- Amir b. Bükeyr,
42- Akıl b. Bükeyr,
43- İyâs b. Bükeyr,
44- Ammâr b. Yasir,
45- Suheyb b. Sinan en Nemerî.325[39]
Muhammed b. Ömer el-Vâkidî, İbrahim b. Muhammed b. Talha isnadıyla Talha b. Ubeydullah'ın şöyle dediğini anlatıyor:
-Busrâ Şehrinin panayırına gitmiştim. Birde ne göreyim papazın birisi manastırında "Pazara gelen halka bir sorun bakalım içlerinde Harem halkından kimse varmıymış?" diyordu. Ben "Evet ben varım" dedim. Papazda: "Ahmed zuhur ettimi?" dedi. Ben "Ahmed de kim?" dedim. O da; "Ahmed b. Abdillah, b. Abdi'l Muttalib"tir. İşte bu ay onun geleceği aydv. O Peygamberlerin sonuncusudur. Çıkacağı yer Harem (Kabe) olup, göçeceği yer hurmalık, kara taşlık ve çorak bir yer olacaktır. Ona katılmada sakın geçilmemeye dikkat et" dedi. Talha derki:
-Kalbime bir şey düştü, derhal Mekke'ye döndüm ve "Yeni bir şey oldu mu?" diye sordum. "Evet, Muhmmed b. Abdillah Peygamber olduğunu ilan etti, Ebû Kuhâfe oğlu (Ebû Bekir) de ona tâbi oldu" dediler. Ben Ebû Bekrin yanına girdim ve "Şu zâta tabi oldun mu?" dedim. "Evet, yürü varda sende ona tâbi ol!" dedi.
Talha ona Rahibin dediğini haber verdi. Ebû Bekir de Talha'yi alıp Nebi (s.a.v.)'in yanına girdiler. Böylece Talha müslüman olup durumu Rasûl'Ü Ekrem'e de anlattı.
Ebû Bekir ile Talha İslama girdiklerinde Nevfel b. Huveylid b. el Adeviyye denen herif ikisinide yakalayıp bir ipe bağlamıştı. Teym oğullan onları konamamıştı. Bu Nevfel "Kureyş aslanı" diye tanınırdı. Bu olay sebebiyle Ebû Bekir ile Talha'ya "Karineyn" diye ad verilmiştir.326[40]
İsmail b. Mucâlid, Beyan b. Bişr, Vebera (b. Abdirrahman) isnâdıyla Hemmam'm şöyle dediğini anlatır: «Ammar b. Yâsir'i şöyle derken işittim: "Rasülüllah (s.a.v.)i (Peygamberliğin ilk yıllarında) görmüştüm. Beraberinde beş köle iki kadın ve Ebû Bekirden başka hiç kimse yoktu.327[41]
325[39] İbni İshak Sire vel-Megazi sayfa 143-144, İbni Hişam, 1/290, Beyhakî Delâü 2/173-174, Taberi İbni Sa'd yolu ile bu adları daha az olarak verir. 2/546-547.
326[40] Beyhakî Delâii 2/166, El-Bidaye ven- Nihâye 3/29.
327[41] Buhâri Fezail 62/5, İbni Adiy, 1/313, Beyhakî Delâii 2/167.
Derimki: Ammar (r.a.) burada Ali'yi anmıyor. Çünkü O on yaşlarında bir çocuktu. Abbâs b. Salim ile Yahya b. Ebî Kesir, Ebû Ümâ me yolu ile Amr b. Abese (r.a.)'den şöyle dediğini nakleder:
-Henüz Da'vetini gizli yoptığı dönemde RasüIUMah (s.a.v.)'e gelip: "Sen kimsin?" dedim. "Peygamberim" buyurdu. "Peygamber ne?" dedim "Allanın elçisidir" buyurdu. "Seni AMah mı gönderdi?" dedim "Evet" buyurdu. "Ne ile gönderdi?" dedim. 'Allah'a tapmak, putları kırmak ve akrabalık bağlarını pekiştirmekle" buyurdu. Ben; "Senin kendisiyle gönderildiğin şey ne güzel! Sana kim uyuyor?" dedim "köle ve hür (herkes)" diyerek Ebû Bekir ve Bilal'ı kasdetti.
Amr diyorki. "Ben kendimi İslam'a giren dört kişinin dördüncüsü olduğumu gördüm ve teslim olup '"Yâ Rasülüllah! Sana tabi oluyorum" dedim. Rasülü Ekrem (s.a.v.) de:
Şimdi olmaz! Ama şimdi kavmiyin yanına dön. Benim Peygamberliği ilan ettiğimi duyunca gelip bana tabi ol, buyurdu.328[42]
Hâşim b. Hâşim, Said b. Müseyyeb'ten Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a.)ı şöyle derken işittiğini haber veriyor:
-Ben yedi gün durdum. Şüphesiz o zaman ben İslam'ın (müslü-manların) üçte biri idim. Bunu, Buharı rivayet etmiştir.329[43]
Asım, Zerr isnadı ile Zaide b. Abdullah'dan (b. Mes'ûd (r.a.)) şöyle dediğini rivayet eder:
-Müslüman olduğunu ilk açıklayan yedi kişidir. 1-Nebi (s.a.v.) 2-Ebû Bekir, 3- Ammâr 4- Annesi Sümeyye, 5 Suheyb 6- Bilâl,7 Miktad. Ancak Yahyâ b. Ebî Kesrîr bu haberi nakilde tek kalmıştır.330[44]
İsmail b. Ebî Hâlid, Kays aracılığıyla Said b. Zeyd'in şöyle dediğini rivayet eder: "Vallahi ben Ömer tarafından kendimi ve kız kardeşini Ömer'in İslam oluşundan önce İslam'dan döndürmek için direğe bağlandığım devreyi bile görmüştüm. Sizin Osman'a yaptığınız şu zulümden dolayı Unut dağı yerinden ayrılıp gitseydi bu ayrılış gerçekten haklı bir iş olurdu." Hadis'i Buharı rivayet etmiştir.331[45]
Ebû-Davud-u-Tayâlisi (Müsned)'inde, Hammâd b. Seleme- Asım (b. Ebî Necved) Zirr (b. Hubeyş) isnadı ile Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)' m şöyle dediğini haber verdi:
328[42] Müslim Sahih 832, Nesâi 1/283, İbni Mâce 1364, Müsned 4/111, 112-114-122 Beyhakî Sünen 2/454, Delâii 2/168-6/369, Ebû Avâne Müsned, 1/6. t Abdii'l Ber Temhid 4/114, İbni Sa'd 4/215, Ebû Nûaym Hılye 2/16, Hakim 1/164, 3/65, 617. İbni Hıızeyme 260 Buharı Tarih-i Kebir 4/147, Kıssanın devamı Müslimde epey uzundur. Faydasına binâen kısaltarak veriyorum.:
"Bende aileme döndüm. Allah Rasûlü Medine'ye gelmiş Ben haber araştırıyordum. Medine halkından bir gurup gelince "Medineye gelen O zât ne yaptı?" diye sordum "Kavmi kendisini öldürmek istemişsede baş aramamışlar. İnsanlar hızla ona gidiyorlar " haberini alınca Medine'de yanına gelip "Yâ Rasûlallah beni tanıdın mı?" dedim "Evet, Sen bana Mekkede gelen adamsın?" bııyurunca "Tabi" deyip "Yâ Rasûlallah! Bana Allahın sana Öğretip, benim bilmediğim şeyi Öğret" dedim O da:
"Sabah namazını kılınca artık dur. Gün doğup yükselinceye kadar namaz kılma. Çünkü Güneş doğarken şeytanın iki boynuzu arasında doğar. O zaman Kafirler Ona secde ederler Sonra kıl. Buyurarak namazı ve ab-desti öğretmişti. Bu hadiseyi Amr. <r.a.) iyice ihtiyarlayınca Ebû Ümâme (r.a.) a anlatmıştı.
329[43] Buhari Menâkıb-ı Ashabin Nebiyyi 62/15, İbni Sa'd 3/139 Beyhakî Delâii 2/169-170. Siretüş,-Şâmiye 2/411, Hâkim 3/384; İbni Mâce Mukaddime 132; Müsned 1/440 Hâkim 3/498.
Burada Sa'd (r.a.hn "üçte biriyim" demesi bizi yanıltmasın. Hz. Sa'd bu sözünü yâ kendi zannına göre yada kadın çocuk ve köleleri saymamış olmasından söylemiş olabÜir. Zaten İbni Hacerde hadisin şerhinde "
-îslâmın ilk döneminde müslümanlar imanını gizlediği İçin kimlerin müslüman oluduğunu tam bilmiyor ve belkide ilk ikiyi Efendimiz ve Ebû Bekir olarak kasdediyordu. der. Ayrıca Beyhakî rivayetinde Sa'd "Benim islam olduğum günden Önce kimse İslama girmedi" rivayeti İbni Mende de "Benden Önce" şeklindedir.
330[44] İbni Ebî Şeybe 14/313 Hâkim 3/ 284 Beyhâki DelâiJ 2/170 İbni Mâce 150; Müsned 1/44Q
331[45] Buhârî Hadis no 3862, 3867, 6942 Hâkim 3/ 440 Beyhakî Delâil 2/171
-Ben yetişkin bir delikanlı olup Mekke'de Ukbe b. Ebî Muayt'ın koyunlarını güdüyordum. Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebû Bekir yanıma geldiler. Müşriklerden kaçmışlardı. Bana "Ey genç! Bize içirebilecek sütün varmı?" dediler. Bende; "Ben emanetçiyim. Size içiremem" dedim Onlar; "Peki sende koça gelmeyecek yaşta oğlak varmı?" dediler. Bende "Evet" deyip oğlağı onlara getiriverdim. Ebû Bekir oğlağı tuttu. Nebi (s.a.v.) de oğlağın memesini tutup dûâ etti. Oğlağın göksü birden bire sütle doldu. Ebû Bekir (r.a.) içi çukur bir kaya parçası getirdi. Efendimiz de içine sağdı. Sonra İkiside içip banada içirdiler. Sonra (s.a.v.) davarın göksüne hitaben; "Sütün çekilsin" dedide sütü kuruyuverdi. Daha sonra ben Rasûlullah (s.a.v.)e gelip Kur'âni kas-dederek, "Şu güzel sözlerden banada öğret" dedim. Rasûluîlah (s.a.v.) de:
"Sen eğitime kabul edilmiş bir gençsin" buyurdu. Ben Rasûlullah'ın ağzından yetmiş sûre Öğrendim ki onlar hakkında hiç kimse benimle münakaşa edemez. 332[46]
Peygamberin Kendi Kavmini Allah Yoluna Daveti VeGördüğü Cefâlar
Cerir, Abdü-'l Melik b. Umeyr- Musa b. Talha- isnadıyla Ebû Hü-reyre (r.a.)nin şöyle dediğini anlatır: "Akrabaların olan Aşiretini uyar!" (Şuâra 214) ayeti indiğinde Nebi (s.a.v.) Kureyş kabilesini da'vet etti. Onların küçük büyük hepsi geldiler. Nebi (s.a.v.) onlara:
«Ey Ka'b b.Lüey oğulları! Kendinizi ateşten kurtarın. Ey Abdil Menâf oğulları! Kendinizi ateşten kurtarın. Ey Hâşim oğulları! Kendinizi ateşten kurtarın. Ey Abdül-Muttalib oğullan! Kendinizi ateşten koruyun. Ey Fâtima kendini ateşten koru Çünkü ben sizin için Allah katında yapabilecek bir şeye mâlik değilim. Ancak sizinle bir akrabalık varki ben onu akrabalık bağı ile bağlayacağım.»333[47]
Hadisi Müslim, Kuteybe ve Züheyr b. Harb aracılığıyla Cerîr'den rivayet etmiştir. Bu ikisi Cerir'in bu hadisinde Zührî- Said b. Müsey-yeb, Ebû Seleme, Ebû Hüreyre (r.a.)'tan rivayette ittifak etmişlerdir.
Süleyman et-Teymi, Ebû Osman aracılığıyla Kabisa b. el-Muhâ-rikjle Züheyr b. Amr'm şöyle dediğini anlatır "Akraban olan kavmini uyar" ayeti indirildiğinde Rasülullah (s.a.v.) Mekke dağındaki kayalıkların birinin üzerine çıkıp şöyle nida etti
«Ey Abdil-Menâf oğulları! Ben bir uyarıcıyım. Sizin ile ben tıpkı düşmanı görüpte ailesini korumaya giderken düşmanın kendini geçerek (oraya baskın yapacağından) korkupta birden bire "Yâ sabâhâh, Sabah baskını vâr" diye uzaktan oraya bağıran kimsenin hali gibiyiz.» Hadisi Müslim nakletti.334[48]
332[46] Buhâri (son cümleyi alarak) Fazâü'ül Kur'an (No: 5000); Ebû Dâvûd-u Tayâlİsi 2/124 Müsned 1/276-379-462, İbni Asâkir Tehzib-i Tarih-i Dımışk 2/246, Fesevi Ma'rife vet-Târih 2/537, Beyhakî Delâil 2/171, Tabe-ranî Kebir 9/72-77 tbni Sa'd 3/1/107, Ebû Nûaym Delâil , 1U İbni Ebî Şeybe 11/510-7/51, Kadı Ebû Ya'la Müsned, 8/4985, 9/5311, tbni Hibban (El- İhsan) 9/100, Ebû Nuaym Hilye 2/264, Zehebî Siyer-i A'lamin- Nübe-
lâ'sında( 1/465) Hadisi sahih sayar. Hakimin tashihinede "evet" der. Buharı hadisi tam şekli ile Tarihi Kebirinde 2/537'de nakleder. Dr. Ömer Tedmurî Zehebî'nin hadisi sahih saymasına razı olmayarak "Asım b. Ebî'in Nec-ved'in hadisinin sahih dereceye varamayacağını öne sürerek hadis Hasen-dir" der. Bu zatı Zehebî iyi tanır. Mizan'ında 4068 no ile onun hakkındaki otorite kurallarını nakleder. Buna rağmen bu hadisi Âsım'dan nakledenlerin hep sika olması ile bu hükmü verir. Bu husus ilel konusunun inceliklerinden biri olup hadisle uğraşan her alim bunu bilmez. Seleften bazıları, zayıf bir raviden sahih olan hadisi naklederler ve "biz onun yalan olup olmadığını biliriz derlerdi." Üstelik Buhari de Müslim de bu Asim'ın rivayetlerini sahihlerine almışlardır. Bilhassa bu Âsim kıraatta imam olup Sika olduğunda İttifak vardır. Buharı Tarih-i Kebîr ve Sağîr'inde ona yer verip tenkide yanaşmaz.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/210-215
333[47] Müslim 204 (İman 348) Buhari Edebü'l Miifred 48, Buhâri Tarih-i Sağır 1/15, Tahavî Ş. Meâniü'I Âsâr 3/285-4/387, Nesâi 6/248, Müsned 2/519, Ebû Avane 1/93, Beyhakî Delâil 2/177, Buhari Tarih-i Kebir 13/48-11/15, Buharî de Ebû Hüreyre'den (r.a.) Vasâyâ 55/1 l'de ve bu ayetin tefsirinde bu hadisi "Ey Kureyş oğullan" şekli ile başlayarak nakleder.
334[48] Müslim İman 353(207); Tahavî 4/387, Taberânî Kebîr 18/374 Beyhakî Delâil 2/178 Ebû Avâne 1/93, Müsned 5/348, 60.
Yunus b. Bükeyr, İbni İshak'tan şöyle dediğini anlatır. Bana isi-mini gizlememi isteyen birisi Abdullah b. Haris b. Nevfel'i İbni Ab-bas aracılığıyla Ali (r.a.) tan şöyle dediğini işittiğini haber verdir:
'Akrabaların olan kavmini uyar!" ayeti indiğinde Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu
"İşe Kavmimden başlarsam istemediğim şeylerin başıma geleceğini anladım. Bunun Üzerine Cebrail gelip: Yâ Muhammed! Eğer sen Rabbiyin sana emrittiğini yerine getirmezsen Rabbin sana azâb eder." dedi. Ali (r.a.) devamla şöyle anlattı.:
"Bunun üzerine Rasülullah beni çağırdı ve, Yâ Ali! Şüphesiz Allah (c.c) bana akrabam olan kavmimi uyarmamı emretti. Anladımki ben bu tebliğe kavmimden başlayacak olsam onlardan arzu etmediğim şeyleri göreceğim. Böylece sustum. Sonra bana Cebrail gelip "Eğer emrolunduğunu yapmazsan Rabbin sana azâb eder" dedi. Yâ Ali! Bize bir koyun budunu bir sa' mikdarda yemek hazırla. Büyük bir Çanakta da yoğurt yaptır. Sonrada Abdü'l Muttalib oğullarını toplayıver." dedi. Dediğini yaptım. Onlar toplantıya katıldılar. O gün Muttalib oğullan kırk kişiden ya bir eksik ya bir fazla idiler. Aralarında (s.a.v.)in amcaları Ebû Talib, Hamza, Abbas ve Ebû Leheb de varlardı. Ben yemek tepsisini önlerine koydum. Rasülullah (s.a.v.) ondan bir dilkeç335[49] alıp eti dişleriyle parçalayıp et parçalarını tepsinin etrafına dağıttı ve: "Bismillah diyerek yemeğe başlayın" buyurdu. Oradakiler iyice doyuncaya kadar yediler. Parmak izlerinden başka bir şey göremeyinceye kadar yediler. Vallahi onların her biri yek diğeri kadar yemişti. Sonra Rasûfullah (s.a.v.); "Onları sula yâ Ali!" buyurunca, bende o büyük kabı getirdim. Onlarda doyuncaya kadar içtiler. Allah'a yemin olsun her biri diğeri kadar içti. Nebi (s.a.v.) onlarla konuşmak isteyince Ebû Lehep atılıp; "Ne cesaret yahu, dostumuz size sihir yapmış" dedi. Bunun üzerine onlar dağılıp gittiler ve Nebi (s.a.v.) onlarla konuşamadı. Ertesi gün Nebi (s.a.v.) bana: "Yâ Ali! dün yaptıklarını aynen bize bir daha yap" buyurdu. Bende dediğini yaptım ve onları topladım. Rasülullah dünkünün aynısını yaptı. Doyuncaya kadar yiyip .kanıncaya kadar kaptan içtiler. Sonra Kasü-lullah (s.a.v.):
"Ey Abdül muttalib oğullan! Ben size hem dünyanın hem ahiretin işlerini getirdim." buyurdu.336[50]
Ahmed b. Abdi'l Cebbar el-Utâridi derki: Bana ulaştığına göre İbni İshak bu haberi Abdü'l Ğaffâr b. el-Kasım Ebî Meryem'den o da Minhal b. Amr aracılığıyla Abdullah b. El Haristen duymuş.337[51]
Yûnus, İbni İshak'tan şöyle nakleder: Peygamber (s.a.v.)'in peygamberliği gizleyişinden onu açıklamakla emrolunması arasında üç yıl vardı.338[52]
Ameş de Amr b. Mürra- Saîd b. Cübeyr- isnadıyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle dediğini haber verir: "Yakın akraban olan aşiretini uyar" ayeti gelince Rasûullulah (s.a.v.) yürüyüp Safa tepeciğine çıktı ve oradan "Yâ sabâhâh, Sabah baskını var" diye bağırdı. "Bu bağıran kim dediler?" Bir kısmıda "Muhammed" deyince, Onun yanına gelip toplandılar. Nebi (s.a.v.) onlara:
"Ne dersiniz ben size şu dağın eteğine bir gurup süvari çıkıyor diye haber versem, siz beni doğru bulurmusunuz?" buyurdu. "Biz senin yalan üzerinde denendiğini hiç görmedik" dediler. Efendimiz (s.a.v.) de:
- "Ben sizi önümde gördüğüm şiddetli bir azabtan uyarıyorum" buyurdu. Bunun üzerine Ebû
335[49] Dilkeç etin uzunlamasına kesilen şekline denirki tam arabçadaki ö-i»-JI kelimesinin karşılığıdır. Toros Tiirkçesinin bu canlı kelimesi dilimize bir katkı ümidiyle buraya aldım. Bilmiyorum belki Anadolunun diğer yerlerin-dede kullanılıyordun
336[50] İbni İshak Es-Siyer Vel- Meğazi 145; Taberî Tarih 1/542, Burası İbnİ İshâkta son bölümde Efendimizin 'Vallahi Arablardan benim size getirdiğimden daha üstün birşey getiren olmadı. Ben size dünyanızın..." Şeklindedir. Taberi ise aynı hadiseyi İbni Humeyd, Seleme, İbni İshak Abdü'l Gaffar b. Kasım, Minhal b. Amr (r.a.) isnadıyla verir. Ama bu rivayetin sonu daha uzun oiup İbni İshakm siyerinde bu yoktur. Beyhakî Delâil 2/179-180'de aynen, İbni İshak rivayetini verir. İbnü'l Cevzi de el- Ve-fâl/184 olayı nakleder. İbni Sa'd aynı hadiseyi daha kısa olarak Ali b. Muhammed, Yezîd b. Iyaz, Nâfi, Salim , Ali (r.a.) isnadıyla verir. Beyhakî Sünen 9/7; Taberî Tefsir 19/75, Taberâni Sagîr 2/320, Ebû Nûaym Delâil 152
337[51] Bu Üst dipnotta açıkladığım gibi Taberinİn isnadıdır.
338[52] îbni İshak Es Siyer vel Meğazi 144, (Hamidullah baskısı 126) İbni Hişam (Muşta el- Babi neşri) 1/262) Beyhakî Delâil 2/180 Taberi 1/543.
Leheb:
-Yazıklar olsun sana! Bizi bunun içinmi topladın deyip kalkıp gitti de "Ebû Leheb'in eli kurusun! Gerçekten de kurumuştur." suresi indi ki A'meş de bu şekilde "Ve tebbe" değilde, "Ve kad tebbe" olarak okumuştur. Buradaki "Ve kad tebbe" hariç diğer kısım ittifakla yapılan bir rivayettir. Bu ise A'meşin talebelerinden birinin rivayetidir. Haber Müsiimin Sahihindedir.339[53]
İbni Umeyye, Velid b. Kesîr- İbni Tedres- isnadıyla Esma bn. Ebî Bekr (r.a.)'nın şöyle dediğini haber verir.
"Tebbet yedâ Ebî Lehebin" ayeti inince şaşı gözlü, Harb kızı Ümmü Cemil bir gürültü patırtı ile eline taş alıp geldi. Şöyle diyordu.:
Direttik Müzemmeme (horlanana),340[54] Buğzettik, inancına isyan ettik emrine.
Nebi (s.a.v.) o zaman Mescid-i Haram daydı. Ebû Bekir; "Ya Ra-sûlallah bu karı geliyor. Seni göreceğinden korkuyorum" demişti. Nebi (s.a.v.) de Kurandan bir yer okuyup ona sarıldı o zaman:
"Sen Kur'an okuduğunda senin ile âhirete inanmayanların arasını (gizleyip) örten bir perde koyarız." (İsra 45) ayetini okumuş tu. Kadın gelip Ebû Bekirin yanma durup Peygamberi görememişti. Ebû Bekire: "Haber aldığıma göre arkadaşın beni yermiş" deyince Ebû Bekir (r.a.)'ta "Şu Beytullahın Rabbi için hayır! O seni asla yermedi." deyince kadın "Kureyş kabilesi bilirki ben onların seyyidi-nin kızıyım" diyerek dönüp gitti.341[55]
Bu haberin bir benzerini Said b. Kesir- Babası yolu ile Esma (r.a.)'dan Ali b. Müşhir de rivayet etmiştir.342[56]
A'rec aracılığıyla Ebuz-Zinâd Ebû Hureyre'den (r.a.) Rasûlullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Şu Kureyş'in haline bir bakın Allah onların kötü sözlerinden beni nasıl koruyor. Onlar Müzemmem diye birine sövüp yine Mü-zemmem'e la'net ediyorlar. Halbuki ben müzemrnem değil Muhammedim.343[57]
İbni îshak anlatıyor: İslam artık Mekke'de yayılmıştı. Sonra Allah (c.c) peygamberine emrederek: "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve müşriklerden yüz çevir" (Hıcr ayet 89) ve "Deki şüphesiz ben açıkça bir uyarıcıyım.....( Hıcr 89)" buyurmuştur. O zaman Rasülullah (s.a.v.) ve ashabı namaz kılacaklarında Mekkedeki dağ koyaklarına giderek namazlarını kılıp kendi kavminden saklamış olurlardı. Bir gün Sa'd b. Ebî Vakkas bir gurup arkadaşıyla beraber böyle bir koyakta namaz kılıyorlarken üstlerine müşriklerden bir gurup çıka gelmiş bunların yaptıklarından hoşlanmayıp ayıplamışlar ve onlarla dövüşmeye kalkmışlardı. Bunun üzerine Sa'd (r.a.) bir deve çene kemiği ile müşriklerden birine vurup suratını parçalamıştı. İşte İslam'da akan ilk kan bu olmuştur. Nihayet Rasüîullah (s.a.v.); İsiamı ilan edip işini aleniyete dökünce - bana ulaşan habere göre kavmi kendisini ne ter-ketmiş nede ayıplamış idi. Nihayet Rasülullah (s.a.v.) onların ilahlarını kınayınca bu çok zorlarına gidip hoşlanmadılar ve (s.a.v.)'in aleyhinde ve düşmanlığında birleştiler. Durum bu hale gelince amcası Ebû Talib Peygambere acıdı onu korumasına alıp önüne gerildi. Kureyşli-ler, Muhammed'in (s.a.v.) kendilerinin hoşlanmadığı şeyleri terketme-me kararında olduğunu ve Amcasınında onu himaye ettiğini görünce Ebû Talibe gelip durumu konuştular. (Bunlar kureyşin
339[53] Müslim İman 208, Buhari "ve tebbe olarak" tefsir 65/111, Müsned 1/307, Taberi Tarih 1/542, Beyhakî Delâil 2/182, Süheylî Ravdu'l Unf 2/109, Taberi Tefsir 30/218, Tirmizî 3363, Ebû Avâne 1/92.
340[54] O günün müşrikleri Efendimize Muhammed kelimesinin zıt anjamına gelen Müzemmem (kötülenen horlanan) derlerdi. Bundan bir sonra kısımda Zehebi Buhariden bu hadiseyi verecektir.
341[55] İbni Hişam (M. El- Babi Tab'ı 1/356} 2/104 te bunu isnadsız olarak İbni Ishaktan nakleder. Müellifin isnadı ile Beyhakî Delâil 2/195 tekidir.
342[56] Bey Delâil 2/196.
343[57] Buharî Menâkib 61/17,Nesâi Talak 26, İbni Hibban 2104, Beyhakî Sünen 8/252, Beyhakî Delaîl 1/152, Müsned 2/244-340-369, Ancak Buharide diye başlar. Ebû Nuaym Delâil 1/61.
ileri gelenleri olup Utbe, Şeybe, Ebû Süfyan, Ebu'l Buhterî, Esved b. Muttalib, Ebû Cehil, Velid b.
Muğire, Nebih b. Münebbih ve Âs b. Vâil'den teşekkül ediyordu.344[58] Dedilerki:
"Yâ Muhammed! Onu İlahlarımız ve dinimiz hakkında konuşmaktan menerdersin yada onunla
aramızı serbest bırakırsın" Ebû Talib ise onlara çok yumuşak bir üslûpla konuşup onları güzel
şekilde redetti. Geri dönüp gittiler.345[59]
Bundan sonra adamlar iyice uzaklaşıp kinlendiler. Kureyşliler Peygamber (s.a.v.) aleyhine lafı
çoğaltıp birbirlerini onun aleyhine kışkırtıp bir kere daha Ebû Talibe geldiler ve "Aramızda senin bir
şerefin tanınmış bir aile nesebin var. Biz senden kardeşiyin oğluna engel olmanı istediksede sen ona
mâni olmadın. Artık biz Vallahi onun ilahlarımıza kötü söyleyip akıllılarımızı serseri saymasına sabredecek
değiliz. Şimdi sen ya onu men edersin yada bu konuda çarpışmak için onu da seni de
karşımıza alır iki guruptan biri yok olana kadar vuruşuruz." diyerek durumu arzedip gittiler. Ebû
Talibe kavminin bu ayrılığı ve kendilerine İlan ettikleri bu düşmanlık pek ağır geldi. Hiç bir
kimseye Rasülullah'ı onlara teslim etmek ve onu yardımsız bırakmak hoş gelmedi.346[60]
Yunus b. BUkeyr de Mûsâ b. Talha - Talha b. Yahya b. Ubeydul-lah aracılığıyla Akîyl b. Ebî Tâlib
in şöyle haber verdiğini anlatıyor: Kureyş Ebû Talibe gelip: "Şu kardeşiyin oğlu bize
meclislerimizde ve Mescidimizde eziyet ediyor. Ona engel ol" dediler. O da "Yâ Akıyl! Git de
Muhammedi bana getir" dedi. Bende gidip onu Hıf veya Kibs denen küçük bir evden çıkardım.
Nebi (s.a.v.) yanlarına gelince Ebû Tâlib: Şu amca çocukların iddia ederlerki, sen onlara
meclislerinde ve mescitlerinde eziyet ediyormuşsun. Onlara eziyetten vazgeç" dedi. Rasûlullah
(s.a.v.) gözlerini Semada dolaştırdı ve:
"Şu güneşi görüyormusunuz?" diye sordu. "Evet" dediler. Rasûlullah (s.a.v.) de
"Ama benimde, sizin ondan bir kıvılcım yakmanız hususunda, sizin yakanızı bırakmaya gücüm
yetmez." buyurdu. Ebû Talib de: "Vallahi kardeşim oğlu bize şimdiye kadar hiç yalan söylemedi.
Haydi dönüp gidin" dedi. Buh^rî hadisi tarihinde Ebû Kûreyb yoluyla Yunustan nakletti.347[61]
İbni tshak anlatıyor. Bana Ya'kub b. Utbe "b. Muğire anlattı ki: "Kureyş Ebû Talibe diyeceğini
deyip gittiğinde Rasülulİah (s.a.v.)'e haber göndermiş ve ona "Kardeşim oğlu! Kavmin bana geldi
ve şöyle söyledi. Benim ve nefsim hakkında daha ileri gitme, gücümün yete-meyeceği yükü bana
yükleme" dedi. Raşüluîlah (s.a.v.) Amcasına gözüken ne ise bu konuda gözüktüğünü sanmış ve
kendisini yalnız bırakıp onlara teslim edeceğini tahmin etmiş ve bunun için
"Ey Amcam! Bu tebliğ- işini bırakmam için güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler dahi Allah
dinini ortaya koyuncaya, yada o konuda kendimi helak edinceye kadar bu işi asla terk
etmeyeceğim" buyurmuştu. Sonra Allah Rasûlünün gözlerinden yaşlar boşandı, ardından gitmek
için kalktı. Kapıya doğru yönelince Ebû Talib kendisine seslenip "Gel kardeşim oğlu" dedi. Kendine
doğru yönelince "Git de istediğini söyle! Vallahi seni asla onlara bırakmayacağım" dedi.348[62]
İbni İshak Yunusun kendinden yaptığı rivayete göre derki:
-Sonra Ebû Tâlib bu konuda şu şiiri söyledi
1- Vallahi ben toprakta gömülüp yatmadıkça hiçbiriside sana ulaşamayacaklar.
2- Sen işine bak. Sana bir zillet yok. Sendeki müjdelerden ver bununla gözler aydınlansın.
3- Beni Da'vet ettin, sandınki sana nasihat edeceğim. Doğru dedin. Ben eskiden beri emîn biriyim.
4- Bir teklifte bulundun. Kesin anladımki O din, yaratıkların dinlerinden en hayırlı olanıdır.
344[58] İsimler kitabda yoksada İbni İshak ve İbni Hişam'dan Uave ettim 2/3.
345[59] İbni İshak Siyre (Hamidullah neşri) sayfa 128 İbni Hişam 2/3-4 Taberî Tarih l/54a
346[60] İbni Hişam 2/4.5 (M. Halebi baskısı 1/265-266); Taberî 1/543
347[61] Tarih-i Kebîr 7/51, İbni İshak Sire 154, Hâkim 3/577, Taberânî Kebîr 17/192, Beyhakî DelâÜ 2/187, Ebû Ya'la Müsned
12/6804. Bu sahih bir is-naddır. İbni ^Hacer de Metalib'de 4/92,(ao 4278) de hadisi Ebû Ya'la'ya izafe ile "Sahihtir" der.
348[62] İbni Hişâm 2/5; Beyhakî Delâil 2/187, (M. El-Halebi 1/266) İbni Hişam ve Beyhakî de "Bende kendine doğru geldim" yerine
"Rasûlullah ona doğru geldi" şeklindedir.
5- Kınanma yada sövülme sakıncası olmasaydı. Bunu kabule benim son derece müsamahalı
davrandığımı görecektin.349[63]
Haris b. Ubeyd anlatıyor: Bize el-Cerîri, Abdullah b. Şakik aracılığıyla Hz. Aişe nin şöyle dediğini
anlattı "Allah seni insanlardan koruyacaktır" (Maide 67) ayeti ininceye kadar, Râsûlu Ekrem {s.a.v.)
muhafızları tarafından muhafaza edilirdi. Ayet gelince başını çadır gibi tuttuğu kubbesinden dışarı
çıkararak:
"Ey İnsanlar! Artık gidin. Allah (c.c) beni koruması altına almış bulunmaktadır." dedi.350[64]
Muhammed b. Münkedir aracılığıyla Muhammed b. Amr b. Alka-me Rabiâ b. Abbâd ed~ Düeli'den
şöyle nakleder:
- Zü'l Mecaz panayırında Rasülullah (s.a.v.)'i görmüştüm. İnsanları konakladıkları yerde ziyaret
edip onları Allah yoluna çağırıyor idi.
Arkasında, şaşı, yanak yumruları parlayan bir herif onu takib edip:
-Sizi dininizden, babalarınızın dininden yanıltmasın, diyordu. Bu kim? diye sorduğunda "Ebû
Leheb" dediler.351[65]
Abdürrahman b. Ebiz Zinâd da babası yolu ile cahiliye döneminde yaşayan Dî'l Oğullarından Rabİ'a
b. Abbâd (ki sonra müslüman olmuştur.) tan naklederki, O: "Rasülullah (s.a.v.)i Zü'l mecaz ^panayırında
insanların arasında: "Ey insanlar! Lâ İlahe illallah deyin kurtulun!" diyerek dolaşırken Ebû
Lehebi de Efendimizin arkasında... derken görmüş. Rabîa "Ben O za-man ailemin su tulumunu
taşıyordum." der.352[66]
Şu'be'nin nakline göre Esas b. Süleym, Kinâne'den bir adamdan şöyle duyduğunu anlatır.:
- Zül-Mecâz panayırında Rasülullah (s.a.v.)'i gördüm "Lâ İlahe İllallah deyin, kurtulun" diyordu.
Arkasında birde bir adam varki Üzerine toprak saçıyordu. O herif Ebû Cehildi ve "Şu herif sizi dininizden
caydırmasın. Bu herif başka değil sadece sizi Lât ve Uzaya tapmanızı terkettirmek istiyor"
diyordu. Bu rivayetin isnadı kavî'dir.353[67]
Mu'temir b, Süleyman, babası Nûaym b. Ebî Hind - Ebû Hâzim aracılığıyla Ebû Hureyre (r.a.)'ın
şöyle dediğini anlatır. Ebû Cehil oradakilere "Muhammed aramzdayken yüzünü (namazda secde
ederek) toza bulandınyormu?" diye sordu. "Evet" dediler. Bunun üzerine Ebû Cehil: Lât ve Uzzâ'ya
yemin ederimki Onu böyle namaz kılarken görürsem omuzuna basıp yüzünü tam toza batıracağım,
dedi ve RasUlullah (s.a.v.) namaz kılıyorken boynuna çökmek için yanına geldi. Birde ne
görsünler Ebû Cehil ansızın geri kaçarak elleriylede
kendini koruyarak onların yanma gelmezmi. Kendisine "Sana ne oldu ?" denilince "Benimle onun
arasında ateşten bir hendek vardı" dedi.
Rasûlullah (s.a.v.) bu hususta "Eğer bana yaklaşmış olsaydı Melekler onu param parça edeceklerdi"
buyurdu. Rivayeti Müslim yaptı.354[68]
İkrime İbni Abbas'tan şöyle nakleder: Ebû Cehil "Eğer Muham-med'i Ka'benin yanında namaz
kılarken görürsem boynuna çökeceğim dedi." Durum Peygambere ulaşınca "öyle yapmış olsa
Melekler onu alenen yakalardı." buyurdu. Hadisi Buhârî nakletti.355[69]
349[63] İbni İshak Es-Siyer 355, Beyhakî Deİâil 2/188, Sebîli'l Hüdâ 1/437.
350[64] Beyhakî Delâil 2/184, Beyhakî Sünen 9/8, Hakim 2/313, Taberi Tefsir 6/199, İbni Sa'd 1/1/113, Müsned 4/397-404, 5/232,
Nesâi 8/34, Tirmizî 3046 Ebû Nuaym Hüye 6/206.
351[65] Beyhakî Delâil 2/185, Müsned 3/492-493, -4/341-5/371 Taberâni Kebir 5/61-8/376, Darakutnî 3/45, İbni Hibban
1682, Ukaylî 1/106, Beyhakî Sünen 1/76, İmam Ahmed Müsnedinde bu Rabia b. Abbâd'ın bu haberlerinin ekserisini almıştır ki bir
kısmının ricali hep sika olup haber sahihtir.
352[66] Üst dipnot.
353[67] İki Önceki dipnot.
354[68] Müslim 2797, Müsned 2/270, Taberi Tefsir 30/65, Beyhakî Delâil 2/189, İGni Hibbân - El İhsan 8/189.
355[69] Buharî Tefsir 65 Alak Sûresi 4; Müsned î/248-268, 2/270; Müslim 2797, Tirmizî 3348, Beyhakî Delâil 2/192, Taberî Tefsir
İbni İshak şöyle anlatır: Sonra Kureyşliler Ebû Talibe gelip "Yâ Ebû Tâlib! İşte şu Umara b. Velîd Kureyş'in en güçlü en yakışıklı delikanlısı, onu al, aklı ve yardımı senin olsun. Onu evlat edin senin olsun. Şu seninde ecdadıyında dinine aykırı giden Kardeşiyin oğlunu bize teslim ette onu öldürelim. Böylece bu "Bir adama karşı bir adam verilen" bir iş olmuş olur" dediler. Ebû Tâlib de onlara:
"Vallahi, benimle ne kötü pazarlık yapıyorsunuz! Bana çocuğunuzu vereceksiniz, ben onu besleyeceğim. Kendi çocuğumuda size vereceğim'ki onu öldüreceksiniz ha! İşte Vallahi bu dediğiniz asla olamaz" dedi. Bunun üzerine Mut'ım b. Adiy b. Nevfel b. Abdi Me-nâf:
-"Yâ Ebû Tâlib! Vallahi kavmin sana insaf ettiler bu hoşlanmadığın şeyden kurtulman için gayret ediyorlar. Görüyorum ki sen onların teklifinden hiç bir şey kabul etmiyorsun." dedi Ebû Tâlib de:
"Vallahi onbar bana insaf etmediler. Ama sen benim aleyhime yalnız bırakılmam ve kavmin bana karşı birleşimini sağladın. Ne uygun görüyorsan Öyle yap" dedi. İş böylece şiddetlendi, harb iyice kızıştı. Böylece toplulukta bozuşarak dağıldı. Bunun üzerine Ebû Tâlib şu şiiri söyledi
1- Dikkat! Amr'a Velid ve Mut'ime deki "Keşke sizden bana gelecek nasibim genç.
2- Kısa boylu, çok böğüren sidiğinin damlaları bacaklarını ıslatan bir deve olsaydı daha iyiydi.
3- Anne baba bir kardeşlerimiz olan bu iki sülaleyi görüyorumki kendilerine bu iş sorulunca "Bu iş bizden başkasını ilgilendirir." diyorlar,
4- Özellikle Abdi Şems ve Nevfeli kasdediyorum. Bu ikisi şeytana taş atar gibi bizi taşladılar.356[70]
Yunus b. Bükeyr İbni İshak'tan naklediyor;, Bana kırk küsur yıl önceden Mısır'da bir şeyh İkrime aracılığıyla İbni Abbas'tan naklettiği, Nebi (s.a.v.) ile müşrikler arasında geçen uzun bir kıssada şöyle geçiyor.
Peygamber (s.a.v.) onların yanından kalkıp gidince Ebû Cehil, "Ey Kureyş topluluğu! Bu Muhammed bizim dinimizi ayıplamak ve ecdadımıza söğmek akıllılarımıza akılsızlık damgası vurmak ve ilahlarımıza sövmek hususunda görüşünde ısrarla direnmektedir. Ben Allah'a söz veriyorumki yarın büyük bir taşla Ka'bede oturacak ve o secde edince bu taşla kafasını yaracağım. (O anda beni ister onlara teslim edin ister beni koruyun). Ondan sonra Abdi Menâf oğulları durumu nasıl görüyorlarsa öyle yapsınlar" dedi. (Onlarda "Vallahi seni asla teslim etmeyiz" dediler) Sabah olunca Ebû Cehil anlattığı şekilde bir taş alıp oturdu. Nebi (s.a.v.) (Kuşluk vakti adeti üzere) geldi. Hacevi'l Esved ile Yemâni rükünleri arasında kalkıp namaza
başladı. Rasûlullah o zaman Mekke de olup kıbleye Şam tarafına -Kudlise dönerdi, (tşte bu iki rüknün arasında namaz kılınca Kâ'be Şam ile kendi arasına gelmiş oluyordu.) Kureyşliler Ka'be'ye gelip oradaki yerlerini alıp Ebû Cehlin ne yapacağını gözlemeye başladılar. Rasûlullah (s.a.v.) secdeye gidince Ebû Cehil taşı alıp Efendimize doğru yürüdü. Ona yaklaştığında rengi değişmiş korkudan ürpererek geri döndü. Eli taşın üzerinde sanki donup kalmıştı taşı elinden attı. Kureyş ileri gelenleri yanına gelip: "Ey Ebûl Hakem! sana ne oldu?" dediler. Ebû Cehilde:
-Dün size söylediğimi yerine getirmek için kalktım ona yaklaştığım zaman onun önünde azgın bir deve göründü. Vallahi onun gibi başı, boynu dişleri azametli bir deveyi hiç görmemiştim. Beni yiye yazdı, dedi.
İbni İshak burada derki: Rasûlullah (s.a.v.)
dlîü "O Cebrail (a.s.) idi. Ebû il Cehil bana biraz daha yaklaşmış olsaydı onu yakalayacaktı" buyur-duğu anlatıldı.357[71]
El Muhârabî ve diğerleri, Dâvûd b. Ebî Hind - İkrime aracılığıyla İbni Abbâs (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatıyor.
-Nebi (s.a.v.) namaz kılıyorken Ebû Cehil kendisine uğramış ve "Yâ Muhammed! Ben sana namaz kılmayı yasaklamadım mı? Sende bilirsinki bu Ka'be'de benden daha fazla meclise sahib olan hiç
30/165
356[70] İbni Hişâm 2/5, Ravdul Unf 2/10, Taberî Şiiri vermeden 1/545, İbni Sa'd 1/202 Uyünü'l Eser 1/100, Nihâyetü'l İreb 16/200.
357[71] İbni Hişânı 1/297-299; İbni İshak es-Siyer 199; Beyhakî Delâil 2/190-191, Ancak isnadda meçhul biri varki kim olduğu belli değil. İkrime yoluyla İbni Abbas'tan nakil yapan talebelerinde böyle bir habere rastlanmış değildir.
kimse yoktur." dedi. Nebi (s.a.v.)'de onu azarladı. Cebrail de:
"O meclislerini çağırsın. Bizde Zebanilerimizi çağırırız" Alak 17 ayetini söyledi. Vallahi eğer o meclisini da'vet etseydi elbette onu azâb zebanileri yakalayacaktı.358[72]
Velid B. Muğirenin Kur’an Karşısında Şaşıp Kalması
Beyhaki el-Hâkim359[73] Muhammed b. Ali Es San'âni- İshak b. İbrahim, Abdurrrezzak- Ma'mer- Eyyûb - İkrime isnâdıyla İbni Abbas (r. a.)'tan şöyle nakleder:
-Velid b. Muğire Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelmişti. Efendimiz (s.a.v.) ona Kur'an okudu. Sanki Velîd kalben rikkata gelir gibi oldu. Bu durum Ebû Cehl'e ulaşınca derhal ona gelip "Yâ amca! Kavmin sana biraz mal toplamak görüşündeler." dedi. Velid "Ne için" deyince "Sana vermek için. Çünkü sen Muhammede ondan gelebilecek bir şey umudu ile gittin." dedi. Velid de "Kureyş kesinlikle bilirki ben onların malı en çok olanlarından biriyim" dedi. Ebû Cehil de "Öyleyse sen Muhammed hakkında kavmiyin duyabileceği öyle bir söz söyleki senin onu sevmediğin veya sözlerini reddettiğin belli olsun" dedi. Velid de; "Ne söyleyeyim ki vallahi aranızda şiiri benden daha iyi bilen şiirin recezini, kasidesini ve cin şiirlerini daha iyi tanıyan hiç kimse yok. Vallahi onun dediklerinde buna benzer birşey yok. Vallahi onun söylediği sözde bir tatlılık, Üzerinde bir parlaklık var. O Sözlerin uçları (dalları yücesi) meyveli, kökünün suyu boldur. O söze kimse üstün gelemez, o söz onlara üstün gelir. O altına aldığını (silindir gibi) ezer" dedi. Yine Ebû Cehil "Onun hakkındaki kanaatini söylemeden kavmin senden razı olmayacak" deyince O "Birakta bir düşüneyim" deyip düşündü ve "Bu sihirbazdan nakledilen bir sihirdi onu diğerlerinden naklediyor" deyince olarak yarattığımı bana bırak" (Müddesir 11) ayeti indi.
İşte Hâkim bu kıssayı bu (rivayet zincirinde görüldüğü gibi) mevsûl olarak rivayet ediyor. Ma'mer de bunu Abbâd b. Mansur yolu ile lkrime'den Mürsel olarak nakleder Hammâd b. Zeyd de Eyyûb, İkrime isnadiyla yine Mürsel olarak rivayet eder.
Yununs b. Bükeyr İbni İshak'tan şöyle rivayet ediyor:
- Velîd b. Muğire ile Kureyş'ten bir gurup bir araya geldiler. Ve-lid onların yaşlılarından idi. Dediki: "Ey Kureyş toplumu! Şu hac mevsimi gelip çattı. Artık yakında arap temsilcileri yanınıza gelcek-tir. Onlar şu arkadaşınız (Muhammedin) olayını duymuşlardır. Onun hususunda tek bir görüşte birleşin. Birbirinizi yalanlar şekilde ayrı ayrı şeyler demeyin" Onlar "Sen söyle bize bir görüş belirt" dediler. O da "Siz söyleyinde bende dinleyeyim" dedi. Onlar "kâhin" diyelim deyince "O bir kâhin değilki ben kâhinleri gördüm. Onun okuduğu Kuran hiçte kâhin zemzemesirie (boşlafına) ve secîli sözlerine benzemiyor." dedi. OnIar:"Öyleyse Mecnûn deriz," deyincede "O bir deli değil. Biz delileri görüp duyuyor onları iyi tanıyoruz. Onda mecnunların boğuk boğuk boğulma akıl karışması ve vesvesesi yok" dedi. Onlarda:
"Öyleyse şairdir deriz" deyince, Velîd "O şair olamaz. Biz Şiiri recezi, (Aruz bahri olan) Hezcini (şiir türü olan) Karîd'ıni Makbûd' unu mebsudunu gayet iyi biliriz. Hayır onun sözleri (Kur'an) şiir olamaz" dedi.
"Öyleyse sihir deriz" dediler, Velid de "Muhammed sihirbaz değildir. Biz sihirbazlarıda, yaptıkları sihirleride gördük, Onun sözleri sihirbazların üfleme ve düğüm atması değildir" diye itiraz etti. Bu-nun üzerine Kureyş:
Öyleyse sen dersin Yâ Abdi Şems? dediler O da "Vallahi onun sözlerinde hoş bir tatlılık var. Onun sözlerinin temeli (kökleri) Hurma ağacı gibi suya inmiş dallarıda meyvelenmiş. Eğer siz bu şeyler-den birini söyleyecek olursanız, kesinlikle onun aslı olmadığı anlaş ılır. Onun hakkında kabul
358[72] İbni Ebî Şeybe 14/298, Taberî Tefsir 30/141 Beyhakî Delâil 2/192, Müs-ned 1/256-229, Hakim 2/488, Tirmizî Tefsir 96. sure. Zehebî hadisi Buhâ-rî'ye göre sahih sayar. Kur'an'ın îcazı.358[72]
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/216-228
359[73] Hâkim 2/506, Beyhakî Delâil 2/198-199, İbni Hişâam 1/370 ve İbni İshak Essiyer'de hadiseyi senedsiz ve daha farklıca anlatır.
edilebilecek en iyi laf, onun kişi ile oğlu, kişi ile kardeşinin ve kabilesinin arasını açan bir sihirbaz olduğunu söylememiz olur." dedi. Böylece Kureyş onun yanından ayrıldı.
İnsantar Hac mevsimi olupta geldiklerinde kendi yanlarına uğrayan herkesi Nebi (s.a.v.)den sakındırıyorlardı. (Onun meselesini bahsediyorlardı, bunun üzerine Allah (c.c) Velid hakkında Müddesir suresinin:
olarajc yarattığım kimseyi bana bırak" (ayet 11) ayetinden tâ "Ben onu Sekar(denen cehennem) a sokacağım" (ayet 26) ayetine kadar indirdi. Velidle beraber olanlar hakkında da:
Kur'anı param parça yapanlardır, Rabbiae yemin olsun onların topuna birden (yaptıklarını) soracağız." (Hıcr 91-92) ayetini indirdi.360[74]
İbnî Bükeyr, İbni İshak-bir adam - İkrime isnâdiyla İbni Abbas'ın (r.a.) şöyle bahsettiğini anlatır:
Nadr b. Haris b. Kelde el-Abderi ayağa kalkarak şöyle konuştu: "Ey Kureyş toplumu! Vallahi başınıza daha evvel denenmediğiniz bir iş gelip çatmıştır. Muhammed aranızda ufak bir çocukken içinizde kendisinden en hoşnud olanınız, sözü en doğru olanınız güveni en büyük olanınızdı. Nihayet Zülüflerin'in telleri ağarıpta size şu takdim ettiği(Kuranı ) getirince "O bir sihirbaz" dediniz. Hayır! Vallahi O asla sihirbaz değildir. Kâhin değildir. Şairde değildir. Biz bu sınıfların hepsini görüp konuşmalarını dinledik, durumunuzu (İyi kavramak için yeniden ele alın).
Bu sözlerin sahibi olan Nadr, Peygamber (s.a.v.)'e eziyet edip düşmanlığı ortaya koyan birisiydi.361[75]
Muhammed b. FüdayI anlatıyor: Bize el-Eclah - Zeyyâl b. Har-male isnâdıyla Câbir b. Abdillah (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet eder:
-Beraberinde Kureyş'ten bir toplum bulunan Ebû Cehil şöyle konuştu: "Muhammed'in meselesi aramızda iyice yayıldı. Sihir kehânet ve Şiirden anlayan bilgin bir adam arayıp bulsak, Muhammed ile ko-nuşupta bize onun söyledikleri hakkında bir açıklama getirse" dedi. Bunun üzerine Utbe, "Ben sihirbazlık, Kahinlik ve şiir mevzuatını iyi dinledim ve bunlara dair ilim sahibi oldum. Eğer böyle bir şey ol-sada bana gizli olmaz" deyip Nebi (s.a.v.)e geldi: Efendimize gelince Utbe: "Ya Muhammed! Sen Hâşim analarının (doğurduğu) en hayırlı kimsesin. Sen Abdü'l Muttalib analarının meydana getirdiği en hayırlı insansın, Sen Abdullahın anasının en iyisisin" dediysede Peygamber (s.a.v.) ona cevap vermedi. Utbede: "Sen niçin bizim ilahlarımıza kötü söyleyip ecdadımızı dalalette sayıyorsun? Sen bununla başkanlık peşindeysen riyaset bayrağını(yetkisini) sana verdik. Sen yaşadıkça reisimiz olursun. Eğer kadına ihtiyacın varsa dilediğin kureyşlinin evinden seçebileceğin on tane hanımla seni evlendirelim. Eğer mal istiyorsan sana senden sonra gelecek sülalene yetecek kadar mal to-playıverelim" dedi. Bu esnada Rasülullah (s.a.v.) susuyordu. Utbe lafının bitirince Rasûluİlah (s.a.v.):
Bismillahirrahmânirrahîm. Hâmîro. Rahman ve Rahim olan Allah'tan indirilmiştir" ayetinden başlayıp "Ben sizi Âd ve Semûd kavminin başına gelen saika gibi bir Sâika'dan sakındırdım." (Fussıiet 1-13) ayetine kadar okudu. Bunun Üzerine Utbe onun ağzını kapatıp "aralarındaki akrabalığa ant vererek O azabdan menetmesini istedi." Artık kendini bir nevi hapsedip ailesinin yanına bile çıkmadı..
Bunun üzerine Ebû Cehil: "Ey Kureyş topluluğu! Vallahi Utbenin Muhammedin dinine girdiğini görüyoruz. Muhammedin yemeği hoş una gitse gerek. Mutlaka bunu şiddetli bir ihtiyaca düştüğü için yapmış olsa gerek. Haydi, gelinde ona gidelim" deyip Utbe'ye geldiler. Ebû Cehil:
360[74] İbni Hişâm 2/11-12 (1/270-271) -İbni İshak 150 Beyhakî Delâil 2/200-201 Nihayetü'l İreb 16/203.
361[75] İbni Hişâm 2/39 (1/300) Beyhakî Delâil 2/202-203,.
Bu Nadr b. Haris Bedir harbinde müşriklerin sancaktarıydı. Farsça bilip iran eski şiirlerini arablar arasında anlatır ve "benim sözlerim Muham-medinkinden daha güzeldir" derdi. Bedir harbi esnasında esir edildi. Mekke'ye dönerken Esil denen yerde öldü yada öldürüldü.
Bu adam Peygamber (s.a.v)ih teyze zadesi idi. Bunun kızı yada kız kardeşi Katile (ki Cahız el- Beyan vet Tebyin adlı eserinde adının Leylâ olduğunu söyler) şairelerden birisidir.
-Vallahi Yâ Utbe! Biz senin Muhammed'in dinine geçtiğini sanıyoruz. Eğer bir ihtiyacın varsa, sana Muhammdin yemeğine muhtaç etmeyecek kadar toplayalım" dedi. Utbe de sinirlenerek "Muham-medle bir daha konuşmayacağına dair" yemin edip onlara şöyle dedi:
-Kesinlikle biiiyorsunuzki ben Kureyşlilerin malı en fazla olan adamlarından biriyim. Ama ona şu sebeble gittim, diyerek hadiseyi anlattı. Muhammed'de bana öyle bir şeyle cevap verdiki vallahi o sözler ne sihir, ne şiir nede Kahânettir. Muhammed "Bismillahîrrah-mânirrahim. Hâmîm. Rahman ve Rahim olan Allah'tan indirilmiştir. O ayetleri bilen bir toplum için ayetleri arabca bir Kuran olarak açıklanmış bir kitaptır" ayetinden başlayıp ta "Eğer yüz çevirirlerse onlara «ben sizi Âd ve Semûd'a gelen saika gibi bir saika gelebileceginden sizi sakındırdım,1' ayetine gelince ben ağzını kapayıp aramızdaki akrabalığa yemin vererek o azabı men etmesini istedim. Sizde kesinlikle biliyorsunuz ki Muhammed bir şey söyleyince yalan söylemez. Ben size bir azab ineceğinden korktum.
Bu haberi Yahya b. Mâin, Muhammed b. Füdayl'dan nakletmi tir.362[76]
Dâvûd b. Amr ed-Dabbi anlatıyor: Bize el-Müsennâ b. Zür'a, Muhammed b. İshak- Nafi isnâdıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)ın şöyle dediğini anlattı: Nebi (s.a.v.) Utbe "Hâmîm Tenzîlün minerrahmânir-rahim" ayetlerini okuyunca Utbe, kavmine gelip onlara "Ey Kavmim! Bana bu gün itaat edinde diğer sonraki günlerde beni dinlemeyin. Vallahi ben bu adamdan bu güne kadar kulaklarımın asla aynısını iş itmediği sözler işittim. Ona nasıl karşılık vereceğime aklım ermedi.
tbni İshak anlatıyor: Bize Yezîd b. Ebî Ziyâd, Muhammed b. Ku-razî'nin şöyle dediğini söyledi; Bana haber verildiğine göre Hamza
müslüman olunca Kureyşliler Utbe b. Rabia'ya Yâ Ebâ'l Velid! Sen Muhammedle konuş demişler. O da ona gelip "Yâ Kardeşimoğlu! Seninde bildiğin gibi aramızda senin bir yerin sülalede bir değerin var. Sen kendi kavmiyin başına büyük bir iş getirdin. Bununla onların aralarını açtın. Akıllılarını budala sayıp bununla ilahlarını ayıpladın. Beni iyi dinlefsana bazı tekliflerim var belki bazılarını kabul edersin)" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) de: "Söyle babalım yâ Ebe'l Veİîd" deyince şöyle dedi: "Eğer sen mal toplamak istiyorsan sana toplayi-verelim ki malı en çok olanımız sen ol. Eğer Şeref şân istiyorsan seni liderimiz yapıp kıral ilan edelim. Eğer sana gelen (melek değilde) hayalet ise seni tedavi ettirmeye uğraşalım" dedi. Sözlerini bitirince Peygamber (s.a.v.) "beni dinle" buyurunca "hadi" dedi. Efendimiz (s.a.v.) de "Bismillahirrahmânirrahîm. Hâmîrn. Rahman ve Rallim olanr Allahtan indirilmiş ayetleri açıklanmış bir kitabtır." ayetinden itibaren okumaya başlamış. Ukbe susup dinledi. Ellerini sırtının arkasına bırakıp onlara dayanarak Efendimizi dinliyordu. Rasülü Ekrem (s.a.v.) Secde ayetine gelince secdeye kapandı. Sonra "İşte duydun ey Eba'l Velîd! Sen bunun arasında muhayyersin" buyurdu. O da arkadaşlarının yanına doğru gitti. İçlerinden birisi: "Allah'a yemin ede-rimki Ebû'l Velîd size gittiği yüzden daha değişik bir suratla geliyor" dedi. Oturunca ona :
-Geride ne laf var? dediler: O da "Arkamda duyduğum bir laf var. Vallahi asla onun bir benzerini duymuş değilim. Vallahi o ne sihir ne şiir ve nede kehânettir. Ey Kureyş topluluğu! Benim sözümü dinleyin. Onu bana bağışlayın bu adam ile içinde bulunduğu şeyin arasını serbest bırakıp ondan uzaklasın. Vallahi benim ondan duyduğum bu sözleri için ilerde çok büyük haberler meydana gelecek. Eğer araplar Muhammed'e birşey yaparsa (öldürürse) sizden başkalarının yaptığı ile yetinirsiniz. Eğer o arablara galebe ederse onun kırallığı sizin kıratlığınız onun şerefide sizin şerefiniz olmuş olur. Böylece siz Muhammed sayesinde insanların en mutlusu olursunuz" dedi. Ku-reyşlilerde "Vallahi, Muhammed seni diliyle etkilemiş" dediler. O da "İşte onun hakkında benim görüşüm budur. Nasıl uygun görürseniz öyle yapın" dedi.
Kur'an'ın_îçazı Yunus b. BUkeyr İbni İshak'tan naklediyor: Bana Zühri şöyle diyerek anlattı: "Bana haber verildiğine göre bir gece Rasûlullah (s.a.v.) evinin içinde namaz kıhyorken Ebû Cehil Ebü Süfyan ve Ah-nef b. Şerîk Rasûlullah (s.a.v.)'den bir şeyler dinlemek için çıkmışlar. Onların her biri bir yere oturmuş ve biri diğerinin yerini bilmiyordu. Sabah olunca oradan dağılıp
362[76] Delâilin Nübiivve 1/450; Uyûnü'I Eser 1/106.
giderlerken gittikleri yol Uçünüde buluş turunca kendi kendilerini kötülemeye başlayıp; "akılsız bir
herif bizi burada görmüş olsa kalbine bir takım kötü düşünceler gelir, artık Muhammedi dinlemeye
gelmiyelim" demişlerdi. Fakat donradan yine o geceki gibi oraya geldiler. Oradan ayrılırken yine
karşılaşıp yine kendilerini kınadılar. Üçüncü gece yine aynı yol onları bir araya getirince, " Bir daha
buraya gelmeyeceklerine dair" anlaşma yaptılar. Sonrada Ahnef b. Şerîk Ebû Süfyan'm evine geldi,
ve ona "Muham-med'den dinlediğin Kuran hakkındaki kanaatini bana söyle" dedi. O da; "Yâ Ebâ
Sa'lebe! Vallahi bildiğim şeyleri işittim. Onunla ne mu-râd edildiğini de biliyorum" dedi. El-
Ahneste "senin yemin ettiği» zat adına bende öyle anlıyorum" dedi. Sonra Ebû Cehil'e gelip, "Senin
görüşün ne!" diye sordu. O da "sen ne duydun, biz ve Abdimenâf oğullan şeref hususunda
münâkaşa ettik. Onlar yedirdiler bizde yedirdik, onlar halka binek verdi, bizde verdik. Onlar
halka bahşiş dağıttı bizde dağıttık. Nihayet bineklerimizin üzerine çöküpte iki yarış atı halinde
aynı hizaya geldiğimizde onlar, "Birde kendine gökten vahiy gelen bir peygamber var" deyiverdiler.
Böyle bir duruma biz ne zaman ulaşabiliriz. "Vallahi ona asla inanmayacak ve tasdik etmeyeceğiz"
dedi. Bunun Üzerine Ahnefte onun yanından kalkıp gitti.363[77]
Yunus b. BUkeyr, Hişam b. Saîd- Zeyd b. Eşlem isnâdıyla Muğîre b. Şu'be'nin şöyle dediğini
anlatır: "Rasûluliah'ı tanıdığım ilk gün ben ve Ebû Cehil yolda gidiyorduk. Birden Rasûlulah (s.a.v.)
bize rastlayınca
Ebû Cehil'e; "Yâ Ebe'l Hakem! Allah ve Rasûlüne gel seni Allaha çağırıyorum" dedi. Ebû Cehil de
"Yâ Muhammed! Sen ilahlarımıza.-söğmeyi bırakacakmısın? Sen ancak senin tebliğ ettiğin şeyi
kabul etmemizi istiyorsun. Vallahi senin söyledikleriyin hak olduğunu bilsem bile sana yine
uymazdım" deyince Rasûlullah (s.a.v.) ondan ay-nlıp gidince Ebû Cehil döndü ve; (Vallahi onun
dediklerinin doğru olduğunu biliyorum. Lakin Kusay oğulları "Ka'benin örtü hizmeti bizde" diye
övündüler. "Evet" dedik "Nedve (Danışma meclisi) bizde" dediler, "evet" dedik. "Liva hizmetide
bizde" dediler. "Evet" dedik "Hacılara zemzem dağıtma işide bizim" dediler. "Evet" dedik. Sonra
halka yemek yedirdiler, bizde yedirdik, nihayet yarış atları birbiri ile (üstünlükte)
sürtüşünce,"bizden peygamberde çıktı" dediler. Vallahi işte ben bunu yapamam dedi.364[78]
Ebû Tâlib'in Savunma Şiiri Hasımların Düşmanlığına Karşı Ebû Talibin Savunma Şiiri
İbni İshak anlatıyor: Sonra Kureyş'in bütün kabileleri kendilerinden müsîüman olanları yakalayıp
işkence etmeye ve dinlerinden döndürmeye çalışmaya başladılar. Allah (c.c) Peygamberini onun
amcası Ebû Tâlib sayesinde muhafaza etti. Ebû Talib, Hâşim ve Muttalib oğullarını Peygamberin
yanında olmaya ve onu korumaya çağırdı. Onlarda Nebi (s.a.v.)'e gelip onun yanında yer aldılar.
Ancak onlardan biri iken hüsran ehli olan Ebû Leheb dışarda kaldı. Ebû Talib onları övüp çok köklü
bir kavim olduklarını hatırlatmaya ve Muhammed (s.a.v.)'in üstünlüklerini saymaya başladı. Bu
konuda bir çok şiirler söyledi. Daha sonra Ebû Tâlib Efendimizin adı iyice yayılıpta arab
kabilelerinin kendi kabilesi ile birlikte onun Üzerine saldırmalarından korkunca o meşhur (Lâmiye
adlı) kasidesini söylediki, işte onun bir kısmı.:
[Müellif merhum bu kasideyi kısaltarak bir kısmını verirsede ehemmiyetine binâen ben
tamamını nakletmeyi uygun gördüm. M.
Ebû Tâlib'in şiirinden eksik olanlar:
3- Bizim aleyhimize olarak öfkelerinden arkamız sıra parmak uçlarını ısıran, kötülükle itham
edilmiş bir kavmi kendilerine halef yaptılar.
6- (YakınlarımlanmIa ben) Ka'benin büyük kapısına doğru, herkesin (ben falancadan uzağım, ondan
beriyim) diye and içtikleri yerde birlikte kalkarak durduk.
363[77] İbni Hişam 2/66, Beyhakî Delâü- Uyûnül Eser 1/111.
364[78] Beyhakî Delâil.
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/229-236
7- Hacca gelenlerin develerini ıhtırdığı365[79] İsaf ve Naile putlarının bulunduğu sel yataklarının
olduğu yerde (durduk).
8- (Bu çöken devler) 8 yada 9 yaşında (kurbanlık olduğu belli olsun diye boyunlarından yada
omuzlan dağlanarak) enlenmiş ve terbiye edilmişti.
9- Sen o develerin boynunda meyve dallarındaki gibi sallanan boncuk, ak mermer ve zînetlerin
sallandığını görürsün.
ll- Ayıbımızı yaymak için koşuşturan kindardan da, dinde yapmadığımız bir eğriliği bize katmaya
uğraşandan da insanların Rabbine sığınırım.
12- Sevir dağına, Sebîr dağını yerine böyle yerleştiren zata Hıra'ya durmadan bir inip bir çıkan
(Muhammed (a.s)) a..da.
13- Mekke'nin göbeğindeki Beyte, Beyt hakkı için sığınırım. Allah'a yemin ederim ki, kesinlikle
Allah bizden habersiz değildir.
14- Sabah ve akşam insanların el sürmek için etrafını çevirdikleri zaman meshettikleri Hacerü'I
Esved'e sığınırım.
16- İbrahîm'in (a.s) ayakkabısız çıplak, üzeri rutubetli ayaklarının kayada ayak bastığı (izi bulunan)
yere sığınırım.366[80]
17- Safa ve Merve arasındaki Sa'y yerine ve orada bulunan resimlere ve heykellere sığınırım.
18- BirbirIerine karışan sel yataklarına doğru hacıların niyazla yürüdükleri zaman Meş'ari
Aksa'ya (Arafat'a) sığınırım.
19- Yatsı vakti hacıların ellerini develerinin böğrüne yaslayarak dağ başlarında duruşlarına
sığınırım.
20- Cem (Müzdelife) gecesine ve Mina'daki kutsal yerlere sığınırım. Buralardan daha mübarek
yerler olurmu.?
21- Cins arab atlarının iri daneli sağnak yağmurun yere inişi gibi hızla geçtiklerinde Mina'ya
sığınırım.
22- Başma kayaları çarpmak üzere hacıların üzerine yürüdükleri zaman Büyük Şeytan taşlama
yerine sığınırım.
23- Bekir b. Vâil kabilesi hacılarının izin vererek şeytan taşlamak için geceleyin şeytan taşlama
yerine gelen Kinde kabilesine sığınırım.
24- Kinde ve Bekr b. Vâil eski dost kabileler idi. Anlaşma yaptıkları şeyleri sağlamlaştırıp bu
bağları çeşitli vesilelerle iyice bağladılar.
25- Bunlarm geçerlerken deve kuşu sür'atinde dağ yamaçlarındaki muğaylan ağaçlarını, dikensiz
çalıları ve atları kırıp yastayayarak geçişlerine...
26- İlticacfya bunlardan sonra sığınacak yer varmı? Hiç Allah'a sığınanı ayıplayan olurmu.?
27- Bize karşı düşmanın emrine itaat olunuyor. Bizim yüzümüze Türk ve Kabul kapılarının
kapanması İsteniyor.
29- Allah'ın Beytine yemin olsunki bizler "Muhammed'i onun etrafında savaşıp okları atmadan
teslim edeceğiz" diye yalan söylediniz.
31- Su tuluğu yüklenmiş develerin sağlam duruşu gibi zırhları içinde bir topluluk size karşı harbe
duracaktır.
32- Hatta kinle dolu düşman bu vuruşmadan dolayı topallayan insanlar gibi yere serildiğini görecek.
33- Allah'a yemin ederimki şu gördüğüm harb ciddileşecek olursa o zaman kılıçlarınız iyiyi kötüden
365[79] Ihtırmak Toros yürüklerinin dilidir. Deveyi çöktürmek için «Ih, ıh'> derler. Deve ıhmakla çökmekten farklı bir durum vardır.
366[80] Ravdu'l Unf*te 2/25 anlatıldığına göre İbrahim (a.s) Mekke'ye Hacer ile oğlu İsmail'i aramaya gitmek isteyince Sara
kıskanmış ve Hacer ile Selam, hal hatır sorma hariç konuşmayip atından inmeyeceğine söz vermişti. Mekke'ye gelipte orada
sadece gelinini bulmuş, o da İbrahim'in (a.s) başını yıkaması için su dökmüş İbrahim (a.s) atından inmediği için bir ayağından
orada Kabe'yi yaparken iskele olarak kullandığı kayaya düş memek için basıp başını öyle uzatmıştı. İşte mucize olarak ayağının izi
kayaya çıkmıştı.
ayırmayacak.
34- Hakikatin bekçisi aslan yürekli güvenilir kardeş biçimi yıldız misali parlayan yiğit gençlerin elleriyle...
35- Günlerce, aylarca hatta tam bir yıl, ta yeni sene gelecek hacıların zamanına kadar (sürecek bu çarpışma).
36- Babayın canı çıksın! Bir kavmin, namusunu koruyan dili kötü söylemeyen bir efendiyi başkasına terk etmesi ne demek!
39- Yemin olsunki, Esîd ile ilk çocuğu bize buğzedilmesini ve bizim parçalanıp yenilmemizi icra etmeye çalışıyorlar.
40- Osman ve Kunfüz gerçi bize karşı gelmediler. Ama bu kabilelerin emrine boyun eğdiler.
41- Bunlar Übey ile onların Abdi Yeğuslerine itaat edip bizim hakkımızda dedikodu edenlerin laflarını İncelemediler.
42- Nitekim Sübey'a ile Nevfel'den de böyle bir davranış görmüş tük. Her biri bizden yüz çevirerek gitti de güzel davranamadılar.
43- Ama bu ikisine bir yerde rastlanır yada Allah onlara karşı bize bir imkan verirse biz de onlara tartıcı gramıyla gram gram yaptıklarını ödetiriz.
44- İşte şu Ebû Amr da bizi koyun ve deve sahibi bedevilerin arasına göçürmek için buğzuna inatla devam ediyor.
45- Akşam sabah aleyhimize fısıldaşıp duruyor. Fısıldaş Ebû Amr fısıldaş, sonrada bir sürü dolap çevir.
46- Bizi aldatmadığına, birde Allah'a yemin ediyor. Evet biz onun yaptıklarını hiç perdelenmeden apaçık görüyoruz.
47- Bize olan kîni kendisine Mekke dağlarıyla Şam diyarında bulunan kale ve saraylar arasındaki bütün tepeleri daraltmiştır.
48- Ebu'l Velîde bir sor bakalım, hileci biri gibi yüz çevirip giderken bizim aleyhimize çalışmanla ne elde ettin.?
49- Sen aramızda görüşü hayat veren merhametli birisiydin. Cahil de değildin.
50- Ey Utbe! Sakın bizim hakkımızda kindan, hasedici, yalancı, kızgın ve belalı insanların söylediklerini dinleme.
51- Ebû Süfyân da sanki büyük bir kralmış gibi benden yüz çevirerek çekip gitti.
52- O, Necd'e ve oranın soğuk sularına doğru gidiyor ve "ben asla sizden gafil değilim" iddiasını yapıyor.
53- Sonra sanki nasihatcıların yaptığı gibi bize şefkat beslediğini anlatıyor. Güya içinde yatan serlerini gizliyor.
54- Ey Mut'ım. Ben seni, korkulu günlerinde ve büyük meselelerle karşılaştığın günlerde asla rüsvay etmedim.
55- Sana düşmanlık eden cedeici hasmıyın sana geldiği çekişme gü-nündede seni yalnız komadım.
56- Ey Mut'ım! Kavim sana kötü bir iş teklif etti: Ben et gibi yenilmiş olursam sende kurtulmuş değilsin. {Sıra sanada gelir)
57- Bize ettikleri yüzünden Allah Abd-i Şems ve Nevfelin hiç tecili olmadan çok acele en kötü şekilde cezasını versin.
58- Arpa ağırılığı bile haksızlık yapmayan terazisiyle (cezalandırsın.) Onun kendi zatında hiç haksızlık etmeyen bir şahidi vardır.
59- Kinlerinden dolayı bizi bırakıpta Halef ve Gaytallıları dost alanların gerçekten kafaları çalışmıyor.
60- Biz ise, önceki tehlikeli durumlarda Haşimoğulları ile Kusay, boyunun en halis sülalesiyiz.
61- Sehm ve Mahzûm kabileleride eğri davranıp aşağılık ve şerefsiz kişilerden oluşan düşmanları bize kışkırttılar.
62- Ey Abdü Menâf! Siz kavminizin en iyisiniz. İşinize her saldırganı ortak etmeyin.
63- Yemin olsun ki gevşeyip aciz kaldınızda asla doğru olmayan bir işi başımıza getirdiniz.
64- Önceden siz tek bir tencereyi kaynatan odun gibi tek dil konuşurdunuz. Şimdiyse ayrı ayrı
tencerelerin adunu olup ayrı düştünüz.
65- Abdi Menâfoğulları!Bizim hakkımızı çiğneyişinize, bizi rezîl bırakıcınıza ve terketmenize tebrikler doğrusu!
66- Eğer biz bir toplum isek bu ettiklerinizin intikamını alacağız. Onu sütsüz deveden sağarak vereceksiniz.
67- Sâit lılarda Lüey b. Galib boyu içinde yaşardı. Onları yiğit şahin gibi adamlar sürüp bize getirmişlerdi.
68- Nufeyl gurubu ise Maad ve Nail kabilelerinin en şerli, en alçak olanlarıydı.
69- Kusayya yakında aramızdaki bu din işimizin yayılacağın müjdele! Kusay a bizden sonra ise zayıf kalacağını haber ver.
70- Bir gece Kusay'hlann başına bir felâket gelse biz onları bırakıp sığınacak yer aramayız.
71- Onlar evleri arasında gerçekten vuruşsalar, bizde elbette bebekli kadınlarının yanlarında güzel bir yiğitlik örneği verirdik.
72-Yemin olsun ki biz her arkadaş ve yeğeni dost sayarken şimdi onların akıbetlerini pek uzakta görmüyoruz.
73- Sadece Kilâb b. Mürre'den bir gurup hariç. Bunlar bize yardımı kesenlere karşı durdular.
74- Biz onların topluluğu parçalanıncaya kadar dayandıkta zalim ve Cahiller başımızdan dağılıp gittiler.
75- Kureyş içinde Ka'be'de Zemzem dağıtan bizdik. Galib boyunun kayaları ve dayanağı idik.
76- Bizler kokular sürünen Hâşîm boyunun, usta elindeki kılıç gibi parlak gençleriyiz.
77- Onîar ne kan dökebildi ne de bir fayda elde ettiler. Sadece ellerine geçen şey kabilelerin şerlileriyle anlaşmak oldu.
78- Bir çarpışmadaydı ki sen o harpte gençleri sanki büyük bir et parçası üzerinde boğuşan aslanlar gibi görüyordum.
79- Herkesin sevgilisi, Hint asıllı fahişe bir cariyenin doğurduğu Kays b. Âkil boyunun kölesi olan Cumûh oğullarıyla (anlaştınız).
80- Lâkin biz onların seyyidi olan çok mükerrem bir nesiliz. Kavimler batıl şeylerin zuhurunda onlarla çağrılır.
81- Su asla yalancı olmayan, kavmin bacısının oğlu ne güzeldir. O yalın kılıç gibi kınından sıyrılıp parlamaktadır.
82- O hayırların hepsini kendinde toplayan, şeref ve fazilet meydanındaki bir sülaleye mensuptur.
84- O dünyada aile için bir güzellik ve insanlara şekil veren Rabbin velayetini aldığı bir süstür.
92- KuIlann Rabbi onu yardımıyla destekledi. Hakkı İnkar edilmeyen bir dini ortaya koydu.
Buradan sonrası yine kitabın orjinaline göre devam ediyor].
(70) Gördümki Kavmin artık dostluğu kalmamış, bütün bağlan ve alâkaları kesip atmış,
Bize düşmanlık ve işkence edeceklerini açıkça söyleyip ayırıcı düşmanın emrine gönülden katıldılar.
O düşmanki cibilliyeti bellisiz arkamız sıra öfkesinden parmak uçlarını ısırmaktadırlar:
Ben onlara karşı uzun esmer mızrağım ve Yemen kırallarından miras kalan beyaz kılıcımla bizzat sabırla karşı koydum.
Akraba ve kardeşlerimi Beytullah'ın yanına getirdim, ve saçakla-nyla onun örtüsüne tütündüm.
Aleyhimize kötü lafeden veya batıl yolda ısrar eden herkesten insanların RABBÎne sığınırım.
Ebû Talib bu şiirinde şöyle diyordu.
Allahın Beytine yemin olsunki yalan söylediniz. Biz etrafında çarpışıp vuruşmadıkça Muhammedi size bırakmayacağız.
Onun etrafında boğuşup çocuklarımızı ve helallerimizi (karılarımız) unutmadıkça onu teslim etmeyeceğiz.
Size karşı hiç çekinmeden bir toplum karşı koyacak. Onun zamanını kılıçlarla söz ağartacak.
Ak yüzlü, yüzü hürmetine yağmur istenen yetimlerin barınağı dulların koruyucusu Muhammed...............
Hâşim oğullarının fakirleri ona sığınır.. Onlar Muhammedin yanında merhamet ve iyilik içinde
olurlar.
Ömrüme yemin olsun ki Ahmed ve kardeşlerine kopmaz bir sevgi coşkusuyla bağlanmışım. Hakimler onu kıyas ettiklerinde üstünlükte acaba insanlar arasında onun gibi birinin var olduğu teemmül edilirmi.
Halim huylu aklı başında adaletli, haktan sapmaz. Kendinden asla gafil bulunmayan bir ilahi veli edinmiş.
Vallahi mahfellerde ileri gelenlerimize bir takım kötü sözler söylenmesine sebeb olmayacak olsaydım.....
Elbette asla şaka olmayan bir sözle dehrin her durumunda ona tâbi olurdum.
Kesinlikle bilirlerki oğlumuz bizim katımızda asla yalancı olmayıp batıl sözlerle (kinaye olarak) Muhammed kasd olunmaz.
Aramızda Ahmed (a.s.) öyle bir itibara ulaşmışki ona yetişmek için uzananın kini oraya ulaşamaz.
Ben canımla onun önünde set oldum ve ona kendimi feda ettim (korudum) Onu başım ve göksümle müdafa ettim.
Allah bize yaptıkları eziyet sebebiyle Abd-i Şems ve Nevfel'i gecikmeden acele bir belâ ile cezalandırsın.
Rasülullah (s.a.v.)'in peygamberlik meselesi arablar arasında yayılınca Medine'de de konuşuldu. Peygamberimizin bu durumu anlatıldığında olsun, ondan Önce olsun, onu arab kabileleri içerisinde Evs ve Hazreç'ten daha iyi bilen hiç bir kabile yoktu. Bunun sebebi; Onlar kendi diyarlarında oturan Yahudilerle anlaşma yapmış bir toplum idi. Ebû Kays b. el-Eslet Kureyş'i severdi. Onlarla akrabalık bağı vardı. Esed b. Abdü'l Uzza kızı Erneb hanımı idi. Hammıyla yıllarca Mekke'de kalmış idi. O bir şiirinde şöyle der:
1- Ey Yolcu Gâlib oğlu LUey'e vardığında benim şu gulgulemi ona tebliğ et!.
2- De kf b«n aranızdaki olayın kendi korkuttuğu uzaklaşma sebebiyle daima üzüntü çeken bir adamın elçisiyim.
3- Yaptığımızin şerrinden ,birbirinize zulmetmenizin kötülüğünden ve akreplerin zehirlerinden sizi Allaha (c.c) sığındırırım.
4- O orduyu ne zaman gönderirseniz onu çok kötü gönderiyorsunuz. Oysa o yakın akrabalar için de uzak akrabalar için de tehlikeli bir Güiyabanî'dir.
5- Hadi bize Hanîf bir din ikâme edin Zîra siz bizim için eteğine tutunabileceğimiz gayemizsiniz.
6- Kalkında Rabbinize namaz kılın. Ehâbiş dağları arasındaki şu Beytullahın rükünlerine (Yemen ve Hacerü'l Esved'e) el sürün.
7- OrduIann komutanı Ebû Yeksum'un size filleriyle geldiği sabah sizde Beytullah'tan dolayı bir imtihan ve tasdik edici vardı.
8- Arşın Sahibi Allatan yardımı size gelince kiralın askerlerini Saf ile Hâsıb arasına sürdüler.
9- Çok süratle dönüp kaçtılarda yara almadan ordugâhtaki ailelerinin yanma dönemediler.
Buradaki "Ebû Yeksûm" Fil ordusunun kiralıdır.
İbni îshak, Yahya b. Urve b. Zübeyr, babası Urve isnâdıyla Abdul-lah b. Amr'dan şöyle nakleder. (Urve derki) Abdullah b. Amra:367[81]
-Peygambere açıkça ortaya koydukları düşmanlıkta Kureyşlilerin elde edebildiği şeylerden en çok gözüne dokunan ne olmuştu! dîye sorunca, dediki:
-Onların eşrafı birgün Ka'be'deki Hıcr-ı İsmail'de toplu halde otururlarken yanlarına gelmiştim. RasûluIIah (s.a.v.)ı konuşup "Şimdiye kadar şu adamın işine sabrettiğimiz gibi asla başka bir şeye sabretmiş değiliz. Akıllılarımıza budala der, İlahlarımıza söğer yapacağı herşeyi yapıyor" dediler. Birden Rasülullah (s.a.v.) yanlarına çıkagelmezmi! Hacer rüknünü selamlayıp Beytullahı tavaf etti. Tavaf esnasında yanlarından geçerken Kureyşliler ona laf atıyordu'. Ben O nun yüzünden bunu anlayabiliyordum. İkinci geçişinde yine laf çaktırdılar. Üçüncüde de Öyle yaptılar O zaman Rasülullah (s.a.v.) durup:
367[81] Ahbarü Mekke 1/155 Ibni Hişam 2/18-19.
"Dinliyormusunuz ey Kureyş topluluğu! Nefsim elinde olan Zata yemin ederimki ben size kesecek bir kurban getirdim" buyurdu. Bunun üzerine Kureyş toplumu sözlerin geri alıp her biri başlarının üstünde bir kuş varda düşecek gibi oldular. Hatta içlerinde peygamber (s.a.v.)e saldırmada en şiddetli olanı bile bulabildiği en güzel sözlerle Peygamber (s. a.v.)'i teskin etmeye çalışarak: "Yâ Ebe'I Kasım! Ne olur dön git. Vallahi sen asla cahil birisi değilsin." demeye bile başlamıştı. Rasülullah (s. a.v.)'ta bunun üzerine dönüp gitti. Ertesi gün olunca yine Hıcır'da toplanmışlardı. Bende yanlanndaydım. Birisi diğerine "Sizden ona ulaşan seyide ondan size ulaşan şeyi de konuştunuz. Nihayet o sizin hoşlanmadığınız şeyi sizin suratınıza söyleyince onu bırakıverdiniz." dedi. Onlar bu şekilde konuşurlarken birden bire Nebi (s.a.v.) çıka geldi.
Hepsi sanki tek adammış gibi yerlerinden Ona doğru ayağa fırlayıp kalktılar ve "Bize şöyle şöyle diyen sen değilmisin?" diyerek etrafını kuşattılar. Nebi (s.a.v.) de "Evet" dedi. Bu arada ben onlardan birini peygamberin elbisesini toplayıp basma geçirdiğini gördüm. Ebû Bekir önlerine gerilmiş ve "Rabbim Allahtır" dedi diye bir kimseyi öldürecekmisiniz." diye bağırdı. Sonra Kureyşliier Efendimizin etrafından dağılıp gittiler. Ebû Bekir ailesinden biri bana: "Ebû Bekrin kızı ÜmmÜ Gülsürnün O gün Ebû Bekirin sakalını kureyşlilerin yolduklarından dolayı başının ortası ağrıyor olarak eve gelmişti. Ebû Bekir gür sakallı biriydi dediğini anlatmıştı.368[82]
Ebû Zer (R.A.)'In İslam'a Girişi
Süleyman b. Muğire anlatıyor. Bize Humeyd b. Hilal, Abdullah b. Es-Sâmit aracılığıyla Ebû Zer (r.a.)'ın şöyle dediğini anlattı.:
-Kavmimiz Gıfar'dan bir gurupla yola çıkmıştı. Onlar Haram ayların (hürmetini) ihlal ediyorlardı. Ben, Kardeşim Üneys ve annemizle birlikte çıkmıştık. Nihayet gide gide gayet zengin ve oturaklı biri olan dayımızın yanında konakladık. Bize ikramda bulununca onun kavmi bizi kıskanıp: "Sen kavmiyin yanından ayrıldığında Üneys onlara aykırı davranıyor." dediler. Bunun üzerine dayımız yanımıza gelip, kavminin bizim aleyhimize yaptığı dedikoduları alenen yüzümüze vurdu. Bunun üzerine bende ona:
-Sen yapmış olduğun iyiliği kötüledin. Artık bundan sonra bir daha seninle bir araya gelmeyeceğiz, dedim. Develerimizi getirip üzerine bindik. Dayımız elbisesini üstüne bürüyüp ağlamaya başladı. Biz yola koyulup Mekke civarına geldik. Kardeşim Üneys bizim develerin diğer-erinden daha iyi olduğu aksi çıkarsa bir mislini vereceği üzere bahse tutuştu. Bahse girdiği adamla beraber hüküm vermesi için Kâhine geldiler. Oda Üneys'i tercih etti. Oda bizim develerle beraber bir mislini alıp bize getirdi.
Ebû Zer "Ey kardeşim oğlu! Ben Rasülullah (s.a.v.) ile buluşmadan önce üç yıl namaz kıldım." deyince ben:
-Kime kıldın?, dedim "Beni Allah nereye dönderirse oraya dönüyordum. Yatsı olunca namaz kılıyordum. Nihayet gecenin sonu olunca güneş doğupta benim üstümde yükselince kendimi sanki çabut muş um gibi uykuya atıyordum." dedi. Üneys:
-Benim Mekke'de bir ihtiyacım var. Bana yardım et de onu sana getireyim deyip Mekke'ye gitti. Ama bir hayli gecikip sonra gelince ben, "Seni ne alakoydu?" diye sordum, o da "Mekke'de kendisini Alla-
hm (senin dinin üzere) gönderdiğini iddia eden bir adama rastladım" dedi. "İnsanlar onun hakkında ne diyor" dedim. Ümeys te:
-Şair, sihirbaz ve kâhin diyorlar dedi. Ümeys şâirlerden idi. Dediki: "Ben kâhinlerin sözlerini dinledim. Bu zatın sözleri onların sözlerinden değildir. Ben onun sözlerini şiir kalıplarına koyup tarttım. Benden sonra hiç kimsenin dili onun sözlerinin şiir olduğunu söyleyemiyecek. Vallahi doğru olan odur. Öbürleri yalancıdırlar, dedi. Bunun üzerine bende ona:
368[82] Beyhakî Delâil 2/; îbni Hişam 2/33-34
İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/237-252